Yıl: 2012

  • Hz. Ömer Dizisi Tartışma Yarattı

     

    Ramazan ayının yaklaşmasıyla Arap dünyasında hazırlanan dini içerikli dizilerin arasında, Hazreti Ömer’in tasvir edilerek çekildiği ‘Ömer’ dizisi tartışmalara neden oldu.

    MÜSLÜMANLARA ÇAĞRI

    Arap kanalı MBC’de yayımlanacak ‘Ömer’ dizisi, sosyal paylaşım sayfalarında gündem olurken, Hz. Ömer’in tasvir edilerek canlandırılması büyük eleştiri aldı. Facebook ve Twitter sayfalarında diziyle ilgili özel başlıklar açılırken, dizinin yayına sokulmaması için Müslümanlara çağrıda bulunuldu.

    HALİFELERİN TASVİR EDİLMESİ CAİZ DEĞİL

    Yapım aşaması tamamlanan dizi, Endonezya ve Türkiye’de dublajı tamamlanarak Ramazan ayı içerisinde yayına girecek. Filmle ilgili görüş bildiren Suudi alimler, halifelerin filmde tasvir edilmesinin caiz olmadığı görüşünü dile getiriyor.

    İslam aleminin fetva konusunda önem atfettiği El Ezher’e bağlı İslami Araştırmalar Merkezi adına açıklamada bulunan Ahmed El Hatip de, filmin yayımlanmasına karşı olduklarını açıkladı.

    HAYRETTİN KARAMAN: ÇOK SAKINCALI

    Diziyi izlemediğini ve içeriğini bilmediğini söyleyen Prof. Dr. Hayrettin Karaman ise, eğer dizide Hz. Ömer’in saygınlığını zedeleyecek bir husus olursa bu konunun tartışmaya gerek olmadan sakıncalı olacağını söyledi. Karaman aykırı içerik, gönülleri incitecek bir durum olmazsa dizinin faydalı bile olabileceğini söyledi. Prof. Karaman 70’li yıllarda İslam dünyasının önemli isimlerinin canlandırıldığı bazı tiyatro eserlerinin oynandığını söyledi.

    ÇAĞRI FİLMİNİ ÖRNEK GÖSTERDİ

    Kendisinin de seyrettiği bir tiyatroda Hz. Ebubekir’in canlandırıldığını anlatan Hayrettin Karaman ‘Çağrı’ filmini de hatırlattı. Filmde Hz. Hamza’nın Anthony Quinn tarafından canlandırıldığını hatırlatan Karaman, dizide sahabenin bir artist tarafından canlandırılmasının sakıncalı olmadığını belirtti.

    Karaman ‘Çağrı filmi çok beğeni kazandı. Çok iyi tesir etti. Müziği birçok insanın telefonlarındadır. O dönemde El Ezher alimleriyle görüşüldü. Film hakkında olumsuz müteala olmadı’ dedi.

    Yeni Şafak
  • Diyanet İşleri Başkanı İlk 5 te Yer Alacak

     

    Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Moritanya İletişim ve Parlamentoyla İlişkiler Bakanı Hamdi Ould Mahjoub’la birlikte TRT ile Moritanya Televizyonu ve Radyosu arasında işbirliği protokol törenine katıldı. Başbakanlık Merkez Bina’daki basın salonunda gerçekleşen imza töreninin ardından gazetecilerin gündemdeki konulara ilişkin sorularını cevaplayan Başbakan Yardımcısı Arınç, bir gazetecinin, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün TBMM’de cemevi açılmasına ilişkin talebinin, TBMM Başkanlığı tarafından “Alevilik din değildir” gerekçesiyle reddedildiğini hatırlatması üzerine şöyle konuştu : 
      “Aleviliğin bir din olduğunu sayın milletvekilimiz söylüyorsa, Türkiye’de, ‘ben Aleviyim’ diyen milyonlarca insan var. Onlar Aleviliğin bir din olmadığını, İslam’ın içinde olduğunu söylüyorlar. Biz burada sayın milletvekilinin ne söylediğine değil yüzyıllardır belki bin yıldır Alevilik konusunda bir inanç manzumesinin İslam içinde yer aldığını söyleyen bugüne kadar gelmiş öğretileri kabul etmek noktasındayız.” 
      
      -Diyanet’in protokoldeki yeri- 
      
      Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk kurduğu Cumhuriyet kurumlarının başında geldiğine dikkati çeken Arınç, “Atatürk, Diyanet İşleri Başkanı’nı her zaman sağ tarafında bulundurmuştur. Protokolde ilk 5’in içinde bulundurmuştur. Şimdi 52’inci sırada olduğuna bakmayın. İnşallah yeni yapılacak protokol düzenlemesiyle aynı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Diyanet İşleri Reisi’ne verdiği önem, bugün de yine protokolde en önde yerini koruyacaktır, korumalıdır” dedi. 
      “Diyanet İşleri Başkanlığı, bu konuda anayasada tarif edilen görevi içinde bir kabulde bulunmuşsa, bunu kabul etmemiz gerekir” diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü : 
      “Bunu kabul ederken de Tunceli Milletvekili’nin düşüncesinden daha çok değer vermemiz gerekir. Tunceli Milletvekilimiz kendi alanı içinde böyle bir kabulde bulunabilir. O zaman, Alevilik onun dini ise o dinin ibadetine göre hareket etmesi gerekir. Unutmayalım birbirinden farklı düşünceye sahip Aleviler var ve büyük bir ekseriyet Aleviliğin ayrı bir din olmadığını, yüzyıllardır İslam’ın içinde kabul edildiğini hem gören, hem itiraf eden, hem de ona göre yaşayan insanlardır.” 
      
      -“Şimdi konuşması gerekenler konuşsun”- 
      
      Başbakan Yardımcısı Arınç, “tutuklu milletvekilleri” tartışmalarına yönelik düşüncesinin sorulması üzerine, “Kimsenin ağzını açmadığı zamanda, kimsenin bir şey söylemediği zamanda bu konuda en çok konuşan, fikrini açıklayan bir insanım. Bir yıl öncesinden bugüne kadar, seçildikleri günden şu ana kadar tutuklu milletvekilleriyle ilgili tek konuşan benim. Konuştuğumu tekrar etmek durumunda da değilim. Şimdi konuşması gerekenler konuşsun” ifadesini kullandı. 
      
      -BDP’nin tavrı medeni”- 
      
      Arınç, yeni anayasa konusunda Meclis’te oluşturulan komisyonun çalışmalarında yaşanan gerilimi hatırlatan bir gazetecinin, BDP’nin “anadil” konusundaki talebi nedeniyle “masadan kalkmayı” düşündüğünü söylemesi üzerine Arınç, şunları söyledi: “Sayın Meclis Başkanı’na soracaksınız bu soruyu çünkü onun başkanlığında bu çalışmalar yürüyor. Bugüne kadar komisyonun yaptığı çalışmalardan memnunum. Bir anlayış içinde bu süreci götürüyor. Şüphesiz farklı düşünen partiler olabilir ama hiçbir parti anlaşmadan masadan kalkmamak üzere sözleşmişlerdi. BDP’nin tavrı da esasen bunu öngörüyor. ‘Her konuda bazı şeyleri öne sürmek suretiyle BDP’nin düşüncelerine izin ve imkan verilmiyor; biz bunu şikayet ediyoruz’ diyorlar. Bu, bence medeni bir davranış. Bu konuyu da Anayasa Komisyonu’nun görevine devam ederek, kendi içinde çözümlemesi gerekir. Ben hiçbir partinin millete verdiği söz karşısında masadan kalkmayacağını, Türkiye’nin ihtiyacı olan yeni, çağdaş ve sivil bir anayasaya yıl sonuna kadar kavuşmak için tüm güçleriyle çalışacağına inanıyorum.”

    Türkiye Gazetesi

  • İlahiyat Araştırmaları Ödülleri Sahiplerini Buldu

     

    İlahiyat alanında yapılan ilmi araştırmaları ve akademik çalışmaları teşvik etmek amacıyla, Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü İlahiyat Fakültesi Dekanlığı tarafından verilen Akdeniz İlahiyat Araştırmaları Ödülleri, incelemeden sonra sahiplerini buldu.

    İlahiyat alanında yapılan ilmi araştırmaları ve akademik çalışmaları teşvik etmek amacıyla, Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü İlahiyat Fakültesi Dekanlığı tarafından verilen Akdeniz İlahiyat Araştırmaları Ödülleri, incelemeden sonra sahiplerini buldu.

    İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yaman’ın verdiği bilgiye göre, kendi alanında bir ilk olan yarışmaya 45 eser katıldı. Eserler, İlahiyat alanının saygın isimlerinden oluşan 6 kişilik bir jüri tarafından konusunun özgünlüğü; araştırma yöntemi, düşünce ve meselelere yaklaşım tarzı bakımından İlahiyat alanına katkısı, değerlendirme derinliği ve yorumlama düzeyi, bilimsel araştırma yöntemlerine uygunluğu ve yazım üslûbunun niteliği ile alanının klasik ve modern kaynaklarından istifade düzeyi açılarından değerlendirildi.

    Yapılan incelemeler sonucunda “İslam Dünyasında İktisadi ve İlmi Hayatta Yahudiler” isimli eseriyle Doç. Dr. Nuh Arslantaş birincilik ödülüne layık bulundu. İkincilik ödülünü “Mecusi Geleneğinde Tek Tanrıcılık ve Düalizm İlişkisi” isimli doktora teziyle Dr. Mehmet Alıcı, üçüncülük ödülünü ise “Şafii’nin Kıyas Anlayışı” isimli kitabıyla Yrd. Doç.Dr. Soner Duman aldı.

    Yarışmada ayrıca “Dilbilimsel Tefsir ve Kur’an’ı Anlamaya Katkısı” adlı kitabıyla Dr. Mustafa Karagöz ve “Gazzali’nin Kıyas Anlayışında Münasebe Kavram”ı adlı kitabıyla ile Fatih Turay da mansiyon ödüllerine layık bulundu. Dekan Prof. Dr. Ahmet Yaman, birinciye 5 bin TL ve Akdeniz Üniversitesi Adrasan Eğitim ve Uygulama Merkezi’nde 5 gün ailece tatil, ikinciye 3 bin TL ve aynı yerde 5 gün ailece tatil, üçüncüye ise 2 bin TL ve 5 gün ailece tatil ödülü vereceklerini belirtti. Ayrıca mansiyon alanlara da biner lira ödül verileceğini açıkladı.

  • Üniversite İçerisinde Cami Projemiz De Bulunacak

     

     

    KÜ Rektörü Prof. Dr. Seyit Aydın, gazetecilere yaptığı açıklamada, üniversitelerinin merkez yerleşkesinde kütüphane, laboratuvar ve sosyal mekanların bulunduğunu belirterek, öğrencilerin bunlardan istifade ettiğini söyledi.

    Bu yıl üniversitelerinde İlahiyat Fakültesi’nin kurulduğunu aktaran Aydın, ”İnşallah yerleşke içerisinde cami projemiz de bulunacak. Osmanlı ve Selçuklu mimarisine uygun ve bin 500 kişinin aynı anda ibadet yapabileceği caminin yanında, kütüphane ve laboratuvar da olacak” diye konuştu.

    Milliyet

  • Görmez İlahiyat Lisesini Açtı

     

     

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Bulgaristan’ın Kırcali şehrine bağlı Mestanlı Belediyesi’nde Türkiye Diyanet Vakfı ve TİKA’nın desteğiyle yapımı tamamlanan İlâhiyat Lisesi hizmet binalarının açılışını yaptı. Açılıştan sonra binayı gezen Görmez, beyaz tahtaya Arap harfleriyle besmele yazdı.

    Diyanet İşleri Başkanı, daha sonra Selimiye Camii İmamı Süleyman Demiray’ın yönettiği ve bölge imamların katıldığı Tashih-i Huruf dersine iştirak etti. Öğrencileri dinleyen Görmez, “Sizleri tebrik ediyorum, bizden istediğiniz ne varsa biz her zaman sizin yanınızda olacağız. Biz sizin için varız.” diye konuştu.

    Görmez, ayrıca derse katılan bir öğrenciye kursun faydalı olup olmadığını sordu. Öğrenci, kendisinin buraya katılarak büyük bir mesafe kat ettiğini aktardı.

    İlahiyat fakültesi mezunlarının 8’inci geleneksel toplantısına da katılan Görmez, öğrencilerle sohbet etti.

    Açılış töreninde Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi İsmail Aramaz, Bulgaristan Müslümanları Başmüftüsü Dr. Mustafa Hacı Aliş ve Bulgaristan Dinler Müdürü Emil Velinov ile Türkiye’den kalabalık bir heyet de hazır bulundu. 

  • Diyanet Fetvaları Sanal Aleme Taşıdı

     

    Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun merak edilen sorulara verdiği cevaplara artık internetten ulaşılabilecek. Uygulamayla yurt içinden ve yurt dışından mail, telefon, faks veya mektup yoluyla gelen sorulara verilen cevaplar, Diyanet İşleri Başkanlığının internet sayfasında sanal ortama aktarıldı. Bundan böyle güncel fetvalara “Dini Sorular” bölümünden ulaşılabilecek. 

    Yenilenen sistemle dinler, mezhepler, inanç, temizlik, namaz, oruç, zekât, hac, umre, kurban, adak, yemin, kefaret, dua, helaller ve haramlar, aile hayatı, Hz. Peygamberin hayatı, tasavvuf ve ahlak gibi konularda detaylı olarak arama yapmak mümkün olacak. Ayrıca,ilgili kelimenin geçtiği benzer fetvaları da görmek mümkün hale getirildi.

  • İlahiyat Kontejanları % 50 Arttı

    YÖK, ilahiyat fakültesi kontenjanlarında rekor bir artışa imza attı. 2010 yılında 6 bin 375 kişi olan ilahiyat kontenjanları, yüzde 25 oranında artarak 2011 yılında 8 bin 25’e olmuştu. Bu yıl kontenjanlar yüzde 50’ye yakın artarak, 12 bin 540 oldu. ÖSYM’nin yayınladığı “ön” kılavuza göre bu yıl 11 ilahiyat fakültesi ilk öğrencilerini alacak. İlahiyat fakültesine sahip mevcut 35 üniversite, yeni açılan fakültelerle birlikte 46’ya yükseldi. 46 üniversite arasında 5 vakıf üniversitesi de ilahiyat fakültesine yer verdi. 

    2003’te 920’deydi

    Fatih, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul 29 Mayıs, İstanbul Şehir ve Yakın Doğru vakıf üniversitelerinde ilahiyat fakültesi bulunuyor. 41 devlet üniversitesinde de ilahiyat fakültesi bulunuyor.

    1997 yılında 23 üniversitede 3288 olan ilahiyat kontenjanları 28 Şubat sürecinin ardından azaltılmaya başlamış ve 1998 yılında 2400’e ve kademeli olarak 2003 yılında da 920’ye kadar düşmüştü. 2004 yılında 945’e yükseltilen kontenjanlar, Erdoğan Teziç döneminde en yüksek 1400’e kadar yükseltilmişti. 2007 yılında Prof. Yusuf Ziya Özcan’ın göreve gelmesiyle, 2008 yılından itibaren kontenjanlar artırılmaya başlanmış ve 2009 yılında 5 bini bulmuştu. 2010 yılında 6 bin olan kontenjanlar, geçen yıl da 8 bine yükseltilmişti.

    Gazete Vatan

  • Diyanet ve Hüseyin Çelikten Ruhban Okulu Açılımı

     

    Yıllardır tartışma konusu olan HeybeliadaRuhban Okulu ’nun açılması için ilk defa ciddi bir umut doğdu. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in bugün yapacağı Fener Rum Patrikhanesi ziyareti sonrası, Ruhban Okulu’nun açılması için destek açıklaması yapması bekleniyor. Hükümetten de okulun açılabileceğine yönelik net mesajlar geldi. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve parti sözcüsü Hüseyin Çelik, okulun açılmasının insani ve İslami bir görev olduğunu söyledi. Çelik, “Ruhban Okulu’nun kapatılması hataydı, açılmaması başka bir hata. Açılmaması için hiçbir yasal engel yok. Bu bir haktır” dedi.

    Karar almak yeterli
    Radikal’e konuşan Çelik, Ruhban Okulu’nun açılması önünde anayasal ve yasal engel olmadığı, istenirse 24 saat içinde açılabileceği görüşünde. Ruhban Okulu’nun, Lozan Antlaşması ile verilmiş özel bir hak olduğunu vurgulayan Çelik, “Buranın açılmaması için ileri sürülen argümanların geçerliliği yoktur. Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaöğretim kurulması isteniyor. Her yönüyle makuldür. Milli Eğitim Bakanlığım döneminde devletin mekanizmaları, rezervi söz konusu olmasa, yetkim olsa 24 saatte açardım. Yeniden açılmaları için yasaya da gerek yok. Karar alınması yeterli” diye konuştu.

    Çelik, Ruhban Okulu’na İslam adına karşı çıkanların ise büyük yanlışlık içinde olduğunu söyledi. Türkiye’deki dindarları ‘empati’ yapmaya davet eden Çelik şöyle devam etti: “Şu anda Rotterdam İslam Üniversitesi var, 500 öğrenci ilahiyat eğitimi görüyor. Tarikat ve cemaatlerin Avrupa’da uzantıları, kurumları var. Avrupa’da 5 bin cami var, üçte biri kiliseden çevrilmiş. Dürüst olmak, empati yapmak gerekiyor. Müslümanlar açacak, Avrupa tamam diyecek, Türkiye’de 100 papaz yetiştirilince kıyamet mi kopacak? Böyle bir şey var mı? Kendi dininden emin olan, başkasının inancını yaşamasından çekinmez. Buna karşı çıkmak insani de, İslami de olmaz.”

    Türkiye’de gayrimüslimlerin ötekileştirildiğini de vurgulayan, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül gibi utanç verici olaylar yaşandığını hatırlatan Çelik, “Cumhuriyet kurulduğunda İstanbul’da 100 binin üzerinde Rum vardı. Şimdi 1500 kişi kaldı. İnsan rahat olduğu yerden çeker gider mi? Bu ülkede gayrimüslimler ötekileştirilmiş. AK Parti olarak gayrimüslim vatandaşlarımıza dönük gerekli adımları atan parti biz olduk” dedi. Ruhban Okulu’nun açılmasına karşı gündeme getirilen ‘mütekabiliyet’ esasını da eleştiren Çelik, devlet yönetiminde ‘berdel zihniyeti’nin olamayacağını ifade etti.

     

  • Karaman İhllerin Gereklilik Olduğunu Yazdı

    Bu iddianın iki şıkkı var: Birincisi demokrasilerde devletin din eğitimine karışmaması. İkincisi din eğitim ve öğretimini sivil tolumun yapması ve Türkiye’de bunun başarıyla yapılıyor olmas; bu sebeple de devletin İmam Hatip Okullarına gerek kalmadığı.

    Laik demokrasilerde devletin belli bir dini, bunun eğitim ve öğretimini inancı ve hayat tarzı farklı olan kimselere (vatandaşlarının tamamına) dayatması kabul edilemez. Ama Türkiye’de İmam Hatip Okulları ile devlet, İslam eğitim ve öğretimini bütün vatandaşlara mecbur kılmıyor. Bu okullar farklı okullar, genel orta öğretim okulları değil, buralara çocuklarını göndermek de herkes için mecburiyet değil. Hadim devletten vatandaşların bir (büyük) kısmı İmam Hatip adıyla orta öğretim seviye ve imkanlarına sahip bir okul açmasını istemiş, devlet de bunu açmış, program ve müfredatını ilan etmiş (Eskiden müfredata laik devletin ideolojik müdahalesi oluyordu, şimdi din eğitiminin başında bir İlahiyat Hocası var, müfredatı da İlahiyat-eğitim dalı uzmanları hazırlıyorlar, ideolojik baskı da yok gibidir). İşte bu okullara isteyen vatandaş çocuğunu gönderiyor. Talep olmazsa okullar kapanır, talep varsa devam eder; bunda demokrasiye aykırı ne var?

    İddia sahibinin demek isteyip de demediği husus “Türkiye’de, İmam Hatiplerin yerine geçecek olan bir din eğitim ve öğretimini hangi sivil tolum kuruluşunun (veya kuruluşlarının) yaptığı”dır.
    Çelişkiye düşme pahasına “bu yıl okullara konan seçmeli din derslerinden” söz ediliyor. Bu dersler de devletin okullarında okunduğuna göre “sivil toplum” işi değil ve devlet burada da var. Kur’an Kusları da Diyanet’e, Diyanet ise devlete bağlı; burada da sivil toplum söz konusu değil. Peki şu “başarı ile din eğitimi ve öğretimi veren, devletin müdahalesinden uzak sivil toplum hangisi, bu eğitim ve öğretimi nerede ve nasıl yapıyor? Bu can alıcı ve iddiayı ispat için şart olan bilgiden eser yok.

    “İmam Hatip Okullarında verilen din derleri, genel öğretimde verilen seçmeli dersleri boğar, ezer, olumsuz etkiler” iddiası da temelsizdir, sonucu beklemeden verilmiş peşin hükümdür, geçmiş tecrübe sonuçlarına aykırıdır.

    Bu ülkenin devlet okullarında uzun yıllar isteğe bağlı İslam din dersleri verildi. Bu dersler verilirken İmam Hatip Okulları da vardı. Ben genel devlet okullarında bu “isteğe bağlı din derslerinin” öğretmenliğini yaptım. Öte yandan İmam Hatip Okullarında ve İlahiyat Fakültesinde (daha önce Y.İslam Enstitülerinde) de öğretmenlik yaptım. İşin içindeyim. İddiaların aksine bu dersi alanlarla almayanlar arasında bir ikilik çıkmadığı gibi İmam Hatip Okullarının bulunması, bu okullarda daha çok ve çeşitli din öğretiminin ve bu arada din eğitiminin yapılması da diğer okullardaki isteğe bağlı din derslerine zarar vermedi, bu dersleri olumsuz etkilemedi.

    Türkiye demokrasisinde olması gereken hem sivil toplumun din eğitim ve öğretimi yapmasına izin vermek, hem okullarda isteğe bağlı din eğitim ve öğretimi yaptırmak, hem de çocuklarına okulda daha çok din eğitim ve öğretimi aldırmak, sonra da istediği yüksek öğrenimi yapmasını sağlam isteyenler için İmam Hatip Okullarını –talebe göre- açmaktır. Bunları çatıştırmanın, birini diğerinin yerine koymaya çalışmanın manası ve faydası yoktur.

    Hayrettin Karaman

    Yeni Şafak

  • Ali Bulaç: İmam Hatipler Miadını Doldurdu Mu?

     

    Ancak gazetemizin değerli yazarlarından Mümtaz’er Türköne de, esas itibarıyla İmam Hatiplerin miadını doldurduğunu yazdı. Yeni Şafak’ta Hayrettin Karaman Hoca, buna cevap verdi.

    Belirtmek gerekir ki, eğer modern zamanlarda kendine özgü bir “Türkiye modeli”nden söz etmek mümkünse, bu “İslam ve laikliğin bağdaştırılması veya İslam ve demokrasi ilişkisi” değil, başka tecrübe modelleridir. Bunun siyasetteki karşılığı Milli Görüş partileri; eğitimde İmam Hatip ve Türk okulları; ekonomide Anadolu’nun performansı olan küçük ve orta ölçekli ticarî ve sanayi işletmeleridir. Mısır, İran ve diğer Müslüman ülke modernleşmesiyle bizim modernleşme tecrübemiz benzerdir; ancak bu üç form bize özgüdür. Bu, aynı zamanda “Batı-dışı modernleşme”nin de tek örneğidir. Türkiye’de merkez-kaç güçler, modernliğe bu üç formu kullanarak katıldılar. Dünyaya yayılan Türk okulları ile İmam Hatipler arasındaki mukayeseyi bir başka yazıda ele almıştım (Bkz. Türkiye modeli olarak İmam Hatipler, Dünyabülteni. net., 8 Haziran 2007.)

    Kişisel kanaatime göre İmam Hatipler miadını doldurmuş değildir, aksine daha çok kendilerine ihtiyaç hissettirmektedirler. Hiç kuşkusuz bu, İmam Hatiplerin mükemmel fonksiyonlar gördüğü anlamına gelmez, aksine 1960 ve 1970’lere göre hayli performans düşüklüğü kaydetmektedirler. Buna rağmen onlara ihtiyacın artmasının bazı sebepleri var:

    1) İmam Hatipler modern dünyada eğitim kurumunun tamamında önemsenmeyen ‘iyi insan’ yetiştirmeyi hedeflemektedirler. Kaynağını dinden alan ahlakî erdemlerle temasa geçmek bu okullarda daha çok mümkün olmaktadır. Modern eğitim, zekâ kapasitesi yüksek, meslekî formasyonu gelişmiş, piyasa ekonomisine uyumlu insan yetiştirmeyi hedeflediğinden kalbiyle ve vicdanıyla hareket eden insan modeli önemsenmemekte; rekabetçi, yarışmacı, çatışmacı, birey olduğunu zanneden aslında vahşi kapitalist piyasa tarafından determine edilen diplomalılar yetişmektedir.

    2) Diğer lise ve okullardan farklı olarak öğrenci İmam Hatiplerde İslamî ilimler ile Batılı bilimlere aynı süreçte temas kurabilmektedir. Bu, teorik olarak öğrencinin iki kanadı olan kuş gibi olmasını sağlar. Düz liselerde ise akademik dünyanın ezici çoğunluğunda dünyaya sadece Batılı perspektiften bakan, tek boyutlu düşünen ve aldığı eğitim sonucunda kendi kendini oryantalize eden aydın ve bilim adamı yetişmektedir. Bizim zamanımızda daha çok İslamî ilim ve Batılı branş okutulurdu, son zamanlarda bunun azaltılması iyi olmadı.

    3) İmam Hatip okullarına hâlâ toplumsal sınıfların orta sınıfın orta katmanından başlamak üzere aşağıya doğru orta-alt ve alt sınıfların alt-üst, alt-orta ve alt-alt katmanlarından öğrenci gelmektedir. Bu da toplumsal periferinin hem eğitime katılmasını sağlamakta hem katman ve sınıf değiştirmesine imkân sağlamaktadır.

    4) Son 10 senede takip edilen AB yol haritası, liberal piyasa ve denetimsiz küreselleşme ile İslamiyet’in siyaset ve kamu politikalarından uzak tutulması sonucunda toplumsal çözülme baş göstermiş bulunmaktadır. Bu gidişten ahlaklı, sorumluluk bilinci olan, aileyi koruyan, gelecek nesillerin sağlıklı yetiştirildiği bir toplum çıkmayacağı deneysel olarak anlaşılmıştır. Tam aksine bencil, bireyci, çatışmacı, sorumsuz, tüketici, hazcı insanlar yığını çıkmakta ve bu süreç dindar aileleri de çözmektedir. Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın “dindar nesiller” vurgusu salt politik bir mesele değil, toplumsal bir tehdide işaret etmektedir.

    5) Türkiye, Ortadoğu’ya ve İslam dünyasına açılmaktadır. Gelecekte ilişkiler daha da sıklaşacaktır. Mısır, Lübnan, İran ve Hind yarımkıtası ilim havzalarıyla oturup konuşacak İslamî ilim ve fikir birikimi zengin alim ve mütefekkirlerimiz yok. İslam dünyasının dilini iyi bilmiyoruz. Eğer Türkiye İslam dünyasına açılacaksa İslamî ilimlere ve İslam tefekkürüne daha çok önem vermek zorundadır.

    Bugünkü ilahiyatlar ve İmam Hatipler bu fonksiyonları görmüyor, ciddi reformlardan geçmeleri gerekir. İmam Hatiplere ihtiyaç artarak sürüyor