İlahiyat Haber

Hem İhl ler Hem De İlahiyatlar Yetersiz!

 


Belki de bu yüzden, imam hatip mezunlarının imamlıkta yetersiz kaldıkları, ilahiyat camiasının yaygın bilinen bir “sırrı”dır. İmam ve ÖNDER, ikisinin de kelime anlamı “imam”. ÖNDER Başkanı ile imamların “önderliğini” konuştuk.

Rafet Ballı: 
İHL mezunu kardeşlerimizin önünde 2 temel seçenek bulunuyor. Ya üniversiteyi kazanıyor, ilahiyat ya da başka bir yüksek öğrenim dalını seçiyor, ya da Diyanet’e girip din görevlisi oluyor. Üniversiteye girişte başarılı olamadığını ortaya koydum. Gelelim diğer alana, din görevlisi olmasına. Sizi üzeceğim belki ama, İHL
mezunları din görevlisi olarak da yeterli ve dolayısıyla başarılı değiller. Size bizzat ilahiyat fakülteleri hocalarının yaptıkları araştırmalardan birçok örnek getirdim. Hepsi sizin tanıdığınız isimler, hocalarınız. Özetle diyorlar ki, “imam hatip mezunları, hatta ilahiyat fakültesi mezunları din görevlisi olarak iyi yetiştirilmiyor. Din görevlisinin bizzat kendisi ‘ ben kendimi yeterli bulmuyorum’ diyor. Cemaat diyor ki, ‘imamlar yetersiz’. Siz İHL mezunlarının haklarını korumak için kurulmuş bir derneksiniz. Ben şimdi size soruyorum. İHL’de eğitimin düzelmesi için neden yıllarca bir şey yapmadınız? 20 yıl önce de yetersizdi, 10 yıl önce yetersizdi, şimdi de yetersiz. Hatta bir şey daha ekleyeyim. 1970 öncesinde İHL’de eğitim, din görevlisi yetiştirmede daha kaliteliymiş. Hocalarınız böyle söylüyor. Benim de gözlemim o yönde. 


Hüseyin Korkut: 
İmam-hatip lisesi mezunları din hizmetlerinde görev alırken önemli bir sınav olan yeterlilik sınavına girerler. Bu sınavda başarılı olanlar görev alabilirler. Bu görevleri üstlenen mezunlarımızın önemli kısmı da ya ilahiyat fakültesi ya da başka fakültelerden mezun olarak görevlerine devam etmektedirler. İmam-hatip okullarında 1970 öncesinde daha zengin bir müfredat uygulandığı doğrudur, o dönemde Farsça, Osmanlıca, astronomi vb. dersler de müfredatta yer almış. İmam-hatip liseleri başarısız okullar olsa idi halk bu okullara çocuklarını göndermez, okulların yüzde doksanını kendi imkanları ile yaptırmazdı.

Yani sayılarının artırıldığı, üniversiteye girişte önlerinin açıldığı dönemden itibaren İHL’de eğitimin kalitesi düşüyor. Bunu ben değil, hocalarınız söylüyor. Ve 25 yıldır, 30 yıldır eğitimin kalitesinin düzeltilmesi yönünde bir adım atılmadı. Niye bu konuda sorumluluğunuzu yerine getirmediniz?

İHL TÜRKİYE’YE CİDDİ KATMA DEĞER SAĞLADI 

Bu konuda çalışıyoruz. Önemli çalışmalar yaptık. Kalite ve başarı konusunu daha önce ifade ettim. Tekrara gerek yok zannediyorum.

Hani nerede, bir şey göremiyoruz. Bir şeyler düzelseydi, şimdiki Diyanet Başkanı Mehmet Görmez, yardımcılığı döneminde, “İHL’de de, ilahiyatta da verilmesi gereken eğitim verilmiyor” diye bir açıklama yapmazdı.. 
İmam hatipler ideal durumda, dört başı mamurdur denemez elbette. 


İdealini sormuyorum…

İHL’lerin 1951’den bu yana Türkiye’ye çok ciddi katma değer oluşturduğunu kaydetmek gerekir. Başarı sadece üniversiteye girişte aranmamalı. Hem din hizmetlerinde ciddi sorumluluk aldılar, bir büyük boşluğu doldurdular. Hem de 1950’lerden itibaren, köyden kente göçerken, gerek kültür anlamında, gerekse entelektüel anlamda insanımızın kendi medeniyet değerleriyle tanışması ve barışması anlamında İHL çok ciddi bir fonksiyon icra etti. Bunda hiçbir şüphe yok. Ama detay eğitim sorunlarını konuşacaksak, elbette bütün eğitim –öğretim alanında olduğu gibi sıkıntılarımız var. 

Ben detaydan söz etmiyorum. Temel durumu tartışıyorum..

Ben de mihrapta namaz kıldıracak mezunumuz yabancı dil olarak Arapçanın yanı sıra Farsçayı, bir Batı dilini iyi bilmesini isterim. 

ARAPÇA BİLMELERİ ŞART DEĞİL

Bırakalım Farsçayı ve bir Batı dilini, eski sisteme göre 7 yıl İHL, 4 yıl ilahiyat olmak üzere 11 yıllık eğitimden sonra ilahiyatlardan mezunlarının bile büyük çoğunluğu Arapça bilmeden mezun oluyordu. Bu konuda yapılmış araştırmaları gösterebilirim size. Bu durum ayıp, günah. Bir din görevlisi Arapça bilmeden bu dini halka nasıl anlatabilir?

O kadar da değil. Üstelik sadece imam ve hatiplik yapmak için Arapça konuşabiliyor olmak şart değil.

Elbette bilenler var ama azınlıkta. 

Camide sadece imamet yapacak kimseler çok derin fıkıh ve tefsir alimi olmayabilir. Elbette hem dil hem de diğer ilimlerde derinlik sahibi olmaları arzu ettiğimiz durumdur.. İlahiyat fakültesini bitirmiş akademik çalışmalar yapmış üniversitede hocalık yapan, bu toplumda gerek İHL neslinin yetiştirilmesinde, gerekse toplumun aydınlatılması anlamında yetkin insan sayımızın artması önemli. 

Bakınız yüksek İslam enstitüleri, din görevlisi yetiştirmede şimdiki ilahiyatlardan daha başarılıydı. Niye? Çünkü, din görevlisi yetiştirmekti birinci işi. 

Yüksek İslam enstitüsü mezunu olup da akademisyenlikte başarılı olan birçok isim var…

TALEP ARTTIKÇA KALİTEDE ZAYIFLAMA OLUR 

Soru: Birçok kaynağınıza baktım. 1970 öncesindeki İHL eğitimin in daha başarılı olduğunda hemen herkes hemfikir. 1970’lerden itibaren giderek düştü. Burada hemfikir miyiz?

Bir yerde talep arttıkça, kitle büyüdükçe o kitlenin yetiştirilme kalitesinde zayıflama olur. Ama artan kitlemiz içinde, 1970 öncesine göre çok daha başarılı olanlar da var. Toplamda, 1970 öncesine göre eğitim uygulamalarında bir yoğunluk azalması olabilir. Türkiye’de birçok alan da öyle değil mi? Ama şundan şüpheniz olmasın. Özellikle 1997’ye kadar birçok konuda 1970 öncesinden daha başarılı gelişmeler de sağlandı. 

Ben öyle bir araştırmaya rastlamadım. 

Rastlamamış olabilirsiniz.

İLAHİYATIN DÜNYA ÇAPINDA “HOCASI” VAR MI?

Neyse devam edelim. O tanımladıklarınız akademisyenlik ölçüsü. İlahiyatçı akademisyenlerin de çok iyi yetişmiş olmasını bekliyoruz. Sadece Türkiye, sadece İslam alemi için değil dünya çapında akademisyenler istiyor gönlümüz. Ama yok…
Sınırlıda olsa var. Hayrettin Karaman var, Bekir Topaloğlu var, başka isimler var..Sadece akademik alanla sınırlı değil siyasette,sporda da var.

İsimler üzerinde tartışmaya girmem.

Diğer bilim dallarında Türkiye’nin durumu daha mı iyi?

Başka alanlar ayrı bir tartışma konusu. Şimdi gündemimiz din görevlisi eğitimi. Size pek çok araştırma gösterebilirim. İlahiyat hocaları tarafından yapılmış. İlahiyat fakülteleri hocaları, İHL mezunlarının kendileri ve cemaat tarafından bakıldığında hep aynı sonuç ortaya konulmuş: “İHL mezunları din görevlisi olarak yetersiz.” 

YETERSİZLİK İHL İLE SINIRLI DEĞİL


Toplamda bir değerlendirme yapmak gerekir. Eğitim yetersizliğini sadece İHL ile sınırlı tartışırsak doğru olmaz. Evet, İHL kitlesi büyümüştür, büyüyen kitle içerisinde zayıf kalanlar vardır. Ancak, mezunlarımızın çoğu başarılıdır. 

Durum öyle anlaşılıyor ki, 1974’ten itibaren İHL mezunlarına üniversite yolu açılıp sayıları artırılınca ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Araştırmaların da gösterdiği gibi, İHL mezunlarının yüzde 90’ı din görevlisi olmak yerine ilahiyat dışı bir üniversiteye gitmeyi hedefliyor. Başarılı olanlar üniversiteye geçiyor. Üniversiteyi kazanamayan ve başka seçeneği bulunmayanlar mecburen din görevlisi olmayı kabulleniyor. İlahiyat hocalarının araştırmalarıyla da açıkça ortada olan bu tablo niye sizleri rahatsız etmedi?

İmam-hatip mezunlarının çoğunun alan dışını tercih ettiği doğrudur. Bununla beraber başarılı olup özellikle mesleki alana yönelen mezunlarımız da var. Mecburen mesleğe yönelenlerin sayısı çok sınırlıdır. İmam-hatiplik vb görevlere gelebilmek için zor sınavları geçmek zorundadır. Dini hizmetlerde bulunacak mezunlarımızın her anlamda daha donanımlı olmaları arzu ettiğimiz bir durumdur.


İlahiyat hocaları: 
“Sayı arttı, kalite düştü”

Birçok ilahiyat fakültesi hocası, İHL ve ilahiyat fakültesi mezunlarının (en az yüzde 80’i
İHL kökenlidir) yetersiz eğitim aldığı konusunda ortak görüşe sahip. Önce Uludağ Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Mustafa Öcal’ın tebliğindeki tespitleri aktaralım. Mustafa Öcal, ÖNDER camiasında muteber bir isimdir. ÖNDER’in yayımladığı imam hatiplerin tarihiyle ilgili kitap, Mustafa Öcal imzalıdır.
“İmam hatip liselerinde 1970’li yıllarda görülen
gerek okul, gerek öğrenci sayısı itibariyle hızlı artışla ters orantılı olarak kalitede bir düşüş gözlenmiştir.. hemen herkes bu konuda hemfikirdir.” (Mustafa Öcal, Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi, İslam Medeniyeti Vakfı yayınları, İstanbul 1993, sayfa.49)

* Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez: (Başkan Yardımcısı iken) “İmamlarımızın
durumu gerçekten iyi değil. Bir özgüven bunalımı içinde… İHL’de alması gereken bilgileri öğrenci alamamış, ilahiyat fakültesine bırakılmış, Diyanet İşleri Başkanlığına geçmiş, müftü olmaya karar vermiş. Ne yapsın Diyanet İşleri Başkanlığı? Mecburen başa dönerek … verilmeyen bilgileri vermeye başlamış.” (Türkiye’de Yüksek din Eğitiminin Sorunları Sempozyumu, 16-17 Ekim 2003, S. Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları,
Isparta 2004. s.448-449)

‘DİN GÖREVLİLERİ MESLEKİ AÇIDAN YETERSİZ’

19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Hasan Dam: “Yaptığımız
bir araştırmada (kendi doktara tezi), deneklerin (cemaatin) yüzde12’si din görevlilerinin
mesleki açıdan yeterli olduğunu ifade ederken, yüzde 33.9’u yeterli olmadığını, yüzde
43.1’i kısmen yeterli olduğunu söylemişlerdir… Kısmen yeterli bulmanın yetersizliği de
içerdiği göz önüne alındığında deneklerin (cemaatin) çok büyük bir kısmının (yüzde77)
din görevlilerini mesleki açıdan yeterli bulmadıkları anlaşılmaktadır. (Ramazan) Buyrukçu’nun
araştırmasında, gerek din görevlilerinin kendileri, gerekse cemaat, çoğunlukla din görevlilerinin mesleki açıdan yetersiz olduklarını söylemişlerdir. (Şükrü) Keyifli’nin araştırmasında, imam hatiplerin sadece yüzde 24.8’i eğitim düzeylerini, görevlerini yerine getirmede yeterli bulurken,
diğerleri yetersiz olduğunu, ya da kısmen yeterli olduğunu ifade etmişlerdir.
Başka araştırmaların sonuçları da bu bulguları destekler niteliktedir.” (Isparta sempozyumu,
sayfa 42)
“İHL’ye öğretmen yetiştiren “İlahiyat Fakültelerinin ortak problemi, mezun ettikleri elemanlara
yeterince Arapça ve Kur’an’ı Kerim öğretememektir.” (Öcal, sayfa 44)
‘Kur’an mealini okumadan
mezun oluyorlar’
“İlahiyat fakültelerimizde yetişmekte olan gençlerin büyük çoğunluğu ders dışında kitap, dergi ve hatta gazete bile okumamaktadırlar. Mesela, öğrencilik hayatı boyunca Kur’an-ı Kerim mealini baştan sona bir defa olsun okumadan mezun olan bir hayli mezunumuz vardır.” (Öcal,
sayfa 50).
Prof. M. Faruk Bayraktar:
(Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi) “… (Kur’an kursunda) öğreticilerin yüzde 57.24’ünün Kur’an mealini baştan sona okumadığı görülmüştür.” (Türkiye’de Din Eğitimi ve Öğretimi, 40. Yıl, s.141)

Rafet Ballı
rafballi@gmail.com

Editörün Notu:Bu haber ulusal kanal sitesinden alınmıştır. Bu sebeple haberin sunumu taraflı olabilir. Bunlara dikkat ederek okumanızı rica ediyoruz.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu