Yıl: 2013

  • Gayrı Munsarıf

     

    GAYRU’L-MUNSARİF

    Gayr-i munsarif şu iki durum müstesnâ, sonuna kesre ve tenvin almayan isimdir[1]:

    a) Başına harf-i tarif gelmesi

    b) Muzâf olma durumu

    Gayr-i münsarifler kesre yerine fetha ile mecrûr olur. Tenvin yerine tenvinsiz hareke durumunu alırlar. Bilindiği gibi başına harf-i tarif almayan kelime nekre kabul edilir. 

    نَفْتَحُ الْأَبْواَبَ بِمَفاَتِيحَ.

    Kapıları anahtarlarla açarız. 

    (Nekre olduğu için esre ve tenvin almamış ) .

    نَفْتَحُ الْأَبْواَبَ بِالْمَفاَتِيحِ.

    Kapıları anahtarlarla açarız.  (Harf-i tarifle ma’rife olduğu için esre almış) .

    تَعَلَّمْناَ فِي مَداَرِسَ.

    Okullarda öğrendik (Nekre olduğu için esre ve tenvin almamış)

    تَعَلَّمْناَ فِي هَذِهِ الْمَداَرِسِ.

    Bu okullarda öğrendik (Harf-i tarifle marife olduğu için esre almış) .

    تَعَلَّمْناَ فِي مَداَرِسِ إِزْمِيرَ.

    İzmir’in okullarında öğrendik  (Muzâf olmakla marife olduğu için esre almış) .

    ذَهَبْناَ إِلَى مَكَّةَ الْمُكَرَّمَةِ.

    Mekke-i Mükerreme’ye gittik (Mevsûf[2]).

    شاَهَدْناَ نِيُويُورْكَ.

    Newyork’u gördük.

    ذَهَبْناَ إِلَى نِيُويُورْكَ.

    Newyork’a gittik.

    شاَهَدْتُ وَلَداً عَطْشاَنَ.

    Susuz bir çocuk gördüm.

    تَقاَبَلْتُ مَعَ جُنْدٍ مَثْنَى.

    Askerlerle ikişer ikişer görüştüm.

         

    Görüldüğü gibi gayr-i munsarif olan bu isimler ya özel isimdir, ya sıfattır, ya da normal isimdir:

    I) ÖZEL İSİM (ALEM) OLANLAR

    Özel isimler içinde şu gruba girenler gayr-i munsariftir ve hiçbir şekilde esre almazlar:

    1-Yabancı dilden arabçaya giren özel isimler:

    اَنْقَرَةُ

    إِسْماَعِيلُ

    هاَرُونُ

    إِسْراَئِيلُ

    آدَمُ

    لَنْدَنُ

    رَمْسِيسُ

    يَعْقُوبُ

    إِبْراَهِيمُ

    بَرْلِينُ

     

     Not: İkinci harfi sukûn (cezm ya da uzatma) olan üç harfli alemler bu kaideden hariçtir ve tenvin ya da esre alabilir[3]:

    نُوحٌ

    لُوطٌ

    هِنْدٌ

    مِصْرٌ

    هُودٌ

    2-Müennes Özel isimler: Bu isimlerin sonunda müenneslik alameti olsun olmasın değişmez. Ayrıca sonunda müenneslik alâmeti bulunan erkek isimleri de gayr-i munsariftir. İnsan, hayvan, şehir ve ülkelere verilen isimler de müennes kabul edilir.

    طَلْحَةُ

    مُعاَوِيَةُ

    عاَئِشَةُ

    سُعاَدُ

    مَكَّةُ

    حَمْزَةُ

    عُرْوَةُ

    زَيْنَبُ

    دِمَشْقُ

    دُنْياَ

    3-Sonunda (آنِ) bulunan özel isimler:

    سُفْياَنُ

    مَرْواَنُ

    سَلْماَنُ

    شَعْباَنُ

    رَمَضاَنُ

    عُثْماَنُ

    4- Fiil vezninde olan özel isimler:

    أَحْمَدُ

    (muzâri)

    شَمَّرَ

    mâzî

    يَزِيدُ

    muzâri

    إِثْمِدْ

    emir

    يَحْيَى

    muzâri

    5- فُعَلُ veznindeki özel isimler:

    عُمَرُ

    زُحَلُ

    زُفَرُ

    مُضَرُ

    هُبَلُ

    6- Mezcî terkib denen kaynaşmış iki kelime:

    بَعْلَبَكُّ

    حَضْرَمَوْتُ

    (مَوْتُ)(حَضْرَ)

    نِيُويُورْكَ

    (يُورْكَ)(نِيُو)

    Not: (وَيْهِ ) ile biten isimler gayr-i munsarif değil kesre üzere mebnidir.

    سِيبَوَيْهِ

    خاَلَوَيْهِ

    II) SIFAT OLANLAR

    1- (أَفْعَلُ) veznindeki sıfatı müşebbehe ve ism-i tafdiller[4]:

    أَحْمَرُ

    أَصْفَرُ

    أَكْبَرُ

    أَجْمَلُ

    أَبْكَمُ[5]

    kırmızı

    sarı

    daha büyük

    daha güzel

    dilsiz

     

     2- (فَعْلاَنُ) vezninde olanlar[6]:

    جَوْعاَنُ

    سَكْراَنُ

    sarhoş

    3- Birden 10’a kadar olan üleştirme sayıları:

    رُباَعُ – مَرْبَعُ

    dörder

    عُشَرُ – مَعْشَرُ

    onar

    سُباَعُ- مَسْبَعُ

    yedişer

    III) İSİM OLANLAR

    1- Sonunda elif-i memdûde (اء) olan isimler. Bu aynı zamanda müenneslik alâmetidir[7].

    أَوْلِياَءُ

    veliler

    حَمْراَءُ

    kırmızı

    أَشِقاَّءُ

    kardeşler

    أَطِباَّءُ

    doktorlar

    عُلَماَءُ

    alimler

    صَحْراَءُ

    çöl

    2- Sonunda elif-i maksûre (ى) bulunan isimler: Bu da müenneslik alâmetidir.

    صُغْرَى

    daha küçük

    بُشْرَى

    müjde

    حُبْلَى

    hamile

    كُبْرَى

    daha büyük

    ذِكْرَى

    hatıra, öğüt

    حُسْنَى

    en güzel

                 

    3- Müntehe’l-cumû vezninden olan isimler. Yani, kelimenin ikinci harfinden sonra elif, eliften sonra iki veya üç harf bulunan cemi isimler. En meşhur kalıbları şunlardır:

    فَعاَعِلُ

    فَعاَئِلُ

    فَواَعِلُ

    فَعاَعِيلُ

    مَفاَعِلُ

    مَفاَعِيلُ

    Bu sigalarda kullanılan en meşhur isimler de şunlardır:

    مَداَرِسُ

    مَساَجِدُ

    مَصاَبِيحُ

    مَفاَتِيحُ

    مَعاَبِدُ

    مَساَكِينُ

    okullar

    mescidler

    lambalar

    anahtarlar

    tapınaklar

    miskinler

    Not: Müntehe’l-cumû vezninden gelmelerine ve cemî olmalarına rağmen sonlarında kapalı tâ (tâ-i merbûta) bulunan bazı isimler gayr-i munsarif olmazlar, yani tenvin ve kesre alırlar. Mefâil ve benzeri çoğul kalıbının silinen yâ harfi yerine isimlerin sonuna tâ-i merbûta eklenir:

    أَساَتِيذُ – أَساَتِذَةٌ

    öğretmenler, hocalar

    زَناَدِيقُ – زَناَدِقَةٌ

    zındıklar

     

     

    سَلَّمْتُ عَلَى أَساَتِذَةٍ.

    Hocalara selâm verdim.

     

    تَكَلَّمْتُ مَعَ تَلاَمِيذَةٍ.

    Öğrencilerle konuştum.

                 

    Genel Cümle Örnekleri:

    كَتَبَ أَحْمَدُ.

    Ahmet yazdı.

     

    رَأَيْناَ أَحْمَدَ.

    Ahmed’i gördük.

     

    سَلَّمْناَ عَلَى أَحْمَدَ.

    Ahmed’e selâm verdik.

     

    أَنْتُمْ أَغْنِياَءُ[8].

    Sizler zenginlersiniz.

     

    هُمْ فُقَراَءُ.

    Onlar fakirdirler.

     

    صَلَّيْناَ فِي الْمَساَجِدِ.

    Mescidlerde namaz kıldık.

     

    رَضِىَ اللَّهُ عَنْ عُثْماَنَ.

    Allah Osman’dan razı olsun (razı oldu)[9] .

     

    فِي مِصْرَ مَداَرِسُ وَ مَساَجِدُ كَثِيرَةٌ.

    Mısır’da birçok okul ve mescid vardır.

     

    حَمْزَةُ وَ عُبَيْدَةُ وَ طَلْحَةُ أَسْماَءُ الرِّجاَلِ.

    Hamza Ubeyde ve Talha erkek isimleridir.

     

    لَقَدْ خَلَقْناَ الْإِنْساَنَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ.

    Andolsun ki insanı en güzel biçimde yarattık (Tîn, 4) .

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    GAYR-İ MUNSARIF İLE İLGİLİ AYETLER

    1- وَامْرَأَتُهُ قَآئِمَةٌ فَضَحِكَتْ فَبَشَّرْنَاهَا بِإِسْحَاقَ وَمِنْ وَرَاءِ إِسْحَاقَ يَعْقُوبَ .

    (11/HÛD, 71). (İbrâhim (a.s.)’ın ) ayakta duran karısı (bu sözleri duyunca) güldü. O’na İshak’ı, İshak’ın ardından da Ya’kub’u müjdeledik.

    ayakta durmak, dikilmek

    قاَمَ يَقُومُ قَوْماً قِياَماً

    arkasından, ardından

    مِنْ وَرَاءِ

     

    müjdelemek

    بَشَّرَ يُبَشِّرُ تَبْشيِراً

    kadın

    اِمْرَأَةٌ ج نِساَءٌ

    ayakta duran, dikilen

    قَآئِمَةٌ

                       

    2- أَ لَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لاَ تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ .

    (36/YÂSÎN, 60). Ey Adem oğulları! Size “şeytana tapmayın, Gerçek şu ki o sizin için apaçık bir düşmandır” diye ahd vermedim mi?

    (emir ve nehiy fiillerinin önünde) …diye

    أَنْ

    ahdetmek, emretmek

    عَهِدَ يَعْهَدُ عَهْداً

    düşman

    عَدُوٌّ 

    tapmak

    عَبَدَ يَعْبُدُ عِباَدَةً

               

    3- وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُوماً لِلشَّيَاطِينِ …

    (67/MÜLK, 5). Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın göğü kandillerle süsledik.  Bunları şeytanlar için taşlar kıldık…

    süslemek

    زَيَّنَّ يُزَيِّنُ تَزْيِيناً

    kandil

    اَلْمِصْباَحُ ج  اَلْمَصَابِيحُ

    şeytan

    اَلشَّيْطاَنُ ج الشَّيَاطِينُ

    taş

    اَلرَّجْمُ ج اَلرُّجُومُ

    4- جَزَاؤُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا …

    (98/BEYYİNE, 8). Onların Rableri katındaki karşılıkları, altından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları Adn cennetleridir…

    onların Rableri katındaki karşılıkları (mübtedâ)

    جَزَاؤُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ

    karşılık

    جَزَاءٌ

    Adn cennetleri (haber). (Geri kalan cümle de nekre kelimeyi açıklayan sıfat cümlesidir)

    جَنَّاتُ عَدْنٍ

    5- اِذْهَبْ إِلَى فِرْعَوْنَ إِنَّهُ طَغَى .

    (79/NAZİAT, 17). Firavun’a git! Gerçekten o çok azdı.

     

     

    azmak

    طَغَى يَطْغَى طَغْياً

    6– إِنَّ الْمُتَّقِينَ فِي ظِلاَلٍ وَعُيُونٍ ، وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَ .

    (77/MÜRSELAT, 41, 42). Gerçek şu ki, müttakîler, gölgeliklerde, pınar başlarında, canlarının çektiği şeylerden (çeşit çeşit) meyveler arasındadırlar.

    meyve

    اَلْفاَكِهَةُ ج اَلْفَوَاكِهُ

    canı çekmek, iştaha kapılmak

    إِشْتَهَى يَشْتَهِي

    gölgelik

    ظِلٌّ ج ظِلاَلٌ

    şeylerden

    مِمَّا (مِنْ+ماَ)

    7- مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَرَ .

    (74/MÜDDESİR, 42). “Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?”

    yakıcı ateş. (Cehennemin adlarından biri)

    سَقَرُ

    sokmak

    سَلَكَ يَسْلُكُ سَلْكاً فيِ

    8- وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ .

    (2/BAKARA, 34). Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin” demiştik. İblis hariç hepsi secde ettiler. O yüz çevirdi ve büyüklük tasladı (böylece) kâfirlerden oldu.

    çekindi, yüz çevirmek

    أَبَى يأْبَىَ

    hani, bir zamanlar

    إِذْ

    büyüklük taslamak

    اِسْتَكْبَرَ يَسْتَكْبِرُ

    secde etmek

    سَجَدُ يَسْجُدُ لِ

    hariç.  (إِلاَّ) edatından sonra gelen kelime, cümle olumlu ise üstün olur.

    إِلاَّ

             

    9- يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ

    (2/BAKARA, 40). Ey İsrailoğulları! (Size verdiğim) nimetlerimi hatırlayın…

    nimet

    نِعْمَةٌ ج أَنْعُمٌ  نِعَمٌ

    tefekkürle birlikte hatıra getirmek

    ذَكَرَ يَذْكُرُ ذِكْراً

    10- مَنْ كَانَ عَدُوًّا لِلّهِ وَمَلآئِكَتِهِ وَرُسُلِهِ وَجِبْرِيلَ وَمِيكَالَ فَإِنَّ اللّهَ عَدُوٌّ لِلْكَافِرِينَ .

    (2/BAKARA, 98). Kim, Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e ve Mikâil’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkârcıların düşmanıdır.

     

     

    11- …قَدْ جَاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَا …

    (7/A’RÂF, 53). … Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçılarımız var mı ki bize şefaat etsinler….

    şefaatçi

    شَفِيعٌ ج شُفَعَاءَُ

    şefaat etmek

    شَفَعَ يَشْفَعُ شَفاَعَةً

    getirmek

    جَاءَ بِ

    12- سَلاَمٌ عَلَى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ .

    (37/SAFFAT, 79). Bütün âlemler içinde Nuh’a selâm olsun. 

    13- كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ وَعَادٌ وَفِرْعَوْنُ ذُو الْأَوْتَادِ ، وَثَمُودُ وَقَوْمُ لُوطٍ وَأَصْحَابُ الأَيْكَةِ …

    (38/SÂD, 12-13). Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semud, Lut kavmi ve Eyke halkı da (peygamberleri) yalanladılar…

    kazık

    اَلْوَتِدُ ج اَلْأَوْتَادُ

    kazıklar sahibi

    ذُو الْأَوْتَادِ

  • Fiili Muzari Tekid-i Nefy-i İstikbal

     

    TE’KİD-İ NEFY-İ İSTİKBAL

                     (GELECEK ZAMANIN KESİNLİKLE OLUMSUZU)          

    Muzâri fiilin başına لَنْ takısı getirilirse hem fiilin sonunu  nasbeder (fetha yapar) hem de kesin olumsuz yaparak işin gelecekte kesinlikle meydana gelmeyeceğini belirtir.

    يَكْتُبُ

    yazar

    لاَ يَكْتُبُ

    yazmayacak, yazmıyor

    لَنْ يَكْتُبَ

    hiç, asla yazmayacak

    Yapılışı: Müfred müzekker, müfred müennes ve mütekellimlerde son harf üstün okunur.

    يَكْتُبُ

    yazar

    لَنْ يَكْتُبَ

    asla yazmayacak (müfred müzekker-gâib)

    لَنْ تَكْتُبَ

    asla yazmayacak (müfred müennes- gâibe)

    لَنْ تَكْتُبَ

    asla yazmayacaksın(müfred müz. muhatap)

    لَنْ أَكْتُبَ

    asla yazmayacağım (mütekellim vahde)

    لَنْ نَكْتُبَ

    asla yazmayacağız (mütekellim cemi)

    Diğer fiillerdeki ن lar gâibe cemi müennes ve muhâtaba cemi müennes nunları hariç düşer:

    لَنْ يَكْتُبُوا

    asla yazmayacaklar

    لَنْ يَكْتُبْنَ

    asla yazmayacaklar

     

     

     

     

     

     

       

    Çekim Tablosu

     

     

     

    Cemi

    Tesniye

    Müfred

     

     

     

    لَنْ يَكْتُبُوا

    لَنْ يَكْتُبَا

    لَنْ يَكْتُبَ

    Gâib

     

     

    (Onlar) asla

    yazmayacaklar

    (O ikisi) asla

    yazmayacak

    (O) asla yazmayacak

     

     

     

    لَنْ يَكْتُبْنَ

    لَنْ تَكْتُبَا

    لَنْ تَكْتُبَ

    Gâibe

     

                     

     

    لَنْ تَكتُبُوا

    لَنْ تَكْتُبَا

    لَنْ تَكْتُبَ

    Muhatap

    (Sizler) asla

    yazmayacaksınız

    (İkiniz) asla yazmayacaksınız

    (Sen) asla

    yazmayacaksın

     

    لَنْ تَكْتُبْنَ

    لَنْ تَكْتُبَا

    لَنْ تَكْتُبِى

    Muhâtaba

             

     

    لَنْ نَكْتُبَ

    لَنْ نَكْتُبَ

    لَنْ أَكْتُبَ

    Mütekellim

    (Bizler) asla yazmayacağız

    (İkimiz) asla yazmayacağız

    (Ben) asla yazmayacağım

     

    *Meçhûlleri fiil-i muzârinin meçhûlu gibidir.

    لَنْ يُكْتَبَ

    asla (hiç) yazılmayacak

    لَنْ يُكْتَبُوا

    asla (hiç) yazılmayacaklar

       Meçh. Muz. fiil / Harfu nefy ve nasb ya da harfu tekid-i nefy-i istikbal

    Cümle Örnekleri:

    1- لَنْ أَخْرُجَ الْيَوْمَ إِلَى الْحَديِقَةِ – لَنْ أَرْجِعَ الْيَوْمَ إِلَى الْبَيْتِ.

    2- لَنْ أَكْتُبَ الْيَوْمَ إِلَى صَديِقيِ – لَنْ أُساَفِرَ الْيَوْمَ إِلَى الْعاَصِمَةِ.

    3- هَلْ سَتَذْهَبُ إِلَى السُّوقِ ؟ لاَ ، لَنْ أَذْهَبَ إِلَى السًّوقِ الْيَوْمَ.

    4- إِلَى أَيْنَ سَتَذْهَبُ إِذَنْ([18]) ؟ سَأَذْهَبُ مُباَشَرَةً مِنْ هُناَ إِلَى الْمَسْجِدِ.

    5- أَ لَنْ تَذْهَبَ لِلصَّلاَةِ ؟ بَلَى ، سَأَذْهَبُ.

    6- أَ لَنْ تَذْهَبَ لِلْإِفْطاَرِ؟ بَلَى ، سَأَذْهَبُ.

    7- لَنْ يَتْرُكَ بَعْضُ الْمُسْلِمِينَ الصَّلاَةَ.

    8- اَلْبِنْتاَنِ لَنْ تَفْتَحاَ النَّواَفِذَ – اَلْوَلَداَنِ لَنْ يَلْعَباَ فِي الشاَّرِعِ.

    9- اَلتِّلْمِيذاَتُ لَنْ يَلْعَبْنَ فِي الصاَّلَةِ – اَلتَّلاَمِيذُ لَنْ يَلْعَبُوا فِي الصاَّلَةِ.

    10- لَنْ يَفْشَلَ الطاَّلِبُ فِي الْإِمْتِحاَنِ.

     

    Tercüme:

    1- Bugün bahçeye hiç çıkmayacağım. Bugün hiç eve dönmeyeceğim.

    2- Bugün arkadaşıma hiç yazmayacağım. Bugün asla (hiç) başkente yolculuk etmeyeceğim.

    3- Çarşıya gidecek misin? Hayır, bugün asla çarşıya gitmeyeceğim.

    4- Nereye gideceksin o zaman? Buradan doğruca mescide gideceğim.

    5- Namaz için hiç gitmeyecek misin? Bilakis, gideceğim.

    6- İftar için hiç gitmeyecek misin? Bilakis, gideceğim.

    7- Bazı müslümanlar namazı asla terketmeyecek.

    8- İki kız pencereleri asla (hiç) açmayacak- İki çocuk (hiç) asla caddede oynamayacak.

    9- Kız öğrenciler hiç salonda oynamayacak. Erkek öğrenciler hiç salonda oynamayacak.

    10- Öğrenci imtihanda hiç başarısız olmayacak.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    TEKİD-İ NEFY-İ İSTİKBAL İLE İLGİLİ AYETLER

    1  وَلَنْ يَنفَعَكُمُ الْيَوْمَ إِذْ ظَلَمْتُمْ أَنَّكُمْ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ .

    (43/ZUHRUF, 39). Zulmettiğiniz için bugün (nedamet) size hiçbir fayda vermeyecek. Gerçekten siz azabta ortaksınız.

    نَفَعَ يَنفَعَ نَفْعاً

    fayda vermek, faydası olmak

    اَلْعَذَابُ

    azab, işkence

    إِذْ

    …için/hani, bir zamanlar (zaman zarfı)

    ظَلَمَ يَظْلِمُ ظُلْماً

    zulmetmek, haksızlık etmek

    مُشْتَرِكٌ ج مُشْتَرِكُونَ

    iştirak eden, katılan, ortak olan

                 

    2-  لَنْ       يَنَالَ       اللَّهَ  لُحُومُهَا    وَ        لاَ    دِمَاؤُهَا وَلَكِنْ   يَنَالُهُ   التَّقْوَى مِنكُمْ 

    Câr-mecrûr

    Fâil

     Mef. Fiil

    Atıf

    Ma’tûf

    Harfu nefy

    Atıf

    Fâil

    Mukaddem mef’ûl

    Mansûb muz. f.

    Harfu nefy ve nasb

    /HAC, 37). Onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşmayacak, fakat O’na (sadece) sizden olan takva ulaşır.

    نَالَ  يَنَالُ  نَيْلاً

    erişmek, ulaşmak

    لَحْمٌ ج لُحُومٌ

    et

    دَمٌ ج دِمَاءٌ

    kan, kesilmekle akıtılan kan

    لَكِنْ

    fakat, ama

    اَلتَّقْوَى

    korunma, sakınma (şer’î lisanda Allah’ın azabından korkup sakınma)

             

    3-  قَالُوا يَا مُوسَى إِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا أَبَدًا 

    (5/MÂİDE, 24). “Ey Mûsâ! …biz oraya (ona) asla girmeyeceğiz.” dediler.

    يَا

    ey! (nidâ edatı)

    أَبَدًا

    ebediyyen, sürekli (zaman zarfı)

    إِنَّا

    gerçekten biz

     

     

     

     

     

     

    4-  … يَا مُوسَى لَنْ نَصْبِرَ عَلَى طَعَامٍ وَاحِدٍ 

    (2/BAKARA, 61). (Hani siz bir zamanlar verilen nimetlere karşılık): “Ey Mûsâ! Bir tek yemeğe asla sabretmeyeceğiz…” (dediniz).

    صَبَرَ  يَصْبِرُ صَبْراً

    sabretti, dayandı, tahammül gösterdi

    وَاحِدٌ

    bir, tek (çeşit)

     

  • Fiili Muzariyi Nasbeden Edatlar

     

    FİİLİ MUZARİYİ NASBEDEN EDATLAR

    Aşağıdaki edatlardan birisi fiil-i muzârinin başına gelirse muzâri fiilin sonunu nasbeder (fetha yapar). Cemi müennes nunları hariç (ن) nunlarını düşürür. Bu edatlar şunlardır:      

    أَنْ  – لَنْ – كَىْ – إِذَنْ – حَتَّى- لِ – اَلْفاَءُ السَّبَبِيَّةُ

    1)  أَنْ mek, mak: Muzâri fiili nasbederek masdara çevirir. Mâzî fiilin de önüne gelir, ancak mebni olduğu için sonuna tesir edemez. En çok kullanılan nasb edatıdır.

    أُرِيدُ أَنْ أَكْتُبَ دَرْسِي.

    Dersimi yazmak istiyorum.

    تُرِيدُ أَنْ تَشْرَبَ الشَّايَ.

    Çay içmek istiyorsun.

    تُرِيدِينَ أَنْ تَذْهَبِي إلى الْبَيْتِ.

    Eve gitmek istiyorsun.

    نُرِيدُ أَنْ نَفْهَمَ الْقرْآنَ.

    Kur’ân’ı anlamak istiyoruz.

    أَنْ تَصْبِروُا خَيْرٌ لَكُمْ.

    Sabretmeniz sizin için hayırlıdır.

    2) لَنْ asla …meyecek, mayacak (te’kîd-i nefy-i istikbal): Daha önce de gördüğümüz gibi muzâri fiilin manasını olumsuz istikbale çevirir:

    لَنْ أَذْهَبَ مَعَكَ إلى الْبَيْتِ.

    Seninle asla eve gitmeyeceğim.

    إِنِّي لَنْ أَرْكَبَ الْحِماَرَ.

    Gerçekten ben eşeğe hiç binmeyeceğim.

    3)كَيْ    …mek için, ..mak için: Sebep bildirir. Daha çok aynı manada  لِكَيْ olarak kullanılır ve sadece muzâri fiilin önüne gelir:

    أَقْرَأُ دَرْسيِ كَيْ أَحْفَظَ.

    Dersimi ezberlemek için okuyorum.

    يَجْتَهِدُ التَّلاَمِيذُ لِكَيْ يَنْجَحُوا.

    Öğrenciler başarmak için çalışıyor.

    Burada mesela birinci cümlede (أَقْرَأُ دَرْسيِ) temel cümle, (كَيْ أَحْفَظَ) ise yan cümleciktir.

    4)لِ    …mek için, ..mak için, ..sın diye: (Lâmu’t-ta’lîl) كَيْ gibi sebep bildirir. Aynı manada (لِأَنْ) şeklinde açıkça yazılmış halde de gelebilir. Lâmu’t-ta’lîl’den sonra (أَنْ) gelmediği takdirde bu fiilin mukadder yani gizli (أَنْ) ile nasbedilmiş olduğuna hükmedilir:

     

    شَرَحْتُ الدَّرْسَ لِأَنْ يَفْهَمَ. = شَرَحْتُ الدَّرْسَ لِيَفْهَمَ.

    Anlaması için dersi açıkladım.

    ساَفَرَ الْفَناَّنُ إِلَى الْعاَصِمَةِ لِأَنْ يَشْتَهِرَ. = ساَفَرَ الْفَناَّنُ إِلَى الْعاَصِمَةِ لِيَشْتَهِرَ

    Sanatçı meşhur olmak için başkente gitti

    ذَهَبْتُ إِلَيْهاَ لِأَنْ آخُذَ الْكِتاَبَ.

    Oraya (ona) kitap almak için gittim.

    لِ den önce olumsuz “كاَنَ” veya türevlerinden biri geçerse olumsuzluğu kuvvetlendirir ve “lâmü’l-cuhûd” (inkar lâmı) adını alır. Olumsuz  كاَنَ”nin haberinin başındaki muzari fiili nasbeder:

    ماَ كاَنَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ.

    Allah onlara asla zulmedecek değildir (Tevbe, 70).

    وَماَ كاَنَ اللَّهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ.

    Allah size gaybı da bildirecek (muttali kılacak) değildir.

    لَمْ يَكُنِ اللَّهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلاَ لِيَهْدِيَهُمْ سَبِيلاً.

    Şüphesiz Allah onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir (Nisâ, 168).

         

    5)   = إِذاً إِذَنْ öyleyse, o zaman, o halde: Daha çok istikbal ifade eden cümlelere bazan de şart edatlarına cevap olarak gelir. إذَنْ in muzâri fiili nasbetmesi için cevap cümlesinin ve muzâri fiilin hemen başında olması gerekir.

    أَناَ أَقْرَأُ كَثِيراً. إِذَنْ تَنْجَحَ.

    Ben çok okuyorum. Öyleyse başarırsın.

    سَأَكْتُبُ واَجِبِي لِلْغَدِ . إذَنْ نَذْهَبَ إلى الْبَيْتِ.

    Yarın için ödevimi yazacağım. O halde eve gideriz.

    أَناَ أَجْتَهِدُ الْعَرَبِيَّةَ كَثِيراً . إِذاً تَفْهَمَ الْقُرْآنَ.

    Ben Arapça’yı çok çalışıyorum. O halde Kur’ân’ı anlayacaksın (anlarsın) .

    *Eğer muzâri fiilden sonra gelirse nasbetmez:

    أَناَ أَذْهَبُ إِذَنْ.

    Öyleyse ben giderim.

    Muzâri fiilsiz veya fiilsiz cümlelerde de kullanılır:

    إِذاً هَذاَ هُوَ لَصَحِيحٌ.

    O halde o doğrudur.

    6) حَتَّى….ıncaya kadar, …inceye kadar, ..e, ..a kadar, ta ki, nihayet, …diye, ..mek için, …mak için

    أَكَلَ الْأَطْفاَلُ حَتَّى شَبِعُوا.

    Çocuklar doyuncaya kadar yedi.

    رَكِبْتُ السَّياَّرَةَ حَتَّى أَحْضُرَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ مُبَكِّراً.

    Arabaya bindim ta ki okula erken varayım (geleyim) .

    قَرَأْتُ الدَّرْسَ كَثِيراً حَتَّى أَنْجَحَ فِي الْإِمْتِحاَنِ.

    İmtihanda başarmak için (başarayım diye) dersi çok okudum.

    رَجَعْتُ إِلَى مَنْزِلِي مُبَكِّراً حَتَّى أَسْتَقْبِلَ ضُيُوفِي.

    Misafirlerimi (karşılamak için) karşılayayım diye erkenden evime döndüm.

    7) اَلْفاَءُ السَّبَبِيَّةُ : Fâ-i Sebebiyye: Atıf harfidir. Bu harfle, cümlenin ilk kısmı sonraki kısmın oluşmasına sebep olur. Birincisi gerçekleşirse ikinci kısım da gerçekleşir. Fâ-i sebebiyye’nin muzâri fiili gizli (أَنْ)le nasbetmesi için kendinden önce ya nefî (olumsuz) veya taleb (emir, nehiy, soru, temenni) gelmelidir:

     

    لاَ أَعْرِفُ بَيْتَهُ فَأَزُورَهُ.

    Evini bilmiyorum ki ziyaret edeyim.

    أُدْرُسُوا دُرُوسَكُمْ فَتَنْجَحُوا فِي الْإِمْتِحاَنِ.

    Derslerinize çalışın ki imtihanda başarılı olasınız.

     

    لَمْ يُسْأَلْ فَيُجِيبَ.

    Sorulmadı ki cevap versin.

           

    Genel Cümle Örnekleri

    1- مَسَحْتُ السَّبُّورَةَ كَيْ يَكْتُبَ عَلَيْهاَ الْمُدَرِّسُ – إِعْمَلْ كَىْ تَخْدُمَ الْوَطَنَ .

    2- سَأَجْتَهِدُ دُرُوسِي . إِذَنْ تَنْجَحَ فِي الْإِمْتِحاَنِ- إِذَنْ يَضْعُفَ بَصَرُكَ.

    3- اَلْوَقْتُ كَالسَّيْفِ إِنْ لَمْ تَقْطَعْهُ قَطَعَكَ – أُريِدُ أَنْ أَقْرَاَ بَعْضَ الْكُتُبِ.

    4- يُريِدُ بَشيِرُ أَنْ يَكوُنَ طَبيِباً لِيُساَعِدَ الْمَرْضىَ فيِ بَلَدِهِ.

    5- تُحِبُّ فاَطِمَةُ أَنْ تَكوُنَ مُهَنْدِسَةً – تُفَضِّلُ عاَئِشَةُ أَنْ تَكوُنَ مُدَرِّسَةً – تُفَضِّلُ زَيْنَبُ أَنْ تَكوُنَ مُمَرِّضَةً – يُفَضِّلُ أَحْمَدُ أَنْ يَكوُنَ مُهَنْدِساً – يَتَمَنيَّ خاَلِدٌ أَنْ يَكوُنَ مُهَنْدِساً أَيْضاً.

    6- ذَهَبَتِ الْأُمُّ إِلَى السوُّقِ بالسَّياَّرَةِ لِتَشْتَرِيَ الْمَلاَبِسَ – هَلْ تَسْمَحُ ياَ واَلِدِي أَنْ آخُذَ الْمَصْرُوفَ؟

    7- إِنَّهُ لاَ يَخْرُجُ إِلَيْناَ حَتَّى يَرْتَفِعَ النَّهاَرُ – تُرِيدُ فاَطِمَةُ أَنْ تَسْتَذْكِرَ دُرُوسَهاَ.

    8- حَتَّى مَتَى إِنْتَظَرَتِ الْأُمُّ ابْنَهاَ ؟  إِنْتَظَرَتِ الْأُمُّ ابْنَهاَ حَتَّى وَصَلَ.

    9- ذَهَبَ أَحْمَدُ إِلَى الْمَسْجِدِ لِيُصَلِّيَ فيِ جَماَعَةٍ وَ يَدْرُسَ الْقُرْآنَ وَالْحَديِثَ وَلِيُقاَبِلَ أَصْدِقاَئَهُ.

    10- طَلَبَ الْأَوْلاَدُ مِنْ واَلِدِهِمْ أَنْ يأْخُذَهُمْ إِلَى الْعاَصِمَةِ.

    11- كَيْفَ قَرَأَتِ التِّلْمِيذاَتُ القِصَّةَ ؟ قَرَأَتِ التِّلْمِيذاَتُ القِصَّةَ طَوِيلاً.

    Tercüme:

    1- Öğretmenin üzerine yazması için tahtayı sildim. Vatana hizmet etmek için çalış.

    2- Derslerimi çalışacağım. O halde imtihanda başarırsın. Öyleyse gözün zayıflar.

    3- Vakit kılıç gibidir. Sen onu kesmezsen o seni keser. Birkaç kitap okumak istiyorum.

    4- Beşir memleketindeki hastalara yardım etmek için doktor olmak istiyor.

    5- Fatıma mühendis olmayı istiyor (seviyor). Aişe öğretmen olmayı tercih ediyor. Zeynep hemşire olmayı tercih ediyor. Ahmed mühendis olmayı tercih ediyor. Halit de mühendis olmayı temenni ediyor.

    6- Anne elbiseleri satın almak için arabayla çarşıya gitti. Ey babacığım harçlık almama müsaade ediyor musun?

    7- Gerçekten o gün yükselinceye kadar bize çıkmaz. Fatıma derslerini müzakere etmek istiyor.

    8- Ne zamana kadar anne oğlunu bekledi? Anne oğlunu gelinceye kadar bekledi.

    9- Ahmet cemaat (halinde) namaz kılmak, Kur’ân ve hadis okumak ve arkadaşlarıyla buluşmak için mescide gitti.

    10- Çocuklar babalarından kendilerini başkente götürmesini istedi.

    11- Kız öğrenciler hikayeyi nasıl okudular? Kız öğrenciler hikayeyi uzun (süre) okudular.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    FİİL-İ MUZARİYİ NASBEDEN EDATLARLA İLGİLİ AYETLER

    1- …وَإِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتَّى يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَإِنَّا دَاخِلُونَ .

    (5/MÂİDE, 22). (Onlar şu cevabı dediler: ) …onlar oradan çıkmadıkça (ordan çıkana kadar) biz oraya asla girmeyeceğiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de hemen gireriz.

    giren

    دَاخِلٌ

    2- إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً ماَ بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا …

    (2/BAKARA 26). Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde herhangi bir şeyi misal getirmekten çekinmez. ..

    sivri sinek

    بَعُوضَةٌ

    misal vermek

    ضَرَبَ  يَضْرِبُ مَثَلاً

    çekinmek, utanmak

    إِسْتَحْيَى  يَسْتَحْيِي  إِسْتِحْياَءً

    3- أَ يَحْسَبُ الْإِنْسَانُ أَنْ يُتْرَكَ سُدًى .

    (75/KIYAME 36). İnsan, (kendisinin) başıboş bırakılacağını mı sanır!

    mühmel, başıboş, cezasız

    سُدًى

    4- قَالَ إِنِّي لَيَحْزُنُنِي أَن تَذْهَبُوا بِهِ وَأَخَافُ أَنْ يَأْكُلَهُ الذِّئْبُ 

    (12/YÛSUF 13). (Babaları) dedi ki: Onu götürmeniz beni mutlaka üzer. (Siz ondan habersizken) onu bir kurdun yemesinden korkarım.

    korktu

    خاَفَ يَخَافُ

    götürdü

    ذَهَبَ  يَذْهَبُ  بِ

    5- قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِنْ فَوْقِكُمْ أَوْ مِنْ تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ 

    (6/EN’ÂM 65). De ki: “O (Allah) size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe … gücü yeter.”

    gönderdi

    بَعَثَ يَبْعَثُ

    ayak, bacak

    رِجْلٌ ج اَلْأَرْجُلُ

    güç sahibi, güç yetirici, kadir

    الْقَادِرُ

    6- أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَا بَنِي آدَمَ أَنْ لاَ تَعْبُدُوا الشَّيْطَانَ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ .

    (36/YÂSÎN, 60). “Ey Adem oğulları! Size şeytana tapmayın, çünkü o sizin apaçık bir düşmanınızdır” diye emretmedim mi?

    açık, apaçık

    مُبِينٌ

    düşman

    عَدُوٌّ

    tapmak, ibadet etmek

    عَبَدَ يَعْبُدُ

    emretmek, ahdetmek

    عَهِدَ  يَعْهَدُ

    tapmayın diye. İleride ayrıntılı olarak işleneceği üzere (أَنْ) in burada görüldüğü gibi masdar olarak bir işlevi daha vardır. Emir ya da burada olduğu gibi olumsuz emrin (nehyi hazır) başına geldiği takdirde “ …diye“ manası verir. Bu durumda (أَنْ)e harfu tefsir denir.

    أَنْ لاَ تَعْبُدُوا

                     

    7- يُرِيدُونَ أَنْ يَخْرُجُوا مِنَ النَّارِ

    (5/MÂİDE, 37). Ateşten çıkmak isterler, (fakat onlar oradan çıkacak değillerdir.)

    istedi

    أَراَدَ  يُرِيدُ  إِراَدَةً

    8- أَ يَحْسَبُ أَنْ لَنْ يَقْدِرَ عَلَيْهِ أَحَدٌ .

    (90/BELED, 5). (İnsan), hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?

    bir kimse

    أَحَدٌ

    güç yetirmek, gücü yetmek, ölçüp biçmek, ayarlamak

    قَدِرَ  يَقْدِرَ  قَدْراً

    9- كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا {20/33} وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا .

    (20/TA HA, 33-34). (Böylece) seni bol bol tesbih etmemiz ve çok zikretmemiz için (tesbih edelim, zikredelim diye)…

    tesbih (takdis ve tenzih) etmek. Burada (نَذْكُرَ) fiili de atıf vâvıyla (كَيْ) edatı sebebiyle mansûb olmuştur.

    سَبَّحَ يُسَبِّحَ تَسْبِيحاً

    10- إِنِّي إِذًا لَفِي ضَلاَلٍ مُبِينٍ .

    (36/YÂSÎN, 24). “(İşte) gerçekten o zaman ben apaçık bir sapıklığın içinde olurum.”

    sapıklık[10]

    ضَلاَلٌ

    11- وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ .

    (15/HİCR, 99). Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!.

    ölüm

    الْيَقِينُ

    geldi

    أَتَى يَأْتِي إِتْياَناً

    12- … فَاصْبِرُوا حَتَّى يَحْكُمَ اللّهُ بَيْنَنَا 

    (7/A’RÂF, 87). ..Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin.

    13- …وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ …

    (2/BAKARA, 102). ..( Halbuki o iki melek): “Biz ancak imtihan (için gönderildik, sakın yanlış inanıp da) kâfir olma” demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezler(di).

    deneme, imtihan. Buradaki (مِنْ) harfi ceri zâiddir.

    فِتْنَةٌ

    14- وَقَالُوا لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتَّى تَفْجُرَ لَنَا مِنَ الْأَرْضِ يَنْبُوعًا .

    (17/İSRÂ, 90). Onlar: “Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız.” dediler.

    pınar, çay, menba, kaynak

    اَلْيَنْبُوعُ ج اَلْيَناَبِيعُ

    fışkırtmak

    فَجَرَ يَفْجُرُ فَجْراً

    15- … فَلَنْ أَبْرَحَ الأَرْضَ حَتَّى يَأْذَنَ لِي أَبِي أَوْ يَحْكُمَ اللّهُ لِي 

    (12/YÛSUF, 80)… Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım…

    ayrılmak

    بَرِحَ  يبْرَحُ

    16- … وَاصْبِرْ حَتَّى يَحْكُمَ اللّهُ 

    (10/YUNUS, 109)…Allah hükmedinceye kadar sabret.

    17- مَا أَنزَلْنَا عَلَيْكَ الْقُرْآنَ لِتَشْقَى .

    (20/TAHA, 2). Biz, Kur’ân’ı sana, güçlük çekmen için indirmedik .

    bedbaht (kötü halli) olmak, mesut olmamak, tasalanmak

    شَقِيَ يَِشْقَى شَقاَوَةً

    18- … جَعَلَ الشَّمْسَ ضِيَاءً وَالْقَمَرَ نُورًا

    (10/YUNUS, 5). (O ki) Güneşi bir ışık, ayı da bir nur kıldı.

    nur, aydınlatan, nura ileten

    نُورٌ

    ışık

    ضِيَاءٌ

    19-  ثُمَّ جَعَلْنَاكُمْ خَلاَئِفَ فِي الْأَرْضِ مِنْ بَعْدِهِم لِنَنْظُرَ كَيْفَ تَعْمَلُونَ .

    (10/YUNUS, 14). Sonra da, nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık (Onların yerine sizi getirdik).

    halife, yerine geçen, halef olan

    اَلْخَلِيفَةُ ج خَلاَئِفُ

    20- … جَعَلَ لَكُمُ اللَّيْلَ لِتَسْكُنُوا فِيهِ وَالنَّهَارَ مُبْصِرًا …

    (10/YUNUS, 67). (O Allah ki;) size içinde sükunete ulaşmanız için geceyi, (çalışıp kazanmanız için de) gündüzü aydınlık olarak yarattı.

    sükunete ulaşmak, sakin olmak, huzur bulmak, istirahata çekilmek

    سَكَنَ  يَسْكُنُ سُكُوناً

    aydınlatıcı, aydınlık

    مُبْصِرٌ

    gündüz

    اَلنَّهَارُ

           

    21- … خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَجَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا لِيَسْكُنَ إِلَيْهَا …

    (7/A’RÂF, 189). ..( O ki,) Sizi bir tek candan (Âdem’den) yarattı, ondan da yanında huzur bulması için eşini (Havva’yı) yarattı.

    22- قَالَ كَذَلِكِ قَالَ رَبُّكِ هُوَ عَلَيَّ هَيِّنٌ وَلِنَجْعَلَهُ آيَةً لِلنَّاسِ وَرَحْمَةً مِنَّا 

    (19/MERYEM, 21). (Melek: ) Öyledir, dedi; (zira) Rabbin buyurdu ki: “Bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir ayet (delil) ve kendimizden bir rahmet kılacağız..

    kolay, basit

    هَيِّنٌ

    23- … فاَغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُؤُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَينِ ….. مَا يُرِيدُ اللّهُ لِيَجْعَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ حَرَجٍ وَلَكِنْ يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمْ وَلِيُتِمَّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ {5/6}

    (5/MÂİDE, 6). (Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman) yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın….   Allah size herhangi bir güçlük kılmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki siz şükredersiniz.

     

    el

    يَدٌ ج أَيْدِي

    yıkamak

    غَسَلَ يَغْسِلُ غُسْلاً

     

    yüz

    اَلْوَجْهُ ج وُجُوهٌ

    silmek

    مَسَحَ  يَمْسَحُ  مَسْحاً 

     

    dirsek

    اَلْمِرْفَقُ ج الْمَرَافِقُ

    temizlemek

    طَهَّرَ  يُطَهِّرُ تَطْهِيراً   

     

    baş

    رأْسٌ ج رُؤُوسٌ

    şükretmek

    شَكَرَ يَشْكُرُ شُكْراً

    topuk (ayette tesniye)

    الْكَعْبُ

    güçlük

    حَرَجٌ

    belki, umulur ki (edat)

    لَعَلَّ

    tamamladı

    أَتَمَّ يُتِمُّ

             

    24- … فَلاَ                   تَدْخُلُوهَا            حَتَّى              يُؤْذَنَ                  لَكُمْ …

    Câr mecrûr   F. muzâri meçhûl mansûb

             Nâibu fâil mahallen merfû

    Nasb harfi

    F. muz. meczûm

    (و) fâil, (هَا) mef’ûl

     Nehyi Hazır

    (لاَ) cezm ve nefy harfi

    (24/NÛR, 28). … size izin verilinceye kadar oraya girmeyin…

     

  • Muzaaf Fiil Aksam-ı Seba

     

    C)  MUZAAF FİİL

     

    Şeddeli fiil demektir. Yani fiilin son iki harfi (olan aynel fiil ile lâmel fiil) aynı cinsten olup şeddeli okunur.

    مَدَّ يَمُدُّ  uzattı (aslı 1. bab: مَدَدَ يَمْدُدُ)              فَرَّ يَفِرُّ  kaçtı (aslı 2. bab:فَرَرَ  يَفْرِرُ )

    Görüldüğü gibi gibi iki harfi birbirine katma işine idgam denir.

    Muzâri Malûm Fiil Çekim Örneği

    (يَمُدُّ  uzatıyor)

    Mâzî Malûm Fiil Çekim Örneği 

     (مَدَّ  uzattı)

    يَمُدُّ   يَمُدَّانِ   يَمُدُّونَ

    مَدَّ    مَدَّا    مَدُّوا

    تَمُدُّ   تَمُدَّانِ   يَمْدُدْنَ

    مَدَّتْ   مَدَّتَا   مَدَدْنَ

    تَمُدُّ    …      …

              مَدَدْتَ  …    …

    Görüldüğü gibi muzaaf fiillerin idgâmı (şeddesi) mâzide gâibe cemi müennesden itibaren çözülmüştür. Diğerinde de gâibe cemi müennesden itibaren (فَرَرْنَ) şeklinde bağlanır. Muzârilerinde de meselâ gâibe cemi müennesler (يَمْدُدْنَ) ve (يَفْرِرْنَ) şeklinde çözülürler.

    Meçhûlleri:      ( يَمُدُّ) denيُمَدُّ     uzatılıyor        (مَدَّ) denمُدَّ      uzatıldı 

    Muzâri Meçhûl Fiil Çekimi

    Mâzî Meçhûl Fiil Çekimi

    يُمَدُّ   يُمَدَّانِ   يُمَدُّونَ

    مُدَّ     مُدَّا   مُدُّوا

    تُمَدُّ   تُمَدَّانِ   يُمْدَدْنَ

    مُدَّتْ  مُدَّتَا   مُدِدْنَ

    تُمَدُّ    …     …

    مُدِدْتَ  …   …

                            ( يَفِرُّ) danيُفَرُّ     kaçılıyor        (فَرََّ) danفُرَّ      kaçıldı

    Gâibe cemi müennesleri: Muzâride: (يُفْرَرْنَ) …    Mâzîde:     (فُرِرْنَ)   …

    Emr-i Hâzırı:

    (يَمُدُّ ) den (مُدَّ) (مُدِّ) ya da (أُمْدُدْ) (uzat)  

    (يَفِرُّ) dan    (فِرَّ) (فِرِّ) ya da (إِفْرِرْ) (kaç)               

    Görüldüğü gibi şeddeli fiillerin emr-i hâzırları fiilin açılıp son harfinin cezm yapılmasıyla olabileceği gibi daha pratik olan şedde ile de yapılmaktadır. Son harekenin üstünle ya da esre ile de verileceğini unutmayınız. Birinci tarz çekimin (أُمْدُدْ) normal çekimlerden farkı olmadığı için  aşağıda ikinci tarz çekim örneği verilmiştir:

     

    Emr-i Hâzır Çekimi:

     

     

    مُدَّ            مُدَّا       مُدُّوا

    مُدِّي           مُدَّا      أُمْدُدْنَ

     

     

    *

    **

     

     

    فِرَّ (فِرِّ-إِفْرِرْ)  فِرّاَ          فِرُّوا

    فِرِّي           فِرّاَ         إِفْرِرْنَ 

     

    İsm-i Fâil

    مَدَّ  den    مَادٌّ (uzatan), (فَرَّ) dan (فاَرٌّ) (kaçan)

    İsm-i Mef’ûl

    مَدَّ   den   مَمْدُودٌ (uzatılmış, uzatılan), (فَرَّ) dan (مَفْرُورٌ) (kaçılan)[1]

     

     

           

    Muzaaf fiillerin ism-i fâillerine çeşitli örnekler:

     (دَلَّ) den  (داَلٌّ ج داَلُّونَ) delâlet eden, yol gösteren

     (ضَلَّ) den (ضاَلٌّ ج ضاَلُّونَ) sapıtan, şaşıran

    (مَرَّ) den  (ماَرٌّ ج ماَرُّونَ) geçen, uğrayan

    Muzaaf Fiillerin İsm-i Mef’ûllerine örnek:

    (دَلَّ) den  (مَدْلُولٌ) delâlet edilmiş, yol gösterilen

    (عَدَّ) den  (مَعْدُودٌ) sayılan, sayılmış

    Cümle Örnekleri:

    1- ظَنَنْتُ النَّجاَحَ سَهْلاً – قَصَصْناَ عَلَيْهِمُ الْحِكاَيَةَ.

    2- اَلرَّجُلاَنِ يَمُراَّنِ بِالْحَدِيقَةِ – هُمْ مَرُّوا بِالسُّوقِ.

    3- دُقِّي الْباَبَ ياَ عاَئِشَةُ – قُصاَّ الْحِكاَيَةَ عَلَى صاَحِبِكُماَ.

    4- أَنْتَ مَرَرْتَ بِالسُّوقِ – مَرَّ الْأَوْلاَدُ بِالْحَدِيقَةِ – اَلْأَوْلاَدُ مَرُّوا بِالْحَدِيقَةِ.

    5- أَنْتِ صَبَبْتِ الْماَءَ – هُنَّ صَبَبْنَ الْماَءَ.

    6- حَثَّ الْآباَءُ أَوْلاَدَهُمْ عَلَى الْاِجْتِهاَدِ – اَلْآباَءُ حَثُّوا  أَوْلاَدَهُمْ عَلَى الْاِجْتِهاَدِ.

    7- تَقُصُّ الْمُدَرِّساَتُ بَعْضَ الْقَصَصِ عَلَى التِّلْمِيذاَتِ – اَلْمُدَرِّساَتُ يَقْصُصْنَ بَعْضَ الْقَصَصِ عَلَى التِّلْمِيذاَتِ.

    8- صَبَّ الْوَلَداَنِ الْماَءَ عَلَى الْأَرْضِ –  اَلْوَلَداَنِ صَبَّا الْماَءَ عَلَى الْأَرْضِ.

    9- شَكَّ الْمُدَرِّسُونَ فِي الْأَمْرِ – اَلْمُدَرِّسُونَ شَكُّوا فِي الْأَمْرِ. 

    10- لاَ تَأْكُلْ كَثِيراً فَالْأَكْلُ الْكَثِيرُ يَضُرُّ الْمَعِدَةَ – ظَنَنْتُكَ إِياَّهُ.

    11- لاَ تَمُرَّ بَعْدَ هَذاَ الْخَطِّ.

    Tercüme:

    1- Başarıyı kolay sandım. Onlara hikaye anlattık.

    2- İki adam bahçeden geçiyor. Onlar çarşıya uğradılar.

    3- Kapıyı çal ey Aişe! İkiniz hikayeyi arkadaşınıza anlatın.

    4- Sen çarşıya uğradın. Çocuklar bahçeye uğradı. (Aynı anlam isim cümlesi)

    5- Suyu sen döktün. Suyu onlar (müe.) döktüler.

    6- Babalar çocuklarını çalışmaya teşvik etti.(Aynı anlam isim cümlesi).

    7- Öğretmenler öğrencilere bazı hikayeler anlatıyor. (Aynı anlam).

    8- İki çocuk suyu yere döktü.

    9- Öğretmenler mesele hakkında şüpheye düştü.

    10- Çok yeme, çok yemek mideye zarar verir. Seni o sandım.

    11- Bu hattan sonrasına geçme.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    MUZAAF FİİL İLE İLGİLİ AYETLER

    1- … فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً .

    (4/NİSÂ, 59). …Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.

    تَناَزَعَ  يَتَناَزَعُ  تَناَزُعاً

    anlaşmazlığa, ihtilafa düşmek

    رَدَّ  يَرُدُّ  رَداًّ  مَرَدّاً

    döndürmek, çevirmek

    أَحْسَنُ

    daha güzel

    اَلتَّأْويِلُ

    yorumlama, (murad edilen manayı) beyân etmek

     

                   

    2- فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ .

    (51/ZÂRİYÂT, 50). O halde Allah’a kaçın. Çünkü ben, size O’nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.

    فَرَّ يَفِرُّ فَراًّ فِراَراً مَفَراًّ

    kaçmak

     

     

    3- وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا .

    (4/NİSÂ, 86). Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın; yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.

    حَيَّ يُحَيِّ تَحِيَّةً

    selâmlamak

    تَحِيَّةٌ

    bir selâm

    حُيِّيَ

    selâmlandı

    إِذَا حُيِّيتُمْ

    selâmlandığınız zaman

    رُدُّوهاَ (رَدَّ  يَرُدُّ)

    (ona misliyle) karşılık verin

    حَسِيبٌ

    hesaba çeken (mübâlağalı ism-i fâil)

     

     

                     

    4- … فَخَلُّوا سَبِيلَهُمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ .

    (9/TEVBE, 5). ..(Müşrikler eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse) artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, merhamet edendir.

    خَلَّى السَّبِيلَ

    serbest bırakmak, salıvermek

    5- ياَ أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ .

    (35/FÂTIR, 5). Ey insanlar! Allah’ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!

    غَرَّ يَغُرُّ غُرُوراً

    aldatmak, kandırmak

    فَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ

    sakın sizi aldatmasın

    (sondaki şeddeli nûnlar tekit içindir)

  • Zarflar

     

    ZARFLAR

    Zarflar; fiilin meydana geldiği zamanı ve mekanı belirten, “Ne zaman” ve “nerede” sorularının cevabı olan kelimelerdir. Kendinden sonra gelen ismi, cer harfleri gibi mecrûr (esreli) yapar.

    Zarflar; zaman zarfı ve mekan zarfı olmak üzere iki kısımdır:

    a) Bazı Önemli Mekan Zarfları:

    أمَامَ

    önünde

    أمَامَ الْبَابِ

    kapının önünde

    خَلْفَ

    arkasında

    خَلْفَ الْبَابِ

    kapının arkasında

    تَحْتَ

    altında

    تَحْتَ الْبَابِ

    kapının altında

    بَيْنَ

    arasında

    بَيْنَ الْبَابِ وَالنَّافِذَةِ

    kapı ve pencerenin arasında

    عِنْدَ

    yanında

    عِنْدَ الْبَابِ

    kapının yanında

    فَوْقَ

    üstünde, üzerinde

    فَوْقَ الرَّفِّ

    rafın üzerinde

    وَسَطَ

    ortasına, ortasında

    وَسَطَ الشاَّرِعِ

    caddenin ortasına

    حَوْلَ

    etrafında, çevresinde

    حَوْلَ الْكَعْبَةِ

    Kabe’nin etrafında

    مَعَ

    birlikte, beraber

    مَعَ الناَّسِ

    insanlarla beraber

    داَخِلَ

    içinde

    داَخِلَ الْمَديِنَةِ

    şehrin içinde

    خاَرِجَ

    dışında

    خاَرِجَ الْمَديِنَةِ

    şehrin dışında

                   

    *Harf-i cerden sonra gelmedikleri takdirde yukarıda verilen bu zarfların son harflerinin harekesi [merfû (ötre) durumda da olsa] daima üstün olur.

    Cümle Örnekleri:

    أَيْنَ حَقيِبَتُهُ ؟

    Onun çantası nerede?

    حَقيِبَتُهُ تَحْتَ السَّياَّرَةِ.

    Çantası arabanın altındadır.

    حَقيِبَتُهُ عِنْدَ السَّياَّرَةِ.

    Çantası arabanın yanındadır.

    أَيْنَ حَقيِبَتُهاَ ؟

    Onun çantası nerede?

    حَقيِبَتُهاَ تَحْتَ السَّياَّرَةِ.

    Onun çantası arabanın altındadır.

    مَنْزِلُناَ وَسَطَ الْقَرْيَةِ.

    Evimiz kasabanın ortasındadır.

    جَلَسَ الْأَوْلاَدُ أَماَمَ الْماَئِدَةِ.

    Çocuklar sofranın önüne oturdu.

    جَلَسَ الْأَوْلاَدُ تَحْتَ الشَّمْسِ.

    Çocuklar güneşin altında oturdu.

    تَرَكَ أَحْمَدُ دَراَّجَتَهُ أَماَمَ الْمَدْرَسَةِ.

    Ahmet bisikletini okulun önünde bıraktı.

    اَلسَّياَّرَةُ خَلْفَ الْمَنْزِلِ.

    Araba evin arkasındadır.

    اَلطَّعاَمُ فَوْقَ الْماَئِدَةِ.

    Yemek sofranın üzerindedir.

    اَلْكِتاَبُ فَوْقَ الرَّفِّ.

    Kitap rafın üzerindedir.

    جَلَسَ الْأَوْلاَدُ تَحْتَ الشَّجَرَةِ.

    Çocuklar ağacın altında oturdu.

    اَلْعاَئِلَةُ أَماَمَ الْمَنْزِلِ.

    Aile evin önündedir.

    وَقَفَتِ الْحاَفِلَةُ أَماَمَ الْفُنْدُقِ.

    Otobüs otelin önünde durdu.

    ساَرَ الْقاَئِدُ حَوْلَ الْمُعَسْكَرِ.

    Komutan kampın çevresinde yürüdü.

    طاَفَ الْحُجاَّجُ حَوْلَ الْكَعْبَةِ.

    Hacılar Kabe’nin çevresinde tavaf etti.

    إِنْتَظَرَ الْعُماَّلُ أَماَمَ الشَّرِكَةِ.

    İşçiler şirketin önünde bekledi.

    نَزَلَ خاَلِدٌ مِنَ الْحاَفِلَةِ أَماَمَ الْمَدْرَسَةِ.

    Halit okulun önünde otobüsten indi.

    هَلِ الْمَطاَرُ داَخِلَ الْمَديِنَةِ ؟

    Havaalanı şehrin içinde midir?

    لاَ ، الْمَطاَرُ خاَرِجَ الْمَديِنَةِ.

    Hayır, hava alanı şehrin dışındadır.

    اَلْمَلْعَبُ وَسَطَ الْمَديِنَةِ.

    Oyun sahası şehrin ortasındadır.

    اَلْحَديِقَةُ أَماَمَ الْمَديِنَةِ.

    Bahçe şehrin önündedir.

    اَلْمَسْبَحُ خَلْفَ الْمَديِنَةِ.

    Havuz şehrin arkasındadır.

    هَلِ التِّلْميِذُ داَخِلَ الصَّفِّ ؟

    Öğrenci sınıfın içinde midir?

    اَلْكِتاَبُ داَخِلَ الْحَقيِبَةِ.

    Kitap çantanın içindedir.

    اَلْقَلَمُ خاَرِجَ الْحَقيِبَةِ.

    Kalem çantanın dışındadır.

    نَزَلَتْ زَيْنَبُ مَعَ واَلِدَتِهاَ مِنَ السَّياَّرَةِ فيِ وَسَطِ السُّوقِ.

    Zeynep annesiyle beraber çarşının ortasında arabadan indi[1]


     

    b) Bazı Önemli Zaman Zarfları:

    قَبْلَ

    önce

    فَجْرٌ

    fecr

    اَلْآنَ

    şimdi

    بَعْدَ

    sonra

    يَوْمٌ

    gün

    لَيْلَةٌ

    bir gece

    لَيْلٌ

    gece

    صَباَحٌ

    sabah

    أَمْسِ

    dün

    ساَعَةٌ

    saat

    طَواَلَ

    boyunca

    ظُهْرٌ

    öğle

    أُسْبُوعٌ

    hafta

    أَثْناَءَ

    esnasında

    عَصْرٌ

    ikindi

    شَهْرٌ

    ay

    نَهاَرٌ

    gündüz

    مَساَءٌ

    akşam

    عاَمٌ – سَنَةٌ

    yıl

    دَقِيقَةٌ

    dakika

     

     

    Cümle Örnekleri:

    مَتَى حَضَرْتَ مِنَ السوُّقِ؟

    Çarşıdan ne zaman geldin?

    حَضَرْتُ قَبْلَ  دَقِيقَةٍ.

    Bir dakika önce geldim.

    حَضَرْتُ قَبْلَ ساَعَةٍ.

    Bir saat önce geldim.

    حَضَرْتُ قَبْلَ يَوْمٍ.

    Bir gün önce geldim.

    حَضَرْتُ قَبْلَ لَيْلَةٍ.

    Bir gece önce geldim.

    حَضَرْتُ ظُهْراً.

    Öğlenleyin geldim.

    حَضَرْتُ لَيْلاً.

    Geceleyin geldim.

    حَضَرْتُ صَباَحاً.

    Sabahleyin geldim.

    حَضَرْتُ قَبْلَ أُسْبوُعٍ.

    Bir hafta önce geldim.

    حَضَرْتُ بَعْدَ سَنَةٍ.

    Bir sene sonra geldim.

    حَضَرْتُ بَعْدَ شَهْرٍ.

    Bir ay sonra geldim.

    حَضَرَ خاَلِدٌ إِلَى الْبَيْتِ بَعْدَ ساَعَةٍ.

    Halit bir saat sonra eve geldi.

    حَضَرْتُ مِنْ بَلَديِ قَبْلَ ساَعَةٍ.

    Bir saat önce memleketimden geldim.

    مَتَى وَصَلَ الْأَوْلاَدُ مِنَ الْمَدْرَسَةِ  ؟

    Çocuklar okuldan ne zaman geldi?

    وَصَلَ الْأَوْلاَدُ قَبْلَ قَليِلٍ.

    Çocuklar okuldan az önce geldi.

    أَيْنَ هُمُ الْآنَ ؟

    Onlar şimdi nerede?

    هُمُ الْآنَ فيِ الْمَنْزِلِ.

    Onlar şimdi evde.

    شاَهَدْناَ التِّلِفِزْيُونَ أَثْناَءَ الطَّعاَمِ.

    Yemek esnasında televizyon seyrettik.

    قَرَأْتُ الْكِتاَبَ أَثْناَءَ سَفَرِي.

    Yolculuğum esnasında kitap okudum.

    شاَهَدْناَ التِّلِفِزْيُونَ  طَواَلَ النَّهاَرِ.

    Gün(düz) boyunca televizyon seyrettik.

    قَرَأْتُ الْكِتاَبَ طَواَلَ اليَوْمِ.

    Gün boyunca kitap okudum.

    دَرَسْتُ الْعَرَبِيَّةَ عاَماً.

    Bir sene Arapça tahsil ettim.

    فيِ الظُّهْرِ جَلَسَتِ الْعاَئِلَةُ حَوْلَ الْماَئِدَةِ وَ أَكَلَتِ الْغَداَءَ.

    Öğlenleyin aile sofranın etrafında oturdu ve öğle yemeği yedi.

  • Hemzenin Yazılışı

     

    Diğer harflerden farklı olarak hemzenin başta, ortada ve sonda yazılışında bazı kurallar vardır. Elif’in harekeli şekline hemze denir. Bazen hemzeyi eliften ayırt etmek için elifin üzerine veya altına أَ إِِ أُ   şeklinde ء    işareti konur.

    Hemze’nin başta yazılışı:  Hemzenin harekesi fetha ya da zamme ise elifin üstüne, kesre ise elifin altına yazılır:

    اُذُنٌ  – اِمْرَأَةٌ  – اِماَمٌ    – أَخَذَ –  أُخِذَ – أَكَلَ

    Hemzenin ortada yazılışı: Harekelerin en kuvvetlisi kesre, sonra zamme, sonra fetha, en zayıfı cezimdir.

    Kesreyi harflerden “yâ”  ى  , zammeyi “vâv” و , fethayı “elif” ا temsil eder. Hemze kelimenin ortasında olduğu zaman onun harekesi ile kendinden önceki harfin harekesi kuvvet yönünden karşılaştırılır. Hangisi daha kuvvetli ise hemze o harekeyi temsil eden harf üzerine yazılır:  Örnekler:

    يَأْكُلُ (yer)

    Burada hemzeden önceki harfin (yâ’nın) harekesi fetha, hemzeninki ise cezimdir. Fetha daha kuvvetli sayıldığından hemze, fethayı temsil eden elif harfi üzerine konmuştur. Yani;hemzeden önce üstün olduğu için hemze elif üzerine yazılmıştır.

    يُؤْمِنُ   (inanır)

    Burada yâ’nın harekesi olan zamme, hemzenin harekesi olan cezimden daha kuvvetli olduğu için, hemze zammeyi temsil eden “vâv” harfinin üzerine yazılır. Yani kısacası;hemzeden önce ötre olduğu için hemze vâv’ın üstüne yazılmıştır.

    يَقْرَأُ (okur)

    Burada hemze, kendinden önce gelen harfin harekesi olan fethayı temsil eden “elif”  harfinin üzerine yazılmıştır. Yani kendinden önce üstün olduğu için hemze fetha üzerine yazılmıştır.

    يُنْشِئُ  (inşa eder)

    Bu örnekte de hemze, kendinden önceki şın harfinin harekesi olan kesreyi temsil eden “yâ”  harfinin üzerine yazılmıştır. Yani; kendinden önce esre olduğu için hemze ye üzerine yazılmıştır.

    Hemzenin sonda yazılışı: Aynen ortada yazılış kaidelerinde söylendiği gibi kendisinden önceki harfin harekesini temsil eden harfin üzerine yazılır:

    يَلْجَأُ     (sığınır) نَبَاٌ (haber)  ناَشِئٌ (yetişen) شاَطِئٌ  (kıyı)اِمْرُؤٌ  (kişi)

    Ancak kelime sonundaki hemzeden önce uzun sesli veya sakin  (cezimli) bir harf varsa, hemze, ayrı olarak yani yalnız başına yazılır[6]:

    جَزاَءٌ   (karşılık) جُزْءٌ  (parça)  صَحْراَءُ (çöl) شَيْءٌ  (şey ) عِبْءٌ  (yük)

  • Fiili Muzari Gelecek Zaman

     

    GELECEK ZAMAN

    Gelecek zaman için muzâri fiilin başına سَ  ve سَوْفَ takısı getirilir. سَ takısı daha yakın bir gelecek için, سَوْفَ takısı ise daha uzak bir gelecekte yapılacak işler için kullanılır. İki takı da …..ecek, …..acak diye tercüme edilirler. Fiilin sonunda herhangi bir değişiklik olmaz. Örnek:

     

    سَأَذْهَبُ

    gideceğim

    سَتَدْخُلِينَ

    gireceksin

     

    سَتَشْرَبُ

    içeceksin

    سَتَأْكُلِينَ

    yiyeceksin

     

    سَتَعْلَمُونَ

    bileceksiniz

    سَوْفَ أَكْتُبُ

    yazacağım

    سَوْفَ تَعْلَمُونَ

    bileceksiniz

     

     

             

    Cümle Örnekleri:

    1- هَلْ كَتَبْتَ الدَّرْسَ أَمْسِ ؟ لاَ ، سَأَكْتُبُ الدَّرْسَ الْيَوْمَ.

    2- لِماَذاَ لاَ تَلْبَسُ الْمَلاَبِسَ ؟ سَأَلْبَسُ الْمَلاَبِسَ حاَلاً.

    3- هَلْ سَتَعْمَلُ الْواَجِبَ ؟ لاَ ، عَمِلْتُ الْواَجِبَ أَمْسِ.

    4- أَيْنَ سَتَذْهَبُ فيِ الْعُطْلَةِ ؟ سَأَذْهَبُ فيِ الْعُطْلَةِ إِلَى بَلَديِ.

    5- سَوْفَ يَذْهَبُ فيِ الْعُطْلَةِ إِلَى بَلَدِهِ . كَيْفَ سَوْفَ نَذْهَبُ إِلَى هُناَكَ ؟

    6- سَوْفَ أَذْهَبُ باِلدَّراَّجَةِ – هَلْ سَتَتْرُكُ الْأُخْتاَنِ حَقَّهُماَ فِي هَذِهِ الْأَرْضِ؟

    7- سَتَذْهَبُ الْمُدَرِّسَةُ مِنْ هُناَ إِلَى الْبَيْتِ مُباَشَرَةً.

    8- هَلْ سَيَلْعَبُ وَحْدَهُ ؟ هَلْ سَتأْكُلُ وَحْدَهاَ ؟ هَلْ سَنَدْرُسُ وَحْدَناَ ؟

    9- ماَذاَ سَتَأْخُذِينَ مَعَكِ فِي السَّفِينَةِ؟ ماَذاَ سَتَأْخُذاَنِ مَعَكُماَ فِي الْحَقِيبَةِ ؟

      10- هَلْ سَتَخْرُجُ الْأُسْرَةُ إِلَى الشاَّطِئِ الْيَوْمَ ؟ سَيَذْهَبُ زُمَلاَءُكُمْ إِلَى الْمَعْرِضِ.

    11- سَنَدْخُلُ الْمَسْجِدَ ثُمَّ نُصَليِّ – سَنَشْتَريِ الْأَقْلاَمَ ثُمَّ نَرْسُمُ.

    Tercüme:

    1- Dün dersi yazdın mı? Hayır, dersi bugün yazacağım.

    2- Niçin elbiseleri giymiyorsun ? Elbiseleri hemen giyeceğim.

    3- Ödevi yapacak mısın? Hayır, ödevi dün yaptım.

    4- Tatilde nereye gideceksin? Tatilde memleketime gideceğim.

    5- Tatilde memleketine gidecek. Oraya nasıl gideceğiz?

    6- Bisikletle gideceğim. İki kız kardeş bu yeryüzünde hakkını terk mi edecek?

    7- Öğretmen buradan doğruca eve gidecek.

    8- Tek başına mı oynayacak? Tek başına mı yiyecek? Tek başımıza mı okuyacağız?

    9- Gemide beraberine ne alacaksın (müe)? İkiniz çantada beraberinize ne alacaksınız?

    10- Aile bugün kıyıya çıkacak mı? Arkadaşlarınız sergiye gidecek.

    11- Mescide gideceğiz sonra namaz kılacağız. Kalemleri satın alıp sonra resim çizeceğiz.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    GELECEK ZAMANLA İLGİLİ AYETLER

    1- سَنَفْرُغُ لَكُمْ أَيُّهاَ الثَّقَلاَنِ .

     (55/RAHMÂN 31.) Ey (yeryüzünün) iki ağırlığı (insan ve cin)! Sizin de (hesabınızı) ele alacağız.

    فَرَغَ  يَفْرُغُ  فَراَغاً

    ilgilendi, ele aldı

    أَيُّهاَ

    ey (nidâ edatı)

    ثَقَلٌ ج أَثْقاَلٌ

    ağır yük, ağırlık

    اَلثَّقَلاَنِ

    İki ağırlık (Bunlar şanları büyük olduğu veya yeryüzünde birer yük gibi olduklarından böyle isimlendirilmiştir). Nidâ edatından sonra gelen (münâdâ) tek isim merfû olduğundan, tesniyenin merfû hali getirilmiştir.

    .

    تَعْلَمُونَ

    سَوْفَ

    2- كَلاَّ

     

           Fiil-i muzâri ma’lûm

    Harfu istikbal

    Nefy ve kınama harfi

                 

    (102/TEKÂSÜR 3). Hayır! Yakında bileceksiniz!

    كَلاَّ

    Hayır manasında olup kendisiyle menetme veya sakındırma yahut çirkin gösterme murat edilir. Bazen de bununla kendisinden sonra geleni isbat ve onun hakikat olduğunu tenbih ve ihtar kastedilir.

    3- ثُمَّ كَلاَّ سَوْفَ تَعْلَمُونَ .

    (102/TEKÂSÜR 4). Yine hayır!  (Elbette) yakında bileceksiniz!

    4- كَلاَّ سَيَعْلَمُونَ .

    (78/NEBE 4). Hayır! Anlayacaklar!

    5- ثُمَّ كَلاَّ سَيَعْلَمُونَ .

    (78/NEBE 5). Yine hayır! Anlayacaklar!

    6-  فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ .

    (67/MÜLK 17). İşte (bu) uyarım(ın) nasıl (olduğunu) yakında bileceksiniz.

    اَلنَّذِيرُ

    uyarma, uyarı. نَذِيرِ nin aslı نَذِيرِي dir. Esre harekesi, düşen ي nin işareti olarak (benim uyarım anlamında)   mütekellim ya’sı olduğunu ifade eder.

    7- وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ .

    (30/RÛM, 3). …ve onlar, (bu) yenilgilerinden sonra galip geleceklerdir.

    غلَبَ  يَغْلِبُ غَلَباً

    galib gelmek, yenmek, üstün gelmek

    غَلَبٌ

    yenilgi

    مِنْ بَعْدِ

    …den sonra. Bir zarf olan (بَعْدِ) kelimesinden sonra gelen isim esre olur.

    مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ

    yenilgilerinden sonra

             

    8-  قَالَ سَلاَمٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي …

    (19/MERYEM, 47). (İbrahim:) Selâm sana (esen kal) dedi, Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim…

    سَلاَمٌ

    selâm, sulh, esenlik, barış.

    اِسْتَغْفَرَ  يَسْتَغْفِرُ  اِسْتِغْفاَراً

    … den mağfiret diledi, af istedi.

    سَاَسْتَغْفِرُ

    mağfiret dileyeceğim (arttırılmış fiiller ileride gelecektir)

           

    9- قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّي إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ .

    (12/YÛSUF, 98). (Yakub:) Rabbimden sizin için af dileyeceğim. Muhakkak ki, O, çok bağışlayan ve merhametli olandır.

    الْغَفُورُ

    çok bağışlayan, çok bağışlayıcı, mağfireti bol olan

    اَلرَّحِيمُ

    çok acıyan, çok merhamet eden

     

  • Rubai Mücerred ve Rubai Mezid Fiiller

     

    II) RUBÂÎ MÜCERRED FİİL

    Arapça’da kök harfleri bakımından fiiller sülâsî mücerred ve rubâî mücerred olmak üzere ikiye ayrılır. Şu ana kadar gördüğümüz bâblardaki fiiller kök harfi üç harften oluşan fiile harf ilavesiyle yapılan mezîd (arttırılmış) fiiller idi. Anadan kuruluşu dört harfli olan fiillere de rübâi mücerred denir. Rubâî mücerred tek babtır. Bunun bir adı daدَحْرَجَ bâbıdır.  Manası yuvarladı demektir. 

    فَعْلَلَ vezninden (دَحْرَجَ)  bâbı denilerek diğerlerinden ayrılır:

    Masdar

     

    Muzâri

     

    Mâzî

     

    دِحْراَجاً

    yuvarlamak

    يُدَحْرِجُ

    yuvarlıyor

    دَحْرَجَ

    yuvarladı

    دَحْرَجَ خَالِدٌ الْحَجَرَ

    Halit taşı yuvarladı

    Müteaddî

     

    دَرْبَحَ خَالِدٌ

    Halit boyun büktü

    Lâzım

     

                     

     

                  Mâzî Çekimi

     

     

    دَحْرَجُوا

    دَحْرَجَا

    دَحْرَجَ

    yuvarladı

     

    دَحْرَجْنَ

    دَحْرَجَتَا

    دَحْرَجَتْ

     

     

     

     

    دَحْرَجْتَ…

     

     

     

    Muzâri Çekimi

     

     

     

    يُدَحْرِجُونَ

    يُدَحْرِجَانِ

    يُدَحْرِجُ

    yuvarlıyor

     

     

    يُدَحْرِجْنَ

    تُدَحْرِجَانِ

    تُدَحْرِجُ

     

     

     

     

     

    تُدَحْرِجُ …

     

     

               Mâzî Meçhûl Çekimi

     

     

    دُحْرِجُوا

    دُحْرِجَا

    دُحْرِجَ

    yuvarlandı

     

    دُحْرِجْنَ

    دُحْرِجَتَا

    دُحْرِجَتْ

     

     

     

     

    دُحْرِجْتَ…

     

     

     

          Muzâri Meçhûl Çekimi

     

     

     

    يُدَحْرَجُونَ

    يُدَحْرَجَانِ

    يُدَحْرَجُ

    yuvarlanıyor

     

    يُدَحْرَجْنَ

    تُدَحْرَجَانِ

    تُدَحْرَجُ

     

     

     

     

     

    تُدَحْرَجُ …

     

     

                             

     

    İsm-i Fâili

    مُدَحْرِجٌ

    yuvarlayan

    İsm-i Mef’ûlu

     

    مُدَحْرَجٌ

    yuvarlanan

    Bu babdan kısaltma yoluyla uzun cümleler fiil haline getirilir:

    حَمْدَلَ

    Elhamdülillah dedi

    حَوْقَلَ

    Lâ Havle ve lâ kuvvete illâ billâh dedi.

    طَلْبَقَ

    Allah size uzun ömür versin dedi

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    ?  ALIŞTIRMALAR  ?

    1. Aşağıdaki fiillerin mâzî ve muzârilerini çekip ism-i fâil ve ism-i mef’ûllerini yazınız.

    حَرْجَمَ

    topladı

    زَحْزَحَ

    uzaklaştı

    سَلْسَلَ

    zincirledi

    تَرْجَمَ

    çevirdi

    طَمْأَنَ

    tatmin etti

    وَسْوَسَ

    vesvese verdi, fısıldadı

    بَعْثَرَ

    saçtı, savurdu

    زَلْزَلَ

    sarsıldı

    كَبْكَبَ

    altüst  etti, tepetaklak etti.

                     

    2. Aşağıdaki dahrece bâbı ile ilgili ayetleri defterinize yazıp fiillerinin mâzî, muzâri ve masdarını yazınız.

    …فَمَنْ زُحْزِحَ عَنِ الناَّرِ وَ أُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فاَزَ  وَماَ الْحَياَةُ الدُّنْياَ إِلاَّ مَتاَعُ الْغُرُورِ.

    (3/ÂL-İ İMRÂN, 185). Kim cehennem ateşinden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı aldatıcı metadan başka bir şey değildir.

    إِذاَ زُلْزِلَتِ الْأَرْضُ زِلْزاَلَهاَ.

    (99/ZİLZÂL, 1). Yeryüzü kendine has sarsıntısıyla sarsıldığı zaman..

    وَإِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْ.

    (82/İNFİTAR, 4). Kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman….

    فَكُبْكِبُوا فِيهَا هُمْ وَالْغَاوُونَ.

    (26/ŞUARÂ, 94) Artık onlar ve o azgınlar oraya (cehenneme) tepetaklak atılırlar.

     

     

    III) RUBÂÎ MEZÎD FİİLLER

    Rubâî mücerrede harf ilâvesiyle kurulan fiillere rubâî mezîd fiiller denir. Rubâî mezîd’in üç bâbı vardır. Onlar da şunlardır:

     

    Masdar

    Muzâri

    Mâzî

     

     

    تَفَعْلُلاً

    يَتَفَعْلَلُ

    تَفَعْلَلَ

     

     

    تَدَحْرُجاً

    يَتَدَحْرَجُ

    تَدَحْرَجَ

     

     

    yuvarlanmak

    yuvarlanıyor

    yuvarlandı

     

     

    اِفْعِنْلاَلاً

    يَفْعَنْلِلُ

    اِفْعَنْلَلَ

     

     

    اِحْرِنْجاَماً

    يَحْرَنْجِمُ

    اِحْرَنْجَمَ

     

     

    toplanmak

    toplanıyor

    toplandı

     

     

    اِفْعِلاَّلاً

    يَفْعَلِلُّ

    اِفْعَلَلَّ

     

     

    اِقْشِعْراَراً

    يَقْشَعِرُّ

    اِقْشَعَرَّ

     

    çok ürpermek

    çok ürperiyor

    çok ürperdi

     

     

     

     

     

                     

    1) TEDAHRECE (تَدَحْرَجَ) BÂBI

    Masdar

    Muzâri

    Mâzî

    تَفَعْلُلاً

    يَتَفَعْلَلُ

    تَفَعْلَلَ

    تَدَحْرُجاً

    يَتَدَحْرَجُ

    تَدَحْرَجَ

    yuvarlanmak

    yuvarlanıyor

    yuvarlandı

     

    تَزَلْزَلَ

     

     

    sallandı

     دَحْرَجَ  fiilinin başına تَ harfinin ilavesiyle yapılır.

     (دَحْرَجَ) bâbının mutâvaatını (dönüşlülüğünü) ifade eder:

    دَحْرَجْتُ الْكُرَةَ فَتَدَحْرَجَتْ.

    Topu yuvarladım o da yuvarlandı.

    Bu bâbın meçhûlu yoktur.

    2) İF’İNLÂL (اِفْعِنْلاَلاً) BÂBI

    Masdar

    Muzâri

    Mâzî

    اِفْعِنْلاَلاً

    يَفْعَنْلِلُ

    اِفْعَنْلَلَ

    اِحْرِنْجاَماً

    يَحْرَنْجِمُ

    اِحْرَنْجَمَ

    toplanmak

    toplanıyor

    toplandı

     

     

     

    -Rubâî mücerrede iki harf eklenmesiyle إفْعِنْلاَلٌ  bâbı yapılır.

    -Burada  حَرْجَمَ(topladı) fiilinin başına bir hemze, ayne’l-fiil ile birinci lâm (ل) arasına bir نْ harfi eklenmiştir. Bu da rübâi mücerredin mutavaatını yani dönüşlülüğünü ifade eder.

    حَرْجَمْتُ الْإِبِلَ فاَحْرَنْجَمَتْ.

    Develeri topladım onlar da toplandı.

    3) İF’İLLÂL (اِفْعِلاَّلاً) BÂBI

    اِفْعِلاَّلاً

    يَفْعَلِلُّ

    اِفْعَلَلَّ

    اِقْشِعْراَراً

    يَقْشَعِرُّ

    اِقْشَعَرَّ

    çok ürpermek

    çok ürperiyor

    çok ürperdi

    Rubâî mücerrede iki harf eklenmesiyle; fiilin başına bir hemze (ا) sonuna da lâme’l-fiili cinsinden bir harf ilâvesiyle yapılır. Lâzım fiilin mübâlağasıdır:

    قَشْعَرَ جِلْدُ الرَّجُلِ.

    Adamın derisi ürperdi.

    إقْشَعَرَّ جِلْدُ الرَّجُلِ.

    Adamın derisi çok ürperdi.

                  Mâzî Meçhûl

     

    اُقْشِعِرَّ   اُقْشِعِرَّا   اُقْشِعِروُّا…

    ürperildi

     

           

    Eklenen hemze ötre, ayne’l-fiili cinsindeki harfin esre okunmasıyle yapılır.

    Muzâri Meçhûl

    يُقْشَعَرُّ  يُقْشَعَرَّانِ   يُقْشَعَرُّونَ…

    ürperiliyor

    Muzaraat harfi ötre, sondan ikinci harf malûmunda esre, meçhûlünde üstün okunmasıyla olur[1].

    اَللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَى ذِكْرِ اللَّهِ ذَلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ

    (39/ZÜMER, 23). Allah sözün en güzelini birbiriyle uyumlu (benzer)  ve çeşitli üslûplarda tekrarlanan (bıkılmadan tekrar tekrar okunan) bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab’ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah’ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah’ın dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidâyet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.

     

  • Esmaül Hamse

     

    FÜ, EHUN, ZÜ HAMÜN, EBUN  

    ESMÂÜL-HAMSE

    Arapça’da Esmâ’ü’l-Hamse denen ve tamlama kalıbında kullanıldığında alışılmamış bir şekil değişikliğine uğrayan 5 isim vardır. Bu beş isim şunlardır:

    حَمٌ  (kayınpeder) أَبٌ (baba) أَخٌ   (erkek kardeş) ذُو  (sahip) فُو (ağız)

    Bu isimler mütekellim yâ’sı (ي) dışındaki zamirle birleştikleri takdirde (vâv: (و  ile merfû, (elif: ا )  ile mansûb ve (yâ harfi: ي) ile mecrûr olurlar. Yâni bu isimlerden birinin fâil ya da mübtedâ veya nâib-i fâil olması durumunda son harfinin merfû (ötre) olması gerekirse zamirle birleşmeden önce sonunda vâv bulunur (أَخُوكَ  أَبوُكَ gibi). Mef’ûl gibi mansûb (fethalı) olması gerekirse zamirle birleşmeden önce sonunda elif bulunur (أَخَاكَ  أَبَاكَ gibi). Harf-i cer’den sonra gelmeleri gibi esre olmaları gereken durumda ise sonunda yâ bulunur (مِنْ أَبِيكَ  –  مِنْ أَخِيكَ  gibi)

    (Mecrûr Hali)

         (Mansûb Hali)

    (Merfû Hali)

     

    أَبِي

    أَباَ

    أَبُو

    أَبٌ

    (baba)

    أَخِي

    أَخاَ

    أَخُو

    أَخٌ

    (kardeş)

    حَمِي

    حَماَ

    حَمُو

    حَمٌ

    (kayınpeder)

    ذِي

    ذاَ

    ذُو

    ذُو

    (sahip)

    فِي

    فاَ

    فُو

    فُو

    (ağız)

                                                    Cümle Örnekleri

    حَضَرَ أَبُوكَ.

    Baban geldi.

    اِغْسِلْ فاَكَ قَبْلَ الْأَكْلِ وَ بَعْدَهُ.

    Yemekten önce ve sonra ağzını yıka.

    اَلْمُؤْمِنُ مِرْآةُ أَخِيهِ.

    Mü’min (mü’min) kardeşinin aynasıdır.

    أَناَ مِثْلُ أَخِيكَ.

    Ben senin kardeşin gibiyim.

    عَرَفْتُ الْخَبَرَ مِنْ حَمِيكَ.

    Haberi kayınpederinden öğrendim.

    هَلْ ذَهَبْتَ لِلْحَجِّ مَعَ أَبِيكَ ؟

    Hac için babanla birlikte mi gittin?

    لاَ ماَ ذَهَبْتُ لِلْحَجِّ مَعَ أَبِي.

    Hayır hac için babamla birlikte gitmedim.

    شَكَرْتُ أَخاَكَ كَثِيراً.

    Kardeşine çok teşekkür ettim.

    كَمْ ساَعَةً يَناَمُ أَخُوكَ فِي اللَّيْلِ ؟

    Kardeşin gecede kaç saat uyur?

    جاَءَ أَخوُكَ الْمُخْلِصُ.

    İhlaslı kardeşin geldi.

    أَخوُ أَبيِ هُوَ عَميِّ.

    Babamın kardeşi amcamdır.

    ماَذاَ يَقُولُ أَبُوكُمْ لِأَخِيكُمْ ؟

    Babanız kardeşinize ne diyor?

    أَرْسَلَ الْوَلَداَنِ رِساَلَةً إِلَى أَبِيهِماَ.

    İki çocuk babalarına mektup gönderdi.

    كَنَّى الرَّسُولُ أَباَ بَكْرٍ بِالصِّدِّيقِ.

    Peygamber Ebûbekir’i “Sıddîk” (lakabı) ile künyelendirdi.

    كَذَبَ أَحْمَدُ هَذِهِ اللَّيْلَةَ عَلَى أَبِيهِ مَرَّتَيْنِ.

    Ahmet bu gece babasına iki defa yalan söyledi.

    تَذْهَبُ أُخْتُكَ إلى بَيْتِهاَ مَعَ خَالَتِكَ.

    Kızkardeşin evine teyzenle gidiyor.

    سَيَحْضُرُ حَمُوهُ لِزِياَرَتِهِ فِي الْأُسْبُوعِ الْقاَدِمِ.

    Kayınpederi gelecek hafta onun ziyaretine gelecek.

    *Bu beş isimden حَمٌ – أَبٌ – أَخٌ  tamlama kalıbında olmadıklarında normal kurallı isimler gibidir:

    اَلْأَبُ يَرْجِعُ إِلَى بَيْتِهِ مِنَ السُّوقِ.

    Baba çarşıdan evine dönüyor.

    يَحْتَرِمُ الْأَبْناَءُ الْأَبَ.

    Çocuklar (oğullar) babaya saygı gösterir.

    حَمُوكَ أَبٌ لَكَ.

    Kayın pederin senin babandır.

     

     

     

    * ذُو  (sahip olan) sadece tamlama yapısının ilk elemanı olan muzâf olarak görev yapar ve belirsiz (nekre) şekli de yoktur. Zamirlerle kullanılmaz.

    إِنَّكَ ذُو عَقْلٍ.

    Gerçekten sen akıllısın.

    اَلْكَرِيمُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الناَّسِ.

    Kerim insanlara karşı fazilet (iyilik) sahibidir.

    Bu beş isimden biri olan ve Kur’ân’da çok geçen ذُو isminin çekimi şöyledir:

    (Mecrûr Hali)

    (Mansûb Hali)

    (Merfû Hali)

     

    ذِي

    ذاَ

    ذُو

    (Müfred-Müzekker)

    ذاَتِ

    ذاَتَ

    ذاَتُ

    (Müfred-Müennes)

    ذَوَيْ

    ذَوَيْ

    ذَواَ

    (Müsennâ-Müzekker)

    ذَواَتَيْ

    ذَواَتَيْ

    ذَواَتاَ

    (Müsennâ- Müennes)

    ذَوِي

    ذَوِي

    ذَوُوا

    (Cem-Müzekker)

    ذَواَتِ

    ذَواَتِ

    ذَواَتُ

    (Cem-Müennes)

    أُولِي

    أُلِي

    أُولُو

    (Cem-Müzekker)

    أُولاَتِ

    أُولاَتِ

    أُولاَتُ

    (Cem-Müennes)

               

    * أَبٌ ve  أَخٌkelimelerinin tesniyelerinin merfû hali (أَبَواَنِ) (ana-baba) (أَخَواَنِ) (iki kardeş); mansûb ve mecrûr hali (أَبَوَيْنِ) (أَخَوَيْنِ) şeklinde gelir:

    كَمْ أَخاً لَكَ ؟ لِي أَخَواَنِ اثْناَنِ.

    Kaç kardeşin var? İki kardeşim var.

    يَحْتَرِمُ الْأَبْناَءُ الْأَبَوَيْنِ.

    Çocuklar ana babalarına saygı gösterir.

    يَنْصُرُناَ أَبَواَناَ.

    Ana babamız bize yardım ediyor.

    فِيمَنْ فَكَّرَ الْأَبَواَنِ ؟ فَكَّرَ الْأَبَواَنِ فِي ابْنِهِماَ الْمَرِيضِ.

    Ana baba kim hakkında düşündü? Ana baba hasta oğulları hakkında düşündü.

    هَلْ ساَعَدَ الْأَبَواَنِ ابْنَهُماَ فِي عَمَلِ الْواَجِبِ ؟

    Ana-baba oğullarına ödevin yapımında yardımcı oldu mu?

    لاَ ، اَلْأَبَواَنِ لَمْ يُساَعِداَ ابْنَهُماَ  فِي عَمَلِ الْواَجِبِ.

    Hayır, ana baba oğullarına ödevin yapımında yardımcı olmadı.

    &&&&&&&&&&

     

    ESMÂU’L-HAMSE İLE İLGİLİ AYETLER

    1- تَبَّتْ يَدَا أَبِي لَهَبٍ وَتَبَّ .

    (111/MESED, 1). Ebu Leheb’in iki eli kurusun! Kurudu da.

    helak etmek, zarar etmek

    تَبَّ يَتِبُّ تَباًّ

    kurusun, mahvolsun anlamında tabirdir. Kinaye olarak helak ve hasarla bedduadır. Çünkü eller tutma ve iş görme aletidir.

    تَبَّتْ

    2- مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَكِنْ رَسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا .

    (33/AHZÂB, 40). Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat (o), Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

    bitirmek, mühürlemek, damga basmak

    خَتَمَ يَخْتُمُ خَتْماً

    peygamberlerin sonuncusu (kendisiyle peygamberliğin mühürlenmiş ve gelişiyle nübüvvetin tamamlanmış olması kastedilmektedir).

    خَاتَمَ النَّبِيِّينَ

    3- … قَالَتَا لاَ نَسْقِي حَتَّى يُصْدِرَ الرِّعَاءُ وَأَبُونَا شَيْخٌ كَبِيرٌ .

    (28/KASAS, 23). …(Hayvanlarını sulayamayan iki kadın Mûsa’ya )dediler: Çobanlar (sulayıp) çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır.

    çoban

    اَلرَّاعِي ج رِعاَءٌ

    sulamak, içirmek

    سَقَى يَسْقِي سَقْياً

    dönmek, döndürmek, geri çekmek

    أَصْدَرَ يُصْدِرُ إِصْداَراً

    4-…وَلاَ يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا أَ يُحِبُّ أَحَدُكُمْ أَنْ يَأْكُلَ لَحْمَ أَخِيهِ مَيْتاً فَكَرِهْتُمُوهُ 

    (49/HUCURÂT, 12)….Bazınız bazınızı arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz…

    gıybet etmek, (arkadan atıp tutmak, arkadan gıyaben çekiştirmek)

    اِغْتاَبَ يَغْتاَبُ اِغْتاَباً

    arkadan çekiştirmesin (nehyi gâib)

    لاَ يَغْتَبْ

    sevdi

    أَحَبَّ يُحِبُّ

    çirkin görmek, hoşlanmamak

    كَرِهَ يَكْرَهُ كَرْهاً

           

    5- وَاذْكُرْ أَخَا عَادٍ إِذْ أَنْذَرَ قَوْمَهُ بِالْأَحْقَافِ …

    (46/AHKÂF, 21). Ad (kavmin)in kardeşini (Hûd’u) an. Zira o, Ahkaf (bölgesin)deki kavmini uyardı….

    uyarmak

    أَنْذَرَ يُنْذِرُ إِنْذاَراً

    eğri, büğrü, uzun yahut yuvarlak kumlu arazi (Ayette: Âd kavminin oturduğu kumlu bölgenin adı)

    اَلْحِقْفُ ج أَحْقَافٌ

    6- ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَى وَأَخَاهُ هَارُونَ بِآيَاتِنَا وَسُلْطَانٍ مُبِينٍ .

    (23/MÜ’MİNÛN, 45). Sonra âyetlerimizle ve apaçık bir delille Mûsâ ve kardeşi Harun’u gönderdik.

    7- هَلْ فِي ذَلِكَ قَسَمٌ لِذِي حِجْرٍ .

    (89/FECR, 5). Bunlarda akıl sahibi için elbette birer yemin (değeri) vardır.

    yemin

    قَسَمٌ

    akıl

    اَلْحِجْرُ

    8- ذُو الْعَرْشِ الْمَجِيدُ .

    (85/BURÛC, 15). Şerefli Arş’ın sahibidir.

    çok şerefli, büyük kerem sahibi (Allah’ın isimlerindendir)

    اَلْمَجِيدُ

    9- لِيُنْفِقْ ذُو سَعَةٍ مِنْ سَعَتِهِ … سَيَجْعَلُ اللَّهُ بَعْدَ عُسْرٍ يُسْرًا .

    (65/TALAK, 7). İmkân sahibi olan, (nafakayı) gücünün yettiğinden (imkânlarına göre) harcasın (versin)…. Allah, bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.

    harcamak (Bu harcama cümledeki yerine göre, zekat verme, yardımda bulunma sadaka verme manalarını ifade eder.)

    أَنْفَقَ يُنْفِقُ إِنْفاَقاً

    varlık, bolluk, imkan

    سَعَةٌ

    10- … وَاللَّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ .

    (62/CUMA, 4). … Allah büyük lütuf sahibidir.

    11- وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ .

    (55/RAHMÂN, 12). Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler (vardır.)

    tane (cins isim)

    اَلْحَبَّةُ ج اَلْحَبُّ

    hoş kokulu, rızık

    اَلرَّيْحَانُ

    yaprak, ekin sapı

    اَلْعَصْفُ

    12- وَيَبْقَى     وَجْهُ      رَبِّكَ        ذُو      الْجَلاَلِ     وَالْإِكْرَامِ .

    M a’tuf Atıf

    Muz. ileyh

    Sıfat

    Muz.ileyh

    Fâil

    Fiil-i Muz.

     

     

    Muz.

     

    Muzâf

     

     

     

     

     

    Mevsûf

     

    (55/RAHMÂN, 27). (Ancak) azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak.

    baki olmak, devam etmek, fani olmamak

    بَقَى يَبْقِي بَقاَءً

    azamet, büyüklük

    الْجَلاَلُ

    13- تَبَارَكَ   اسْمُ           رَبِّكَ      ذِي    الْجَلاَلِ     وَالْإِكْرَامِ .

       Ma’tuf    Atıf

    Muz. ileyh

    Sıfat

    Muz. ileyh

    Fâil

    Fiil-i Mâzî

     

     

    Muzâf

    Muzâf-muz.ileyh.

    Muzâf

     

     

     

    Mevsûf

     

     

    (55/RAHMÂN, 78). Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı yücelerden yücedir.

    تَبَارَكَ

    mukaddes ve münezzeh olmak, (hissi yahut manevi) hayrı bol olmak, şanı yüce olmak.

     14- وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَشْكُرُونَ .

    (27/NEML, 73). Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat onların (insanların) çoğu şükretmezler.

    15- … وَاللّهُ عَزِيزٌ ذُو انتِقَامٍ .

    (3/ÂL-İ İMRÂN, 4)…. Allah güçlü ve intikam sahibidir.

    16- يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ .

    (90/BELED, 15).Yakınlığı olan bir yetime…

    yakınlık, akrabalık

    مَقْرَبَةٌ

    17- … إِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ أَلِيمٍ .

    (41/FUSSİLET, 43). …Gerçek şu ki senin Rabbin, hem mağfiret sahibi hem de acı bir azap sahibidir.

    18- أَوْ إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ .

    (90/BELED, 14).Veya açlık gününde yemek yedirmektir,

    yemek yedirmek, doyurmak

    إِطْعَامٌ

     

     

    açlık

    مَسْغَبَةٌ

    açlıkla geçirilen günde

    فيِ يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ

    19- وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ.

    (89/FECR, 10).Kazıklar (çadırlar, ordular) sahibi Firavun’a..

    kazık  (kızdığı kimseleri kazıklara bağlayarak işkence ettiği için bu adı almıştır)

    اَلْوَتِدُ ج الْأَوْتَادُ

    20- إِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَرِيمٍ ¯ ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي الْعَرْشِ مَكِينٍ .

    (81/TEKVÎR, 19, 20). (O elçi) güçlü, Arş’ın sahibi (Allah’ın) katında çok itibarlı değerli bir elçinin sözüdür.

    kadri yüce, yüksek mevki sahibi, çok itibarlı

    مَكِينٌ

    21- يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ ¯ وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ ¯ وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ .

    (80/ABESE, 34, 35, 36). İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden (arkadaşından) ve çocuklarından kaçar.

     

     

    kaçmak

    فَرَّ يَفِرُّ فِراَراً

    22- فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ أُولُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ …

    (46/AHKÂF, 35). O halde (Resûlum), peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret…

    azim sahibi (büyük peygamberler)

    أُولُوا الْعَزْمِ

    gibi

    كَمَا

  • Arapçada Gün Ay Ve Mevsim Adları

     

    Gün Ay ve Mevsim adları:

    1-Gün Adları:

    يَوْمُ الْاِثْنَيْنِ

    Pazartesi

    يَوْمُ الْجُمْعَةِ

    Cuma

    يَوْمُ الثُّلاَثاَءِ

    Salı

    يَوْمُ السَّبْتِ

    Cumartesi

    يَوْمُ الْأَرْبِعاَءِ

    Çarşamba

    يَوْمُ الْأَحَدِ

    Pazar

    يَوْمُ الْخَمِيسِ

    Perşembe

     

     

                (يَوْم) kelimesi genelde kullanılmaz:

    اَلْاِثْنَيْنِ

    Pazartesi

    اَلثُّلاَثاَءُ

    Salı

    اَلْجُمُعَةُ

    Cuma

    2-Ay Adları:

    a-Milâdî yılın aylarının adları: İki türlü ifade edilebilir:

    يَناَيِر

    Ocak

    كاَنُونُ الثاَّنِي

    1. ay

    فَبْراَيِر

    Şubat

    شُباَط

    2. ay

    ماَرْس

    Mart

    آذاَر

    3. ay

    أَبْرِيل

    Nisan

    نِيساَن

    4. ay

    ماَيُو (ماَيِس)

    Mayıs

    أَياَّر

    5. ay

    يُونْيُو ( يُونِيَه)

    Haziran

    خَزِيراَن

    6. ay

    يُولْيُو (يُولِيَه)

    Temmuz

    تَمُّوز

    7. ay

    أَغُسْطُس

    Ağustos

    آب

    8. ay

    سَبْتَمْبِر

    Eylül

    أَيْلُول

    9. ay

    أُكْتُوبِر

    Ekim

    تَشْرِينِ الْأَوَّلُ

    10. ay

    نُوفِمْبِر

    Kasım

    تَشْرِينِ الثاَّنِي

    11. ay

    دِيسِمْبِر

    Aralık

    كاَنُونُ الْأَوَّلُ

    12. ay

    b- Hicrî Yılın Aylarının Adları:

     (اَلْمُحَرَّمُ الْحَراَم)

    اَلْمُحَرَّمُ

    1. ay

    (صَفَرُ الْخَيْرِ)

    صَفَرٌ

    2. ay

    (رَبِيعٌ الْأَوَّلُ)

    رَبِيعُ الْأَوَّلِ

    3. ay

    (رَبِيعٌ الْآخِرُ)

    رَبِيعُ الْآخِرِ

    4. ay

     

    جُماَدَى الْأُولَى

    5. ay

     

    جُماَدَى الْآخِرَةِ

    6. ay

    (رَجَبٌ أَوْ رَجَبٌ الْفَرْدُ)

    رَجَبُ

    7. ay

    (شَعْباَنُ الْمُعَظَّمُ)

    شَعْباَنُ

    8. ay

    (رَمَضاَنُ الْمُكَرَّمُ)

    رَمَضاَنُ

    9. ay

     

    شَواَّلُ

    10. ay

     

    ذُو الْقَعْدَةِ

    11. ay

     

    ذُو الْحِجَّةِ

    12. ay

    Not: Ay adları genellikle شَهْر (ay) kelimesiyle tamlama halinde kullanılır:

    شَهْرُ ذِي الْقَعْدَةِ

    Zü’l-Ka’de ayı

    شَهْرُ رَمَضاَنَ

    Ramazan ayı

    Mevsimlerin Adları:

    فَصْلُ الرَّبِيعِ

    اَلرَّبِيعُ

    İlkbahar (mevsimi)

    فَصْلُ الصَّيْفِ

    اَلصَّيْفُ

    Yaz (mevsimi)

    فَصْلُ الْخَرِيفِ

    اَلْخَرِيفُ

    Sonbahar (mevsimi)

    فَصْلُ الشِّتاَءِ

    اَلشِّتاَءُ

    Kış (mevsimi)