Ay: Aralık 2013

  • Vekil imamlara Diyanetten Kötü Haber

    Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Diyanet İşleri Başkanlığı, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Hazine Müsteşarlığı, BDDK ve SPK’nın bütçelerinin görüşülmesi esnasında Bakan Bozdağ’a sorular sorular…

    Meclis Genel Kurulu’nda bütçe tartışması Diyanet İşleri Başkanlığının Vekil görevlileri için kadro çalışması soruldu.

    Diyanet’te kaç vekil din görevlisi var ve vekil din görevlileri için kadro çalışması var mı sorusuna?;

    Bakan Bozdağ;  “Şuan kaç vekil görevli çalışıyor elimizde net bir rakam yok, ilerleyen günlerde bunların açıklaması yaparız. Vekil imamlarla ilgili kadro çalışmamız yok. ileride ne olur onu bilemeyiz, ama şuanda kesinlikle böyle çalışmamız yok” dedi.

    Melle alımı ile ilgili soruya Bakan Bozdağ; “1000 melle alımı ilanı yapıldı ve 992 kişi yerleştirildi. Meller çalışmalarına devam ediyor, çalışma kontrollerini ise müftülükler yapıyor. Şuana kadar gözlemlerimize göre melleler verimli bir şekilde çalışmalarına devam ediyor” dedi.

  • İslami kılıf büründürülmeye çalışılan büyük tehlike: Mut’a birlikteliği

    elem ve kederi beraberinde getiriyor. Çünkü meşru yolları kapatıp insanı gayrimeşru yollara sevk ediyor.

    Manisa Celal Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Profesör Abdulhakim Yüce : “Din kılıfı altında veya dini bir kılıfla halka gösterilince de bir nevi nefisleri okşayarak gayrimeşru yolun ilk kapısı olmuş oluyor. Buna nikah demek evlilik demek mümkün değil. Gayrımeşru bir birliktelik bu. Caiz olan bir nikah değil bir beraberlik değildir. “
     
    Mut’a birlikteliği cahiliye döneminde yapılıyordu. İslam’ın yeryüzünü kuşatmasıyla birlikte putperestlik, zina ve içki içmek gibi Mut’a da Peygamberimizin sünnetiyle yasaklanıp haram kılındı.
     
    Prof. Dr. Abdulhakim Yüce: “İslam mezheplerinin ve ulemasının hemen hiçbirisinin kabul etmediği günümüzde geçerli olmayan eski cahiliye çağında uygulaması olan bir nikah çeşidi bir birliktelik çeşididir.”
     
    Manisa Celal Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı, Mut’a birlikteliğini “zinaya kılıf” olarak tanımlıyor: 
     
    “İslam’ın nikahı bellidir. Gizleyerek hatta ailelerinden de gizleyerek böyle bir şey yapılması bir nevi zinaya kılıf gibi görülebilir. “
     
    Nikah adı altında zinaya kılıf uydurulan cahiliye adeti Mut’a birlikteliği, günümüzde meşrulaştırılmaya çalışılıyor. 
     
    Prof. Dr. Yüce: “Günümüzde özellikle üniversite gençleri arasında veya daha başka kesimler arasında meşruluk kazandırılması gibi bir yola sapılmış olması lazımdır ki kesinlikle hoş görülebilecek bir husus değildir. “
     
    İslam dinine göre evlilik öncesi veya sonrası çiftler, geçici süreyle bir birlikteliği düşünemez. Yani İslam dinine göre belirli bir süre ile evlilik yoktur.
     
    Yüce: “Nikah ebedidir. Hatta İmam Züfer’e göre Hanefi mezhebinden bir zaman sınırlaması konsa bile yapılacak nikah caizdir ama o sınırlaması hemen kalkar. Yine ebedidir. Siz öyle bir şart koysanız bile geçersiz bir şarttır. Sınırlı bir şekilde yapılan bir nikah caiz değildir. Çünkü ebedilik şartı ortadan kalkmış olmaktadır.”
     
    Peki bu kirli birliktelikten doğacak çocuğun durumu ne olacak?
     
    Abdulhakim Yüce: “Gayrimeşru bir birlikteliğin çocuğu olduğundan ötürü de İslami ahkam açısından veraset ve benzeri konularda sıkıntılar yaşanacaktır. “
  • Camiye bankamatik olur mu?

    avlusuna kurulan bankamatik cemaati ikiye böldü. Kimi, “Faiz haram, bankanın camide ne işi var” derken, kimi de “Caminin selameti önemli, gelir camiye kalıyor” dedi.

    Ankara’nın Çankaya ilçesindeki 50 yıllık Sokullu Mehmet Paşa Camii, son günlerde ilginç bir tartışma ile gündeme geldi. Sokullu Paşa Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği ile bir banka arasında yapılan sözleşme sonucu, cami duvarının bir kısmı yıkılarak avluya bankamatik konuldu.

    Ancak bankamatik cami cemaatini ikiye böldü. Bankamatiğin cami imamından habersiz yapıldığı iddia edilirken, “Faiz lobisi buraya da mı girdi, faiz haram ve bu işi yapanın camide ne işi var” eleştirileri dile getirilmeye başlandı. Önemli olanın caminin selameti olduğunu düşünen bir başka grup cemaat ise “Neticede geliri camiye kalıyor, böylece daha iyi imkanlarda ibadet ediyoruz” diyerek bankamatiğe yeşil ışık yaktı.

    Habertürk’e konuşan Derneğin Muhasebecisi Etem Akkaya ise bankadan aylık 800 lira kira aldıklarını, bunun cemaatin camiye yaptığı bir yıllık bağışa denk geldiğini belirtti.

    Akkaya, “Tüm bankalara yazı göndererek çağrıda bulunduk, hepsinin bankamatiğini cami avlusuna getireceğiz” diye konuştu.

    Diyanet İşleri Başkanlığı vaizleri ise konuyla ilgili, “Bankalar faizle uğraşan bir müessese olduğu için çekingen olmakta fayda var” değerlendirmesini yaptı.

  • Arapça Kelimer Kelimeler ve Deyimler


    Ticaret yapmak : اِتَّجَرَ يَتَّجِرُ اِتِّجَارًا
    Barış anlaşması : اتِّفَاقِيَّة السَّلاَم
    Protesto etmek : اِحْتِجَّ يَحْتَجُّ اِحْتِجَاجًا
    Kapıp kaçmak : اِخْتَطَفَ يَخْتَطِفُ اِخْتِطَافًا
    Edeplendirmek : أَدَّبَ يُؤَدِّبُ تَأْدِيبًا
    Terörist : الإرْهَابِيُّ
    Zorunda olmak : اِضْطَرَّ يَضْطَرُّ اِضْطِرَارًا إلَى
    Saldırmak : اِعْتَدَى يَعْتَدِي اِعْتِدَاءً
    Kamburluk : الاِعْوِجَاجُ
    Bayılmak : أُغْمِيَ عَلَيْهِ
    Aramak : اِلْتَمَسَ يَلْتَمِسُ اِلْتِمَاسًا
    Kurtarmak : أَنْقَذَ يُنْقِذُ إِنْقَاذًا
    Emânet etmek : أَوْدَعَ يُودِعُ إيدَاعًا
    Şahin : البَازِي (ج) البُزَاةُ
    Toplanmak : تَجَمَّعَ يَتَجَمَّعُ تَجَمُّعًا
    Gezinmek : تَجَوَّلَ يَتَجَوَّلُ تَجَوُّلاً
    Aramak, Araştırmak : تَحَرَّى يَتَحَرَّى تَحَرِّيًا
    Alıştırma yapmak : تَدَرَّبَ يَتَدَرَّبُ تَدَرُّبًا
    Gözlemek : تَرَقَّبَ يَتَرَقَّبُ تَرَقُّبًا
    Yumruklaşmak : تَلاكََمَ يَتَلاكََمُ تَلاكَُمًا
    Telef olma, helâk : التَّلَف
    Bir yerden bir yere gitmek : تَنَقَّلَ يَتَنَقَّلُ تَنَقُّلاً
    Komşu : جَارٌ (ج) جِيرَانٌ
    Fare : الجُرْذُ (ج) الجُرْذَانُ
    Demir : حَدِيد
    Götürmek :… ذَهَبَ بِ
    Bir ağırlık ölçüsü. (Mısır’a göre 460, 8 gram) : رِطْل (ج) أَرْطَال
    Arkadaş : زَمِيل (ج) زَمُلاَء

    Korumak : صَانَ يَصونُ صِيَانَة
    Çocuk : صَبِيٌّ (ج) صِبْيَان
    Canını sıkmak, sıkıştırmak: ضَايَقَ يُضَايِق مُضَايَقَةً
    Temizlemek : طَهَّرَ يُطَهِّرُ تَطْهِيرًا
    Eski : عَتِيق
    Üye : عُضْو (ج) أَعْضَاء
    Rezâlet, skandal : الفَضِيحَةُ (ج) الفَضَائِحُ
    Komisyon : اللَّجْنَة (ج) اللِّجَانُ
    Tokatlamak : لَطَمَ يَلْطِمُ لَطْمًا
    Ziyâfet : مَأْدَبَةَ
    Gösterici : الْمُتَظَاهِر
    İdeal : المِثَالِيُّ
    Rahatsız edici : مُزْعِج
    Kantin : مَقْصَف (ج) مَقَاصِف
    Köpek diş: نَاب (ج) أَنْيَاب
    Yön, taraf : النَّاحِيَة (ج) النَّوَاحِي
    Sükûnet : هُدُوء
    Heyet : الوَفْدُ (ج) الوُفُود

     

     

    Kelimeler ve Deyimler
    Aç bıraktı : أَجَاعَ – يُجِيعُ – إِجَاعَةً
    Saygı duydu, saygı gösterdi : اِحْتَرَمَ – يَحْتَرِمُ – اِحْتِرَامًا
    (Bıçak vb. ni) biledi, keskinleştirdi : أَحَدَّ – يُحِدُّ – إِحْدَادًا
    Helal kıldı, yerleştirdi : أَحَلَّ – يُحِلُّ – إِحْلاَلاً
    Sınav, imtihan : اِخْتِبَارٌ (ج) اِخْتِبَارَاتٌ
    Çok çalıştırarak yordu : أَدْأَبَ – يُدْئِبُ – إِدْآبَا
    Yaydı, ifşâ etti, açığa vurdu : أَذَاعَ – يُذِيعُ – إِذَاعَةً
    Rahatlattı, istirahat ettirdi : أَرَاحَ – يُرِيحُ – إِرَاحًةً
    (Bir şeyi) yapabildi, güç yetirdi : اِسْتَطَاعَ – يَسْتَطِيعُ – اسْتِطَاعَةً
    Hazırlandı : اِسْتَعَدَّ – يَسْتَعِدُّ – اِسْتِعْدَادً
    Dayanılmaz oldu, şiddetlendi : اِشْتَدَّ – يَشْتَدُّ – اِشْتِدَادًا عَلَى
    (Hedefi) vurdu, isabet ettirdi : أَصَابَ – يُصِيبُ – إِصَابَةً
    Yatırdı : أَضْجَعَ – يُضْجِعُ – إِضْجَاعًا
    Kabul etti, itiraf etti : اِعْتَرَفَ – يَعْتَرِفُ – اِعْتِرَافًا بِ
    Doldu : اِمْتَلأَ – يَمْتَلِئُ – اِمْتِلاَءً
    Tuttu, yakaladı : أَمْسَكَ – يُمْسِكُ – إِمْسَاكًا بِ
    Öldürdü : أَمَاتَ – يُمِيتُ – إِمَاتَةً
    Yayıldı : اِنْتَشَرَ – يَنْتَشِرُ – اِنْتِشَارًا
    Gitti : اِنْطَلَقَ – يَنْطَلِقُ – اِنْطِلاَقًا
    Tavsiye etti, emretti : أَوْصَى – يُوصِي – إِيصَاءً بِ
    Durdurdu, bekletti : أَوْقَفَ – يُوقِفُ – إِيقَافًا
    Kuyu : بِئْرٌ (ج) آبَارٌ، بِئَارٌ
    Deve : بَعِيرٌ (ج) أَبْعِرَةٌ
    Ulaştı, yetişti : بَلَغَ – يَبْلُغُ – بُلُوغًا
    194
    Hayvan : ِيمَةٌ (ج) بَهَائِمُ

  • MEF‘ÛLÜN LEH


    Arapça bir cümlede bulunan fiilin yapılma veya yapılmama sebebini
    açıklayan mastara/isme “mef‘ûlün leh” denir. Bu ögeye mef’ûlün leh
    denildiği gibi mef’ûlün lieclih ya da mef’ûlün min eclih de denilmektedir. Bu
    terimlerin üçü de aynı şeyi ifâde etmektedir. Bunlardan birini herhangi bir
    nahiv kitabında görenler farklı şeyler olduğunu sanmasınlar. Mef‘ûlun leh’ler
    cümlede fiilin işleniş sebebini bildirdiği için “niçin?” sorusuna cevap
    oluştururlar. Bir cümlede mef‘ûlün leh’i bulmanın yolu, cümlede sebebi
    bildirilen fiille birlikte “neden/niçin …. Oldu?” gibi bir soru sorarız,
    aldığımız cevap mef‘ûlün leh’tir. Mesela قَدِمْتُ إلَى هَذِهِ المدَِينَة طَلَبًا للعِلْمِ “Ben bu
    şehre ilim talep etmek/öğrenmek için geldim” cümlesine “neden geldim?”
    sorusunun cevabı طَلبًا “öğrenmek için”dir ve cümlede mef’ûlün leh’tir.
    Mef‘ûlün leh genel olarak mansûbtur. Ancak fiilin oluş sebebini bildirmek
    için zikredilen her söz her zaman mansub olmaz.
    Mef ‘ûlün leh’ten Harf-i Cerin Hazfedilmes:
    Mef‘ûlün leh’in mansûb olabilmesi başka bir deyişle harf-i cerin
    hazfedilmesi için şu dört şartın bir cümlede aynı anda bulunması gerekir:
    1. Mef‘ûlün leh olacak sözün mastar olması: Örnek;
    ِمْ

  • MEF‘ÛLÜ MUTLAK

    el-Mef‘ûlü mutlak, çoğunlukla cümlede fiille aynı kökten olan mastardır.
    Daima mansûbdur. Üç amaçla gelir:
    1. Fiilin anlamını pekiştirir.
    2. Fiilin çeşidini bildirir.
    3. Fiilin sayısını belirtir.

    MEFULU MUTLAK
    1. Fiilin Anlamını Pekiştirmesi
    Bu tür el-mef‘ûlü mutlak daima müfreddir ve fiilden sonra gelir. Türkçe’ye
    şüphesiz, gerçekten, tam, tamamen, muhakkak, iyi, iyice, çok, öyle …
    ki, vb. lafızlarla tercüme edilir.
    نَامَ الطِّفْلُ نَوْمًا . Çocuk iyi uyudu.
    أَكَلَ الرَّجُلُ الجَائِعُ أَكْلاً . Aç adam gerçekten iyi yedi.
    فَرَّ اللِّصُّ مِنَ الشُّرْطِيِّ فِرَارًا . Hırsız, polisten öyle bir kaçtı ki!
    يَنْصُرُ اللهُ المؤُْمِنِينَ نَصْرًا . Allah müminlere muhakkak yardım eder.
    حَفِظْتُ القُرْآنَ حِفْظًا . Kur’ân’ı iyice ezberledim.
    اِنْتَصَرَ الجَْيْشُ انْتِصَارًا . Ordu kesin bir zafer kazandı.
    Yukarıdaki cümlelerde, fiille aynı kökten gelen mansûb mastarların hepsi
    de fiilin mânâsını pekiştirmek amacıyla gelmiştir.

    Yukarıda verilen örnekler ışığında siz de aşağıdaki cümlelerde geçen fiillerin
    mastarlarını tespit ederek, pekiştirme için gelen el-mef’ûlü mutlak ögesinin
    doğru şekillerini yazınız.
    حَطَّمَتِ الأَمْوَاجُ السَّفِينَةَ ……. Dalgalar gemiyi paramparça etti.
    قَرَأَ اْلإِمَامُ الْقُرْآنَ ……. İmam öyle bir Kur’ân okudu ki!
    حَفَرَ الْمُزَارِعُ اْلأَرْضَ ……. Çiftçi tarlayı iyice kazdı.
    Fiilin anlamını pekiştirme amaçlı mastarlar ikil ya da çoğul olarak
    kullanılmazlar. Meselâ fiilin mânâsını pekitirmek için وَعَدْتُكَ وُعُودًا şeklinde bir
    cümle kullanılmaz. Böyle bir cümlede fiille aynı kökten olan çoğul mastar, elmef’ûlü
    mutlak değil, mef’ûlün bih olur. Cümle de Sana vaadlerde bulundum
    mânâsına gelir.
    2. Fiilin Çeşidini Bildirmesi
    Fiilin yapılış şeklini bildiren el-mef‘ûlü mutlak ya isim ya da sıfat tamlaması
    olarak gelir. Türkçe’ye gibi, şeklinde, -ce, aynen, tıpkı, tam … vb. lafızlarla
    tercüme edilir.
    İsim tamlaması:
    ضَرَبَهُ ضَرْبَ الظَّالِِم . Ona zalimce vurdu.
    أَجَابَهُ إِجَابَةَ الْعَالِِم . Ona alim gibi cevap verdi.
    اِنْطَلَقَتِ السَّيَّارَةُ اِنْطِلاَقَ الصَّارُوخِ . Araba füze gibi fırladı.
    Yukarıdaki üç örnekte mastar isim tamlamasının muzâfı, peşinden gelen
    kelime de muzâfun ileyh olarak gelmiştir. Burada el-mef ‘ûlü mutlak olan
    öge mansûb mastardır.
    Sıfat tamlaması:
    سِرْتُ سَيْرًا حَسَنًا . Güzelce yürüdüm.
    نَامَ الْمَرِيضُ نَوْمًا هَادِئًا . Hasta sakin bir uyku çekti.
    اِعْتَرَضَ الْمُتَّهَمُ الْقَرَارَ اعْتِرَاضًا شَديدًا . Sanık karara şiddetle karşı çıktı.
    Geçen üç örnekte de mastarlar, sıfat tamlamasının bir ögesi olarak
    gelmiştir. Burada mansûb mastar, el-mef’ûlü mutlak olurken, peşinden gelen
    lafız da onun sıfatı olarak yer almıştır.
    Sıfat tamlaması şeklinde gelen el-mef‘ûlü mutlakta bazen isim zikredilmez,
    sadece sıfatı kalır. Bu durumda sıfat, el-mef’ûlü mutlak olur.
    جَرَى الْكَلْبُ سَرِيعًا . Köpek hızlı koştu.
    Bu cümlenin aslı şöyledir:
    جَرَى الْكَلْبُ جَرْيًا سَرِيعًا . Köpek hızlı koştu.

    أَكَلَ الطِّفْلُ كَثِيرًا . Çocuk çok yedi.
    Bu cümlenin aslı da şudur:
    أَكَلَ الطِّفْلُ أَكْلاً كَثِيرًا . Çocuk çok yedi.
    Yukarıda verilen örnekler ışığında siz de aşağıdaki cümlelerde geçen fiillerin
    mastarlarını tespit ederek, fiilin yapılış şeklini belirten el-mef’ûlü mutlak
    ögesinin doğru şekillerini yazınız.
    حَزِنَتِ اْلأُمُّ عَلَى فَقْدِ بِنْتِها …. شَدِيدًا . Anne kızını kaybettiğine çok üzüldü.
    حَلَّ الْمُدِيرُ الْمَسْأَلَةَ…….تَامًّا . Müdür problemi tamamen halletti.
    يَحْمَدُ الْمُؤْمِنُ رَبَّهُ ……كَثِيرًا . Mü’min, Rabbine çokça hamdeder.
    3. Fiilin Sayısını Bildirmesi
    Fiilin kaç defa yapıldığını bildiren el-mef‘ûlü mutlak, فَعْلَةٌ kalıbında gelen
    masdar-ı merra’dan elde edilir. Türkçe’ye kere, defa, kez … vb. lafızlarla
    tercüme edilir. Müfred (Tekil), müsennâ (ikil) veya cemi (çoğul) olarak
    gelebilir. Eğer mastarın başında sayı varsa, o sayı muzâf olarak el-mef‘ûlü
    mutlak olurken, mastar da onun muzafun ileyhi olur. Ayrıca مَرَّةً bir kere /
    defa / kez lafzı da el-mef‘ûlü mutlak olur.
    Müfred (Tekil):
    سَجَدْتُ سَجْدَةً . Bir kere secde yaptım.
    Müsennâ (İkil):
    سَجَدْتُ سَجْدَتَيْنِ . İki kere secde yaptım.
    Cemî (Çoğul):
    سَجَدْتُ ثَلاَثَ سَجَدَاتٍ . Üç kere secde yaptım.
    سَجَدْتُ سَجَدَاتٍ . Defalarca secde yaptım.
    : مَرَّةً
    قَرَأْتُ سُورَةَ البَقَرَةِ مَرَّةً . Bakara sûresini bir defa okudum.
    قَرَأْتُ سُورَةَ البَقَرَةِ عِدَّةَ مَرَّاتٍ . Bakara sûresini birkaç defa okudum.
    قَرَأْتُ سُورَةَ البَقَرَةِ مِرَارًا . Bakara sûresini defalarca okudum.
    Yukarıda verilen örnekler ışığında siz de aşağıdaki cümlelerde geçen elmef‘
    ûlü mutlak ögelerinin ikil ve çoğul şekillerini yazınız.
    أَكَلَ الطِّفْلُ مِنَ الطَّعَامِ أَكْلَةً . Çocuk yemekten bir kere yedi.
    شَرِبَ الْقِطُّ مِنَ اللَّبَنِ شَرْبَةً . Kedi sütten bir kere içti.
    طَبَعْتُ الكِتَابَ طَبْعَةً . Kitabı bir kere bastım.

    el-mef‘ûlü mutlak, fiille eş anlamlı mastarla da gelebilir:
    قَعَدْتُ جُلُوسًا . İyi oturdum. مَشَيْتُ سَيْرًا . İyi yürüdüm.
    جَرَيْتُ رَكْضًا . İyi koştum.
    Bu örneklerden birincisinde جُلُوس mastarı قَعَدَ ile eş anlamlı olan جَلَسَ fiilinden,
    ikincisinde ise سَيْر mastarı مَشَى fiilinin eş anlamlısı سَارَ fiilinden, üçüncüsünde
    ise رَكْض mastarı جَرَى ile eş anlamlı olan رَكَضَ fiilinden gelmiştir.
    Yine el-mef’ûlü mutlak fiille aynı kökten olan değişik fiillerin mastarlarıyla da
    gelebilir.
    وَأَنْبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا ﴾ ﴿ ”Onu pek güzel bir şekilde yetiştirdi.” (Âl-i İmrân: 37)
    أَعْطَيْتُ الفَقِيرَ عَطَاءً جَزِيلاً . Fakire çok ikramda bulundum.
    سَافَرْنَا سَفَرًا مُتْعَبًا . Yorucu bir yolculuk yaptık.
    Bunun yanında كُلٌّ ve بَعْضٌ vb. lafızlar da mastarın başına gelerek el-mef’ûlü
    mutlak olabilirler.
    أَحْتَرِمُهُ كُلَّ اْلاِحْتِرَامِ . Ona tam saygı duyarım.
    نَفَعَهُ النُّصْحُ بَعْضَ النَّفْعِ . Öğüt ona biraz fayda verdi.
    Ayrıca yaygın bir şekilde fiilsiz kullanılıp, el-mef‘ûlü mutlak olarak kabul edilen
    mansûb mastarlar da vardır. Bunların başlıcaları şunlardır:
    شُكْرًا . Teşekkür ederim. عَفْوًا . Bir şey değil, afedersiniz.
    مَرْحَبًا . Merhaba. أَيْضًا . Yine, … de.
    حَقًّا . Hakikaten, gerçekten.
    سَرَّتْنِي رُؤْيَتُكَ حَقًّا . Seni görmek beni gerçekten sevindirdi.
    Bu cümlede حَقًّا lafzı el-mef’ûlü mutlaktır.
    el-mef‘ûlü mutlakla ilgili ayrıntılı bilgi için M. Meral Çörtü’nün Arapça Dilbilgisi
    Nahiv isimli kitabına bakınız.

  • NÂİBU’L-FÂİL Araçada SÖZDE ÖZNE

    Konumuz nâibu’l-fâil olmakla birlikte aralarında çok yakın bir ilgi
    bulunduğu için fâil hakkındaki bilgilerimizi kısaca hatırlamamız faydalı
    olacaktır.

    Biz bir işi, bir oluşu anlatırken işi yapanı biliyorsak fiille birlikte fâili
    (öznesini) de zikrederiz. Yani o eylemi kimin yaptığını belirtmiş, fiili fâile
    nispet etmiş oluruz. Aşağıdaki cümleleri bu açıdan inceleyiniz:
    Ali dersini anladı. فَهِمَ عَلِيٌّ دَرْسَهُ
    Özne (fâil) Yüklem/Fiil fâil/özne fiil/yüklem
    Mahmut evden çıktı. خَرَجَ مَحْمُودٌ مِنَ الدَّارِ
    Özne (fâil) Yüklem/Fiil fâil/özne fiil/yüklem
    Burada bir hususa dikkat etmeliyiz. Arapça cümle yapısıyla Türkçe cümle
    yapısında görünüşte bir zıtlık vardır. Türkçe açısından buna özellikle dikkat
    edilmelidir. Türkçe bir cümlede özne (fâil) cümlenin başında, yüklem sonunda
    gelirken; Arapçada önce fiil (yüklem), sonra fâil yer almaktadır. Yukarıdaki iki
    örnekte bu özellik açıkça görülmektedir.
    Fâil (özne) bilindiği ve cümlede zikredildiği zaman fiilin yapısı/çatısı
    ma‘lûm yapıda olarak söylenir.
    Not: Bu konun açıklanmasına geçmeden önce, Arapça gramer derslerinde
    sıkça kullanılan ma‘lûm fiil ( الفعل المعلوم bilinen fiil) teriminin aslı hakkında kısa bir
    uyarıda bulunmak yararlı olacaktır. Bu terimin aslı الفعلُ المعلومُ فاعلُه yani (fâili
    bilinen fiil) şeklindedir. Aslı bu şekildeyken uzunca bir terimi tekrar etmekten
    kurtulmak için kısaltılmış ve الفِعْلُ الْمَعْلُومُ kısaca (ma‘lûm/bilinen fiil) şeklini
    almıştır. Oysa tam ve doğru şekil yukarıda belirttiğimiz şekildir. Zira burada
    ma‘lûm olan fiil değil, fâildir. Bu açılımını bilmeden kitaplarda bu ifadeyi
    okuyan ve Türkçe olarak anlamaya çalışanlar, yanılmakta ve şaşırmaktadırlar.
    Bir cümlede fâili (özne) nasıl bulacağız?
    Aslında fâili bulmak çok kolaydır. Türkçe bir cümlede özneyi bulmak için,
    yüklemden önce “kim?” ya da “ne?” sorularından biri sorulur; alınan cevap
    öznedir. Örnek olarak şu atasözümüzü ele alalım: At ölür, meydan kalır;
    yiğit ölür, şan kalır”. Şimdi, bu iki cümlenin birinci kısımları için “kim
    ölür?” diye sorunca “at” ve “yiğit” cevaplarını alırız. Şu halde bu kelimeler
    öznedir. Aynı şekilde atasözündeki ikinci kısımlar için “Ne kalır?” diye
    sorduğumuzda “meydan” ve “şan” cevaplarını alırız ki, bunlar da o iki
    cümlenin öznesidir.
    Bu öğrendiğimizi Arapça bir cümle üzerinde uygulayalım:
    Çocuk kalemi kırdı كَسَرَ الوَلَدُ القَلَمَ
    Bu cümlede aynı soruları soralım. Kalemi kim kırdı? ؟ مَنْ كَسَرَ القَلَمَ
    Alınacak cevap الولدُ yani “çocuk”tur. Demek ki cümlemizdeki fâil/özne الولد
    kelimesidir ve önceki derslerden hatırladığımız üzere fâil i‘râb bakımından
    merfûdur. Karşımıza çıkacak Arapça cümlelerin hepsinde bu yöntemi
    uygulayarak fâili kolayca bulabiliriz.
    132
    Fâillle ilgili bazı özellikleri kısaca hatırladıktan sonra nâibu’l-fâil (sözde
    özne) konusuna girebiliriz. Nâibu’l-fâilin yer aldığı cümlelerde yukarıda
    gördüğümüz cümle yapılarından bazı farklılıklar görülür. Bu değişikliklere
    dikkat edildiği takdirde nâibu’l-fâil konusu da kolayca anlaşılacaktır.
    Görüldüğü gibi yukarıdaki cümlelerin ögeleri Arapça normal kurallı cümle
    yapısına uygun olarak sıralanmıştır. Yani;
    Fiil + Fâil + Mefûl الفِعْل+ الفاعل +المفعول به
    Yüklem + Özne + Nesne (düz tümleç)
    Öğrenci yazı tahtasını sildi. مَسَحَ الطَّالِبُ السَّبُّورَةَ
    Nâibu’l-Fâilin Tanımı
    Arapça fiil cümlelerin bu normal sıralanışında bazen değişiklikler olur. Şöyle
    ki insanlar anlatmak istedikleri fiilin fâilini bilmemeleri veya başka bir
    sebeple kurdukları cümlede zikretmezler. İşte bu durumlarda kullanılan fiilin
    yapısı ma‘lûmdan (etken çatı) mechûle (edilgen yapıya) dönüşür. Fâil
    zikredilmemiş olunca cümledeki mef‘ûlün bih sarîh (nesne/düz tümleç)
    onun yerine geçer ve fâilin irâbını alır. Böylece gerçekte mefûlun bih sarîh
    (nesne/düz tümleç) olan ve görünüşte fâil yerine geçmiş olan kelimeye
    nâibu’l-fâil (fâilin vekili/sözde özne) denir.
    Adam kapıyı açtı فَتَحَ الرَّجُلُ البَابَ
    Öğretmen dersi yazdı كَتَبَ المدَُرِّسُ الدَّرْسَ
    Ahmet Kur’ân’ı ezberledi حَفِظَ أحمَْدُ القُرْآنَ
    Misafir, kahve içti. .شَرِبَ الضَّيْفُ القَهْوَةَ
    Bu kadın bir mektup yazıyor. تَكْتُبُ هَذِهِ الْمَرْأةُ رِسَالَةً
    Şimdi bu cümlelerdeki fiillerin yapısını mechûl kalıba çevirir ve fâilleri
    de kaldırırsak mefûlün bihler nâibu’l-fâil olur ve i‘râb bakımından da merfû
    duruma gelir:
    Kapı açıldı فُتِحَ البَابُ
    Ders yazıldı كُتِبَ الدَّرْسُ
    Kur’ân ezberlendi حُفِظَ القُرْآنُ
    Fiili, ma‘lûm yapıda (etken çatı) olan bir cümlede birden fazla mefûlün
    bih varsa, fiil mechûl (edilgen) kalıba çevirilince birinci mefûlün bih, nâibu’lfâil
    olur, i‘râb bakımından mansûb iken merfû‘a dönüşür; diğer mef‘ulün
    bihler olduğu gibi kalır, onlarda değişiklik olmaz.
    133
    Öğrenciye yazı yazma öğretildi.
    2. Mefûl 1. Mefûl Fâil Fiil (malûm yapıda)
    Öğrenciye yazı yazma öğretildi. . عُلِّمَ التِّلْمِيذُ الكِتَابَةَ
    Mefûl Nâibu’-fâil Fiil
    Baba çocuğa Salih adını verdi. سمَّى الوَالِدُ الوَلَدَ صَالحًِا
    2. Mefûl 1. Mefûl Fâil Fiil (malûm)
    Çocuğa Salih adı verildi. سمُِّيَ الوَلَدُ صَالحًِا
    Adam fakire bir dinar verdi. أَعْطَى الرَّجُلُ الفَقِيرَ دِينَارًا
    2. Mefûl 1. Mefûl Fâil Fiil (malûm)
    Fakire bir dinar verildi. أُعْطِيَ الفَقِيرُ دِينَارًا
    Mefûl Nâibu’-fâil Fiil
    Şimdi nâibu’l-fâille ilgili kâideleri örnekleriyle daha geniş bir şekilde
    anlatalım:
    Sülâsî Mücerred Fiillerin Nâibu’l-Fâilleri
    Sülâsî mücerred bir fiil, mâzî mechûl kalıbına alınırken, fiilin ilk harfi
    dammeli (zammeli), ortadaki harfi kesralı yapılır.
    Meselâ كُتِبَتِ المقََالَةُ “Makâle yazıldı” gibi. Aynı sülâsî fiil, mechûl muzârî
    kalıbına alınırken muzâraat harfi dammeli, aynu’l-fiili fethalı yapılır. Meselâ
    تُكْتَبُ المَقَالَةُ “Makâle yazılıyor” cümlesinde böyledir.
    Ef‘âl-i kulûb’un (bilmek ve zannetmek gibi kalbin yaptığı işleri bildiren
    fiiller) ikinci mef‘ûlleri, nâibu’l-fâil durumuna getirilemezler. Meselâ, حَسِبْتُ
    مُحَمَّدًا ذَاهِبًا “Muhammed’i gidiyor sandım”, ifâdesinde, ikinci mef‘ûl ذَاهِبًا
    kelimesidir ve nâibu’l-fâil yerini alamaz.
    Mezîd Fiillerin Nâibu’l-Fâilleri
    Mezîd fiil, ( ت ) ile başlıyorsa mâzînin ikinci harfi birinci harfi gibi dammeli,
    sondan bir önceki harfi de kesralı yapılır. Meselâ تُعُلِّمَتِ السِّبَاحَةُ “Yüzme
    öğrenildi” ve تُقُوتِلَ فِي الْمَيْدَانِ “Meydanda savaşıldı” gibi. Aynı kalıptakilerin
    muzâri mechûlleri, muzâraat harflerinin dammeli, aynu’l-fiillerinin (ikinci
    harflerinin) fethalı, sondan bir önceki harfin de fethalı olmasıyla yapılır.
    Meselâ تُتَعَلَّمُ السِّبَاحَةُ “Yüzme öğrenilir” ve يُتَقَاتَلُ للشَّرَف “Şeref için savaşılır”.
    Mezîd fiiller vasıl hemzesi (hemzetu’l-vasl) ile başlıyorsa, mâzîde fiilin
    birinci ve üçüncü harfleri damme, sondan bir önceki harfi de kesra olur.
    عَلَّمَ المدَُرِّسُ التِّلْمِيذَ الكِتَابَةَ
    134
    Meselâ اُحْتُفِظَ بِالْكِتَابِ “Kitap muhâfaza edildi” gibi. Muzârîde ise muzâraat
    harfi damme ve sondan bir önceki ise fetha olur. Meselâ هُوَ يُحَافَظُ عَلَيْهِ “O,
    muhâfaza edilir” gibi.
    Mâzî fiil, اِسْتَجَابَ “kabul etti” gibi, vasıl hemzesiyle başlayıp sonundan bir
    önceki harf elif ise, bu elif ي harfine dönüştürülür. Meselâ اُسْتُجِيبَ الدُّعَاءُ “Dua
    kabul edildi” gibi. Muzârîde ise muzâraat harfi dammeli olur. Fakat bu
    sıygada elif, olduğu gibi muhâfaza edilir.
    Üç mef‘ûle geçişli olan أَعْلَمَ “bildirdi” fiilinin üçüncü mef‘ûlleri de
    nâibu’l-fâil olarak kullanılmazlar.
    Malûm yapıdaki müteaddî (geçişli) bir fiil, mechûl yapıya
    dönüştürülünce, cümledeki mefûlün bih sarîh(nesne: düz tümleç) nâibu’l-fâil
    olur ve mansûb iken nâibu’l-fâil ( نَائِبُ الفاعِل ) yerine geçtiği için merfû olur.
    Önceki derslerde öğrenmiş olduğumuz fiil-fâil uygunluğu, fiil ile nâibu’l-fâil
    arasında da aynen geçerlidir. Örnekleri inceleyiniz:
    Halil dersi yazdı. كَتَبَ خَليلٌ الدرسَ
    Ders yazıldı. كُتِبَ الدَّرْسُ
    Fatma pencereyi açtı. فَتَحَتْ فَاطِمَةُ النَّافِذَةَ
    Pencere açıldı. فُتِحَتِ النَّافِذَةُ
    Cümleyi bu kelimelerle oluşturdum. َذِهِ الْكَلِمَاتِ

  • İLLETLİ FİİLLER


    Aslî harflerinden bir veya ikisi illet harfi olan fiile mu‘tel (illet harfli) fiil
    denir. Bu illet harfleri de elif, vâv ve yâ’dır .( وَجَدَ (ا، و، ي buldu, قَالَ dedi, رَمَى attı, وَقَى korudu fiilleri gibi. Bunlar da illet harfinin türü ve bulunduğu yere
    göre dörde ayrılır:
    1. Misâl fiil.
    2. Ecvef fiil.
    3. Nâkıs fiil.
    4. Lefîf fiil.
    1. Misâl Fiil
    Misâl fiil, aslî harflerinden ilki vâv ya da yâ harfi olan fiildir. Bu tür fiillerde
    vâv ile başlayanlar çoğunluktadır. Vâv ile başlayanlara misâl-i vâvî, yâ ile
    başlayanlara da misâl-i yâî denir.
    وَقَفَ durdu, وَهَبَ bağışladı, وَرِثَ mirasçı oldu, وَعَدَ söz verdi
    يَئِسَ ümitsiz oldu, يَبِسَ kurudu, يَقِظَ uyandı, يَسُرَ kolay oldu
    2. Ecvef Fiil
    Ecvef fiil, aslî harflerinden ikincisi illet harfi olan fiildir. Bu ortadaki harf de
    ya “vâv” ( و) ya da “yâ” ( ي)harfidir. Misâl fiilde olduğu gibi ecvef fiilde de
    orta harfi vâv olana ecvef-i vâvî, yâ olana da ecvef-i yâî denir. Ecvef fiilin
    vâvlı mı yoksa yâlı mı olduğu muzârisinden ve mastarından anlaşılır. – قَالَ
    يَقُولُ – قَوْلٌ şeklinde olanlar vâvlı iken, بَاعَ – يَبِيعُ – بَيْعٌ şeklindekiler ise yâlı
    ecveftir. Ancak خَافَ – يَخَافُ – خَوْفٌ korktu ve نَالَ – يَنَالُ – نَيْلٌ elde etti
    örneklerinde olduğu gibi mâzî ve muzârisi فَعِلَ – يَفْعَلُ sıygasında gelen
    fiillerde vâv’lı mı yoksa yâ’lı mı olduğu muzârisinden değil, mastarından
    anlaşılır. Ancak aslı vâv ya da yâ olan bu illet harfleri mâzî fiilde elif ( ( ا
    olarak yazılır.
    96
    قَالَ dedi, زَارَ ziyaret etti, مَاتَ öldü, خَافَ korktu
    بَاعَ sattı, سَارَ yürüdü, سَالَ aktı , نَالَ elde etti
    Ecvef fiiller orta harfi hemze olan mehmûz fiillerle karıştırılmamalıdır. سَأَلَ sordu fiili mehmûzken, سَالَ aktı fiili ecveftir.
    3. Nâkıs Fiil
    Nâkıs fiil, aslî harflerinden sonuncusu illet harfi olan fiildir.
    دَعَا dua etti, çağırdı, عَفَا affetti, شَكَا şikayet etti, نَجَا kurtuldu
    رَمَى attı, شَفَى şifa verdi, بَنَى bina etti, بَكَى ağladı
    رَضِيَ razı oldu, لَقِيَ karşılaştı, نَسِيَ unuttu, خَفِيَ gizli oldu
    4. Lefîf Fiil
    Lefîf fiil, aslî harflerinden iki tanesi illet harfi olan fiildir. Bu illet harflerinin
    bulunduğu yere göre de lefîf fiil, lefîf-i makrûn (illet harfleri bitişik lefîf)
    ve lefîf-i mefrûk (illet harfleri ayrı lefîf) olmak üzere ikiye ayrılır.
    a. Lefîf-i Makrûn
    İllet harflerinin birisi fiilin ortasında, diğeri de sonunda ise buna lefîf-i
    makrûn denir.
    نَوَى niyet etti, رَوَى rivâyet etti, طَوَى katladı, كَوَى ütüledi
    b. Lefîf-i Mefrûk
    İllet harflerinin birisi fiilin başında diğeri de sonunda ise buna da lefîf-i
    mefrûk denir.
    وَقَى korudu, وَفَى sözünü tuttu, وَعَى aklında tuttu, ezberledi, وَلِيَ izledi,
    hükmetti, sorumlu oldu
    İLLETLİ FİİLLERİN ÇEKİMİ
    1. Misâl Fiil
    Mâzî
    Misâl fiilin mâzîleri, sâlim fiil gibi çekilir.
    97
    Vâv’lı Misâl Fiil
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Söz verdi : وَعَدَ
    وَعَدَ وَعَدَا وَعَدُوا Gâib / الْغائبُ َِ3. Şahıs Erkek
    وَعَدَتْ وَعَدَتَا وَعَدْنَ
    Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    وَعَدْتَ وَعَدْتمَُا وَعَدْتُمْ
    Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    وَعَدْتِ وَعَدْتمَُا وَعَدْتُنَّ
    Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    وَعَدْتُ وَعَدْنَا
    Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Muzâri
    Vâv’lı Misâl Fiil
    Vâv ile başlayan misâl fiilerin muzârileri elde edilirken genelde ilk harf
    düşer. وَضَعَ – يَضَعُ ,وَعَدَ – يَعِدُ koydu ve وَرِثَ – يَرِثُ gibi. Sadece وَجِلَ – يَوْجَلُ korktu ve وَقُرَ – يَوْقُرُ vakarlı oldu örneklerinde olduğu gibi فَعِلَ – يَفْعَلُ ve – فَعُلَ
    يَفْعُلُ sıygalarında gelen fiillerin muzârisinde vâv harfi genelde sabit kalır. Bu
    durumda misâl fiilin muzârisi, sâlim fiil gibi çekilir.
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Söz veriyor / : يَعِدُ
    verir / verecek
    يَعِدُ يَعِدَانِ يَعِدُونَ
    Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    تَعِدُ تَعِدَانِ يَعِدْنَ
    Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    تَعِدُ تَعِدَانِ تَعِدُونَ
    Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    98
    2. Şahıs Erkek
    تَعِدِينَ تَعِدَانِ تَعِدْنَ
    Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَعِدُ نَعِدُ
    Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Yâ’lı Misâl Fiil
    Bu tür fiillerin muzârileri de, mâzîleri gibi sâlim fiil gibi çekilir.
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Kolay oluyor / : يَيْسُرُ
    olur / olacak
    يَيْسُرُ يَيْسُرَانِ يَيْسُرُونَ
    Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    تَيْسُرُ تَيْسُرَانِ يَيْسُرْنَ
    Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    تَيْسُرُ تَيْسُرَانِ تَيْسُرُونَ
    Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    تَيْسُرِينَ تَيْسُرَانِ تَيْسُرْنَ
    Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَيْسُرُ نَيْسُرُ
    Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Emir
    Emir fiili, muzârinin muhatab ve muhataba sıygalarından elde edilir. Şu
    yollar takip edilir:
    Önce muzârinin başındaki muzârilik harfi olan tâ ( ت) atılır ve sonu
    cezimli yapılır:
    عِدْ  عِدُ  تَعِدُ
    Emirde müfred muhatabın sonu cezim olurken, cemi muhataba mebnî
    olduğu için sonu aynen kalır, geri kalanlarda ise cezim alâmeti olarak
    sonlarındaki nûn harfleri düşer.
    99
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Söz ver : عِدْ
    عِدْ عِدَا عِدُوا Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    عِدِي عِدَا عِدْنَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    Vâv’lı misâl fiillerin emirlerinin çekiminde, فَعِلَ – يَفْعَلُ ve فَعُلَ – يَفْعُلُ sıygalarında
    gelenler hariç vâvlar düşer.
    Yukarıdaki tabloya uygun olarak siz de وَقَفَ durdu ve يَئِسَ ümitsiz oldu fiillerinin
    başlarına أَنْتَ , أَنَا ve نَحْنُ zamirlerini getirerek mâzî çekimlerini yapınız.
    2. Ecvef Fiil
    Mâzî
    İster vâv’lı olsun ister yâ’lı, mâzî çekiminde, harekeli merfû muttasıl
    zamirlere bitiştiklerinde ecvef fiillerin ortasındaki illet harfi düşer. Bunlar da
    nun-u nisveye bitişen ve ondan sonra gelen sıygalardır. قُلْتَ , قُلْنَ gibi.
    Vâv’lı Ecvef Fiil
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Dedi, söyledi : قَالَ
    قَالَ قَالاَ قَالُوا Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    قَالَتْ قَالَتَا قُلْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    قُلْتَ قُلْتُمَا قُلْتُمْ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    قُلْتِ قُلْتُمَا قُلْتُنَّ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    قُلْتُ قُلْنَا Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    100
    Yâ’lı Ecvef Fiil
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Sattı : بَاعَ
    بَاعَ بَاعَا بَاعُوا Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    بَاعَتْ بَاعَتَا بِعْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    بِعْتَ بِعْتُمَا بِعْتُمْ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    بِعْتِ بِعْتُمَا بِعْتُنَّ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    بِعْتُ بِعْنَا Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    خَافَ Fiilinin Mâzî Çekimi
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Korktu : خَاف
    خَافَ خَافَا خَافُوا Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    خَافَتْ خَافَتَا خِفْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    خِفْتَ خِفْتُمَا خِفْتُمْ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    خِفْتِ خِفْتُمَا خِفْتُنَّ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    خِفْتُ خِفْنَا Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    101
    Muzâri
    Ecvef fiilin muzârisinde ortadaki illet harfi aslına dönüşür. قَالَ – يَقُولُ gibi.
    Ancak خَافَ – يَخَافُ örneğinde olduğu gibi, فَعِلَ- يَفْعَلُ sıygasında olanlar bu
    kuralın dışındadır. Bunların muzârisinde illet harfi aslına dönüşmez. Ayrıca
    ecvef fiillere nûn-u nisve bitiştiğinde ise hepsinde de illet harfi düşer. يَقُلْنَ
    gibi.
    Vâv’lı Ecvef Fiil
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Diyor / der / : يَقُولُ
    diyecek – söylüyor,
    söyler, söyleyecek
    يَقُولُ يَقُولاَنِ يَقُولُونَ Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    تَقُولُ تَقُولاَنِ يَقُلْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    تَقُولُ تَقُولاَنِ تَقُولُونَ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    تَقُولِينَ تَقُولاَنِ تَقُلْنَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَقُولُ نَقُولُ Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Yâ’lı Ecvef Fiil
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Satıyor, satar, : يَبِيعُ
    satacak
    يَبِيعُ يَبِيعَانِ يَبِيعُونَ Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    تَبِيعُ تَبِيعَانِ يَبِعْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    102
    تَبِيعُ تَبِيعَانِ تَبِيعُونَ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    تَبِيعِينَ تَبِيعَانِ تَبِعْنَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَبِيعُ نَبِيعُ Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    خَافَ Fiilinin Muzâri Çekimi
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Korkuyor, : يَخَافُ
    korkar, korkacak
    يَخَافُ يَخَافَانِ يَخَافُونَ Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    تَخَافُ تَخَافَانِ يَخَفْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    تَخَافُ تَخَافَانِ تَخَافُونَ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    تَخَافَانِ تَخَافَانِ تَخَفْنَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَخَافُ نَخَافُ Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Emir
    Ecvef fiillerin emirleri elde edilirken şu yol takip edilir:
    قُلْ  قُولُ  تَقُولُ
    Cezim alâmeti, müfred muhatab ve cemi muhataba sıygalarında illet harfinin
    düşmesi ( قُلْنَ ve قُلْ gibi ), diğer sıygalarda ise sondaki nûn’ların
    düşmesidir.
    103
    Vâv’lı Ecvef Fiil
    Mâzî ve muzârisi قَالَ – يَقُولُ şeklinde gelen fiillerin emrinde ilk harfin harekesi
    ötre olur. قُلْ gibi.
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    De, söyle : قُلْ
    قُلْ قُولاَ قُولُوا Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    قُولِي قُولاَ قُلْنَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    Yâ’lı Ecvef Fiil
    Mâzî ve muzârisi بَاعَ – يَبِيعُ şeklinde gelen fiillerin emrinde ilk harfin harekesi
    esre olur. بِعْ gibi.
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Sat : بِعْ
    بِعْ بِيعَا بِيعُوا Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    بِيعِي بِيعَا بِعْنَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    خَافَ Fiilinin Emir Çekimi
    Mâzî ve muzârisi خَافَ – يَخَافُ şeklinde gelen fiillerin emrinde ilk harfin
    harekesi üstün olur. خَفْ gibi.
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Kork : خَفْ
    خَفْ خَافَا خَافُوا Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    خَافِي خَافَا خَفْنَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    104
    Yukarıdaki tabloya uygun olarak siz de قَامَ kalktı ve سَارَ yürüdü fiillerinin هُمَا , هُوَ
    ve هُمْ zamirleriyle birlikte muzârî çekimlerini yapınız.
    3. Nâkıs Fiil
    Nâkıs fiillerin çekiminde, illet harfinden önce fetha varsa 3. erkek şahsın
    çoğulu söylenirken vâv harfi sâkin (harekesiz) gelir. دَعَا – دَعَوْا , رَمَى – رَمَوْا gibi.
    Ancak mâzînin müfred gâib sıygasında illet harfinden önce kesra varsa vâv,
    harf-i med şeklinde bulunur. رَضِيَ – رَضُوا gibi. Aynı durum emir ve muzâride
    de geçerlidir. Emirde اِرْمِ – اِرْمُوا ve اِرْضَ – اِرْضَوْا şeklinde, muzâride ise – يَرْمِي
    يَرْمُونَ ve يَرْضَى – يَرْضَوْنَ şeklinde olur.
    Mâzî
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Dua etti, davet : دَعَا
    etti
    دَعَا دَعَوَا دَعَوْا Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    دَعَتْ دَعَتَا دَعَوْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    دَعَوْتَ دَعَوْتمَُا دَعَوْتُمْ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    دَعَوْتِ دَعَوْتمَُا دَعَوْتُنَّ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    دَعَوْتُ دَعَوْنَا Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Attı : رَمَى
    رَمَى رَمَيَا رَمَوْا Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    رَمَتْ رَمَتَا رَمَيْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    105
    رَمَيْتَ رَمَيْتُمَا رَمَيْتُمْ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    رَمَيْتِ رَمَيْتُمَا رَمَيْتُنَّ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    رَمَيْتُ رَمَيْنَا Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Razı oldu : رَضِيَ
    رَضِيَ رَضِيَا رَضُوا Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    رَضِيَتْ رَضِيَتَا رَضِينَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    رَضِيتَ رَضِيتُمَا رَضِيتُمْ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    رَضِيتِ رَضِيتُمَا رَضِيتُنَّ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    رَضِيتُ رَضِينَا Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    دَعَا fiilinde olduğu gibi, nâkıs fiilin mâzîsinin son harfi uzun elif şeklindeyse,
    onun aslı vâv demektir ve bu harf fiilin çekiminde ortaya çıkar. دَعَا – دَعَوَا örneğinde olduğu gibi.
    Muzâri
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Dua ediyor / : يَدْعُو
    eder / edecek
    يَدْعُو يَدْعُوَانِ يَدْعُونَ Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    106
    تَدْعُو تَدْعُوَانِ يَدْعُونَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    تَدْعُو تَدْعُوَانِ تَدْعُونَ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    تَدْعِينَ تَدْعُوَانِ تَدْعُونَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَدْعُو نَدْعُو Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Atıyor / atar / : يَرْمِي
    atacak
    يَرْمِي يَرْمِيَانِ يَرْمُونَ Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    تَرْمِي تَرْمِيَانِ يَرْمِينَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    تَرْمِي تَرْمِيَانِ تَرْمُونَ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    تَرْمِينَ تَرْمِيَانِ تَرْمِينَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَرْمِي نَرْمِي Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Razı uyor / olur : يَرْضَى
    / olacak
    يَرْضَى يَرْضَيَانِ يَرْضَوْنَ Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    تَرْضَى تَرْضَيَانِ يَرْضَيْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    107
    تَرْضَى تَرْضَيَانِ تَرْضَوْنَ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    تَرْضَيْنَ تَرْضَيَانِ تَرْضَيْنَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَرْضَى نَرْضَى Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Emir
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Dua et, davet et : اُدْعُ
    اُدْعُ أُدْعُوَا أُدْعُوا Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    أُدْعِي أُدْعُوَا أدْعُونَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    At : اِرْمِ
    اِرْمِ اِرْمِيَا اِرْمُوا Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    اِرْمِي اِرْمِيَا اِرْمِينَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Razı ol : اِرْضَ
    اِرْضَ اِرْضَيَا اِرْضَوْا Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    اِرْضَيْ اِرْضَيَا اِرْضَيْنَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    108
    Yukarıdaki tabloya uygun olarak siz de ◌ُ- رَجَا umdu, ◌ِ- كَفَى yeterli oldu ve
    ◌َ– نَسِيَ unuttu fiillerinin mâzî çekimlerini هُمَا , هِيَ ve هُنَّ zamirleriyle birlikte
    yapınız.
    4. Lefîf Fiil
    Mâzî
    Lefîf fiilin mâzî çekimi nâkıs fiillerle aynıdır.
    Lefîf-i Makrûn
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Niyet etti : نَوَى
    نَوَى نَوَيَا نَوَوْا Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    نَوَتْ نَوَتَا نَوَيْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    نَوَيْتَ نَوَيْتُمَا نَوَيْتُمْ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    نَوَيْتِ نَوَيْتُمَا نَوَيْتُنَّ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    نَوَيْتُ نَوَيْنَا Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Lefîf-i Mefrûk
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Korudu : وَقَى
    وَقَى وَقَيَا وَقَوْا Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    وَقَتْ وَقَتَا وَقَيْنَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    109
    وَقَيْتَ وَقَيْتُمَا وَقَيْتُمْ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    وَقَيْتِ وَقَيْتُمَا وَقَيْتُنَّ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    وَقَيْتُ وَقَيْنَا Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Muzâri
    Lefîf fiilin muzâri çekimi de nâkıs fiil gibidir.
    Lefîf-i Makrûn
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Niyet ediyor / : يَنْوِي
    eder / edecek
    يَنْوِي يَنْوِيَانِ يَنْوُونَ Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    تَنْوِي تَنْوِيَانِ يَنْوِينَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    تَنْوِي تَنْوِيَانِ تَنْوُونَ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    تَنْوِينَ تَنْوِيَانِ تَنْوِينَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَنْوِي نَنْوِي Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    Lefîf-i Mefrûk
    Bunlarda, vâv’lı misâl fiillerin çoğunda olduğu gibi, muzârisi elde edilirken
    فَعِلَ – يَفْعَلُ sıygasında olanlar hariç, baştaki vâv harfi düşer. وَفَى – يَفِي gibi.
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Koruyor / korur / : يَقِي
    koruyacak
    يَقِي يَقِيَانِ يَقُونَ Gâib / الْغَائِبُ
    3. Şahıs Erkek
    تَقِي تَقِيَانِ تَقِينَ Gâibe / الْغَائِبَةُ
    3. Şahıs Dişi
    تَقِي تَقِيَانِ تَقُونَ Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    110
    Emir
    Lefîf-i Makrûn
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Niyet et : اِنْوِ
    اِنْوِ اِنْوِيَا اِنْوُوا Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    اِنْوِي اِنْوِيَا اِنْوِينَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    Lefîf-i Mefrûk
    Cemi
    الجَْمْع
    (Çoğul)
    Müsennâ
    الْمُثَنَّى
    (İkil)
    Müfred
    الْمُفْرَدُ
    (Tekil)
    Koru : قِ
    قِ قِيَا قُوا Muhatab / الْمُخَاطَبُ
    2. Şahıs Erkek
    قِي قِيَا قِينَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    Yukarıdaki tabloya uygun olarak siz de طَوَى katladı ve وَفَى sözünü tuttu
    fiillerinin muzârî çekimlerini أَنْتُمَا , أَنْتِ ve أَنْتُنَّ zamirleriyle birlikte yapınız.
    تَقِينَ تَقِيَانِ تَقِينَ Muhataba / ◌ْ الْمُخَاطَبَةُ
    2. Şahıs Dişi
    أَقِي نَقِي Mütekellim / الْمُتَكَلِّمُ
    1. Şahıs Ortak
    111
    المثال الأجوف الناقص اللفيف
    هُوَ وَعَدَ يَسُرَ قَالَ بَاعَ دَعَا رَمَى رَضِيَ نَوَى وَقَى
    هُمَا وَعَدَا يَسُرَا قَالاَ بَاعَا دَعَوَا رَمَيَا رَضِيَا نَوَيَا وَقَيَا
    هُمْ وَعَدُوا يَسُرُوا قَالُوا بَاعُوا دَعَوْا رَمَوْا رَضُوا نَوَوْا وَقَوْا
    هِيَ وَعَدَتْ يَسُرَتْ قَالَتْ بَاعَتْ دَعَتْ رَمَتْ رَضِيَتْ نَوَتْ وَقَتْ
    هُمَا وَعَدَتَا يَسُرَتَا قَالَتَا بَاعَتَا دَعَتَا رَمَتَا رَضِيَتَا نَوَتَا وَقَتَا
    هُنَّ وَعَدْنَ يَسُرْنَ قُلْنَ بِعْنَ دَعَوْنَ رَمَيْنَ رَضِينَ نَوَيْنَ وَقَيْنَ
    أَنْتَ وَعَدْتَ يَسُرْتَ قُلْتَ بِعْتَ دَعَوْتَ رَمَيْتَ رَضِيتَ نَوَيْتَ وَقَيْتَ
    أَنْتُمَا وَعَدْتمَُا يَسُرْتمَُا قُلْتُمَا بِعْتُمَا دَعَوْتمَُا رَمَيْتُمَا رَضِيتُمَا نَوَيْتُمَا وَقَيْتُمَا
    أَنْتُمْ وَعَدْتُمْ يَسُرْتُمْ قُلْتُمْ بِعْتُمْ دَعَوْتُمْ رَمَيْتُمْ رَضِيتُمْ نَوَيْتُمْ وَقَيْتُمْ
    أَنْتِ وَعَدْتِ يَسُرْتِ قُلْتِ بِعْتِ دَعَوْتِ رَمَيْتِ رَضِيتِ نَوَيْتِ وَقَيْتِ
    أَنْتُمَا وَعَدْتمَُا يَسُرْتمَُا قُلْتُمَا بِعْتُمَا دَعَوْتمَُا رَمَيْتُمَا رَضِيتُمَا نَوَيْتُمَا وَقَيْتُمَا
    أَنْتُنَّ وَعَدْتُنَّ يَسُرْتُنَّ قُلْتُنَّ بِعْتُنَّ دَعَوْتُنَّ رَمَيْتُنَّ رَضِيتُنَّ نَوَيْتُنَّ وَقَيْتُنَّ
    أَنَا وَعَدْتُ يَسُرْتُ قُلْتُ بِعْتُ دَعَوْتُ رَمَيْتُ رَضِيتُ نَوَيْتُ وَقَيْتُ
    نَحْنُ وَعَدْنَا يَسُرْنَا قُلْنَا بِعْنَا دَعَوْنَا رَمَيْنَا رَضِينَا نَوَيْنَا وَقَيْنَا
    Tablo 4.1: İlletli Fiillerin Munfasıl Zamirlerle Mâzî Çekim Tablosu.
    112
    المثال الأجوف الناقص اللفيف
    هُوَ يَعِدُ يَيْسُرُ يَقُولُ يَبِيعُ يَدْعُو يَرْمِي يَرْضَى يَنْوِي يَقِي
    هُمَا يَعِدَانِ يَيْسُرَانِ يَقُولاَنِ يَبِيعَانِ يَدْعُوَانِ يَرْمِيَانِ يَرْضَيَانِ يَنْوِيَانِ يَقِيَانِ
    هُمْ يَعِدُونَ يَيْسُرُونَ يَقُولُونَ يَبِيعُونَ يَدْعُونَ يَرْمُونَ يَرْضَوْنَ يَنْوُونَ يَقُونَ
    هِيَ تَعِدُ تَيْسُرُ تَقُولُ تَبِيعُ تَدْعُو تَرْمِي تَرْضَى تَنْوِي تَقِي
    هُمَا تَعِدَانِ تَيْسُرَانِ تَقُولاَنِ تَبِيعَانِ تَدْعُوَانِ تَرْمِيَانِ تَرْضَيَانِ تَنْوِيَانِ تَقِيَانِ
    هُنَّ يَعِدْنَ يَيْسُرْنَ يَقُلْنَ يَبِعْنَ يَدْعُونَ يَرْمِينَ يَرْضَيْنَ يَنْوِينَ يَقِينَ
    أَنْتَ تَعِدُ تَيْسُرُ تَقُولُ تَبِيعُ تَدْعُو تَرْمِي تَرْضَى تَنْوِي تَقِي
    أَنْتُمَا تَعِدَانِ تَيْسُرَانِ تَقُولاَنِ تَبِيعَانِ تَدْعُوَانِ تَرْمِيَانِ تَرْضَيَانِ تَنْوِيَانِ تَقِيَانِ
    أَنْتُمْ تَعِدُونَ تَيْسُرُونَ تَقُولُونَ تَبِيعُونَ تَدْعُونَ تَرْمُونَ تَرْضَوْنَ تَنْوُونَ تَقُونَ
    أَنْتِ تَعِدِينَ تَيْسُرِينَ تَقُولِينَ تَبِيعِينَ تَدْعِينَ تَرْمِينَ تَرْضَيْنَ تَنْوِينَ تَقِينَ
    أَنْتُمَا تَعِدَانِ تَيْسُرَانِ تَقُولاَنِ تَبِيعَانِ تَدْعُوَانِ تَرْمِيَانِ تَرْضَيَانِ تَنْوِيَانِ تَقِيَانِ
    أَنْتُنَّ تَعِدْنَ تَيْسُرْنَ تَقُلْنَ تَبِعْنَ تَدْعُونَ تَرْمِينَ تَرْضَيْنَ تَنْوِينَ تَقِينَ
    أَنَا أَعِدُ أَيْسُرُ أَقُولُ أَبِيعُ أَدْعُو أَرْمِي أَرْضَى أَنْوِي أَقِي
    نَحْنُ نَعِدُ نَيْسُرُ نَقُولُ نَبِيعُ نَدْعُو نَرْمِي نَرْضَى نَنْوِي نَقِي
    Tablo 4.2: İlletli Fiillerin Munfasıl Zamirlerle Muzâri Çekim Tablosu.
    113
    المِثال الأجوف الناقص اللفيف
    أَنْتَ عِدْ قُلْ بِعْ اُدْعُ اِرْمِ اِرْضَ اِنْوِ قِ
    أَنْتُمَا عِدَا قُولاَ بِيعَا اُدْعُوَا اِرْمِيَا اِرْضَيَا اِنْوِيَا قِيَا
    أَنْتُمْ عِدُوا قُولُوا بِيعُوا اُدْعُوا اِرْمُوا اِرْضَوْا اِنْوُوا قُوا
    أَنْتِ عِدِي قُولِي بِيعِي اُدْعِي اِرْمِي اِرْضَيْ اِنْوِي قِي
    أَنْتُمَا عِدَا قُولاَ بِيعَا اُدْعُوَا اِرْمِيَا اِرْضَيَا اِنْوِيَا قِيَا
    أَنْتُنَّ عِدْنَ قُلْنَ بِعْنَ اُدْعُونَ اِرْمِينَ اِرْضَيْنَ اِنْوِينَ قِينَ

  • İSM-İ MEVSÛL Arapçada İsmi Mevsuller


    İsm-i mevsûl, tek başına bir anlamı olmayan, ancak kendisinden sonra gelen
    cümleyle birlikte bir mânâ ifade eden marife isimdir. İsm-i mevsûl genelde
    marife bir isimden sonra onun sıfatı olarak gelir. Ancak cümlenin bir ögesi
    olarak mübteda, haber, fâil, mef’ûl vb. bir konumda da gelebilir.
    İsm-i mevsûller hâs ve müşterek olmak üzere ikiye ayrılır.
    1. Hâs İsm-i Mevsûl
    Müzekker ve müennesi, tekil ve çoğulu için ayrı ayrı lafzı bulunan ism-i
    mevsûle hâs ism-i mevsûl denir. Bunlara özel ism-i mevsûller de
    denebilir. Bunlar, cümlenin bir ögesi olarak gelebildikleri gibi, cümledeki
    marife bir ögenin sıfatı olarak da gelebilirler. Bu durumda ism-i mevsûl,
    öncesindeki isme, hem müzekkerlik – müenneslik hem de sayı bakımından
    uyar.
    68
    Çoğul
    الجَْمْع
    (Mebnî)
    İkil
    الْمُثَنَّى
    (Mu‘rab)
    Tekil
    الْمُفْرَدُ
    (Mebnî)
    اَلَّذِي اَللَّذَانِ / اَللَّذَيْنِ اَلَّذِينَ
    Müzekker
    المذكَّر
    اَلَّتِي اَللَّتَانِ / اَللَّتَيْنِ اَللاَّتِي، اَللَّوَاتِي، اَللاَّئِي
    Müennes
    المؤنَّث
    اَلَّذِي :Bu ism-i mevsûl tekil müzekker isim için kullanılır.
    .رَأَيْتُ الطَّالِبَ الَّذِي ذَهَبَ إلى الْمَكْتَبَةِ
    Kütüphaneye giden öğrenciyi gördüm.
    Aslında burada iki ayrı cümle bulunmaktadır. Birincisi رَأَيْتُ الطَّالِبَ
    “Öğrenciyi gördüm”, ikincisi ise الطَّالِبُ ذَهَبَ إلى الْمَكْتَبَةِ “Öğrenci kütüphaneye
    gitti” cümlesidir. İsm-i mevsûl bu cümleleri birbirine bağlamış ve kendisi
    الطالب kelimesinin sıfatı olmuştur. Mef’ûl olan الطالب kelimesinin harekesi
    üstün olmasına rağmen, onun sıfatı olan الَّذِي ism-i mevsûlünün harekesinde
    bir değişiklik olmamıştır. Çünkü mebnîdir. Ref, nasb ya da cer hâlinde harf
    veya harekesinde herhangi bir değişiklik olmaz. Oysa normalde sıfatların
    murab olduğunda öncesindeki isme hareke yönünden uyması gerekir.
    اَللَّذَانِ :Bu ism-i mevsûl, tesniye (ikil) müzekker isim için kullanılır. Bunların
    i‘râbı diğer ikil kelimeler gibidir, yani mebnî değil, murabdırlar. Ref hâli
    اللَّذَانِ şeklinde elifle, nasb ve cer hâli ise اللَّذَيْنِ şeklinde yâ iledir.
    عَادَ الطَّالِبَانِ اللَّذَانِ ذَهَبَا إِلَى الْكُلِّيَّةِ . Fakülteye giden iki öğrenci döndü.
    Bu cümlede ism-i mevsûl fâil olan الطَّالِبَانِ kelimesinin sıfatı olarak
    gelmiştir. Fâil ref konumunda olduğu için, ism-i mevsûl de onun sıfatı olarak
    اللَّذَانِ şeklinde elif ( ا) ile ref konumunda gelmiştir.
    رَأَيْتُ الطَّالِبَيْنِ اللَّذَيْنِ ذَهَبَا إِلَى الْكُلِّيَّةِ . Fakülteye giden iki öğrenciyi gördüm.
    Bu cümlede ise ism-i mevsûl mef’ûl olan الطَّالِبَيْنِ kelimesinin sıfatı olarak
    gelmiştir. Mef‘ûl nasb konumunda olduğu için, ism-i mevsûl de onun sıfatı
    olarak اللَّذَيْنِ şeklinde nasb konumunda gelmiştir.
    سَلَّمْتُ عَلَى الطَّالِبَيْنِ اللَّذَيْنِ ذَهَبَا إِلَى الْكُلِّيَّةِ . Fakülteye giden iki öğrenciye selam verdim.

    Bu cümlede ise ism-i mevsûl عَلَى harfi cerri ile mecrûr olan الطَّالِبَيْنِ
    kelimesinin sıfatı olarak gelmiştir. İsm-i mevsûl de onun sıfatı olarak اللَّذَيْنِ
    şeklinde cer konumunda gelmiştir.
    اَلَّذِينَ : Bu ism-i mevsûl ise çoğul müzekker isim için kullanılır. الَّذِينَ de
    mebnîdir Cümlede hangi konumda bulunursa bulunsun harf veya harekesinde
    herhangi bir değişiklik olmaz.
    رَأَيْتُ الطُّلاَّبَ الَّذِينَ ذَهَبُوا . Giden öğrencileri gördüm
    اَلَّتِي :Bu ism-i mevsûl tekil müennes isim için kullanılır ve mebnîdir.
    رَأَيْتُ الطَّالِبَةَ الَّتِي ذَهَبَتْ . Giden (kız) öğrenciyi gördüm.
    اَللَّتَانِ :Bu ism-i mevsûl ikil müennes isim için kullanılır. İ‘rab yönünden
    aynen اللَّذَانِ ism-i mevsûlü gibidir.
    عَادَتِ الطَّالِبَتَانِ اللَّتَانِ ذَهَبَتَا . Giden iki (kız) öğrenci döndü.
    رَأَيْتُ الطَّالِبَتَيْنِ اللَّتَيْنِ ذَهَبَتَا . Giden iki (kız) öğrenciyi gördüm.
    سَلَّمْتُ عَلَى الطَّالِبَتَيْنِ اللَّتَيْنِ ذَهَبَتَا إِلَى الْكُلِّيَّةِ . Fakülteye giden iki (kız) öğrenciye selam
    verdim.
    اَللاَّتِي : Bu ism-i mevsûl ise çoğul müennes isim için kullanılır ve mebnîdir.
    رَأَيْتُ الطَّالِبَاتِ اللاَّتِي ذَهَبْنَ . Giden (kız) öğrencileri gördüm.
    Hâs İsm-i Mevsûlün Cümlenin Bir Ögesi Olması:
    Yukarıda da ifade edildiği gibi hâs ism-i mevsûller mübtedâ, haber, fâil,
    mef’ûl vb. bir şekilde cümlenin bir ögesi olarak da gelebilirler.
    Mübteda oluşu:
    اَلَّذِي نَالَ الجَْائِزَةَ كَرِيمٌ . Ödülü kazanan Kerim’dir.
    Bu bir isim cümlesidir. İsm-i mevsûl mübtedâ, كَرِيمٌ lafzı da haberidir. نَالَ
    الجَْائِزَةَ kısmı ise ism-i mevsûlün sıla cümlesidir.
    Haber Oluşu
    أُمِّي هِيَ الَّتِي تَرْعَى الْبَيْتَ . Evle ilgilenen annemdir.
    Burada ise أُمِّي lafzı mübtedâ, ism-i mevsûl ise haberidir. هِيَ ise fasıl
    zamiri, تَرْعَى الْبَيْتَ kısmı ise sıla cümlesidir.

    Fâil Oluşu
    وَصَلَ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ . Sınavda başarılı olan geldi.
    Bu cümlede ise ism-i mevsûl وَصَلَ fiilinin fâilidir.
    Mef’ûl Oluşu
    رَأَيْتُ الَّذِينَ يَشْتَرِكُونَ فِي الْمُؤْتَمَرِ . Kongreye katılanları gördüm.
    Burada ise ism-i mevsûl رَأَيْتُ fiilinin mef’ûlüdür.
    Cümledeki bir Ögenin Sıfatı Olması
    Yukarıda da belirtildiği gibi hâs ism-i mevsûller cümlenin ögelerinin sıfatı
    olarak da gelebilirler. Bu durumda niteledikleri isme sayı ve müzekkerlikmüenneslik
    bakımından uyarlar.
    Mübtedanın Sıfatı
    .الطَّالِبُ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ حَسَنٌ
    Sınavda başarılı olan öğrenci Hasan’dır.
    Haberin Sıfatı
    .هَذَا هُوَ الطَّالِبُ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ
    Bu, sınavda başarılı olan öğrencidir.
    Fâilin Sıfatı
    .وَصَلَ الطَّالِبُ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ
    Sınavda başarılı olan öğrenci geldi.
    Mef’ûlün Sıfatı
    .رَأَيْتُ الطَّالِبَ الَّذِي نَجَحَ فِي اْلاِمْتِحَانِ
    Sınavda başarılı olan öğrenciyi gördüm.
    İkil (müsennâ) olanlar hariç bütün ism-i mevsûller mebnîdir. İkil olanlar ise
    mu‘rabdır. Verilen örneklerde de görüldüğü üzere, diğer ikil lafızlarda olduğu
    gibi bunların da ref hâli elif’le ( اَللَّذَانِ – اللَّتَانِ ), nasb ve cer hâli ise yâ iledir( اَللَّذَيْنِ
    اللَّتَيْنِ –) . Ayrıca ikillerle müennes çoğul için kullanılan ism-i mevsûller çift
    lâm’la yazılırken, diğerleri tek lâm’la yazılır.

    Yukarıda verilen örnek cümleler ışığında siz de aşağıdaki cümlelerdeki ism-i
    mevsûllerin ikil ve çoğul hâllerini, gerekli değişiklikleri yaparak yazınız
    رَأَيْتُ الطِّفْلَ الَّذِي يَقْرَأُ الْقُرْآنَ الْكَرِيمَ . Kur’ân-ı Kerîm okuyan (erkek) çocuğu gördüm
    رَأَيْتُ الْبِنْتَ الَّتِي تَنْصُرُ صَدِيقَتَهَا . Arkadaşına yardım eden kızı gördüm
    2. Müşterek İsm-i Mevsûl
    Müzekker ve müennesi, tekil ve çoğulu için ayrı ayrı lafzı bulunmayıp hepsi
    için ortak kullanılan ism-i mevsûle müşterek ism-i mevsûl denir. Bunlara
    genel ya da ortak ism-i mevsûller de denebilir. Bunların başlıcaları iki
    tanedir: مَنْ ve مَا . Her ikisi de mebnîdir yani ref‘, nasb ve cer durumlarında
    şekilleri, yapıları değişmez. Müşterek ism-i mevsûller, hâs olanlardan farklı
    olarak sadece cümlenin bir ögesi olarak gelebilirler.
    : مَنْ
    Bu ism-i mevsûl akıllılar için kullanılır. Mebnî olduğu için ref, nasb ya da
    cer konumu aynıdır.
    Ref konumu:
    جَاءَ مَنْ حَفِظَ القرآنَ الكريمَ . Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyen geldi.
    Burada ism-i mevsûl جَاءَ fiilinin fâili olarak ref konumunda gelmiştir.
    Nasb konumu:
    رَأَيْتُ مَنْ حَفِظَ القرآنَ الكريمَ . Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyeni gördüm.
    Burada ise ism-i mevsûl رَأَيْتُ fiilinin mef’ûlü olarak nasb konumunda
    gelmiştir.
    Cer konumu:
    مَرَرْتُ بِمَنْ حَفِظَ القرآنَ الكريمَ . Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyene uğradım.
    Burada ise ism-i mevsûlün başında بِ harfi cerri gelmiştir. Harfi cerler
    normalde murab bir ismin başına geldiğinde son harekesini esre yapmaktadır.
    Ancak مَنْ ism-i mevsûlü mebnî olduğu için, harfi cerden dolayı son
    harekesinde herhangi bir değişiklik meydana gelmemiştir.
    Aşağıdaki cümlelerde ise ism-i mevsûl ref konumunda tekil-çoğul,
    müennes-müzekker için ortak olarak kullanılmıştır.
    نَجَا مَنْ عَبَدَ اللهَ . Allah’a kulluk eden kurtuldu (Erkek).
    نَجَا مَنْ عَبَدَوا اللهَ . Allah’a kulluk edenler kurtuldu (Erkek).

    نَجَتْ مَنْ عَبَدَتْ اللهَ . Allah’a kulluk eden kurtuldu (Bayan).
    نَجَتْ مَنْ عَبَدْنَ اللهَ . Allah’a kulluk edenler kurtuldu (Bayan).
    : مَا
    Bu ism-i mevsûl ise akılsızlar için kullanılır ve bu da mebnîdir
    يَقُولُ الرَّجُلُ مَا لاَ يَفْعَلُهُ . Adam yapmadığını söylüyor.
    حَكَى مَحْمُودٌ مَا شَاهَدَهُ . Mahmut gördüğünü anlattı.
    Cümlenin Bir Ögesi Olması
    Mübteda Oluşu
    مَا قُلْتُهُ هُوَ الصَّوَابُ . Söylediğim doğrudur.
    Burada ism-i mevsûl mübtedâ olarak ref konumunda gelmiştir. الصَّوَابُ
    lafzı da haberidir.
    Haber Oluşu
    .المسُْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ
    Müslüman diğer Müslümanların dilinden ve elinden güvende olduğu
    kimsedir.
    Burada ise المسُْلِمُ lafzı mübtedâ, ism-i mevsûl de onun haberidir.
    Fâil Oluşu
    تَقَدَّمَ مَنْ حَصَلَ عَلَى الجَْائِزَةِ . Ödülü kazanan öne çıktı.
    Mef‘ûl Oluşu
    شَكَرْتُ مَنْ نَصَرَنِي . Bana yardım edene teşekkür ettim.
    İsm-i mevsûllerin cümlenin bir ögesi ya da sıfat olarak kullanılmasıyla ilgili
    örnekler için İ. Güler – H. Günday – Ş. Şahin’in Arapça Dilbilgisi (Nahiv Bilgisi)
    kitabına bakınız.
    Müşterek ism-i mevsûllerden مَنْ akıllılar, مَا da akılsızlar ve cansız varlıkları
    belirtmek için kullanılırken, hâs ism-i mevsûllerin tekil ve ikilleri hem akıllılar
    hem de akılsızlar için ortak kullanılır.

    قَرَأْتُ الْكِتَابَ الَّذِي اشْتَرَيْتُهَا . Satın aldığım kitabı okudum.
    قَرَأْتُ الْكِتَابَيْنِ اللَّذَيْنِ اشْتَرَيْتُهُمَا . Satın aldığım iki kitabı okudum.
    الحَدَائِقُ الَّتِي رَأَيْتُهَا جِمِيلَةٌ . Gördüğüm bahçeler güzeldir.
    الحَدِيقَتَانِ اللَّتَانِ رَأَيْتُهُمَا جِمِيلَتَانِ . Gördüğüm iki bahçe güzeldir.
    وَصَلَ الطَّالِبُ الَّذِي أَعْرِفُهُ . Tanıdığım öğrenci geldi.
    وَصَلَ الطَّالِبَانِ اللَّذَانِ أَعْرِفُهُمَا . Tanıdığım iki öğrenci geldi.
    وَصَلَتِ الطَّالِبَةُ الَّتِي أَعْرِفُهَا . Tanıdığım (kız) öğrenci geldi.
    وَصَلَتِ الطَّالِبَتَانِ اللَّتَانِ أَعْرِفُهُمَا . Tanıdığım iki (kız) öğrenci geldi.
    Yukarıda geçen cümlelerde, hâs ism-i mevsûl ilk dördünde akılsızlar için,
    son dördünde ise akıllılar için kullanılmıştır.
    3. Sıla Cümlesi
    İsm-i mevsûlden sonra gelen cümleye sıla cümlesi denir. Sıla cümlesi ism-i
    mevsûlün ayrılmaz bir parçasıdır ve dâima ism-i mevsûlden sonra yer alır.
    Sıla cümlesiz kullanılan ism-i mevsûl herhangi bir mânâ ifade etmemektedir.
    Meselâ جَاءَ الَّذِي dense bu ifade noksandır, bunu جَاءَ الَّذِي كَتَبَ الدَّرْسَ ”Dersi
    yazan geldi.” şeklinde tamamladığımızda mânâ da tamam olmaktadır.
    Sıla cümlesi de isim cümlesi, fiil cümlesi ve şibhi cümle olarak üç şekilde
    gelebilir.
    Fiil Cümlesi
    ذَهَبَ الرَّجُلُ الَّذِي رَأَيْتُهُ . Gördüğüm adam gitti.
    İsim Cümlesi
    جَاءَ الْوَلَدُ الَّذِي أَبُوهُ عَالِمٌ . Babası âlim olan çocuk geldi.
    Şibhi Cümle
    عَرَفْتُ الشَّابَّ الَّذِي عِنْدَكَ . Yanındaki genci tanıdım.
    Yukarıda verilen örnekler ışığında siz de aşağıdaki cümlelerdeki sıla cümlesini
    ve türünü tespit ediniz.
    .نَصَرْتُ الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ الَّتِي تَعْمَلُ فِي الْبُسْتَانِ
    Bahçede çalışan yaşlı kadına yardım ettim.
    زُرْتُ الصَّدِيقَ الَّذِي فِي الْمُسْتَشْفَى . Hastanedeki arkadaşı ziyaret ettim.
    أُحِبُّ اْلإِنْسَانَ الَّذِي خُلُقُهُ حَسَنٌ . Güzel ahlâklı insanı severim.
    74
    Sıla cümleleri ism-i mevsûlleriyle birlikte Türkçe’ye genelde -en, -ecek, -miş, –
    diği ekleri alarak çevirilir. Bu yönüyle Türkçedeki bazı ortaçlara
    benzemektedirler.
    اَلَّذِي رَأَيْتُهُ عَلِيٌّ . Gördüğüm Ali’dir.
    قَرَأْتُ الْكِتَابَ الَّذِي أَعْطَيْتَنِي . Bana verdiğin kitabı okudum
    شَكَرْتُ الطِفْلَةَ الَّتِي سَاعَدَتْنِي . Bana yardım eden kız çocuğuna teşekkür ettim.
    4. Âid Zamiri
    Sıla cümlesinde bulunup onu ism-i mevsûle bağlayan zamire âid zamiri
    denir. Bu zamir, ism-i mevsûle uygun olarak, gizli ya da açık bir şekilde
    gelebilir. Fiillerin çekiminde yer alan merfû muttasıl zamirlerle müstetir
    olanlar da âid zamiri olarak gelmektedir.
    حَضَرَ اْلأُسْتَاذُ الَّذِي اسمُْهُ عَلِيٌّ . İsmi Ali olan hoca geldi.
    قَرَأْتُ الْكِتَابَ الَّذِي أَرْسَلْتَهُ . Gönderdiğin kitabı okudum.
    .وَصَلَ الطَّالِبُ الَّذِي نَصَرَ الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ
    Yaşlı kadına yardım eden öğrenci geldi.
    .وَصَلَ الطَّالِبَانِ اللَّذَانِ نَصَرَا الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ
    Yaşlı kadına yardım eden iki öğrenci geldi.
    .وَصَلَ الطُّلاَّبُ الَّذِينَ نَصَرُوا الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ
    Yaşlı kadına yardım eden öğrenciler geldiler.
    .وَصَلَتِ الطَّالِبَةُ الَّتِي نَصَرَتِ الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ
    Yaşlı kadına yardım eden (kız) öğrenci geldi.
    .وَصَلَتِ الطَّالِبَاتُ االلاَّتِي نَصَرْنَ الْمَرْأَةَ الْعَجُوزَ
    Yaşlı kadına yardım eden (kız) öğrenciler geldi.
    Yukarıdaki cümlelerden birincisinde âid zamiri, altı çizili olan اسمُْهُ
    kelimesinde muzâfun ileyh olan ه zamiridir. İsm-i mevsûl, müzekker ve tekil
    olduğu için zamir de ona uygun olarak gelmiştir.
    İkinci cümlede أَرْسَلْتَهُ fiilinin mef’ûlü olarak ona bitişmiş olan ه âid
    zamiridir.
    Geri kalan cümlelerde ise âid zamiri, üçüncü cümlede, نَصَرَ fiilinin gizli
    (müstetir) fâili olan هُوَ zamiri, dördüncüde merfû muttasıl zamir olan tensiye
    (ikil) elifi ( ا), beşincide cemi vâvı ( و), altıncıda gizli هِيَ zamiri ve yedincide
    de nûn-u nisve (cem-i müennes) ( ن) dir.

    Merfû muttasıl zamirler hakkında ayrıntılı bilgi için AÖF İlahiyat Önlisans
    Programı Arapça II kitabından “Zamirler” ünitesine bakınız.
    Yukarıda verilen örnek cümleler ışığında siz de aşağıdaki cümlelerde geçen
    âid zamirlerini tespit ediniz.
    وَجَدْتُ الْكِتَابَ الَّذِي طَلَبْتُهُ . Aradığım kitabı buldum.
    فَرِحَتِ الطَّالِبَةُ الَّتِي نَجَحَتْ فِي اْلامْتِحَانِ . İmtihanda başarılı olan öğrenci sevindi.

  • HABER TÜRLERİ

     

    Arapaçada HABER TÜRLERİ
    İsim cümlesinde, söze kendisiyle başlanan kelimeye mübteda ( المبُْتَدَأُ ) denir.
    Mübteda, isim cümlesinin öznesidir. Özneyi niteleyen, öznenin durumunu
    haber veren kelimeye haber ( الخَبَرُ ) denir. Haber, isim cümlesinin yüklemidir.
    الكِتَابُ مَفْتُوحٌ Kitap açıktır.
    الكِتَابُ مَفْتُوحٌ cümlesinde, الكِتَابُ kelimesi mübteda ( المبُْتَدَأُ ), kapının ne
    durumda olduğunu bildiren مَفْتُوحٌ kelimesi ise haber ( الخَبَرُ )’dir.
    Haber, Müfred Olabilir
    Haber, müfred olabilir. Burada müfredden kastedilen, cümle veya şibh-i
    cümle olmamasıdır. Mesela, جُدْرَانُهُ مُتَهَدِّمَةٌ bir isim cümlesidir. جُدْرَانُ mübteda,
    مُتَهَدِّمَةٌ ise haberdir. Bu tür habere müfred haber denilir. مُتَهَدِّمَةٌ ne cümledir, ne
    de şibh-i cümledir. سَقْفُهُ مُتَصَدِّعٌ cümlesinde مُتَصَدِّعٌ haberdir. Birinci cümle için
    söylenenler bunun için de geçerlidir.
    أَبُو سَعِيدٍ رَجُلٌ cümlesinde de, أَبُو mübteda, رَجُلٌ müfred haberdir.
    41
    Haber(ism-i fail ve ism-i mef’ul gibi) sıfat mânâlı kelimelerden olursa, mübteda
    ile haber arasında müzekkerlik, müenneslik; müfred, tesniye ve cemi olma
    yönlerinden uyum vardır.
    المجُْتَهِدُ مَحْبُوبٌ Çalışkan (erkek) sevilir.
    الْمُجْتَهِدَةُ مَحْبُوبَةٌ Çalışkan (bayan) sevilir.
    الْمُجْتَهِدَانِ مَحْبُوبَانِ İki çalışkan (erkek) sevilir.
    الْمُجْتَهِدَتَانِ مَحْبُوبَتَانِ İki çalışkan (bayan) sevilir.
    الْمُجْتَهِدُونَ مَحْبُوبُونَ Çalışkan (erkekler) sevilirler.
    الْمُجْتَهِدَاتُ مَحْبُوبَاتٌ Çalışkan (bayanlar) sevilirler.
    Ancak mübteda, gayr-i âkıl (insanın dışında) bir ismin çoğulu olursa,
    haber genellikle müfred müennes olarak gelir.
    الكُتُبُ مُفيدَةٌ Kitaplar faydalıdır.
    Haber, sıfat mânâlı bir kelime değilse, o zaman uyum aranmaz.
    ◌ِ الجُْمْلَةُ نَوْعَانِ (Cümle iki çeşittir). Bu cümlede mübteda müennes ve
    müfreddir. Haber ise müzekker ve tesniyedir. Haber, sıfat mânâlı bir kelime
    olmadığı için, belirtilen hususlarda mübtedaya uymamıştır.
    Aşağıdaki âyetlerde geçen müfred haberleri belirtiniz:
    اللّهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ.
    اللّهُ أَحَقُّ أَن تَخْشَوْهُ.
    هُوَ أَعْلَمُ مَنْ يَضِلُّ عَن سَبِيلِهِ وَهُوَ أَعْلَمُ بِالْمُهْتَدِينَ.
    هَذَا صِرَاطٌ مُسْتَقِيمٌ.
    تِلْكَ أُمَّةٌ.
    هَذَا يَوْمُ يَنفَعُ الصَّادِقِينَ صِدْقُهُمْ.
    الحَْجُّ أَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌ.
    إِلهَكُُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ.
    وَالآخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقَى.
    Haber, Cümle Olabilir
    A. İsim Cümlesi
    B. Fiil Cümlesi
    İsim cümlesinin ikinci öğesi olan haber, cümle olabilir. Bilindiği üzere,
    Arapçada iki çeşit cümle vardır. a. İsim cümlesi b. fiil cümlesi.
    42
    Haberi, isim cümlesi olan cümleye örnek: خَالِدٌ ثَوْبُهُ جَدِيدٌ Halid’in elbisesi
    yenidir. ثَوْبُهُ جَدِيدٌ bir isim cümlesidir. ثوبُ mübteda, جَدِيدٌ ise haberdir. Bu cümle
    bir bütün olarak, خَالِدٌ mübtedasının haberidir. Ancak böyle olabilmesinin bir
    şartı vardır: Haber olan cümlede mübtedaya giden bir zamir bulunur. Bu
    cümlede o zamir, ه dür. Bu zamire, haberi mübtedaya bağladığı için râbıt
    رَابِط) ) denilir.
    Haberi fiil cümlesi olan cümleye örnek: أَخُوكَ يَكْتُبُ الْوَاجِبَ Kardeşin ödevi
    yazıyor.
    Bu cümlede يَكْتُبُ الْوَاجِبَ müstetir faili هو ile birlikte fiil cümlesi olarak,
    mübteda olan أَخُو nun haberidir. Dikkat edilecek olursa, أَخُو mübtedadır, fail
    değildir. Fail asla fiilden önce gelmez. Mustetir هو aynı zamanda râbıttır.
    Aşağıdaki ayetlerde haber olan cümleleri belirtiniz.
    أَأَنْتَ قُلتَ لِلنَّاسِ اتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَهَيْنِ مِن دُونِ اللّهِ.
    وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ.
    آبَآؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ لاَ تَدْرُونَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعاً فَرِيضَةً مِنَ اللّهِ.
    وَأَكْثَرُهُمْ لاَ يَعْقِلُونَ.
    وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ.
    تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَى بَعْضٍ.
    نَحْنُ نَرْزُقُكُمْ وَإِيَّاهُمْ.
    ذَلِكَ يُوعَظُ بِهِ مَن كَانَ مِنكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِر.
    وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلاَثَةَ قُرُوَءٍ.
    وَالْمَوْتَى يَبْعَثُهُمُ اللّهُ.
    وَأَعْيُنُهُمْ تَفِيضُ مِنَ الدَّمْعِ حَزَنًا أَلاَّ يَجِدُوا مَا يُنفِقُونَ.
    الْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِإِذْنِ رَبِّهِ.
    Haber, Şibh-i Cümle Olabilir
    A. Zarftan Oluşan Şibh-i Cümle
    B. Harf-İ Cerle Mecrûrundan Oluşan Şibh-i Cümle
    İsim cümlesinde haber, şibh-i cümle olabilir. Şibh-i cümle, ya zarftan, ya da
    harf-i cerle mecrurundan meydana gelir.
    43
    Haberi, zarftan oluşan şibh-i cümle olan isim cümlesine örnek:
    الأَزْهَارُ فَوْقَ الْمِنْضَدَةِ (Çiçekler masanın üzerindedir). Bu cümlede فَوْقَ , şibh-i
    cümle olarak haberdir.
    Haberi, harf-i cerle mecrurundan oluşan şibh-i cümle olan isim cümlesine
    örnek:
    هَلاَكُ الْمَرْءِ فِي الْعُجْب (Kişinin helaki kendini beğenmededir). Bu cümlede فِي
    الْعُجْب , şibh-i cümle olarak haberdir.
    Şibh-i cümlelerdeki zarf ve harf-i cerler, mahzûf (hazfedilmiş/atılmış) bir
    müteallaka bağlıdırlar. Aslında haber olan, şibh-i cümleler değil, mahzuf olan
    bu müteallaklardır. Örnek olarak verdiğimiz cümleler, bu durumda,
    الأَزْهَارُ (كَائِنَةٌ) فَوْقَ الْمِنْضَدَةِ ve هَلاَكُ الْمَرْءِ (كَائِنٌ) فِي الْعُجْبِ takdirindedir.
    Okuma parçasında geçen لَهُ شَارِبَانِ (bıyıklı),
    فَوْقَهُ قَمِيصٌ (üstünde bir gömlek olan)
    العَائِدُ عَلَى أَهْلِهِ ووَلَدِهِ كَالْمُجَاهِدِ الْمُرَابِطِ فِي سَبِيلِ اللّهِ cümleleri de, şibh-i cümle olan
    habere örnektir. Ancak لَهُ شَارِبَانِ ve فَوْقَهُ قَمِيصٌ cümlelerinde başka bir kural
    sebebiyle haber önce, mübteda sonra gelmiştir. Bu kural şöyledir: Mübteda
    nekre, haber de harf-i cerle mecrurundan veya zarftan meydana gelen şibh-i
    cümle olursa, haberin öne geçmesi, mübtedanın da sonra gelmesi gerekir.
    Haber cümle ve şibh-i cümle olduğunda, mahallen merfu olur.
    Haber türleri hakkında daha fazla bilgi almak için adlı İsmail Hakkı Sezer ve
    diğerlerinin “Anlatımlı Arapça” kitabına başvurunuz.
    Aşağıdaki âyetlerde şibh-i cümle olan haberleri belirtiniz.
    اللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ.
    أُولَئِكَ مَعَ الَّذِينَ أَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِم مِنَ النَّبِيِّينَ وَالصِّدِّيقِينَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالحِِينَ.
    الَّذِينَ اتَّقَواْ فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ.
    الرَّكْبُ أَسْفَلَ مِنكُمْ.
    فَهِيَ كَالحِْجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً.
    أَنتَ فِيهِمْ.
    هَذَا لِشُرَكَآئِنَا.
    الأَنْفَالُ لِلّهِ وَالرَّسُولِ.
    44
    الحَْقُّ مِن رَبِّكَ
    وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ.
    أَنتُم بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا.
    ذَلِكَ الْفَضْلُ مِنَ اللّهِ.