Ay: Aralık 2013

  • MEZİD FİİLLER ve Babları

    Fiiller en az üç harflidir. Başka bir deyişle fiil kalıpları en az üç harflidir.
    Bunlara sülâsî (üç harfli) fiiller denilir. Kök harflerinin sayısı dört olan fiiller
    de vardır. Bunlara da rubâî (dört harfli) fiiller denilir. Bu harflere ilave
    edilerek elde edilen kalıpların mânâları, harf sayısının artmasına göre
    değişmektedir. Mezîd bablar, üç harfli fiillere bazen bir, bazen iki, bazen de
    üç harf; dört harfli fiillere de bazen bir, bazen iki harf ilave edilerek elde
    edilir.
    Sülâsînin Mezîdi Rubâî Fiiller
    Üç harfli olan fiillere bir harf ilave edilerek üç fiil kalıbı elde edilir. Bu
    kalıplar: فَعَلَ fiilinin başına bir hemze ilave etmekle أَفْعَلَ , ortasına orta harfinin
    cinsinden bir harf ilave etmekle فَعَّلَ , baş harfiyle orta harfi arasına elif ilave
    etmek suretiyle de فَاعَلَ kalıpları elde edilmektedir.
    Bu fiiller muzâri ve masdarlarıyla birlikte bir kalıp oluştururlar. Sülâsînin
    mezîdi (ilavelisi) olarak meydana gelen rubâî fiillerin (dört harfli) kalıpları
    veya babları şunlardır:
    أَفْعَلَ-يُفْعِلُ-إِفْعَالٌ . 1 babı
    Okuma parçasında geçen تُوقِظُ fiili bu babtandır. Mâzîsi أَيْقَظَ , muzârii يُوقِظُ
    , masdarı da إِيقَاظ dır. أَيْقَظَ nın sülâsîsi يَقِظَ idi ve “uyanık ve dikkatli oldu”
    anlamındaydı. Mâzîsinin başına bir hemze ilave edilerek أَيْقَظَ oldu. Bu arada
    anlamı “uyandırdı” oldu. Bu fiilin hangi babtan olduğu söylenirken kısaca
    إِفْعَالٌ babındandır denilir. Yine okuma parçasında geçen أَدْخَلَتْ fiili de إِفْعَالٌ
    babındandır. Mâzî, muzâri ve masdarıyla söylersek, أَدْخَلَ-يُدْخِلُ-إِدْخَال olur.
    إِفْعَال babından gelen fiillerin emrinde baştaki hemze, fethalı olur. Mesela, أَكْرَمَ
    (ikram etti) fiilinin emri أَكْرِمْ (ikram et) dir.
    Özelliği (Binâsı)
    إِفْعَال babına aktarılan bir fiil genellikle şu yeni mânâlardan birini
    kazanır.

    1. Müteaddîlik (Geçişlilik)
    Fiil, aslında lâzım (geçişsiz) ise إِفْعَال babına nakledilmekle, bir mef‘ûle
    müteaddî olur. Yani bir mef‘ûlun bih sarih (Harf-i cersiz mef‘ûl) alır. Örnek:
    خَرَجَ مَحْمُودٌ . Mahmut çıktı.
    أَخْرَجَ مَحْمُودٌ القَلَمَ مِنْ جَيْبِهِ . Mahmut kalemi cebinden çıkardı.
    Eğer fiil bir mef’ûle müteaddî ise, إِفْعَال babına nakledilmekle iki mef’ûle
    müteaddî olur. Örnek:
    فَهِمَ خَالِدٌ الدَّرْسَ . Halid dersi anladı.
    أَفْهَمَ خَالِدٌ عَلِيًّا الدَّرْسَ . Halid Ali’ye dersi anlattı.
    Eğer fiil iki mef’ûle müteaddî ise, إِفْعَال babına nakledilmekle üç mef’ûle
    müteaddî olur. Örnek:
    عَلِمْتُ صَالحًِا مُطِيعًا . Salih’in itaatkar olduğunu bildim.
    أعْلَمْتُ مُحَمَّدًا صَالحًِا مُطِيعًا . Muhammed’e Salih’in itaatkar olduğunu bildirdim.
    2. Duhûl: Bir zaman veya yere girme anlamı ifade edebilir.
    أَصْبَحَ حَسَنٌ . Hasan sabahladı.
    أَعْرَقَ حُسَيْنٌ . Hüseyin Irak’a girdi.
    3. Sayrûret: Bir halden başka bir hale geçmeyi ifade eder:
    أَثْمَرَ البُسْتَانُ . Bahçe meyve verdi.
    أَفْقَرَ إِسمَْاعِيلُ . İsmail fakirleşti.
    4. Haynûnet: Zamanı gelmek anlamını ifade edebilir. Örnek:
    أَحْصَدَ الزَّرْعُ . Ekin biçme zamanı geldi.
    5. Bazen sülâsisi ile aynı mânâyı ifade edebilir. Örnek:
    شَكَلَ الأَمْرُ . İş karıştı.
    أشْكَلَ الأَمْرُ . İş karıştı.
    فَعَّلَ-يُفَعِّلُ-تَفْعِيل . 2 babı:
    فَعَلَ nin aynı yani orta harfi tekrarlanmak, başka bir ifadeyle şeddelenmek
    suretiyle bu bab elde edilmiştir.
    Bu kalıba şu örneği verebiliriz: عَلَّمَ-يُعَلِّمُ-تَعلِيمٌ öğretmek.

    Özelliği (Binâsı)
    تَفْعِيل babına aktarılan bir fiil genellikle şu yeni mânâlardan birini kazanır.
    1. Müteaddîlik (Geçişlilik)
    Fiil aslında lâzım (geçişsiz) ise تَفْعِيل babına nakledilmekle, bir mef’ûle
    müteaddî olur. Örnek:
    فَرِحَ زَيْدٌ . Zeyd sevindi.
    فَرَّحَ زَيْدٌ عَلِيًّا . Zeyd Ali’yi sevindirdi.
    Fiil aslında bir mef’ûle müteaddî ise, تَفْعِيل babına nakledilmekle iki
    mef’ûle müteaddî olur. Örnek:
    فَهِمَ خَالِدٌ الْمَسْأَلَةَ . Halid problemi anladı.
    فَهَّمَ خَالِدٌ عَلِيًّا الْمَسْأَلَةَ . Halid Ali’ye problemi anlattı.
    2. Teksîr (Çokluk, abartı) bildirir. Bu çokluk bazen fiilin çokça meydana
    geldiğini bazen de o fiilin fâilinin çok olduğunu ifade eder.
    Örnek:
    غَلَقْتُ البَابَ . Kapıyı kapattım.
    غَلَّقْتُ البَابَ . Çok kapı kapattım.
    3. Çok az olarak, sülâsî mücerredi ile aynı mânâyı ifade edebilir. Örnek:
    خمََنَ الشَّيْءَ .Bir şeyi tahmin etti.
    خمََّنَ الشَّيْءَ .Bir şeyi tahmin etti.
    فَاعَلَ-يُفَاعِلُ-مُفَاعَلَة – 3 babı:
    فَعَلَ nin “fâ”sı yani birinci harfiyle ikinci harf i arasına bir elif ilave
    edilmek suretiyle bu bab elde edilir.
    Okuma parçasında geçen يُدَاعِبُ ,تُدَافِعِينَ ve حَاوَلْتُ fiilleri bu babtandır. تُدَافِعِينَ
    kalıp olarak şöyledir: .دَافَعَ-يُدَافِعُ-مُدَافَعَةٌ
    مُفَاعَلَة babının iki masdarı daha vardır: Birisi فِعَالٌ , diğeri فِيعَال dir. Mesela, قَاتَلَ
    يُقَاتِلُ مُقَاتَلَة قِتَال قِيتَال . (Savaşmak) فِيعَال kalıbında mastar gelmesi sadece bu fiile
    mahsustur.
    يُدَاعِبُ kalıp olarak şöyledir: دَاعَبَ-يُدَاعِبُ-مُدَاعَبَةٌ

    حَاوَلْتُ kalıp olarak şöyledir: حَاوَلَ-يُحَاوِلُ-مُحَاوَلَةٌ
    Özelliği (Binâsı)
    Bu baba nakledilen bir fiil şu mânâlardan birini kazanabilir.
    1. Müşâreket (işteşlik): Bir fiilin birden çok özne tarafından karşılıklı,
    ortaklaşa yapıldığını belirttiği çatıya müşareket yani işteşlik denir. Örnek:
    ضَرَبَ زَيْدٌ عَمْرًا . Zeyd Amr’ı dövdü.
    ضَارَبَ زَيْدٌ عَمْرًا . Zeyd Amr’la dövüştü.
    2. Müteaddîlik (Geçişlilik ifâde etmesi):
    Örnek:
    عَفَا الْمَرِيضُ Hasta iyileşti.
    عَافَى اللهُ الْمَرِيضَ . Allah hastaya şifa verdi.
    3. Nadiren sülâsî mücerredi ile aynı mânâyı ifade edebilir:
    Örnek:
    جَازَ الْمَكَانَ . Bir yeri geçti.
    جَاوَزَ الْمَكَانَ . Bir yeri geçti.
    Aşağıdaki fiillerin bablarını belirtiniz.
    أَرْسَلَ:
    يُخَاطِبُ:
    عَدَّدَ:
    يُنَزِّلُ:
    قَابَلَ:
    يُسْلِمُ:
    Sülâsînin Mezîdi Humâsî Fiiller
    Sülâsî fiillere iki harf ilave edilerek harf sayıları beşe çıkan fiil kalıpları
    beştir. Bunlar:
    اِنْفَعَلَ-يَنْفَعِلُ اِنْفِعَالٌ . 1 babı:
    فَعَلَ nin baş tarafına kesreli bir hemze ve sakin bir nun ilavesiyle bu bab
    elde edilir.

    Okuma parçasında geçen اِنْطَلَقَ fiili bu babtandır. Muzâri ve masdarıyla
    birlikte şöyle denilir: .اِنْطَلَقَ- يَنْطَلِقُ- اِنْطِلاَقٌ
    Bu bab mutavaat (dönüşlülük) için kullanılır. Mutavaat, öznenin cümlede
    geçen eylemden nesne gibi etkilendiği fiil çatısıdır. Örnek:
    كَسَرَ الزُّجَاجَ . O camı kırdı.
    انكَسَرَ الزُّجَاجُ . Cam kırıldı.
    اِفْتَعَلَ-يَفْتَعِلُ- اِفْتِعَالٌ . 2 babı:
    فَعَلَ nin baş tarafına kesreli bir hemze ve fâsıyla aynı arasına bir tâ
    ilavesiyle bu bab elde edilir.
    Okuma parçasında geçen تَبْتَسِمُ ,تَفْتَخِرُ ,تَنْتَهِزُ fiilleri bu babtandır. Mâzî ve
    masdarlarıyla birlikte şöyle deriz:
    اِنْتَهَزَ-يَنْتَهِزُ-اِنْتِهَازٌ
    اِفْتَخَرَ-يَفْتَخِرُ-اِفْتِخَارٌ
    اِبْتَسَمَ-يَبْتَسِمُ-اِبْتِسَامٌ
    Özelliği (Binâsı)
    اِفْتِعَال babına nakledilen bir fiil şu anlamlardan birini kazanabilir:
    1. Mutavaat:
    Örnek:
    جمََعْتُ الطُّلاَبَ فَاجْتَمَعُوا . Öğrencileri topladım, onlar da toplandılar.
    2. Çalışıp çabalama:
    Örnek:
    كَسَبَ عَلِيٌّ . Ali kazandı.
    اكِْتَسَبَ عَلِيٌّ . Ali kazanmaya çalıştı.
    3. Müşareket (işteşlik):
    Örnek:
    سَبَقَ مُحَمَّدٌ إِبْرَاهِيمَ . Muhammed İbrahim’i geçti.
    اِسْتَبَقَ مُحَمَّدٌ إِبْرَاهِيمَ . Muhammed İbrahim’le yarıştı.
    4. Edinmek: Bir kimsenin bir şeye sahip olduğuınu ifade eder.
    Örnek:
    اِخْتَتَمَ عَلِيٌّ . Ali yüzük edindi /taktı.
    13
    اِفْعَلَّ-يَفْعَلُّ-اِفْعِلاَلٌ . 3 babı:
    فَعَلَ nin baş tarafına bir hemze ilavesi ve lâmın tekrarıyla bu bab elde
    edilir.
    Okuma parçasında geçen احمَْرَّ ◌ِ fiili bu babtandır.
    اِحمَْرَّ-يَحْمَرُّ-اِحمِْرَارٌ . Kızardı, Kıpkırmızı oldu
    Özelliği (Binâsı)
    Bu bab, renk ve özürlerin abartılı anlatımı için kullanılır. Örnek:
    اِصْفَرَّتِ الأَوْرَاقُ Yapraklar sapsarı oldu /sarardı.
    تفَعَّلَ-يَتَفَعَّلُ-تَفَعُّلٌ . 4 ◌َ babı:
    فَعَلَ nin baş tarafına bir tâ ilavesi ve aynın tekrarıyla bu bab elde
    edilmiştir.
    Okuma parçasında geçen تَوَسَّطَت ,تَذَكَّرَ ,تَتَأَهَّبَ ,أَتَحَدَّثُ fiilleri bu babtandır.
    تَحَدَّثَ-يَتَحَدَّثُ-تَحَدُّثٌ . Konuştu.
    تَأَهَّبَ-يَتَأَهَّبُ-تَأَهُّبٌ . Hazırlandı.
    تَوَسَّطَ-يَتَوَسَّطُ-تَوَسُّطٌ . Ortaya geldi/ortada oldu.
    تَفَعُّل Bâbının Özelliği (Binâsı)
    Bu baba nakledilen fiiller aşağıdaki mânâları kazanır:
    تفعيل . 1 babının mutavaatı:
    Örnek: كَسَّرْتُهُ فَتَكَسَّرَ (Onu kırdım, o da kırıldı).
    2. Tekellüf (Güçlükle elde etme):
    Örnek:
    تَشَجَّعْتُ Cesaret kazandım.
    3. Azar azar yapmak:
    Örnek:
    تَجَرَّعْتُ الْمَاءَ . Suyu yudum yudum içtim.
    4. Edinme:
    Örnek:
    تَوَسَّدْتُ الحَْجَرَ . Taşı yastık edindim.
    14
    تَفَاعَلَ-يَتَفَاعَلُ-تَفَاعُلٌ . 5 babı:
    فَعَلَ nin baş tarafına bir tâ, fâ ile ayn arasına bir elif ilavesiyle bu bab elde
    edilir.
    Okuma parçasında geçen نَتَسَابَقَ fiili bu babtandır.
    . تَسَابَقَ-يَتَسَابَقُ-تَسَابُقٌ
    Özelliği (Binâsı)
    تَفَاعُلٌ babına nakledilen fiiller şu mânâları kazanır:
    1. Müşareket:
    Örnek:
    تَنَاصَرَ عَلِيٌّ ومُحَمَّدٌ . Ali’yle Muhammed yardımlaştılar.
    2. Olmayanı Var Göstermek:
    Örnek:
    تَمَاوَتْنَا Ölü numarası yaptık.
    مُفَاعَلَة. 3 babının mutavaatı:
    Örnek:
    بَاعَدْتُهَ فَتَبَاعَدَ . Onu uzaklaştırdım, o da uzaklaştı.
    Aşağıdaki bablardan hangilerinin mutâvaat ifade ettiğini belirtiniz.
    :تَفَاعُل
    :تَفَعُّل
    :اِفْعِلاَل
    :اِفْتِعَال
    :اِنْفِعَال
    Sülâsînin Mezîdi Südâsî Fiiller
    Sülâsîye üç harf ilave edilerek elde edilen dört bab vardır:
    اِسْتَفْعَلَ-يَسْتَفْعِلُ-اِسْتِفْعَالٌ . 1 babı:
    فَعَلَ nin baş tarafına hemze, sîn ve tâ ( اِسْتَ ) ilave edilmek suretiyle bu bab
    elde edilmiştir.
    15
    Okuma parçasında geçen تَسْتَمِرُّ ve اِسْتَيْقَظَ fiilleri bu babtandır.
    اِسْتَمَرَّ-يَسْتَمِرُّ-اِسْتِمْرَارٌ . : devam etti
    اِسْتَيْقَظَ-يَسْتَيْقِظُ-اِسْتِيقَاظٌ .: uyandı
    Özelliği (Binâsı)
    Bu baba nakledilen fiiller, genellikle şu mânâları ifade ederler:
    1. Taleb (İstemek):
    Örnek:
    اِسْتَغْفَرْتُ اللهَ Allah’tan bağışlanma istedim.
    2. Bir halden bir hale dönme:
    Örnek:
    اِسْتَحْجَرَ الطِّينُ Çamur taşlaştı.
    3. Bir şeyde fiilin aslının sıfat olarak bulunduğuna inanmak:
    Örnek:
    اِسْتَحْسَنْتُ أَمْرَكَ . İşinin güzel olduğuna inandım/beğendim.
    اِفْعَوْعَلَ-يَفْعَوْعِلُ-اِفْعِيعَالٌ . 2 babı:
    فَعَلَ nin baş tarafına bir hemze, aynıyla (ikinci harfiyle) lâmı (üçüncü
    harfi) arasına bir vav ve ayın cinsinden bir harf ilave edilmek suretiyle bu bab
    elde edilir.
    اِحْلَوْلَى يَحْلَوْلِى اِحْلِيلاَءٌ (tatlı olmak, tatlı bulmak) bu babın örneğidir.
    Bu bab, mânâya mübalağa (abartma) kazandırmak içindir.
    اِفْعَوَّلَ- يَفْعَوِّلُ- اِفْعِوَّالٌ . 3 babı:
    فَعَلَ nin baş tarafına bir hemze, aynıyla lâmı arasına şeddeli bir vav
    ilavesiyle bu bab elde edilir.
    اِجْلَوَّذَ- يَجْلَوِّذُ- اِجْلِوَّاذٌ (hızlı yürümek) fiili bu baba örnektir.
    اِفْعِوَّالٌ babı da mübalağa için kullanılır.
    اِفْعَالَّ-يَفْعَالُّ-اِفْعِيلاَلٌ . 4 babı:
    فَعَلَ nin baş tarafına bir hemze, aynıyla lâmı arasına bir elif ilavesi ve
    lâmın tekrarıyla elde edilir.
    16
    اِصْفَارَّ-يَصْفَارُّ-اِصْفِيرَارٌ (sapsarı olmak) fiili bu baba örnektir.
    Bu bab da, renk ve özürlerin mübalağalı anlatımı için kullanılır.
    Sülâsînin mezîdi südâsî fiillerden hangisi renk ve özürlerin mübalağalı
    anlatımı için kullanılır?

    Rubâî Mucerred Fiiller
    Arapçada asıl (kök) harfleri dört olan fiillere rubâî mücerred (ilâvesiz dörtlü)
    fiiller denilir.
    Rubâî mücerredin bir babı vardır. O da:
    فَعْلَلَ- يُفَعْلِلُ- فَعْلَلَةٌ وَفِعْلاَلٌ babıdır.
    دَحْرَجَ – يُدَحْرِجُ – دَحْرَجَةٌ (yuvarlamak), rubâî mücerrede örnektir.
    Bu bab gelen fiillerin çoğu müteaddî, bazıları da lâzımdır. Örnek:
    دَحْرَجَ اللاَّعِبُ الكُرَةَ . Oyuncu topu yuvarladı.
    عَسْعَسَ اللَّيْلُ Gece karanlığı bastı.
    Rubâînin Mezîdi Humâsî Fiiller
    Aslı dört hafli olan Rubâî fiillere ( ت) eklenerek elde edilen mezîdi humâsî bir
    babtır. Bu:
    تَفَعْلَلَ- يَتَفَعْلَلُ- تَفَعْلُلٌ babıdır.
    فَعْلَلَ nin baş tarafına bir tâ ilavesiyle bu bab elde edilir.
    تَدَحْرَجَ-يَتَدَحْرَجُ-تَدَحْرُجٌ (yuvarlanmak) fiili bu baba örnektir. Bunun rubâîsi,
    دَحْرَجَ (yuvarladı) fiilidir.
    Bu bab, mutavaat (dönüşlülük) içindir. Örnek:
    زَحْزَحْتُ الحَجَرَ فَتَزَحْزَحَ Taşı kımıldattım, o da kımıldadı.

    Rubâînin Mezîdi Südâsî Fiiller
    Rubâînin mezîdi sudâsînin iki babı vardır.
    اِفْعَنْلَلَ-يَفْعَنْلِلُ-اِفْعِنْلاَلٌ . 1 babı:
    فَعْلَلَ nin baş tarafına bir hemze, aynıyla birinci lâmı arasına bir nun ilave
    edilmek suretiyle bu bab elde edilir.
    اِحْرَنْجَمَ-يَحْرَنْجِمُ-اِحْرِنْجَامٌ (toplanmak) fiili bu baba örnektir. Bunun rubâîsi, حَرْجَمَ
    (topladı) fiilidir.
    اِفْعِنْلاَلٌ babı, mutavaat (dönüşlülük) için kullanılır.
    اِفْعَلَلَّ-يَفْعَلِلُّ-اِفْعِلاَّلٌ . 2 babı:
    فَعْلَلَ nin baş tarafına bir hemze ile ikinci lam cinsinden bir harf ilave
    edilerek bu bab elde edilir.
    اِطْمَأَنَّ-يَطْمَئِنُّ-اِطْمِئْنَانٌ (yatışmak) fiili buna örnektir. Bunun rubâîsi طَمْأَنَ
    (yatıştırdı) fiilidir.
    اِفْعِلاَّلٌ babı, mutavaat (dönüşlülük) ifade eder.
    Bablar hakkında daha fazla bilgi almak için Hulusi Kılıç’ın “Arapça Dilbilgisi
    Sarf” ve Hüseyin Elmalı’nın “Temrinli ve İ’rablı Arapça Sarf” adlı kitaplarına
    başvurunuz.

  • İlahiyat öğrencilerinin formasyon feryadı

    ardından 2010’da Danıştay kararıyla ellerinden alınan ‘formasyon eğitimi’ hakkının kendilerine iade edilmesini istiyor. Onlar mağduriyetlerinin giderilmesini beklerken bazı okullarda din kültürü derslerine müzik, matematik ve sosyal bilgiler öğretmenleri giriyor.

     

    28 Şubat döneminin en önemli mağdurları arasında yer alan İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin sıkıntıları hâlâ devam ediyor. Bu öğrencilerin, öğretmen olabilmek için aldıkları formasyon eğitimi 28 Şubat sürecinde kaldırıldı. Ancak daha sonra tekrar müfredata konuldu. 2010 yılında ise Eğitim-Sen’in Danıştay’a açtığı dava sonucu İlahiyat öğrencilerinin dört yıllık öğrenimleri sırasında formasyon almaları ‘kamu zararı’ gerekçe gösterilerek durduruldu. Bu öğrencilere formasyon alabilmek için mezun olma ve Akademik Personel ve Lisans Üstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES) şartı getirildi.

     

    Uygulamaya tepki gösteren öğrenciler geçen hafta İstanbul’da mağduriyetlerini dile getirdikten sonra taleplerini Ankara’da da gündeme taşıdı. Binlerce imza YÖK’e sunuldu. Bir yandan İlahiyat öğrencileri, öğretmen olabilmek için ‘formasyon’ hakkı beklerken Milli Eğitim verilerine göre okullarda 2013 itibarıyla 19 bin 657 din kültürü öğretmeni açığı var. İstanbul’daki bir okulda görev yapan din dersi öğretmeninin anlattıkları bu durumu gözler önüne seriyor: “Benden önce din kültürü derslerine matematik ve sosyal bilgiler öğretmeni giriyordu. Bu sene göreve başladım bütün sınıflara yetişemiyorum. Bazı sınıflarda din derslerine müzik öğretmeni giriyor.”

     

    Eğitimde 4+4+4 sistemine geçilmesiyle birlikte ilk ve ortaöğretimde Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı (Siyer) ve temel dini bilgiler seçmeli ders olarak müfredata girdi. Dini derslere ilk yıl talep yoğun oldu. Sadece İstanbul’da öğrencilerden 69 bini siyeri, 62 bini dini bilgileri ve 45 bini Kur’an dersini tercih etti. Ancak bakanlık, bu talebi karşılayabilecek kadar öğretmen atayamadı. MEB’in 2013 verilerine göre din kültürü öğretmeni açığı 19 bin 657. 2023’e kadar hedeflenen norm kadro sayısı ise 55 bin. Halihazırda bu açık, farklı branştaki öğretmenler tarafından tamamlanıyor veya sözleşmeli öğretmenlere  müracaat ediliyor. Üstelik sözleşmeli öğretmenlerin de formasyonu bulunmuyor.

     

         Din kültürü öğretmenine ihtiyaç varken İlahiyat mezunlarının boşta gezdiğini söyleyen yüzlerce öğrenci, geçen hafta rahatsızlıklarını dile getirmek için İstanbul’da eylem yaptı. Sultanahmet’te toplanan İlahiyat Fakültesi Öğrenci Platformu, formasyon haklarının 28 Şubat sürecinde ideolojik sebeplerle ellerinden alındığını hatırlattı. Dün de Ankara’da gerçekleştirilen eylemde Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğrenci Platformu adına Mehmet Emin Sarıkaya,  açıklama yaptı. Sarıkaya, “YÖK’ten, mağduriyetimizin gidermesini talep ediyoruz. Binlerce İlahiyat öğrencisinin imzaladığı dilekçeler, YÖK yetkililerine sunulmasına rağmen taleplerimize olumlu cevap verilmiyor.” dedi. Sarıkaya, imam hatip liselerindeki öğretmen açığına dikkat çekti: “Bu konu bizzat MEB Müsteşarı Yusuf Tekin tarafından dile getirildi. Tekin, ‘Açtığımız imam hatip liselerine öğretmen bulamıyoruz. Özellikle bu okullarda eğitimci yetiştirmemiz için elimizi taşın altına koymamız gerekiyor’ dedi. Bu kadar öğretmen açığı olmasına rağmen, binlerce İlahiyat öğrencisinin öğretmenlik hakkının engellenmesi, eğitim-öğretim politikaları açısından yanlış olduğu gibi yeni yetişen nesillerimize de büyük haksızlıktır.” Sarıkaya, arkadaşları adına taleplerini şöyle sıraladı: “Bizler 4 yıllık öğrenimimiz sırasında pedagojik formasyon dersleri alarak öğretmen olmak istiyoruz. Randevularımıza cevap vermeyen hükümet ve YÖK yetkililerinin sesimizi duymasını talep ediyoruz.”

     

    Eğitim-Sen istedi, Danıştay durdurdu

     

    İlahiyat öğrencileri, 28 Şubat öncesinde öğretmen olabilmek için gerekli görülen formasyon derslerini lisansta alabiliyordu. Ancak ‘postmodern darbe’ sürecinde bu hak kaldırıldı. YÖK, 2009-2010 öğretim yılında fen-edebiyat ve İlahiyat fakültesi öğrencileri için formasyon hakkını kısmen verdi. İstanbul, Marmara, Atatürk ve Uludağ üniversitelerinde okuyan 2, 3 ve 4. sınıf öğrencileri, formasyon alabildi. Ancak Eğitim Sen, Danıştay’a başvurdu ve uygulama ‘kamu zararı’ gerekçe gösterilerek durduruldu. Şimdi hem İlahiyat hem fen-edebiyatlılar, mezun olduktan sonra formasyon alabiliyorlar. Ancak ALES’e girme ve 60 puan alma şartıyla.

     

    Din dersine müzik öğretmeni giriyor

     

    İstanbul’daki bir okulda görev yapan din kültürü öğretmeninin sözleri, yaşanan sorunun ne kadar derin olduğunu gözler önüne serdi. Okula geçen yıl hiçbir İlahiyat mezununun  gelmediğini söyleyen öğretmen, “Benden önce din derslerine matematik ile sosyal bilgiler öğretmeni giriyormuş. Bu sene göreve başladım ancak tüm sınıflara yetişemiyorum. Bu yüzden bazı sınıflarda din kültürüne müzik öğretmeni giriyor.” dedi.

     

  • Kane Ve Kardeşleri – Kane Ve Benzerleri

    Kâne ve benzerleri şu fiillerden oluşmaktadır:
    كَانَ، صَارَ، أَصْبَحَ، أَضْحَى، أمْسَى، ظَلَّ، باتَ، لَيْسَ، مازَالَ، مَا بَرِحَ، ما فَتِئَ، ما انفَكَّ، مادَامَ.
    Kâne ve benzerlerinin iki türlü kullanımları söz konusudur: a. Tam fiil
    olarak, b. Nâkıs fiil olarak:
    a. Tam Fiil Olarak Kullanılmaları: Eğer “kâne ve benzerleri”nin anlamları
    habere ihtiyaç duyulmaksızın fâilleri ile tamam olursa bu durumda tam fiil
    kabul edilirler. Tam fiiller iş-oluş (hades) ve zamana delâlet ederler. Kâne ve
    benzerlerinden olan ( مادام، مابَرِحَ، باتَ، ظَلّ، أمْسَى، أضْحَى، أصْبَحَ، صَارَ، كاَنَ ) fiilleri tam
    fiil olarak da görev yaparlar. Ancak ( ما فَتِئَ، مازَالَ، لَيْسَ ) fiilleri tam fiil olmaz,
    daima nâkıs fiil olurlar. Kâne ve benzerleri tam fiil oldukları zaman anlamları
    nâkıs fiil olarak kullanıldıklarındaki anlamlarından farklı olur ve şu anlamları
    ifade ederler:
    (Bulundu, meydana geldi) . كانَ: وُجِدَ، حَصَلَ
    (Döndü, bir halden başka hâle geçti) . صارَ: رَجَعَ ، انتقل من حال إلى آخرَ
    (Sabah vaktine erişti, sabahladı) . أصْبَحَ: دخَلَ في الصباحِ
    (Kuşluk vaktine girdi, kuşluğa erişti) . أضْحَى:دَخَلَ في الضُّحى
    (Akşam vaktine girdi, akşamladı) . أمْسَى:دَخَلَ في المسَاءِ
    216
    (Kaldı, sürdürdü, devam etti) . ظَلَّ: بَقِيَ، دامَ، اسْتَمَرّ
    (Geceledi, geceye girdi) . بَاتَ:دخَلَ في الليلِ
    (Kaldı, sürdü) . دَامَ: بَقِيَ، استَمَرّ
    (Çözüldü, ayrıldı, bitti) . انْفَكَّ: انْحَلّ، انْفَصَلَ وانْتَهَى
    (Gitti, ayrıldı) . بَرِحَ: ذَهَبَ وفارَقَ
    Bu fiillerin tam fiil olarak kullanılmaları ile ilgili aşağıdaki örnekleri
    inceleyiniz:
    قال النَّبِيُّ عليه السلامُ: اللَّهم بكَ أصْبَحْنَا وبكَ أمْسَيْنَا وبكَ نَحْيَا وبكَ نَمُوتُ وإليكَ الْمَصيرُ.
    (Hz. Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur: Allahım, senin sayende
    sabahlıyor, senin sayende akşamlıyor, senin sayende diriliyor, senin sayende
    ölüyoruz, dönüşümüz sanadır.)
    Hz. Peygamber’in bu duasında geçen ( أصْبَحْنا،أمْسَيْنا ) fiilleri tam fiil
    anlamında iş-oluşa ve zamana delâlet etmiştir. Şu örneklerde de kâne ve
    benzerleri tam fiil olarak kullanılmışlardır:
    (Kuşlar yuvalarına sığınır ve geceyi geçirir.) . تأوِي الطيورُ إلى أعْشَاشِهَا فَتَبِيتُ
    Bu cümlede geçen ( تَبِيتُ ) fiili “kâne ve benzerleri”nden olup tam fiildir,
    fâili ile anlamı tamam olmuştur.
    وهَكَذا كانَتْ أيامُنا، إذا أصْبَحْنَا لم نَتَوَقَّعْ أن نُضْحِيَ، وإذا أضْحَيْنَا لم نَتَوَقَّعْ أن نمُْسِي، ولكنَّ اللهَ كانَ لطيفًا
    بِنَا .
    (Günlerimiz işte bu şekilde geçti, sabahladığımız zaman kuşluk vaktine
    ulaşmayı ummuyorduk, kuşluk vaktine eriştiğimiz zaman akşama ereceğimizi
    ummuyorduk, ancak Allah bize karşı lütufkârdı.) Bu cümlede geçen( كانَتْ
    أيّامُنا ) fiil ve fâilden oluşmuş “günlerimiz geçti” anlamındadır. Aynı şekilde
    أصْبَحْنَا, نُضْحِيَ, أضْحَيْنَا, نُمْسِي fiilleri fâilleri ile birlikte gelmiş ve fâilleri ile
    anlamları tamam olmuştur, iş-oluşa ve zamana delâlet etmişlerdir.
    (Akşama her eriştiğimde kendimi hesaba çekerim.). كُلَّما أمْسَيتُ حاسَبْتُ نَفْسِي
    Bu cümlede yer alan أمسيتُ fiili “kâne ve benzerleri”ndendir, tam fiildir,
    fâille anlamı tamam olmuştur.
    b. Nâkıs Fiil Olarak Kullanılmaları: “Kâne ve benzerleri” isim cümlesinin
    başına geldikleri zaman nâkıs fiil kabul edilmektedir. Çünkü bunlar yukarıda
    da belirttiğimiz gibi bu durumda iş-oluşa delâlet etmezler; isimleri
    (merfu‘ları) ile anlamları tamam olmadığı için habere ihtiyaç duyarlar. Bu
    durumda isim cümlesinin yapısını da değiştirirler. Mübtedayı kendilerine
    isim olarak alır ref‘ eder, haberi de kendilerine haber olarak alır nasbederler.
    الزِّحامُ شَدِيدٌ) ) “Kalabalık çoktur” anlamındaki cümle mübteda konumunda olan
    الزِّحامُ) ) ve haber olan ( شَدِيدٌ ) kelimelerinden oluşmuş bir isim cümlesidir. Bu
    cümlenin başına nâkıs fiillerden olan ( كانَ ) getirildiği zaman ( (كانَ الزِّحامُ شَدِيدا
    şeklinde irâb ve anlam yönünden değişikliğe uğramaktadır. Mübteda olan
    الزِّحامُ) ) kelimesi ( كانَ ) fiilinin ismi olarak zamme ile merfu‘ olmakta, haber
    217
    konumunda olan ( شَدِيداً ) kelimesi ise bu fiilin haberine dönüşerek mansûb
    olmaktadır. Anlamı ise “Kalabalık çoktu” şekline dönüşmektedir. Aşağıdaki
    isim cümlelerini ve başlarına “kâne ve benzerleri” geldikten sonraki
    durumlarını inceleyiniz:
    (Sıcak şiddetli idi.) . كانَ الحَرُّ شَدِيداً – (Sıcak şiddetlidir.) . 1. الحَرُّ شَدِيدٌ
    (Meyve olgunlaştı.) . صَارَ الثَّمَرُ نَاضِجاً -(Meyve olgundur.) . 2. الثَّمَرُ نَاضِجٌ
    (Işık parıldadı.) . ظَلَّ النُّورُ ساطِعاً -(Işık parıldar.) . 3. النُّورُ سَاطِعٌ
    -(Gökyüzü bulutsuzdur.) . 4. السَّماءُ صافِيَةٌ
    (Gökyüzü bulutsuz oldu.) . أصْبَحَ السَّماءُ صافِيَةً
    (Ali hasta oldu.) . أضْحَى علِيٌّ مَرِيضاً -(Ali hastadır.) . 5. عَلِيٌّ مَرِيضٌ
    -(Rüzgârlar şiddetlidir.) . 6. الرِّياحُ شَدِيدَةٌ
    (Rüzgârlar şiddetli değildir.) . لَيْسَتْ الرِّياحُ شَدِيدَةً
    (Hasta acı çekti.) . باتَ المرَِيضُ مُتَألِّماً -(Hasta acı çekiyor.) . 7. المرَِيضُ مُتَألِّمٌ
    (İşçi yorgun oldu.) . أمسَى العامِلُ مُتْعَبَاً -(İşçi yorgundur.) . 8. العامِلُ مُتْعَبٌ
    Aşağıdaki cümleleri başlarına parantez içinde verilen “kâne ve benzerleri”ni
    getirerek tekrar yazınız, “kâne ve benzerleri”nin isim ve haberlerini gösteriniz.
    1. فاطِمَةُ امرأةٌ نَشِيطَةٌ. (كانَ)
    2. الطلابُ نائِمُونَ. (باتَ)
    3. الْمُهَنْدِساَتُ ذاهِباَتٌ إلى أعْمالِهِنَّ. (أصبَح)
    4. الطُّرُقُ مُمْتَلِئَةٌ بِالسَّيّارَاتِ. (أمْسَى)
    5. الضَّيْفان جاهِزانِ لِلْخُروجِ. (ظَلَّ)
    Kâne ve Benzerlerinin İsimlerine Uyumu
    Kâne ve benzerleri, diğer fiillerin fâillerine olan uyumları gibi müzekkerlik
    ve müenneslik yönünden isimlerine uyum gösterirler. Meselâ ( الوردُ في الحَدِيقةِ
    مُتَفَتِّحٌ ) “Bahçedeki çiçek açmıştır” anlamındaki bu isim cümlesinin başına
    أضْحَى) ) yı getirdiğimiz zaman cümlede mübteda konumunda yer alan ( (الوَرْدُ
    kelimesi ( أضْحَى ) fiilini ismi haline gelmektedir. Kelime müzekker olduğu için
    أضْحَى) ) fiili de ona uyarak müzekker siygasında gelmektedir: .( أضحى الوَرْدُ في
    (الحَدِيقةِ مُتَفَتِّحاً
    الفاكِهَةُ ناضِجَةٌ) ) isim cümlesinin başına ( صَارَ ) fiilini getirdiğimiz zaman bu
    fiilin ismi konumuna geçen ( الفاكِهَةُ ) müennes olduğu için ( صَارَ ) fiili de
    müennes olarak gelir ve cümle şu şekle dönüşür:.( (صارَت الفاكِهَةُ ناضِجَةً
    Fiil-fâil uyumunda olduğu gibi, kâne ve benzerleri de isimleri müfredtesniye
    veya cemî gelse bile sürekli olarak müfred müzekker veya müfred
    218
    müennes olarak gelirlerler. Meselâ ( الحارسانِ مُسْتَيْقِظَانِ ) isim cümlesinde
    mübteda ve haber birbirlerine uyumlu olarak tesniye müzekker (ikil eril)
    hallerinde gelmiştir. Bu cümlenin başına( أصْبَحَ ) fiilini getirdiğimiz zaman
    ismi konumuna geçen mübteda tesniye olmasına rağmen fiil müfred
    müzekker olarak gelir, cümle şu şekle dönüşür: ( أصْبَحَ الحارسان مُسْتَيْقِظَيْنِ ). Aynı
    şekilde ( الممَُرِّضاتُ واقِفاتٌ أمامَ المسُْتَشْفي ) “Hemşireler hastanenin önünde
    duruyorlar” anlamındaki isim cümlesinin başına ( أمسَى ) fiilini getirdiğimiz
    zaman mübteda ve haber cem-i müennes kelimelerden oluşmasına rağmen
    fiil tekil gelir, sadece isminin müennes olması sebebiyle müennes olur: ( أمسَتْ
    (الممَُرِّضاتُ واقِفَاتٍ أمامَ المسُْتَشْفَى
    Kâne ve Benzerleri konusunda daha fazla bilgi edinmek için Yusuf Uralgiray’ın
    Arapça İlk ve İleri Dilbilgisi adlı kitabına başvurunuz.
    Aşağıda isim cümleleri verilmiştir. Bu isim cümlelerini parantez içindeki kâne
    ve benzerlerini kullanarak tekrar yazınız, fiillerin müzekkerlik-müenneslik ve
    müfred-tesniye-cemi olma yönüne dikkat ediniz.
    1. المسََاجِدُ أماكِنُ التَّعْلِيم. (ما زالَ)
    2. المدَرِّساتُ مُتَّجِهاتٌ إلى مَدَارِسِهِنّ. (يُصْبِحُ)
    3. لَنْ أخْرُجَ مِنْ البَيْتِ ……………. الحرارَةُ شَدِيدَةً. (ما دامَ)
    4. الضَيْفانِ جالسانِ في قاعَةِ الاسْتِقْبَالِ. (ظَلَّ)
    5. الأبْناءُ رِجالٌ يَخْدُمُون الوَطَنَ. (صارَ)
    Kâne ve Benzerlerinin Zaman ve Şahıslara Göre Çekimleri
    Kâne ve benzerleri çekim yönünden üç gruba ayrılmaktadırlar:
    1. Tam çekimli (mâzî-muzarî-emir kipleri) olanlar (Tam mutasarrıf):
    (كان، وأصبح، وأمسى، وأضحى، وظل، وبات، وصار)
    (İdi, oldu, olur). كَان-يَكُونُ-كُنْ
    (Allah için kullanıldığında sonsuzluğa delalet eder)
    (Olmak anlamındadır.) . أصْبَحَ-يُصْبِحُ-أصْبِحْ
    (Olmak anlamındadır.) . أمسَى-يُمْسِي-أمسِ
    (Olmak anlamındadır.) . أضْحَى-يُضْحِي-أضحِ
    (Olmak, devam etmek, sürmek anlamındadır.) . ظَلَّ-يَظَلُّ-ظَلَّ
    (Olmak anlamındadır.) . باتَ-يَبِيتُ-بِتْ
    (Olmak, dönüşmek anlamındadır.) . صارَ-يَصِيرُ-صِرْ
    كانَ) ) fiilinin dışındaki tam çekimli (mutasarrıf) fiiller ( ، بَاتَ، ظَلَّ، أضْحَى
    أمسَى، أصْبَحَ، صَارَ ) nâkıs fiil oldukları zaman tümü ( صارَ ) anlamını taşır, durum
    219
    değişikliği, oluş ve dönüşüm anlamlarını ifade ederler. Bu fiillerin mâzîmuzâri
    ve emir kiplerine göre cümle içindeki kullanımlarına ve anlamlarına
    dikkat ediniz:
    (Ağacın meyveleri olgundur.) . 1. ثِمَارُ الشجرةِ ناضِجَةٌ
    (Ağacın meyveleri olgun olur.) . يَكُونُ ثِمارُ الشجرةِ ناضِجَةً
    (Sen çalışkan bir hocasın.) . 2. أنتَ مُدَرِّسٌ مُجْتَهِدٌ
    (Çalışkan bir hoca ol.) . كُنْ مُدَرِّساً مُجْتَهِداً
    (İlkbaharda hava mutedildir.) . 3. الطَّقسُ في الربِيعِ مُعْتَدِلٌ
    (İlkbaharda hava mutedil olur.) . يَصِيرُ الطّقْسُ في الرّبِيع مُعْتَدِلاً
    (Yağmur sağanak halindedir.) . 4. المطََرُ غَزِيرٌ
    (Yağmur hala sağanak olarak yağıyor.) . يَظلَّ المطرُ غزيراً
    (Hava güneşlidir.) . 5. الجَوُّ مُشْمِسٌ
    (Hava güneşliydi yağmurlu oldu.) . كانَ الجَوُّ مُشْمِساً صارَ مُمْطِراً
    Kâne ve benzerlerinin başlarına diğer fiillerde olduğu gibi bazı edatlar
    gelebilmektedir. Mâzî fiilin başına gelince kesinlik, mûzarî fiilin başına
    gelince ihtimal ifade eden ( قَدْ ) edatı, gelecek anlamı ifade eden ve muzârî
    fiillerin başına gelen ( س، سَوْفَ ) edatları; nefî ve nehiy anlamları ifade eden
    edatlar ( ما، لا، لَمْ )bu fiillerin başlarına da gelebilir.
    (Üzüm olgunlaşacak.) . 1. سَيَصِيرُ العِنَبُ ناضِجاً
    (Tacir kâr edecek.) . 2. سَوفَ يُصْبِحُ التاجرُ رابحاً
    (Problemin çözümü zor olmadı.) . 3. ما كانَت المشُْكِلَةُ صَعْبَةَ الحَْلِّ
    (Ders kolay değildi.) . 4. لَمْ يَكُن الدرسُ سَهْلاً
    (Bazen düşman dost olabilir.) . 5. قَدْ يَصِيرُ العَدُوُّ صَدِيقاً
    2. Sadece mâzî ve muzâri çekimi olan ve devamlılık bildirenler (Nâkıs
    mutasarrıf). Bu fiiller içinde günümüz Arapçasında en çok kullanımı olan ( ما
    زال ) fiilidir, bu fiilin muzârisi genellikle ( لا يَزَالُ ) şeklinde gelir. Devamlılık
    bildiren bu fiiller şunlardır:
    ما زَالَ-لا يَزَالُ، ما بَرِحَ-لا يَبْرَحُ، ما فَتِئَ-لا يَفْتَأ، ما انْفَكَّ-لا يَنْفَكُّ.
    (Kız öğrenciler hâlâ çalışkanlar.) . 1. ما زالَتْ التلمِذاتُ مُجْتَهِداتٍ
    (Yağmur hâlâ yağıyor.) . 2. لا يزالُ المطََرُ نازِلاً
    (Çiftçi hâlâ buğdayı saçıyor.) . 3. ما بَرِحَ الفلاحُ يَبْذُرُ القَمْحَ
    (Çocuk hâlâ öğreniyor.) . 4. ما فتِئَ الغُلامُ يَتَعَلَّمُ
    220
    3. Sadece mâzî kipi bulunan fiiller (Câmid).
    (لَيْسَ، ما دَامَ)
    لَيْسَ) ) fiili isim cümlesini olumsuz yapan “câmid” bir fiildir. Mâzî kipinde
    tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. ( العامِلُ نَشِيطٌ ) “İşçi çeviktir”
    cümlesinin başına bu nâkıs fiili getirdiğimiz zaman ( ليسَ العامِلُ نَشِيطاً ) “İşçi
    çevik değildir” şeklinde isim cümlesini olumsuz yapmış oluruz.
    ما دَامَ) ) fiili cümledeki başka bir fiilin zamanını gösteren zaman zarfıdır. “-
    müddetince, -dığı sürece, -dıkça” gibi masdariyet ve zamam anlamını bildirir.
    أحِبُّ الطالِبَ مادامَ مُهَذَّباً) ) “Terbiyeli olduğu sürece öğrenciyi severim” örneğinde
    olduğu gibi.
    “Kâne ve benzerleri”, mâzi, muzâri ve emirden hangi kip üzerine gelmiş ise bu
    zaman kipinde tüm şahıs zamirlerine göre çekimleri yapılabilmektedir. Şayet
    bu fiillerin isimleri merfu‘ munfasıl zamirinden oluşmakta ise isimleri bu fiillerin
    şahıs zamirine uygun çekimi ile getirilir, fiilden ayrı olarak kullanılmaz.
    لَيْسَ) ) fiilinin tek zaman kipi olan mâzi kipinde şahıs zamirlerine göre
    çekimi şu şekilde gerçekleşmektedir.
    هو طالبٌ-لَيْسَ طالباً (ليسَ-هو).
    هُما طالبانِ-لَيْسا طالِبَيْنِ (لَيْسَا-هما).
    هُمْ طٌلاّبٌ-لَيْسُوا طُلاَّباً (لَيْسُوا-هُمْ).
    هِيَ طالِبَةٌ-لَيْسَتْ طالِبَةً (لَيْسَتْ-هِيَ).
    هُما طالِبَتانِ-لَيْسَتَا طالِبَتَيْنِ (لَيْسَتَا-هما).
    هُنَّ طالِباتٌ-لَسْنَ طالِبَاتٍ (لَسْنَ-هنّ).
    أنتَ طالِبٌ-لَسْتَ طالِباً (لَسْتَ-أنتَ).
    أنْتُما طالِبانِ-لَسْتُما طالِبَيْنِ (لَسْتُما-أنتُما).
    أنتُمْ طُلاّبٌ-لَسْتُمْ طُلاّباً (لَسْتُمْ-أنْتُمْ).
    أنْتِ طالِبَةٌ-لَسْتِ طالِبَةً (لَسْتِ-أنْتِ).
    أنْتُما طالِبَتانِ-لَسْتُما طالِبَتَيْنِ (لَسْتُما-أنْتُما).
    أنْتُنَّ طالِباتٌ-لَسْتُنّ طالِباتٍ (لَسْتُنَّ-أنْتُنّ).
    أنا طالِبٌ-لَسْتُ طالباً (لَسْتُ-أنا).
    نَحنُ طلابٌ-لَسْنا طُلاباً (لَسْنا-نَحْنُ).
    Aşağıdaki isim cümlesinin başına ( كان ) fiilinin emir kipini getirerek tüm
    şahıslara göre ayrı ayrı yazınız. ( (أنْتَ صَدِيقٌ وَفِيٌّ
    221
    Kâne ve Benzerlerinin İsim ve Haberlerinin İrabı
    Kâne ve benzerleri fiiller nâkıs fiil oldukları zaman isim cümlelerinin başına
    gelirler. Bu fiiller isim cümlesinin tüm yapı biçimlerinde başlarına gelir,
    mübtedayı kendilerine isim alır ref‘ eder, haberi de haber olarak alır
    nasbederler. Mübtedanın haberden önce veya sonra gelmesi bunların amel
    etmelerinde hiçbir değişiklik meydana getirmez. Meselâ ( (في البَيْتِ رَجُلٌ
    cümlesinde mübteda nekre olduğu için haberden sonra gelmiştir. Bu isim
    cümlesinin başına ( كانَ ) nâkıs fiilini getirdiğimiz zaman ( (كانَ في البَيْتِ رَجُلٌ
    şeklinde olur ve mübteda olan ( رَجُلٌ ) kelimesi ( كانَ ) nin ismi olarak merfu‘
    olur.
    Kâne ve benzerleri isim cümlesinin ögelerinin irabını değiştirmekle
    birlikte isim cümlesinde mübteda ve haberin uyumu noktasında hiçbir etkide
    bulunamazlar. İsimleri ve haberleri müzekkerlik-müenneslik, müfred, tesniye
    ve cemi olarak birbirlerine uyumlu gelirler.
    1. İsim ve haberleri müfred müzekker, müfred müennes veya akılsız
    varlıkların cemi teksîri olurlarsa; isimleri zamme ile merfu‘ haberleri de fetha
    ile mansûb olur.
    (Ev temiz oldu) . صارَ البَيْتُ نَظِيفاً – (Ev temizdir.) . البَيْتُ نَظِيفٌ
    (Mühendis faal oldu.) . أصْبَحَتْ المهَُنْدِسَةُ نَشِيطةً – (Mühendis faaldir.) . المهَُنْدِسَةُ نَشِيطةٌ
    (Ağaçlar yapraklandı.). ظَلَّتْ الأشجارُ مُورِقَةً – (Ağaçlar yapraklıdır.) . الأشْجَارُ مُورِقَةٌ
    2. Nâkıs fiillerin isim ve haberleri tesniye müzekker veya tesniye
    müennes olursa, isimleri elif ( ا) ile merfu‘, haberleri de cezimli “ya” ( يْ ) ile
    mansûb olur.
    – (İki oyuncu hızlıdır.) . اللاّعِبانِ سَرِيعانِ
    (İki oyuncu hâlâ hızlıdırlar.) . لا يَزالُ اللاّعِبانِ سَرِيعَيْنِ
    (İki kız öğrenci laboratuardadırlar.) . الطالِبَتَانِ مَوْجُودَتَانِ في المخُْتَبَرِ
    (İki kız öğrenci laboratuardaydılar.) . كانَتْ الطالِبَتان مَوْجُودَتَيْنِ في المخُْتَبَرِ
    3. Nâkıs fiillerin isim ve haberleri cemî müzekker sâlim olurlarsa, isimleri
    “vav” ( و) ile merfu‘, haberleri de “ya” ( ِي ) ile mansûb olur. Şayet isimleri
    akıllı varlıkların cem-i teksiri ise zamme ile merfu‘ olur.
    (Memurlar evlerine dönüyorlar.) . م

  • İnne ve Kardeşleri İNNE VE BENZERLERİ

    inne-ve-kardesleri-inne-ve-benzerleri

    “İnne ve Benzerleri”nin Tanımı ve Görevleri

    inne-ve-kardesleri

    Arapçada isim cümlesinin başına gelerek onun yapısını ve anlamını
    değiştiren “kâne ve ehevâtuhâ” gibi nâkıs fiiller ve bir takım harfler vardır.
    “İnne ve ehevâtuhâ/İnne ve benzerleri” adı verilen harfler isim cümlesinin
    başına gelerek yapısını değiştiren harflerdendir. “İnne ve ehêvâtuha”, “elhurûfu’l-
    müşebbehe bi’l-fiil”, “el-hurûfu’n-nevâsih” adı verilen bu harfler
    şunlardır:
    (إنَّ ، أنَّ ، كَأَنَّ ، لكِنَّ ، لَيْتَ ، لَعَلَّ)
    Bu harfler isim cümlesinin başına gelerek mübtedayı kendilerine isim
    olarak alır nasb eder, haberi de haberleri olarak alır ref‘ ederler. ( (العِلْمُ نُورٌ
    “İlim ışıktır” anlamındaki bu isim cümlesi mübteda olan ( العلمُ ) kelimesi ile
    haber olan ( نُورٌ ) kelimelerinden oluşmaktadır. Bu cümlenin başına bu
    harflerden ( إنّ )yi getirdiğimiz zaman cümle şu şekle dönüşmektedir: ( إنّ العِلْمَ
    نُورٌ ) “Muhakkak ilim nurdur”. Bu durumda ( العلمُ ) kelimesi ( إنّ ) nin ismi olarak
    mansûb olmakta, ( نُورٌ ) kelimesi de haberi olarak merfû‘ olmaktadır. Şu
    örnekleri inceleyiniz:
    1. اللهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ إنّ اللهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ.
    2. الخَبَرُ صَحيحٌ ليتَ الخَبَرَ صَحيحٌ.
    3. الربِيعُ قادِمٌ يَسُرُّنِي أنَّ الرَّبِيعَ قادمٌ.

    İnne ve Benzerleri’nin Cümleye Kazandırdıkları Anlamlar
    إِنَّ) ): Te’kit ve pekiştirme (tahkîk ve te’kîd) edatıdır. İsim cümlesinin
    anlamını tekit eder ve pekiştirir. Cümlenin anlamına “muhakkak, kesinlikle,
    şüphesiz, gerçekten, elbette” gibi anlamlar katar. Genellikle bu harf
    muhatabın o konuda şüphe içinde olması, kafasının karışık olması
    durumunda veya olayın önemini vurgulamak için kullanılır. Bu harf ile
    cümleye doğrudan başlanılır. Meselâ, ( الجَمَلُ صَبُورٌ ) “Deve sabırlıdır”
    anlamındaki isim cümlesinin başına ( إنَّ ) harfini getirdiğimiz zaman cümle ( إنّ
    الجَمَلَ صَبُورٌ ) “Kesinlikle deve sabırlıdır” şekline dönüşmektedir. Mübtedayı
    kendisine isim olarak alıp nasb etmekte, haberi de haber olarak alıp ref‘
    etmektedir. Şu örneklerin yapı ve anlamlarına dikkat ediniz.
    Muhammet elbette öğrencidir. . 1. مُحَمَّدٌ طالِبٌ. إنّ مُحَمداً طالِبٌ

    Muhakkak edep gereklidir. . 2. الأدَبُ واجِبٌ. إنَّ الأدَبَ واجِبٌ
    Kesinlikle cadde geniştir. . 3. الشارِعُ واسِعٌ. إنَّ الشارِعَ واسِعٌ
    أَنَّ) ): Bu harf de ( إِنَّ ) gibi te’kit ve pekiştirme harfıdir. Ancak bu harf ( (إِنَّ
    harfinden farklı olarak başına geldiği isim cümlesinin anlamını mastara
    çevirir, onu anlam yönünden cümle olmaktan çıkarır. Bu sebeple bu harf bir
    anlam ifade eden cümlenin başında bulunmaz, ismi ve haberiyle birlikte
    başka bir cümlenin unsuru haline dönüşür. ( أَنَّ ) isim cümlesinin anlamını
    başka cümleye bağlarken “-dığı, dığını, -eceği” gibi bağlaç görevi görür. ( (أَنَّ
    nin isim ve haberinden oluşan cümleye “masdar-ı müevvel, te’villi mastar”
    denir. Bu yapı Arap dilinde cümlelerin anlamına derinlik ve genişlik
    kazandıran, kullanımı çok yaygın olan bir yapıdır. Meselâ, ( (علِيٌّ ذاهِبٌ إلى السُّوقِ
    “Ali çarşıya gidiyor” cümlesinin başına ( أَنَّ ) yi getirdiğimiz zaman bu cümle
    أنّ علِيّاً ذاهِبٌ إلى السّوقِ) ) “Ali’nin çarşıya gitmesi” şeklinde mastara dönüşür ve
    tek başına bir anlam ifade etmez. Başka bir ana cümleye bağlamamız gerekir
    ve şöyle deriz:, ( رأيتُ أنّ عليّاً ذاهِبٌ إلى السُّوقِ ) “Ali’nin çarşıya gittiğini gördüm.”
    Şu cümleleri inceleyiniz:
    Yazın sıcaklık şiddetlidir. . 1. الحَرُّ شَدِيدٌ في الصَّيفِ
    Yazın sıcağın şiddetli olduğunu hissettim. . شَعَرتُ أنّ الحَرَّ شَدِيدٌ في الصّيفِ
    Kız hastadır. . 2. البِنْتُ مَرِيضَةٌ
    Kızın hasta olması bana acı veriyor. . يُؤْلِمُنِي أنّ البِنْتَ مَرِيضَةٌ
    Çalışkanlar daima başarılıdırlar. . 3. المجُْتَهِدُون ناجِحُون دائماً
    Çalışkanların daima başarılı olduklarını bil. . إعْلَمْ أنّ المجُْتَهِدِين ناجِحُون دائِماً
    كَأَنَّ) ): Teşbih (benzetme) edatıdır, cümleye “güya, sanki, -mış gibi”
    anlamlar kazandırırır. İsmini haberine benzetme görevi görür. Meselâ ( الجُنْدِيُّ
    أسَدٌ ) “Asker aslandır” anlamındaki bu cümlenin başına ( كَأَنَّ ) edatını
    getirdiğimiz zaman cümle ( كَأَنّ الجُنْدِيَّ أسَدٌ ) “Asker sanki aslandır” anlamına
    bürünmektedir. Şu örnekleri inceleyiniz.
    Kitap sanki arkadaştır. . 1. الكِتابُ رَفِيقٌ. كأَنَّ الكِتابَ رَفِيقٌ
    Ay sanki kandildir. . 2. القَمَرُ مِصْبَاحٌ. كأَنَّ القَمرَ مِصْبَاحٌ
    Otomobil sanki füzedir. . 3. السّيّارَةُ صارُوخٌ. كأنَّ السّيّارَةَ صارُوخٌ
    لكِنَّ) ): Bu harf istidrak (hatayı düzeltmek, telafi etmek) içindir, “lakin,
    ancak, fakat” anlamlarını ifade eder. Birbirine ters olan iki hüküm arasında
    yer alır, önceki cümlenin ifade ettiği anlamın yanlış anlaşılmasını önlemek
    için o hükmü düzeltir. Bu sebepten dolayı doğrudan cümleye bu harf ile
    başlanılmaz. Meselâ, (. حَضَرَ الطلابُ. سَلِيمٌ غائِبٌ ) “Öğrenciler geldi. Selim
    yoktur.” cümlelerini ( لكنّ ) ile birleştirdiğimiz zaman şu şekle
    dönüşmektedirler: (. حضَرَ الطلابُ لَكِنَّ سَلِيماً غائِبٌ ) “Öğrenciler geldiler ancak
    Selim yok.” Birinci cümlede anlatılan durum ikinci cümle ile düzeltilmiştir.
    Şu cümleleri inceleyiniz.

    1. الجَوُّ مُمْطِرٌ.الشمسُ مُشْرِقَةٌ. الجوُّ مُمْطِرٌ لكنّ الشمسَ مُشْرِقَةٌ.
    Hava yağışlıdır, ancak güneş ışık saçıyor.
    2. الحَدِيقَةُ واسِعَةٌ. الأشْجارُ قَلِيلَةٌ. الحَدِيقَةُ واسِعَةٌ لكنّ الأشجارَ قَلِيلةٌ.
    Bahçe geniştir, ancak ağaçlar azdır.
    3. مبنَى الكُلّيّةِ كَبِيرٌ. الطلابُ قلِيلُون. مَبْنَى الكُلِّيّةِ كَبِيرٌ لكنّ الطلابَ قلِيلُون.
    Fakültenin binası büyüktür, ancak öğrenciler azdır.
    لَيْتَ) ): Temenni içindir, “keşke” anlamını içerir. Bu harf olması mümkün
    olmayan veya olması çok zor olan şeyleri temenni etmek için kullanılır.
    Meselâ ihtiyar biri gençliğinin geri gelmesini dilediğinde şöyle der: ( لَيْتَ
    الشَّبَابَ يَعُودُ يَوْماً ) “Keşke bir gün gençlik geri dönse.” Şu örnekleri inceleyiniz:
    Keşke meyve olgun olsa. . 1. الفاكِهَةُ ناضِجَةٌ. ليتَ الفاكِهَةَ ناضِجَةٌ
    Keşke ay bu gece doğsa. . 2. القمَرُ طالِعٌ الليلَ. لَيْتَ القَمَرَ طالِعٌ الليلَ
    ا.

  • HABERİN ÖNE GEÇMESİ

    Arapçada isimle başlayan cümleye isim cümlesi adı verildiğini, söz konusu
    cümlenin iki temel öğesinden mübtedanın özne karşılığı olup önce, haberinse
    yüklem karşılığı olup sonra geldiğini Arapça I kitabında öğrenmiştik. Bir kez

    daha hatırlatacak olursak isim cümlesinde normal söz dizimi “mübteda +
    haber” biçimindedir.
    Ancak kimi durumlarda bu sıralamanın aksine “haber + mübteda”
    biçiminde bir söz dizimi zorunlu hale gelebilir. Ünitemiz kapsamında bu
    zorunluluğa neden olan koşullar üzerinde durulacaktır. Ancak öncelikle ünite
    konumuza ilişkin kavramların kısa ve öz tanımlarını vererek örneklerle
    açıklamak istiyoruz.
    Kavramlar
    A. Şibhu’l-Cümle: “Zarf”tan veya “Harf-i cer + Mecrûr isim” ikilisinden
    oluşan söz veya söz öbeklerine “Şibhu’l-cümle” adı verilir.
    1. Zarf Şibhu’l-Cümle Örneği: “Orada bir adam var” anlamına gelen
    هُنَاكَ رَجُلٌ) ) cümlesinde, “Orada” manasına gelen هُنَاكَ kelimesi zarf olup tek
    başına Şibhu’l-cümledir.
    Zarflar örnekte görüldüğü üzere tek başına kullanılabildiği gibi
    devamındaki isme muzâf (tamlanan) olarak da kullanılabilir.
    Örnek: “Araba evin önündedir” anlamına gelen ( (السَّيَّارَةُ أَمَامَ الْبَيْتِ
    cümlesinde, “Evin önünde” manasına gelen ( أمَامَ الْبَيْتِ ) söz öbeği “Zarf
    (muzâf) + Muzâfun İleyh” bileşkesi olarak şibhu’l-cümledir.
    2. “Harf-i Cer + Mecrûr İsim” Bileşkesinden Oluşan Şibhu’l-Cümle
    Örneği: “Ev bahçenin içindedir” anlamına gelen ( البَيْتُ فِي الحَْدِيقَةِ ) cümlesinde,
    “Bahçenin içinde” ifadesinin karşılığı olan ( فِي الحَْدِيقَةِ ) söz öbeği “Harf-i
    Cer+Mecrûr İsim” bileşkesi olarak şibhu’l-cümledir.
    B. Soru İsmi: ( أَ) ve ( هَلْ ) dışında kalan bütün soru edatlarının ortak adıdır.
    Söz gelimi “Kitap nerede?” anlamına gelen (؟ أَيْنَ الْكِتَابُ ) cümlesinde “Nerede”
    anlamına gelen ( أيْنَ ) kelimesi bir soru ismidir.
    C. Hasır: “Hasır” sözlükte “Kuşatma, etrafını çevirme, sınırlama,
    kendine mal etme, özgü kılma” anlamlarına gelir. Eski dilde bugünkü “Özgü”
    kelimesinin karşılığı kullanılan “Münhasır” sözcüğü bu kökten gelmektedir.
    Terim olarak ise, Arapçada hükmü bir öğeye veya bir öğeyi hükme özgü
    kılmak demektir. Çoğunlukla cümle başına ( إنَّمَا ) ya da olumsuz bir ifadeden
    sonra ( إلاَّ ) veya eşanlamlı bir istisnâ edatı getirilerek elde edilen vurgulu bir
    söylem biçimidir. Söz gelimi “Müminler ancak kardeştir” anlamına gelen ( إنَّمَا
    الْمُؤْمِنُونَ إخْوَةٌ ) ifadesinde baştaki “Hasır edatı” aracılığıyla müminlere ait diğer
    bütün vasıflar ikinci plana itilerek “Birbiri ile kardeş olma” özelliği tek
    başına öne çıkarılmıştır. Dolayısıyla bir nevi, müminlik kardeşlikle
    özdeşleştirilmiştir.
    Haberin Öne Geçmesini Zorunlu Kılan Haller
    İsim cümlesinin iki temel öğesinden haber, dört yerde zorunlu olarak
    mübtedadan önce gelir. İlk ikisi haberin mübteda ile oluşturduğu özel
    kombinezonlar dolayısıyla öne geçtiği yerler ve son ikisi de haberin

    kendisine ait nitelikler dolayısıyla öne geçtiği yerler şeklinde kategorize
    edilmesi de mümkün olan bu dört yer şunlardır:
    a. Haber Şibhu’l-cümle ve Mübteda da Nekra Olunca: Haber şibhu’lcümle,
    mübteda da nekra ise haberin öne geçmesi zaruridir. Aksi takdirde
    haberin sıfatla karışma riski vardır.
    Başlıktaki nedenden ötürü haberin öne geçtiği cümleler Türkçeye
    çevrilirken “var, vardır, mevcut, mevcuttur, bulunmaktadır” ifadeleri çeviriye
    eklenir.
    Örnek: “Mescitte bir imam var” anlamına gelen ( (فِي الْمَسْجِدِ إمَامٌ
    cümlesinde, şibhu’l-cümle formatındaki ( فِي الْمَسْجِدِ ) haberi, nekra formattaki
    إمَامٌ) ) mübtedasıyla bir araya gelerek bir isim cümlesi oluşturmuş, formatları
    gereği yani haber şibhu’l-cümle mübteda da nekra olduğu için isim cümlesine
    ait normal sıralama tersyüz edilerek haber önce mübteda sonra gelmiştir. Bu
    öğeler şayet ( إمَامٌ فِي الْمَسْجِدِ ) biçiminde bir sıralamaya tabi tutulsalardı isim
    cümlesi olma vasfını yitirir, “Mescitteki bir imam” anlamında sıfat tamlaması
    ifade eder hale gelirlerdi.
    Aşağıdaki cümleleri Arapçaya çeviriniz.
    a. Köyün etrafında bir orman vardır.
    b. Orada bir köy var.
    c. Sınıfımızda yabancı bir öğrenci var.
    d. Evin önünde küçük bir bahçe var.
    e. Masanın üzerinde iki tabak var.
    f. Ağacın altında iki adam var.
    2. Haber Şibhu’l-cümle Olup Mübteda da Habere Ait Bir Zamir
    Bulununca: Haber şibhu’l-cümle olup, mübtedanın içerisinde habere ait bir
    zamir varsa haberin öne geçmesi vacip yani zorunludur. Aksi takdirde zamir,
    temsil ettiği isimden önce zikredilmiş olur. Oysa zamir, söylem sahibini daha
    önce bahsi geçmiş bir ismi tekrar tekrar söyleme külfetinden kurtarmak için
    kullanılır ve ismin yerine geçen kelimeler olarak bilinir. Dolayısıyla daha
    önce bahsi geçmemiş bir ismin yerine zamir kullanmak bir tür anlatım
    bozukluğudur. İşte böylesi bir anlatım bozukluğuna meydan vermemek için;
    mübteda habere ait bir zamir barındırıyorsa, söz konusu zamirin atıf mercii
    olan haberin başa geçmesi zorunludur.
    Bir öncekinde olduğu gibi, bu başlıktaki nedenden ötürü haberin öne
    geçtiği cümleleri Türkçeye çevirirken de “var, vardır, mevcut, mevcuttur,
    bulunmaktadır” ifadeleri çeviriye eklenir.
    Örnek: “İnsanın problemleri vardır” anlamına gelen ( (لِلْإِنْسَانِ مَشَاكِلُهُ
    cümlesinde, şibhu’l-cümle formatındaki ( لِلْإِنْسَانِ ) haberi, kendisine ait ( (هُ
    zamirini içeren ( مَشَاكِلُهُ ) mübtedasıyla bir araya gelerek bir isim cümlesi
    oluşturmuş, formatları gereği yani haber şibhu’l-cümle, mübteda da ona ait
    bir zamir içeriyor olduğu için isim cümlesine ait normal sıralama tersyüz
    edilerek haber önce mübteda sonra gelmiştir. Bu öğeler şayet ( (مَشَاكِلُهُ لِلْإِنْسَانِ
    biçiminde bir sıralamaya tabi tutulsalardı “Onun problemleri insana aittir”
    anlamında anlaşılması güç bir cümle haline gelirlerdi. Zira bu cümlede

    “Onun” derken insanın kendisinin mi, yoksa başka bir varlığın mı
    kastedildiği net değildir.
    Aşağıdaki cümleleri Arapçaya çeviriniz.
    a. Şehrin imkânları var.
    b. Annenin sırtında bebeği var.
    c. Fakültemizin kantini var.
    d. İnsanın dilinde kişiliği mevcuttur.
    e. Adamın başının üzerinde şapkası var.
    f. Üniversitenin hocaları var.
    3. Haber Soru İsmi olunca: Soru ismi olan haberler, zorunlu olarak
    mübtedalarından önce gelirler. Çünkü Arapçada soru isimleri başta bulunma
    önceliğine (sadaret hakkı) sahiptirler.
    Örnekler:
    a. ؟ مَنِ الْقَادِمُ : Gelen kim?
    b. ؟ مَا الْإِيمَانُ : İman nedir?
    c. ؟ أَيْنَ خَالِدٌ : Halit nerede?
    d. ؟ مَتَى السَّفَرُ : Yolculuk ne zaman?
    e. ؟ كَمِ السَّاعَةُ : Saat kaç?
    f. ؟ كَيْفَ حَالُكَ : Halin nasıl?
    Bu örneklerde (…، من، ما، أين ) soru isimleri haber konumundadırlar. Haber
    olmalarına rağmen soru isimlerinin başta olma zorunluluğundan dolayı
    mübtedadan önce yer almışlardır.

    Soru isimlerine muzâf (tamlanan) olan isimler de haber olmaları durumunda
    zorunlu olarak öne geçerler. Çünkü soru isimlerinin öncelik hakkı vardır.
    Onlara muzaf olan kelimeler de muzâfun ileyhleri olan soru isimlerinden
    ayrılamayacaklarından ötürü soru isimleriyle beraber başta yer alırlar.
    Örnekler:
    a. ؟ بِنْتُ مَنْ أَنْتِ : Sen kimin kızısın?
    b. ؟ ثَمَنُ مَا هَذَا : Bu neyin bedeli?

    c. ؟ إنْسَانُ أَيِّ عَهْدٍ الأُسْتَاذُ : Hoca ne zamanın insanı?
    d. ؟ مُوَاطِنُ أَيِّ بَلَدٍ أَحمَْدُ : Ahmet nerenin vatandaşı?

    İsim cümlelerinde yer alan her soru ismi haber değildir; bazen mübteda da
    olabilir. Burada ayırım noktası soru isminden sonra gelen kısımdır. Eğer soru
    isminden sonra gelen kelime, câr-mecrûr (harfi cerli isim), zarf ya da fiil ise
    bunlar mübteda olamayacağından soru ismi mübteda bunlar ise haber olur.
    Eğer soru isminden sonraki kelime mübteda olabilecek bir kelime ise bu
    durumda soru ismi haber olur. (؟ مَنْ جاءَ ) “Kim geldi?” cümlesinde soru isminden
    sonra gelen kelime ( جاءَ ) fiil olduğundan mübteda olmaya uygun değildir. Bu
    sebeple ( مَنْ ) mübteda ( جاءَ ) de haber olur. (؟ من في البَيْتِ ) “Evde kim vardır?”
    cümlesinde de soru ismi ( من )den sonra gelen ( في البَيْتِ ) câr-mecrûr olması
    sebebiyle mübteda olmaya uygun değildir ve haber olur. ( مَنْ ) ise mübtedadır.
    من هو؟) ) cümlesinde ise ( هو ) mübteda olmaya uygun olduğundan ( من ) soru ismi
    haber olur.
    4. Haber Mübtedaya Hasredilince (Haber Mahsûr Olunca): Hasır
    işlemine tabi tutularak mübteda ile özdeşleştirilmiş ve sırf ona özgü kılınmış
    haber (mahsûr haber), bu özelliği dolayısıyla zorunlu olarak mübtedanın
    önüne geçer. Aksi takdirde cümle haberin mübtedaya değil, mübtedanın
    habere hasredildiği (özgü kılındığı) izlenimi doğurur. Oysa istenen bunun
    tam tersidir.
    Söz gelimi “Yaratan yalnız Allah’tır” anlamına gelen ( (إِنَّمَا خَالِقٌ اللهُ
    cümlesinde, ( خَالِقٌ ) haberi, hasır edatı olan ( إِنَّمَا ) aracılığıyla mübtedası
    konumunda bulunan ( اللهُ ) ismine özgü kılınmakta ve zorunlu olarak onun
    önüne geçmektedir. Söz konusu cümle ( مَا خَالِقٌ إِلاّ اللهُ ), Türkçe karşılığıyla ifade
    edecek olursak “Allah’tan başka yaratan yoktur” cümlesi ile eş anlamlıdır. İki
    farklı söyleyiş biçiminde de haber konumundaki “Yaratan” niteliği, mübteda
    konumundaki “Allah”a özgü kılınmaktadır.
    Tersine bir tutumla hasır işlemi haber üzerinde değil de mübteda üzerinde
    yapılmış olsa yukarıdaki cümlemiz ( إنَّمَا اللهُ خَالِقٌ ) biçiminde olur ki “Allah
    sadece bir yaratıcıdır” tarzı maksadı aşan bir anlam ifade eder. Yukarıdaki
    cümlenin benzer anlama gelen bir başka formu ( مَا اللهُ إلاَّ خَالِقٌ ) ifadesinin
    yansıttığı “Allah bir yaratıcıdan başka bir şey değildir” manası, hasırda öne
    alınacak sözcüğün doğru tespit edilmesinin ne denli önemli olduğunu
    kanıtlamaktadır. İki farklı ifade biçiminde de mübteda konumundaki “Allah”,
    haber konumundaki “yaratan” niteliğine özgü kılınmakta, adeta bu sıfatla
    sınırlandırılarak diğer vasıfları yok sayılmaktadır.
    Özetle hasır, Türkçedeki vurgu kavramına benzer. Türkçede vurgulanacak
    öğe yükleme yaklaştırılırken Arapçada vurgulanacak öğe öne alınır. Eğer vurgu habere yapılacaksa haberin mübtedanın önüne alınma zorunluluğu
    vardır.
    İsim cümlesinde öne geçmiş olan habere mukaddem (öne alınmış) haber,
    mübtedaya ise muahhar (geriye bırakılmış) mübteda adı verilir. Örneğin ( عندي
    كِتابٌ ) cümlesinde ( عندي ) ifadesi mukaddem haber, ( كِتابٌ ) kelimesi de muahhar
    mübtedadır.

  • Soru Edatları Soru Harfler

    Arapça Soru Edatları

    ARAPÇASI

    مَا؟

    TÜRKÇESİ

    Ne?

     

    مَاذَا؟ Ne?
    مَنْ؟ Kim?
    كَيْفَ؟ Nasıl
    هَلْ؟ Mı / Mi?
    أَ؟ Mı / Mi?
    نَعَمْ Evet
    أَجَلْ Evet
    أَ Evet
    لاَ Hayır
    كَلاَّ Hayır
    كَمْ؟ Kaç?
    بِكَمْ؟ Kaça?
    لِمَاذَا؟ Niçin
    مَتَى؟ Ne zaman?
    أَيّ؟ Hangi?
    مَنْ؟ Kim?
    عَمَّ؟=عَنْ+مَا Ne hakkında?
    مِمَّ؟=مِنْ+مَا Neyden?
    اَلاَ؟ -maz mısın?(olumsuz hel?)
    بَلَى Ela nın olumlu cevabı

     

     

     

     

     

     

    الإِسْـتِـفْـهَـام







    1). Soru Edatları

     

    أ
    mı, mi, mu, mü,?
    Sen Muhammed misin?
    أَأَنْـتَ مُـحَـمَّـد ؟
    هَل
    mı, mi, mu, mü,?
    Sen okuyor musun?
    هَلْ تَـقْـرَأ ؟
    مَن
    Kim
    Sen kimsin?
    مَـنْ أَنْــت ؟
    مَا
    Ne
    What are you doing?
    ماذا تَـفْـعَـل ؟
    مَتَى
    Ne zaman
    Ne zaman uyursun
    مَـتَـى تَـنَـام ؟
    أَيْنَ
    Nerede – Nere.
    Nerede yaşıyorsun
    أَيْـنَ تَـسْـكُـن ؟
    كَيْفَ
    Nasıl
    Nasılsın
    كَـيْـفَ حَـالُـك ؟
    كَم
     
    Kaç kilosun? (ağırlığın kaçtır)
    كَــمْ وَزْنُــكَ ؟
    لِــمَـاذَا
    Ne için, Niçin, Neden?
    Niçin ağlıyorsun?
    لِــمَـاذَا تَـبْـكِـي ؟






    مَن bu soru edatı insanlar için kullanılır
    Bu kimdir?
    مَـنْ هَــذَا ؟
    مَا Cansız ve nesneler için kullanılır
    Elinde ne var?
    مَــا بِـيَـدِك ؟






    2) Olumsuz sorular:

     

    أَلَيْسَ
    değil mi?
    Bu Kerim değil mi? أَلَــيْـسَ هَـذَا كَـرِيـم ؟
    أَلاَ
    ma(yacak)
    Bizimle oynamayacak mısın? أَلاَ تَـلْـعَـبُ مَـعَـنَـا ؟
    أَلَم
    ma(dı)
    Öğretmeni duymadın mı? أَلَـمْ تَـسْـمَع الْأُسْـتَـاذ ؟

     

    Örnekler1) Doğrusunu seçin, eşleştiriniz:
    Cevaplar Sorular      
    فِـي دُبَـي أَيْـنَ / كَــمْ (1
    فالـسَّـنَـة الْـمُـقْـبِـلَـة مَــنْ / مَــتَــىْ (2
    حَــالُـكَ هَــلْ / كَــيْـفَ (3
    كِــتَــاب مَــنْ / مَــا (4
    وُلِــدْت لِـمَـاذَا / مَـتَـى (5
    1984 سَـنَـةَ مَــتَـى / كَـيْـفَ (6

     

    2) Gelen soru edatlarıyla aşağıdakileri birleştirerek cümle yapınız
    مَـتَـى أَيْـن هَــل كَــم كَــيْـف أَلَــم

     

    دِرْهَـمـا 45 ثَـمَـنُ الْـكِـتَـاب
    ثَـمَـنُ الْـكِـتَـاب؟
    …… (1

     

    أَعْــمَـلُ فِــي مَـدِيـنَـةِ وَاشِـنْـطُـن
    تَــعْــمَــل ؟
    …… (2
    بَـلَـى، سَـافَـرْتُ فِـي الْـعُـطْـلَـة
    تُـسَـافِرْ؟
    …… (3
    نَـعَـم أَنَـا طَـالِـب
    تَـدْرُسُ فِـي الْـجَـامِـعَـة؟
    …… (4
    كَــانَ يَـوْمــاً صَـعْـبـا
    كَــانَ يَـوْمُــك؟
     (5
    يَـبْـدَأُ عَــرْضُ الْفِـيـلْـم الـسَّـاعَـةَ الْـخَـامِـسَـة
    يَـبْـدَأُ الْعَــرْض؟ُ
    …… (6

     

    3) bu soru edatlarını kullanınız مَـا / مَـنْ :
    اشْـتَـرَيْـت دَفْـتَـراً
    اشْـتَـرَيْـت؟
     (1
    مُـدَرِّسِـي هُـوَ خَـالِـد
    هُـوَ مُـدَرِّسُـكَ ؟
     (2
    كَـانَ مَـعِـي أَحْـمَـد
    كَـانَ مَـعَـكَ الْـبَـارِحَـة؟
     (3
    إِنَّـهُ قَــلَـمُ رَصَـاص
    ذَلِـكَ الْـقَـلَـم ؟
     (4
    هَـذَا دَرْسُ تَـارِيـخ
    هَـذَا الدَّرْس؟
     (5
    أَنَـا أَكَـلْـتُ الـتُّـفَّـاحَـة
    أَكَـلَ الـتُّـفَّـاحَـة؟
     (6

     

    4) Bu soru edatlarını kullanınız ve cevaplayınız :
    كَـيْـف لِـمَـاذَا كَـم مَـتَـى كَـم أَيْـن

     

    هَـاتِـفُـكَ فِـي الْـغُـرْفَـة
    عُـمْـرُكْ ؟
    …… (1
    سَـأَنَـامُ السَّـاعَـةَ الْـعَـاشِـرَة
    كِـتَـابـًا لَـدَيْـكَ ؟
    …… (2
    كَـانَ الْإِمْـتِـحَـانُ سَـهْـلا
    هَـاتِـفِـي ؟
    …… (3
    عُـمْـرِي 35 سَـنَـة
    تَـنَـام ؟
    …… (4
    عِـنْـدِي 3 كُـتُـب
    كَـانَ الْإِمْـتِـحَـان؟
     (5
    لِأَنِّـي جَـوْعَـان
    تَـأْكُـلُ بِـسُرْعَـة؟
    …… (6

     

    SORU HARFLERİ
    Arapça’da pekçok soru edatı bulunmaktadır. Bunlardan iki tanesi ( أَ) ve ( (هَلْ
    harf, diğerleri ise isimdir. Arapça cümlelerde yer alan harfler kural gereği o
    cümlelerin herhangi bir ögesi olamadıkları için i‘râb bakımından bir yere
    sahip değildir. Yani cümlenin herhangi bir ögesi olmazlar. Türkçede olduğu
    gibi Arapçada da değişik soru tipleri vardır. İsim veya fiil cümlelerinin
    başlarına gelerek bu cümlelere ‘soru’ anlamı kazandıran hel ve hemze
    harflerinin kullanımı ile ilgili olarak şunlar söylenebilir:
    Soru harflerinin kullanıldığı üç farklı soru tipi vardır:
    I. Tip Soru Cümleleri: Yanıtı ‘Evet,’ ( نَعَمْ ) veya ‘Hayır,’ ( لاَ) olan ya da
    yanıtı ‘Evet,’ veya ‘Hayır,’ ile başlayan sorular. Bu tip sorularda her iki soru
    harfinden birisi tercihe göre kullanılabilir. Bu durumda cevap ya olumludur
    ya da olumsuzdur.

    Mâzî fiil ile kurulmuş soru cümlesi örneği:
    (Konuyu anladın mı?) ؟ هَلْ فَهِمْتَ الْمَوْضُوعَ؟ / أَ فَهِمْتَ الْمَوْضُوعَ
    (Evet, konuyu anladım) . نَعَمْ، فَهِمْتُ الْمَوْضُوعَ
    (Hayır, konuyu anlamadım) لاَ، لَمْ أَفْهَمِ الْمَوْضُوعَ
    Muzâri fiil ile kurulmuş soru cümlesi örneği:
    (Arapça çalışıyor musun?) ؟ هَلْ تَجْتَهِدُ فِي اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ؟ / أَ تَجْتَهِدُ فِي اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ
    (Evet, Arapça çalışıyorum) . نَعَمْ، أَجْتَهِدُ فِي اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ
    (Hayır, Arapça çalışmıyorum) لاَ، لاَ أَجْتَهِدُ فِي اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ
    (Hayır, Arapça çalışmıyorum) لاَ، مَا أَجْتَهِدُ فِي اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ
    İsim cümlesi ile kurulmuş soru cümlesi örneği:
    (Bu öğrenci çalışkan mı?) ؟ هَلْ هَذَا الطَّالِبُ مُجْتَهِدٌ؟ / أَ هَذَا الطَّالِبُ مُجْتَهِدٌ
    (Evet, bu öğrenci çalışkan) . نَعَمْ، هَذَا الطَّالِبُ مُجْتَهِدٌ
    (Hayır, bu öğrenci çalışkan değil) ( لاَ، لَيْسَ هَذَا الطَّالِبُ مُجْتَهِدًا (بِمُجْتَهِدٍ
    Burada dikkat edilecek olursa olumsuz cevaplarda “Hayır” denildikten
    sonra cümle tekrar olumsuz yapılmaktadır. İsim cümlelerin olumsuz şekli de
    genelde ( لَيْسَ ) fiili ile yapılır.
    Aşağıdaki soru cümlelerine hem olumlu hem de olumsuz cevap veriniz.
    أَ ذَهَبْتَ إِلَى السُّوقِ الْيَومَ؟
    هَلْ سَتَقْرَأُ هَذَا الْكِتَابَ؟
    هَلْ أَنْتَ مُدَرِّسٌ؟
    II. Tip Soru Cümleleri: Bir seçenekler listesindeki tercihi soran ve yanıtı
    ‘Evet,’ veya ‘Hayır,’ olmayan sorular. Bu soru tipinde sadece soru harfi olan
    hemze ( أَ) ile birlikte أَمْ edatı da kullanılır.
    Mâzî fiil ile kurulmuş soru cümlesi örneği:
    (Et mi yedin yoksa balık mı?) ؟ أَ لحَْمًا أَكَلْتَ أَمْ سمََكًا
    (Et yedim) . أَكَلْتُ لحَْمًا
    (Balık yedim) . أَكَلْتُ سَمَكًا
    Muzâri fiil ile kurulmuş soru cümlesi örneği:
    (Arapça’yı mı seviyorsun yoksa Fransızca’yı mı?) ؟ أَ تُحِبُّ الْعَرَبِيَّةَ أَمِ الْفَرَنْسِيَّةَ
    (Arapça’yı seviyorum) . أُحِبُّ الْعَرَبِيَّةَ
    (Fransızca’yı seviyorum) . أُحِبُّ الْفَرَنْسِيَّةَ
    İsim cümlesi ile kurulmuş soru cümlesi örneği:
    (Öğretmen misin sen yoksa mühendis mi?) ؟ أَ مُدَرِّسٌ أَنْتَ أَمْ مُهَنْدِسٌ
    (Ben bir öğretmenim) . أَنَا مُدَرِّسٌ
    (Ben bir mühendisim) . أَنَا مُهَنْدِسٌ
    Bu tip sorulara cevap harfleri kullanılmadan, sunulan iki seçenekten biri
    doğrudan tercih edilerek cevap verilir.
    Aşağıdaki soru cümlelerine iki tercihi de ayrı ayrı kullanarak cevap veriniz.
    أَ صَحِيفَةً قَرأْتَ أَمْ مَجَلَّةً؟
    أَ تُسَافِرُ إِلَى الْقَاهِرَةِ أَمْ إِلَى دِمَشْقَ؟
    أَ هَذَا السُّؤَالُ صَعْبٌ أَمْ سَهْلٌ؟
    III. Tip Soru Cümleleri: Olumsuz soru yapıları. Bu soru tipinde, hemzeden
    sonra mutlaka, لَمْ، مَا لاَ، لَيْسَ، ، لَنْ gibi cümleye olumsuzluk kazandıran bir
    olumsuzluk (nefiy) edatı bulunur. Yanıtın olumlu olması durumunda cümleye
    بَلَى ; olumsuz olması durumunda ise نَعَمْ edatları ile başlanmalıdır. Olumlu
    sorularda “Evet” şeklinde karşılık bulan نَعَمْ cevap edatı olumsuz sorularda
    “Hayır” şeklinde tercüme edilmelidir.
    Olumsuz mâzî fiil ile kurulmuş soru cümlesi örneği:
    (Konuyu anlamadın mı?) ؟ أَ مَا فَهِمْتَ الْمَوضُوعَ
    (Evet, konuyu anladım) . بَلَى، فَهِمْتُ الْمَوْضُوعَ
    (Hayır, konuyu anlamadım) . نَعَمْ، مَا فَهِمْتُ الْمَوْضُوعَ
    Olumsuz muzâri fiil ile kurulmuş soru cümlesi örneği:
    (Erken uyumuyor musun?) ؟ أَلاَ تَنَامُ مُبَكِّرًا
    (Evet, erken uyuyorum) . بَلَى، أَنَامُ مُبَكِّرًا
    (Hayır, erken uyumuyorum) . نَعَمْ، لاَ أَنَامُ مُبَكِّرًا
    Olumsuz isim cümlesi ile kurulmuş soru cümlesi örneği:
    (Araban yeni değil mi?) ؟ ( أَ لَيْسَتْ سَيَّارَتُكَ جَدِيدَةً (بِجَدِيدَةٍ
    (Evet, arabam yeni) . بَلَى، سَيَّارَتِي جَدِيدَةٌ
    (Hayır, arabam yeni değil) .( نَعَمْ، لَيْسَتْ سَيَّارَتِي جَدِيدَةً (بِجَدِيدَةٍ
    Bu tip sorulara verilen yanıtlar olumlu ise, بَلَى cevap harfinden sonra
    cümle olumlu kurulur. Şayet cevabımız olumsuz ise نَعَمْ cevap harfinden
    sonra cümle mutlaka olumsuz kurulmalıdır. Bu tip sorularda cevaplar asla
    128
    نَعَمْ dan sonra olumlu olmaz. Yine bu soru türünde asla لاَ cevap harfi de
    kullanılmamaktadır.
    Aşağıdaki olumsuz sorulara hem olumlu hem de olumsuz cevaplar veriniz.
    أَ لمَْ تَكْتُبْ وَاجِبَكَ؟
    أَ لاَ تَشْرَبُ الشَّايَ؟
    أَ لَيْسَ هَذَا مُمْكِنًا (بِمُمْكِنٍ)؟
    İlk soru tipinde tercihe göre hel veya hemze kullanılabilirken, iki ve üçüncü
    soru tiplerinde sadece hemze kullanılır.

    SORU İSİMLERİ
    Birer soru harfi olan ‘ هَلْ ’ ve ‘ أَ’ den farklı olarak, ‘Soru İsimleri’, isim
    olmaları itibariyle cümlede mutlaka temel ögelerden biri olmak ve buna göre
    iraplanmak durumundadır. Bir soru isminin, cümlenin hangi ögesi olduğunu
    anlamanın pratik yolu şudur:
    Öncelikle, başında soru isminin yer aldığı cümleye makul bir cevap
    verilir. Soru ismine cevap teşkil eden kelime, cevap cümlesinde hangi ögenin
    karşılığı ise, soru cümlesinde yer alan soru isminin cümle içindeki dilbilgisel
    rolü ve bu role uygun i‘râbı da o demektir.
    مَنْ . 1 : İnsanlar için kullanılır ve cümledeki durumuna göre; kim?, kimi?,
    kime? gibi manalara gelir.
    Bu soru ismi cümlede mübteda, haber, mef’ûlün bih, muzâfun ileyh vs. gibi
    ögeler olabilir.
    Örnek مَنْ ذَهَبَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ؟ : 1 (Okula kim gitti?) cümlesinde soru ismi
    mübtedadır. Cevabı ister ذَهَبَ عَلِيٌّ إِلَى الْمَدْرَسَةِ şeklinde verelim, isterse de عَلِيٌّ
    ذَهَبَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ şeklinde verelim durum farketmez. Her iki halde de soru ismi
    mübteda durumundadır. Çünkü bir fiil cümlesinde fâil başa alındığında
    otomatik olarak mübteda ögesine dönüşür. Dolayısıyle bu soru cümlesindeki
    مَنْ mübteda konumundadır. Yine ؟ مَنْ فِي الْبَيْتِ (Evde kim var?) soru cümlesinde
    مَنْ mübteda, فِي الْبَيْتِ kısmı da haberdir. Çünkü hiçbir zaman harf-i cerli ve
    zarflı yapılardan mübteda olmaz.
    Örnek مَنْ هَذَا؟ : 2 (Bu kim?) cümlesinde soru ismi haberdir. Cevabı هَذَا مُحَمَّدٌ
    şeklinde verilir ve مَنْ sorusunun karşılığı olarak مُحَمَّدٌ sözcüğü verilmiştir. Bu
    da cümlede haber konumundadır. Dolayısıyle مَنْ soru ismi de haberdir.
    Örnek مَنْ رَأَيْتَ الْيَومَ؟ : 3 (Bugün kimi gördün?) cümlesinde soru ismi
    mef’ûlün bihdir. Cevabı رَأَيْتُ الْيَوْمَ عَلِيًّا (Bugün Ali’yi gördüm) şeklinde
    verdiğimizde sorudaki مَنْ yerine cevapta عَلِيًّا sözcüğünü ifade etmiş oluruz.
    O da fiil cümlesinin mef’ûlün bihi olur.
    Örnek قَمِيصُ مَنْ هَذَا؟ : 4 (Bu kimin gömleği?) cümlesinde soru ismi
    muzâfun ileyhdir. Cevabı هَذَا قَمِيصُ مُحَمَّدٍ (Bu Muhammed’in gömleğidir)
    129
    şeklinde verdiğimizde sorudaki مَنْ yerine cevapta مُحَمَّدٍ sözcüğüne yer
    verilmiştir. O kelime de muzâfun ileyh konumundadır.
    Aşağıdaki sorulara cevap veriniz ve soru isimlerinin cümledeki yerlerini
    belirtiniz.
    مَنْ أَكْرَمَكُمْ؟
    مَنْ زُرْتَ فِي الْمَدِينَةِ؟
    مَنْ أَمَامَ الْكُلِّيَّةِ؟
    مَا . 2 : İnsan dışındaki varlıklar için kullanılır ve cümledeki durumuna göre;
    ne?, neyi?, neye? gibi anlamlara gelir.
    Bu soru ismi cümlede mübteda, haber, mef’ûlün bih, vs. gibi ögeler
    olabilir.
    Örnek مَا وَقَعَ عَلَى اْلأَرْضِ؟ : 1 (Yere ne düştü?) cümlesinde soru ismi
    mübtedadır. Cevabı ister وَقَعَ الْقَلَمُ عَلَى اْلأَرْضِ (Yere kalem düştü) şeklinde
    verelim, isterse de اَلْقَلَمُ وَقَعَ عَلَى اْلأَرْضِ şeklinde verelim durum farketmez. Her
    iki halde de soru ismi mübteda durumundadır. Çünkü bir fiil cümlesinde fâil
    başa alındığında otomatik olarak mübteda ögesine dönüşür. Dolayısıyle bu
    soru cümlesindeki مَا mübteda konumundadır. Yine ؟ مَا فِي يَدِكَ (Elinde ne var?)
    soru cümlesinde مَا mübteda, فِي يَدِكَ kısmı da haberdir. Çünkü hiçbir zaman
    harf-i cerli ve zarflı yapılardan mübteda olmaz.
    Örnek مَا هَذَا؟ : 2 (Bu ne?) cümlesinde soru ismi haber mahallindedir.
    Cevabı هَذَا قَلَمٌ şeklinde verilir ve cevapta مَا sorusunun karşılığı olarak قَلَمٌ
    sözcüğü zikredilmiştir. Bu kelime de cümlede haber konumundadır.
    Dolayısıyle مَا soru ismi de haber mahallindedir.
    Örnek مَا قَرَأْتَ الْيَومَ؟ : 3 (Bugün ne okudun?) cümlesinde soru ismi mef’ûlün
    bihdir. Cevabı قَرَأْتُ الْيَوْمَ قِصَّةً (Bugün bir hikaye okudum) şeklinde
    verdiğimizde sorudaki مَا yerine cevapta قِصَّةً sözcüğünü ifade etmiş oluruz. O
    da fiil cümlesinin mef’ûlün bihi durumundadır.
    Aşağıdaki sorulara cevap veriniz ve soru isimlerinin cümledeki yerini belirtiniz.
    مَا أَكَلْتَ فِي الْفَطُورِ؟
    مَا فِي جَيْبِكَ؟
    مَا اسْمُكَ؟
    Soru ismi olan مَا edatının başına herhangi bir harf-i cer gelecek olsa bu
    durumda sonundaki elifi düşmek zorundadır. Bunun gerekçesi ise ismi mevsul
    olan مَا ile karışmamasıdır. Eğer başında harf-i cer olduğu halde sonunda elif
    var ise o edat soru edatı değil ismi mevsuldür. Edatın başına gelen harf-i
    cerler genelde fiilin kendisine ait harf-i cerlerdir. Zira Arapça’da bazı fiiller
    daima belirli harfi cerlerle kullanılır. Örneğin حَافَظَ ، حَرَصَ، شَجَّعَ gibi fiiller daima
    عَلَى harf-i ceri ile kullanılırlar.
    Örnek بِمَ تَهْتَمُّ؟ : 1 (Neye önem veriyorsun?)

    أَهْتَمُّ بِاللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ (Arapça’ya önem veriyorum.)
    Örnek فِيمَ تُفَكِّرُ؟ : 2 (Neyi düşünüyorsun?)
    أُفَكِّرُ فِي اْلاِمْتِحَانِ (Sınavı düşünüyorum.)
    Aşağıdaki ifadelerde مَا soru isminin başına harf-i cerler getirerek soru
    cümleleri oluşturunuz.
    أُحَافِظُ عَلَى صِحَّتِي.
    أَعْتَنِي بِوَاجِبَاتِي.
    أَسْأَلُكَ عَنِ اْلاِخْتِبَارِ.
    Soru ismi olan مَا edatının başına لِ harf-i ceri gelirse anlamı niçin olur ve لِمَ
    şeklinde sonundaki elif düşürülerek yazılır. Şu hususa özellikle dikkat etmek
    gerekir. Burada kullanılan لِ harf-i ceri herhangi bir fiil ile sürekli kullanılan harfi
    cer değildir. Bir üstteki dikkat konusunda ele alınan harf-i cerler ise daima o
    fiillerle kullanılan harflerdir.
    Örnek: ؟ لِمَ خَرَجْتَ مِنَ الْفَصْلِ (Sınıftan niçin çıktın?)
    خَرَجْتُ مِنَ الْفَصْلِ لِأَغْسِلَ وَجْهِي. (Sınıftan yüzümü yıkamak için çıktım)
    نَّنِي مَرِيض. ◌َ خَرَجْتُ مِنَ الْفَصْل لأِ (Sınıftan hasta olduğum için çıktım)
    مَاذَا . 3 : İnsan dışındaki varlıklar için kullanılır ve cümledeki durumuna
    göre; ne?, neyi?, neye? gibi anlamlara gelir. Kullanım bakımından مَا soru
    isminden farkı yoktur onun kullanıldığı yerlerde aynı şekilde kullanılır. Bu
    soru ismi de cümlede mübteda, haber, mef’ûlün bih, v.s. gibi ögeler olabilir.
    Örnek مَاذَا فِي حَقِيبَتِكَ؟ : 1 (Çantanda ne var?) cümlesinde soru ismi
    mübtedadır. Cevabı فِي حَقِيبَتِي كِتَابٌ (Çantamda bir kitap var) şeklinde
    verdiğimizde sorudaki مَاذَا yerine cevapta كِتَابٌ sözcüğüne yer verilmiştir. O
    kelime de cümlenin sona gelmiş mübtedasıdır. Bilindiği gibi harf-i cerli ve
    zarflı ifadelerden mübteda olmaz.
    Örnek مَاذَا شَرِبْتَ؟ : 2 (Ne içtin?) cümlesinde soru ismi mef’ûlün bihdir.
    Cevabı شَرِبْتُ الشَّايَ (Çay içtim) şeklinde verdiğimizde sorudaki مَاذَا
    karşılığında cevapta الشَّايَ sözcüğü getirilmiştir. Bu durumda الشَّايَ sözcüğü
    cümlenin mef’ûlün bihi olmaktadır.
    Aşağıdaki مَاذَا soru ismiyle oluşturulmuş soruları cevaplayınız.
    مَاذَا تُفَضِّلُ مِنَ الْمَشْرُوبَاتِ؟
    مَاذَا فِي غُرْفَتِكَ؟
    Soru ismi olan مَاذَا edatının başına لِ harf-i ceri gelirse anlamı “Niçin?” olur ve
    لِمَاذَا şeklinde yazılır. Kullanımı da tıpkı لِمَ edatı gibidir.
    Örnek: ؟ لِمَاذَا خَرَجْتَ مِنَ الْفَصْلِ (Sınıftan niçin çıktın?)
    غْسِلَ وَجْهِي. ◌َ خَرَجْتُ مِنَ الْفَصْل لأِ (Sınıftan yüzümü yıkamak için çıktım)
    131
    نَّنِي مَرِيضٌ. ◌َ خَرَجْتُ مِنَ الْفَصْل لأِ (Sınıftan hasta olduğum için çıktım)
    مَتَى . 4 : Zaman için kullanılan bir soru ismi ve anlamı “Ne zaman?” olup
    cümlede genel olarak haber, zarf ve mecrûr olarak kullanılır.
    Örnek مَتَى اْلاِخْتِبَارُ؟ : 1 (Sınav ne zaman?) isim cümlesinde soru ismi
    haberdir. Cevabı اَلْاِخْتِبَارُ فِي السَّاعَةِ الْعَاشِرَة (Sınav saat onda) şeklinde
    verdiğimizde sorudaki مَتَى yerine cevapta فِي السَّاعَةِ الْعَاشِرَةِ ifadesiyle cevap
    verilmiştir. O ifade de isim cümlesinin haberidir. Bilindiği gibi harf-i cerli ve
    zarflı ifadelerden mübteda olmaz.
    Örnek مَتَى سَتُسَافِرُ إِلَى الْقَاهِرَةِ؟ : 2 (Kahire’ye ne zaman gideceksin?) fiil
    cümlesinde soru ismi zarf (mef’ûlün fîh) konumundadır. Cevabı سَأُسَافِرُ إِلَى الْقَاهِرَةِ
    الْيَوْمَ. (Kahire’ye bugün gideceğim.) şeklinde verdiğimizde sorudaki مَتَى yerine
    cevapta الْيَوْمَ ifadesiyle cevap verilmiştir. O ifade de fiil cümlesinin zarfıdır.
    Örnek مُنْذُ مَتَى تَتَعَلَّمُ الْعَرَبِيَّةَ؟ : 3 (Ne zamandan beri Arapça öğreniyorsun?) fiil
    cümlesinde soru isminin başına harf-i cer olan مُنْذُ edatı gelmiştir ve mecrûr
    konumundadır. Cevabı أَتَعَلَّمُ الْعَرَبِيَّةَ مُنْذُ سَنَةٍ (Bir yıldan beri Arapça öğreniyorum)
    şeklinde verdiğimizde sorudaki مَتَى yerine cevapta سَنَةٍ ifadesiyle cevap
    verilmiştir. Bu sözcük de harf-i cerin mecrûrudur.
    مَتَى soru ismiyle oluşturulmuş aşağıdaki soruları cevaplayınız.
    مَتَى عِيدُ الْفِطْرِ؟
    مَتَى رَجَعْتَ مِنَ الْعُطْلَةِ؟
    حَتَّى مَتَى تَجْتَهِدُ؟
    أَيْنَ . 5 : Mekan için kullanılan bir soru ismi ve anlamı “nerede?, nereye?,
    neresi?” olup cümlede genel olarak haber, zarf ve mecrûr olarak kullanılır.
    Örnek أَيْنَ السَّيَّارَةُ؟ : 1 (Otomobil nerede?) isim cümlesinde soru ismi
    haberdir. Cevabı اَلسَّيَّارَةُ فِي الْمَوْقِفِ (Otomobil park yerinde) şeklinde
    verdiğimizde أَيْنَ soru isminin cevabı olarak فِي الْمَوْقِفِ ifadesi verilmiştir. O
    ifade de isim cümlesinin haberidir. Bilindiği gibi harf-i cerli ve zarflı
    ifadelerden mübteda olmaz.
    Örnek أَيْنَ أَوْقَفْتَ السَّيَّارَةَ؟ : 2 (Otomobili nereye parkettin?) fiil cümlesinde
    soru ismi zarf (mef’ûlün fîh) konumundadır. Cevabı أَوْقَفْتُ السَّيَّارَةَ أَمَامَ الْمَدْرَسَة
    (Otomobili okulun önüne parkettim) şeklinde verdiğimizde أَيْنَ soru isminin
    cevabı olarak أَمَامَ الْمَدْرَسَةِ ifadesi verilmiştir. O ifade de fiil cümlesinin
    zarfıdır.
    Örnek إِلَى أَيْنَ ذَهَبْتَ؟ : 3 (Nereye gittin?) fiil cümlesinde soru ismi başında
    harf-i cer bulunduğu için mecrûrdur. Cevabı ذَهَبْتُ إِلَى الْمَدْرَسَةِ (Okula gittim)
    şeklinde verdiğimizde إِلَى أَيْنَ soru isminin cevabı olarak إِلَى الْمَدْرَسَةِ ifadesi
    verilmiştir. ( الْمَدْرَسَةِ ) kelimesi harf-i cerin mecrûrudur.
    132
    أَيْنَ soru ismiyle oluşturulmuş aşağıdaki soruları cevaplayınız.
    أَيْنَ كِتَابُكَ؟
    أَيْنَ وَضَعْتَ حَقِيبَتَكَ؟
    مِنْ أَيْنَ قَدِمْتَ؟
    كَيْفَ . 6 : Hal ve durum sormak için kullanılır ve “nasıl?” manasına gelir.
    Cümlede genel olarak haber ve hal olarak kullanılır.
    Örnek كَيْفَ أَنْتَ؟ : 1 (Nasılsın?) isim cümlesinde soru ismi haberdir. Cevabı
    أَنَا بِخَيْرٍ وَالحَْمْدُ لِلَّهِ (Çok şükür ben iyiyim) şeklinde verdiğimizde كَيْفَ soru isminin
    cevabı olarak بِخَيْرٍ ifadesi verilmiştir. O ifade de isim cümlesinde أَنَا
    mübtedasının haberidir.
    Örnek كَيْفَ جِئْتَ هُنَا؟ : 2 (Buraya nasıl geldin?) fiil cümlesinde soru ismi
    haldir. Cevabı جِئْتُ هُنَا مَاشِيًا (Buraya yürüyerek geldim) şeklinde verdiğimizde
    كَيْفَ soru isminin cevabı olarak مَاشِيًا ifadesi verilmiştir. O ifade de fiil
    cümlesinde fâilin durumunu bildiren mansup isim olan haldir. Hal konusu
    ikinci sınıfın ilgili ünitesinde ele alınacaktır.
    كَيْفَ soru ismiyle oluşturulmuş aşağıdaki soruları cevaplayınız.
    كَيْفَ حَالُكَ؟
    كَيْفَ وَصَلْتَ إِلَى الْبَيْتِ؟
    كَمْ . 7 : Sayı (aded) sormak için kullanılır ve “kaç?”, “ne kadar?”
    manalarına gelir. Cümlede genel olarak mübteda, haber, mef’ûlün bih, harf-i
    cerle mecrûr vs. olarak kullanılır. Bu soru isminden sonra genellikle müfred,
    mansûb ve nekre bir isim gelir. Bu isme كَمْ in temyizi denir.
    Örnek كَمْ طَالِبًا فِي الْفَصْلِ؟ : 1 (Sınıfta kaç öğrenci var?) isim cümlesinde soru
    ismi olan كَمْ mübteda mahallindedir. Cevabı فِي الْفَصْلِ طَالِبٌ وَاحِدٌ (Sınıfta bir
    öğrenci var) şeklinde verdiğimizde كَمْ soru isminin cevabı olarak طَالِبٌ ifadesi
    verilmiştir. O ifade de isim cümlesinde فِي الْفَصْلِ haberinin mübtedasıdır. كَمْ
    soru isminden sonra gelen müfred, mansûb ve nekre ismin tek görevi temyiz
    olmaktır. Çünkü o, “kaç” ifadesindeki kapalılığı gidermektedir.
    Örnek بِكَمْ لِيرَةٍ/لِيرَةً هَذَا الْكِتَابُ؟ : 2 (Bu kitap kaç lira?) isim cümlesinde soru
    ismi olan بِكَمْ haber mahallindedir. Cevabı هَذَا الْكِتَابُ بِلِيرَةٍ وَاحِدَةٍ (Bu kitap bir
    liraya) şeklinde verdiğimizde بِكَمْ soru isminin cevabı olarak بِلِيرَةٍ ifadesi
    verilmiştir. O ifade de isim cümlesinde هَذَا الْكِتَابُ mübtedasının haberi
    mahallindedir. Eğer كَمْ soru isminin başına harf-i cerlerden biri gelecek olsa
    kemin temyizi olan nekre isim mansûb da olabilir, harf-i cerden dolayı
    mecrûr da olabilir.
    Örnek كَمْ كِتَابًا قَرَأْتَ؟ : 3 (Kaç kitap okudun?) fiil cümlesinde soru ismi
    olan كَمْ mef’ûlün bihdir. Cevabı قَرَأْتُ كِتَابًا (Bir kitap okudum) şeklinde
    verdiğimizde كَمْ soru isminin cevabı olarak كِتَابًا ifadesi verilmiştir. O ifade de
    fiil cümlesinin mef’ûlün bihidir.
    133
    كَمْ soru ismiyle oluşturulmuş aşağıdaki soruları cevaplayınız.
    كَمْ وَجْبَةً تَتَنَاوَلُ كُلَّ يَوْمٍ؟
    كَمْ قَلَمًا عَلَى الْمَكْتَبِ؟
    بِكَمْ دُولاَرٍ اِشْتَرَيْتَ هَذِهِ الدَّرَّاجَةَ؟
    أَيُّ . 8 : Genellikle “hangi?”, “hangisi?”, “hangileri?” manalarına gelir.
    Cümlede genel olarak mübteda, haber, mef’ûlün bih, harf-i cerle mecrûr,
    muzâfun ileyh v.s olarak kullanılır. Bu soru ismi genellikle muzâf ve
    kendisinden sonra gelen isim de muzâfun ileyh olur. Nadiren de tamlama
    olmaksızın kullanılır. Arapça’daki tüm soru edatlarının son harekeleri hiçbir
    zaman değişmez (mebnîdirler). Ancak bunların bir istisnası vardır bu da أَيُّ
    soru ismidir. Bu edatın son harfinin harekesi cümledeki konumuna göre
    değişir.
    Örnek أَيُّ طَالِبٍ غَابَ الْيَوْمَ؟ : 1 (Bugün hangi öğrenci gelmedi?) isim
    cümlesinde soru ismi olan أَيُّ mübtedadır ve zamme ile merfu‘dur. O ayrıca
    muzâf ve onu takip eden sözcük طَالِبٍ de muzâfun ileyhtir. Cevabı غَابَ الطّالِبُ
    الْمُجْتَهِدُ الْيَوْمَ (Bugün çalışkan öğrenci gelmedi) şeklinde verdiğimizde أَيُّ soru
    isminin cevabı olarak الطَّالِبُ الْمُجْتَهِدُ ifadesi verilmiştir. O ifade de her ne kadar
    fâili olarak görünse bile isim cümlesinde غَابَ الْيَوْمَ haberinin mübtedası
    mahallindedir. Bilindiği gibi fiil cümlelerinde fâili başa aldığımızda bu cümle
    otomatik olarak isim cümlesine ve fâil olan kelime de mübtedaya dönüşür.
    Örnek فِي أَيِّ فَصْلٍ أَنْتَ؟ : 2 (Sen hangi sınıftasın?) isim cümlesinde soru ismi
    olan فِي أَيِّ şibih cümle şeklinde haberdir. Cevabı أَنَا فِي الْفَصْلِ الثَّالِثِ (Ben üçüncü
    sınıftayım) şeklinde verdiğimizde فِي أَيِّ فَصْلٍ soru ifadesinin cevabı olarak فِي
    الْفَصْلِ الثَّالِثِ ifadesi verilmiştir. Cevap cümlesinde أَنَا sözcüğü mübteda onu
    izleyen فِي الْفَصْلِ الثَّالِثِ ifadesi de şibih cümle şeklinde haberdir.
    Örnek أَيَّ كِتَابٍ قَرَأَتَ؟ : 3 (Hangi kitabı okudun?) fiil cümlesinde soru ismi
    olan أَيَّ cümlenin mef’ûlün bihidir. Cevabı قَرَأْتُ كِتَابَ الْقَوَاعِدِ (Gramer kitabını
    okudum) şeklinde verdiğimizde أَيَّ sorusunun cevabı olarak كِتَابَ ifadesi
    verilmiştir. Cevap cümlesinde كِتَابَ sözcüğü mef’ûlün bihtir.
    Örnek بِأَيِّ قَلَمٍ كَتَبْتَ؟ : 4 (Hangi kalemle yazdın?) fiil cümlesinde soru ismi
    olan بِأَيِّ harf-i cerle mecrûr isimdir. Cevabı كَتَبْتُ بِالْقَلَمِ اْلأَسْوَدِ (Siyah kalemle
    yazdım) şeklinde verdiğimizde بِأَيِّ sorusunun cevabı olarak بِالْقَلَمِ ifadesi
    verilmiştir. Cevap cümlesinde الْقَلَمِ sözcüğü harf-i cerle mecrûrdur.
    Aşağıda أَيُّ soru ismiyle oluşturulmuş soruları cevaplayınız.
    أَيُّ أُسْتَاذٍ قَالَ هَكَذَا؟
    أَيَّ لُغَةٍ تُحِبُّ؟
    فِي أَيِّ بَلَدٍ اَلْمَدِينَةُ الْمُنَوَّرَةُ؟
    فِي أَيِّ شَقَّةٍ تَسْكُنُ؟
    134
    Yukarıda saydığımız soru edatları Arapça’da en yaygın olarak kullanılan
    edatlardır. Bunların dışında klasik Arapça’da karşımıza çıkan başka soru
    isimleri de vardır. Bunlar:
    أَيَّانَ . 1 (ne zaman?) gelecek zaman için kullanılan bir soru ismidir.
    أَيَّانَ يَوْمُ الدِّينِ؟ (Kıyamet günü ne zaman?)
    أَيَّانَ تَرْجِعُ؟ (Ne zaman döneceksin?)
    يَسْأَلُ أَيَّانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ؟ (Kıyamet günü ne zaman? diye sorar.)
    أَنىَّ . 2 (nasıl?, ne zaman?, nerede?, nereden?) manalarına gelir.
    يَا مَرْيَمُ أَنىَّ لَكِ هَذَا؟ (Ey Meryem bu sana nereden geldi?)
    أَنىَّ جِئْتَ يَا عَلِيُّ؟ (Ne zaman geldin? Ali!)
    َا؟

  • Muttasıl Zamirler


    Önlerinde bulunan isim, fiil veya harflere bitişik olarak yazılan zamirlerdir.
    Kendi aralarında merfu‘, mansûb ve mecrûr kısımlarına ayrılırlar.
    Merfu‘ muttasıl zamirler: Fiillere bitişen ve fiil ma‘lûm (etken) yapıda ise
    fâil (özne), fiil mechûl (edilgen) yapıda ise nâibu’l-fâil (sözde özne)
    konumunda bulunan zamirlerdir. Kısaca çekim esnasında fiile bitişen
    zamirlerdir diye de söylenebilir.
    Merfu‘ muttasıl zamirler şunlardır:
    Emir Muzâri Mâzî
    اَلِفُ الاثْنَينِ
    Tesniye elifi
    اكُْتُباَ
    (siz ikiniz
    (erkek veya
    bayan)
    yazın)
    يَكْتُباَنِ
    (o iki erkek yazıyor)
    تَكْتُباَنِ
    (o iki bayan
    yazıyor/siz iki erkek
    yazıyorsunuz/siz iki
    bayan yazıyorsunuz)
    كَتَبا
    (O iki erkek yazdı)
    كَتَبتا
    (O iki bayan yazdı)
    وَاوُ الجَماعَةِ
    Cemi vâvı
    اكُْتُبُوا
    (Siz
    erkekler
    yazın)
    يَكْتُبُونَ
    (O erkekler
    yazıyorlar)
    تَكْتُبُونَ
    (Siz erkekler
    yazıyorsunuz)
    كَتَبُوا
    (O erkekler yazdılar)
    نُونُ النّسْوَةِ
    Müenneslik
    nûnu
    اكُْتُبْنَ
    (Siz
    bayanlar
    yazın)
    يَكْتُبْنَ
    (O bayanlar
    yazıyorlar)
    تَكْتُبْنَ
    (Siz bayanlar
    yazıyorsunuz)
    كَتَبْنَ
    (O bayanlar yazdılar)
    105
    يَاءُ المخُاَطَبَةِ
    Muhâtaba
    yâsı
    اكُْتُبِي
    (Sen bayan
    yaz
    تَكْتُبِينَ
    (Sen bayan
    yazıyorsun

    التّاءُ المتَحَرِّكَةُ/تاء الفَاعِلِ
    Harekeli
    tâ/fâil tâ’sı
    كَتَبْتَ/كَتَبْتِ – –
    (Sen erkek/bayan
    yazdın
    كَتَبْتُما
    (Siz iki erkek/bayan
    yazdınız)
    كَتَبْتُنَّ/ كَتَبْتُمْ
    (Siz
    erkekler/bayanlar
    yazdınız)
    نا لجَِمَاعَةِ
    المتَكَلِّم/ن ا
    الفاعِلين
    Mütekellim
    nâ’sı/Fâil
    nâsı
    كَتَبْنَا – –
    (biz ikimiz yazdık/biz
    yazdık)
    Aşağıdaki cümlelerde altı çizilmiş olan merfu‘ muttasıl zamirleri
    inceleyiniz.
    Ayşe ve Hatice dersi anladılar. . عائِشَةُ وخَدِيجَةُ فَهِمَتا الدرسَ
    Öğrencilerin hepsi sınavda başarılı oldular. . الطلابُ كلُهُمْ نَجَحُوا فِي الاِمْتِحانِ
    Dün gölde yüzdük. . سَبَحْنا فِي الْبُحَيرَةِ أمْسِ
    Bayan öğretmenler kızların eğitimine önem veriyorlar. . الْمُعَلّماتُ يَحْرُصْنَ على تَدْرِيسِ البَناتِ
    ( وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرفِينَ (الأعراف / 31
    Yiyin için israf etmeyin. Şüphesiz o israf edenleri sevmez.
    Siz ikiniz konuyu iyi anladınız. . أنْتُما فَهِمْتُمَا الْمَوْضُوعَ جَيِّدًا
    Bu örneklerin tamamında zamirler malum (etken) fiillere bitiştiklerinden
    mahallen merfu‘ fâil konumundadırlar. Aşağıdaki örneklerde ise mechûl
    (edilgen) fiile bitiştiklerinden dolayı nâibu’l-fâil (sözde özne) olan zamirler
    bulunmaktadır. Bunları dikkatli bir şekilde inceleyiniz.
    ( اَلَّذينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّاۤ اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُ (الحاج / 40
    O müminler ki tamamen haksız yere, sırf “Rabbimiz Allah’tır”
    dediklerinden ötürü yerlerinden yurtlarından kovulmuşlardı. ( اُخْرِج fiili
    mechûl olduğundan ona bitişen ( و) zamiri de nâibu’l-fâil olmaktadır.)
    ( هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَد۪يدًا (الأحزاب / 11
    106
    İşte orada müminler çetin bir imtihana tâbi tutulmuş, şiddetle silkelenmiş
    ve kuvvetli bir şekilde sarsılmışlardı.
    Yaptığım işten dolayı ödüllendirildim. . كُوفِئْتُ عَلَى عَمَلِي
    Merfu‘ muttasıl zamirler ismini ref, haberini nasb eden ( كانَ ) ve
    benzerlerinden (nâkıs fiillerden) birisine bitiştikleri zaman nâkıs fiilin ismi
    olmak üzere yine merfu‘ olurlar. كَانَا طَالِبَيْنِ (o iki (erkek) öğrenci idi)
    örneğinde ( كَانَ ) nâkıs fiil ve tesniye elifi ( ا), (كَانَ )nin ismi ve (mahallen)
    merfu‘dur. ( طَالِبَيْنِ ) kelimesi ise ( كَانَ )nin haberidir ve tesniye olduğu için ( ي) ile
    mansûbtur. كَانَتَا مُعَلِّمَتَيْنِ (o iki (bayan), öğretmen idiler) ve كَانُوا مُؤْمِنِينَ (O
    erkekler mümin idiler) örneklerindeki ( ا) ve ( و) için de aynı durum söz
    konusudur.

    Aşağıdaki cümlelerde geçen merfu‘ muttasıl zamirleri belirleyiniz.
    ِمْ إلى الْمَسْجِدِ الأقْصَى حَتّى أمَرَهُم اللهُ بأَنْ يَتّخِذوا الْمَسْجِدَ الحَْرامَ قِبْلَةً

  • Munfasıl Zamirler


    Munfasıl zamirler önlerindeki kelimelere bitişmeksizin tek başlarına yazılan
    zamirlerdir. Merfu‘ ve mansûb olanlar olmak üzere iki kısma ayrılırlar:

    Merfu‘ munfasıl zamirler: Arapçada kullanılan merfu‘ munfasıl zamirler
    şunlardır:
    Cemi
    (Çoğul)
    Tesniye (İkil) Müfred
    (Tekil)
    هُمْ
    Onlar
    هُما
    o ikisi
    هُوَ
    o
    Gâib (III. eril şahıs)
    هُنِّ
    Onlar
    هُما
    O ikisi
    هِيَ
    o
    Gâibe (III. dişil şahıs)
    أَنْتُمْ
    Siz
    أَنْتُما
    siz ikiniz
    أَنْتَ
    Sen
    Muhâtab (II. eril şahıs)
    أنْتُنَّ
    Siz
    أنْتُما
    siz ikiniz
    أنْتِ
    sen
    Muhâtaba (II. dişil şahıs)
    نَحْنُ
    biz
    نَحْنُ
    biz ikimiz
    أَنا
    ben
    Mütekellim (I. eril/dişil
    şahıs)
    Bunlara merfu‘ munfasıl zamirler denilmesinin sebebi cümle içersinde
    merfu‘ konumlarında kullanılmalarından ötürüdür. Bu zamirler cümle içinde
    mübteda, haber, ma‘tûf, ma‘tûfun aleyh, müstesna ve te’kid konumlarında
    kullanılırlar.
    Merfu‘ munfasıl zamirin en yaygın kullanımı mübteda olmasıdır.
    Mübteda-haber uyumu gereği mübteda pozisyonundaki zamirin haber
    pozisyonundaki kelimeye müenneslik-müzekkerlik ve sayı (müfred-tesniyecemi)
    bakımlarından uyumlu olması gerekir. Zamirlerin tamamı mebni
    (cümle içindeki yerine göre sonu değişmeyen) olduğundan mübteda olan
    zamirlerin mahallen merfu‘ olduklarını da unutmamak gerekir. Aşağıdaki
    örnek cümleleri ve mübteda konumundaki munfasıl zamirleri inceleyiniz.
    Ben İlahiyat Fakültesinde öğrenciyim. . أنا طالبٌ فِي كُلِّيَّةِ الإلهَِيَّاتِ
    Biz Müslümanlar Ramazan’da oruç tutarız. . نَحْنُ الْمُؤْمِنِينَ نَصُومُ فِي رَمَضَانَ
    Biz ikimiz çocuk hastanesinde doktoruz. . نَحْنُ طَبِيبَتانِ في مُسْتَشْفَى الأطْفالِ
    أَنْتُما سَتَشْتَرِكانِ فِي مُسابَقَةِ القُرْآنِ الكَرِيمِ.
    Siz ikiniz Kur’an-ı Kerim yarışmasına katılacaksınız.
    O iki (bayan) İçişleri Bakanlığında memurdurlar. . هما مُوَظَّفَتانِ فِي وِزَاوَةِ الدّاخِلِيَّةِ
    Biz (bayanlar) ilkokulda öğretmeniz. . نَحْنُ مُعَلِّماتٌ فِي الْمَدْرَسَةِ الاِبْتِدَائِيَّةِ
    103
    Onlar (erkekler) devlet okulunda öğretmendirler. . هُمْ مُعَلِّمونَ في الْمَدْرَسَةِ الحُْكومِيَّةِ
    Bu örneklerin tamamında munfasıl zamirler mübteda konumundadırlar ve
    mahallen merfu‘durlar.
    Mübteda ve haberin her ikisi de marife (belirli isim) olarak geldiği durumda
    ikisinin sıfat tamlaması şeklinde anlaşılması ihtimali varsa aralarına zamiru’lfasl
    denen, mübteda ile uyumlu merfû munfasıl zamir girer. Bu zamir peşpeşe
    gelen iki belirli ismin arasına girerek onların cümle olduğunu gösterdiği gibi
    cümlenin anlamını da pekiştirme görevi görür. Şu örnekleri inceleyiniz.
    (Adam cömerttir.) . الرجلُ هُوَ الكَرِيمُ (cömert adam) الرّجُلُ الكرِيمُ
    (Bayan öğrenci zekidir.) . الطَّالِبَةُ هِيَ الذّكِيّةُ ( Zeki bayan öğrenci) الطالِبَةُ الذّكِيّةُ
    (Çocuklarının rahatı için uyanık kalan anne) . اَلْأُمُّ السّاهِرَةُ على راحَةِ أَوْلادِها
    (Anne çocuklarının rahatı için uyanık kalandır.) . اَلْأُمُّ هِيَ السّاهِرَةُ على راحَةِ أَوْلادِها
    Birinciler sıfat tamlaması, ikinciler cümledir.
    Mansûb munfasıl zamirler: Arapçada kullanılan mansûb munfasıl zamirler
    şunlardır:
    Cemi
    (Çoğul)
    Tesniye (İkil) Müfred
    (Tekil)
    إِيّاهُمْ
    Onları
    إِيّاهما
    o ikisini
    إِيّاهُ
    Onu
    Gâib (III. eril şahıs)
    إِيّاهُنِّ
    Onları
    إِيّاهما
    O ikisini
    إِيّاها
    Onu
    Gâibe (III. dişil şahıs)
    إِيّاكُمْ
    Sizi
    إِيّاكُما
    siz ikinizi
    إِيّاكَ
    seni
    Muhâtab (II. eril şahıs)
    إِيّاكُنَّ
    Sizi
    إِيّاكُما
    siz ikinizi
    إِيّاكِ
    seni
    Muhâtaba (II. dişil şahıs)
    إِيّانا
    bizi
    إِيّانا
    biz ikimizi
    إِيّايَ
    beni
    Mütekellim (I. eril/dişil
    şahıs)
    Bu zamirler müstesna olarak da kullanılmakla birlikte cümle içersinde
    büyük çoğunlukla mef’ûl konumunda kullanılırlar ve daima mansûbturlar.
    Daha önce de ifade ettiğimiz gibi zamirler mebni olduklarından zahiri
    (görünen) bir alametle değil de mahallen mansûb olurlar.
    Aşağıdaki örnek cümleleri ve mef’ûl konumundaki munfasıl zamirleri
    inceleyiniz.
    Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz. . إياكَ نَعْبُدُ وإِيّاكَ نَسْتَعِينُ
    Hoca size onu öğretti mi? . هَلْ عَلَّمَكُم الأستاذُ إياّهُ
    Onu o ikisine verdim. . أَعْطَيْتُهُ إِياّهما
    Onu ona giydirdim. . كَسَوْتُهُ إِيّاها
    104
    Mansûb munfasıl zamirler genellikle mansûb muttasıl zamirlerin ardı
    ardına kullanılmasının önüne geçmek amacıyla kullanılırlar. Örneğin ( أرانِي
    الشّرْطِيُّ إِياهُ ) “Polis onu bana gösterdi” cümlesini munfasıl zamir kullanmadan
    söylemiş olsaydık iki tane mansûb zamiri ( ي، ه ) peş peşe getirerek ( أرانِيهِ
    الشّرْطِيُّ ) şeklinde söylemek zorunda kalacaktık.
    Aşağıdaki cümlelerdeki boşlukları uygun munfasıl zamirlerle doldurunuz.
    …………. يَدْرُسانِ بِمَعْهَدِ اللّغَةِ العَرَبِيّةِ.
    ………….. مُسافِراتٌ إلى اسْتانْبولَ غَدا.
    أَعْطَيْتُهُ …………… فَفَرِحَا.
    هَلْ …………… تَدْرُسونَ فِي كُلّيّةِ الطِّبِّ؟
    ………….. مُهَنْدِسُونَ فِي هذه الشّرِكَةِ، نَعْمَلُ هنا مُنْذُ عَشْرِ سَنَواتٍ.

  • İşaret İsimleri

    Kişi, kavram ya da nesnelere işâret etmek üzere kullanılan isimlerdir. Bu
    isimler yakın, orta uzaklık ve uzak için kullanılmak üzere üç çeşittir. Ancak
    biz bunlardan en çok kullanılan yakın ve uzağı gösteren ism-i işâretleri ele
    alacağız. İşaret isimleri işaret olunan varlığın cinsiyetine ve niceliğine göre
    de farklılık arz eder. Şimdi bunları aşağıdaki tablolarda inceleyelim:
    Yukarıdaki tabloda görmekte olduğumuz ism-i işâretler, yakınımızda
    bulunan nesne veya kavramlara işâret eder. Uzakta bulunan nesne veya
    kavramlara işâret etmek için ayrı bir ism-i işâretler tablosu varsa da,
    günümüz Arapçasında artık tamamı kullanılmayan bu ism-i işâretlerin hepsi
    gösterilmeyerek, sadece yaygın olarak kullanılanlar üzerinde durulacaktır.
    Yakın İçin Kullanılan İşâret İsimleri
    Cemi
    (Çoğul)
    Müsenna
    (İkil)
    Müfred
    (Tekil)
    هَذَا هَذَانِ – هَذَيْنِ هَؤُلاَءِ
    Müzekker/Eril
    هَذِهِ هَاتَانِ – هَاتَيْنِ هَؤُلاَءِ
    Müennes/Dişil
    Bunlar Bu ikisi Bu Anlam
    Uzak İçin Kullanılan İşâretler İsimleri
    Cemi
    (Çoğul)
    Müsenna
    (İkil)
    Müfred
    (Tekil)
    ذَلِكَ ذَانِكَ – ذَيْنِكَ أُولَئِكَ
    Müzekker/Eril
    تِلْكَ تَانِكَ- تَيْنِكَ أُولَئِكَ
    Müennes/Dişil
    Onlar- Şunlar O ikisi- Şu ikisi O-Şu Anlam
    150
    İŞÂRET İSİMLERİNİN CÜMLEDE KULLANIMI
    Gerek isim cümlelerinde gerekse fiil cümlelerinde işâret isminin iki çeşit
    kullanımı vardır. Bunlardan biri işâret isminden sonra harf-i tarifli bir ismin
    kullanılması diğeri de kullanılmamasıdır. Eğer işâret isminden sonra harf-i
    tarifli bir isim kullanılmıyorsa bu işaret ismi tek başına cümlenin bir ögesi
    olur. Tersi olduğu durumlarda yani işaret isminden sonra harfi tarifli bir
    ismin gelmesi söz konusu ise işaret ismi yine cümlenin bir öğesidir. Peşinden
    gelen harf-i tarifli isim de i‘râb bakımından işâret ismine uyar.
    İşâret İsminin Tek Başına Kullanılması
    1. İşâret İsminin Mübteda Oluşu
    İsm-i işâret cümle başında gelip onu takip eden sözcük de nekre veya özel
    isim veyahutta isim tamlaması şeklinde gelirse bu durumda işâret ismi
    mübteda ve kendisini takibeden sözcük de haber olur.
    a. İşâret isminin haberinin nekre bir isim olması:
    Yakın İçin Kullanılan İşâret İsimleri
    (Bu bir kız öğrencidir). هَذِهِ طَالِبَةٌ (Bu bir öğrencidir). هَذَا طَالِبٌ
    (Bu ikisi kız çocuğudur) . هَاتَانِ طِفْلَتَانِ (Bu ikisi çocuktur) . هَذَانِ طِفْلاَنِ
    (Bunlar kadınlardır) . هَؤُلاَءِ نِسَاءٌ (Bunlar adamlardır) . هَؤُلاَءِ رِجَالٌ
    Uzak İçin Kullanılan İşâret İsimleri
    (Şu bir kız öğrencidir). تِلْكَ طَالِبَةٌ (Şu bir öğrencidir). ذَلِكَ طَالِبٌ
    (Şu ikisi dergidir) . تَانِكَ مَجَلَّتَانِ (Şu ikisi kitaptır) . ذَانِكَ كِتَابَانِ
    (Şunlar müslümanlardır) . أُولَئِكَ مُسْلِمُونَ. /أُولَئِكَ مُسْلِمَاتٌ
    Yukarıdaki örneklerin hepsinde başta bulunan ism-i işâretler isim
    cümlesinin ilk ögesi olması bakımından mübteda ve onu izleyen nekre
    isimler de haberdir. İsm-i işâretler mebnîdir. Yani cümlenin hangi ögesi
    olurlarsa olsunlar sonları hiç değişmez. İşaret isimlerinin ikilleri tesniyenin
    i‘râbına tabidirler. Merfu‘luk alametleri elif, mansûbluk ve mecrûrluk
    alametleri de yâ harfidir.
    Aşağıdaki sözcüklerden, ism-i işâretin mübteda ve haberinin de nekre bir isim
    olacağı isim cümleleri oluşturunuz.
    اَلْمُدَرِّسُونَ، أُولَئِكَ
    هَاتَانِ، السَّيَّارَتَانِ
    اَلسَّفِينَةُ، هَذِهِ
    b. İşâret isminin haberinin özel isim olması:
    (Bu Halide’dir) . هَذِهِ خَالِدَةُ (Bu Halit’tir) . هَذَا خَالِدٌ
    151
    (Bu ikisi Hatice’dir) . هَاتَانِ خَدِيجَتَانِ (Bu ikisi Muhammet’tir) . هَذَانِ مُحَمَّدَانِ
    (Bunlar Zeyneplerdir) . هَؤُلاَءِ زَيْنَبَاتٌ (Bunlar Halitlerdir) . هَؤُلاَءِ خَالِدُونَ
    Yukarıdaki örneklerde başta bulunan ism-i işâret isim cümlesinin ilk
    ögesi olması bakımından mübteda ve onu izleyen özel isim de haberdir.
    Tesniyelerdeki هَذَانِ sözcüğü mübteda merfu‘luk alameti de elif harfidir.
    Ondan sonra gelen مُحَمَّدَانِ sözcüğü de haberdir, tesniye olduğu için merfu‘luk
    alameti elif harfidir.
    Aşağıdaki sözcüklerden, ism-i işâretin mübteda ve haberinin de özel isim
    olacağı isim cümleleri oluşturunuz.
    عَائِشَةُ، هَذِهِ
    مَكَّةُ، هَذِهِ
    اَلْمُحَمَّدُونَ، أُولَئِكَ
    c. İşâret isminin haberinin isim tamlaması olması:
    (Bu, Ali’nin arkadaşıdır) . هَذَا صَدِيقُ عَلِيٍّ
    (Bu ikisi, Ali’nin oğullarıdır) . هَذَانِ ابْنَا عَلِيٍّ
    (Bunlar, Ali’nin arkadaşlarıdır) . هَؤُلاَءِ زُمَلاَءُ عَلِيٍّ
    (Bu, kız öğrencinin arkadaşıdır) . هَذِهِ صَدِيقَةُ الطَّالِبَةِ
    (Bu ikisi, kız öğrencinin arabalarıdır) . هَاتَانِ سَيَّارَتَا الطَّالِبَةِ
    (Bunlar, kız öğrencinin arkadaşlarıdır) . هَؤُلاَءِ صَدِيقَاتُ الطَّالِبَةِ
    Yukarıdaki örneklerde başta bulunan ism-i işâret isim cümlesinin ilk
    ögesi olması bakımından mübteda ve onu izleyen muzaf durumdaki isim de
    haberdir. İsim tamlaması konusunda, tesniye isimler başka bir sözcüğe muzaf
    olduklarında sonlarındaki nun harfinin düşmesi gerektiği vurgulanmıştı. Bu
    hususa özellikle dikkat edilmelidir.
    Aşağıdaki sözcüklerden, mübtedanın ism-i işâret, haberin de isim tamlaması
    olduğu cümleler oluşturunuz.
    بَابُ الْغُرْفَةِ، هَذَا
    سَيَّارَتُهُ، هَذِهِ
    طُلاَّبُ كُلِّيَّةِ اْلإِلهَِيَّاتِ، أُولَئِكَ
    Mübteda işâret ismi, haberi de insanlar dışındaki varlıkların çoğulu olarak
    gelirse (gayr-i âkil çoğul) mübteda olan işâret ismi müfret müennes gelir. İsim
    cümlesinde ve sıfat tamlaması konularında, akılsız çoğulların müfred
    müennes muamelisi görmesi gerektiği hususu izah edilmişti.
    (Bunlar kitaplardır) . هَذِهِ كُتُبٌ
    (Şunlar arabalardır) . تِلْكَ سَيَّارَاتٌ
    152
    (Bunlar babamın kitaplarıdır) . هَذِهِ كُتُبُ أَبِي
    (Şunlar dekanın arabalarıdır) . تِلْكَ سَيَّارَاتُ الْعَمِيدِ
    Aşağıdaki sözcüklerden, ism-i işâretin mübteda ve haberinin de isim
    tamlaması veya nekre kelime olduğu isim cümleleri oluşturunuz.
    اَلْأَقْلاَمُ، هَذِهِ
    بُيُوتُ عَمِّي، تِلْكَ
    دُرُوسُ اللُّغَةِ الْعَرَبِيَّةِ، هَذِهِ
    1. İşâret İsminin Mübteda Dışında Başka Bir Öge Oluşu
    Kendisinden sonra gelen isimde harf-i tarif olmadığında ism-i işâret cümlenin
    mübteda dışında başka bir ögesi de olabilir. Örneğin: جَاءَ هَذَا مِنْ سُورِيَا (Bu,
    Suriye’den geldi) cümlesinde işâret ismi fâildir. رَأَيْتُ هَذَا فِي السُّوقِ (Bunu çarşıda
    gördüm) cümlesinde ise işâret ismi, mef’ûlün bihdir. قُلْتُ لِهَذَا (Buna söyledim)
    cümlesinde ise mecrûr konumundadır. سَيَّارَةُ هَذَا جمَِيلَةٌ (Bunun arabası güzel)
    cümlesinde de işâret ismi muzâfun ileyh olduğu için mecrûrdur.
    Aşağıdaki cümlelerde işâret isimlerinin cümlenin hangi ögesi olduğunu
    belirleyiniz.
    هَؤُلاَءِ مُهَنْدِسُونَ مِنْ تُرْكِيَا.
    سَاعَدْتُ هَذِهِ.
    سَلَّمْتُ عَلَى هَذَيْنِ.
    İşaret isimleri yukarıda anlatıldığı gibi tek başlarında kullanıldıklarında
    Türkçemizdeki işaret zamirlerinin karşılığıdırlar.
    İşaret İsminden Sonra Harf-i Tarifli Bir Kelimenin Bulunması
    İşaret isminden sonra gelen harf-i tarifli sözcüğe müşârun ileyh (işâret edilen)
    denir ve i‘râb yönünden ism-i işârete uyar. Sözgelimi, ism-i işâret fâil veya
    mübteda konumunda ise müşârun ileyh de merfû, ism-i işâret mef’ûl
    konumunda ise müşârun ileyh de mansûb, keza ism-i işâret harf-i cerle
    mecrûr veya muzâfun ileyh konumunda ise müşârun ileyh de mecrûr olur.
    1. Müşârun İleyhe Sahip İşâret İsminin Mübteda Oluşu
    Cümle başlarında kullanılan ism-i işâretler isim cümlelerinin mübtedası
    olurlar. Bu işâret isimlerini takip eden harfi tarifli isimler de onların müşârun
    ileyhi olurlar ve onlarla aralarında hem i‘râb bakımından hem de cinsiyet ve
    sayı bakımından uyum söz konusudur.
    Yakın İçin Kullanılan İşaret İsimlerinin Mübteda Oluşu
    (Bu öğrenci çalışkandır) . هَذَا الطَّالِبُ مُجْتَهِدٌ
    (Bu iki adam doktordur) . هَذَانِ الرَّجُلاَنِ طَبِيبَانِ
    153
    (Bu çocuklar dürüsttür) . هَؤُلاَءِ اْلأَوْلاَدُ مُخْلِصُونَ
    (Bu kız öğrenci çalışkandır) . هَذِهِ الطَّالِبَةُ مُجْتَهِدَةٌ
    (Bu iki otobüs yenidir) . هَاتَانِ الحَْافِلَتَانِ جَدِيدَتَانِ
    (Bu bayan mühendisler eskidirler) . هَؤُلاَءِ الْمُهَنْدِسَاتُ قَدِيمَاتٌ
    (Bu dergiler ucuzdur) . هَذِهِ الصُّحُفُ رَخِيصَةٌ
    Uzak İçin Kullanılan İşâret İsimlerinin Mübteda Oluşu
    ( Şu öğrenci çalışkandır) . ذَلِكَ الطَّالِبُ مُجْتَهِدٌ
    (Şu iki kapı kapalıdır) . ذَانِكَ الْبَابَانِ مُغْلَقَانِ
    (Şu işçiler çalışkandır) . أُولَئِكَ الْعُمَّالُ نَشِيطُونَ
    ( Şu kedi güzeldir) . تِلْكَ الْقِطَّةُ جمَِيلَةٌ
    (Şu iki genç kız yenidir) . تَانِكَ الْفَتَاتَانِ جَدِيدَتَانِ
    (Şu bayan öğretmenler zengindir) . أُولَئِكَ الْمُدَرِّسَاتُ غَنِيَّاتٌ
    (Şu bisikletler pahalıdır) . تِلْكَ الدَّرَّاجَاتُ غَالِيَةٌ
    هَذَا الطّالِبُ مُجْتَهِدٌ cümlesinde هَذَا mübtedadır ve onu izleyen harf-i tarifli isim
    olan müşârun ileyh mübtedaya nicelik, cinsiyet ve i‘râb bakımından
    uymuştur. مُجْتَهِدٌ sözcüğü de isim cümlesinin haberidir. Tesniyesi olan هَذَانِ
    الرَّجُلاَنِ طَبِيبَانِ cümlesinde هَذَانِ mübteda olup merfu‘luk alameti tesniye olduğu
    için eliftir. الرَّجُلاَنِ sözcüğü de müşârun ileyh olup mübtedaya uymuştur. طَبِيبَانِ
    sözcüğü de haberdir ve merfu‘luk alameti tesniye olması sebebiyle eliftir.
    Diğer tesniye örnekleri de aynı şekilde i‘râb yapılmalıdır. تِلْكَ الدَّرَّاجَاتُ غَالِيَةٌ
    cümlesinde ise تِلْكَ isim cümlesinin mübtedasıdır. Müşârun ileyh gayr-i âkil
    çoğul olduğu için müennes gelmiştir. غَالِيَةٌ sözcüğü de haberdir ve zamme ile
    merfu‘dur.
    Aşağıdaki sözcüklerden müşârun ileyh içeren isim cümleleri oluşturunuz.
    اَلسَّيَّارَتَانِ، هَاتَانِ، مُسْرِعَتَانِ
    جُنُودٌ، مُدَافِعُونَ عَنِ الْوَطَنِ، هَؤُلاَءِ
    تِلْكَ، سَيَّارَةٌ، مِنَ الْيَابَانِ
    1. Müşârun ileyhe sahip işâret isminin fâil oluşu
    Fiil cümlelerinde eylemi gerçekleştiren unsur olan fâil, ism-i işâret
    olabilir. Fâil konumundaki bu işâret isimlerini takip eden harf-i tarifli isimler
    de onların müşârun ileyhi olurlar ve onlarla aralarında hem i‘râb bakımından
    hem de cinsiyet ve sayı bakımından uyum söz konusudur.
    154
    Yakın İçin Kullanılan İşâret İsimlerinin Fâil Oluşu
    (Bu öğrenci geldi) . جَاءَ هَذَا الطَّالِبُ
    (Bu iki çocuk başarılı oldu) . نَجَحَ هَذَانِ الْوَلَدَانِ
    (Bu suçlular kaçtılar) . فَرَّ هَؤُلاَءِ الْمُجْرِمُونَ
    (Bu otobüs erken geldi geldi) . جَاءَتْ هَذِهِ الحَْافِلَةُ مُبَكِّرًا
    (Bu iki uçak zamanında kalktı) . أَقْلَعَتْ هَاتَانِ الطَّائِرَتَانِ فِي مَوْعِدِهِمَا
    (Bu kızlar ödülü aldılar) . حَصَلَتْ هَؤُلاَءِ الْبَنَاتُ عَلَى الجَْائِزَةِ
    (Bu kitaplar Suriye’den geldi) . وَصَلَتْ هَذِهِ الْكُتُبُ مِنْ سُورِيَا
    Uzak İçin Kullanılan İşâret İsimlerinin Fâil Oluşu
    (Şu öğrenci başarısız oldu) . فَشِلَ ذَلِكَ الطَّالِبُ
    (Şu iki masa kırıldı) . اِنْكَسَرَ ذَانِكَ الْمَكْتَبَانِ
    (Şu doktorlar oruç tuttular) . صَامَ أُولَئِكَ اْلأَطِبَّاءُ
    (Şu hemşire dün gelmedi) . غَابَتْ تِلْكَ الْمُمَرِّضَةُ أَمْسِ
    (Şu iki kadın ezanı duydu) . سمَِعَتْ تَانِكَ الْمَرْأَتَانِ اْلأَذَانَ
    (Şu kız öğrenciler beni ziyaret ettiler) . زَارَتْنِي أُولَئِكَ الطَّالِبَاتُ
    (Şu bardaklar yere düştü) . سَقَطَتْ تِلْكَ اْلأَكْوَابُ عَلَى اْلأَرْضِ
    جَاءَ هَذَا الطَّالِبُ cümlesinde جَاءَ fiil ve ondan sonra gelen işâret ismi, fâil ve
    onu izleyen harf-i tarifli isim olan müşârun ileyh fâile nicelik, cinsiyet ve
    i‘râb bakımından uymuştur. Diğer örneklerde de benzer durum söz
    konusudur.
    Aşağıda karışık olarak verilmiş sözcüklerden fâili ism-i işâret olan cümleler
    oluşturunuz.
    اَلْوَزِيرُ، هَذَا، اِسْتَقَالَ
    اَلطُّلاَّبُ، تَرَكَ، هَؤُلاَءِ، كُتُبَهُمْ فِي الْفَصْلِ
    الأَزْهَارَ، اَلطِّفْلَةُ، هَذِهِ ، جمََعَتْ
    1. Müşârun ileyhe sahip işâret isminin mef’ûlün bih oluşu
    Fiil cümlelerinde fâilin yaptığı işten doğrudan etkilenen isim olan
    mef’ûlün bih ism-i işâret olabilir. Bu mef’ûlün bih konumundaki işâret
    isimlerini takip eden harfi tarifli isimler de onların müşârun ileyhi olurlar ve
    onlarla aralarında hem i’râb bakımından hem de cinsiyet ve sayı bakımından
    uyum bulunur.
    Yakın İçin Kullanılan İşâret İsimlerinin Mef’ûlün bih Oluşu
    (Bu öğrenciye yardım ettim) . سَاعَدْتُ هَذَا الطَّالِبَ
    (Bu iki öğrenciyi laboratuvarda gördüm) . رَأَيْتُ هَذَيْنِ الطَّالِبَيْنِ فِي الْمُخْتَبَرِ
    155
    (Bu misafirlere ikramda bulundum) . أَكْرَمْتُ هَؤُلاَءِ الضُّيُوفَ
    (Bu yumurtayı ye) . كُلْ هَذِهِ الْبَيْضَةَ
    (Bu iki bayan hastayı ziyaret ettim) . زُرْتُ هَاتَيْنِ الْمَرِيضَتَيْنِ
    (Bu annelere itaat edin) . أَطِعْنَ هَؤُلاَءِ اْلأُمَّهَاتِ
    Uzak İçin Kullanılan İşâret İsimlerinin Mef’ûlün bih Oluşu
    (Şu öğrenciyi anladım) . فَهِمْتُ ذَلِكَ الطَّالِبَ
    (Şu iki görevliye teşekkür ettim) . شَكَرْتُ ذَيْنِكَ الْمُوَظَّفَيْنِ
    (Şu çocuklara nasihat ettim) . نَصَحْتُ أُولَئِكَ اْلأَطْفَالَ
    (Şu zirveye tırmandım) . صَعِدْتُ تِلْكَ الْقِمَّةَ
    (Şu iki kız öğrenciyi camide gördüm) . شَاهَدْتُ تَيْنِكَ الطَّالِبَتَيْنِ فِي الْمَسْجِدِ
    (Anne şu kız çocuklarını evde bıraktı) . تَرَكَتِ اْلأُمُّ أُولَئِكَ الْبَنَاتِ فِي الْبَيْتِ
    سَاعَدْتُ هَذَا الطَّالِبَ cümlesinde سَاعَدْتُ fiil ve ona bitişik olan zamir fâilidir.
    işâret ismi ise mef’ûlün bihdir ve onu izleyen harf-i tarifli isim olan müşârun
    ileyh mef’ûlün bihe nicelik, cinsiyet ve i‘râb bakımından uymuştur. Diğer
    örneklerde de benzer durum söz konusudur.
    Aşağıda karışık olarak verilmiş sözcüklerden mef’ûlün bihi ism-i işâret olan
    cümleler oluşturunuz.
    الضُّيُوف، أَكْرَمْتُ، هَؤُلاَءِ
    السَّيَّارَة، هَذِهِ، اِشْتَرَيْتُ
    هَذَيْنِ، اِسْتَقْبَلْتُ ، الْوَزِيرَيْنِ
    1. Müşârun ileyhe sahip işâret isminin mecrûr oluşu
    Gerek fiil cümlelerinde gerekse isim cümlelerinde harf-i cerden sonra gelen
    isimler mecrûr olurlar. Bu harf-i cerlerden sonra gelen işâret isimleri de
    mecrûr konumundadırlar.
    Yakın İçin Kullanılan İşaret İsimlerinin Harf-i Cerle Mecrûr Oluşu
    (Bu öğrenciye selam verdim) . سَلَّمْتُ عَلَى هَذَا الطَّالِبِ
    (Bu iki ödevi yaptım) . َذَيْنِ الْوَاجِبَيْنِ

  • Zamirler

     

    Türkçemizde olduğu gibi Arapçada da düşüncelerimizi anlatırken isimleri
    sıklıkla kullanırız. Cümleler peş peşe sıralanırken aynı ismi sürekli
    tekrarlamamız halinde dikkat çekici bir anlatım bozukluğu meydana gelir. Bu
    yüzden aynı isimden tekrar bahsetmek istediğimizde aynen söylemek yerine
    onun yerini tutan bir başka kelimeye yer veririz. Örneğin Türkçemizde “Ali
    geldi. Onu çok neşeli gördüm. Sınavı iyi geçmişti.” şeklinde bir anlatımı
    benimser “Ali geldi. Ali’yi çok neşeli gördüm. Ali’nin sınavı çok iyi
    geçmişti.” şeklinde söylemeyiz. Aynı durum Arapça için de geçerlidir.
    Türkçemizde bu tür bir kullanıma sahip “ismin yerini geçici olarak tutabilen,
    isim gibi kullanılabilen, isim soylu kelimelerle bazı eklere” zamir (adıl)
    denilmektedir. Arapça dilbilgisinde ise zamir “ismin yerini turan marife
    kelimelerdir” şeklinde tanımlanmaktadır. ( ، هي، هما، هم، إياكَ، إياكما، إياكم، ك، كما
    كم، … ) vb. kelimeler zamirdirler.
    Türkçemizde zamirler; kişi (şahıs) zamirleri, işaret (gösterme) zamirleri,
    belgisiz zamirler, soru zamirleri, ilgi zamiri, iyelik zamiri vb. çeşitlere
    ayrıldığı gibi Arapçada da çeşitli kısımlara ayrılmaktadır. Arapçada bir zamir
    için en önemli ayırım ölçütü kendinden önceki kelimeye bitişik yazılıp
    yazılmadığıdır. Buna göre kendisinden önceki kelimeden ayrı olarak yazılan
    zamirler munfasıl, bitişik yazılanlara da muttasıl zamirler denilmektedir. Her
    iki grup da kendi arasında merfu‘, mansûb ve mecrûr kısımlarına
    ayrılmaktadır.
    Arapçadan Türkçeye doğru bir çeviri yapabilmek için zamirin hangi
    kelimenin yerini tuttuğunun tespit edilmesi son derece önemlidir. Bu doğru
    belirlenemezse yapılan çeviri de yanlış olacaktır. Bu açıdan Arapça
    öğrenenlerin zamirler hakkında da yeterli bilgiye sahip olmaları mutlaka
    gereklidir

    ZAMİRLER
    Arapçada ismin yerini turan marife kelimelere zamir denilmektedir. ( ، هي، هما
    هم، إياكَ، إياكما، إياكم، ك، كما، كم،… ) kelimeleri zamirdirler.
    Zamir Türkçe dilbilgisinde ise şöyle tanımlanmaktadır: İsmin yerini
    geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu kelimelerle bazı
    eklere zamir (adıl) denir.

    Zamirler tanımlarından da anlaşılacağı üzere temel işlev olarak isimlerin
    yerini tutmaktadırlar. Cümlede isim söylendikten sonra her seferinde
    tekrarlanması yerine zamir kullanılması daha uygun bir anlatım üslubu
    meydana getirmektedir. Örneğin: Ali’yi gördüğümüzü ve sonra da Ali’ye
    selam verdiğimizi zamir kullanmadan anlatmış olsak şu ifadeyi kullanmamız
    gerekirdi:
    “Ali’yi gördüm ve Ali’ye selam verdim” رَأيْتُ عَلِيّاً وسَلّمْتُ عَلَى عَلِيٍّ
    Aynı olayı zamir kullanarak anlatımızda ise cümlemiz şöyle olmaktadır:
    “Ali’yi gördüm ve ona selam verdim” رَأيْتُ عَلِيّاً وسَلّمْتُ عَلَيهِ
    Görüldüğü üzere ikinci anlatım daha kısa ve daha uygundur. Bu anlamda
    zamir kullanımı hem Türkçemizde hem de Arapçada son derece yaygındır.
    Arapçada zamirin yerini aldığı isme zamirin mercii denir. Örneğimizde ( (هِ
    zamirinin mercii ( عَلِيّاً ) kelimesidir. Arapçadan Türkçeye düzgün ve doğru bir
    çeviri yapabilmek için metin içerisinde zamirin merciinin (yerini tuttuğu
    ismin) tespiti son derece önemlidir.
    Bu ünitede daha kolay anlaşılması açısından zamirleri belirli bir ayırıma
    tabi tutarak ele alacağız.
    ARAPÇADA ZAMİR ÇEŞİTLERİ
    Arapçada zamirler bâriz (açık, metinde yazılan) ve müstetir (gizli, örtülü,
    metinde yazılmayan ancak var kabul edilen) olmak üzere ikiye ayrılarak
    incelenebilir.
    Bâriz Zamirler
    Metinde yazılan ve telaffuz edilen zamirler şeklinde tanımlanabilecek olan
    bâriz zamirler kendilerinden önceki kelimeye bitişik yazılanlar (muttasıl
    zamirler) ve herhangi bir kelimeye bitişmeksizin tek başlarına yazılanlar
    (munfasıl zamirler) olmak üzere iki kısma ayrılırlar. Her bir zamir grubunun
    da cümle içersinde kullanıldıkları yere göre merfu‘, mansûb ve mecrûr gibi
    ayırımları söz konusudur.
    Zamirleri toplu olarak şema halinde şöyle gösterebiliriz:
    الضمير
    منفصل متصل
    مرفوع منصوب مرفوع منصوب مجرور
    Munfasıl Zamirler
    Munfasıl zamirler önlerindeki kelimelere bitişmeksizin tek başlarına yazılan
    zamirlerdir. Merfu‘ ve mansûb olanlar olmak üzere iki kısma ayrılırlar:

    Merfu‘ munfasıl zamirler: Arapçada kullanılan merfu‘ munfasıl zamirler
    şunlardır:
    Cemi
    (Çoğul)
    Tesniye (İkil) Müfred
    (Tekil)
    هُمْ
    Onlar
    هُما
    o ikisi
    هُوَ
    o
    Gâib (III. eril şahıs)
    هُنِّ
    Onlar
    هُما
    O ikisi
    هِيَ
    o
    Gâibe (III. dişil şahıs)
    أَنْتُمْ
    Siz
    أَنْتُما
    siz ikiniz
    أَنْتَ
    Sen
    Muhâtab (II. eril şahıs)
    أنْتُنَّ
    Siz
    أنْتُما
    siz ikiniz
    أنْتِ
    sen
    Muhâtaba (II. dişil şahıs)
    نَحْنُ
    biz
    نَحْنُ
    biz ikimiz
    أَنا
    ben
    Mütekellim (I. eril/dişil
    şahıs)
    Bunlara merfu‘ munfasıl zamirler denilmesinin sebebi cümle içersinde
    merfu‘ konumlarında kullanılmalarından ötürüdür. Bu zamirler cümle içinde
    mübteda, haber, ma‘tûf, ma‘tûfun aleyh, müstesna ve te’kid konumlarında
    kullanılırlar.
    Merfu‘ munfasıl zamirin en yaygın kullanımı mübteda olmasıdır.
    Mübteda-haber uyumu gereği mübteda pozisyonundaki zamirin haber
    pozisyonundaki kelimeye müenneslik-müzekkerlik ve sayı (müfred-tesniyecemi)
    bakımlarından uyumlu olması gerekir. Zamirlerin tamamı mebni
    (cümle içindeki yerine göre sonu değişmeyen) olduğundan mübteda olan
    zamirlerin mahallen merfu‘ olduklarını da unutmamak gerekir. Aşağıdaki
    örnek cümleleri ve mübteda konumundaki munfasıl zamirleri inceleyiniz.
    Ben İlahiyat Fakültesinde öğrenciyim. . أنا طالبٌ فِي كُلِّيَّةِ الإلهَِيَّاتِ
    Biz Müslümanlar Ramazan’da oruç tutarız. . نَحْنُ الْمُؤْمِنِينَ نَصُومُ فِي رَمَضَانَ
    Biz ikimiz çocuk hastanesinde doktoruz. . نَحْنُ طَبِيبَتانِ في مُسْتَشْفَى الأطْفالِ
    أَنْتُما سَتَشْتَرِكانِ فِي مُسابَقَةِ القُرْآنِ الكَرِيمِ.
    Siz ikiniz Kur’an-ı Kerim yarışmasına katılacaksınız.
    O iki (bayan) İçişleri Bakanlığında memurdurlar. . هما مُوَظَّفَتانِ فِي وِزَاوَةِ الدّاخِلِيَّةِ
    Biz (bayanlar) ilkokulda öğretmeniz. . نَحْنُ مُعَلِّماتٌ فِي الْمَدْرَسَةِ الاِبْتِدَائِيَّةِ
    103
    Onlar (erkekler) devlet okulunda öğretmendirler. . هُمْ مُعَلِّمونَ في الْمَدْرَسَةِ الحُْكومِيَّةِ
    Bu örneklerin tamamında munfasıl zamirler mübteda konumundadırlar ve
    mahallen merfu‘durlar.
    Mübteda ve haberin her ikisi de marife (belirli isim) olarak geldiği durumda
    ikisinin sıfat tamlaması şeklinde anlaşılması ihtimali varsa aralarına zamiru’lfasl
    denen, mübteda ile uyumlu merfû munfasıl zamir girer. Bu zamir peşpeşe
    gelen iki belirli ismin arasına girerek onların cümle olduğunu gösterdiği gibi
    cümlenin anlamını da pekiştirme görevi görür. Şu örnekleri inceleyiniz.
    (Adam cömerttir.) . الرجلُ هُوَ الكَرِيمُ (cömert adam) الرّجُلُ الكرِيمُ
    (Bayan öğrenci zekidir.) . الطَّالِبَةُ هِيَ الذّكِيّةُ ( Zeki bayan öğrenci) الطالِبَةُ الذّكِيّةُ
    (Çocuklarının rahatı için uyanık kalan anne) . اَلْأُمُّ السّاهِرَةُ على راحَةِ أَوْلادِها
    (Anne çocuklarının rahatı için uyanık kalandır.) . اَلْأُمُّ هِيَ السّاهِرَةُ على راحَةِ أَوْلادِها
    Birinciler sıfat tamlaması, ikinciler cümledir.
    Mansûb munfasıl zamirler: Arapçada kullanılan mansûb munfasıl zamirler
    şunlardır:
    Cemi
    (Çoğul)
    Tesniye (İkil) Müfred
    (Tekil)
    إِيّاهُمْ
    Onları
    إِيّاهما
    o ikisini
    إِيّاهُ
    Onu
    Gâib (III. eril şahıs)
    إِيّاهُنِّ
    Onları
    إِيّاهما
    O ikisini
    إِيّاها
    Onu
    Gâibe (III. dişil şahıs)
    إِيّاكُمْ
    Sizi
    إِيّاكُما
    siz ikinizi
    إِيّاكَ
    seni
    Muhâtab (II. eril şahıs)
    إِيّاكُنَّ
    Sizi
    إِيّاكُما
    siz ikinizi
    إِيّاكِ
    seni
    Muhâtaba (II. dişil şahıs)
    إِيّانا
    bizi
    إِيّانا
    biz ikimizi
    إِيّايَ
    beni
    Mütekellim (I. eril/dişil
    şahıs)
    Bu zamirler müstesna olarak da kullanılmakla birlikte cümle içersinde
    büyük çoğunlukla mef’ûl konumunda kullanılırlar ve daima mansûbturlar.
    Daha önce de ifade ettiğimiz gibi zamirler mebni olduklarından zahiri
    (görünen) bir alametle değil de mahallen mansûb olurlar.
    Aşağıdaki örnek cümleleri ve mef’ûl konumundaki munfasıl zamirleri
    inceleyiniz.
    Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz. . إياكَ نَعْبُدُ وإِيّاكَ نَسْتَعِينُ
    Hoca size onu öğretti mi? . هَلْ عَلَّمَكُم الأستاذُ إياّهُ
    Onu o ikisine verdim. . أَعْطَيْتُهُ إِياّهما
    Onu ona giydirdim. . كَسَوْتُهُ إِيّاها
    104
    Mansûb munfasıl zamirler genellikle mansûb muttasıl zamirlerin ardı
    ardına kullanılmasının önüne geçmek amacıyla kullanılırlar. Örneğin ( أرانِي
    الشّرْطِيُّ إِياهُ ) “Polis onu bana gösterdi” cümlesini munfasıl zamir kullanmadan
    söylemiş olsaydık iki tane mansûb zamiri ( ي، ه ) peş peşe getirerek ( أرانِيهِ
    الشّرْطِيُّ ) şeklinde söylemek zorunda kalacaktık.
    Aşağıdaki cümlelerdeki boşlukları uygun munfasıl zamirlerle doldurunuz.
    …………. يَدْرُسانِ بِمَعْهَدِ اللّغَةِ العَرَبِيّةِ.
    ………….. مُسافِراتٌ إلى اسْتانْبولَ غَدا.
    أَعْطَيْتُهُ …………… فَفَرِحَا.
    هَلْ …………… تَدْرُسونَ فِي كُلّيّةِ الطِّبِّ؟
    ………….. مُهَنْدِسُونَ فِي هذه الشّرِكَةِ، نَعْمَلُ هنا مُنْذُ عَشْرِ سَنَواتٍ.
    Muttasıl Zamirler
    Önlerinde bulunan isim, fiil veya harflere bitişik olarak yazılan zamirlerdir.
    Kendi aralarında merfu‘, mansûb ve mecrûr kısımlarına ayrılırlar.
    Merfu‘ muttasıl zamirler: Fiillere bitişen ve fiil ma‘lûm (etken) yapıda ise
    fâil (özne), fiil mechûl (edilgen) yapıda ise nâibu’l-fâil (sözde özne)
    konumunda bulunan zamirlerdir. Kısaca çekim esnasında fiile bitişen
    zamirlerdir diye de söylenebilir.
    Merfu‘ muttasıl zamirler şunlardır:
    Emir Muzâri Mâzî
    اَلِفُ الاثْنَينِ
    Tesniye elifi
    اكُْتُباَ
    (siz ikiniz
    (erkek veya
    bayan)
    yazın)
    يَكْتُباَنِ
    (o iki erkek yazıyor)
    تَكْتُباَنِ
    (o iki bayan
    yazıyor/siz iki erkek
    yazıyorsunuz/siz iki
    bayan yazıyorsunuz)
    كَتَبا
    (O iki erkek yazdı)
    كَتَبتا
    (O iki bayan yazdı)
    وَاوُ الجَماعَةِ
    Cemi vâvı
    اكُْتُبُوا
    (Siz
    erkekler
    yazın)
    يَكْتُبُونَ
    (O erkekler
    yazıyorlar)
    تَكْتُبُونَ
    (Siz erkekler
    yazıyorsunuz)
    كَتَبُوا
    (O erkekler yazdılar)
    نُونُ النّسْوَةِ
    Müenneslik
    nûnu
    اكُْتُبْنَ
    (Siz
    bayanlar
    yazın)
    يَكْتُبْنَ
    (O bayanlar
    yazıyorlar)
    تَكْتُبْنَ
    (Siz bayanlar
    yazıyorsunuz)
    كَتَبْنَ
    (O bayanlar yazdılar)
    105
    يَاءُ المخُاَطَبَةِ
    Muhâtaba
    yâsı
    اكُْتُبِي
    (Sen bayan
    yaz
    تَكْتُبِينَ
    (Sen bayan
    yazıyorsun

    التّاءُ المتَحَرِّكَةُ/تاء الفَاعِلِ
    Harekeli
    tâ/fâil tâ’sı
    كَتَبْتَ/كَتَبْتِ – –
    (Sen erkek/bayan
    yazdın
    كَتَبْتُما
    (Siz iki erkek/bayan
    yazdınız)
    كَتَبْتُنَّ/ كَتَبْتُمْ
    (Siz
    erkekler/bayanlar
    yazdınız)
    نا لجَِمَاعَةِ
    المتَكَلِّم/ن ا
    الفاعِلين
    Mütekellim
    nâ’sı/Fâil
    nâsı
    كَتَبْنَا – –
    (biz ikimiz yazdık/biz
    yazdık)
    Aşağıdaki cümlelerde altı çizilmiş olan merfu‘ muttasıl zamirleri
    inceleyiniz.
    Ayşe ve Hatice dersi anladılar. . عائِشَةُ وخَدِيجَةُ فَهِمَتا الدرسَ
    Öğrencilerin hepsi sınavda başarılı oldular. . الطلابُ كلُهُمْ نَجَحُوا فِي الاِمْتِحانِ
    Dün gölde yüzdük. . سَبَحْنا فِي الْبُحَيرَةِ أمْسِ
    Bayan öğretmenler kızların eğitimine önem veriyorlar. . الْمُعَلّماتُ يَحْرُصْنَ على تَدْرِيسِ البَناتِ
    ( وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرفِينَ (الأعراف / 31
    Yiyin için israf etmeyin. Şüphesiz o israf edenleri sevmez.
    Siz ikiniz konuyu iyi anladınız. . أنْتُما فَهِمْتُمَا الْمَوْضُوعَ جَيِّدًا
    Bu örneklerin tamamında zamirler malum (etken) fiillere bitiştiklerinden
    mahallen merfu‘ fâil konumundadırlar. Aşağıdaki örneklerde ise mechûl
    (edilgen) fiile bitiştiklerinden dolayı nâibu’l-fâil (sözde özne) olan zamirler
    bulunmaktadır. Bunları dikkatli bir şekilde inceleyiniz.
    ( اَلَّذينَ اُخْرِجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ بِغَيْرِ حَقٍّ اِلَّاۤ اَنْ يَقُولُوا رَبُّنَا اللّٰهُ (الحاج / 40
    O müminler ki tamamen haksız yere, sırf “Rabbimiz Allah’tır”
    dediklerinden ötürü yerlerinden yurtlarından kovulmuşlardı. ( اُخْرِج fiili
    mechûl olduğundan ona bitişen ( و) zamiri de nâibu’l-fâil olmaktadır.)
    ( هُنَالِكَ ابْتُلِيَ الْمُؤْمِنُونَ وَزُلْزِلُوا زِلْزَالًا شَد۪يدًا (الأحزاب / 11
    106
    İşte orada müminler çetin bir imtihana tâbi tutulmuş, şiddetle silkelenmiş
    ve kuvvetli bir şekilde sarsılmışlardı.
    Yaptığım işten dolayı ödüllendirildim. . كُوفِئْتُ عَلَى عَمَلِي
    Merfu‘ muttasıl zamirler ismini ref, haberini nasb eden ( كانَ ) ve
    benzerlerinden (nâkıs fiillerden) birisine bitiştikleri zaman nâkıs fiilin ismi
    olmak üzere yine merfu‘ olurlar. كَانَا طَالِبَيْنِ (o iki (erkek) öğrenci idi)
    örneğinde ( كَانَ ) nâkıs fiil ve tesniye elifi ( ا), (كَانَ )nin ismi ve (mahallen)
    merfu‘dur. ( طَالِبَيْنِ ) kelimesi ise ( كَانَ )nin haberidir ve tesniye olduğu için ( ي) ile
    mansûbtur. كَانَتَا مُعَلِّمَتَيْنِ (o iki (bayan), öğretmen idiler) ve كَانُوا مُؤْمِنِينَ (O
    erkekler mümin idiler) örneklerindeki ( ا) ve ( و) için de aynı durum söz
    konusudur.

    Aşağıdaki cümlelerde geçen merfu‘ muttasıl zamirleri belirleyiniz.
    ِمْ إلى الْمَسْجِدِ الأقْصَى حَتّى أمَرَهُم اللهُ بأَنْ يَتّخِذوا الْمَسْجِدَ الحَْرامَ قِبْلَةً