Ali Bulaç: İmam Hatipler Miadını Doldurdu Mu?

44096

 

Ancak gazetemizin değerli yazarlarından Mümtaz’er Türköne de, esas itibarıyla İmam Hatiplerin miadını doldurduğunu yazdı. Yeni Şafak’ta Hayrettin Karaman Hoca, buna cevap verdi.

Belirtmek gerekir ki, eğer modern zamanlarda kendine özgü bir “Türkiye modeli”nden söz etmek mümkünse, bu “İslam ve laikliğin bağdaştırılması veya İslam ve demokrasi ilişkisi” değil, başka tecrübe modelleridir. Bunun siyasetteki karşılığı Milli Görüş partileri; eğitimde İmam Hatip ve Türk okulları; ekonomide Anadolu’nun performansı olan küçük ve orta ölçekli ticarî ve sanayi işletmeleridir. Mısır, İran ve diğer Müslüman ülke modernleşmesiyle bizim modernleşme tecrübemiz benzerdir; ancak bu üç form bize özgüdür. Bu, aynı zamanda “Batı-dışı modernleşme”nin de tek örneğidir. Türkiye’de merkez-kaç güçler, modernliğe bu üç formu kullanarak katıldılar. Dünyaya yayılan Türk okulları ile İmam Hatipler arasındaki mukayeseyi bir başka yazıda ele almıştım (Bkz. Türkiye modeli olarak İmam Hatipler, Dünyabülteni. net., 8 Haziran 2007.)

Kişisel kanaatime göre İmam Hatipler miadını doldurmuş değildir, aksine daha çok kendilerine ihtiyaç hissettirmektedirler. Hiç kuşkusuz bu, İmam Hatiplerin mükemmel fonksiyonlar gördüğü anlamına gelmez, aksine 1960 ve 1970’lere göre hayli performans düşüklüğü kaydetmektedirler. Buna rağmen onlara ihtiyacın artmasının bazı sebepleri var:

1) İmam Hatipler modern dünyada eğitim kurumunun tamamında önemsenmeyen ‘iyi insan’ yetiştirmeyi hedeflemektedirler. Kaynağını dinden alan ahlakî erdemlerle temasa geçmek bu okullarda daha çok mümkün olmaktadır. Modern eğitim, zekâ kapasitesi yüksek, meslekî formasyonu gelişmiş, piyasa ekonomisine uyumlu insan yetiştirmeyi hedeflediğinden kalbiyle ve vicdanıyla hareket eden insan modeli önemsenmemekte; rekabetçi, yarışmacı, çatışmacı, birey olduğunu zanneden aslında vahşi kapitalist piyasa tarafından determine edilen diplomalılar yetişmektedir.

2) Diğer lise ve okullardan farklı olarak öğrenci İmam Hatiplerde İslamî ilimler ile Batılı bilimlere aynı süreçte temas kurabilmektedir. Bu, teorik olarak öğrencinin iki kanadı olan kuş gibi olmasını sağlar. Düz liselerde ise akademik dünyanın ezici çoğunluğunda dünyaya sadece Batılı perspektiften bakan, tek boyutlu düşünen ve aldığı eğitim sonucunda kendi kendini oryantalize eden aydın ve bilim adamı yetişmektedir. Bizim zamanımızda daha çok İslamî ilim ve Batılı branş okutulurdu, son zamanlarda bunun azaltılması iyi olmadı.

3) İmam Hatip okullarına hâlâ toplumsal sınıfların orta sınıfın orta katmanından başlamak üzere aşağıya doğru orta-alt ve alt sınıfların alt-üst, alt-orta ve alt-alt katmanlarından öğrenci gelmektedir. Bu da toplumsal periferinin hem eğitime katılmasını sağlamakta hem katman ve sınıf değiştirmesine imkân sağlamaktadır.

4) Son 10 senede takip edilen AB yol haritası, liberal piyasa ve denetimsiz küreselleşme ile İslamiyet’in siyaset ve kamu politikalarından uzak tutulması sonucunda toplumsal çözülme baş göstermiş bulunmaktadır. Bu gidişten ahlaklı, sorumluluk bilinci olan, aileyi koruyan, gelecek nesillerin sağlıklı yetiştirildiği bir toplum çıkmayacağı deneysel olarak anlaşılmıştır. Tam aksine bencil, bireyci, çatışmacı, sorumsuz, tüketici, hazcı insanlar yığını çıkmakta ve bu süreç dindar aileleri de çözmektedir. Başbakan R. Tayyip Erdoğan’ın “dindar nesiller” vurgusu salt politik bir mesele değil, toplumsal bir tehdide işaret etmektedir.

5) Türkiye, Ortadoğu’ya ve İslam dünyasına açılmaktadır. Gelecekte ilişkiler daha da sıklaşacaktır. Mısır, Lübnan, İran ve Hind yarımkıtası ilim havzalarıyla oturup konuşacak İslamî ilim ve fikir birikimi zengin alim ve mütefekkirlerimiz yok. İslam dünyasının dilini iyi bilmiyoruz. Eğer Türkiye İslam dünyasına açılacaksa İslamî ilimlere ve İslam tefekkürüne daha çok önem vermek zorundadır.

Bugünkü ilahiyatlar ve İmam Hatipler bu fonksiyonları görmüyor, ciddi reformlardan geçmeleri gerekir. İmam Hatiplere ihtiyaç artarak sürüyor