Mecrurlar

İzafet Tamlaması Muzaaf Muzafun İleyh Arapça İsim Tamlaması

 

  • İsim Tamlaması, Lafzî olan izâfet, Mânevi olan izâfet, Muzâf ve Muzâfun ileyh, Hakkında derlenen bilgiler :
  • İsim Tamlaması ; iki veya daha fazla ismin birleşerek tek bir şey ifade etmesidir. İsim tamlaması cümlede; mübtedâ, haber, fâil ve mef’ul olarak görev alabilir. Önüne Harf-i cer gelebilir. Zincirleme isim tamlamasında, elif-lâm takısını veya tenvini en sondaki isim alır, ortadakiler bir sonrakine muzaf olarak esre alsa da, elif-lam almazlar. “Lafzi izâfet” ve “Manevî izâfet” olmak üzere iki çeşit izafet terkibi vardır. İkiside cümle değildir.

    Her hangi bir mevsuf, sıfatına izâfe edilmez (isim tamlaması yapılamaz). veya Herhangi bir sıfatta, mevsufuna izâfe edilmez. Çünkü İsim tamlaması ile sıfat tamlamasının mânaları ayrı ayrıdır. En önemli anlam farkı, sıfat tamlaması “Vasfı olan bir terkiptır”. İsim tamlamasında ise, “İzâfi olan bir terkiptir.” (İzâfet : İki isimden meydana gelen bağlılık tamlaması, Bir şeyi, bir kimseye veya şeye yakın etmek, nisbet etmek…. anlamlarını kapsar.)

    İsim tamlamaları, bir çeşit özel isimdir ve bir “Lakab” gibi görev yapar. (1) Atf-ı Beyan olarak görev yapar ve önceki kelimeyi izah eder, (2) Muhatabına, Lakab ile anılan kişiyi / lakabı giyineni / takılan ismi işâret eder.

    İsim tamlaması, müfred (tek bir varlığı bildiren) kelime hükmündedir. Tesniye veya cemî olmaları mümkün değildir.

    İsim tamlamasındaki muzaf bir masdar ise   “kişiyi değil, sözünü tartın / söyleyene değil, söyletene bakın” ikazı saklıdır.

    ———–

    Lafzi İzafet  Hakkında derlenen bilgiler :

    (a) Lafzî İzâfetin alâmeti; muzâf’ın ; ismi fâil, ismi meful ve sıfatı müşebbehe gibi, mâmulüne izafe edilmiş bir sıfat olmasıdır.

    (b) Muzafun ileyh, muzaf’a tariflik veya tahsislik (sadece muzârun ileyhe âid olma özelliği) kazandırmaz.

    (c) Lafızda olan tahfifliği ifade eder. (Tahfif ; Hafifletme, Yükünü azaltma, kolaylaştırma, Lâyıkı vechile hürmet etmemek, maddi ve mânevi bir ızdırabı azaltmak, telaffuzu kolaylaştırmak anlamlarını kapsar.)

    ———–

    Mânevi izafet Hakkında derlenen bilgiler :

    (1) Mânevi İzâfetin şartı, muzafın marifelikten soyunmasıdır.

    (2) İki masdardan meydana gelen (تَنْزِيلُ الْكِتَابِ ) gibi olan mânevi isim tamlamasına, masdar izâfeti de denir ve eserlerinden tanınır.

    (3) Mânevi İzâfetin alâmeti; muzaf’ın ; İsm-i Fâil, İsm-i Meful, Sıfat-i müşebbehe gibi (mâmülüne izafe edilmiş) bir sıfat olmamasıdır

    (4) Muzafun ileyh, muzafa tariflik veya tahsislik kazandırır.

    (5) Muzafun ileyh, muzafın cinsinden başkadır.

    (6) Muzafun ileyh, muzafın cins olduğu yerlerde beyan için olan ( مِنْ ) mânasındadır. 

    (7) Muzafun ileyh, muzafın zarfı (muzafun ileyh, muzafı içine alan bir cins isim) değil ise, ( لِ ) mânasındadır.

    (8) Muzafun ileyh, muzafın zarfı ise ( فِي ) mânasındadır.

    —————

    Muzâfun ileyh  hakkında derlenen genel bilgiler :

    (1) Muzâf, kendisinden sonra gelen isme CER amelini yaparak, son harfini esreler (mecrûr yapar).  Bu isme ”Muzâfun ileyh” denir ve Elif-lâm takısı alır. Sonuna zamir alırsa, elif-lâm takısı ve tenvin almaz, sadece zamirden önceki harf esrelenir.  Tercüme edilirken in, ın, ün, un takısı alır. Bir isim; hem muzâf, hem de muzâfun ileyh olabilir.

    (2) Muzafun ileyh, muzâf’ın fâilidir. Örnek : 25/63 ( … وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ ) “Rahmân’ın kulları …” terkibinde; muzafun ileyh olarak görev yapan Er-RAHMÂN الرَّحْمَنِ ),  kullarının  (  عِبَادُ  ) fâilidir. Bu mânevi izâfette ( لِ ) mânası olduğu için,  “Rahmân’nın dediklerini, sadece Rahmân için yapanlar” anlamı saklıdır. Çünkü muzafun ileyh, muzafın zarfı değildir.

    (3) Muzafun ileyh, muzâf’ın kime ait olduğunu bildirir. 

    ——————-

    Muzâf  hakkında derlenen genel bilgiler :

    (1) İsim tamlamasının başındaki isme “Muzâf” denir ve cümledeki görevine göre hareke alır. Fâil olduğunda, merfû’dur (REF halindedir).  Mef’ul olduğunda, mansub’dur (NASB halindedir).  Harf-i cer’den sonra geldiğinde mecrûr’dur. (CER halindedir.)

    (2) Muzâf,  Elif-Lâm harfi tarifi ve tenvin almaz. Çünkü nekre isim muzaf olmakla, zaten marife olmuştur. Şöyle de söylenebilir: Muzaf, muzafun ileyh ile bilinir hâle gelerek marife olmuştur. Tensiye veya cemi müzekker sâlim ise, sonundaki “nun” harfi düşer.

    (3) Muzâf ( ضَيْفٌ misafir, gelip geçen) den türemiştir. Lügat manası: bağlı, izâfe olunmuş, bağlanmış, başka bir isme katılmış ve onu tamamlamış olan isim, bir merkezin şubesi veya kolu.  Tercüme edilirken i, ı, si, sı takısını alır.

    (4) Muzaf, cümlede fâil olarak görev yaptığında, tezkîr kesbeder. (TEZKÎR, Tef’il babıbda bir masdardır. Manası: Cn. Hakk’ın emirlerini hatırlatma, ikaz etme, nasihat etme demektir. KESBETMEK: Bir insanın kendi kudret ve iktidarını bir işe sarf etmesi bir maksadın meydana gelmesi için elden geleni yapması, amel ile kazanması demektir.),

    (5) Muzaf, cümlede mef’ul olarak görev yaptığında ise, te’nîs kesbeder (TE’NÎS, Tef’il babıbda bir masdardır. Manası: ürkekliği gidermek, alıştırmak, bir hayvanı terbiye ederek yararlı hale getirmek demektir.) Örnek :

    El-A’râf, 7/56: ( إِنَّ رَحْمَةَ اللهِ قَرِيبٌ Muhakkak ki; Lafzatullâha muzaf olan, garîb’tir.) Ayeti Kerimedeki   رَحْمَةَ اللهِ    mânevi izâfettir. Muzaf olan ( رَحْمَةَ ), hem inne’nin ismi olarak görev yapan bir fâil’dir, hem de Fâil olarak görev yapan muzafun ileyh’in bir mef’ulüdür. Kuldaki tezkîr ve te’nîs müsavi olunca da, o kul lafzatullâha muzaf olur. (Sohbetler, Aziz Muhmud Hüdâyî, sayfa 175) (NOT : Türkçe’de “özne” olarak tercüme ettiğimiz ; Mübtedâ, Fâil, İnne’nin ismi, Kâne’nin ismi’nin fiilleri ve hâlleri birbirinden farklıdır.)

    (6) Muzaf, nekre olan bir muzafun ileyh sebebi ile hususileşir.

    (7) Muzaf, muzafun ileyhe misafirdir ve onu tamamlar.

    (8) Muzaf, muzafun ileyhe emanet edilmiştir.

    (9) Muzaf’dan, muzafun ileyhi tanırsın. Meselâ: ( كِتَابُ الْأُسْتَاذِ ) “Üstâdın kitabı” terkibinde, “Kitabtan, görmediğimiz yazarını tanırız.” bilgisi saklıdır.

    (10) Zaman ve mekan zarfları da, bir isim olarak yanına geldiği kelimeye muzâf olur. ( ZARF: Kab, kılıf, muhafaza, Gr.de: Bir fiilin veya bir sıfatın veya başka bir zarfın mânasına “yer, zaman, nicelik, nitelik” gibi cihetlerden başkalık katan kelimedir. Burada, içerde, erken, geç gibi)

    (11) Bazı edatlar, muzâf olarak kullanılır. Bunlar üç grupta toplanır.

    (a) Müfret olarak kullanılmayanlar.

    (b) Tek başına iken zamme olan ve muzaf iken de cümledeki yerine göre son harekesi değişenler.

    (c) Mebnî kelime olduğu için cümle içinde harekesi değişmediği halde, soru kelimesi olarak gelince, cümledeki yerine göre harekesi değişen ve kendinden sonraki kelimeyi esre (mecrûr) yapan “hangi, hangisi” manalarını veren edatlar. Bunlar; (c.1) Cümledeki fâili sorduğu zaman, merfûdur (ref halinde), (c.2) Cümledeki mef’ulu sorduğu zaman, mansubtur (nasb halinde), (c.3) Cümlede, harf-i cerden sonra geldiğinde mecrûrdur (car halinde).