Herkesin bildiği gibi Kuranı Kerim Allah’ın kelamıdır. Bir bakıma O’nun kelam etme, söyleme, buyurma, kullarıyla konuşma sıfatının tecellisi, yani görünür ve duyulur hale gelmesidir. Bu sebeple Sünni gelenek Kuranı Kerim’in mahluk/yaratılmış olmadığını söyler. Çünkü Allah’ın sıfatları kendisiyle kaimdir, tabir caiz ise, kendi zatında mündemiçtir. O’ndan ayrı bir şey değildir. Anlaşılması zor ama O’nun gayrı da değildir. Allah her an söylemektedir, buyurmaktadır. Bu durumu Kuranı Kerim’e aşına olan ve anlayarak okuyan her insan hissedebilir. O, her okuyuşta insana başka bir şey söyler. Onu her elinize aldığınızda yeni bir manayı sanki yeni inmiş gibi taptaze dinlersiniz. Eva De Vitray’ın müslüman olmasına sebep, Kuranı Kerim’in işte bu özelliğidir.
Bu durum biraz da bilginin tabiatından kaynaklanır. Çünkü her bilgi yeni bir oluştur, her oluş da yeni bir bilgidir. Manasını biliyorsanız her okuyuşta Kuranı Kerim’den yeni bilgiler alacak ve yeniden var olacaksınız. Bu yeni varoluşunuzla okuduğunuzda siz artık önceki siz olarak değil, yeniden varolan siz olarak okuyacak ve önceki sizin görmediği ve anlamadığı şeyleri görüp anlayacaksınız. Bu durum sizi ikinci bir bilgilenmeye, bu bilgilenme ikinci varoluşa götürecek ve bu süreç böyle devam edip gidecektir.
Mushaf ise işte Allah’ın bu tabiattaki kelamının mürekkeple ve kâğıtla göze ve kulağa, yani alem-i şehadete gelmiş halidir. Kuranı Kerim’in elimize aldığımız bu hali Mushaftır. Mushaf, yani sahifelere/sayfalara dökülmüş Kelam-ı ilahi. Dolayısıyla gazetelerdeki şu kabil ifadeler, haberler, reklamlar yanlıştır:
Putin dünyanın en büyük Kuranı Kerim’ini ziyaret etti,
Dünyanın en büyük Kuranı İstanbul’a getirildi.
İstanbul’a getirilen ya da Putin’in ziyaret ettiği şey Mushaf’tır.
Kuranı Kerim bir tanedir, Mushaf ise milyarlarca olabilir.
Birkaç yıl önce bir yayınevi bir gazeteye; “Dünyanın en güzel Kuranını yayınlıyoruz” gibi ucube bir ilan vermişti. Aradım, bu söylediklerimi izah ettim ama dinleyen ilgili ne dediğimi anlamadı ve aynı ilanı vermeye devam ettiler.
Kaldı ki sadece ‘Kuran’ demek de edebe aykırıdır. Kuranı Kerim demek gerekir. Çünkü Allah’ın (cc) en büyük şiarı, yanı O’nu gösteren sembolü ve işareti Kuranı Kerim’dir ve O buyurur ki, “Allah’ın şiarlarına saygı göstermek kalbin takvasındandır”.
ŞİAR YA DA SEMBOL
Şiar bir bakıma sembol, yani simge demektir. Geniş bir mefhumu, derin bir manayı, manevi bir arkaplanı insanın şuuruna yani bilincine getiren şeydir şiar. Şiar ve şuur… Şiir de bu köktendir. Şuurunuza hislerinize hitap eden, meramını sembollerle ifade eden söz demektir.
Kuranı Kerim’de “Allah’ın şeairi/şiarları” dendiğine göre O’nun pek çok şiarı vardır. Yani görüldüklerinde O’nu hatırlatırlar. Kuranı Kerim’in en büyük şiar olduğunu söyledik. Kâbe bir şiardır, hacla ilgili bütün görüntüler ve eylemler birer şiardırlar. Camiler, minareler, sakal, sarık, türban… hep birer şiardırlar.
Bir zamanlar türbanın sembol, yani simge olduğu söylenirdi. Elhak doğrudur. Türban elbette bir simgedir yani şiardır. Allah’a inanmayı, O’nun emirlerine boyun eğmeyi, O’na saygıyı, iffeti şuurlara getirir. Elbette türbanlı olmayanlar imansız ya da iffetsiz demek değildir. Ama türban iffetin ilanıdır, duyurusudur. Hal böyle iken ısrarla göstermeye çalıştıkları gibi türban bir siyasi partinin simgesi değildir. Nitekim bu günlerde CHP ikinci çarşaf açılımını yaptı. Çarşaf orada olunca özgürlüklere saygının simgesi olur da diğer partilerde olunca gericiliğin simgesi mi olur?
Hangi düşüncenin, hangi partinin, hangi spor kulübünün simgesi yoktur ki? Bayraklar da birer şiar, yani simge değil midir? Siz birisinin bayrağına sataşsanız o bunu hoş karşılar mı? Galatasaray’la Beşiktaş maçı öncesi stadın önünde sarı kırmızılı bir boyunbağını yaksanız kavga çıkmaz mı?
Zaman insanların kendilerini, dinlerini düşüncelerini, aidiyetlerini simgelerle ifade etmeye çalıştıkları bir zamandır. Simgeler içerdikleri anlamın ön yüzüdürler. Tıpkı kitabın kapağı gibi.
Faruk Beşer
Yenişafak