Yıl: 2012

  • Çamlıcaya Yapılan Camiiyle Rekorlar Kırılacak

    “Proje büyüklük olarak çok iddialı. Ecdadın yaptığından da geniş kubbe kullanacağız. Minareleri dünyadaki en yüksek cami olacak. Medine-i Münevvere’yi (Minaresi 105 metre) bile geçeceğiz. Minimum 6 minare olacak ama bir sürpriz de olabilir.”

    Güner, yaklaşık 20 gündür 3 kişilik ekibiyle birlikte cami projesini çiziyor. Kendileri için kiralanan özel bir ofiste çalıştıklarını anlatan Güner, projeyle ilgili soruları şöyle yanıtladı:

    Abdülhamit Han Camii’ne benzeyecek mi?

    Yok, her proje kendine özgü olur. Mimari projelerde benzetmek isterseniz her camiyi birbirine benzetebilirsiniz ama her mimar projesini yeniden hazırlar. Bu da öyle bir proje, yeni bir proje. Farklı olacak tabi. Belki Sultanahmet’e, belki Selimiye’ye, belki herhangi bir eski Osmanlı Selahaddin Camii’ne benzeteceğiz ama yeni bir projedir. Birbirinin aynısı olmaz. Her proje kendi içinde yeniden hazırlanır.

    Farklı bir form ve biçimde mi olacak?

    Klasik tarz. Neticede cami yapıyorsunuz, kubbesiz minaresiz olmaz.

    Size bir büyüklük belirtildi mi?

    İddialıyız. Başbakanımızın basında açıkladığı bilgiler çerçevesinde hareket ediyoruz. 15 bin metrekare civarında bir eser olacak inşallah.

    Çizimler ne zaman başladı?

    20 gün falan oldu. 1,5 -2 ayımızı daha alır. Kolay değil büyük  ve önemli bir proje yapıyorsunuz.

    Abdülhamit Han Camii ilk caminiz miydi?

    O ilk camiim. Daha sonra Rahmet Camii ve Otogar Camii’ni yaptık ama o ölçekte yaptığımız ilk cami. Diğerleri modern.

    Alan sit alanı olduğu için izin gerekecek mi?

    Değil. Buranın üst ölçek planları bakanlık tarafından onaylandı.

    Kurul’a gitmeyecek mi?

    O kadar detaylı bilgim yok ama zannetmiyorum. Planları bakanlık yapmış. “Projeye başla” dediklerinden bu yana 25 gün oldu. Herhalde alt yapısı bitmiştir.

    Camiyle ilgili sürpriz olacak mı?

    Büyüklük olarak iddialı. Ecdadın yaptığından da geniş kubbe kullanacağız. Minareleri en yüksek olacak. Medine-i Münevvere’yi bile geçeceğiz. Kendi proje konsepti içerisinde çıkıyor zaten o yükseklikler. Minareler en yüksek minare olacak, kubbe ölçüleri en geniş olacak. Yapılmışlar içerisinde.

    Tüm dünyada mı?

    Tabi tabi dünyadan bahsediyorum.

    Bu zamana kadar en yüksek hangisiydi?

    105 metreyle Medine-i Münevvere’nin minareleri. Bizimki onu geçiyor inşallah. İddialı bir proje.

    Minare sayısı kaç?

    Sürpriz. Orada da bir iddiamız olacak. İlerleyen safhalarda ortaya çıkacak. Minimum altı minare olacak.
    Muhafazakar kesimde de büyük camiye karşı bir tereddüt var…

    Dünyada çok örneği var. Her dönem mimari eserleriyle anılır. Paris’teki Eyfel Kulesi niye yapılmıştır veya Viyana’daki kule. Her dönem kendi mimari eserleriyle anılır. Geleceğe bir miras bırakmak bu dönemi anma adına bence güzel bir yaklaşım. Bunun fonksiyonu cami olur, başka bir eser olur. Herşeyle anılabilir dönemler. Yanlış olduğunu zannetmiyorum. 

  • Beraat Kandilini Nasıl İhya Etmeliyiz?

    ‘Apaçık kitaba yemin olsun ki, Biz Kur’an-ı mübarek bir gecede indirdik. Biz, gerçekten uyarıcıyız. O mübarek gecede, her hikmetli iş katımızdan bir emirle ayırt edilir…'(Duhan, 44/1-4)

    Ayette geçen, ‘mübarek gece’den maksat; Berat gecesidir. Kur’ânın bu gecede, Yedinci semadan dünya semasına indirildi. Kadir gecesinde ise ilk kez Peygamber Efendimize indirilmeye başlandı. Bu gecenin, dört adı vardır. “Mübarek gece”, “Berae gecesi” “Sakk gecesi”, “Rahmet gecesi”. Ve denildi ki bununla Kadir Gecesi arasında kırk gün vardır. Berae ve Sakk gecesi denilmesi hakkında da denilmiştir ki, haraç tamamen alındığı zaman beraetlerini (temize çıkmalarını) dile getiren bir sened yazıldığı gibi, Allah Teâlâ da bu gece mümin kullarına beraet yazar. Ve denilmiştir ki bu gecede beş özellik vardır:

    Bu gecenin beş özelliği vardır:

    1) Bu gecede önemli işlerin seçimi ve ayırımı yapılır.

    2) Bu geceyi ibadetle geçirenlere yardımcı olması amacıyla Allah tarafından melekler gönderilir.

    3) Bu gece bağışlanma ve af gecesidir.

    4) Bu gecede yapılan ibadetlerin fazileti çok büyüktür.

    5) Bu gecede Peygamberimize şefaat yetkisinin tamamı verilmiştir. Bu yetkinin üçte biri Şaban’ın onüçüncü günü, üçte biri Şaban’ın ondördüncü günü, geri kalan üçte biri de Şaban’ın onbeşinci günü verilmiştir.

    Hazreti Âişe (ranha) bu gecenin fazileti hakkında şunları anlatıyor:
    Günün birinde Hazreti Peygamber yanıma girdi. Elbisesini çıkardı. Aradan zaman geçmeden tekrar giyindi. Bunun üzerine beni şüphe, kıskançlık sardı. Ortaklarımdan birinin yanına gidecek sandım ve peşini takip ettim. Medine’nin kabristanı olan Bakîu’l-Garkad’da kendisine eriştim. Mü’minlere ve şehidlere istiğfar ve dua ediyordu. Kendi kendime: ‘Anam babam sana feda olsun! Sen Rabb’ının rızası uğrunda, ben ise dünya peşindeyim!’ diyerek döndüm. Soluk soluğa eve girdim. Arkamdan da Resülüllah (sav) girdi.

    -Neden böyle hızlı nefes alıyorsun?’ dedi.

    Ben,

    -Anam babam uğruna feda olsun. Yanıma gelip elbisenizi çıkardıktan sonra tekrar giyindiniz, beni kıskançlık tuttu. Ortaklarımdan birinin yanına gideceğinizi zannettim. Nihayet sizi kabristana giderken gördüm,dedim.

    Resul-ü Ekrem,

    -Resülüllah sana haksızlık edecek diye mi korkuyorsun?’ dedi.

    Ardından Cibril geldi ve şöyle dedi:

    -Bu gece Şa’bân’ın on beşinci gecesidir. Cenabı Hak bu gecede Benî Kelb kabilesi koyunlarının sayısı kadar kimseyi cehennemden âzâd eder. Fakat bu gece Allah; müşriklerin, kincilerin, akrabalarıyla münasebeti kesenlerin, hayat ve ihtişamlarına mağrur olanların, ana ve babalarına isyan edenlerin, içki düşkünlerinin yüzlerine bakmaz.

    Resul-ü Ekrem, elbisesini çıkardı.

    -Bu gece ibadet etmeme müsaade eder misiniz? buyurdu.

    -Evet, sana anam babam feda olsun, dedim.

    Peygamber namaza kalktı. Secdeye kapanıp uzun müddet kaldı. Endişelendim, elimle yokladım. Elim, ayağının altına dokununca kımıldadı. Ben de sevindim. Secdede şöyle niyaz ettiğini işittim:

    ‘Allah’ım! azabından afvına, gazabından rızana sığınıyorum. Sen’den yine Sana iltica ediyorum. Şânın yücedir. Sana yaptığım senayı Senin kendine yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana lâyık bir surette hamd etmekten âcizim.’

    Sabah olunca bunları Resul-ü Ekrem’e söyledim. O da,

    – Yâ Âişe, bunları öğrendin mi? dedi.

    -Evet yâ Resülüllah, dedim.

    Resuli Ekrem;

    -Bunları hem öğren hem de başkalarına öğret. Zira bunları bana Cibril öğretti ve secdede bunları okumamı ta’lîm buyurdu.’ dedi.”
    Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor:

    “Her kim bu gece yüz rekat namaz kılarsa yüce Allah ona yüz melek gönderir. Otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu ona cehennem azabından teminat verir. Otuzu da ondan dünya afetlerini savarlar, On’u da ondan şeytanın tuzaklarını hilelerini savarlar.”

    “Yüce Allah bu gece ümmetine öyle rahmet eder ki Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca.”

    “Yüce Allah bu gece bütün müslümanlara mağfiret buyurur ancak kâhin, sihirbaz, yahut çok kin güden veya içkiye düşkün olan, yahut ana-babasını inciten, veya zinaya ısrarla devam eden müstesna.”

    ‘Şaban ayının 15. gecesini ibadetle geçirin, gündüzünde de oruç tutun. Çünkü yüce Allah, bu gece dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve; ‘tevbe eden yok mu! Onu affedeyim. Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim, hastalığından şifa isteyen yok mu ona şifa vereyim. Yok mu şunu isteyen yok mu bunu isteyen’ der. Bu durum, sabaha kadar devam eder’
    ‘Ameller, bu ayda âlemlerin Rabb’ı yüce Allah’a arz edilir. Ben de amellerimin oruçlu iken Allah’a arzedilmesini isterim’

    Berat Kandili olan bu mübarek geceyi nasıl ihya edeceğiz?

    1-Yatsı ve Sabah namazlarını mutlak surette cemaatle kılmalıyız ki, geceyi sabaha kadar ibadet etmiş olalım.

    2- Geceyi oruçlu olarak karşılayalım ve ertesi günü de oruç tutalım.

    3- Bir günlük kaza namazı kılalım

    4- Berâat gecesinde 100 rek’atlı Hayır Namazı vardır ki, kılan kimse o sene ölürse, şehitlik mertebesine nâil olur.

    Hayır Namazı

    Niyet

    “Yâ Rabbî, niyet ettim senin rızâ-i şerîfin için namaza. Beni afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle. Kasvet-i kalbden, dünya ve âhiret sıkıntılarından halâs eyleyip süedâ defterine kaydeyle, Allâhü Ekber’

    Kılınışı

    Her rek’atte Fâtiha-i şerîfeden sonra 10 İhlâs-ı şerîf okunur

    İki rek’atte bir selâm verilerek 100 rek’atte tamamlanır

    Her rek’atte 100 İhlâs-ı şerîf okumak sûretiyle 10 rek’at olarak da kılınabilir.

    (Hz. Allâh’ın HÛ ism-i şerîfinin ebced hesâbına göre adedi olan) 11 şey, (TÂHÂ’nın ebced hesâbıyla adedi olan) 14 kere okunur. (TÂHÂ Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in ismidir.
    İstiğfâr-ı şerîf: 14 kere ,
    Salevât-ı şerîfe: 14 kere,
    Fâtiha-i şerîfe (besmeleyle): 14 kere,
    Âyetü’l-Kürsî (besmeleyle): 14 kere
    Lekad câeküm…’ (besmeleyle): 14 kere
    14 kere ‘Yâsîn’ dedikten sonra 1 Yâsîn-i Şerîf
    İhlâs-ı şerîf (besmeleyle): 14 kere
    Felak Suresi (besmeleyle): 14 kere
    Nas Suresi (besmeleyle): 14 kere
    14 kere
    “Sübhânallâhi vel-hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azıym.”
    Salevât-ı şerîfe (Salât-ı Münciye okumak efdaldir): 14 kere
    “Allâahümme salli alâa seyyidinâa Muhammedin ve alâa âali seyyidinâa Muhammedin salâaten tünciinâa bihâa min cemî’ıl-ehvâali ve’l âafâat. Ve takdıy lenâa bihâa cemî’alhaacâat ve tütahhirunâa bihâa min cemî’ıs-seyyi’âat ve terfeunâa bihâa ındeke a’led-derecâat ve tübelliğunâa bihâa aksa’l gaayâat. Min cemî’ıl-hayrâti fi’l-hayâati ve ba’del-memâat. İnneke alâa külli şey’in kadiyr.”

    Mânâsı:

    Allâh’ım, Efendimiz Muhammed’e ve ehl-i beytine bizi bütün korku ve âfetlerden kurtaracağın, bütün ihtiyaçlarımızı göndereceğin, bütün günahlarımızdan temizleyeceğin, nezdindeki derecelerin en yücesine yükselteceğin, hayatta ve ölümden sonra bütün hayırların nihâyetine ulaştıracağın şekilde râhmet eyle. Muhakkak sen her şeye kaadirsin.“

    Bunlardan sonra duâ yapılır. 5- Berâat Gecesi, bu gecede hiç olmazsa bir Tesbih Namazı kılınır.

    firaset.net

     
  • Ruhu Çalınan Camiler

     

    Geniş İslâm coğrafyasının değişik köşelerinde yükselen farklı mimarîdeki camilerin en güzel örnekleri şüphesiz Osmanlılar tarafından inşa edilenler olmuştu. Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti’nin yüzlerce yıl hüküm sürdüğü büyük coğrafyada taş, ahşap, cam işçiliğinin en zarif örneklerini bir araya getiren sayısız cami yapıldı. Bu camiler zamanla en değerli halılarla, şamdanlarla, saatlerle, levhalarla, rahlelerle ve yazma kitaplarla süslendi. Ne var ki değişen zaman camilerin de kimliklerini büyük ölçüde yitirmesine sebep oldu.

    Pek çok cami özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecinde bakımsız, sahipsiz, vakıfsız kaldığı için kaderine terk edildi. Bazıları hatta satıldı, yıktırıldı. Kimi önemli mabetler ise büyüyen şehirlerdeki imar hareketlerine kurban edildi, istimlak oldu.

     

    Peki Anadolu kültürü ve şehirleri için cami ne demekti, Osmanlı toplumunda caminin anlamı neydi? Müslümanların günde beş vakit sadece namaz kılmak için değil, sohbet etmek, fikir alış-verişinde bulunmak için de bir araya geldikleri camiler kimliklerini nasıl yitirdi? Büyük camilerin inşa edilmeye başladığı son yıllarda, bu coğrafyanın en eski mabetlerinden olan mescitler nasıl tahribe uğradı, yeni ve üslupsuz camilerin yapılabilmesi uğruna nasıl kurban edildiler?

    Birkaç metrekarelik mahalle mescitlerinden medresesi, mektebi, avlusu, sebili, kütüphanesi ile büyük bir külliye oluşturan camilere kadar Osmanlı mimarîsinde ayrı bir yeri olan camiler zamanla kimliğini kaybetti.

    Konuyu araştıran Necdet Sakaoğlu, Hayri F. Yılmaz, Ahmet Kuyaş, Mehmed Şevket Eygi ve Burak Çetintaş gelenekten geleceğe cami mimarisinin değişimini inceledi, Anadolu’da şekillenmiş yüzlerce yıllık camilerin özellikleri üzerinden günümüz cami mimarisinin geldiği noktayı araştırdı, camilerin özgün eşyalarının tarihçesini kaleme aldı.

    Ntv

  • İmam Hatiplere E-Kayıt Engeli

    MEB HAZIRLIKSIZ YAKALANDI

    Diğer okullara kayıtta kullanılan e-kayıt sisteminin İmam Hatipler için de uygulaması gerektiğini söyleyen TİYEMDER Başkanı Selahattin Yazıcı, ‘4. sınıfı bitiren çocuklar İmam Hatip ortaokuluna e-kayıt sistemiyle değil sonradan verilecek dilekçeyle kaydediliyor. Beşinci sınıf öğrencilerinin ise kayıtları kanunen mümkün değil’ diye konuştu. Yazıcı, bir velinin çocuğunu istediği okula e-kayıt sistemi üzerinden kaydettirememesini ‘hazırlıksız yakalanma’ olarak değerlendirdi.

    TALEPLER KARŞILANMALI

    E-kayıt sisteminin yeni eğitim dönemine hızla İHL ortaokullarına kayıt yaptırılabilir hale getirilmesi gerektiğini belirten Yazıcı, ‘Türkiye’de katsayı problemi varken bile İHL’ye yoğun ilgi vardı. Şimdi tüm sorunlar kalktığı halde e-kayıt sistemiyle veliler zora sokuluyor’ diye konuştu. Yazıcı, ‘İHL’lere yoğun talep olacak. 4+4+4 zorunlu eğitim sistemini İHL bünyesinde tamamlamak isteyenlerin kayıt, okul ve sistem ihtiyacını MEB süratli şekilde tamamlamak zorundadır’ dedi. Yazıcı, ‘Normal liseleri çok amaçlı liselere dönüştürerek öğleye kadar İmam Hatip, öğleden sonra lise ya da tam tersi şekilde yapabilir. Artık yasak yok, vatandaşların İmam Hatip tercihine patlama yaşanacak’ şeklinde konuştu.

    DİLEKÇEYLE KAYIT YAPILACAK

    Yeni sistemde 5. sınıfa geçen öğrencilerin ortaokula kaydedildiğini söyleyen İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, ‘Bu çocuklarımızın e-kayıt sistemiyle İmam Hatiplerin ortaokul kısmına kaydolması mümkün değil. Dilekçelerini vererek kayıtları yapılacak. Vatandaşlarımız ne zaman tercih ederlerse etsinler, tercihler doğrultusunda bir düzenlemenin içinde olacağız’ dedi. Özellikle İstanbul’da İmam Hatip Liselerinin orta kısmı için ayrılan binaların sayısının yetersiz kaldığı şeklindeki şikayetler hakkında konuşan Yıldız, şehirdeki ilköğretim okullarının her ilçede velilerin tercihleri doğrultusunda dönüştürüleceğini açıkladı. ‘Öğrenci sayısı okulların açılma döneminde netleşecek. Sayının yeterli olup olmaması konusunda henüz elimizde istatistik yok’ diyen Yıldız, İmam Hatip ortaokulunu tercih oranını şimdiden bilmedikleri için genel olarak her ilçede 2’şer olmak üzere toplamda 80’e yakın okulda eğitim yapılacak şekilde planlama yapıldığını söyledi.

    YOĞUN TALEBE KURA SİSTEMİ

    Yoğun talep yaşanması halinde öğrencilerin kura sistemiyle okula alınacağını söyleyen Yıldız, ‘Bir ilçede iki imam hatip okulu varsa, talebin yoğunluğuna göre üçüncü imam hatip açılmayacak. Okula yapılacak kayıtlar kura usulüne göre belirlenecek’ şeklinde konuştu. İstanbul’a açılması planlanan okullarla ilgili doğal süreç devam ettiğini ifade eden Yıldız, ‘Okullarımızın bir kısmı yapım aşamasında bir kısmı teslim aşamasında donanımları yapılıyor’ dedi. Yıldız, okulların açılma tarihi olan Eylül 17’si itibariyle tamamı açılmış eğitim öğretim başlanmış olacağının da müjdesini verdi.

    KANUNUN RUHUNA AYKIRI

    E-kayıt sisteminde imam hatip lisesi orta kısımlarının bulunmamasını ‘eksiklik’ olarak nitelendiren ÖNDER Genel Başkanı Hüseyin Korkut, “Kanun ile ifade edilmiş ortaokula dolaylı olarak kayıt imkanı sunulması kanunun ruhuna aykırıdır’ dedi. Bu durumu anlamanın mümkün olmadığını ifade eden Korkut, ‘Vatandaş istediği şekilde rahat bir biçimde ortaokullara kayıt yaptırma hakkına sahip olmalı. Önce başka okullara kayıt yaptırılacak daha sonra imam hatibe dilekçe verilecek. Ondan sonra da yer varsa kura gibi uygulamalar 4+4+4 mücadelesine aykırıdır’ şeklinde konuştu. Korkut, henüz uygulamaya geçilmemişken bu durumun MEB tarafından düzeltilmesi gerektiğini vurguladı.

    İHL ortaokuluna 5. sınıf talebi

    Yeni düzenlemeyle ilkokulun son aşaması olan 4. sınıfı bitiren öğrenciler İHL’lerin orta kısmına kayıt yaptırabilecek. Fakat, 2011-2012 eğitim-öğretim yılında 5. sınıfı geride bırakan öğrencilerin velileri, çocuklarını İHL’lerin orta kısmına kayıt ettirememekten şikayetçi oldu. 5. sınıfı bitiren kızı Zehra Çam’ı İHL’nin orta kısmına kayıt ettirmek isteyen Hatice Çam, 4+4+4 eğitim sistemi kapsamında çocukların imam hatip ortaokuluna gidebileceğini televizyonda duydum. Eyüp Anadolu İmam Hatip Lisesi’ne giderek bilgi aldım. Ardından Eyüp İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gittim. İlçedeki yetkililer kanun kapsamında 5. sınıf öğrencilerinin kaydının yapılmayacağını söyledi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü’ dedi.

    PSİKOLOJİYE UYGUN EĞİTİM

    Kanun beşinci sınıfı bitirip altıncı sınıfa geçen öğrencileri kapsamadığı için kızının imam hatip ortaokuluna kaydolamadığını söyleyen Çam, ‘Bu durum beni gerçekten çok üzüyor. Eğer İHL’ye giderse, her şeyi temelinden alır. Arapça’yı da öğrenir. Gerçek anlamda örtüsüyle eğitim görebilir ve bu durumdan utanmaz. Şimdi başörtülü olarak normal bir okula gittiği zaman utanıyor. Diğer çocukların bakışları karşısında ayıp bir şey yaptığını sanıyor. Çocuğumun psikolojik anlamda bunları yaşamasını istemiyorum’ şeklinde konuştu.

  • Diyanet Bir İlke İmza Atacak

    Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, İstanbul Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi’ni ziyaret edecek.

    Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, yarın gerçekleştirecek ziyarette Görmez, Patrik I. Bartholomeos ile görüşecek.

    Görüşme, Diyanet İşleri Başkanı düzeyinde Patrikhane’ye yapılan ilk ziyaret olması nedeniyle önem taşıyor. Patrik I. Bartholomeos, geçen yıl Diyanet İşleri Başkanlığı’na gelerek, Görmez’i yeni görevinden dolayı kutlamış ve Patrikhane’ye davet etmişti.


  • Türk Muhafazakarlığı Da Nedir ?

     

    BİSAV’ın “Muhafazakârlık” üst başlığıyla gerçekleştirdiği yaz seminerlerinde Fırat Mollaer, “Kemalizm ve İslamcılık Karşısında Türk Muhafazakârlığı: Erken Cumhuriyet Dönemi Türk Muhafazakârlığına Giriş” başlıklı bir seminer verdi. Notlarımızı aktarıyoruz.

    Muhafazakârlık ve İslamcılık neden bir görüldü?

    Modernliğin iki büyük okulu: a) Deneycilik, b) Akılcılık. Muhafazakârlar, modernliğin aşırılıklarını kontrol ederek değerlendirmek isteyen ılımlı-deneyci kolda, Kemalistler ve İslâmcılar ise modernliğin “sel”ine dâhil olmakta daha az ihtiyatlı olan radikal-akılcı kolunda. Yahya Kemal-Ziya Gökalp diyalogu.

    Deneyciler, nesnelerin ortasında, sınanabilen şeylere yakın, işe akıldan değil verili “gerçek”ten başlama ve deney üzerine deney yaparak ilerleme yanlısı. Deneyin sonuçlarına göre eylem yeniden ele alınabilir, yani ihtiyatlı. Akılcılar ise, gerçeği “aklın” yansıması biçiminde yeniden oluşturmaya, her şeyi bir tabula rasa’dan yeniden başlatmaya ve deneysiz ilerlemeye meyilli.

    Türk muhafazakârlığını kavramsallaştırma konusundaki metodolojik  sorunlardan biri, İslâmcılık’la özdeşleştirilmesi. Benzerlik varsayılabilir ama sorunlu olan gelişigüzel biçimde indirgeme.

    Düşünce akrabalığı, dini referanslarının Kemalistler tarafından terakkiye mani olduğunun düşünülmesi… Bu nedenle, muhafazakârlık ve İslâmcılık bir görüldü. Fakat muhafazakârların ve İslâmcıların dine yaklaşımları tam olarak uyuşmaz. İslâmcılar evrenselci, muhafazakârlar ise yerelci denilebilir. Bu durumda, muhafazakârların, yerelci uzlaştırma çabalarıyla Kemalizm’e yakın bir eğilim oluşturduğu da düşünülebilir.

    Muhafazakâr “Türk Müslümanlığı” ve Kemalizm

    Öncü muhafazakârların “Türk Müslümanlığı” yaklaşımı da, dini yerelleştirme gayretiyle, dönemin resmî ideoloji pratiklerine ilk bakışta uzak görünmez. Kemalistler gibi muhafazakârlar da dini bir enstrüman olarak değerlendirmektedirler. Muhafazakârların dine bakışı itikâdî olmaktan ziyade toplumsal öncelikler taşır.

    Muhafazakârlık ve kültürel miras

    Çevresel İslâm’ın ve kültürün yüzleri, Jön Türkler’in ve Kemalistlerin en fazla tiksindiği şeydir. Muhafazakârlar ise, kültürel mirası bütün olarak kabullenmeyip bir kültürel seçiciliğe yönelseler bile benzer bir radikalizmi tercih etmezler. Muhafazakârlıkta cari İslâm’ı kültürün önemli motifi olarak algılayan bir tavır yer bulabilmiştir.

    Muhafazakârlar ve İslâmcılar arasında yol ayrımı: Zaman

    Zaman çarpılması ya da zaman çarpılması yaşayan öznenin kendi çağına denk düşememesi,Tanpınar’ın eserlerinde, varoluşsal derecede önemli bir sorun halinde karşımıza çıkar. Huzur’un Nuran’ı: “Neden bugünü yaşamıyorsun Mümtaz? Neden ya mazi ya istikbaldesin?”

    Tanpınar’ın metinleri, ne mâzinin ne istikbâlin, ne Doğu’nun ne Batı’nın, sadece ve sadece “yaşayan”, “canlı” hayatın önemsenmesinin gereklerine ilişkin düşüncelerle doludur. Dahası, Tanpınar’ın “hâl ile mâzinin birbirine bağlı olduğu”, “parçalanmamış” (“çarpılmamış”), “yekpâre” zaman özleminin, gerek İslâmcıların gerekse Kemalistlerin zaman çarpılması algısı ile telif edilmesi güçtür.

    “Tarihsel İslâm” ve “kültürel zenginlik”

    Türk muhafazakârlığı, -İslâmcıların çok da tepkisini alan- bidat ve hurafelere olan özel bir ilgiyle tebarüz etmiştir. Hurafeleri kültürel bir zenginlik olarak değerlendirmekten çekinmeyen muhafazakârların tepkisi, sadece radikal Batılılaşma yanlılarına değil, ümmete gönderme yaparken Türk kültürünü arka plana iten İslâmcılara karşı da yönelmiştir. İslâmcıların evrenselciliği, hem yerel değerlere karşı bir saldırganlık hem de Araplaşma olarak değerlendirilmiştir.

    Muhafazakârlar nasıl bir din anlayışı sergilediler?

    Erken Cumhuriyet döneminde birden fazla modernleşme anlayışı vardı: Ilımlı ve radikal modernleşme. Bu iki yaklaşım, deneyci ve akılcı paradigmalar olarak anlaşılabilir.

    O halde, Kemalist modernleşme, Türk modernleşme düşüncesi içinde varolan tek modernleşme görüşü değil, baskın ve radikal modernleşme yorumudur.

    Ilımlı bir modernleşmeyi savunan muhafazakârlar, din, zaman, tarih, gelenek gibi meselelerde hem İslâmcılardan hem de Kemalistlerden ayrıldılar. Muhafazakârlar,  kopuşçu tezlere karşı tarihsel süreklilik kavramına sahip çıktılar ve “gelen-ek”çi tarzı benimsediler.

    Teorik biçimlenmeden kaçınan anti-ideolojik söylemleriyle rasyonalist paradigmadan fazla çok empirist paradigmaya yakın durdular. Zamanın mâzi-hâl-âtî boyutlarının parçalanmadığı “üç buudlu” bir zaman anlayışını savunurken, İslâm’ı “milletin mütemmim bir cüzü olarak ele alıp” millî kimlik tanımına katan veya dini milletin gerekleri açısından yorumlayarak sosyolojist bir marifetle “kurum” olarak işlevselleştiren bir din anlayışı sergilediler.  Materyalizme karşı maneviyatçılığı çıkaran, aklı sezgiyle destekleyen bir felsefî zeminden hareket ettiler.

     

    Ahmet Topçu

    Dünyabizim

  • Eygi: Mümin İnsan Feminist Olamaz

    Biyolojik olarak erkekle kadın bir ve eşit değildir. Erkeğin üstünlükleri vardır, kadının üstünlükleri de…

    Elbette kadın ve erkek insan olarak, Müslüman olarak hukuk önünde eşittirler. Feminizm sadece İslâm’a aykırı değildir, Museviliğe ve Hıristiyanlığa da aykırıdır.

    Bana dünyada yarısı erkek yarısı kadın bir ordu gösterebilir misiniz?

    Yarısı kadınlardan oluşan bir millet meclisi, bir kabine var mıdır?

    Dünyanın her yerinde büyük otellerin, büyük restoranların şef aşçıların yüzde 90’dan fazlası erkektir.

    Zamanımızda İslâm’ı içinden yıkmak için kadınları kullanmak istiyorlar.

    Piyasada başları örtülü bazı feminist yazarlar var. Kur’an’a, sünnete, fıkha, şeriata, icmâ-i ümmete aykırı laflar ediyorlar.

    Birtakım agresif dinsiz gazetelerde feminist İslâmcı yazarlar… Fesubhanallah!.. Hatırlayacaksınız, geçen sene Ankara’da Hacı Bayram Camii’nin içine bir yatsı-teravih namazında erkek cemaat sokmadılar. Otobüslerle, minibüslerle kadın taşıdılar. Erkekler dışarıda kıldı. 1400 senelik İslâm tarihinde görülmemiş bir bid’at… Nereden çıktı bu adet? Müftülere kadın yardımcılar verildi. Bu da İslâm tarihinde görülmemiş bir bid’attir.

    İslâm’ın kadınlarla ilgili sınırlamaları onları alçaltmak için değil, yükseltmek içindir. İslâm dini ve şeriatı kadınların ayağa düşürülmesine izin vermez. Bu yüzdendir ki bir İslâm rejiminde toplu taşıma vasıtalarında kadınlar ayrı oturur, rahat ve huzur içinde seyahat eder. Şu çağdaş yaygaracılara bakın: Kadınlar ve kız öğrenciler için ayrı otobüs tahsis edilmesi gericilikmiş. Hezeyan!..

    Kadınlara, kızlara ayrı otobüs tahsis etmek, trenlerde, metrolarda, vapurlarda onlara özel yerler ayırmak gericilik değil medeniyet, insanlık, saygı, incelik ve zarafettir.

    Herkes elbette edepsiz değil ama toplumda hiç edepsiz yoktur diyemeyiz. Kalabalık zamanlarda toplu taşıma vasıtalarına binen birtakım kendini bilmez reziller, kadınlara kızlara sarkıntılık ediyor. Çağdaşlar bunu mu istiyor?

    Avrupa medeniyeti bundan 100 sene önceki medeniyet değildir. Bundan 100 sene önce kiliselerde eşcinsellerin nikâhları kıyılamazdı. Avrupa, cinsel azgınlık ve kadına saygı konusunda çok kötü bir uçuruma yuvarlanmıştır ve bu yüzden akıbeti Sodom ve Gomore gibi olacaktır.

    İslâm’da kadınların, kızların elbette hakları, hürriyetleri ve haysiyetleri vardır ama feminizmin istediği gibi değil.

    Kadınlar seks ve cinsellik aleti olarak görülemez. Kadın, anne, zevce, kız kardeş olabilir.

    Osmanlı Devleti’nde Sultan Abdülhamit’e kadar İslâm hanımlarının fahişelik yapması yasaktı. Bu kötü çığırı mason, dönme, ittihatçı dinsizler çıkartmıştır. Cumhuriyet’in ilânından sonra da T.C vesikalarıyla kurumsallaşmıştır.

    İslâm’da zina hürriyeti yoktur. Zina Kitap’la, sünnetle, icmâ ile kesin bir haramdır. Haramlığını inkâr eden kâfir olur. Zina büyük günahtır, büyük suçtur, evli olanlar tarafından işlenirse cezası idamdır. Bazı Batılılar böyle düşünmüyormuş, o onların bileceği iştir, bizi bağlamaz.

    Şer’i tesettür doğrudur, haktır, zarurat-ı diniyyedendir. Münkiri kâfir olur.

    Şer’i olmayan şeytanî tesettür yanlıştır, günahtır, çirkindir. Bu ikisini birbirine karıştırmamak gerekir.

    Netice: Başları örtülü de olsa, Feminist İslâmcı yazarların Kur’an’a, sünnete, icmâ-i ümmete, şeriata aykırı bütün düşünceleri, görüşleri, hezeyanları, saçma sapan fetva ve içtihatları bâtıldır.

    İslâm’ı bütünüyle yıkamayacaklarını anlayan dinsizler, sinsice içten yıkmayı, dejenere etmeyi deniyorlar. Onların tuzaklarından kurtulmak için en ufak bir ödün vermeden Ehl-i Sünnet ve Cemaat İslâmlığına sımsıkı bağlanmalıyız.

    Kadın konusunda ve diğer her konuda Kur’an’a, sünnete, icmâya, şeriata aykırı görüşleri, fetvaları, ruhsatları, içtihatları nefretle reddetmeliyiz.

    Günümüzde sözde tesettürlü, başları örtülü, İslâmî ve şer’i ölçülere vurulduğunda “kapalı çıplak” denilebilecek kadınlar ve kızlar türemiştir. Bunlara nasihat edilmelidir. Bunlar bilgilendirilmelidir. Direnir ve inat ederlerse dışlanmalıdır.

    “İkinci yazı”

    Kemalist Müslüman ilahiyatçı!

    Kemal Paşa’nın ölümünden sonra çıkartılmış Kemalizm ideolojisi İslam’a, Kur’an’a, sünnete, Şeriat-ı Garra-i Ahmediyye’ye taban tabana zıt bir ideolojidir.

    Türkiye garabetler, saçmalıklar, akıl almazlıklar ülkesi olduğu için bu meyanda Kemalist İslam ilahiyatçısı da olabiliyor.

    İslam’ın temelleri Kelamullah olan Kur’an-ı Azimüşşan, Allah’ın Resûlü ve yeryüzünde Halifesi olan Muhammed Mustafa (Salat ve selam olsun ona) Sünneti ve Peygamber yolunda giden müçtehit din imamlarının, gerçek ulemanın, gerçek fukahanın icmâ ettikleri hükümler üzerine kuruludur.

    Kemalizm ideolojisi ise bunları reddeder, M. Kemal’in inançlarını, düşüncelerini, görüşlerini esas alır gibi görünerek İslam’ı yıkmaya, yıkamazsa reform, yenilik, değişiklik yaparak içten çürütmeye çalışır.

    Türkiye birtakım ikilikler ülkesidir.

    Dıştan Müslüman, içten Yahudiliğin bir sektine mensup olan Sebataycılar.

    Dıştan Müslüman görünen Kripto Hıristiyanlar.

    Dıştan Alevî gibi görünen, aslında ise Yahudi veya Ermeni olan bazı unsurlar.

    Şöyle bir şey düşünebilir misiniz: Hem Katolik ilahiyatçısı hem de Marksist…

    Katolik dininin inançlarının Marksizm’le bağdaşması ve uyuşması mümkün müdür?

    Velhasıl bir kimse hem beyaz hem zenci, hem sarışın hem esmer, hem uzun boylu, hem kısa boylu… olamayacağı gibi hem Müslüman ilahiyatçı, hem Kemalist olamaz.

    Piyasada böyle kimseler varmış… Demiştim ya, Türkiye garabetler ülkesidir…

  • Medrese ve İlahiyatlarda İslami İlimler Sempozyumu

     

    Bingöl Üniversitesi yerleşkesinde düzenlenen ve Türkçe, Arapça, Kürtçe ve Zazaca dillerinde 20 ayrı oturumda geçekleşen sempozyumda, toplam 95 bildiri sunuldu.

    Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Tanrıverdi, “Şark Medreselerinde Seviye Belirleme Yöntemi” başlıklı sunumunda, medreselerde verilen eğitimi değerlendirdi.

    Son dönemde medreselerin, hükümet ve devlet tarafından da gündeme getirildiğini ifade eden Prof. Dr. Tanrıverdi, “Medreselere gerçekten bir konum, bir statü verilmek isteniyorsa medreselerin sistemleştirilmesi ve kurumsallaştırılmaları gerekiyor. Eski klasik haliyle pek çok medreselerin eksiği var. Bu konuda medrese-ilahiyat işbirliğinin çok faydalı olacağı kanaatindeyim” dedi.

    Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Yalar da “Şark Medreselerine Analitik ve Eleştirel Bir Bakış” konulu sunumunda, eğitim ve öğretim faaliyetinin, toplumun bazı ihtiyaçlarını karşılamak ve öngörülen birtakım hedefleri gerçekleştirmek amacıyla yürütüldüğünü belirterek, “Bu bağlamda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu medreselerinin öğretim metodu, ders müfredatı, kitapları ve süresi de bu medreselerin ortaya çıktığı dönemin şartlarını oluşturan ihtiyaç ve hedeflerebağlı olarak belirlenmiş, eğitim ve öğretim faaliyetleri bu çerçevede sürdürülmüştür” diye konuştu.

    Hasan Kalyoncu Üniversitesi Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Yılmaz Kılınç ise “İlim, İslam ve Batı Medeniyeti” konulu tebliğinde, ilmin düzenli toplanmış bilgiler topluluğu olduğunu ifade ederek, “Hafızanın algıladığı her şeye ‘bilgi’ denir. Bilgileri düzenli toplayan ya da belli konularda ihtisas sahibi olanlara da ‘ilim adamı‘ veya ‘alim’ diyebiliriz. Böylece bu özellikteki ilim sahibine ‘alim’ veya bilgi sahibine de ‘bilim adamı’ diyeceğimiz ortaya çıkıyor. Demek ki her bilginin ilim, her bilenin de alim olmadığı anlaşılmaktadır” ifadelerini kullandı

  • İslamın Ruhu Mütevazı Mescidlerde

    Hayırlı olsun, cemaati bol olsun, feyzini görürüz inşallah. Ben fikrimi söyledim; itiraz gerekçelerim hâlâ yerinde duruyor, fikrimden inhiraf etmiş değilim.

    Muhafazakâr bir ağabey!

    Geçenlerde “Muhafazakâr bir ağabey”imiz, ismimi zikretmeden, “Başbakan’ı severim ama Çamlıca’yı daha çok severim” başlıklı yazımı eleştirdi. Kendisini de severim, hürmetim vardır ve devam ediyor. Nezaket kasdıyla ve kırgınlık olmasın endişesiyle isim zikretmemiş ise aynı gerekçelerle ben de bu abimizin adını zikretmiyorum.

    Çamlıca’ya iktidar inisiyatifiyle ve devlet bütçesinden cami yaptırılmasını “Meydan okuma” diye nitelendirdiğimi hatırlatarak, bu tavrı anlamadığını, Süleymaniye’nin, Fatih Camii’nin, Sultanahmet’in ve Ayasofya’nın İstanbul’un hakim tepelerine yapıldığını belirten muhafazakâr ağabeyimiz, aynı uygulamanın Anadolu yakasında da devam ettiğini, Mihrimah’ın, Yeni Valide’nin, Şemsipaşa Külliyesi’nin teşkil ettiği emsalsiz siluetle İstanbul’un kendini dünyaya sunduğunu ileri sürdü. Ona göre bu bir kimlik seslenişi idi.

    Bu satırları okuyanlar, benim İstanbul’un bol kubbeli, minareli karakterinden rahatsız olduğumu zannedebilir. Hiç alâkası yok, aksine bayılıyorum. Eleştirdiğim şey, özellikle yeni oluşan semtlerde haddinden fazla iri tutulmuş camiler ve yüksek tutulmuş çok şerefeli minare inşasının, şuuraltımızın çok derinlerde yatan bir korkunun beslediği bağırma (Bağırarak korkuyu bastırma ihtiyacı) duygusu ile bir meydan okuma gösterisine dönüştürülmesidir.

    Bu fikri eleştirmek için Selimiye, Süleymaniye, Yeni Valide gibi Selâtin camilerini örnek göstermeyi anlamlı bulmuyorum. Elbette cami yapılırken şehrin ruhuna, karakterine, görünüşüne “Güzellik, hoşluk” katması hesab edilir, hatta hesap edilmelidir. Mesele şurada: Biz vaktiyle dedelerimizin macun gibi yoğurduğu ve şekil verdiği güzelliği yeniden üretemiyoruz (niçin, cevap isterim), tekrar ve taklitte bile muvaffak olamıyoruz. Türkiye’nin her yerinde birbirinden çirkin, berbat camiler yaptık; bunları “İslam-Türk medeniyetine birer katkı”dır diye dünyaya sunabilir miyiz?

    Kaldı ki, İslâm’ın ruhunu ve karakterini zannedildiğinin aksine otuz bin kişilik iri meydan okuma eserleri vermez; hattâ hatta İstanbul siluetine bir yüzük kaşı gibi yakışan Selâtin camileri bile tam aksettirmez; onlar devlet otoritesinin şâşaasını göstermek için kamu parasıyla yapılmış pahalı kamu binalarıdır. İslâm’ın asıl ruhu mahalle camilerindedir, sokak aralarındaki mütevazı mescidlerdedir. Balkanlarda İslâm, iri inat projeleriyle değil, kılcal damarlar gibi bütün şehirde çiçek misâli açan küçük mescidlerle gülümseyen çehresini gösterdi. Monumental (Abidevî) ifadeli olmadığı için sıradan bakışlar, küçük camilerde ve mescidlerde fevkaladelik görmez, alçakgönüllüğün müessiriyetini fark etmezler ama bu küçük, sâde ve basit mâbedler sadeliğin, ivazsız din gayretinin, ihlâsın ve sıradan güzelliklerin şâheserleridir. Kimini esnaftan kebapçı Ali Ağa, kimini sıradan bir ev hanımı Hesnâ Hatun, kimini devişandan Sofu Yusuf Efendi şân olsun diye değil, Hakk’ın rızasını kazanmak, cemiyete hizmet etmek için kendi ceplerinden yaptırıvermişlerdir. İstanbul’da, Anadolu’da, Balkanlarda onbinlercesi hâlâ ayakta; kadrini bilen o kadar az ki…

    Camiyi kubbeyle, devâsâ heybetli yapılara, israf ve görgüsüzlük âbidesi çok şerefeli minarelerle özdeşleştirenler bana mezarlıktan geçerken korkusundan ıslık çalanları hatırlatıyor. Korkmak insani bir histir ve ayıplanmaz ancak “tarz” haline getirilip savunulmaya kalkışıldığında söylenecek birkaç sözü olanlar elbette çıkacaktır.

    Bir güvensizlik belirtisi mi?

    Şehirlerin yüksek yerlerine devâsâ kubbeler, yüksek minâreler inşâ ettirmek, aslında temel değerlerimize duyduğumuz güvensizliğin yansıması. Cami ihtiyacının mâkul ve estetik seviyede karşılanmasından bahsetmiyoruz, şehirlere camiler aracılığıyla İslâm mührü basmaktan söz ediyoruz. Adaletle, hizmetle, hürmetle-nezaketle, ilimle, zenaatle, aşkla, şevkle, sanatla, güzellikleri çoğaltarak basmamız gereken İslâm mührünü kestirmeden olur-olmaz yere cami yaptırarak kazımak biraz kolaycılık olmuyor mu?

    Muhafazakâr abimiz, Çamlıca tepelerine yapılacak camiye itirazımın deruni sebebini tahlil ederken, aslında kırılmam gereken bir ifade tercih ederek şöyle diyor: “Belki o muhafazakâr yazarın itirazında da, öteki cenahın oluşturduğu laik ceberutluğun yansımaları söz konusudur.” Yani şöyle düşünmüş oluyorum abimize göre “Laikçiler alınır, gerilir, üzülür, tahrik ve tahriş olur, aman camiden vazgeçelim, şunlara bulaşmayalım!”

    Bu niyet okuma teşebbüsü şık olmamış; çünkü doğru değil!

    Şeddadi bina nedir?

    En iyisi, yeni câmi inşâsı konusundaki ana fikirlerimi sıralamak:

    1- Câmi, gerçek bir ihtiyaca cevap vermek maksadıyla inşâ edilmeli, cemaatin talebi mutlaka göz önüne alınmalıdır.

    2- Camiler şan olsun, dinsiz-imansızlar görüp hizaya gelsin, ürksün niyetiyle “Şeddâdi” ölçülerde tasarlanmamalıdır. Her beldenin cami-i kebîri (Cuma Mescidi) hükmündeki kalabalık yerleşimlere hitab eden kebîr mescidler eserler hariç olmak üzere İslâm mabedleri, insâni ölçeği göz önünde tutan, inşâsında masraftan ictinab edilen, bakımı, hizmeti ve temiz tutulması kolay, gönül açıcı boyut ve özellikler taşımalıdır.

    3- Camilerin mimarlık ifadelerine azami dikkat ve riayet gösterilmelidir. Gözlerimiz çirkin örneklerle yeteri kadar kirlendi. Bir mimarlık ürününün klasik veya modern olması tek başına mânâsızdır. Klasikleri kopya etmekte başarısızlığımız tescillidir, modern arayışları da acemi mimarlarımız eline gözüne bulaştırıyor ama bu demek değildir ki çare tükendi: Hayır!

    Karanlıkta konuşmak yerine bir mum yakmaz

    Bakın geçenlerde ne oldu? Niyet okumak yerine konuya elle tutulur bir nitelik kazandırmak isteyen Radikal gazetesi kültür servisi bana olumlu ve olumsuz bulduğum camilerden beşer tanesini listelemem konusunda bir ricada bulundu. Üşenmedim, listemi hazırlayıp gönderdim. Sizlerle de paylaşıyorum:

    İşte, “Yeni cami dediğin böyle olur” denilebilecek eserler: Antalya Karakaş Camii, Gebze Şekerpınar Camii, Karabük Yenişehir Camii, Çankaya Merkez Camii, Ankara Dikmen Vadisi Camii, Mersin Bozyazı Merkez Camii. Bunlara, Zeytinburnu’nda Mimar Aydın Yüksel’in inşaa ettiği Seyit Nizam Camii’ni ve Beylerbeyi sırtlarına TOKİ’nin yapmakta olduğu Şehrizar sitesinin çok şık camisini de ekleyebilirim rahatlıkla.

    Kötü bulduğum örnekler ise şöyle: Safranbolu Dizdar Camii, İzmir Egekent Camii, Mersin Çetinkaya Camii, Kozyatağı Modern Mehmet Çavuş Camii, Yedpa Camii, Kayışdağı, Diyanet Camii, Ankara (Diyanet sitesi içinde)

    Zihin karışıklığına gerek yok, tartışmayı dini ve ideolojik düzlemde değil de, medeni, teknik ve mimari düzlemde devam ettirmek daha hayırlı sonuçlar doğuracaktır…

    A.Turan Alkan

    Zaman

  • 2012 Yılında Kaç İlahiyat Fakültesi Kuruldu Dersiniz ?

     2012 Yılı İçerisinde Açılan İlahiyat Fakülteleri

    1.Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 
    2.Trakya Üniversitesinde İlahiyat Fakültesi,
    3.Kutahya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    4 Mugla Üniversitesi  İahiyat Fakültesi
    5.Yıldırım Beyazıt Üniversitesine İslami İlimler Fakültesi Ankara
    6.Pamukkale Üniversitesi  İlahiyat Resmiyet Kazandı
    7.Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne İlahiyat Fakültesi Bolu
    8.İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi
    9.Nevşehir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    10.İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 
    11.Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    12.Dumlupınar Üniversitesi  İlahiyat Fakültesi
    13.Muğla Üniversitesi  İlahiyat Fakültesi
    14.Amasya Üniversitesi  İlahiyat Fakültesi
    15.Bülent Ecevit Üniversitesi   İlahiyat Fakültesi
    16.Ordu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi


    Genel İlahiyat Ve Dikab  Listesi


    İLAHİYAT FAKÜLTELERİ
    *Yeni açılanlar koyu renkle belirtilmiştir.

    1. Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Bolu) 
    2. Adıyaman Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi (Adıyaman)
    3. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi (Ağrı)
    4. Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Antalya)
    5. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Ankara)
    6. Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Erzurum)
    7. Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Bingöl)
    8. Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Yozgat)
    9. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Sivas) 
    10. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Çanakkale) 
    11. Çukurova İlahiyat Fakültesi (Adana) 
    12. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Diyarbakır)
    13. Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (İzmir) 
    14. Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Kayseri) 
    15. Erzincan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Erzincan)
    16. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Eskişehir)
    17. Fatih Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (İstanbul)
    18. Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi (İstanbul)
    19. Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Elazığ)
    20. Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Gaziantep)
    21. Gazi Osman Paşa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Tokat)
    22. Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Gümüşhane)
    23. Hakkari Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Hakkari)
    24. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Şanlıurfa)
    25. Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Çorum) 
    26. Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Iğdır)
    27. İnönü Üniversitesi Darende İlahiyat Fakültesi (Malatya) 
    28. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (İstanbul) 
    29. İstanbul Şehir Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi (İstanbul)
    30. İzmir Üniversitesi Uluslararası İslâm ve Din Bilimleri Fakültesi (İzmir)
    31. Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Kars)
    32. Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (K.Maraş) 
    33. Karabük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Karabük)
    34. Karadeniz Teknik Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Trabzon)
    35. Kastamonu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Kastamonu)
    36. Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Kilis)
    37. Konya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Konya)
    38. Mardin Artuklu Üniversitesi İlahiyat Bilimleri Fakültesi (Mardin)
    39. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (İstanbul) 
    40. 29 Mayıs Üniversitesi Uluslarası İslam ve Din Bilimleri Fakültesi (İstanbul)
    41. Muş Alparslan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Muş)
    42. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Samsun) 
    43. Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Denizli)
    44. Rize Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Rize) 
    45. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Sakarya) 
    46. Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Siirt)
    47. Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Isparta)
    48. Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Şırnak)
    49. Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Edirne) 
    50. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Bursa)
    51. Yakındoğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Lefkoşa)
    52. Yalova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Yalova)
    53. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi (Ankara)
    54.Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (Van)
    55. Nevşehir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
    56.İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, 
    57.Balıkesir Üniversitesi  İlahiyat Fakültesi
    58.Dumlupınar Üniversitesi  İlahiyat Fakültesi
    59.Muğla Üniversitesi  İlahiyat Fakültesi 
    60.Amasya Üniversitesi  İlahiyat Fakültesi
    61.Bülent Ecevit Üniversitesi  İlahiyat Fakültesi
    62.Ordu Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesi.

    DİKABLAR
    *Yeni açılanlar koyu renkle belirtilmiştir.

    1. Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    2. Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    3. Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    4. Artvin Çoruh Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    5. Atatürk Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    6. Bartın Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    7. Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    8. Bozok Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    9. Celal Bayar Üniversitesi Demirci Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    10. Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    11. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    12. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    13. Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    14. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    15. Düzce Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    16. Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    17. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    18. Fırat Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    19. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    20. Gaziantep Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    21. Gaziosman Paşa Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    22. Giresun Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    23. Hakkari Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    24. Harran Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    25. İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    26. İstanbul Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    27. İstanbul Medeniyet Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    28. Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    29. Karamanoğlu Mehmet Bey Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    30. Kastamonu Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    31. Kilis 7 Aralık Üniversitesi Muallim Rıfat Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    32. Konya Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    33. Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    34. Muş Alparslan Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    35. Nevşehir Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    36. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    37. Rize Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    38. Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    39. Sinop Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    40. Süleyman Demirel Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    41. Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    42. Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü
    43. Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi DİKAB Bölümü

    İLİTAMLAR
    1. Ankara Üniversitesi İlahiyat Lisans Tamamlama Programı
    2. Atatürk Üniversitesi İLİTAM
    3. Cumhuriyet Üniversitesi İLİTAM
    4. Dicle Üniversitesi İLİTAM
    5. Dokuz Eylül Üniversitesi İLİTAM
    6. Fırat Üniversitesi İLİTAM
    7. İnönü Üniversitesi İLİTAM
    8. İstanbul Üniversitesi İLİTAM
    9. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İLİTAM
    10. Sakarya Üniversitesi İLİTAM

    İLAHİYAT ÖNLİSANS AÖF
    1. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İlahiyat Önlisans Programı (2011 Kontenjanı: 10000)
    2. Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İlahiyat Önlisans Programı (2011 Kontenjanı: 5000)