Arapça GramerArapça Gramer Kitabı Online Fihrist

İsmi Meful

 

İSM-İ MEF’ÛL

Kendisine iş yapılanı bildiren, fiilden etkilenen isimdir.  Türkçe’deki edilgen sıfat-fiil karşılığıdır. Nasıl ism-i fâil malum muzâri fiil gibi kullanılıyorsa ism-i mef’ûlde mâzî meçhûl gibi tercüme edilir. Yapılışı şöyledir:

Üç harfli fiilin başına م harfi eklenir ve üstünlü olarak kelimenin birinci harfine cezimlenir.  Fiilin ikinci ve üçüncü harfi arasına ötreli (و) harfi ilave olur.

قَتَلَ

öldürdü →

مَقْتُولٌ

öldürülen, öldürülmüş

ضَرَبَ

dövdü →

مَضْرُوبٌ

dövülen, dövülmüş

شَرِبَ

içti →

مَشْرُوبٌ

içilen, içilmiş

جَرَحَ

yaraladı →

مَجْرُوحٌ

yaralanan, yaralanmış

كَتَبَ

yazdı →

مَكْتُوبٌ

yazılan, yazılmış

فَتَحَ

açtı →

مَفْتُوحٌ

açılan, açık, açılmış

İsm-i Mef’ûlun şahıslara göre çekimi[1]:

مَكَاتِبُ

مَكْتُوبُونَ

مَكْتُوبَانِ

مَكْتوُبٌ

Müzekker

Cem-i Mükesser

 

 

 

 

 

مَكْتُوبَاتٌ

مَكْتُوبَتَانِ

مَكْتُوبَةٌ

Müennes

 

yazılmışlar

ikisi yazılmış

yazılmış

 

*İsm-i mef’ûl cümle içinde çeşitli şekillerde gelebilir. Tamamen bir sıfat gibi veya sıfat anlamında kullanıldığı gibi, haber olarak da gelir.

Cümle Örnekleri:

شَيْءٌ مَخْلُوقٌ.

Yaratılmış birşey (sıfat) .

اَلْباَبُ الْمَفْتُوحُ.

Açık kapı (sıfat) .

اَلْباَبُ مَفْتُوحٌ.

Kapı açıktır (haber) .

(فُهِمَ الدَّرْسُ).

اَلدَّرْسُ مَفْهُومٌ

Ders anlaşılmıştır.

(نُصِرَ الْحَقُّ) .

اَلْحَقُّ مَنْصُورٌ

Hak (doğru gerçek) yardım edilendir.

(يُعْبَدُ اللَّهُ بِالْحَقِّ) .

أللَّهُ مَعْبُودٌ بِالْحَقِّ

Allah hak(kı) ile ibadet edilendir.

صُنِعَتِ السَّياَّرَةُ فِي الْياَباَنِ.

Araba Japonya’da yapıldı.

اَلسَّياَّرَةُ مَصْنُوعَةٌ فِي الْياَباَنِ.

Araba Japonya’da yapılmıştır.

التاَّئِبُ ذُنُوبُهُ مَغْفُورَةٌ (غُفِرَتْ ذُنُوبُ التاَّئِبِ) .

Tevbe edenin günahları bağışlanmıştır.

أَخيِ مَسْؤُلٌ الْآنَ عَنْ عاَئِلَةٍ كَبيِرَةٍ.

Kardeşim şu anda büyük bir aileden mes’uldür.

أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولٌ.

Allah’ın emri yapılmıştır.

اَلرَّجُلُ مَلْعُونٌ.

Adam lanetlidir.

 

 

*İsm-i mef’ûl kalıplaşmış isim olarak da kullanılır:

اَلْمَلْعُونُونَ

lanetlenmişler “beddualılar”

اَلْمَذْكُورُ

zikredilmiş olan “mezkur”

اَلْمَطْلُوبُ

istenmiş olan “matlûb”

اَلْمَعْرُوفُ

bilinen, “iyilik”

¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

SAYILAR, İSM-İ FÂİL, MÜBALAĞALI İSM-İ FÂİL VE İSM-İ MEF’ÛL İLE İLGİLİ AYETLER

1- وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ …

(2/BAKARA, 233). Emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler…

emzirmek

أَرْضَعَ يُرْضِعُ إِرْضاَعاً

anne

اَلْوَالِدَةُ ج اَلْوَالِدَاتُ

ikmal etmek tamamlamak

أَتَمَّ  يُتِمُّ  إِتْماَماً

sene (ayette tesniye)

اَلْحَوْلُ

emzirme, emme

اَلرَّضَاعَةَ

tam (ayette tesniye)

كَامِلٌ

           

2- سَيَقُولُونَ ثَلاَثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ …

(18/KEHF, 22). (Eshabı Kehf hakkında insanların kimi:) “(Onlar) üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir” diyecekler; yine: “Beş kişidir; altıncıları köpekleridir” diyecekler…

3- أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاَتِ رَبِّي وَأَنَا لَكُمْ نَاصِحٌ أَمِينٌ .

(7/A’RÂF, 68). Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.

öğütçü, nasihatçi

نَاصِحٌ

tebliğ etmek, eriştirmek

بَلَّغَ  يُبَلِّغُ تَبْلِيغاً

elçiye verilip gönderilen risalet (elçinin vazifesi)

اَلرِّساَلَةُ ج اَلرِّسَالاَتُ

4- إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّموَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولاً .

(33/AHZÂB, 72). Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.

çekinmek, sakınmak

أَشْفَقَ يُشْفِقُ إِشْفاَقاً

arzetti, teklif etti

عَرَضَ يَعْرِضُ عَرْضاً

emanet (ayette: Allah’ın mükelleflere tevdi ettiği ve riayet ve eda edilmesini emrettiği tekliflerdir.

اَلْأَمَانَةُ

imtina etmek, razı olmamak, diretmek, dayatmak

أَبَى يأْبَى أَباَءً أَباَءَةً

(Ayette: Semaların ve arzın yaradılışları itibariyle emaneti yüklenmeye istidatları olmayışı, emaneti ifa etmekten çekinmeleri, yüklenmekten imtina etmeleridir.)

5- … إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلاَ شَفِيعٍ …

(40/MÜ’MİN, 18). (Yaklaşan gün hususunda onları uyar!) Çünkü o gün kalpler gamla dolu olarak gırtlaklara dayanır (veya o zaman onlar gamlı ve tasalı olup kalpleri gırtlaklarına dayanır). Zalimlerin ne dostu ne de (sözü dinlenir) şefaatçısı vardır.

çünkü, zira/hani, bir zamanlar

إِذْ

boğaz, gırtlak

اَلْحَنْجَرَةُ ج اَلْحَنَاجِرُ

(öfkesini) yenen, gamlı, gamla dolu

اَلْكَاظِمُ

şefaatçi

شَفِيعٌ

sıcak dost

حَمِيمٌ

         

6- …وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ .

(22/HACC, 71). … Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.

yardımcı.   

نَصِيرٌ

[(مَا) isim cümlesinin başında “yok, değil” manasında nefy harfidir. (لِلظَّالِمِينَ) câr-mecrûr olarak mahallen merfû haber mukaddem, (مِنْ) zâid harfi cerdir. (نَصِيرٍ) ise lafzen mecrûr mahallen merfû mübtedâ muahhardır.] 

7- … وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ .

(40/MÜ’MİN, 44). …. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.

çok iyi gören 

بَصِيرٌ

havale etmek, ısmarlamak, bırakmak

فَوَّضَ  يُفَوِّضُ  تَفْوِيضاً

8- … وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ .

(40/MÜ’MİN, 45). …Firavun’un kavmini kötü azap kuşatıverdi.

aile

آلُ

kuşatmak, sarmak

حَاقَ يَحيِقُ بِ

Firavun’un ailesi, Firavun’un kavmi

آلُ فِرْعَوْنَ

فِرْعَوْنَ kelimesi gayr-i munsarif bir kelime olması sebebiyle esre yerine üstün almıştır.

9- … إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ .

(7/A’RÂF, 167). … Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

hızlı, çabuk, çabuk veren

سَرِيعٌ

ceza

اَلْعِقَابُ

10- … إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَحِيمٌ .

(49/HUCURÂT, 12). …Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.

11- مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلاَّمٍ لِلْعَبِيدِ.

(41/FUSSİLET, 46). Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.

12- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ .

(26/ŞUARÂ, 175). Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

 

 

 

13- كَلاَّ إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ .

(83/MUTAFFİFİN, 15). Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O’nu görmekten) menedilmişlerdir.

mahcub, menedilmiş, örtülmüş

اَلْمَحْجُوبُ

(Ayette: Temsili manada olup onların büyüklerin yanına girmekten menedilmiş kimseler gibi alçaltılacakları, ayrıca onların mestur (perdelenmişler) olarak Rablerini göremeyeceği anlatılmaktadır.)

İlgili Makaleler