Yıl: 2012

  • İmam Hatipler Tekrar Yükselişte

     

    Bakanlığın tespitlerine göre, katsayı kararından önce öğrencilerinin yüzde 75’ini 4 yıllık fakültelere yerleştiren Anadolu İmam Hatip liseleri, katsayı kararının uygulandığı dönemde bu oranı yüzde 25’e düşürdü.

    Katsayı kararının kaldırılması ve devamında 4+4+4 sisteminin devreye girmesiyle birlikte bakanlığın yaptığı analiz çalışmalarına göre, katsayı kararı öncesinde öğrencilerinin yüzde 75’ini 4 yıllık fakültelere yerleştirmeyi başaran Anadolu İmam Hatip liseleri, katsayı kararıyla bu oranı yüzde 25’e düşürdü.

    Katsayının kaldırıldığı yeni dönemde lisans bölümlerine yerleşen öğrencilerin oranı yeniden arttı ve yüzde 70’lere ulaştı. İmam Hatip okullarına ilişkin 3 kırılma noktası

    Anadolu İmam Hatip okullarının ilk dönemi, katsayı kararının öncesi, 1990-1998 yılları arası dönemde bu okuldan mezun olanların yüzde 75’i 4 yıllık fakültelere yerleşirken, sadece yüzde 25’i açıköğretim ve meslek yüksekokullarına geçiyordu. Öğrencilerin yüzde 22’si İktisadi ve İdari Bilimler, yüzde 11’i Fen-Edebiyat, yüzde 7’si ise İlahiyat ve Mühendislik bölümlerini kazanıyordu. Hukuk fakültelerini kazananların oranıysa yüzde 6’ydı.

    Ardından 1999-2008 yılları arasında uygulanan katsayı kararı alındı. O dönemde Anadolu İmam Hatip liselerinin başarı oranı düştü. Öğrencilerinin sadece yüzde 25’i 4 yıllık fakültelere yerleşebildi. Geriye kalan yüzde 75’i ise açıköğretim veya meslek yüksekokullarına geçti.

    2009-2011 yılları arasında katsayı kararının kaldırılmasıyla birllikte Anadolu İmam Hatip okulları bir kez daha yükselişe geçti. Öğrencilerinin yüzde 34’ü İlahiyat Fakültelerine, yüzde 35’i ise 4 yıllık fakültelere yerleşti. Açıköğretim ve meslek yüksekokullarına yerleşenlerin oranı da yüzde 30’lara geriledi.

    Bakanlığın analizine göre, sınavsız girilen İmam Hatip Liseleri ise Yükseköğretime geçişte hiçbir zaman ciddi bir başarı gösteremedi. Ne katsayı öncesinde ne de sonrasında 4 yıllık fakültelere girenlerin oranı yüzde 50’lere bile ulaşamadı.

 
  • Dövme abdest bozar mı?

    DÖVME YAPTIRANIN ABDESTİ KABUL OLMAZ MI?

    Vatandaşın en çok merak ettiği ve Diyanet’e en çok sorulan konuların başında gelen ve toplum içinde en çok tartışmalara neden olan, ‘Dövme yaptıranın abdesti kabul olmaz mı?’ sorusunu, Diyanet İşleri Başkanlığı çok net ve kesin bir bilgiyle yanıtladı.

    Diyanet uzmanlarının abdestle ilgili yöneltilen sorulara yanıtları şöyle: 

    DÖVME: Deri üzerinde suyun alta ulaşmasına engel olacak bir tabaka oluşturmadığı için gusül ve abdeste engel değildir. Yapıştırma yöntemi ile deri üstüne yapılan geçici dövme ise suyun deriye ulaşmasına engel olacağından gusül ve abdeste engel olur. 

    OJE: Vücut üzerinde boya, oje gibi tabaka oluşturup suyun bedene ulaşmasına mani olan maddelerin bulunması halinde abdest ve gusül geçerli olmaz. Abdest veya gusülden önce giderilmesi gerekir. 

    KINA VE JÖLE:
     Deri üzerinde tabaka oluşturmayan saç boyası, jöle, kına gibi maddeler abdest ve gusüle engel olmaz. 


    LENS:
     Abdest ve gusülde gözün iç kısmının yıkanması farz değildir. Zira gözlerin iç kısmını yıkamakta meşakkat vardır, gözlere de zarar verebilir. 


    DİŞ KAPLAMA:
     Tedavi amacıyla diş doldurmak veya kaplatmak caiz olup abdest ve gusülün sıhhatine engel teşkil etmez. Ancak çıkarılıp takılabilen dişlerin gusül abdesti esnasında ağız yıkanırken çıkarılması gerekir. 


    GÜNEŞ ENERJİSİ:
     Güneş altında ısıtılan su ile abdest almanın uygun bulunmayışının gerekçesi bir hastalığa neden olmasıdır. Ancak günümüzde güneş enerjisi ile ısıtılan suyu kullanmanın bir sakıncası bilinmemektedir. 


    KÜPE:
     Yıkanmasında güçlük ve zahmet olan göz, tıkanmış küpe deliği gibi yerleri yıkamak farz değildir. Gusül esnasında kadının küpelerini ve dar olan yüzüğünü oynatması gerekir. Kulak deliğinde küpe yoksa kulağı yıkarken deliğe su girmesi yeterlidir. 


    KOL VE BACAK:
     Abdestte, kol ve bacakları olmayan kişiden bu organları yıkama yükümlülüğü düşer. Ancak bu özürden dolayı namaz yükümlülüğü düşmez. 


    MERHEM: 
    Yıkanması gereken bir organın üzerine merhem gibi bir madde sürülmüşse ve su zarar vermiyorsa abdest alırken bu organın yıkanması gerekir. Yoksa üzerine bastırıp mesh edilir.

  • Hangi Ürünler İçin Helal Gıda Sertifikası Alındı ?

    Türk Standardları Enstitüsü’nün (TSE) Diyanet İşleri Başkanlığı ile başladığı helal gıda sertifikası uygulmasının ilk yılında helal ürünün sınırları ve hedef kitlesi de genişledi.

    Milliyet’in haberine göre, ilk başta ağırlıklı olarak halkın tükettiği kırmızı ve beyaz et ürünlerinde verilmeye başlanan sertifika, somon, karides ve kalamar gibi “daha üst tabakaların” tükettiği gıdaları da kapsamaya başladı. Alarko-Leröy’ün suşi yapımında da kullanılan somon balığına, Superfresh’in karides ve kalamara helal sertifikası almasıyla helal üründe yelpaze deniz ürünlerine doğru genişledi.

    Bir yıllık süreçte çay, küp şeker, tuz, çorba, makarna, mantı gibi ürünlere de helal sentifikası alındı.
    Alarko-Leröy, Türkiye’de helal gıda sertifikası alan ilk somon balığı ürünleri firması olarak Norveç somonunu helal gıdalar arasına kattı. Firmanın şu ürünleri helal olarak tescillenmiş oldu:

    “Somon füme, sıcak somon füme, somon füme kırıntı, baharatlı sıcak somon füme, baharatlı somon fleto, somon fleto, somon dilim, somon marine, somon lakerda, alabalık füme, alabalık fleto, denizalası fleto, denizalası füme, halibut füme, halibut fleto, cod fleto, uskumru füme, baharatlı uskumru füme, uskumru fleto, saithe fleto, fener fleto.”

    ‘YABANCI TERCİH EDİYOR’
    Alarko-Leröy Genel Müdürü Bülent Işık, “Helal gıda sertifikası, ürünün sadece helal yasası gereklerine uygunluğunu değil, aynı zamanda üretimde gıda güvenliği ve hijyen uygulamalarının da titiz bir şekilde uygulandığını göstermektedir. Bu nedenle Helal gıda sertifikalı ürünler yabancı tüketiciler tarafından da tercih ediliyor. Çünkü onlar biliyor ki bu belgeye sahip ürünü gönül rahatlığı ile tüketebilirler” dedi.

    ‘TÜRK KAHVESİ’ TESCİL SIRASINDA
    Uzunca bir süredir devam eden coğrafi işaretler uygulamasında da yerel ürünler tescilleniyor. Özellikle belli ürünleri sahiplenmek isteyen kentler arasında büyük rekabete neden olan bazı coğrafi işaret başvuruları şöyle: “Antep çiğköfte, Antep içli köfte, Anzer balı, Ayder balı, Balıkesir höşmerim tatlısı, Çakallı menemeni, Çanakkale domatesi, Çarşamba ayakkabısı, Erzurum Oltu taşı, Gaziantep ezogelin çorbası, Hatay künefe peyniri, Munzur sarımsağı, Ordu incir reçeli, Ordu tostu, Safranbolu lokumu, Samsun simidi, Türk kahvesi, Urfa haşhaş kebabı, Van kahvaltısı, Van otlu peyniri.”

    SERTİFİKA LİSTESİ UZUYOR
    Superfresh’in de deniz ürünlerindeki helal ürünleri, ayçiçek yağında ton balığı konservesi, dondurulmuş karides kaplama (hanefi mezhebi hariç) dondurulmuş karides (hanefi mezhebi hariç), dondurulmuş mezgit, dondurulmuş kalamar (hanefi mezhebi hariç) ve dondurulmuş kaplamalı mezgit balığı oldu. Superfresh, mantı, mısır konservesi, bezelye konservesi, mantar konservesi, közlenmiş biber, brüksel lahanası, brokoli, enginar, havuç, taze fasulye, dondurulmuş soğan, bamya, dondurulmuş vişne, hamburger köfte için de helal sertifikası aldı.

    TUZUN BİLE ‘HELALİ’ VAR
    1 yıllık süreçte helal sertifikası alan diğer bazı markalar ve ürünler şöyle oldu:
    * Saray (Sınıf 1, tip 2 iyotsuz yemeklik sofra tuzu, sınıf 1, tip 1 iyotlu yemeklik sofra tuzu)
    * Bizim mutfak (Makarna)
    * Altınmarka (Kakao yağı, kakao kitlesi, kakao tozu)
    * İtimat (Yoğurt, labne peyniri, eritme, kaşar, dil peyniri, beyaz peynir, hellim, lor peyniri, tulum peyniri, tereyağı, krema, ayran, çiğ süt, pastörize süt, uht süt)

    ÜLKER’DEN İŞKEMBE ÇORBASI
    * IFFCO (Ayçiçek yağı, mısır yağı, margarin)
    * Ülker (Ezogelin, domates, mercimek, tavuk, işkembe, kremalı, tarhana, yayla, sebze, yüksük, domates, mantar, mercimek çorbası, tavuk bulyon, et bulyon)
    * Penkon (Çilek, vişne, kayısı, şeftali, erik, elma, nar, ayva, armut püre ve suları)

    ÇAY İLE ŞEKER DE HELAL LİSTESİNDE
    * ÇAYKUR (Siyah çay, yeşil çay, Süzen poşet siyah çay, Süzen poşet yeşil çay)
    * Konya şeker (Standard kristal beyaz şeker, kesmeşeker, sıvı şeker)
    * Stelliferi (İç fındık, işlenmiş iç fındık, fındık püresi)
    * Cici (Hazır kek)

  • Diyanetten Zekat Açıklaması

    Din İşleri Yüksek Kurulu, vatandaşların zekat vermek için ille de Ramazan ayını beklemelerine gerek olmadığını, zekat vermekle yükümlü olanların bunu en kısa sürede verebileceklerini belirtti. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından zekatla ilgili olarak sorulan sorulara şu yanıt verildi:

    “Zekat konusunda aslolan kişinin üzerine düşen zekatın ödenmesidir. Bu itibarla zekat bir defada ödenebileceği gibi, taksitle de ödenebilir. Zekat vermenin belli bir zamanı olmayıp, farz olduğu andan itibaren verilmesi gerekir. Bunun için belli bir ay veya Ramazanı beklemeye gerek yoktur. Zekat vermekle yükümlü olanların, yükümlü
    oldukları andan itibaren en kısa zamanda zekatlarını vermeleri uygun olur.”

    TİCARİ KAZANCIN KRIRKTA BİRİ ZEKAT OLARAK VERİLMELİ

    Vatandaşların zekat konusunda sıkça sorduğu sorular arasında, ticaret erbabının nasıl zekat vereceği konusunda ise, şöyle denildi:

    “Ticaret malının zekatının kar amacıyla alınan ve satılan malları kapsadığı, borç ve asil ihtiyaçlardan fazla 80.18 gram değerinde ticaret malına sahip olan kişinin bu malın elde edilmesinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra kırkta biri yani yüzde 2.5 ’u oranında zekat vermesi gerekir.”’

    ALACAKLAR ZEKATA SAYILABİLİR

    Ticaret mallarının zekatının gerek para gerekse mal açısından da ödenebileceği ifade edilirken, Din İşleri Yüksek Kurulu, bu arada alacakların zekata mahsup edilip edilemeyeceği yolundaki bir başka soruya da, “Ödeme güçlüğü çeken borçlu kişi kendisine zekat verilebilecek kişilerden ise, böylesinde alacağı bulunan kişi ondaki alacaklarını zekata mahsup edebilir” diye görüş bildirildi.

    Gazetevatan

  • Öğretmen Yerine İmam-Hatipler Derse Girecek

     

     

    8 bin din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni istihdam edilemezse, devlet okullarında çocuklara imamlar ders anlatacak. 

    Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ağustos ayının ikinci yarısında yapacağı öğretmen atamasında yaklaşık 8 bin din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni açığını kapatamazsa, seçmeli dersler dahil tüm din derslerinde, ilahiyat fakültesi mezunu olmak şartıyla müftüleri, imamları ve Kuran kursu eğiticilerini ücretli öğretmen olarak kullanacak. Yani artık imamlar devlet okulunda 9 yaşındaki çocuklara ders anlatabilecek. 

    4+4+4 yasası ile ilkokul ve ortaokul müfredatına seçmeli Kuranıkerim, temel dini bilgiler ve Hz. Peygamber’in hayatı dersleri eklendi. MEB Talim ve Terbiye Kurulu, hangi öğretmenin hangi derse gireceğini belirleyen 80 sayılı kararda değişiklik yaparak seçmeli din derslerini din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin vermesini kararlaştırdı. Bu durumda MEB’in din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni ihtiyacı da arttı. Bakanlık 2023 yılına kadar en çok ihtiyaç duyulacak branşlar listesinde din dersi öğretmenlerini 3. sıraya yerleştirdi. 

    Son verilere göre bakanlığın 8 binden fazla din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni açığı var. Ağustos ayında yapılacak 40 bin öğretmen atamasında bu açığın kapanamaması durumunda, tüm branşlarda olduğu gibi bu alanda da ücretli öğretmenlik sistemi devreye girecek. 

    İmama öğretmenlik fırsatı 

    Bakanlık yetkililerinin aktardığı bilgilere göre, ortaokullarda seçmeli Kuranıkerim, temel dini bilgiler ve Hz. Peygamber’in hayatı ve mevcut zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerine girecek öğretmen bulunamaması durumunda ilahiyat fakültesi mezunları ücretli öğretmen olarak bu derslere girebilecek. 

    Ankara’da bile bazı ilçelerde birkaç okulda birden bu derslere girecek din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni bulunamamasının yanında ilahiyatçının bile olmadığını aktaran yetkililer, “Böyle bir durumda o ilçenin müftüsü, imamı ilahiyat mezunu ise derslere girebilir. Kuran kurslarının yöneticileri ve eğiticileri de ücretli öğretmen olarak ders verebilir. Zaten Kuran kursları personelinin yüzde 90’ı artık üniversite mezunu” değerlendirmesini yaptılar.

  • İlahiyat Fakültesine Dekan Ataması Yapıldı

     

    YÖK’ten yapılan açıklamada Yükseköğretim Genel Kurulu’nun dün toplanarak, eğitim, kadro, mevzuat ve vakıf üniversiteleri koordinasyon komisyonları raporlarını görüştüğü ve bazı kararlar aldığı bildirildi.

    Açıklamaya göre, devlet üniversitelerinin 12 fakültesine dekan ataması yapıldı. Dekan ataması yapılan üniversiteler, fakülteleri ve dekan isimleri şöyle:

    ”Anadolu Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Prof. Dr. Mehmet Şerif Kavsaoğlu,
    Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Prof. Dr. Mehmet Bayyiğit,
    Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Mehmet Fuat Gürkan,
    Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Prof. Dr. Süleyman Başlar,
    Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi Prof. Dr. Ahmet Şahin,
    Kafkas Üniversitesi Veteriner Fakültesi Prof. Dr. Gürsoy Aksoy,
    Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Prof. Dr. Turan Karataş
    , Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Şükrü Hatun,
    Mersin Üniversitesi Turizm Fakültesi Prof. Dr. Abdulcelil Çakici,
    Ondokuz Mayıs Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Prof. Dr. Metin Eker,
    Ondokuz Mayıs Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Prof. Dr. Süleyman Tolun,
    Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Prof. Dr. Ali Cengizkan.”

    -3 vakıf üniversitesinin de rektörü belirlendi-

    Toplantıda 3 vakıf üniversitesinin mütevelli heyeti tarafından rektör adayı olarak Yükseköğretim Kurulu’na önerilen adaylarla ilgili olarak da kararlar alındı. Buna göre, Acıbadem Üniversitesi Prof. Dr. Ahmet Şahin, İstanbul Kültür Üniversitesi Prof. Dr. Sıddıka Semahat Demir, Maltepe Üniversitesi Prof. Dr. Kemal Köymen olumlu bulundu.

    Ayrıca 2 vakıf üniversitesinin mütevelli heyeti tarafından dekan adayı olarak YÖK’e önerilen adaylarla ilgili olarak da İstanbul Kültür Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Prof. Dr. Yusuf Hatay Önen, Yaşar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Prof. Dr. Levent Kandiller için olumlu görüş bildirilmesi kararlaştırıldı.

    YÖK Genel Kurulu, 27-28-29 Ağustos 2012 tarihlerinde toplanacak.

  • İmam Hatiplerde Son 10 Gün

     

     

    Kayıtların devam ettiğini belirten Uzunköprü İmam Hatip Lisesi Okul Aile Birliği Başkanı Hüsnü Çelebi,İmam Hatip Liselerinin artık önünün açıldığını, bu okullardan mezun olan öğrencilerin üniversiteye girişte bundan böyle diğer okullarla aynı imkanlara sahip olacağını belirterekİmam Hatip okullarında okumanın bir ayrıcalık olduğunu unutmamak lâzım.İmam Hatip öğrencileri normal ortaokul ve liselerde görülen derslerin dışında; Kur’an-ı Kerim, Arapça, Fıkıh ve Siyer gibi dersleri de alarak manevi bir kazanım elde etmektedirler” dedi.

    28 Şubat sürecinde önleri kesilen ve öğrenci sayıları azalan İmam Hatip Liselerine olan ilgi yeniden artıyor. Başta üniversiteye girişte uygulanan haksız katsayı yaptırımı olmak üzere önündeki tüm engeller kalkan İmam Hatip Liselerine ülke genelinde yoğun bir ilgi var.

    Konu ile ilgili olarak bir açıklama yapan Uzunköprü İmam Hatip Lisesi Okul Aile Birliği Başkanı Hüsnü Çelebi, İmam Hatip Liselerinde okumanın bir ayrıcalık olduğunu belirterek şunları söyledi: “Başbakanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın da İmam Hatip Lisesi mezunu olduğunu özellikle hatırlatmak istiyorum. Modern çağın gerektirdiği ilmi değerlerin yanında milli ve manevi değerlerimizi de özümsemiş bir gençlik yetiştirmenin ülkemiz için çok önemli olduğunu unutmamak lâzım. İmam Hatip orta kısmında ve lisesinde diğer okullarda verilen tüm derslerin akışında, Kur’an-ı Kerim, Fıkıh, Hadis ve Siyer gibi derslerde görülmektedir. Bu çocuklarımız için artı bir değerdir. Tüm bu gerçekler ışığında velilerimize çocuklarını İmam Hatip Lisesine kayıt yaptırmaları için çağrıda bulunuyorum.”

  • Fetvalı Siyaset mi Fetvacı Siyaset mi?

    “Sezaropapizm”.
    Frenklerin “Caesaropapism” dedikleri bu kavram, Sezar (imparator, kral, sultan, devlet yöneticisi) ile Papa (Kilisenin başı, ruhani lider) kelimelerinin bir araya getirilmesinden oluşuyor.
    Kavramın tanımını kısaca şöyle yapmış İnsel: “Dini temaları siyasete malzeme yapmanın adı değildir sezaropapizm. Siyasal iktidar mevkiinde oturan kişinin, dini konularda değerlendirmeler yapması, fikir yürütmesi hatta yargıda bulunmasıdır.” 

    Bize uyarlanabilir mi? 
    Alman sosyolog Max Weber‘in ortaya attığı bu kavram, elbette tarih içinde, değişik dönem ve devletlerde farklı tonlarda karşımıza çıkıyor.
    Ortak nokta ise o eski ilişkinin tersine çevrilmiş olması: Siyaseti temsil eden, dini temsil edenlerin üstünde yer alıyor.
    Peki acaba bu kavramı Türkiye‘ye nasıl uyarlayabiliriz?
    Madem devlet bünyesinde koskoca bir Diyanet teşkilatının bulunduğu… Oy verenlerin çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu… Dolayısıyla o kitlenin içinden çıkan siyasetçilerin de, meşruiyet kazanmak için dine bolca gönderme yaptığı bir ülkede yaşıyoruz.
    O halde şöyle bir ayrıma ne dersiniz: Fetvalı Siyaset ve Fetvacı Siyaset… 

    Karizmaya ehliyet gerekmez 
     İlk tabir siyasetçinin herhangi bir konuda karar vermeden veya harekete geçmeden önce, dini makamdan fetva almasını anlatıyor…
    Mesela Meclis Başkanı Cemil Çiçek, “Meclis’e cemevi yapılsın” talebine cevap vermeden önce bu konuda ulema (din alimleri) ne diyor, diye araştırmıştı. Bu noktada o Fetvalı Siyaset yapıyordu. 
     İkinci tabir ise “Sezaropapizm“e denk düşüyor: Siyasetçinin bizzat din alimiymişçesine, sanki ulemanın üyesiymiş gibi bir söylem geliştirmesini anlatıyor.
    Siyasetçi dine akademik anlamda vakıf olduğu için değil, dindar olduğu için bu hakkı kendisinde görüyor: “Madem dindarım, o halde söylediğim din dairesindedir.” İşte buna da Fetvacı Siyaset diyebileceğimizi düşünüyorum. 

    Diyanet’in meteorolojisi 
    Aslında çok da yeni bir durumla karşı karşıya değiliz. Türkiye’de Diyanet, siyasetçilere ve bürokratlara nadiren mırın kırın etmiş ama doğrudan diklenmemiştir. 
    Bugün yazarı Adem Yavuz Arslan dün dolaylı olarak buna değinmişti. Arslan, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez‘e kurumun 2005‘teki misyonerlik karşıtı hutbesini hatırlatmış.
    Hatırlayalım: Hutbe için bu konunun seçilme nedeni, tamamen derin devletin operasyonlarıyla ilgiliydi. 2003‘te başlayıp yaklaşık olarak 2008‘e kadar devam eden kampanya yüzünden Trabzon’da Rahip Santoro, İstanbul’da Hrant Dinköldürüldü. Malatya’da Zirve Kitabevi katliamı yapıldı.
    Diyanet’in o kanlı operasyonlara alet olmasını, Başkan Görmez, “Galiba biz de o havadan etkilenmişiz” diye yorumlamış.
    İşte olay bu zaten! Ve tabii soru geliyor: Diyanet’in şimdilerde de birtakım rüzgârlardan etkilenmeyip, tamamen nesnelkararlar verdiğinin bir delili, işareti, ölçütü var mı?
    Sorduğuma bakmayın, cevap belli: Diyanetçiler neticede birer devlet görevlisi değil mi? Karşılarına karizma ve dindarlıkla çıkan Fetvacı Siyasete itiraz edebilirler mi?

    Emre Aköz 

    Sabah

  • İslamda Büyü Var Mı?

    İslamiyet’te büyü var mı yok mu tartışmasına Türkiye’nin önde gelen din alimleri son noktayı koydu. 

    Prof.Dr.Beyza Bilgin: Büyü vardır

    İslamda büyü olmamalıdır. Vardır ama yanlıştır. Büyü yapmak İslamiyet’e aykırıdır. Güç Allah’ın elindedir. Büyü sihir başkalarının aleyhine yapılan bir şeydir.Vardır ama olmamalıdır. İnsanlar buna tevessül etmemelidir. İki tane affedilmeyen günah vardır. Birisi Allah’a inkar, öbürü de kul hakkıdır. Büyü yaptırmak her ikisine de giriyor. Başka güçleri tanıma oluyor. Affedilmeyecek günah oluyor. Büyüyü bozmak için yapılan da büyüdür. Bunlara bulaşmamak en iyisidir. Benim rahmetli hocamın bir sözü var, bende sık sık kullanırım ‘Akıllı insanı büyü tutmaz’ diye. Kendini bilen insan kendisinde bir değişiklik olduğunda fark eder. Bu ben değilim ben nasıl böyle bir davranış yapıyorum der. O zaman gider birisine danışır, danışacağı kişi de günümüzde psikologlardır.

    Prof. Dr. İlyas Çelebi: Büyü diye birşey yoktur

    Sihir eski tabiriyle gizli ilimler diye hitap ediliyor. Bugünkü bilimsel anlamda sebep sonuç ilişkileri kurulamayan bir işlem. Çoğu zaman spekülasyona açık.Adam sebepsiz olarak ben bunu böyle yaptım diyor. İnsanların aldatılmasına kandırılmasına şarlatanlığa müsait bir kapı. Büyü ve sihiri genellikle İslam alimleri gruplandırıyorlar.Göz bağcılık dediğimiz insanların gözünü boyamak suretiyle ilizyon gibi işlemler yapanlara sihirbaz deniyor. Bir başka grup cinlerden faydalanıyor.Onlarla iletişime geçip haber aldıklarını iddia ediyor. Bir grupda özellikle gök cisimlerinden tılsımdan yıldızlardan burçlardan etkilenerek işlem yaptığını söylüyor. İslam dininde bu işe bakışın temeli şu : Tevhid inancına aykırı mı değil mi söylenen şeyler? Eğer böyle bir şirke sebep olan durum söz konusu değilse gerisi tamamen insanların bir iddiasıdır. Bu iddianın doğru olup olmadığı bilimsel kriterlerle ölçülür.Adam ben şunu yaptım diyor yaptıysan bize ispat et diyoruz, edemeyince de yapmadığı ortaya çıkıyor. Din açısından bakış itikad bakımındandır. Kuran ı Kerim’ de büyü kelimesi negatif anlamda kullanılıyor. Peygambere düşmanlarının bir ithamı şeklinde kullanılıyor. Kuran ı Kerim’ de o ne büyücüdür ne kahindir Allah’ın peygamberidir diye geçiyor. Kuran ı Kerim’de ey insanlar büyü diye bir şey vardır siz bunun varlığına inanın diye bir şey yoktur. Cahiliye döneminde insanların kabullendiği bir inanç. İslam dini Allah inancına aykırı olan taraflarını redediyor. Cinleri Allah’ın yardımcıları gibi düşünenleri islam dini redediyor, büyücüler peygamber diyorlar islam dini bunu redediyor. Ama şirke Allah inancına aykırı şeyler söylemeyen insanlar için biz diyoruz bu dini problem değil. fizikçi,sosyologların meselesi bu. Dini problem değil. Peygambere sihir yapıldığı rivayetleri de saih değildir.Peygamberimize sihir yapıldığına dair iddialar Medine’de ileri sürülüyor. Nas Felak sureleri onun üzerine nail oldu deniyor. Halbuki Nas ve Felak sureleri Mekke’de nazil olmuştur. Benim kanaatim aziz peygambere sihirin etkisi olmamıştır.

    Prof.Dr.Abdülaziz Bayındır: Çıkarcıların oyunudur

    Büyü, hedef kitlenin bilmediği yöntemlerle olağanüstü güce sahip olduğu izlenimini vererek insanları etkileyip çıkar sağlamaya yönelik söz ve uygulamalardır. Yalana dayandığı için büyü yoluyla hiçbir sonuç alınamaz. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Büyücü nerede olursa olsun hedefine ulaşamaz.” (Taha 20/69)

    Büyücü, insan üstü güçlere sahip olduğu izlenimini vererek kendini tanrılaştırdığı için Peygamberimiz şöyle demiştir: “Kim büyü yaparsa şirke düşer”(Nesâî, Tahrîm: 19)

    Gelecekten haber verdiğini söyleyen kişiler de vardır. Peygamberimiz demiştir ki; “Gelecekten haber veren kişiye giderek bir şey soran ve söylediğini doğru sayan kişinin kırk gün namazı kabul edilmez” (Müslim, Selâm: 125, (2230))

  • 3 Büyük İlde İmam Hatip Tablosu

     

    Tüm Türkiye’de ne kadar ortaokul açılacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanlığı henüz bir açıklama yapmadı.
    Ancak CNN Türk, özellikle 3 büyük ilde açılacak ortaokulların kaçı  imam hatip ortaokulu olacak sorusunun yanıtına ulaştı.

    575 imam hatip ortaokulu yeni eğitim öğretim döneminden itibaren kapılarını öğrencilere açacak. 14 yıl aranın ardından yeniden eğitime başlayacak. 

    Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, açılacak imam hatip ortaokullarının bağımsız binalarda eğitim vermesine özen göstereceklerini açıklamıştı. Ancak açılan toplam 575 imam hatip ortaokulunun sadece 350’si bağımsız binada.
    150’si ise imam hatip liselerinin bünyesinde olacak. 50’ye yakın okul ilkokul binası içinde, 40’a yakını da ortaokul binası içinde öğrenci kabul edecek.

    En çok imam hatip ortaokulunun açıldığı istanbul’da, açılan 1203 ortaokuldan 85’i, yani yüzde 7’si imam hatip ortaokulu olarak belirlendi. Ankara’da ise 460 ortaokuldan 21’i imam hatip ortaokulu oldu. İzmir’de bu rakam daha da düştü. Toplam 471 ortaokuldan 15’i imam hatip ortaokulu olarak belirlendi. Buna göre Ankara’daki ortaokulların yüzde 4’ü, İzmir’deki ortaokulların ise yüzde 3’ü imam hatip ortaokulu oldu.

    İstanbul’un ardından en çok imam hatip ortaokulu açılan il Konya’da. Toplam 487 ortaokulun 47’si, yani yaklaşık yüzde 10’u imam hatip ortaokulu. Ama en çok oran Muş ilinde. Muş’taki toplam 182 ortaokulun 22’si yani yüzde 12’sine imam hatip ortaokulu tabelası asılacak.

    Aslında sadece imam hatip ortaokulları değil, tüm genel ortaokullar 4+4+4 yasasıyla birlikte sisteme girdi.
    Çünkü hepsi kesintisiz 8 yıllık eğitimle birlikte ilköğretime dahil edilmişti. Tüm Türkiye’de kaç ortaokul açıldığı, bu ortaokulların kaçının bağımsız, kaçının lise veya ilkokul bünyesinde olacağına ilişkin ise kesin bir bilgi verilmedi. 

    CnnTurk