Yıl: 2013

  • Cemi Müzekker Salim

     

     İSİMLERİN CEMİ (ÇOĞUL) HALİ

    İsimlerin cemi  (çoğul) hali üç türlüdür:

    1) Cemi Müzekker Sâlim (müzekker için)

    2) Cemi Müennes Sâlim (müennes için)

    3) Cemi Mükesser (düzensiz çoğullar için)

    1) CEMİ MÜZEKKER SÂLİM

    a) Müzekker bir ismin fâil ya da mübtedâ haber gibi merfû (ötre) olması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonuna (ُونَ-) takısı eklenir. Kelimenin başında harf-i tarif olursa o kelime marife, olmazsa nekredir.

    اَلْمُعَلِّمُ

    öğretmen

    اَلْمُعَلِّموُنَ

    öğretmenler (ma’rife)

    اَلْمُؤْمِنُ

    mü’min

    مُؤْمِنوُنَ

    müminler (nekre)

    جَاءَ الْمُعَلِّمُونَ إلىَ الْمَدْرَسَةِ.

    Öğretmenler okula geldi.

    Mef’ûl b. gayr-i sarih       Fâil          Fiil

     

    اَلْمُدَرِّسوُنَ      شَرِبوُا      الشاَّىَ    .

    Öğretmenler çay içti.

                                                         Mef’ûl b.      Fiil              Mübtedâ                 

                                                          Haber (fiil cümlesi)          

    اَلصَّائِمُ صاَبِرٌ.

    Oruçlu sabırlıdır.

    هُمْ مَشْغُولُونَ.

    Onlar meşguldür.

    اَلصَّائِمُونَ صاَبِرُونَ.

    Oruçlular sabırlıdır.

    أَنْتُمْ سَرِيعُونَ.

    Siz hızlısınız.

    اَلْمُهَنْدِسُونَ كَثِيرُونَ.

    Mühendisler çoktur.

    نَحْنُ مَسْؤُولُونَ.

    Bizler mesulüz.

    وَصَلَ الْمُشْرِفُونَ.

    Yöneticiler geldi.

     

     

                     

    صَلَّى الْمُسْلِمُونَ.

    Müslümanlar namaz kıldı.

    وَصَلَ الْمُساَفِرُونَ أَمْسِ.

    Yolcular dün geldi.

    فَتَحَ الْمُسْلِمُونَ مَكَّةَ وَ دَخَلُوهاَ.

    Müslümanlar Mekke’yi fethettiler ve oraya girdiler.

    مَتَى أَرْسَلَ الصَّحَفِيُّونَ الْخِطاَباَتِ ؟

    Gazeteciler mektupları ne zaman gönderdiler?

    أَرْسَلُوهاَ بَعْدَ أُسْبُوعَيْنِ.

    Onları iki hafta sonra gönderdiler.

    رَجَعَ الْمُهَنْدِسُونَ إِلَى الْمَكْتَبِ بِالْحاَفِلَةِ.

    Mühendisler büroya otobüsle döndü.

    اَلْأَطْفاَلُ مَسْرُورُونَ بِالْعِيدِ.

    Çocuklar bayram (dolayısıyla) sevinçlidir.

    اَلصاَّئِمُونَ حَوْلَ الْماَئِدَةِ.

    Oruçlular sofranın etrafındadır.

    صَلَّى الْمُدَرِّسُونَ الْعَصْرَ فِي الْمَسْجِدِ.

    Öğretmenler ikindiyi mescidde kıldı.

    اِنْتَظَرَ الْمُساَفِرُونَ فِي الْمَسْجِدِ.

    Yolcular mescidde bekledi.

    اَلْمُهَنْدِسُونَ ساَفَرُوا أَمْسِ.

    Mühendisler dün yolculuk yaptı.

    b) Müzekker bir ismin mecrûr (esreli) veya mansûb (üstün) okunması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonu esre yapılarak (يِنَ) takısı eklenir. Yani mansûb ve mecrûr halleri aynıdır:

    اَلمْؤُْمِنِينَ

    müminler

    اَلْمُعَلِّمِينَ

    öğretmenler (marife)

    اَلصَّائِمِينَ

    oruçlular

    مُسْلِميِنَ

    müslümanlar (nekre)

    شَاهَدْتُ الْمُعَلِّمِينَ فِي الْمَدْرَسَةِ.

    Okulda öğretmenleri gördüm.

    صَلَّيْتُ  فِي الْمَسجِدِ[2]  مَعَ الْمُسْلِمِينَ.

    Camide müslümanlarla beraber namaz kıldım.

    شَكَرَ عاَدِلٌ الْمُدَرِّسِينَ.

    Adil öğretmenlere teşekkür etti.

    فَرَضَ اللَّهُ الصَّلاَةَ عَلَى الْمُسْلِمِينَ.

    Allah namazı müslümanlara farz kıldı.

    شَكَرَ الْقاَئِدُ الْمُجاَهِدِينَ.

    Komutan savaşçılara teşekkür etti.

    اِسْتَقْبَلَ الْمُدِيرُ الْمُدَرِّسِينَ.

    Müdür öğretmenleri karşıladı.

    شاَهَدَ الطُّلاَّبُ اللاَّعِبِينَ فِي الناَّدِي.

    Öğrenciler oyuncuları kulüpte gördü.

     

     

     

  • Olumsuz Mazi Fiil

     

    OLUMSUZ MAZİ FİİL

          Öğrendiğimiz mâzî fiilin başına ماَ olumsuz takısı (harfu nefy) eklenirse mâzî fiilini olumsuzlaştırır.  Örnek:

    كَتَبْتُ

    yazdım

    مَا كَتَبْتُ

    yazmadım

    عَلِمُوا

    bildiler

    مَا عَلِمُوا

    bilmediler

    شَرِبْتُمْ

    içtiniz

    ماَ شَرِبْتُمْ

    içmediniz

    مَا نَصَرْتَ

    yardım etmedin

    مَا نَصَرْتُمْ

    yardım etmediniz

    مَا نَصَرْتُمَا

    ikiniz yardım etmediniz

     

     

    ماَ فَتَحْتُمُ الْبَابَ.

    Kapıyı açmadınız.

     

    ماَ ضَرَبْتَ الْحِصَانَ.

    Ata vurmadın.

     

    ضَرَبْتَ الْحِصَانَ.

    Ata vurdun.

     

    وَجَدْنَا الْقَلَمَ.

    Kalemi bulduk.

     

    مَا وَجَدْنَا الْقَلَمَ.

    Kalemi bulmadık.

     

    خاَلِدٌ ماَ كَتَبَ الرِّساَلَةَ.

    Halit mektubu yazmadı.

     

    عاَدِلٌ ماَ قَرَأَ الصَّحيِفَةَ.

    Adil gazeteyi okumadı.

     

    إِبْراَهيِمُ ماَ أَخَذَ الْقَلَمَ.

    İbrahim kalemi almadı.

     

    خَديِجَةُ ماَ فَتَحَتِ الْكِتاَبَ.

    Hatice kitabı açmadı.

     

    ماَ وَجَدْنَ الْحَقيِبَةَ.

    Çantayı bulmadılar.

     

    ماَ فَهِمْتُمُ الْقُرْآنَ.

    Kur’ân’ı anlamadınız.

     

    هَلْ عَمِلْتِ الْواَجِبَ أَمْسِ؟

    Dün ödevi yaptın mı?

     

    لاَ ، ماَ عَمِلْتُ الْواَجِبَ أَمْسِ.

    Hayır, dün ödevi yapmadım.

     

               
  • Cemi Mükesser – Kırık Çoğullar

     


     CEMİ MÜKESSER (Kırık Çoğul)

    Müfredin (tekil halin) şekli bozularak yapılan çoğullardır. Belli bir kâidesi yoktur. Araplardan işittiğimiz gibi kullanılır veya sözlüklere bakarak tesbit edilir. Dolayısıyla murabdırlar. Yani merfû, mansûb, mecrûr durumlarında kelimenin sonunda zâhir (açıkça görünen) hareke alırlar.

               Müfred

                     Cem

    كِتَابٌ

    kitap

    كُتُبٌ

    kitaplar

    رَجُلٌ

    adam

    رِجَالٌ

    Adamlar

     

    عِلْمٌ

    ilim

    عُلُومٌ

    ilimler

    وَرَقٌ

    kağıt

    أوْرَاقٌ

    kağıtlar

    اَلْمَرْأَةُ

    kadın

    اَلنِّسَاءُ

    kadınlar

    اَلتِّلْمِيذُ

    öğrenci

    اَلتَّلاَمِيذُ

    öğrenciler

    اَلطاَّلِبُ

    öğrenci

    اَلطُّلاَّبُ

    öğrenciler (üniversite)

    اَلْبِنْتُ

    kız

    اَلْبَنَاتُ

    kızlar

    قَلَمٌ

    kalem

    اَلْأَقْلاَمُ

    kalemler

    اَلْجَبَلُ

    dağ

    اَلْجِبَالُ

    dağlar

    مَدْرَسَةٌ

    okul

    اَلْمَدَارِسُ

    okullar

    Görüldüğü gibi hangi ismin sâlim hangi ismin mükesser olduğunu kendimiz tesbit edemeyiz.

    Cümle örnekleri:

    فَهِمَ التَّلاَمِيذُ الدُّرُوسَ.

    Öğrenciler dersleri anladı.

    عَلَّمَ الرَّجُلُ أَبْناَءَهُ.

    Adam oğullarına öğretti.

    ذَهَبَ الْأَنْبِياَءُ.

    Peygamberler gitti.

    اِنْتَظَرْتُ الرِّجاَلَ فِي الْمَطاَرِ.

    Adamları hava alanında bekledim.

    خَلَقَ اللَّهُ السَّماَواَتِ وَ الْأَرْضَ.

    Allah yerleri ve gökleri yarattı.

    اَلْآباَءُ كَتَبُوا رَساَئِلَهُمْ.

    Babalar mektuplarını yazdılar.

    اَلْمُدَرِّبوُنَ أَحْضَرُوا المَلاَبِسَ.

    Antrenörler elbiseleri getirdiler.

    مَنْ اَصْدِقاَءُكَ فِي الْمَدْرَسَةِ ؟

    Okuldaki arkadaşların kimlerdir?

    مَنْ اَصْدِقاَءُكَ فِي الْحَىِّ ؟

    Mahalledeki arkadaşların kimlerdir?

    ساَفَرَ الْوَلَداَنِ أَمْسِ.

    İki çocuk dün yolculuk yaptı.

    كَيْفَ وَصَلَ الحُجاَّجُ إِلَى السُّعوُدِيَّةِ ؟

    Hacılar Suudi (Arabistan)a nasıl vardılar?

    وَصَلَ الحُجاَّجُ إِلَى السُّعوُدِيَّةِ باِلْحاَفِلاَتِ وَ السَّياَّراَتِ وَ السُّفُنِ.

    Hacılar Suudi (Arabistan)a otobüslerle arabalarla ve gemilerle vardılar.

    ماَذاَ أَخَذَ الحُجاَّجُ مَعَهُمْ فِي سَفَرِهِمْ؟

    Hacılar yolculuklarında beraberlerine ne aldılar?

    هَذَا الْماَلُ صَدَقَةٌ مِنِّي لِلْفُقَراَءِ وَ الْمَساَكِينِ[3].

    Bu mal fakirler ve yoksullar için benden sadakadır.

    اَلْمُدَرِّسُ سَأَلَ التَّلاَميِذَ عَنْ مُسْتَقْبَلِهِمْ.

    Öğretmen öğrencilere gelecekleri hakkında sordu.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    KONULARLA İLGİLİ AYETLER

    1- وَجَعَلْناَ فِيهاَ جَناَّتٍ مِنْ نَخِيلٍ وَ أَعْناَبٍ وَ فَجَّرْناَ فِيهاَ مِنَ الْعُيُونِ.

     

    (36/YÂSÎN, 34). Biz orda (yeryüzünde) hurmadan ve üzüm bağlarından (oluşan) bahçeler yaptık ve (yine) orada pınarlar fışkırttık.

     

    جَعَلَ

    kıldı, yaptı

    جَنَّةٌ ج جَناَّتٌ

    ağaçlı bahçe, bahçeler, cennet

     

    نَخِيلٌ

    hurma

    عِنَبٌ ج أَعْناَبٍ

    üzüm, üzüm bağı

     

    فَجَّرَ

    fışkırttı, kaynattı

    اَلْعَيْنُ ج  اَلْعُيُونُ

    pınar, su pınarı

     

    2- وَالْقَمَرَ قَدَّرْناَهُ مَناَزِلَ …

     

    (36/YÂSÎN, 39). Aya (birtakım) yörüngeler (menziller) tayin ettik.

     

    اَلْقَمَرُ

    ay. (Burada الْقَمَرَ kelimesi önemi vurgulamak için öne geçmiş mef’ûldür).

     

    قَدَّرَ

    takdir etti, tayin etti, ölçüp biçti. (Mef’ûl, fiilden önce geldiğinde, fiilde ona dönen bir zamir bulunur).

     

    مَنْزِلٌ ج مَناَزِلُ

    menzil, yörünge.

     

    3- هُمْ وَ أَزْواَجُهُمْ فِي ظِلاَلٍ عَلَى الْأَراَئِكِ …

     

    (36/YÂSÎN, 56). Kendileri (onlar) ve eşleri gölgelerde tahtlar üzerinde…

     

    زَوْجٌ ج أَزْواَجٌ

    eş, zevce

    ظِلٌّ ج ظِلاَلٌ

    gölge, gölgelik

     

    أَرِيكَةٌ ج اَلْأَراَئِكُ

    koltuk, taht, yatak, divan, üzerine oturulan her çeşit eşya

     

    4- …خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَياَةَ…

     

    (67/MÜLK, 2).  …ölümü ve hayatı yarattı..

     

    الْمَوْتُ

    ölüm

    خَلَقَ

    yarattı

     

    5- وَ لَقَدْ خَلَقْناَ الْإِنْساَنَ مِنْ سُلاَلَةٍ مِنْ طِينٍ.

     

    (23/MÜ’MİNÛN, 12). Andolsun biz insanı, çamurdan (süzülüp, çıkarılmış) bir özden yarattık.

     

     

     

    لَقَدْ

    Andolsun, gerçekten, hakikaten. (Baştaki lâm yemin ifade eder. قَدْ  ise mâzî fiilin önünde tahkik (pekiştirme), kuvvetlendirme görevi yapar.

     

    سُلاَلَةٌ

    öz, hülasa, süzme, döl, nutfe

    طِينٌ

    çamur

     

    6- …أَنْشَأَكُم وَ جَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصاَرَ وَالْأَفْئِدَةَ…

     

    (67/MÜLK, 23). (O ki), sizi yarattı, size (işitecek) kulak, (görecek) gözler ve (hissedecek) gönüller verdi.

     

    أَنْشَأَ

    yarattı, inşa etti

    اَلسَّمْعُ

    kulak

     

    اَلْبَصَرُ ج اَلْأَبْصاَرُ

    göz

    اَلْفُؤاَدُ ج اَلْأَفْئِدَةُ

    gönül

     

    7- …إِنَّماَ الْعِلْمُ عِنْدَ اللَّهِ وَ إِنَّماَ أَناَ نَذِيرٌ ..

     

    (67/MÜLK, 26). (De ki:) İlim ancak Allah’ın katındadır, (yanındadır), ben ancak bir uyarıcıyım.

     

    إِنَّماَ

    ancak, yalnız, (hasr edatı)

    عِنْدَ اللَّهِ

    Allah’ın katında (yanında)

    نَذِيرٌ

    uyarıcı

    8- وَ خَلَقْناَكُمْ أَزْواَجاً.

     

    (78/NEBE, 8). Sizi çift çift (çiftler olarak) yarattık.

     

    أَزْواَجٌ

    eşler, çiftler

     

     

     

    9- وَجَعَلْناَ نَوْمَكُمْ سُباَتاً.

     

    (78/NEBE, 9). Uykunuzu bir dinlenme yaptık.

     

    اَلسُّباَتُ

    istirahat rahatlık, sükûnet, ölüm

    نَوْمٌ

    uyku

     

    10- وَجَعَلْناَ اللَّيْلَ لِباَساً.

     

    (78/NEBE, 10). Geceyi bir örtü yaptık.

     

    لِباَسٌ

    elbise, örtü

    جَعَلَ

    kıldı, yaptı, yarattı

     

    11- وَجَعَلْناَ النَّهاَرَ مَعاَشاً.

     

    (78/NEBE, 11). Gündüzü bir geçim kaynağı kıldık.

     

    مَعاَشٌ

    geçim kaynağı, geçim sağlama vakti

     

    12- وَ بَنَيْناَ فَوْقَكُمْ سَبْعاً شِداَداً.

     

    (78/NEBE, 12). Ve üstünüzde yedi sağlam (gök) bina ettik.

     

    بَنَى

    bina etti, yaptı

    سَبْعٌ

    yedi

    شِداَدٌ

    sağlam

     

    13- وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمواَتِ وَالْأَرْضَ.

     

    (2/BAKARA, 255). Onun (Allah’ın) kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır.

     

    وَسِعَ

    içine aldı, kapladı, (sardı, kuşattı)

     

    كُرْسِيٌّ

    taht, sandalye, koltuk, kürsü

    اَلسَّماَءُ ج اَلسَّمواَتُ

    gök

     

    14- اَلرَّحْمَنُ . عَلَّمَ الْقُرْآنَ . خَلَقَ الْإِنْساَنَ . عَلَّمَهُ الْبَياَنَ.

     

    (55/RAHMÂN, 1, 2, 3, 4). Çok merhametli (Allah) Kur’ân’ı öğretti, insanı yarattı, ona açıklamayı öğretti.

     

    اَلرَّحْمَنُ

    çok merhametli (Yalnız Allah’a ıtlak edilir)

     

    عَلَّمَ

    öğretti

    الْبَياَنَ

    konuşmak, düşünceleri dile getirmek

     

    15- وَالسَّماَءَ رَفَعَهاَ وَ وَضَعَ الْمِيزاَنَ

     

    (55/RAHMÂN, 7). Göğü (Allah) yükseltti ve mîzanı (dengeyi) o koydu.

     

    اَلسَّماَءُ

    gök. (Semâi müennes olan bu kelime burada öne geçmiş mef’ûldür. Kendinden sonra gelen fiilde ona dönen bir zamir vardır).

     

    رَفَعَ

    yükseltti, kaldırdı

    وَضَعَ

    koydu, hüküm koydu

     

    اَلْمِيزاَنَ

    ölçü, denge, tartı

     

    16- وَالْأَرْضَ وَضَعَهاَ لِلْأَناَمِ.

     

    (55/RAHMÂN, 10). Yeri mahlûkat için koydu (yarattı).

     

    اَلْأَرْضُ

    arz, dünya, yer, toprak

    اَلْأَناَمُ

    halk, mahlûkât

     

    17- كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ.

     

    (55/RAHMÂN, 29). Her gün O (Allah) bir iştedir.

     

    كُلَّ يَوْمٍ

    her gün. (كُلَّ den sonra gelen ismin esre olduğunu hatırlayınız.)

     

    شَأْنٌ

    iş, hal, durum (ehemmiyetli ve büyük işler için kullanılır)

     

    18- كَذَّبَتْ عاَدٌ الْمُرْسَلِينَ.

     

    (26/ŞUARÂ, 123). Ad (milleti)[4] peygamberleri yalanladı.

     

    اَلْمُرْسَلُ

    peygamber, elçi

     

    19- كَذَّبَتْ ثَمُودُ الْمُرْسَلِينَ.

     

    (26/ŞUARÂ, 141). Semud (milleti de) peygamberleri yalanladı.

     

    20- فَعَقَرُوهاَ فَأَصْبَحُوا ناَدِمِينَ.

     

    (26/ŞUARÂ, 157). Akabinde onu (mucize deveyi) kestiler, arkasından pişman oldular.

     

    عَقَرَ

    kesti

    أَصْبَحَ

    oldu

    ناَدِمٌ

    pişman

     

    21- قاَلُوا إِنَّماَ أَنْتَ مِنَ الْمُسَحَّرِينَ.

     

    (26/ŞUARÂ, 185). Sen ancak büyülenmişlerdensin dediler.

     

    اَلْمُسَحَّرُ

    büyülenmiş

    إِنَّماَ

    ancak

     

     

     

     

     

     

    22- فَجَعَلْناَهُمْ سَلَفاً وَ مَثَلاً لِلْآخرِينَ.

     

    (43/ZUHRUF, 56). Onları sonrakiler için bir geçmiş ve (ibret için) bir örnek kıldık.

     

    سَلَفٌ

    geçmiş

    مَثَلٌ

    misal, örnek

    اَلْآخرِينَ

    sonrakiler

     

    23- ثُمَّ أَنْزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ.

     

    (9/TEVBE, 26). Sonra Allah Resûlü ve müminler üzerine sekînetini (sukûnet ve huzur duygusunu) indirdi.

     

    24- اِنَّماَ الْمُؤْمِنُونَ اِِخْوَةٌ.

     

    (49/HUCURAT, 10). Mü’minler ancak kardeştirler.

     

    أَخٌ ج اِِخْوَةٌ

    kardeş

     

    25- اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ.

     

    (36/YÂSÎN, 3). Sen şüphesiz peygamberlerdensin.

     

    26- اِذْ جاَءَهاَ الْمُرْسَلُونَ.

     

    (36/YÂSÎN, 13). Hani onlara (şehir halkına) peygamberler gelmişlerdi.

     

    اِذْ

    hani, bir zamanlar

     

    27- … غَفَرَ لِي رَبِّي وَ جَعَلَنِي مِنَ الْمُكْرَمِينَ.

     

    (36/YÂSÎN, 27). Rabbim(in) beni bağışladı(ğını) ve beni ikram edilenlerden kıldı(ğını)[5] (keşke bilselerdi)…

     

    غَفَرَ لِ

    bağışladı

    الْمُكْرَمُ

    ikram edilen

     

    28- وَ آيَةٌ[6] لَهُمُ اللَّيْلُ … فَاِذاَ هُمْ مُظْلِمُونَ.

     

    (36/YÂSÎN, 37). Gece de onlar için bir işarettir.. Birden onlar karanlıklara gömülmüşlerdir.

     

    مُظْلِمٌ

    karanlıkta kalan

     

     

     

    فَاِذاَ هُمْ

    bir de bakmışsın onlar. [(اِذاَ) yanında zamirle yer aldığı zaman izâ fücâiyye dediğimiz “bir de bakmışsın,  birden, ansızın” manasını verir, (فَاِذاَ هُوَ) bir de bakmışsın o, (فَاِذاَ هُمْ) bir de bakmışsın onlar gibi] . 

     

    29- قاَلُوا ياَ وَيْلَناَ مَنْ بَعَثَناَ مِنْ مَرْقَدِناَ  … وَ صَدَقَ الْمُرْسَلُونَ.

     

    (36/YÂSÎN, 52). (İşte o zaman) “Eyvah! Yazıklarolsun bize, kabrimizden bizi kim kaldırdı? .. (Demek) peygamberler doğru söylediler” derler.

     

     

     

     

    ياَ وَيْلَناَ

    eyvah, yazıklar olsun bize (tabir)

    مَرْقَدٌ

    yatılan yer, mezar

     

    بَعَثَ

    diriltti, kaldırdı

    صَدَقَ

    doğru söyledi

     

    30- هُمْ فِيهاَ خاَلِدُونَ.

     

    (7/A’RÂF, 42). Onlar (inanıp iyi işler yapanlar) orada (cennette) ebedîdirler.

    خاَلِدٌ

    ebedî

     

     

    31- وَجَعَلَ الظُّلُماَتِ وَ النُّورَ.

     

    (6/EN’ÂM, 1). Karanlıkları ve aydınlığı yarattı.

     

     

     

    قَدِيرٌ.

    شَىْءٍ

    كُلِّ

    عَلَى

    اللَّهُ      

    وَ

    نَذِيرٌ

    وَ

    بَشِيرٌ

    جاَءَكُمْ

    32-..فَقَدْ

     

    Haber

    Câr-mecrûr

    Mübtedâ

    İsti’naf

    Ma’tûf

    Harfu Atıf

         Fâil

    Fiil+Mef’ûl

    (فَ) Atıf harfi

     

     

     

         (başlangıç) harfi

     

     

     (قَدْ)Tahkik (te’kîd) harfi

                                       

    (5/MÂİDE, 19). Muhakkak ki size bir müjdeleyici ve bir uyarıcı gelmiştir. Allah herşeye kâdirdir.

    قَدِيرٌ

    kâdir, gücü yeten

    بَشِيرٌ

    müjdeleyici

    نَذِيرٌ

    uyarıcı

     

  • Mazi Fiilin Meçhulü

     

    MÂZİ FİİLİN MEÇHÛLU

    Fiiller aktif ve pasif olmak üzere ikiye ayrılır. Fâili belli olana Arapça’da ma’lûm fiil (aktif, etken fiil)   denir.

    ضَرَبَ بَكْرٌ الْحِصَانَ.    Bekir ata vurdu.

    İşi yapan fâil (Bekir) bu cümlede bellidir. Fiili ma’lûmdur. Fâili belli olmayan (pasif, edilgen) fiile ise meçhûl fiil denir.

    ضُرِبَ الْحِصَانُ.       Ata vuruldu.

    Fâil belli olmadığından bu cümledeki fiil meçhûldür.

    Mâzî ma’lûm fiili meçhûl yapmak için üç harfli fiilin baş harfi ötre, ikinci harfi esre okunur:

    ضَرَبَ

    vurdu →

    ضُرِبَ

    Vuruldu

    كَتَبَ

    yazdı →

    كُتِبَ

    Yazıldı

    عَلِمَ

    bildi →

    عُلِمَ

    Bilindi

    فَتَحَ

    açtı →

    فُتِحَ

    Açıldı

    أَكَلَ

    yedi →

    أُكِلَ

    Yenildi

    شَرِبَ

    içti →

    شُرِبَ

    İçildi

    Meçhûl fiil cümlesinde, fâil olmadığı için cümlenin mef’ûlü, fâil yerine geçer. Arapça’da buna nâib-i fâil denir ve son harfi fâil gibi ötre okunur

    كُتِبَ الدَّرْسُ.

    Ders yazıldı.

     

                     Naibu fâil (son harekesi ötre)

     

     

     

     

     

     

               Çekim Tablosu

     

     

     

    Cem

    Müsennâ

    Müfred

     

    Müzekker

    ضُرِبُوا

    ضُرِبَا

    ضُرِبَ

    Gâib

     

    Onlar dövüldü

    İkisi dövüldü

    O dövüldü

     

    Müennes

    ضُرِبْنَ

    ضُرِبَتَا

    ضُرِبَتْ

    Gâibe

                       

     

    Müzekker

    ضُرِبْتُمْ

    ضُرِبْتُمَا

    ضُرِبْتَ

    Muhâtab

     

    Sizler dövüldünüz

    İkiniz dövüldünüz

    Sen dövüldün

     

    Müennes

    ضُرِبْتُنَّ

    ضُرِبْتُمَا

    ضُرِبْتِ

    Muhâtaba

                     

     

    Müz + Müe

    ضُرِبْنَا

    ضُرِبْنَا

    ضُرِبْتُ

    Mütekellim

     

    Bizler dövüldük

    İkimiz dövüldük

    (Ben) dövüldüm

     

                     

     

    رَسَمَ الطاَّلِبُ الصُّورَةَ فِي الْحَدِيقَةِ.

    Öğrenci resmi bahçede çizdi.

                                Câr-mecrûr       Mef’ûl       Fâil       Fiil-i Mâzî Ma’lûm

    رُسِمَتِ الصُّورَةُ فِي الْحَدِيقَةِ.

    Resim bahçede çizildi.

                                                                 Naibu fâil   Fiil-i Mâzî Meçhûl

    Görüldüğü gibi birinci cümlenin mef’ûlü ikinci cümlede nâibu fâil olmuş, dolayısıyla meçhûl fiil de ona uygun olarak müennes siyga ile kurulmuştur.

    Cümle örnekleri:

    أَخَذَتِ الْمُعَلِّمَةُ الدَّفْتَرَ مِنَ التِّلْمِيذِ.

    Öğretmen defteri öğrenciden aldı.

    أُخِذَ الدَّفْتَرُ مِنَ التِّلْمِيذِ.

    Defter öğrenciden alındı.

    كَسَبَ الْفَرِيقُ الْمُباَراَةَ فِي آخِرِ لَحْظَةٍ.

    Takım maçı son anda kazandı.

    كُسِبَتِ الْمُباَراَةُ فِي آخِرِ لَحْظَةٍ.

    Maç son anda kazanıldı.

    شَرِبَتِ الْمَرِيضَةُ الدَّواَءَ.

    Hasta ilacı içti.

    شُرِبَ الدَّواَءُ.

    İlaç içildi.

    مِنْ أَيْنَ أُخِذَتْ هَذِهِ الصُّورَةُ  ؟

    Bu resim nereden alındı?

    شَكَرَ حَسَنٌ الْمُدَرِّسِينَ.

    Hasan öğretmenlere teşekkür etti.

    شُكِرَ الْمُدَرِّسُونَ.

    Öğretmenlere teşekkür edildi.

     

     

    رَكِبَ عُمَرُ الدَّراَّجَةَ.

    Ömer bisiklete bindi.

    رُكِبَتِ الدَّراَّجَةُ.

    Bisiklete binildi.

    فَهِمَ التَّلاَمِيذُ الدُّرُوسَ.

    Öğrenciler dersleri anladı.

    فُهِمَتِ الدُّرُوسُ.

    Dersler anlaşıldı.

    كَتَبَتْ لَيْلَى رِساَلَتَيْنِ.

    Leyla iki mektup yazdı.

    كُتِبَتْ رِساَلَتاَنِ.

    İki mektup yazıldı.

    فَتَحَ مَحْمُودٌ الْباَبَ.

    Mahmud kapıyı açtı.

    فُتِحَ الْباَبُ.

    Kapı açıldı.

    أَكَلَ أَحْمَدُ التُّفاَّحَةَ.

    Ahmed elmayı yedi.

    أُكِلَتِ التُّفاَّحَةُ.

    Elma yenildi.

    كَتَبَتْ فاَطِمَةُ الدَّرْسَيْنِ.

    Fatıma iki ders yazdı.

    كُتِبَ الدَّرْساَنِ.

    İki ders yazıldı.

    مَسَحَ خاَلِدٌ السَّبُّورَةَ.

    Halit tahtayı sildi.

    مُسِحَتِ السَّبُّورَةُ.

    Tahta silindi.

    أُخِذَ الْكِتاَبُ.

    Kitap alındı.

    فُهِمَتِ الْقِصَّتاَنِ.

    İki hikaye anlaşıldı.

    قَرَأَ الطُّلاَّبُ الْقِصَّةَ.

    Öğrenciler hikayeyi okudu.

    قُرِئَتِ الْقِصَّةُ.

    Hikaye okundu.

    شَرَحَتِ الْأُسْتاَذَةُ الدَّرْسَيْنِ.

    Hoca iki dersi şerhetti (açıkladı).

    شُرِحَ الدَّرْساَنِ.

    İki ders açıklandı.

    فَرَضَ اللَّهُ الصَّلاَةَ عَلَى الْمُسْلِمِينَ.

    Allah namazı müslümanlara farz kıldı.

    فُرِضَتِ الصَّلاَةُ عَلَى الْمُسْلِمِينَ.

    Namaz müslümanlara farz kılındı.

    فَحَصَ الطَّبِيبُ الْمَرِيضاَتِ.

    Doktor bayan hastaları muayene etti.

    فُحِصَتِ الْمَرِيضاَتُ.

    Bayan hastalar muayene edildi.

    كَتَبَ أَخِي الرِّساَلَتَيْنِ.

    Kardeşim iki mektubu yazdı.

    كُتِبَتِ الرِّساَلَتاَنِ.

    İki mektup yazıldı.

    شَكَرَ الْقاَئِدُ الْمُجاَهِدِينَ.

    Komutan savaşçılara teşekkür etti.

    شُكِرَ الْمُجاَهِدُونَ.

    Mücahitlere teşekkür edildi..

    تُرِكَ الْعَمَلُ لِلصَّلاَةِ.

    İş namaz için terk edildi.

    جَعَلَ اللَّهُ الْأَرْضَ مَسْكَناً لِلْإِنْساَنِ.

    Allah yeryüzünü insan için mesken kıldı.

    جُعِلَتِ الْأَرْضُ مَسْكَناً لِلْإِنْساَنِ.

    Yeryüzü insan için mesken kılındı.

  • İrab Hallerinin Özeti

     

    KELİMELERİN CÜMLE İÇİNDEKİ DURUMLARINA GÖRE

     İ’RÂB HALLERİNİN ÖZETİ

    Şu ana kadar adım adım işlediğimiz konulara ait genel bir değerlendirme ve bir nevi özet mahiyetinde olarak şu sınıflamayı yapmamız i’rabın (son harfin harekesi) durumunu en iyi şekilde anlamamıza yardımcı olacaktır: 

    I) MU’RAB VE MEBNİ

    MU’RAB: Cümle içindeki yerine göre i’râbı (son harfinin harekesi değişen) kelimelerdir.

    MEBNÎ: Ne olursa olsun son harfinin harekesi değişmeyen kelimelerdir.

    رَأيْتُ هَؤُلاَءِ الرِّجَالَ.

    Bu adamları gördüm

    Yukarıdaki cümlede mef’ûlün bih olan هَؤُلاَءِ  nin sonu üstün olması gerekirken harekesi değişmemiştir.

    هُمْ مُطِيعُونَ.

    Onlar itaatkardırlar

    Bu cümlede  هُمْ mübtedâdır. Son harfi ötre okunması gerekirken sakin (cezimli) okunmaktadır.  Yani sükûn üzere mebnîdir.

    جَاءَ أَحَدَ عَشَرَ شَاباًّ.

    Onbir genç geldi

    Bu cümlede  أَحَدَ عَشَرَ  fâil olduğu için sonu ötre olması gerekirken fetha üzere mebnîdir.

    Mebnîler; lâzım ve ârız mebnîler olmak üzere ikiye ayrılır:

    1) Lâzım Mebnîler: Hangi durumda olursa olsun son harfinin harekesi değişmeyen lâzım mebnî kelimeler şunlardır:

    a) İsim olarak: 1- Zamirler, 2- İsm-i İşâretler, 3- İsm-i mevsûller 4- Şart isimleri, 5- Soru isimleri, 6- Bazı zarflar, 7- İsim Fiiller, 8- Bazı kinayeler[3], 9- Savtlar[4].

    b) Fiil olarak: Mâzî ve emir fiilleri.

    c) Harf olarak: Bütün mana harfleri:  نَعَمْ –هَلْ – عَنْ – إلَى -فيِ- مِنْ  gibi.

     

    2) Ârız Mebnîler: Normalde mu’rab olduğu halde bazı şartlarda mebnî olan kelimelerdir. Bunlar; 1- Bazı münâdâlar, 2- (11-19) arası sayı isimleri, 3) Umûmî olumsuzluk bildiren (لاَ) nın ismi, 4- Bileşik isim ve zarflar, 5- Cümleye muzaf olan zarflar, 6- Nûnu nisve’nin birleştiği muzâri fiiller (يَكْتُبْنَ gibi) ve 7- Te’kit nûnunun birleştiği muzâri fiillerdir. Konular içinde ayrıntılı olarak geçtiği için burada başlıklar verilmiştir.

    II) MA’RİFE-NEKRE

    MA’RİFE İSİMLER: Belirli (muayyen) birşeyi gösteren isimlerdir ve şunlardır:

    1- Alem (özel) isimler,

    2- Harf-i tarifli isimler,

    3- Zamirler,

    4- İsm-i işâretler,

    5- İsm-i mevsûller,

    6- İzâfetle marifelik kazanan isimler,

    NEKRE İSİMLER: Belirsiz bir şeyi gösteren isimdir. (قَلَمٌ) bir kalem gibi.

    III) MERFÛLAR

    Ref (ötre ya da zamme) halindeki kelime ve cümleler şunlardır:

    1- Fâil,

    2- Nâib-i Fâil,

    3- Mübtedâ,

    4- Haber,

    5- Kâne’nin ismi,

    6- İnne’nin Haberi,

    7- Leyse’ye benzeyen harflerin ismi,

    8- Umûmî olumsuzluk bildiren (لاَ) nın haberi,

    9- Önünde nasb ve cezm edatı bulunmayan muzâri fiil.

    IV) MANSÛBLAR

    Nasb (üstün) haldeki kelime ve cümleler şunlardır:

    1- Mef’ûlün mutlak,

    2- Mef’ûlün bih,

    3- Mef’ûlün fîh,

    4- Mef’ûlün leh (lieclih),

    5- Mef’ûlün maah,

    6- Hâl,

    7- Temyîz,

    8- Müstesnâ,

    9- Kâne’nin Haberi,

    10- İnne’nin ismi,

    11- Umûmî olumsuzluk bildiren (لاَ) nın ismi,

    12- Leyse’ye benzeyen harflerin haberi,

    13- Başında nasb edatı bulunan muzârî fiil.

    V) MECZÛMLAR

    Bazı edat ve sebepler dolayısıyla cezm halinde olan kelimeler şunlardır:

    1- Açık ya da gizli başında cezm edatı bulunan muzâri fiil,

    2- Mahallen meczûm olan fiil ve cümleler.

    VI) MECRÛRLAR

    Başında bulunan kelime veya harflerle mecrûr (esre) olan isim ve tâbiler şunlardır:

    1- Muzâfun ileyh,

    2- Harf-i cerli isim.

    VII) TÂBİLER (UYANLAR)

    Kendi başına müstakil bir harekesi olmayıp kendinden önceki kelimenin harekesine uyan kelimeler şunlardır:

    1- Sıfat,  2- Te’kid,  3- Bedel,   4- Atıf.

  • Mazi Fiilin Müfred Muhatab ve Mütekellim Örnekleri

     

    MAZİ FİİLİN MÜFRED MUHÂTAB VE MÜTEKELLİM ÖRNEKLERİ

     

    Müfred Müzekker Muhatap Örnekleri:

    ضَرَبَ  den →

    ضَرَبْتَ

    (Sen) dövdün

    كَتَبَ den →

    كَتَبْتَ

    yazdın

    عَلِمَ      den →

    عَلِمْتَ

    (Sen) bildin

    وَجَدَ den →

    وَجَدْتَ

    buldun

    شَرِبَ  den →

    شَرِبْتَ

    (Sen) içtin

    فَتَحَ   dan →

    فَتَحْتَ

    açtın

    Görüldüğü gibi, mesela üçüncü şahısكَتَبَ  fiilinin sonunu cezim yapıp üstün okunuşlu birتَ  harfi eklediğimizde karşımızdakine yani muhâtaba seslenmiş oluruz. Bu sona eklenen تَ harfine muhatap zamiri denir.

    Müfred Müennes Muhâtaba Örnekleri

    Kadına seslendiğimizde muhâtab zamiri olan تَ harfini esre  تِ  olarak okuruz. Türkçe’de muhâtaba ikinci şahıs deriz.

    وَجَدْتِ

    (Sen kadın) buldun

    أَكَلْتِ

    (Sen kadın) yedin

    عَلِمْتِ

    (Sen kadın) bildin

    نَصَرْتِ

    (Sen kadın) yardım ettin

    شَرِبْتِ

    (Sen kadın) içtin

    فَتَحْتِ

    (Sen kadın) açtın

    Müfred Mütekellim Örnekleri:

    Esre ya da üstün ت leri ötre olarak okursak o zaman kendimizden yani birinci şahıs olan mütekellimden (konuşandan) bahsetmiş oluruz:

    كَتَبْتُ

    yazdım

    حَضَرْتُ

    geldim

    شَرِبْتُ

    içtim

    ذَهَبْتُ

    gittim

    فَتَحْتُ

    açtım

    وَجَدْتُ

    buldum

    Arapça’da bu tekil (müfred) fiile “mütekellim vahde” denir. Türkçe’de ise birinci şahıs denir. Böylece müfred bölümleri şu şekilde özetleyebiliriz:

    كَتَبْتُ

    كَتَبْتِ

    كَتَبْتَ

    كَتَبَتْ

    كَتَبَ

      Ben yazdım

            Sen yazdın

         O yazdı

               


     

  • İlletli Fiiller Misal Fiil

     

    II) İLLETLİ FİİLLER

    A) MİSAL FİİL

    İlk harfi illet harflerinden  و ya da ي  ile başlayan fiildir. Fiilin başında vâv (و) bulunursa misâl-i vâvî denir.

    وَجَدَ

    buldu

    وَضَعَ

    koydu

    وَهَبَ

    bağışladı, verdi

    وَعَدَ

    vaadetti

    وَدَعَ

    bıraktı, ayrıldı

    وَقَعَ

    vaki oldu

    Fiilin başında  ي   bulunursa misâl-i yâî denir.

    يَبِسَ

    kurudu

    يَقِظَ

    uyandı

    يَسُرَ

    kolay oldu

     

     

             

    Misâl-i vâvî olan  وَجَدَve misâl-i yâî olan يَسُرَ  nın mâzî çekimleri aynen sahih fiil çekimi gibidir.

    a) Misâli vâvîlere muzaraat harfi eklenince başındakiوَ   ler kalkar. Örneğin; وَجَدَ den يَجِدُ olur. Aynı şekilde bu vâvlar masdarından da düşer:

    وَعَدَ  يَعِدُ  عِدَةٌ

    vaad etti, söz verdi

    وَعَظَ  يَعِظُ  عِظَةٌ

    vaaz verdi, nasihat etti

    Mâzî meçhûlü ve çekimi bildiğimiz diğer fiiller gibidir: (وَجَدَ) buldu, (وُجِدَ) bulundu.

    Muzâri meçhûlünde ise kalkmış olan وlar geri gelir. Dile kolaylık olsun diye cezmi söylenmez: (يَجِدُ) bulur (يُوجَدُ) bulunur  gibi. Mâzî çekimi sahihden farklı olmayan bu fiilin şimdi de muzâri çekimlerini inceleyelim:

     
    Misâl-i vâvî Muzâri Meçhûl Çekimi

     

    Misâl-i vâvî  Muzâri Malûm Çekimi

     

    يُوجَدُ   يُوجَداَنِ   يُوجَدُونَ

    يَجِدُ  يَجِدَانِ  يَجِدُونَ

     

     

    تُوجَدُ   تُوجَدَانِ    يُوجَدْنَ

    تَجِدُ  تَجِدَانِ  يَجِدْنَ

     

     

    تُوجَدُ   تُوجَدَانِ   تُوجَدوُنَ

    تَجِدُ  تَجِدَانِ   تَجِدُونَ

     

     

    تُوجَدِينَ  تُوجَدَانِ  تُوجَدْنَ

    تَجِدِينَ  تَجِدَانِ  تَجِدْنَ

     

     

    أُوجَدُ    نُوجَدُ     نُوجَدُ  

    أَجِدُ      نَجِدُ     نَجِدُ      

     

           

    Not: (و) ile başlayan misâl fiillerin aynel fiili muzâride esre ise muzâriye çevrilince (و) düşer. Aynel fiil muzâride fethalı ya da zammeli ise düşmez:

    وَهِمَ يَوْهَمُ

    vehmetti

    وَجُهَ يَوْجُهُ

    şan şeref sahibi oldu

    Bu fiillerin sâlim çekimden farkı yoktur.

    b) Misâl-i Yâîler muzâriye çevrilince baştaki ي kalkmaz.  Aynen sahihler gibi çekilir.

    يَسُرَ

    kolay oldu (mâzî)

    يَيْسُرُ

    kolay olur (muzâri)

    Meçhûlünde ise kelimenin aslından olan ي harfi muzaraat harfinin ötre okunmasından dolayı (dilde kolaylık olması bakımından) و ‘a çevrilir.

    يُوسَرُ

    kolaylaşır (muzâri meçhûl)

    يَيْسُرُ

    kolay olur (muzâri)

     

                Misâl-i yâî  Muzâri Meçhûl Çekimi

              Misâl-i yâî  Muzâri Malûm Çekimi

     

     

    يُوسَرُ  يُوسَراَنِ  يُوسَروُنَ

    يَيْسُرُ  يَيْسُراَنِ  يَيْسُروُنَ

     

     

    تُوسَرُ  تُوسَراَنِ  يُوسَرْنَ

    تَيْسُرُ  تَيْسُرَانِ  يَيْسُرْنَ

     

     

    تُوسَرُ  تُوسَرَانِ  تُوسَروُنَ

    تَيْسُرُ  تَيْسُراَنِ  تَيْسُروُنَ

     

     

    تُوسَرِينَ توسَرَانِ تُوسَرْنَ

    تَيْسُرِينَ تَيْسُراَنِ تَيْسُرْنَ

     

     

    اوُسَرُ    نُوسَرُ     نُوسَرُ    

    اَيْسُرُ  نَيْسُرُ   نَيْسُرُ        

     

                     

    Misâli vâvîlerin emr-i hâzırı: Muzâri harfi kalkar.  Sonuna cezim getirilir.  Cezim getirildiğinde diğerlerindekiن  lar düşer. Muzaraat harfinden sonraki harf harekeli olduğu için başa hemze getirilmez. Okunabilmesi için hemzeye ihtiyacı yoktur.

    يَجِدُ

    bulur

    جِدْ

    bul

           Emr-i Hâzır Çekimi

    جِدُوا

    جِداَ

    جِدْ

     

    جِدْنَ

    جِداَ

    جِدِي

     

    Misâli yâî’lerin emr-i hâzırında ise muzâri harfinden sonraki harf cezimli olduğu için okunabilmesi açısından başa ötreli أُ eklenerek يَيْسُرُ  dan اُيْسُرْ  kalır.  Okunuşu zor olduğundan ي   harfi  و ‘a değiştirilir.  Böylece:  اُوسُرْ  olur[1].

    يَيْسُرُ  kolay olur   اُيْسُرْ  dan   اُوسُرْ  kolay ol

    İsm-i Fâilleri  (وَجَدَ) den (واَجِدٌ) bulan / (يَسُرَ)dan (يَاسِرٌ)  kolay olan

    İsm-i Mef’ûlleri  (وَجَدَ) den (مَوْجوُدٌ)   bulunan, varolan

                               (يَسُرَ)  dan (مَيْسوُرٌ) kolaylaştırılan, kolaylaştırılmış

     

    Cümle Örnekleri:

    1- وَعَدْتُ[2] بِفِعْلِ الْخَيْرِ – وَعَدْناَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ .

    2- أَعِدُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – نَعِدُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ .

    3- وَعَدَتِ الْبِنْتاَنِ بِفِعْلِ الْخَيْرِ  – اَلْبِنْتاَنِ وَعَدَتاَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ.

    4- تَعِدُ الْبِنْتاَنِ بِفِعْلِ الْخَيْرِ  – اَلْبِنْتاَنِ تَعِداَنِ بِفِعْلِ الْخَيْرِ.

    5- وَعَدَ الْأَغْنِياَءُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – الْأَغْنِياَءُ وَعَدُوا بِفِعْلِ الْخَيْرِ.

    6- يَعِدُ الْأَغْنِياَءُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – اَلْأَغْنِياَءُ يَعِدُونَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ.

    7- وَعَدَتِ الْغَنِياَّتُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – اَلْغَنِياَّتُ وَعَدْنَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ .

    8- تَعِدُ الْغَنِياَّتُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – اَلْغَنِياَّتُ يَعِدْنَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ .

    9- لاَ أَسْتَطِيعُ أَنْ أَجِدَ حَقِيبَتِي – رُبَّماَ تَجِدُ حَقيِبَتَكَ فيِ الْمَكْتَبَةِ.

    10- لاَ تَقِفْ وَسَطَ هَذاَ الشاَّرِعِ الْمُزْدَحِمِ بِالسَّياَّراَتِ – صِفْ[3] ماَ شاَهَدْتَ فِي دَقِيقَتَيْنِ.

    11- مَهْماَ تَفْعَلْ تَجِدْ ثَواَبَهُ عِنْدَ اللَّهِ – أَجْلِسُ فِي الْمَقْعَدِ الَّذِي أَجِدُهُ خاَلِياً .

    12- يَجْلِسُونَ فِي الْمَقْعَدِ الَّذِي يَجِدُونَهُ خاَلِياً – يَجْلِسُونَ فِي الْغُرْفَةِ الَّتِي يَجِدُونَهاَ خاَلِيَةً.

     

    Tercüme:

    1- Hayırlı işe söz verdim. Hayırlı işe söz verdik.

    2- Hayırlı işe söz veriyorum. Hayırlı işe söz veriyoruz.

    3- İki kız hayırlı iş (için) söz verdi. (Aynı manada isim cümlesi).

    4- İki kız hayırlı işe söz veriyor. (Aynı manada isim cümlesi).

    5- Zenginler hayır yapacaklarına söz verdiler.  

    6- Zenginler hayır yapacaklarına söz veriyorlar.

    7- Zengin (bayanlar) hayır yapacaklarına söz verdiler.

    8- Zengin (bayanlar) hayır yapacaklarına söz veriyor.

    9- Çantamı bulamıyorum. Çantanı belki kütüphanede bulursun.

    10- Arabalarla dolu bu caddenin ortasında durma. Gördüğün şeyleri iki dakikada anlat (vasfet).

    11- Her ne yaparsan sevabını Allah katında bulursun. Boş bulduğum koltuğa oturuyorum.

    12- Boş buldukları koltuğa oturuyorlar. Boş buldukları odaya oturuyorlar.

  • Şemsi Harfler ve Kameri Harfler

     

    KAMERİ HARFLER

    Bir kelimenin başında aşağıdaki cümlenin bütününde yer alan 14 harften biri bulunursa kendisiyle birleşen اَلْ  takısının lâmı cezimli (لْ) okunur.

    أَبْغِ حَجَّكَ وَ خَفْ عَقِيمَهُ

    Örnekleri:                                                  

     

    Nekre

    Ma’rife

     

     

    Nekre

    Ma’rife

     

    أَ

    أَذاَنٌ

    اَلْأَذاَنُ

    ezan

    خ

    خُبْزٌ

    اَلْخُبْزُ

    ekmek

    ب

    َبيْتٌ

    اَلْبَيْتُ

    ev

    ف

    فَرَسٌ

    اَلْفَرَسُ

    kısrak

    غ

    غَنِيٌّ

    اَلْغَنِيُّ

    zengin

    ع

    عَرَبِيَّةٌ

    اَلْعَرَبِيَّةُ

    Arapça

    ح

    حَجٌّ

    اَلْحَجُّ

    hac

    ق

    قَمَرٌ

    اَلْقَمَرُ

    ay

    ج

    جَارٌ

    اَلْجَارُ

    komşu

    ي

    يَوْمٌ

    اَلْيَوْمُ

    gün

    ك

    كَاتِبٌ

    اَلْكَاتِبُ

    katip

    م

    مَوْتٌ

    اَلْمَوْتُ

    ölüm

    و

    وَطَنٌ

    اَلْوَطَنُ

    vatan

    ه

    هِجْرَةٌ

    اَلْهِجْرَةُ

    hicret

    ŞEMSİ HARFLER

    Arapça’nın geriye kalan diğer harfleri de şemsî harflerdir. اَلْ  takısından sonra gelen kelime bu harflerden biriyle başlarsa اَلْ  takısının lâmı  (ل) okunmaz, yanındaki harf şeddelenir. Fakat okunmasa bile اَل takısı gene de yazılır. Örnekleri:

     

    Nekre

    Ma’rife

     

     

    Nekre

    Ma’rife

     

    ت

    تِلْميِذٌ

    اَلتِّلْميِذُ

    öğrenci

    ث

    ثَوْبٌ

    اَلثَّوْبُ

    elbise

    د

    دِينٌ

    اَلدِّينُ

    din

    ذ

    ذِئْبٌ

    اَلذِّئْبُ

    kurt

    ز

    زَمَانٌ

    اَلزَّمَانُ

    zaman

    ر

    رَجُلٌ

    اَلرَّجُلُ

    adam

    س

    سُورَةٌ

    اَلسُّورَةُ

    sûre

    ش

    شَجَرَةٌ

    اَلشَّجَرَةُ

    ağaç

    ص

    صَديِقَةٌ

    اَلصَّديِقَةُ

    kız arkadaş

    ط

    طَائِرَةٌ

    اَلطَّائِرَةُ

    uçak

    ض

    ضَلاَلَةٌ

    اَلضَّلاَلَةُ

    dalâlet, sapıklık

    ظ

    ظَاهِرٌ

    اَلظَّاهِرُ

    zahir, açık

    ن

    نَارٌ

    اَلنَّارُ

    ateş

    ل

    لَيْلٌ

    اَللَّيْلُ

    gece

    ش

    شَمْسٌ

    اَلشَّمْسُ

    güneş

     

     

     

     

           
  • Cümle

     

    CÜMLE

    Tam bir fikir anlatan kelime topluluğuna cümle denir. Arapça’da cümle ikiye ayrılır:

                                a) İsim cümlesi

                                b) Fiil cümlesi

    İsimle başlayan cümlelere isim cümlesi, fiille başlayan cümlelere ise fiil cümlesi denir.

    اَلْوَلَدُ  رَكِبَ  الْحِصاَنَ.

    (Çocuk ata bindi).

    اَلْبِنْتُ  رَكِبَتِ  الْحِصاَنَ.

    (Kız ata bindi).

            İsimle başladığı için isim cümlesidir.

    رَكِبَ الْوَلَدُ الْحِصَانَ.

    (Çocuk ata bindi).

    رَكِبَتِ الْبِنْتُ  الْحِصاَنَ.

    (Kız ata bindi).

            Fiille başladığı için fiil  cümlesidir.

    Arapça’da genellikle cümleler fiil cümlesi olarak kurulur. Bir cümle önce fiille başlar, sonra fâil (özne) sonra da varsa mef’ûl (tümleç) dediğimiz geriye kalanla devam eder.

    الْحِصَانَ.

    الْوَلَدُ

    رَكِبَ

    Meful

    Fâil

    Fiil

           

    Cümlede vurgulamak istediğimiz şey fâilin bizzat kendisi olduğu takdirde fâil başa getirilebilir ancak cümle artık fiil cümlesi değil isim cümlesi olur. İsim cümlesinin elemanlarına ise mübtedâ (özne) ve haber (geriye kalan) denir. Mübtedâ esâsen isim cümlesinin fâili yerindedir. Sadece isim cümlesi olduğu için elemanlarının ismi değişmiştir:

    الْحِصاَنَ.

    رَكِبَ

    اَلْوَلَدُ

    Meful

    Haber

    Fiil

    Mübtedâ

    Fâil

    F  Görüldüğü gibi gibi yukarıda verilen fiil cümlesi örnekleri, fiil-i mâzînin müfred gâib ve müfred gâibesinden seçilmiştir.

  • İşaret İsimleri

     

    İŞARET İSİMLERİ

    İşaret isimleri Türkçe’mizde (bu, şu, o) dur.  Arapça’da ise:

    Cem

    Müsennâ

    Müfred

     

    هَؤُلاَءِ

    هَذَانِ – هَذَيْنِ

    هَذاَ

    Müzekker

    Bunlar

    Bu ikisi

    Bu

     

    هَؤُلاَءِ

    هَاتَانِ -هاَتَيْنِ

    هَذِهِ

    Müennes

     

     

     

     

    اُولَئِكَ

    ذَانِكَ – ذَيْنِكَ

    ذَلِكَ

    Müzekker

    Şunlar, Onlar

    Şu ikisi, O ikisi

    Şu, O

     

    اُولَئِكَ

    تَانِكَ – تَيْنِكَ

    تِلْكَ

    Müennes

     

    هذَا الَّرجُلُ

    bu adam

    هذِهِ الْبِنْتُ

    bu kız

    ذَلِكَ الرَّجُلُ

    şu adam, o adam

    تِلْكَ الْبِنْتُ

    şu kız, o kız

    هَؤُلاَءِ الرِّجَالُ

    bu adamlar

    اُولَئِكَ الرِّجَالُ

    şu adamlar, o adamlar

    Bazen ذَلِكَ yerine ذَاكَ de kullanılır:

    ذَاكَ الرَّجُلُ     şu adam

    اُولَئِكَ             kelimesindeki vâv yazıldığı halde okunmaz. İşaret isimlerinden yalnızca tesniye halleri murabdır, yani merfû ve mansûb ya da mecrûr oluşuna göre değişir. Diğerleri ise mebnidir. İşaret isimleri normal olarak isimlerden önce gelirler. Sayı yönünden ve müzekkerlik müenneslik bakımından önüne geldiği kelimelerle tam bir uyum halindedirler.

    *Her cansız çoğul tek bir müennes hükmünde olduğundan insana işaret olmadığı takdirde cemi yerine müfred müennes işareti kullanılır:

    هَذِهِ الْكُتُبُ 

    bu kitaplar

    تِلْكَ الْكُتُبُ 

    şu kitaplar

    هَذِهِ الأَقْلاَمُ 

    bu kalemler

    *İşaret isimlerine harf-i cer birleştiğinde harf-i cer işâret isimli kelimenin önünde yazılır:

    فيِ هَذاَ الْكِتاَبِ

    bu kitapta

    *Bir yeri göstermek için (burası, burada) manasına kullanılan işaret sıfatıهُنَا   dır.

    هُنَا بَيْتُنَا.

    Burası evimizdir..

     

                                              Haber  Mübtedâ

     

    مَنْ جَلَسَ هُنَا؟

    Burada kim oturdu?

     

     

    Uzak bir yeri göstermek için ise هُنَا sıfatının sonuna  كَ   takısı gelir: (هُنَاكَ) orası, orada

    هُنَاكَ مَدْرَسَتُنَا.    

    Orası okulumuzdur.

       هُنَالِكَ           ise “taa orada” manasına gelir (çok uzakta):

    اَيْنَ رَأَيْتَهُ ؟

    Onu nerede gördün ?

    رَأَيْتُهُ هُنَالِكَ.

    Onu taa orada gördüm.

    *İşaret isimlerinden müfred ve cemilerin harekesi mebnidir. Yani cümle içindeki hali ne olursa olsun bu kelimelerin sonunda bir değişiklik olmaz:

    Merfû (ötre) durumu

     

    جَاءَ هَذَا الْوَلَدُ.

    Bu çocuk geldi. (Fâil)

     

    جَاءَتْ هَذِهِ الْبِنْتُ.

    Bu kız geldi.

     

    جَاءَ هَؤُلاَءِ الأَوْلاَدُ.

    Bu çocuklar geldi.

     

    جَاءَتْ هَؤُلاَءِ الْبَنَاتُ.

    Bu kızlar geldi.

     

    Mansûb (üstünlü) durumu

     

    رَأَيْتُ هَذَا الْوَلَدَ.

    Bu çocuğu gördüm.(Mef’ûl)

     

    رَأَيْتُ هَذِهِ الْبِنْتَ.

    Bu kızı gördüm

     

    رَأَيْتُ هَؤُلاَءِ الأَوْلاَدَ.

    Bu çocukları gördüm

     

    رَأَيْتُ هَؤُلاَءِ الْبَنَاتِ.

    Bu kızları gördüm.

     

    Mecrûr (esre) durumu

     

    سَلَّمْتُ عَلَى هَذَا الْوَلَدِ.

    Bu çocuğa selâm verdim. (Mecrûr)

    سَلَّمْتُ عَلَى هذِهِ الْبِنْتِ.

    Bu kız çocuğuna selâm verdim.

     

    سَلَّمْتُ عَلَى هؤُلاَءِ الأَوْلاَدِ.

    Bu çocuklara selâm verdim.

     

    سَلَّمْتُ عَلَى هَؤلاَءِ الْبَنَاتِ.

    Bu kızlara selâm verdim.

     

               

     

    Tesniye oldukları zaman işaret isimleri cümledeki duruma göre şekil alır:

     

    Merfû (ötre) durumu

     

     

    جَاءَ هَذَانِ الْوَلَداَنِ.

    Bu iki çocuk geldi. (Fâil)

     

     

    جَاءَتْ هَاتاَنِ الْبِنْتَانِ.

    Bu iki kız geldi.

     

     

     

     

     

     

    Mansûb (üstün) durumu

     

     

    رَأَيْتُ هَذَيْنِ الْوَلَدَيْنِ.

    Bu iki çocuğu gördüm. (Mef’ûl)

     

     

    رَأَيْتُ هَاتَيْنِ الْبِنْتَيْنِ.

    Bu iki kızı gördüm.

     

     

    Mecrûr (esre) durumu

     

    أَخَذْتُ الْفُلُوسَ مِنْ هَذَيْنِ الوَلَدَيْنِ.

    Paraları bu iki çocuktan aldım. (Mecrûr)

     

    أَخَذْتُ الْفُلُوسَ مِنْ هَاتَيْنِ الْبِنْتَيْنِ.

    Paraları bu iki kızdan aldım.

     

               

     İşaret isimlerinden sonra gelen marife kelime o işaret isminin bedeli[1] ya da sıfatıdır.

    هَذَا الْكِتَابُ جَمِيلٌ.

    Bu kitap güzeldir.

    هَذِهِ الْبِنْتُ جَمِيلَةٌ.

    Bu kız güzeldir.

                  Haber        Mübtedâ

    İşaret isimlerinden sonra nekre kelime gelirse haber olur.

    كِتاَبٌ.

    هَذَا

    Bu bir kitaptır..

    بِنْتٌ.

    هَذِهِ

    Bu bir kızdır.

    Haber

    Mübtedâ

     

     

             

    Genel Cümle Örnekleri

    هَلْ هَذِهِ ساَعَتُكَ ؟

    Bu senin saatin midir?

    لاَ ، هَذِهِ لَيْسَتْ[2] ساَعَتيِ.

    Hayır, bu benim saatim değildir.

    هَذاَنِ الرَّجُلاَنِ رَكِباَ السَّياَّرَةَ.

    Bu iki adam arabaya bindi.

    هَلْ شاَهَدْتَ هاَتَيْنِ الْمَرْأَتَيْنِ.

    Bu iki kadını gördün mü?

    هَلْ شاَهَدْتِ تِلْكَ الْمَرْأَةَ.

    O kadını gördün mü?

    ذَهَبْتُ مَعَ هَذاَ الرَّجُلِ فِي تِلْكَ الرِّحْلَةِ.

    O geziye bu adamla beraber gittim.

    رَكِبَتْ هاَتاَنِ الْبِنْتاَنِ تِلْكَ الْحَافِلَةَ.

    Bu iki kız o otobüse bindi.

    لَعِبَتِ الطاَّلِبَتاَنِ فِي ذَلِكَ الْمَلْعَبِ.

    İki kız öğrenci o oyun sahasında oynadı.

    مِنْ أَيْنَ جاَءَ اُولَئِكَ الرِّجَالُ؟

    O adamlar nereden geldi?

    جاَؤُوا مِنْ بَلَدِهِمْ.

    Memleketlerinden geldiler.

    هَذاَ أَخيِ . هُوَ مُهَنْدِسٌ.

    Bu benim kardeşimdir. O mühendistir.

    هَذِهِ أُمِّي . هِيَ مُدَرِّسَةٌ.

    Bu benim annemdir. O öğretmendir.

    كَيْفَ رَسَمَتِ التِّلْميِذَةُ هَذِهِ الصُّورَةَ ؟

    Öğrenci bu resmi nasıl çizdi?

    لِمَنْ هَذاَ الْقَلَمُ ؟ هَذاَ الْقَلَمُ لِصَديِقَتيِ.

    Bu kalem kimindir? Bu kalem arkadaşımındır.

    لِمَنْ هَذِهِ الْحَقيِبَةُ ؟

    Bu çanta kimindir?

    هَذِهِ حَقيِبَتيِ.

    Bu benim çantamdır.

    هَذاَ الْقَلَمُ لِصَديِقِي.

    Bu kalem arkadaşımındır.

    هَؤُلاَءِ الطُّلاَّبُ ذَهَبُوا إِلَى الْجاَمِعَةِ.

    Bu öğrenciler üniversiteye gittiler.

    هَؤُلاَءِ الرُّكاَّبُ ذَهَبُوا إِلَى الْمَحَطَّةِ.

    Bu yolcular istasyona gittiler.

    هَؤُلاَءِ  اللاَّعِبُونَ ذَهَبُوا إِلَى الْمَلْعَبِ.

    Bu oyuncular oyun sahasına gittiler.

    كُلُّ هَؤُلاَءِ الْمُساَفِرِينَ[3] ذَهَبُوا إِلَى إِزْمِيرَ.

    Bütün bu yolcular İzmir’e gittiler.

    هَلْ عَرَفْتَ ذَلِكَ ؟

    Onu tanıdın mı? (Bildin mi?)

    إِشْتَرَيْتُ  تِلْكَ النَّظاَّرَةَ.

    O gözlüğü satın aldım.

    ماَ سَأَلْتُ عَنْ ذَلِكَ.

    Onun hakkında sormadım.

    تَذَكَّرْتُ ذَلِكَ جَيِّداً.

    Onu iyice hatırladım[4].

    كُتِبَ اسْمُكَ عَلَيْهاَ.

    İsmin onun üzerine yazıldı.

    هَلْ عَرَفْتَ هَذاَ التِّلْميِذَ ؟

    Bu öğrenciyi tanıdın mı?

    نَعَمْ ، عَرَفْتُهُ ، هَذاَ أَحْمَدُ.

    Evet O’nu tanıdım. Bu Ahmed’dir.

    اِشْتَرَكَ هَذاَنِ الْمُجاَهِداَنِ فِي الْمَعْرَكَةِ.

    Bu iki mücâhid savaşa katıldı[5].

     

     

    هَلْ هَذاَنِ الْكِتاَباَنِ كَبِيراَنِ ؟

    Bu iki kitap büyük müdür?

    نَعَمْ ، هَذاَنِ الْكِتاَباَنِ كَبِيراَنِ.

    Evet, bu iki kitap büyüktür.

    هاَتاَنِ الدَّراَّجَتاَنِ رَخِيصَتاَنِ.

    Bu iki bisiklet ucuzdur.

    هَؤُلاَءِ مَشْغُولُونَ.

    Bunlar meşguldürler.

    وَ لَقَدْ أَمَرَكُمُ اللَّهُ بِذَلِكَ.

    Muhakkak ki Allah size bunu emretmiştir([6]).

    جَعَلَ اللَّهُ فِي ذَلِكَ خَيْراً كَثِيراً.

    Allah onda çok hayır kılmıştır (yapmıştır).

    هَلْ هَذاَ كِتاَبُكَ ؟

    Bu senin kitabın mıdır?

    لاَ ، هَذَا لَيْسَ كِتاَبيِ، كِتاَبيِ أَبْيَضُ[7].

    Hayır, bu benim kitabım değildir, benim kitabım beyazdır

    هَلْ أَنْتَ مُتَأَكِّدٌ ؟ نَعَمْ أَناَ مُتَأَكِّدٌ.

    Emin misin? Evet, eminim.

    تِلْكَ شَقَّتيِ. – هَذِهِ شَقَّتُهُ.

    O benim (apartman) dairemdir. Bu onun dairesidir.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    KONULARLA İLGİLİ AYETLER

     

    1- وَجُمِعَ الشَّمْسُ وَ الْقَمَرُ.

     

     

    (75/KIYAMET, 9) Güneş ve ay biraraya getirildi(ği zaman)…

     

     

    جَمَعَ

    topladı, biraraya getirdi

     

     

    2- وَ ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَ الْمَسْكَنَةُ.

     

     

    (2/BAKARA, 61) (Bu hadiseden sonra) üzerlerine aşağılık ve yoksulluk (damgası) vuruldu.

     

     

    اَلذِّلَّةُ

    aşağılık, zillet, alçaklık

    اَلْمَسْكَنَةُ

    yoksulluk, fakirlik

     

     

    3- فَغُلِبُوا هُناَلِكَ وانْقَلَبُوا صاَغِرِينَ.

     

     

    (7/A’RÂF, 119)(Firavun ve kavmi) orada yenildiler ve küçük düşerek geri döndüler.

     

    غَلَبَ

    galib geldi

    غُلِبَ

    galib gelindi: yenildi

    اِنْقَلَبَ

    geri döndü

    صاََغِرٌ

    küçük düşen

     

    4- كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِصاَصُ فِي الْقَتْلَى . الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَ الْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَ الْأُنْثَى بِالْأُنْثَى..

     

     

    (2/BAKARA, 178) (Ey iman edenler!) Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı: Hürle

     hür, köleyle köle, kadınla kadın…

     

     

    اَلْقَتْلَى

    öldürülenler

    اَلْعَبْدُ

    kul, köle

    اَلْأُنْثَى

    kadın

    اَلْحُرُّ

    hür

     

     

    5- اُولَئِكَ عَلَى هُدىً مِنْ رَبِّهِمْ وَ اُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ.

     

     

    (2/BAKARA, 5) Onlar Rablerinden bir hidayet üzeredirler ve işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

     

     

    هُدىً

    hidayet, doğru yol (sonu illet harfli ve tenvinli olduğu için merfû, mansûb mecrûr durumların aynen bu şekilde değişmeden gelir. İleride açıklanacaktır.)

     

     

    اَلْمُفْلِحُ

    kurtuluşa eren. [Burada (اُولَئِكَ) mübtedâ (الْمُفْلِحُونَ) kelimesi haberdir. Haberin önemini vurgulamak üzere haber harf-i tarifli olarak da gelir. O zaman haberin sıfat zannedilmemesi için müfred ya da cemi cümlenin siygasına uygun olarak arada ( هُوَ هِيَ هُمْ هُنَّ gibi) bir zamir bulunur. Buna fasıl (ayırma) zamiri denir.]

     

     

    بِبَعْضٍ.

    بَعْضَهُمْ

    فَتَناَّ

    كَذَلِكَ

    6-               وَ

    câr-mecrûr

    Mef’ûl

    Fiil+fâil+mef’ûl

    câr-mecrûr

    Harfu isti’naf

     

     

     

    (yeni cümleye başlangıç için)

               

     

     

     

    (6/EN’ÂM, 53) …İşte böyle onların bazısını bazısıyla imtihan ettik..

     

     

    كَذَلِكَ

    işte böyle, öyle. Cümledeki duruma göre bazen aynı anlamda (كَذَلِكِ) (ذَلِكَ)(ذَلِكِ) (ذَلِكُماَ) (ذَلِكُمْ) (ذَلِكُنَّ) vb. şeklinde gelir.

     

     

    فَتَنَ

    imtihan etti, sınadı.

     

     

    7- وَ تِلْكَ حُجَّتُناَ آتَيْناَهاَ إِبْراَهِيمَ عَلَى قَوْمِهِ.

     

     

    (6/EN’ÂM, 83) (İşte) onlar kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delillerimizdir…

     

     

    آتَى

    verdi

    حُجَّةٌ

    delil

     

    8- وَ أَنَّ هَذاَ صِراَطِي مُسْتَقِيماً.

     

    (6/EN’ÂM, 153) Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur..

     

    اَلصِّراَطُ

    yol

    مُسْتَقِيمٌ

    dosdoğru

     

    إِنَّ = أَنَّ

    şüphesiz, gerçekten, hakikaten. İsmin önüne gelen ve “harfu te’kîd ve nasb” (te’kîd ve nasb harfi)  şeklinde irabını yaptığımız (إِنَّ) önüne geldiği kelimeyi üstün yapar.Haberi olduğu gibi bırakır. Burada olduğu gibi bir önceki ayetin devamı olarak cümle ortasında geldiği zaman (أَنَّ) şeklinde hemzesi üstünlü olarak gelir. Esasen (إِنَّ) ileride işlenecek müstakil bir konudur. Fakat ayetlerde çok sık geçtiği için açıklama yapmak zorunlu hale gelmiştir: (إِنَّ) Mübtedâ haber şeklindeki isim cümlelerinin önüne gelir. Mübtedâ’ya artık mübtedâ değil, (إِنَّ)nin ismi, habere de (إِنَّ)nin haberi denir. Bu ayetde (وَ) harfu atıf, (أَنَّ) harfu te’kid ve nasb, (هَذاَ) ism-i işaret olarak (أَنَّ)nin ismidir. Zâhir olarak fetha harekesi alması gerekirken sukûn (harekesiz yani cezm ya da uzatma hali) üzere mebnidir. (صِراَطِي) ise (إِنّ) nin haberi olarak merfûdur.

     

     

     

     

     

     

     

                                                     

    لَشَهِيدٌ.

    ذَلِكَ

    عَلَى

    إِنَّهُ

    9-  وَ

    (إِنَّ) nin haberi

    (merfû)

    (لَ) te’kîd lâmı

    İsmu işaret

    (mahallen mecrûr)

    Harfi cer

    (إِنَّ) harfu te’kid ve nasb             Harfu atıf

    (هُ)muttasıl zamir olarak inne’nin ismi (mahallen mansûb)

               

    (100/ADİYAT, 7) Şüphesiz o ona şâhittir.

    شَهِيدٌ

    şâhit