فَمِنْهُ الْفَاعِلُ. وَ هُوَ مَا أُسْنِدَ إِلَيْهِ الْفِعْلُ أَوْ شِبْهُهُ وَ قُدِّمَ عَلَيْهِ عَلَى جِهَةِ قَيَامِهِ بِهِ، مِثْلُ؛ قَامَ زَيْدٌ وَ زَيْدٌ قَائِمٌ أَبُوهُ. وَ الْأَصْلُ أَنْ يَلِيَ فِعْلُهُ فَلِذَلِكَ جَازَ ضَرَبَ غُلاَمَهُ زَيْدٌ، وَ امْتَنَعَ ضَرَبَ غُلاَمُهُ زَيْدًا
فَمِنْهُ merfulardandır; الْفَاعِلُ fail merfudur. وَ هُوَ ve o fail, مَا öyle bir isimdir ki, yani hakiki veya hükmi fail olabilir. Hakiki faile misal; نَصَرَ زَيْدٌ terkibindeki زَيْدْ lafzı faildir. Hükmi faile misal; رَأَيْتُ أَنْ شَرَبْتَ “Senin içişini gördüm” terkibindeki أَنْ شَرَبْتَ lafzı شَرَابُكَ “içişin” gibi masdar tevilindedir, isim hükmündedir. İşte fail hangisi olursa olsun; أُسْنِدَ isnad edildi, إِلَيْهِ ona, faile, الْفِعْلُ fiil, أَوْ شِبْهُهُ veya şibih fiil, yani fiile benzeyenler (ismi fail, ismi meful, sıfatı müşebbehe, masdar, ismi tafdil, manel fiil). وَ قُدِّمَ ve mukaddem olacak, yani fiil veya fiil manasında olanlar failin önüne geçmelidir. عَلَيْهِ failin önüne. Misal; زَيْدٌ ضَرَبَ denildiğinde زَيْدْ lafzı bu sefer mübteda olur. Fail olmaz. Normali ضَرَبَ زَيْدٌ olmalıdır. İşte burada زَيْدْ lafzı faildir. عَلَى جِهَةِ قَيَامِهِ بِهِ o fiilin veya şibhi fiilin kaim olması ciheti üzere o fail ancak mukaddemdir. مِثْلُ bu duruma misal; قَامَ زَيْدٌ “Zeyd kalktı” terkibinde قَامَ fiili زَيْدٌ lafzına isnad edilmiştir. ve وَ زَيْدٌ قَائِمٌ أَبُوهُ “Zeyd, babası kaim olandır” terkibinde şibhi fiil olan (ismi fail) قَائِمٌ lafzına fail olan أَبُوهُ lafzına isnad edildiği gibidir. وَ الْأَصْلُ asıl olan, أَنْ يَلِيَ takip etmesidir, فِعْلُهُ onun (failin) fiilini. فَلِذَلِكَ bu şekilde failin fiili takip etmesinden ötürü; جَازَ caizdir, ضَرَبَ غُلاَمَهُ زَيْدٌ “Zeyd, oğlunu dövdü” terkibi caizdir. Fakat وَ امْتَنَعَ men edilmiştir, ضَرَبَ غُلاَمُهُ زَيْدًا “Zeyd’in oğlu Zeyd’i dövdü” denilemez. غُلاَمْ lafzına bitişen zamir lafzen ve rütbeten muahhar olan زَيْدْ lafzına racettir. ضَرَبَ غُلاَمَهُ Zeydin çocuğu dövdü, kimi? زَيْدًا Zeyd’i dövdü.