Yıl: 2012

  • Şimdi Kararını Vermeyen İmam Hatipe Giremeyecek

     

    12 yıllık kademeli ve zorunlu yeni eğitim sistemiyle birlikte yıllar sonra yeni eğitim öğretime açılacak olan İmam Hatip Ortaokullarında sistemin nasıl işleyeceği konusu netleşmeye başladı. Buna göre Eylül 2012 tarihi itibariyle uygulanacak olan yeni eğitim sisteminde İmam Hatip Ortaokullarının sadece 5. sınıflarına öğrenciler alınacak. İmam hatip ortaokullarında uygulanacak Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamberin Hayatı gibi öğretim programlarının uygulanmasında bütünlüğün sağlanması için bu uygulama gerekli olacak.

     
    Bu yüzden ortaokulların ara sınıflarında okuyan öğrencilerin İmam Hatip Ortaokullarına geçişi mümkün olmayacak. Ayrıca 2011-2012 eğitim ve öğretim yılında ilköğretim 4. sınıfta okuyan ve bir üst sınıfa geçen öğrencilerin 2012-2013 eğitim ve öğretim yılında ortaokul 1. sınıfa kayıtları e-okul sistemi üzerinden merkezi olarak yapılacak. Ancak 2012-2013 eğitim ve öğretim yılında eğitim öğretime başlamış olan imam hatip ortaokulları varsa bu okullara devam etmek isteyen ortaokul 1. sınıf öğrencilerinin kayıtları velileri tarafından bu okullara yapılacak. Dolayısıyla bu çocukların imam hatip ortaokullarına kayıtları yapıldığında e-okul sisteminden kaydının yapıldığı ortaokuldan kaydı düşülecek. Milli Eğitim Bakanlığı, din eğitimi içerikli dersler için öncelikle Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi öğretmenlerinden ve imam hatip liselerindeki meslek dersi öğretmenlerinden yararlanılacak. Bunlarla ihtiyacın giderilememesi halinde ise ilahiyat mezunu ve pedagojik formasyonu olan kişilerden yararlanılacak.

  • Diyanetten Kuran-ı Kerim Portalı

     

    Kur’an-ı Kerim” portalı açıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan http://kuran.diyanet .gov.tr/ adresinden ulaşılan portalda, Kur’an-ı Kerim okumaya girişten, tefsire kadar pek çok hizmetten faydalanılabilecek.

    ”Kur’an Öğrenmeye Giriş”, ”Kelime Arama”, ”Ku’ran Dinleme”, ”Hatim Okuma”, ”Kur’an Kütüphanesi”, ”Meal”, ”Tefsir” ile ”Sureler ve Konu Fihristi” bölümlerinin bulunduğu portal, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı en büyük Kur’an-ı Kerim portalı olması bakımından önem taşıyor. 

    Kur’an-ı Kerim portalında, Türkiye’nin ve dünyanın seçkin hafızlarının okuduğu hatimler de yer alıyor.

    Portal, Kur’an-ı Kerim’den belli kelimeleri arama hizmetini de sağlıyor.

    ”Kur’an Arama Motoru” olarak isimlendirilen bölümde Türkçe ve Arapça kelimeler arama motoruna girilerek, kelimenin geçtiği ayetler kolaylıkla bulunabiliyor. 

  • Kıbrısın En Büyük Camisi İnşa Ediliyor

     

    Yakın Doğu üniversitesi Kurucu Rektörü Dr. Suat İ. Günsel, 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatı yıldönümünde temellerinin atılması planlanan Yakın Doğu Üniversitesi Camii, konumu, kapasitesi ve fiziki özellikleri itibarı ile yalnız Yakın Doğu Üniversitesinin değil, tüm vatandaşlarımızın uğrak yeri olacağını belirtirken, İlahiyat Fakültesi Binası da Kıbrıs`ta bir ilktir dedi. “Bilindiği üzere geçtiğimiz öğrenim yılında 140 öğrenci ile eğitime başlayan İlahiyat Fakültemiz, bu yıl da 140 öğrenci almayı planlamaktadır” diye sözlerine devam eden Dr. Suat İ. Günsel, “Kıbrısımızın ilk İlahiyat Fakültesi binası ile en büyük camii`nin inşaatına başlamanın heyecanını yaşıyoruz” dedi.

    Yakın Doğu Üniversitesi Camii iç avlusu ile birlikte toplam olarak 4200 metre karelik kapalı alana sahip olacaktır. Camii, ikişer şerefeli 55 metre yüksekliğinde dört minareden oluşmaktadır. Osmanlı mimarisinden esinlenerek tasarlanan camii`nin ana kubbesi zeminden 28 metre yükseklikte ve 28 metre çapında tasarlanmıştır. Camii`nin ana kubbesi etrafında 29 adet daha küçük çaplarda kubbeler bulunmaktadır. İç avlu ise 21 adet 5 metre çapında kubbelerle çevrelenecektir.

     

    Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi binası ise 8000 metre karelik kapalı alana sahip olup, derslikleri, lisan laboratuvarları,uzaktan eğitim salonları,çalışma ofisleri, münferit kütüphanesi ve musalla odaları ile çağdaş ve ileri düzey eğitimin verilebileceği bir alt yapı ile tasarlanmıştır.

     

    “Kıbrıs’ın en büyük camisi olacak”
    YDÜ’den yapılan yazılı açıklamada, üniversitenin tasarladığı ve kampüs alanı içerisinde konumlandırılacak olan “Kıbrıs’ın en büyük ve en yüksek kapasiteli” camii ve “Kıbrıs’ın ilk İlahiyat Fakültesi” inşaatı için temel atma hazırlıklarının tamamlanmak üzere olduğu bildirildi.

    “Tüm vatandaşların uğrak yeri olacak”
    Üniversitenin kurucu Rektörü Suat Günsel yaptığı açıklamada, 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatı yıldönümünde temellerinin atılması planlanan YDÜ Camii’nin, konumu, kapasitesi ve fiziki özellikleri itibarıyla yalnız YDÜ’nün değil, tüm vatandaşların uğrak yeri olacağı ifadelerini kullandı.

    İlahiyat Fakültesi binasının da “Kıbrıs’ta bir ilk” olduğunu söyleyen rektör, “Bilindiği üzere geçtiğimiz öğrenim yılında 140 öğrenci ile eğitime başlayan İlahiyat Fakültemiz, bu yıl da 140 öğrenci almayı planlamaktadır” diye konuştu.

     

    Kıbrıs Postası

  • Şikayetler Diyaneti Harekete Geçirdi

     

    Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, 28 Şubat uygulaması olduğu için eleştirilen merkezî ezan sistemini kademeli olarak kaldırması bazı sorunları beraberinde getirdi.Uzun süre ezan okumayan din görevlileri yeni dönemde ezanı usulüne uygun olarak ve güzel sesle okuyamayınca şikâyetler arttı. Tepkiler üzerine harekete geçen Diyanet İşleri Başkanlığı, eğitim çalışmalarına hız verdi. Ezan, kamet ve salanın güzel sesle ve cami musikisi formlarına uygun olarak okunmasının önemli bir ihtiyaç olduğunu düşünen Diyanet, ‘Ezanı Güzel Okuma Kursları’nı devreye soktu. Diyanet bu kapsamda ilk olarak ‘rehber öğreticileri’ belirledi. Belirlenen merkezlerde 40 saatlik ders ve 7 günlük seminer programının ardından toplam 356 rehber öğretici yetiştirildi. Daha sonra Türkiye genelinde toplam 331 il ve ilçe merkezinde rehber öğreticilerin gözetiminde ezanı güzel okuma kursu düzenleyen Diyanet, 2 binin üzerinde din görevlisine eğitim verildi. Eğitime katılanlar 3 hafta süren kursta toplamda 80 saat ders aldı. Yıl sonuna kadar 4 bin 300 müezzini daha kursa tabi tutmayı hedefleyen Diyanet, ezanı yeterli okuyamayan camilerde ise merkezi ezan uygulamasına bir süre daha devam edecek. Diyanet İşleri Başkanlığı 2012 yılında açıkladığı 4 yıllık stratejik planda merkezî ezan sistemini 2016 yılına kadar kademeli olarak kaldıracak. 

    Asıl sıkıntının camilerin büyük bir kısmının müezzin kadrosunun olmamasından kaynaklandığını belirten Prof. Dr. Suat Yıldırım, “Böyle olunca ezanı rastgele cemaatten biri okuyor. Neticede ezan düzgün okunamayabiliyor. Bu kesinlikle önlenmeli. Cemaatten herhangi biri tabii ki ezan okuyabilir ama ezanı edasına ve usulüne uygun okumak şartıyla. İnsanların kulaklarını tırmalayan, makamı bozuk bir ezanı dinlemektense oralara merkezi ezan verilmesi daha doğrudur. Ezanın güzel ses, makam ve nağmeyle okunmaması insanları cezbetmez hatta rahatsız edebilir.” şeklinde konuştu.

    Ezan sesinin hiç kimseyi bu ülkede rahatsız etmemesi gerektiğini belirten vatandaşlar ise, “Ezan sesini daha iyi duyabilmek için bazen pencerelerimizi bile açıyoruz. Ezan sesinin yüksekliğinden hiç rahatsız değiliz. Müslüman bir ülkede ezan sesi tüm yüksekliğiyle okunmalıdır” diye konuştular. 


  • İlahiyatlarda 3 ten Fazla Bölüm Açılacak

     

    Üniversitelerde Akademik Teşkilat Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik, Resmi Gazete’de yayımlandı. Yönetmelik, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda öngörülen üniversite birimlerinin akademik yönden teşkilatlanması, işleyiş, görev, yetki ve sorumluluklarıyla, ilgili alt birimlerin üst birimlerle olan ilişkilerini düzenliyor. 

    Yönetmelikte, üniversitelerin bölümleri, fakülte ve yüksekokulların amaç, kapsam ve nitelik yönünden bir bütün oluşturan ve lisans düzeyini de içeren en az bir eğitim-öğretim, bilim ve sanat dalında araştırma ve uygulama yapan birimler olarak tanımlanıyor.

     

    Ancak, tıp, diş hekimliği, eczacılık ve ilahiyat gibi geleneksel olarak lisans düzeyinde bir eğitim-öğretim programı uygulayarak tek tür diploma veren yükseköğretim kurumlarında en çok üç; veteriner fakültelerinde en çok beş, hukuk fakültelerinde özel hukuk ve kamu hukuku olmak üzere iki bölüm kurulabiliyor.

     

    Yönetmelikte yapılan değişiklikle, buna ek olarak lisans düzeyinde birden fazla diploma veren ilahiyat, ilahiyat bilimleri, İslami ilimler, uluslararası İslam ve din bilimleri fakültelerinde üç bölümden fazla bölüm oluşturulabilecek.
  • Diyanet 2012 Yılı Fitre Miktarını Açıkladı

     

    Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre , Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük başkanlığında toplanan kurul bu seneki (2012 Yılı) sadaka-i fıtır miktarını 8 lira 50 kuruş olara açıkladı.

    Açıklamada, kurulda yapılan müzakereler sonrasında, sadaka-i fıtır miktarının Mali bir ibadet olduğu, Ramazan bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçları dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların, kendileri ve velayetleri altındaki kişiler için bu ibadeti yerine getirmekle yükümlü oldukları vurgulandı. Yoksulların ihtiyaçlarının karşılanmasına katkıda bulunmak suretiyle, toplumda karşılıklı sevgi ve kardeşlik bağlarının pekişmesine vesile olan bu Mali ibadetin meşru kılınmasındaki temel hedeflerden birinin, insanların paylaşma bilincini canlı tutmak olduğu belirtilen açıklamada, şunlara değinildi.

    YOKSULLARA YARDIM MÜSLÜMANLAR SEVİNDİRİR

    “Bu sayede her Müslüman, ihtiyacı olan yoksullara az da olsa bir şeyler verebilmenin ve yardımlaşmanın sevincini yaşar. Bundan dolayıdır ki sadaka-i fıtır, zekattan farklı olarak, daha geniş bir mükellef kitlesi tarafından yerine getirilir.”

    Sadaka-i fıtırın Müslüman toplumların neredeyse tamamına yakın bir kesimi tarafından verildiğinin dikkate alındığı belirtilen açıklamada, miktar belirlenirken hadis-i şerifleri, ülkenin mevcut sosyo-ekonomik hayat şartlarını ve bir kişinin günlük asgari gıda ihtiyacının gözönüne alındığı kaydedilerek, şu ifadelere yer verildi.

    “2012 yılı Ramazan ayının başlangıcından 2013 yılı Ramazan ayının başlangıcına kadar olan sürede, sadaka-i fıtır miktarının 8.50 TL (Sekiz Lira 50 Kuruş) olarak belirlenmesine; Belirlenen bu miktarın, ‘asgari miktar’ olduğunun, sadaka-i fıtırda verilecek meblağ konusunda bir üst sınırın olmadığının hatırlatılmasına; bu konuda ideal olanın, herkesin kendi hayat standartlarına göre asgari günlük gıda harcamalarına denk düşecek bir meblağı vermesinin tavsiye edilmesine; söz konusu meblağın, gıda gibi ayni olarak veya para şeklinde nakdi olarak ödenebileceğine karar verildi.”

  • İmam Hatip Ortaokulu Dersleri Yayınlandı

     

     Söz konusu çizelge, 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren beşinci sınıflardan başlayacak ve kademeli olarak uygulanacak.

    Talim ve Terbiye Kurulu’nun internet sitesinde yayınlanan çizelgeye göre, Türkçe, matematik, fen bilimleri, sosyal bilgiler, inkılap tarihi ve Atatürkçülük, yabancı dil, din kültürü ve ahlak bilgisi, görsel sanatlar, müzik, beden eğitim ve spor, teknoloji ve tasarım, rehberlik ve kariyer planlama, Kur’an-ı Kerim, Arapça, Hz. Muhammed’in Hayatı, temel dini bilgiler zorunlu dersler arasında yer alacak.

    Seçmeli dersler ise Dil ve Anlatım (okuma becerileri, yazarlık ve yazma becerileri, yaşayan diller ve lehçeler, iletişim ve sunum becerileri), yabancı dil (Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen diller), fen bilimleri ve matematik (bilim uygulamaları, matematik uygulamaları, çevre ve bilim, bilişim teknolojileri ve yazılım), sanat ve spor (görsel sanatlar, müzik, spor ve fiziki etkinlikler) ve sosyal bilimler (halk kültürü, medya okuryazarlığı, hukuk ve adalet, düşünme eğitimi) olarak belirlendi.

    İmam hatip ortaokullarında, 5. sınıftan 8. sınıfa kadar 36 saati zorunlu, 4 saati seçmeli olmak üzere, ders saati haftada 40 saat olacak.

    Türkçe ders saati, 5 ve 6. sınıflarda haftada 6’şar saat, 7 ve 8. sınıflarda ise 5’er saat olarak uygulanacak. Matematik, 5. sınıftan 8. sınıfa kadar 5’er saat, fen bilimleri dersi 4’er saat olarak verilecek. Sosyal bilgiler dersi, 5, 6 ve 7. sınıflarda 3’er saat olacak. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük 8 sınıfta haftada 2 saat olarak verilecek. Yabancı dil, 5. sınıftan 8. sınıfa kadar 4 saat; din kültürü ve ahlak bilgisi 1 saat; görsel sanatlar 1 saat; müzik 1 saat; beden eğitim ve spor 1 saat olacak. Teknoloji ve tasarım 7 ve 8. sınıflarda 2’şer saat, rehberlik ve kariyer planlama ise 8. sınıfta 1 saat olarak okutulacak. Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler dersleri, 4 yıl boyunca haftada 2’şer saat olarak verilecek. Arapça ders saati 5 ve 6. sınıflarda 4’er saat, 7 ve 8. sınıflarda ise 3’er saat olarak uygulanacak.

    Çizelgenin uygulanması ile ilgili yapılan açıklamada; ortaokullarda okutulan ortak derslerin öğretim programlarının imam hatip ortaokullarında da kullanılacağı belirtildi. Açıklamada, “Seçmeli derslerden birden fazla sınıf düzeyinde alınabilecek derslerin öğretim programları modüler bir yapıda oluşturulacaktır. Öğrenciler bu derslerden herhangi birini, 5-8. sınıf arasında herhangi bir sınıfta ya da sürekli olarak alabileceklerdir. Öğrenci beşinci sınıftan itibaren programda seçmeli olarak yer alan bir dersi ilk kez sekizinci sınıfta alabileceği gibi, bu dersi beşinci sınıftan itibaren sürekli olarak seçebilir ya da herhangi bir sınıf düzeyinde başka bir alandan ders seçebilir.” denildi.  

  • Diyanet Atamaları Yarın Açıklanıyor


    Diyanet İşleri Başkanlığı taşra teşkilatında imam-hatip ve müezzin-kayyım ihtiyacının karşılanması amacıyla,  657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4’üncü maddesinin (B) bendi ile 6/6/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında belirtilen “Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esasların” “Sınav Şartı” başlıklı Ek Madde2/b çerçevesinde sözleşmeli 5660 imam-hatip ve 734 müezzin-kayyım alımı için e-başvuruları sona ermesinin ardından, ATAMALAR YARIN AÇIKLANIYOR. 

     


    5660 imam-hatip ve 734 müezzin-kayyıma atama açıklamaları Diyanet İşleri Başkanlığı ile haber sitemizde eş zamanlı olarak yayımlanacaktır. 

  • Kuran Kursuna Talep 2 Milyonu Aştı

     

    Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, önceki yıllarda mevzuat gereği Kur’an kurslarına 5. sınıfı bitiren çocukların katılabildiğini, geçen yıl çıkarılan kanun hükmünde kararnameyle yaş sınırının kaldırıldığını ifade etti.

    Düzenleme sayesinde okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocukların Kur’an kurslarına gitmelerinin önünün açıldığını anımsatan Yılmaz, ”Kur’an kursları için geçtiğimiz yıllarda 1,5 milyon civarında olan kayıt sayısı, şu anda 2 milyonu geçmiş durumda. Yüzde 20-30 civarında bir artış olduğunu ifade edebiliriz” dedi.

    Çocuklarının dini eğitim almasını arzu eden vatandaşlar için yaz tatillerinin önemli bir fırsat sunduğuna dikkati çeken Yılmaz, şunları kaydetti:

    ”Kurslarımız, Haziran’ın 2. haftasından sonra başlıyor, Eylül’e kadar devam ediyor. Kurslarda, Kur’an-ı Kerim’in dışında dini bilgiler, Siyer-i Nebi ve ahlak gibi dersler veriliyor. İbadet ile ilgili ilmihal bilgileri, itikat bilgileri anlatılıyor. Hazreti Peygamber’in hayatı ile temel ve dini ahlak çocukları sunuluyor. Esas amaç, çocuklarımızın daha sonraki hayatlarında düzgün ibadet yapmalarını, namaz surelerini ezberlemelerini, dini bilgi bakımından bir Müslümanın bilmesi gereken farzları bilecekleri seviyeye gelmelerini sağlamaktır.

    Kur’an kurslarımız okul gibi değildir, okulda olduğu gibi devam zorunluluğu yok. Tamamen velilerin ve çocukların kendi iradeleriyle gerçekleşen hadisedir, buna rağmen çok güzel bir tempoda çocukların devam ettiğini görüyoruz. Çocuklar ve aileleri ihtiyaç hissederek kurslara geldikleri için okul ortamından daha rahat ortamda eğitim verilmeye çalışıldığı için çocuklar devam ediyorlar. Hocalarımızın da gayretleriyle çocuklarımız çok iyi meşgul ediliyor. Piknik ve geziler düzenlenerek kursalar cazip hale getiriliyor.”

    Yılmaz, kurslarda ayrıca caminin fiziki unsurlarının tanıtıldığını dile getirerek, ”Çocuklara mümkün mertebe oyun havası içerisinde camiyi, cemaati sevdirmek önemli. Bu sene sloganımız da ‘camilerimiz çiçek açacak, camilerimiz çocuk açacak’ şeklindeydi. Çocukların camide oynamasını ama onu tanımasını amaçlıyoruz” diye konuştu.

    Dini bilgilerin çocuk yaşta öğretilmesinin kalıcı olduğunu anlatan Yılmaz, dini eğitim yönteminin de sevgiye dayalı olması gerektiğini söyledi.

     

    -Hafızlık eğitimi-

     

    Yılmaz, hafızlık eğitiminin de kamuoyunda ”4 4 4” olarak bilinen değişiklikle ikinci 4 yılda mümkün hale geldiğini anımsattı.

    İmam hatip liseleri ile ilahiyat fakültelerinde eğitim görecekler için hatipliğin önemli olduğuna işaret eden Yılmaz, şöyle konuştu:

    ”Hafızlıkla beraber ilahiyat tahsili gören kişinin mesleki yetenekleri çok daha fazla oluyor. O bakımdan biz özendiriyoruz. MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğüyle müştereken ‘100 Hafız Kur’an Kursu’ diye bir proje başlattık. Diyanet Vakfı’nın da destekleriyle bu Kur’an kurslarında okuyan çocuklara burs vermek, özendirmek suretiyle lise çağında onların hafız olmasını sağlayacak bir ortam tesis etmeye çalışıyoruz. Böylece kabiliyetli ve hevesli çocukların hafız olmalarını sağlayacak hem maddi imkanı hem manevi ortamı sunmayı hedefliyoruz. 100 Kur’an kursumuz önümüzdeki seneden itibaren çalışmaya başladığında burada 1-1,5 senede hafız olan gençlerimiz özel, butik imam hatip okullarımızda eğitim alacaklar. Bunlar sadece ilahiyat fakültelerine yönlendirilecekler, aldıkları hafızlık eğitimi zayi olmasın diye. Hafız yaptığımız çocuklarımızı özellikle ilahiyata teşvik edeceğiz, özendireceğiz, burs vereceğiz. Bu suretle ilahiyat mezunlarının belli oranda hafız olarak hayata atılmalarını sağlayacak bir altyapıyı hazırlamayı hedefliyoruz.”

  • İslamda Din Eğitimi Kategorisi Yoktur!

     

    Doğrusunu söylemek gerekirse, ‘İkinci Said’ dönemimi yaşıyorum: Kendi kozamı örmekle, fikrî dünyamı ikmalle meşgulüm.

    Ne ki, bu durum, güncel gibi görünen bazı hayatî, varoluşsal meselelere kayıtsız kalmamı gerektirmiyor. Zira pratiğe aktarılamayan teorinin hayatta hiç bir kıymeti harbiyesi olmadığını düşünüyorum.

    Aslına bakılırsa, benim ‘güncel’ diye ilgilendiğim, kayıtsız kalamadığım meseleler, pek de güncel, dolayısıyla günübirlik meseleler değil: Bu ülkenin, Müslümanların veya insanlığın daha köklü, daha esaslı varoluşsal meseleleriyle ilişkili meseleler bunlar çoklukla.

    * * *

    Güncel gibi görünen ama gerçekte bu ülkenin geçmişten hâl’e ve istikbale yaptığı inişli çıkışlı yolculukla, dolayısıyla geleceğiyle, geleceğinin alacağı şekille yakından irtibatlı meselelerden biri, adına yanlış bir şekilde ‘din eğitimi’ denen meselesidir.

    İşte bu mesele, İmam Hatip Liseleri (İHL) üzerinden son birkaç haftadır Zaman gazetesi yazarlarından Mümtazer Türköne tarafından ‘ortada fol yok, yumurta yok’ken yeniden gündeme getirildi.

    Meseleye girmeden önce, bir hakkı teslim etmem gerekiyor: Mümtazer Türköne, herhangi bir yazar değil: Analitik kabiliyeti ve gözlem gücü yüksek bir akademisyen. Bu iki özelliği, Türköne’nin yazılarını, entelektüel derinliği ve vaatlerinin yüksekliği bakımından pek çok köşe yazarının yazılarından ayırıyor. Benim Türköne’nin bu meselede yazdıklarını tartışmaya niyetlenmenin bir nedeni biraz da bu aslında.

    * * *

    Türköne’nin yazdığı 4-5 yazıda İHL’ler konusunda üzerinde/n yürüdüğü temel argüman şu: İHL’ler, ‘din eğitimi’ veren kurumlardır; Kur’ân ve siyer derslerinin seçmeli de olsa müfredata konulmasından sonra ‘din eğitimi’ veren bu kadar İHL’ye ne gerek var?

    Bu söylemi ‘bir yerlerden’ tanıyor olmalısınız: Evet, özelde CHP’nin, genelde ise laik çevrelerin onyıllardır dillendirdikleri ayartıcı bir söylem bu.

    Yani yeni bir şey söylemiyor Türköne. Seküler çevrelerin seküler bakış açılarını bu kez ‘sağ-muhafazakâr’ bir entelektüelin dillendirmesine tanık oluyoruz: Yeni olan bu! Ve bu ‘yenilik’ de yenilir yutulur cinsten bir şey midir, düşünmekte fayda var.

    * * *

    Türköne’nin yazılarına Hayrettin Karaman Hoca, Ali Bulaç ve Eser Karakaş cevâbî yazılar yazdılar. Eser Hoca, o kendine özgü latif üslubuyla Türköne’ye katıldığını söyledi özetle. Ali Bulaç, İHL’lerin iki dünyayı (Batı’yı ve İslâm’ı) aynı anda öğrettiğine dikkat çekti; ki, bu, önemli bir nokta.

    Hayrettin Karaman Hoca da, İHL’lerin kurulmasında, geliştirilmesinde, müfredatının hazırlanmasında birinci derecede rol alan bir ilim adamı olarak İHL’lerin Türk eğitim sistemi içindeki ve toplumdaki konumunu tartıştı bir kaç yazıyla.

    * * *

    Gerek Türköne’nin yazılarında, gerekse diğer yazarların ‘eleştirel metinler’inde gözden kaçırıldığını düşündüğüm asıl mesele, meselenin püf noktası aslında. Şu: ‘Din eğitimi’ ne demek? Müslüman bir toplumda ‘din eğitimi’nden sözediyor olmak hangi zihin yapısının, nasıl bir hâlet-i rûhiyenin, sosyo-kültürel travmanın, şizofrenin ve yaralı bilincin ürünüdür acaba? İHL’ler gerçekte ‘din eğitimi’ veren eğitim kurumları mıdır?

    Öncelikle şu temel ilkeyi hatırlatmak isterim: İslâm’ın eğitim ‘teori’sinde de, ‘pratiği’nde de, bilim tarihinde de, ilimler tasnifinde de ‘din eğitimi’ diye bir kategori yoktur: Bu algı biçimi, seküler dünyanın ve toplumların bölmeli / parçalı zihin yapılarının ve dünyalarının ürünüdür.

    ‘Din eğitimi’ denen ‘şey’in, seküler / Batı toplumlarında elbette bir karşılığı vardır. Ama ‘Müslüman toplum’larda yoktur. Ve daha da kötüsü, bu algı biçimi, Müslüman zihin yapısını tarumar eden, marazîleştiren, tıkayan, donduran, simülatifleştiren seküler bir ‘hayat-dünya’ algısıdır.

    Gazalî, İbn Sina, İbn Arabi, Sinan, Itrî gibi öncü kişiler, ‘din eğitimi’ veren okullardan yetiştikleri için mi öncü kişiler olmuşlardır; yoksa hayatın bütününü kuşatan, fizikle metafiziği, dış dünya’yla iç dünya’yı, bu dünya ile öte’yi buluşturan bütüncül bir Tanr ı, âlem ve insan tasavvuruna dayanan âlemşümûl bir ‘aura’da, habitus’ta / ‘vasat’ta yetiştikleri için mi?

    * * *

    Türkiye’nin en temel, en varoluşsal sorunu eğitim sorunudur: Türkiye’de, sömürgecilik deneyimi yaşamaMamıza rağmen kendi kendini sömürgeleştiren; bu yüzden de çocuklarımıza, -farklılıkları birlikte ama kendi olarak yaşatma tecrübesinin pek çok bakımdan henüz aşılamamış, en gelişmiş modelini ortaya koyan- bizim medeniyet tecrübemizi, iddialarımızı, bilincimizi, ruhumuzu ve ideallerimizi kazandırmak yerine, bu ruhu, bilinci, iddiaları unutturan, hatta yok eden; çocuklarımızın özgüvenlerini, dolayısıyla öz-eleştirel yeteneklerini yerle bir eden; pergelini şaşırmış, Arşimet noktasını yitirmiş ‘sömürgeci’ bir eğitim sistemi hükümfermadır.

    Oysa her bakımdan, her düzlemde gerçek anlamda yaşayan tek uygarlık olduğu için Batı uygarlığına mensup toplumlarda, bizdeki gibi, temel varoluşsal iddialarını, medeniyet ideallerini ve ruhunu yok sayan, tarumar etmeye kalkışan bir eğitim sisteminin varlığını düşünmek bile tahayyül edilemeyecek bir şeydir. Batı toplumlarının istisnasız her birinin Arşimet noktası bellidir; dolayısıyla bu Arşimet noktası, Batı toplumlarının eğitim sistemlerinin temel yapıtaşlarını oluşturur.

    * * *

    İHL’ler, ‘din eğitimi’ veren kurumlar değildir. İHL’leri, ‘din eğitimi’ veren kurumlar olarak görmek, meselenin püf noktasını görememek, varlık nedenlerini kaçırmak demektir.

    İHL’ler, bütün eksikliklerine, yetersizliklerine, kuruluş gerekçelerinin (sistemin kutsallarını meşrulaştırmayı, seküler yani ‘aydın imamlar yetiştirmeyi’ hedefleyen) traji-komikliğine ve üstüne üstlük de sürgit hedef tahtası hâline getirilmelerine, itilip kakılmalarına rağmen, Mevlânâ’nın pergel metaforu çerçevesinde, pergelin sabit ayağını nereye basması gerektiğini az çok bilen, pergelin diğer ayağıyla da başka dünyalara, medeniyetlere, düşünce geleneklerine şu ya da bu şekilde de olsa uzanabilen kuşaklar yetiştirmeyi amaç edinen ve Arşimet noktasını iyi kötü bulmuş eğitim kurumlarıdır. Bu anlamda, Batı’daki bütün eğitim kurumlarının temel mantığının İHL’leri andırdığını söylemek bile gerekmiyor aslında.

    Elbette ki, İHL’lerin niteliği, çapı, son dönemlerde yaşadığı -her tür- dekadans, İslâmî ilim, düşünce ve hayat tasavvuruyla ilişkilerinin son derece zayıf ve yetersiz olması gibi eksikliklerinin, sorunlarının nasıl giderilebileceği tartışılabilir, tartışılmalıdır da. Aslında İHL’ler etrafında yapılacak tartışmaların bu çerçevede yapıldığı zaman hem İHL’lere, hem de eğitim sistemimizin temel, varoluşsal zaaflarının görülmesine ve giderilmesine katkısı daha iyi fark edilebilir.

    İHL’leri abartmanın da, yok saymanın ve bilip bilmeden ‘öcü’ olarak görmeye kalkışmanın da bu ülkeye hiçbir katkısı yoktur ve olamaz da.

    * * *

    Oysa ülkemizde zorla yaşatılmaya çalışılan, hem genelde içeriği / müfredatı açısından, hem de daha önemlisi ise, bütün derslerde benimsediği oryantalistleştirici, bizim tarihimize, kültürümüze, sanatımıza, toplumumuza bile Batılı perspektiflerle bakan, şaşı-bakan, metamorfozlaştırıcı, çocuklarımızı kültürel şizofrenin eğiğine fırlatarak bilinçlerini yaralayan, zihinlerini tam ortadan ikiye yaran, özgüvenlerini yerle bir eden, pergelini şaşırmış, Arşimet noktasını yitirmiş, o yüzden de hastalıklı genel perspektif açısından mevcut sömürgeci eğitim sistemimizin temel açmazının nerede olduğunun ipuçlarını barındıran, en temel düzlemde de olsa eğitim sistemimizin asıl yaratıcı kaynağının nerede gizli olduğunu belli belirsiz gösteren, gelecekte, eninde sonunda izini sürmek zorunda kalacağımız, geleceğimizin model eğitim kurumlarının iyi kötü örneğini sunan eğitim kurumlarıdır İHL’ler. Bütün zaaflarına ve sorunlarına rağmen üstelik de.

    Ayrıca bu kurumların, eğitim kalitesi, çapı ve kaynakları gerektiği ölçüde geliştirildiğinde, nitelikli ve düzeyli önaçıcı kişiler yetiştirmesi işten bile değildir. Mesela Kartal İHL, böyle bir yerdir, deyim yerindeyse Robert Kolej’in muadili konumundadır ve her alanda çaplı insanlar yetiştiren öncü bir okuldur. Bilenler bilir bunu; bilmeyenler de bilsin, araştırıp öğrensinler.

    Batı’daki bütün eğitim kurumları, tıpkı İHL’ler gibi ve tabiî İHL’lerden çok daha belirgin şekillerde Batı ülkelerinin çocuklarına medeniyet ruhu, bilinci, ideali veren kurumlardır.

    * * *

    Bir ülkenin eğitim sistemi, üç sütun üzerinden geliştirildiği zaman, büyük atılımların, açılımların ve yaratıcılıkların da önü açılmış olur. Bu üç sütun, ortaya konan bütün insanlık birikiminin -kendi Arşimet noktanız ekseninde, pergelin sabit ayağını nereye basacağınızı belirledikten sonra- hayata ve harekete geçirilerek aktarılmasını, tartışılmasını, özümsenmesini ve içselleştirilmesini öngören TEVARÜS (birikimi aktarma veya biliş), TEMELLÜK (birikimi kendine maletme veya oluş ya da buluş) ve TEMESSÜL (birikimi içselleştirme, kendinde ve kendini varetme veya bulunuş ya da varoluş) sütunlarıdır. Bunu, eğitimde 3 T modeli ya da formülü olarak adlandırıyorum.

    Bütün esaslı, özgün, yaratıcı eğitim sistemleri, bu üç olmazsa olmaz sütun üzerinde/n yükselebilir. Dün de böyleydi bu; yarın da böyle olacak… İşte İHL’ler, bu üç sütun üzerine kurulan ama hem ülkenin sarsak ve kendi kendini sömürgeleştirici zihin yapısı ve zihniyeti açısından, hem de itilip kakılmaları, sürgit hedef tahtasına yatırılmaları ve bu yüzden ite kaka, düşe kalka yol alma çilesine ve Çin işkencesine maruz bırakılmaları nedeniyle bu sütunların imajinatif şekillerde nasıl harekete geçirilebileceğinin örnek modelini yeterince ortaya koyamamış da olsa, bu sütunların farkında olan model eğitim kurumlarımızdır.

    Özetle, temel sorunumuz, Müslüman bir toplumda ‘din eğitimi’ algısının sorunlu olduğunu görmek ve sözünü ettiğim üç sütun üzerinden sömürgeci eğitim sisteminden kurtulmanın yollarını araştırmaktır.

    İHL’leri kapatmak veya salt ‘din eğitimi’ veren, seküler, ne idüğü belirsiz absürd kurumlara dönüştürmek yerine, İHL’lerin eksikliklerini, arızalarını ve önündeki engelleri gidermenin yollarını araştırmak ve bunun da ötesinde, daha imajinatif, daha özgün, dolayısıyla Arşimet noktasını yitirmemiş, pergelini şaşırmamış öncü eğitim kurumlarının nasıl geliştirilebileceği ve hayata geçirilebileceği varoluşsal meselesi üzerinde kafa yormak zorundayız

    Yusuf Kaplan

    Yenişafak