Fiil Vezni
وَزْنُ الْفِعْلِ؛ شَرْطُهُ أَنْ يَخْتَصَّ بِالْفِعْلِ كَـشَمَّرَ وَ ضُرِبَ أَوْ يَكُونَ فِي أَوَّلِهِ زِيَادَةٌ كَزِيَادَتِهِ غَيْرَ قَابِلٍ لِلتَّاءِ وَ مِنْ ثَمَّهُ إِمْتَنَعَ أَحْمَرُ وَ انْصَرَفَ يَعْمَلٌ وَ مَا فِيهِ عَلَمِيَّةٌ مُؤَثِّرَةٌ إِذَا نُكِّرَ صُرِفَ لِمَا تَبَيَّنَ مِنْ أَنَّهَا لاَ تُجَامِعُ مُؤَثِّرَةٌ إِلاَّ مَا هِيَ شَرْطٌ فِيهِ إِلاَّ الْعَدْلَ وَ وَزْنَ الْفِعْلِ وَ هُمَا مُتَضَادَّانِ فَلاَ يَكُونُ إِلاَّ أَحَدُهُمَا فَإِذَا نُكِّرَ بَقِىَ بِلاَ سَبَبٍ أَوْ عَلَى سَبَبٍ وَاحِدٍ وَ خَالَفَ سِيبَوَيْهِ الْاَخْفَشَ فِي مِثْلِ أَحْمَرَ عَلَمًا إِذَا نُكِّرَ إِعْتِبَارًا لِلصِّفَةِ الْأصْلِيَّةِ بَعْدَ التَّنْكِيرِ وَ لاَ يَلْزَمُهُ بَابُ خَاتِمٍ لِمَا يَلْزَمُ مِنِ اعْتِبَارِ مُتَضَادَّيْنِ فِي حُكْمٍ وَاحِدٍ وَ جَمِيعُ الْبَابِ بِاللاَّمِ أَوِ الْإِضَافَةِ يَنْجَرُّ بِالْكَسْرِ
وَزْنُ الْفِعْلِ Gayrı munsariflerin dokuzuncusu Vezn-i Fiil (fiil vezninden gelen gayrı munsarif isimler)’dir. Fiilin vezninde olan isimlerin شَرْطُهُ gayrı munsarif olabilme şartı; أَنْ يَخْتَصَّ tahsis edilmeleridir, بِالْفِعْلِ fiile has olmasıdır. كَ gibidir, شَمَّرَ “bir at ismi” lafzı gibidir. وَ ضُرِبَ “bir adamın ismi” ve فُعِلَ vezninde olan ضُرِبَ lafzı gibidir. أَوْ veya, يَكُونَ olur, فِي أَوَّلِهِ onun (fiil vezninden gelen gayrı munsarif isimlerin) başında, زِيَادَةٌ bir ziyade harf olmalıdır. كَ gibi, زِيَادَتِهِ onun (fiilin) başında gelen zaid harfler (muzaraat harfleri elif, ta, nun ve ya) gibi. غَيْرَ قَابِلٍ لِلتَّاءِ ta-i te’nisi kabul etmediği halde. وَ مِنْ ثَمَّهُ ta-i te’nisi kabul etmemesinden ötürü, إِمْتَنَعَ mümteni olmuştur, أَحْمَرُ bu أَحْمَرُ lafzı. وَ انْصَرَفَ ve munsarif olmuştur, يَعْمَلٌ bu يَعْمَلٌ kelimesi. Çünkü يَعْمَلٌ kelimesinin müennesi ta-i ten’nis ile يَعْمَلَةٌ “kuvvetli olan dişi deve” şeklinde gelir. Bu da onu gayrı munsarif yapmaz. وَ مَا فِيهِ عَلَمِيَّةٌ hangi isimde alemiyyet var ise, مُؤَثِّرَةٌ gayrı munsarifliğe tesir edici, إِذَا نُكِّرَ alemiyyetin müessir olduğu bir isim ile isimlenen kişilerden herhangi birinin kastedilmesiyle nekire olduğu zaman. صُرِفَ munsarif olur, لِمَا تَبَيَّنَ açıklanan şeylerden, مِنْ أَنَّهَا o alemiyyet, لاَ تُجَامِعُ toplanmaz, مُؤَثِّرَةٌ tesir edici olarak. إِلاَّ ancak toplanır, مَا öyle şeylerle ki, هِيَ o alemiyyet, شَرْطٌ şarttır, فِيهِ o sebeblerde, إِلاَّ ancak müstesnadır, الْعَدْلَ (adil) ve وَ وَزْنَ الْفِعْلِ ve Vezn-i Fiilde. وَ هُمَا ve o ikisi, مُتَضَادَّانِ zıddırlar, فَلاَ يَكُونُ bu nedenle olmaz, إِلاَّ ancak olur,أَحَدُهُمَا ikisinden biri, yani adil veya vezn-i fiil. فَإِذَا her ne zaman, نُكِّرَ gayrı munsarif bir lafız kendisinden alemiyyet gidipte nekire olursa, بَقِىَ بِلاَ سَبَبٍ alemiyyetin vücub şartı olduğu yerlerde isim sebebsiz kalır. أَوْ veya عَلَى سَبَبٍ وَاحِدٍ tek bir sebeb kalır. وَ خَالَفَ muhalefet etti, سِيبَوَيْهِ Sibeveyh, الْاَخْفَشَ Ahfeş’e. (Ahfeş, Sibeveyhin talebesidir), فِي مِثْلِ أَحْمَرَ yani أَحْمَرَ gibi lafızlarda. Yani vasfiyyetin ve vezn-i fiilin bulunduğu bir isim, alem olmakla vasfiyyeti gidip onda alemiyyet ve vezn-i fiil kalır. أَحْمَرَ lafzı عَلَمًا alem olduğu halde, (Sibeveyh Ahfeş’e şu zaman muhalefet etti), إِذَا نُكِّرَ yani أَحْمَرَ gibiler nekire yapıldığı zaman (Sibeveyh Ahfeş’e muhalefet etti), إِعْتِبَارًا لِلصِّفَةِ الْأصْلِيَّةِ Sibeveyh asli vasıflığa itibar ettiği için, بَعْدَ التَّنْكِيرِ o أَحْمَرَ gibileri nekire yapıldıktan sonra. Aslında var olan ama alemiyyet geldi diye giden vasıf (sıfatı), alemiyyet te nekirelikle gittiği zaman tekrar vasfiyetin döndüğüne itibar eden Sibeveyh bu أَحْمَرَ gibilerinin gayrı munsarif olduğunu söyler. وَ لاَ يَلْزَمُهُ ve O’na (Sibeveyh’e) lazım değildir, gerekmez (أَحْمَرَ gibileri nekre yapıldıktan sonra asli vasfiyyetin döndüğünü iddia eden Sibeveyh’e gerekmez), بَابُ خَاتِمٍ yani خَاتِمٍ babı. لِمَا يَلْزَمُ lazım geldiği içindir, مِنِ اعْتِبَارِ مُتَضَادَّيْنِ iki zıdd olana (vasfiyyet ve alemiyyet) itibar etmektense, فِي حُكْمٍ وَاحِدٍ tek bir hükümde olması lazımdır. Alemiyyet hususidir, vasfiyyet ise umumidir. Bu yüzden zıddırlar. وَ جَمِيعُ الْبَابِ bu gayrı munsariflerin tamamı, بِاللاَّمِ lam ile, أَوِ veya, الْإِضَافَةِ izafet ile, يَنْجَرُّ mecur olurlar, بِالْكَسْرِ kesre ile.
Metnin Toplu Manası; Gayrı munsarifflerin dokuzuncusu Vezn-i Fiildir. Fiili vezninde olan isimlerin gayrı munsarif olabilme şartı; o veznin fiile has olmasıdır. شَمَّرَ gibi, ضُرِبَ gibi. Yada bu fiil vezninin gayrı munsarifliğe tesir edebilmesinin şartı, ta-i te’nisi kabul etmediği halde o ismin başında, fiilin evvelinde bulunan zaid harfler gibi zaid bir harf bulunmasıdır. Ta-i Te’nisi kabul etmemesinden dolayı أَحْمَرَ kelimesinin müennesi حَمْرَاءَ şeklinde ta-i te’nissiz olarak gelmektedir. يَعْمَلٌ kelimesi munsarif olmuştur. Çünkü يَعْمَلٌ kelimesinin müennesi يَعْمَلَةٌ şeklinde ta-i te’nis ile gelmiştir. Kendisinde gayrı munsarifliğe tesir edici alemiyyet bulunan hangi isim nekreleştiği zaman, yani alemiyyetin müessir olduğu bir isim ile isimlenmiş olan kişilerden her hangi birisinin kastedilmesi ile nekre olduğu zaman, daha önceki sebeplerin açıklanmasından zahir olan şeyden dolayı munsarif olur. O zahir olan şudur; Muhakkak ki alemiyyet tesir edici olarak toplanmaz, ancak alemiyyetin kendilerinde şart kılındığı sebeplerde tesir edici olarak toplanır. Alemiyyetin vücub şartı olduğu illetler; ta-i te’nis, manevi te’nis, ucme, terkip, zaid elif-nun’dur. Bunların dışında kalan 5 illette alemiyyet şart değildir. Onlar; adil, fiil vezni, elif ile te’nis, siga-i müntehel cumu, alemiyyetin kendisi. Sibeveyh, alem olduğu halde أَحْمَرَ gibilerinde, أَحْمَرَ gibileri nekire yapıldığı zaman, nekire yapıldıktan sonra asli olan vasıflığa itibar ettiği için Ahfeş’e muhalefet etmiştir. Aslında var olan fakat alemiyyetin gelmesi ile gitmiş olan sıfatı, alemiyyet nekirelikle gittiği zaman tekrar itibar ettiği için Sibeveyh’e göre vasfiyyet dönecektir ve أَحْمَرَ gibileri gayrı munsarif olur. أَحْمَرَ gibileri nekre yapıldıktan sonra asli vasfiyyetin döndüğünü savunan Sibeveyh’e خَاتِمٍ babı gerekmez. خَاتِمٍ babından maksat aslında vasıf olan bütün alemlerdir. Sibeveyh asli olan vasfiyyeti itibar ediyor diye, alem oldukları halde خَاتِمٍ gibilerinde de asli olan vasfiyyeti itibar etmesi gerekmez. Çünkü böylece iki zıddın (alemiyyet ve vasfiyyet) tek bir hükümde itibar edilmesi lazımdır. İki zıddın kendisinde toplandığı bir ismi, gayrı munsariflik hükmünde itibar etmiş oluruz. Bu babın, yani gayrı munsarif babın tamamı lam-ı tarifin dahil olması ile veya gayrı munsarif olan lafzın muzaf olması sebebi ile kesre ile mecrur olurlar.
Kendisi için Alemiyyet | ||
Şart ve sebep olanlar | Sebep olanlar | Şart olanlar |
Vasıf | Adil | Lafzi ve manevi te’nis |
Siga-i Müntehel Cumu | Ucme | |
Elif-i Te’nis | Vezn-i Fiil | Terkib |
Sıfattaki elif-nun | İsimdeki elif-nun |