Yıl: 2012

  • Müfaale Babı Sülasi Mezid Fiillerden

     

    3) MÜFÂALE (مُفَاعَلَة) BÂBI

    Sülâsî mücerred fiilin fâe’l-fiili ile ayne’l-fiili arasına elif ( ا ) eklenmesiyle olur.

    كَتَبَ yazdı           كَاتَبَyazıştı

     

    Masdar

    Muzâri

    Mâzî

    فِعاَلٌ مُفَاعَلَةً

    يُفَاعِلُ

    فَاعَلَ
    كِتاَبٌ مُكَاتَبَةً يُكَاتِبُ كَاتَبَ
      yazışmak yazışıyor yazıştı
             

    Mezîd fiiller içinde iki masdar kullanan tek kalıptır. Hangisinin daha yaygın olduğu zamanla öğrenilir.

    Gayesi: Daha ziyade bir şahsın diğeri üzerindeki etkilerini belirten müteaddî (geçişli, mef’ûl alan) bir kalıptır. Genel olarak şu manaları gösterir:

    1-Fâlin mef’ûle karşı gösterdiği özelliği belirtir.

    حَسُنَ

    iyi oldu

    حاَسَنَ

    birine iyi muamele etti

    2-Mef’ûlüne harf-i cerle bağlanan fiiller bu kalıba geçtiğinde harf-i cersiz bağlanır. Bazen karşılıklı iş yapmayı da ifade eder.

    قاَمَ عَلَى

    birşeye karşı kalkmak 

    قاَوَمَ

    direnmek

    شَرِكَ

    ortak olmak, katılmak 

    شاَرَكَ

    biriyle ortaklık kurmak

     

     

     

     

    3-Sülâsî fiil bir nesneyi doğrudan etkiliyorsa bu kalıb bu fiilin manasının nesne üzerine yapılma çabasını ve bu mücâdeleyi gösterir.

    سَبَقَ

    geçti

    سَابَقَ

    yarıştı, geçti

    غَلَبَ

    yendi

    غَالَبَ

    yenmeye çalıştı

    فَرَقَ

    ayırdı

    فَارَقَ

    ayrıldı

    دَفَعَ

    kovdu

    دَافَعَ

    savundu

    حَرَبَ

    harbetti

    حَارَبَ

    savaştı

    غَادَرَ

    ayrılıp gitti

    صَافَحَ

    tokalaştı, müsafaha yaptı

    قَتَلَ

    öldürdü

    قاَتَلَ

    öldürmeye çalışmak, savaşmak
             

    4-Bu fiil iki kişi arasında beraberce yapılan bir işi bildirir.  Örnek:

    يُكَاتِبُ خَالِدٌ جَمَالاً.        Halid Cemal’le yazışıyor.

    يُضَارِبُ خَالِدٌ جَمَالاً.      Halit Cemal’le dövüşüyor.

    Not: Bazen bir kişi için de kullanıldığı olur:

    [15]   Allah onları öldürdü kahrettiقَاتَلَهُمُ اللهُ.

    Mâzî Malûm Siygası

    دَافَعُوا …

    دَافَعَا

    دَافَعَ

    savundu
    Mâzî Meçhûl Siygası

    دُوفِعُوا …

    دُوفِعَا

    دُوفِعَ

    savunuldu
    Muzâri Malûm

    يُدَافِعُونَ..

    يُدَافِعَانِ

    يُدَافِعُ

    savunuyor
    Muzâri Meçhûl

    يُدَافَعُونَ..

    يُدَافَعَانِ

    يُدَافَعُ

    savunuluyor

    Emr-i Hâzır

    دَافِعْ

    savun

     

    İsm-i Fâil

    مُدَافِعٌ

    savunan

     

    İsm-i Mef’ûl

    مُدَافَعٌ

    savunulan

     
                 

    Not: a) Müfâale bâbının mâlum ve meçhûl mâzîlerinin uzatmasına dikkat edilmelidir.

     

    b) Ortası illetli ve Muzaaf Müfâale bâbının mâzî çekimi: (ضاَرَّ) zarar verdi

     

    ضاَرُّوا

    ضاَرّاَ

    ضاَرَّ

     

    ضاَرَرْنَ

    ضاَرَّتاَ

    ضاَرَّتْ

     

     

    ضاَرَرْتَ

     

    Ortası illetli ve Muzaaf Müfâale Bâbınının çekimi:

    Sonu Nâkıs (illetli) Müfâale kalıbı:  
     

    ضاَرَّ   zarar verdi

    ناَدَى  seslendi

     
    Mâzî ضاَرَّ Mâzî ناَدَى
    Muzâri يُضاَرُّ Muzâri يُناَدِي
    Meczûm Hali  

    يُضاَرَّ – يُضاَرِّ

    Mansûb Hali يُناَدِيَ
    İsm-i Fâil مُضاَرٌّ Meczûm Hali   يُناَدِ
    İsm-i Mef’ûl   مُضاَرٌّ Emir Hali     ناَدِ
    Masdarlar مُضاَرَّةٌ – ضِراَرٌ İsm-i Fâil مُناَدٍ
        İsm-i Mef’ûl   مُناَدىً
        Masdarlar مُناَدَةً – نِداَءاً
        Mâzî Meçhûl نُودِيَ
        Muzâri Meçhûl يُناَدَى
        Mansûb Meçhûl يُناَدَ
                   

    Not: Bu kalıp (ضاَرَّ), Arapça’da uzun bir sesi takip eden şeddeli harfe ait tek fiil kalıbıdır. Sadece uzun â sesi kendinden sonra şedde alır. Mâzî meçhûl çekiminde şeddeli harfler açılır. Diğer bütün çekimlerde mâlum ve meçhûl arasındaki fark belirsizdir. Cümlenin siyak ve sibakından (konunun seyrinden, gelişinden) anlaşılır.

    Cümle Örnekleri:

    1- خَديِجَةُ تُراَجِعُ دُروُسَهاَ – هُوَ يُراَجِعُ دُروُسَهُ -عُمَرُ يُراَجِعُ دُروُسَهُ – نَحْنُ نُراَجِعُ دُروُسَناَ.

    2- مَنِ الْمُساَفِراَنِ إِلَى الْمَديِنَةِ؟  اَلْواَلِدُ وَ الْخاَلُ مُساَفِراَنِ إِلَى الْمَديِنَةِ.

    3- هَل يَسْتَطِيعُونَ أَنْ يُقاَبِلُوا الْوَزِيرَ – شاَهَدَتِ الْمُدَرِّساَتُ الْمَسْرَحِيَّةَ.

    4- كَيْفَ نُعاَمِلُ الْمَرْأَةَ ؟ ماَ واَجِباَتُ الْمَرْأَةِ وَ حُقُوقُهاَ ؟

    5- أَ كُنْتُمْ تُرِيدُونَ أَنْ تُشاَهِدُوا الْمُباَراَةَ ؟ لاَ لَمْ نَكُنْ نُرِيدُ مُشاَهَدَتَهاَ.

    6- أَ كُنْتِ تُرِيدِينَ أَنْ تُقاَبِلِي الْمُدَرِّساَتِ ؟ لاَ ، لَمْ أَكُنْ أُرِيدُ مُقاَبَلَتَهُنَّ .

    7- كَيْفَ كاَنَتِ الْمَرْأَةُ تُعاَمَلُ قَبْلَ الْإِسْلاَمِ ؟ كَيْفَ تُعاَمَلُ الْمَرْأَةُ فِي الْإِسْلاَمِ ؟

    8- لَدَيَّ داَئِماً أَكْثَرُ مِنْ يَوْمٍ بِدوُنِ واَجِبٍ كُلَّ أُسْبُوعٍ – أَحْياَناً لاَ أَعْمَلُ واَجِبِي فَيُعاَقِبُنِي الْمُعَلِّمُ.

    9- سَتُساَعِدُ الْبِنْتُ أُمَّهاَ فيِ اعْداَدِ الْماَئِدَةِ  –هُوَ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ بِرَسُولِ اللَّهِ.

    10- يُحِبُّ جَعْفَرُ الْمُراَسَلَةَ وَ لَهُ أَصْدِقاَءُ كَثيِروُنَ -سَأَذْهَبُ إِلَى الْحَديِقَةِ لِمُشاَهِدَةِ الْحَيَواَناَتِ.

    11- شاَهَدَ عُمَرُ عَدَداً كَبيِراً مِنَ الْمُصَلِّينَ .

    12- ماَذاَ يَفْعَلُ بَعْضُ الناَّسِ فيِ الْإِجاَزاَتِ الطَّوِيلَةِ ؟ يُفَضِّلُ بَعْضُ الناَّسِ السَّفَرَ لِمُشاَهَدَةِ بِلاَدٍ جَدِيدَةٍ  -يُساَفِرُ بَعْضُ الناَّسِ فيِ الْإِجاَزاَتِ الطَّوِيلَةِ  إِلَى بِلاَدٍ جَدِيدَةٍ.

    13- مِنْ فَضْلِكَ ياَ زَوْجِي . ساَعِدْنِي فِي اعْداَدِ الْماَئِدَةِ . هَلْ تُساَعِدُنِي فِي إِعْداَدِ الْماَئِدَةِ ؟

    14- هَلْ تَقْضِي وَقْتاً سَهْلاً أَمْ صَعْباً ؟هَلْ يُساَعِدُكَ الْواَلِداَنِ فِي عَمَلِ الْواَجِبِ ؟

    15- شاَهِدْنِي أَثْناَءَ مُباَراَةِ الْيَوْمِ . شاَهِدِينِي أَثْناَءَ مُباَراَةِ الْيَوْمِ .

    16- عاَقِبْنِي إِذاَ لَمْ أَسْمَعْ كَلاَمَكَ . عاَقِبِينِي إِذاَ لَمْ أَسْمَعْ كَلاَمَكِ .

    Tercüme:

    1- Hatice derslerini gözden geçiriyor. O derslerini gözden geçiriyor. Ömer derslerini gözden geçiriyor. Biz derslerimizi gözden geçiriyoruz.

    2- Medîne’ye iki yolcu kimdir? Baba ve dayı Medîne’ye yolcudur.

    3- Bakanla karşılaşabilirler mi? Bayan öğretmenler tiyatroyu gördü.

    4- Kadına nasıl muamele ediyoruz? Kadının görevleri ve hakları nelerdir?

    5- Maçı seyretmek istiyor muydunuz? Hayır, onu seyretmek istemiyorduk.

    6- Öğretmenlerle görüşmek istiyor muydun? Hayır, onlarla görüşmek istemiyordum.

    7- Kadın İslâm’dan önce nasıl muamele görüyordu? Kadın’a İslâm’da nasıl muamele ediliyor?

    8- Her hafta ödevsiz birden fazla günüm daima vardır. Bazen ödevimi yapmam. Bu sebeple öğretmen beni cezalandırır.

    9- Kız annesine sofra hazırlamada yardım edecek. O Allah Rasûlü’ne inananlardandır.

    10- Ca’fer mektuplaşmayı seviyor ve onun birçok arkadaşı var. Hayvanları görmek için bahçeye gideceğim.

    11- Ömer çok sayıda namaz kılan gördü.

    12- Uzun tatillerde bazı insanlar ne yapıyor? Yeni ülkeler görmek için bazı insanlar yolculuğu tercih ediyor. Bazı insanlar uzun tatillerde yeni ülkelere yolculuk yapıyor.

     13- Lütfen ey eşim! Sofranın hazırlanmasında bana yardım et. Sofranın hazırlanmasında bana yardım eder misin?

    14- Kolay mı yoksa zor mu vakit geçirirsin? Anne ve baba ödevin yapımında sana yardım ediyor mu?

    15- Bugünün maçı esnasında (bugünkü maçta) beni seyret. (Aynı mana müennes hali).

    16- Sözünü dinlemezsem beni cezalandır. 

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    MÜFÂALE BÂBI İLE İLGİLİ AYETLER

    1- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اصْبِرُوا وَصَابِرُوا وَرَابِطُوا …

    (3/ÂL-İ İMRÂN, 200). Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun …

    sabırda ileri gitmek, sabır hususunda üstün gelmeye çalışmak

    صَابَرَ يُصاَبِرُ مُصاَبَرَةً

    muhafaza etmek, gözetmek, salih amel işlemeye devam etmek

    رَابَطَ يُراَبِطُ مُرَابَطَةً

    2- وَلَنْ تَسْتَطِيعُوا أَنْ تَعْدِلُوا بَيْنَ النِّسَاءِ وَلَوْ حَرَصْتُمْ فَلاَ تَمِيلُوا كُلَّ الْمَيْلِ فَتَذَرُوهَا كَالْمُعَلَّقَةِ 

    (4/NİSÂ, 129). Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın.

    adil davranmak, adalet, etmek, denk tutmak

    عَدَلَ يَعْدِلُ عَدْلاً

    üzerine düşmek, hırs göstermek

    حَرَصَ يَحْرِصُ حِرْصاً

    askıya alınmış, (ne dul ne de kocalı ne evli ne bekar (bir köşeye itilmiş) kuma.. gibi manalar verilebilir).

    اَلْمُعَلَّقَةُ

    meyletti

    ماَلَ يَمِيلُ مَيْلاً

    bırakmak, ilgilenmemek, alakayı kesmek

    وَذَرَ يَذَرُ وَذْراً

           

    3- فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّهِ لِنْتَ لَهُمْ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَلِيظَ الْقَلْبِ لاَنْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَ فَاعْفُ عَنْهُمْ …

    (3/ÂL-İ İMRÂN, 159). O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; …

    yumuşak davranmak, yumuşak olmak

    لاَنَ يَلِينُ لِيناً

    katı, sert, ağır, sağlam

    اَلْغَلِيظُ

    katı kalpli, taş yürekli, kaba, sert, haşin

    اَلْفَظُّ

    affetmek

    عَفاَ يَعْفُو عَفْواً عَنْ

    dağılmak, dağılıp gitmek

    اِنْفَضَّ يَنْفَضُّ اِنْفِضاَضاً

                   

    4- اَلَّذِينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ .

    (83/MÜCÂDELE, 11). Ki onlar, ceza gününü yalan sayarlar.

    5- إِنَّ الْمُنَافِقِينَ يُخَادِعُونَ اللّهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْ وَإِذَا قَامُوا إِلَى الصَّلاَةِ قَامُوا كُسَالَى يُرَآؤُونَ النَّاسَ وَلاَ يَذْكُرُونَ اللّهَ إِلاَّ قَلِيلاً .

    (4/NİSÂ, 142). Şüphesiz münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar; halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.

    tuzak kurmak, aldatmak (Fâil Allah olursa; cezalandırmak)

    خاَدَعَ  يُخَادِعُ  مُخاَدَعَةً

    tembel

    كَسْلاَنُ ج كُسَالَى

    mürâîlik, riyakarlık yapmak, gösterişte bulunmak

    راَءَى  يُرَائِي رِءاَءً مُراَءاَةً

         

    6- لاَ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الأَيْمَانَ فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ مِنْ أَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ أَهْلِيكُمْ أَوْ كِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ ذَلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ وَاحْفَظُوا أَيْمَانَكُمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ .

    (5/MAİDE, 89). Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunları bulamıyan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Belki şükredersiniz diye Allah size âyetlerini açıklıyor!

    sağlama almak, sağlamlaştırmak

    عَقَّدَ يُعَقِّدُ مُعَقَّدَةً

    cezalandırmak

    آخَذَ يُؤاَخِذُ مُؤاَخَذَةً

    sıkı sıkıya yemin etmek,(ayette; kasten yemin etmek)

    عَقَّدَ الْأَيْمَانَ

    yemin etmek

    حَلَفَ يَحْلِفُ حَلْفاً

     

  • Tefil Babı Arapça Sülasi Mezid Fiillerden Dersleri

     

    2) TEF’ÎL (تَفْعِيلٌ)    BÂBI

     

    Masdar

    Muzâri

    Mâzî

    وَ تَفْعِيلَةً

    تَفْعِيلاً

    يُفَعِّلُ

    فَعَّلَ

    وَ تَعْلِيمَةً

    تَعْلِيماً

    يُعَلِّمُ

    عَلَّمَ

     

    öğretmek

    öğretiyor

    öğretti

    Sülâsî mücerred fiilin ortasındaki harfi şeddeli okumak suretiyle 4 harfe çevirerek tef’îl bâbı yapılır.

     

    Gayesi: (فَرِحَ أَخِي) (Kardeşim sevindi) gibi lâzım bir fiili (فَرَّحْتُ أَخِي) (Kardeşimi sevindirdim) gibi müteaddî yapar. Eğer (عَلِمْتُ دَرْسِي) (Dersimi bildim) gibi müteaddî ise (عَلَّمْتُكَ دَرْسَكَ) (Sana dersini öğrettim) gibi bir kat daha müteaddî yapar. Bir işin mübâlağalı olarak çok yapıldığını gösterir.

    (تَفْعِيلٌ) bâbı isimlerde kullanılırsa o isimden türemiş fiil meydana gelir:

    عَذاَبٌ

    azab, ceza

    عَذَّبَ

    azab etti

    نُورٌ

    ışık, nur

    نَوَّرَ

    aydınlattı, nurlandırdı

    خُبْزٌ

    ekmek

    خَبَّزَ

    ekmek yaptı

    خَيْمٌ

    çadır

    خَيَّمَ

    çadır kurdu

    صَلاَةٌ

    namaz

    صَلىَّ

    namaz kıldı

    جِلْدٌ

    cilt

    جَلَّدَ

    ciltledi

            bâbı bazen manayı değiştirir: تَفْعِيل-

    مَرِضَ   hasta oldu                    مَرَّضَ   hastayı tedavi etti.

    -Bazen fiilin kendisi çokluk manasını ifade eder:

    Halit Kabe’yi çok tavaf etti.  طَوَّفَ خَالِدٌ الكَعْبَةَ.

    -Bazen fâilinde çokluk ifade eder:

    مَوَّتَ الإبِلُ.   Develer çokça öldü (Birçok deve öldü).

    -Bazen mef’ûlünde çokluk ifade eder:  

    غَلَّقَ خَالدٌ البابَ.   Halit çok kapıları kapadı, kilitledi.

    تَفْعِيل  bâbının     إفْعاَلٌbâbından farkı çokluk ve fazlalığı anlatmasıdır.  Örnek:

    كَسَرَ الزُّجَاجَ.

    camı kırdı

    أَكْسَرَ الزُّجَاجَ.

    camı kırdırdı  

    كَسَّرَ الزُّجَاجَ.

    Camı iyice kırıp paramparça etti

     
     

    لَعِبَ

    oynadı

     لَعَّبَ

    fazlaca oynattı  
     

    فَرَغَ

    boşaldı

    فَرَّغَ

    fazla boşalttı  
     

    كَبُرَ

    büyüdü

    كَبَّرَ

    fazla büyüttü  
     

    نَامَ

    uyudu

    نَوَّمَ

    (fazla) uyuttu  
     

    نَظَفَ

    temiz oldu

    نَظَّفَ

    temizledi  
     

    ذَكَرَ

    hatırladı

    ذَكَّرَ

    hatırlattı  
     

    نَبَّهَ

    tenbih etti, uyardı

    فَرَّقَ

    ayırım yaptı  
     

    Mâzî Malûm Çekimi

       

    عَلَّمُوا

    عَلَّمَا

     عَلَّمَ

    öğretti Gâib

    عَلَّمْنَ

    عَلَّمَتَا

    عَلَّمَتْ

      Gâibe

     

     

    عَلَّمْتَ…

      Muhâtab
     

    Muzâri Malûm Çekimi

       

    يُعَلِّمُونَ

    يُعَلِّمَانِ

    يُعَلِّمُ

    öğretiyor Gâib

    يُعَلِّمْنَ

    تُعَلِّمَانِ

    تُعَلِّمُ

      Gâibe

     

     

    تُعَلِّمُ…

      Muhâtab
                                         

     

                        Mâzî Meçhûl Çekimi                      

    عُلِّمُوا

    عُلِّمَا

    عُلِّمَ

    öğretildi Gâib

    عُلِّمْنَ

    عُلِّمَتَا

    عُلِّمَتْ

      Gâibe

     

     

    عُلِّمْتَ…

      Muhâtab

                   Muzâri Meçhûl Çekimi                    

    يُعَلَّمُونَ

    يُعَلَّمَانِ

    يُعَلَّمُ

    öğretiliyor Gâib

    يُعَلَّمْنَ

    تُعَلَّمَانِ

    تُعَلَّمُ

      Gâibe

     

     

    تُعَلَّمُ…

      Muhâtab

    Emr-i Hâzırı   يُعَلِّمُ  dan            عَلِّمْöğret

    İsm-i Fâili       يُعَلِّمُ  dan          مُعَلِّمٌöğreten (öğretmen)

                    öğretilmiş, öğretilen مُعَلَّمٌ      İsm-i Mef’ûlü

    Not: Tef’îl bâbının masdarı تَفْعِيلٌ olur. Ancak sonu illetli olan nâkıs fiillerde ve 3. harfi hemze olan fillerde تَفْعِيلَةٌ şeklinde ta-i merbûta alarak gelir.

    Sonu yâ (ى) ile biten nâkıs tef’îl

     

     

     

    وَلَّى   (görevlendirdi)

      Mâzî

    تَوْلِيَةٌ

    Masdar

    يُوَلِّي

    Muzâri  

    وُلِّيَ

    Mâzî Meçhûl

    يُوَلِّيَ

    Mansûb  

    يُوَلَّى

    Muzâri Meçhûl 

    يُوَلِّ

    Meczûm  

    يُوَلَّى

    Mansûb Muzâri Meçhûl

    وَلِّ

    Emir   

    يُوَلَّ

    Meczûm Meçhûl

    مُوَلٍّ

    İsm-i Fâil  

     

     

    مُوَلىًّ

    İsm-i Mef’ûl   
                     

    Cümle Örnekleri:

    1- ماَذاَ يَفْعَلُ الْإِماَمُ ظُهْرَ الْجُمْعَةِ ؟ يُؤَدِّي صَلاَتَهُ . كَيْفَ يُؤَدِّي الْإِماَمُ صَلاَتَهُ ؟ يُؤَدِّي الْإِماَمُ صَلاَتَهُ فِي خُشُوعٍ .

    2- أَلاَ  يُؤَدِّي الْإِماَمُ صَلاَتَهُ فِيِ خُشُوعٍ؟ بَلَى ، يُؤَدِّي صَلاَتَهُ فِيِ خُشُوعٍ.

    3- هَلْ تُؤَدِّي صَلاَتَكَ فِيِ خُشُوعٍ ؟ نَعَمْ ، أُؤَدِّي صَلاَتيِ فِيِ خُشُوعٍ .

    4- هَل اِسْتَطاَعاَ أَنْ يُؤَدِّياَ الْعَمَلَ ؟ نَعَمْ ، أَمْكَنَهُماَ أَداَؤُهُ.

    5- وَحَّدَ الدِّينُ الْإِسْلاَمِيُّ بَيْنَ الْعَرَبِ – بَلَّغَ النَّبِيُّ رِساَلَةَ اللَّهِ لِلناَّسِ.

    6- مَنْ أَسَّسَ الْمَذْهَبَ الْماَلِكِيَّ ؟– هُدِّدَ[13] ابْنُ سِيناَ بِالْقَتْلِ.

    7- يُعَلِّمُ هَذاَ الْمُعَلِّمُ تَلاَمِيذَهُ الْقُرْآنَ وَ الْحَدِيثَ وَ الْفِقْهَ – ماَ الْعِلْمُ الَّذِي تُفَضِّلُهُ كَثِيراً ؟

    8- مَنْ تُعَلِّمُكِ اللُّغَةَ الْعَرَبِيَّةَ ؟  يُيَسِّرُ اللَّهُ الْأَمْرَ لَهُ – أُؤَدِّي الصَّلَواَتِ داَئِماً فِي الْحَرَمِ.

    9- تُنَظِّفُ الْبِنْتاَنِ الْغُرْفَةَ لأَنَّهُماَ نَشيِطَتاَنِ – وَدَّعَ عُمَرُ عَدَداً كَبيِراً مِنَ الْمُساَفِريِنَ .

    10- يُؤَدِّي الْمُسْلِموُنَ زَكاَةَ الْفِطْرِ صَباَحَ الْيَوْمِ الْأَوَّلِ مِنْ شَواَّل – سَأُقَدِّمُ لَهاَ قَلَماً قَيِّماً .

    11- أَدَّي واَلِدِي الزَّكاَةَ . اَلزَّكاَةُ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ . أَدَّي واَلِدِي الزَّكاَةَ لِأَنَّهاَ فَرِيضَةٌ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ .

    12- ماَ هِواَيَتُكَ الْمُفَضَّلَةُ ؟ هَذاَ الراَّدْيُو جَمِيلٌ . هَياَّ نَدَّخِرَ لِنَشْتَرِيهِ . كَمْ يُكَلِّفُكَ هَذاَ الراَّدْيُو ؟ يُكَلِّفُنِي عَشْرَةَ دَناَنِيرَ .

    13- فِي بَعْضِ بِلاَدِ الْعاَلَمِ يُكَلِّفُ الْمُدَرِّسُونَ التَّلاَمِيذَ الصِّغاَرَ بِواَجِباَتٍ كَثِيرَةٍ . ماَ مِقْداَرُ الْواَجِبِ تُؤَدِّيهِ كُلَّ يَوْمٍ ؟

    14- لِماَذاَ لَمْ تَعْمَلْ واَجِبَكَ؟ سُؤاَلٌ أسْمَعُهُ كَثِيراً مِنْ واَلِدَيَّ.

    15- اَلْأُمُّهاَتُ يُجَهِّزْنَ الْأَطْعِمَةَ – هَذِهِ الْمَدْرَسَةُ مُنَظََّمَةٌ – هِيَ أَكْثَرُ الْمَداَرِسِ تَنْظِيماً.

    Tercüme:

    1- Cuma öğle (vakti) imam ne yapar? Namazını edâ eder. İmam namazını nasıl edâ eder? İmam namazını huşû içinde edâ eder.

    2- İmam namazını huşû içinde edâ etmez mi? Bilakis namazını huşû içinde edâ eder.

    3- Sen namazını huşû içinde mi edâ edersin? Evet, ben namazımı huşû içinde edâ ederim.

    4- İkisi işi yapabildiler mi? Evet, o ikisi onu yapabildi.

    5- İslâm Dini arapların arasını birleştirdi. Peygamber Allah’ın risâletini insanlara tebliğ etti.

    6- Mâlikî mezhebini kim kurdu? İbn Sînâ ölümle tehdit edildi.

    7- Bu öğretmen öğrencilerine Kur’ân, Hadis ve Fıkıh öğretiyor. (En) çok tercih ettiğin ilim nedir?

    8- Sana kim Arapça öğretiyor? Allah onun işini kolaylaştırsın. Namazları dâima Harem’de edâ ediyorum.

    9- İki kız odayı temizliyor, çünkü onlar çalışkandır. Ömer çok sayıda yolcuyu uğurladı.

    10- Müslümanlar Şevval ayının ilk gününün sabahı fıtır zekatını (sadakasını) edâ eder. Ona değerli bir kalem takdim edeceğim.

    11- Babam zekatı verdi. Zekat her müslümana farzdır. Babam zekatı her müslümana farz olduğu için edâ etti.

    12- Seçkin tercihin nedir? Bu radyo güzeldir. Haydi onu satın almak için (para) biriktirelim. Bu radyo sana ne kadara mal olur? Bana 10 dinara mal olur.

    13- Dünyanın bazı ülkelerinde öğretmenler küçük öğrencileri çok ödevle sorumlu tutuyor. Hergün edâ ettiğin vâcip (zorunlu) miktar nedir?

    14- Niçin ödevini yapmadın? (Bu) anne babamdan çok işittiğim bir soru.

    15- Anneler yemek hazırlar. Bu okul düzenlidir. O okulların en düzenli olanıdır.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    TEF’ÎL BÂBI İLE İLGİLİ AYETLER

    1- وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ .

    (2/BAKARA, 155). Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!

    korku

    اَلْخَوْفُ

    denemek, imtihan etmek

    بَلاَ يَبْلُو بَلاَءً

    acıkmak

    جاَعَ يَجُوعُ جُوعاً

    acıkmak

    اَلْجُوعُ

    sabretmek

    صَبَرَ يَصْبِرُ صَبْراً

    eksiltmek, azaltmak

    نَقَصَ يَنْقُصُ نَقْصاً

    müjdelemek

    بَشَّرَ يُبَشِّرُ تَبْشِيراً

    ürün, meyve

    اَلثَّمَرُ ج اَلثَّمَرَاتُ

                 

    2- إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُكُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَى أَهْلِهَا وَإِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِ …

    (4/NİSÂ, 58). Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder…

     

     

    eda etmek

    أَدَّى يُؤَدِّي تأْدِيَةً

    3- ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللَّهِ فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ عِنْدَ رَبِّهِ وَأُحِلَّتْ لَكُمُ الْأَنْعَامُ إِلاَّ مَا يُتْلَى عَلَيْكُمْ

    (22/HACC, 30). Durum böyle. Her kim, Allah’ın emir ve yasaklarına saygı gösterirse, bu, Rabbinin katında kendisi için daha hayırlıdır. (Haram olduğu) size okunanların dışında kalan hayvanlar size helâl kılındı. ..

    helâl kıldı

    أَحَلَّ يُحِلُّ إِحْلاَلاً

    saygı göstermek

    عَظَّمَ يُعَظِّمُ تَعْظِيماً

    4- ذَلِكَ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَائِرَ اللَّهِ فَإِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ .

    (22/HACC, 32). Durum öyledir. Her kim Allah’ın hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır.

    yapılması gereken şeyler, vazifeler, hükümler

    اَلشَّعَائِرُ

    5- … إِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ أَعْلَمُ بِكُمْ إِذْ أَنْشَأَكُمْ مِنَ الْأَرْضِ وَإِذْ أَنْتُمْ أَجِنَّةٌ فِي بُطُونِ أُمَّهَاتِكُمْ فَلاَ تُزَكُّوا أَنْفُسَكُمْ هُوَ أَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقَى .

    (53/NECM, 32). ..(bil ki) Rabbin, affı bol olandır. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında ceninler olarak bulunduğunuz sırada (bile), sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.

    ceninler

    أَجِنَّةٌ

    yarattı, inşa etti

    أَنْشَأَ يُنْشِئُ إِنْشاَءً

    temize çıkardı

    زَكَّى يُزَكِّي تَزْكِيَةٌ

    karın

    بَطْنٌ ج بُطُونٌ

     

     

    sakındı

    اِتَّقَى  يَتَّقِي اِتِّقاَءً

             

    6- وَلاَ تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلاَ تَمْشِ فِي الْأَرْضِ مَرَحًا إِنَّ اللَّهَ لاَ يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ .

    (31/LOKMÂN, 18). Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.

    yanağı bükmek, kibirlenmek, böbürlenmek

    صَعَّرَ يُصَعِّرُ تَصْعِيراً الْخَدَّ

    şımarmak

    مَرَحَ يَمْرَحُ مَرَحًا

    kendini beğenen

    مُخْتَالٌ

    yanak

    اَلْخَدُّ

    çok övünen 

     

    فَخُورٌ

    yürüdü

    مَشَى يَمْشِي مَشْياً

                   

    7- إِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ بِالْعَشِيِّ وَالْإِشْرَاقِ .

    (38/SA’D, 18). Biz, dağları onun [Dâvud (a.s.) ın] emrine vermiştik. Akşam sabah onunla beraber tesbih ederlerdi.

    boyun eğdirmek, emrine vermek

    سَخَّرَ يُسَخِّرُ تَسْخِيراً

    tesbih etmek

    سَبَّحَ يُسَبِّحُ تَسْبِيحاً

    akşam

    عَشِيٌّ

      sabah (Güneşin doğduğu vakit)

    إِشْراَقٌ

           

    8- وَنَادَى أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَنْ قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدْتُمْ ماَ وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُوا نَعَمْ فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَنْ لَعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ .

    (7/A’RÂF, 44). Cennet ehli cehennem ehline: “Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu?” diye seslenir. “Evet!” derler. Ve aralarından bir çağrıcı, “Allah’ın lâneti zâlimlerin üzerine olsun!” diye bağırır.

    9- وَبُرِّزَتِ الْجَحِيمُ لِمَنْ يَرَى .

    (79/NAZİAT, 36). Ve görene cehennem açık bir şekilde gösterilmiştir.

    gördü

    رَأَى يَرَى رُؤْيَةً

    açığa çıkmak

    بَرَّزَ يُبَرِّزُ تَبْرِيزاً

    kor halinde, pek kızgın ateş halinde manasında olan Cehennem isimlerinden biri

    اَلْجَحِيمُ

             

     

     

  • Lefif Fiil

    LEFÎF FİİL

    İki illetli harf aynı fiilin içinde bulunursa lefîf fiil adını alır. İki çeşittir:

    1. LEFÎF-İ MEFRÛK: İllet harflerinden biri kelimenin başında diğeri sonunda bulunursa lefîf-i mefrûk denir.

    وَقَى  يَقِي

    korudu  
     

    وَفَى  يَفِي

    sözünü yerine getirdi

     

    وَلِىَ  يَلِي

    yaklaştı (takip etti, izledi)

             

    2. LEFÎF-İ MAKRÛN: İki illetli harf yanyana olarak kelimenin sonunda bulunursa lefîf-i makrûn denir.

    قَوِيَ

    kuvvetli oldu

    حَيِىَ

    yaşadı

    1. Lefîf-i Mefrûk’un Çekimi

    وَقَى يَقِي     korudu

    Malûm Fiili Muzâri Çekimi
    Malûm Fiili Mâzî Çekimi

    يَقيِ   يَقِيَانِ   يَقوُنَ

    وَقَى   وَقَيَا   وَقَوْا

    تَقىِ   تَقِيَانِ   يَقِيْنَ

    وَقَتْ  وَقَتَا   وَقَيْنَ

    تَقِى   تَقِيَانِ    تَقوُنَ

      وَقَيْتَ…                

    تَقِينَ   تَقيَانِ  تَقِيْنَ

     

    أَقِي    نَقِي     نَقِي

     

    Görüldüğü gibi Lefîf-i mefrûk’un mâzî ve muzâri çekimi (يَرْمِي رَمَى ) örneği nâkıs bir fiil gibidir. Ancak misâl özelliği de göz önünde tutularak muzârisinde fâel fiili düşürülür.

    Meçhûlleri      يُوقَى  (يَقِي)      korunuyor                 وُقِيَ (وَقَى)   korundu

             Meçhûl Fiili Muzâri Çekimi         Meçhûl Fiil Mâzî Çekimi

    يُوقَى  يُوقَيَانِ   يُوقَوْنَ

    وُقِيَ    وُقِيَا   وُقُوا

    تُوقَى تُوقَيَانِ   يُوقَيْنَ

    وُقِيَتْ  وُقِيَتَا  وُقِيْنَ

    تُوقَى تُوقَيَانِ   تُوقَوْنَ

    وُقِيْتَ..                  

    توُقَيْنَ تُوقَيَانِ  تُوقَيْنَ

     

    اُوقَى  نُوقىَ   نُوقىَ

     

    Emr-i Hâzırı     قِ  =  (يَقِي)     koru

     

     

    Emr-i Hâzır Çekimi

    قِ      قِيَا    قُوا

    Muhâtab

    قِي      قِيَا    قُوا

    Muhâtaba

    (..وَقِنَا  عَذَابَ النَّارِ)    Ateşin azabına (karşı) bizi koru  (Bakara, 201).

    İsm-i Fâiliوَاقٍ  – (وَقَى)       koruyan 

    İsm-i Mef’ûlü    مَوْقِيٌّ  – (وَقَى)korunan

    2. Lefîf-i Makrûn’un Çekimi

    İki illetli harfin ortada ve sonda yanyana gelmesi halindeki fiildir.

    طَوَى  يَطْوِي  dürdü (2. bab)         حَيِىَ   يَحْيىَ   yaşadı, canlı oldu  (4. bab)

        Malûm Fiili Muzâri Çekimi

    (يَطْوِى)

    Malûm Fiili Mâzî Çekimi

    (طَوَى)

    يَطْوِي   يَطْوِيَانِ   يَطْوُونَ

    طَوَى  طَوَيَا  طَوَوْا

    تَطْوِي  تَطْوِيَانِ   يَطْوِينَ

    طَوَتْ طَوَتَا  طَوَيْنَ

    تَطْوِي  تَطْوِيَانِ   تَطْوُونَ

    طَوَيْتَ…               

    تَطْويِنَ  تَطْوِيَانِ   تَطْوِينَ

     

    أَطْوِي   نَطْوِي  نَطْوِي

     

    Görüldüğü gibi ikinci babdan gelen Lefîf-i makrûn’un mâzî ve muzâri çekimi

    (يَرْمِي رَمَى ) örneği nâkıs bir fiil gibidir.

    Malûm Fiili Muzâri Çekimi

    (يَحْيَى)

    Malûm Fiil Mâzî Çekimi

    (حَيِيَ)

    يَحْيَى  يَحْيَيَانِ  يَحْيَوْنَ

    حَيِيَ  حَيِيَا   حَيُوا

    تَحْىَ  تَحْيَيَانِ   يَحْيَيْنَ

    حَيِيَتْ حَيِيَتَا  حَيِيْنَ

    تَحْيَى  تَحْيَيَانِ  تَحْيَوْنَ

    حَيِيْتَ…                

    تَحْيَيْنَ  تَحْيَيَانِ  تَحْيَيْنَ

     

    اَحْيَي    نَحْييَ   نَحْيَي

     

    Görüldüğü gibi mâzî ve muzâri çekimi (رَضِيَ  يَرْضَى ) örneği nâkıs bir fiil gibidir.

     

     

    Meçhûlleri:    (يَطْوِي)     يُطْوَى   dürülür                   طُوِيَ   (طَوَى)   dürüldü             

    يُطْوَى  يُطْوَيَانِ  يُطْوُونَ

    طُوِيَ   طُوِيَا   طُوُوا

    تُطْوَى  تُطْوَيَانِ  يُطْوَيْنَ

    طُوِيَتْ طُوِيَتَا  طُوِيْنَ

    تُطْوَى…                    

    طُوِيْتَ…                 

    *****

    yaşandı   حُيِىَ   (حَيِيَ)                   yaşanır  يُحْيىَ    (يَحْيَى)   

    يُحْيىَ  يُحْيَيَانِ  يُحْيَوْنَ

     حُيِيَ  حُيِيَا    حُيُوا

    تُحْيىَ  تُحْيَيَانِ  يُحْيَيْنَ

    حُيِيَتْ حُيِيَتَا   حُيِيْنَ

    تُحيْىَ تُحْيَيَانِ   تُحْيَوْنَ

    حُيِيْتَ..                  

    تُحْيَيْنَ  تُحْيَيَانِ تُحْيَيْنَ 

    أُحْيَى  نُحْيَى  نُحْيَى

     

    Lefîf-i Makrûn’un Emr-i Hâzırı

    اِطْوِ    (يَطْوِي)

    dür

    اِحْىَ    (يَحْيَى)

    yaşa 

    اِطْوِ    اِطْوِيَا    اِطْوُوا

    Muhâtab

    اِحْيَ   اِحْيَيَا   اِحْيَوْا

    Muhâtab

    اِطْوِي  اِطْوِيَا   اِطْوِيْنَ

    Muhâtaba

    اِحْيَىْ  اِحْيَيَا   اِحْيَيْنَ

    Muhâtaba
               

    İsm-i Fâili       طَاوٍ (طَوَى)   düren            ((حَيِىَ kullanılmaz

    İsm-i Mef’ûlü مَطْوِيٌّ   (طَوَى)  dürülen, dürülmüş,  ((حَيِىَ     مَحْيِيٌٌّ    yaşanan, yaşanmış

    Genel Cümle Örnekleri:

    1- خَشِيْناَ اللَّهَ فَلَمْ نَفْعَلْ سُوءً  (خَشِيَ) – اَلشَّهِيداَنِ لَقِياَ رَبَّهُماَ راَضِيَيْنِ (لَقِيَ يَلْقَى)(رَضِيَ).

    2- خَشِيْتُ رَبِّي- لَقِيْتُ صَدِيقِي– عَلَوْتُ بِأَدَبِي- (عَلاَ يَعْلُو)- عَلَوْناَ – عَلَواَ – عَلَوْنَ – عَلَوْا.

    3- رَضِيْتُ بِنَصِيبِي – ماَ الْمُدَّةُ الَّتِي قَضَيْتَهاَ فِي مَكَّةَ ؟  أَيْنَ كُنْتَ تَسْكُنُ ؟

    4- لَقَدْ فَشَلُوا فِي حَياَتِهِمْ لِأَنَّهُمْ لَمْ يَضَعُوا أَماَمَ أَعْيُنِهِمْ هَدَفاً يَسْعَوْنَ لِلْوُصُولِ إِلَيْهِ .

    5- فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقاَلَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُ – وَ مَنْ يَعْمَلْ مِثْقاَلَ ذَرَّةٍ شَراًّ يَرَهُ (Zilzâl, 7, 8).(رَأَى يَرَى)

    6- هَلْ بَكَتِ الطِّفْلَةُ ؟ لاَ، لَمْ تَبْكِ الطِّفْلَةُ – هَلْ قَضَيْتَ الْعُطْلَةَ فِي بَلَدِكَ ؟ لاَ ، لَمْ أَقْضِ الْعُطْلَةَ فِي بَلَدِي.

    7- هَلْ بَنَى جَدُّكَ هَذاَ الْمَنْزِلَ ؟ لاَ، لَمْ يَبْنِ جَدِّي هَذاَ الْمَنْزِلَ.

    8- اَلْاِمْتِحاَناَتُ لاَ تَكْفِي وَحْدَهاَ لِمَعْرِفَةِ مُسْتَوَى الطاَّلِبِ – اَلْإِسْلاَمُ لاَ يَدْعُو إِلَى الْحَرْبِ وَ الْقِتاَلِ بَيْنَ الناَّسِ.

    9- بَدَأَ الرَّجُلُ بِماَ نَسِيَتْهُ الْمَرْأَةُ – اَلْمُخْلِصُونَ يَسْعَوْنَ فِي الْخَيْرِ . أَنْتِ تَسْعَيْنَ فِي الْخَيْرِ.

    10- رَأَيْتُ الْفَتاَةَ النَّشِيطَةَ – يَتْلُو[6] صَدِيقِي الْقُرْآنَ فِي الْفَجْرِ – ذَهَباَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ الَّتِي أَتَى مِنْهاَ صَوْتُ الْجَرَسِ.

    Tercüme:

    1- Allah’tan korktuk ve kötülük yapmadık. İki şehit hoşnut bir şekilde Rabb’lerine kavuştu.

    2- Rabbim’den korktum. Arkadaşıma rastladım. Edebimle yükseldim. Yükseldik. İkisi yükseldi. Yükseldiler (müe. + müz.).

    3- Nasibime razı oldum. Mekke’de geçirdiğin müddet ne (kadar)? Nerede oturuyordun?

    4- Hayatlarında başarısız oldular. Çünkü gözlerinin önüne kendisine ulaşmak için çalışacakları bir hedef koymadılar.

    5- Kim zerre miktar hayır yaparsa onu görür. Kim zerre mikdarı şer yaparsa onu görür.

    6- Kız çocuğu ağladı mı?  Hayır, kız çocuğu ağlamadı. Tatili memleketinde mi geçirdin? Hayır tatili memleketimde geçirmedim.

    7- Bu evi deden mi yaptı? Hayır, bu evi dedem yapmadı.

    8- Sadece imtihanlar öğrencinin seviyesini bilmek için yetmez. İslâm insanlar arasında harb ve savaşa çağırmaz.

    9- Adam kadının unuttuklarıyla başladı. İhlaslılar hayırda çalışıyor. Sen hayırda çalışıyorsun.

    10- Çalışkan genç kızı gördüm. Arkadaşım fecirde Kur’ân okur. İkisi kendisinden zil sesinin geldiği okula gittiler.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    NÂKIS VE LEFİF FİİL İLE İLGİLİ AYETLER

    1- إِنَّ اللّهَ لاَ يَخْفَى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْأَرْضِ وَلاَ فِي السَّمَاء .

    (3/ÂL-İ İMRÂN, 5). Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.

    gizlemek

    خَفِيَ يَخْفَى خَفاَءً

    2- وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ .

    (29/ANKEBÛT, 69). (Ama) bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.

    doğru yoldan ayırmamak, (hidâyete) eriştirmek

    هَدَى يَهْدِي هَدْياً

    iyi olan, iyi davranan

    اَلْمُحْسِنُ

    yol

    سَبِيلٌ ج سُبُلٌ

           

    3- إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ .

    (24/NÛR, 51). Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resûlüne davet edildiklerinde, (müminlerin sözü) ancak “İşittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

    dua etmek, çağırmak

    دَعاَ يَدْعُو دُعاَءً

    itaat etti

    أَطاَعَ يُطيِعُ إِطاَعَةً

    4- وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلاَةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ .

    (21/ENBİYA, 73). Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi.

    vahyetti

    أَوْحَي يُوحِي

    vermek

    آتَى يُؤْتِي إِيتَاءً

    5- اُدْعُ إِلَى سَبِيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ …

    (16/NAHL, 125). (Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır …

    6- وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ

    (9/TEVBE, 71). Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, …

    نَهَى يَنْهَى نَهْياً

    yasakladı    

    7- أَ تَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبِرِّ وَتَنْسَوْنَ أَنْفُسَكُمْ وَأَنْتُمْ تَتْلُونَ الْكِتَابَ أَ فَلاَ تَعْقِلُونَ .

    BAKARA 44. (Ey bilginler!) Sizler Kitab’ı (Tevrat’ı) okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz?

    اَلْبِرُّ

    (her türlü) iyilik

    تَلاَ يَتْلُو تِلاَوَةً

    okudu

    نَسِيَ يَنْسَى نِسْياَناً

    unutmak

    8- أَفَمِنْ هَذَا الْحَدِيثِ تَعْجَبُونَ {53/59} وَتَضْحَكُونَ وَلاَ تَبْكُونَ .

    (53/NECM, 59, 60). Şimdi siz bu söze (Kur’ân’a) mı şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz!

    عَجِبَ يَعْجَبُ عَجَباً

    şaşmak

    ضَحِكَ يَضْحَكُ ضِحْكاً

    gülmek

    بَكَى يَبْكِي بُكاَءً

    ağlamak

    9- إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ ماَذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ .

    (31/LOKMÂN, 34). Kıyâmet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.

    عِلْمُ السَّاعَةِ

    kıyâmetin ilmi

    اَلْغَيْثُ

    yağmur

    نَزَّلَ يُنَزِّلُ تَنْزِيلاً

    indirmek

    دَرَى يَدْرِي دَرْياً دِراَيَةً

    bilmek
             

    10- وَمِنَ النَّاسِ وَالدَّوَابِّ وَالْأَنْعَامِ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ كَذَلِكَ إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ .

    (35/FÂTIR, 28). İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da yine böyle türlü renkte olanlar var. Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.

    داَبَّةٌ ج دَواَّبٌ

    hayvan, canlı

    نَعَمٌ ج أَنْعاَمٌ

    büyük baş hayvanlar

    خَشِيَ يَخْشَى خَشْيَةً

    korkmak    
               

    11- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنْفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلاَئِكَةٌ غِلاَظٌ شِدَادٌ لاَ يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ .

    (66/TAHRİM, 6). Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.

    وَقُودٌ

    yakıt, yakacak

    شَدِيدٌ ج شِدَادٌ

    güçlü, şiddetli

    غَلُظَ يَغْلُظُ= غَلَظَ يَغْلِظُ غِلْظَةً

    sert ve acımasız davranmak

    وَقَى يَقِي وِقاَيَةً

    korumak

    غَلِيظٌ ج غِلاَظٌ

    sert davranan [(غِلاَظٌ) kelimesi, ism-i fâil olan (غَلِيظٌ) kelimesininin cemi mükesseridir.]

    عَصَى يَعْصِي عَصْياً عِصْياَناً

    başkaldırmak, karşı gelmek, isyan etmek
             

    12- … وَمَنْ يُوقَ شُحَّ نَفْسِهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ .

    (64/TEGABUN, 16). … Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

    شَحَّ يَشِحُّ شُحاًّ

    cimrilik etmek, hırslı olmak

    وَقَى يَقِي وِقاَيَةً

    korumak
  • Nakıs Fiil

     NÂKIS FİİL

    Lâme’l-fiili (yani son harfi) illet harfi olan fiildir.

    Son harfi vâvdan (و) kaynaklanan uzun elif ise nâkıs-i vâvî,

    دَعَوَ

    den

    دَعَا

    dua etti, çağırdı

    Son harfi yâ (ي ) den kaynaklanan maksûre elif ise nâkıs-i yâî olur.  Fiilde ي  yazılmasına rağmen elif gibi çekerek okunur. Bu tip üstünden sonra gelen (ى) ler noktasız yazılır.

    رَمَىَ

    den

    رَمَى

    attı

    Ecvef fiilin üç çeşit çekimi olmasına karşılık nâkıs fiilin mâzî ve muzârilerinin ayne’l-fiilindeki durumu itibariyle dört çeşit fiil vardır:

    غَزَا  يَغْزُو

    savaştı

    رَمَى  يَرْمِي

    attı

    رَضِيَ   يَرْضَى

    razı oldu

    سَعَى يَسْعَى

    çalıştı

    Şimdi sırayla, sabır ve dikkatle bunların çekimini işleyelim.

    a)1. Babdan gelen Nâkıs-i vâvî       

    غَزَا  يَغْزُو   savaştı   (Aslı birinci babdan غَزَوَ يَغْزُوُ)

     

    Muzâri Çekimi

     

          Mâzî Çekimi

    يَغْزُو  يَغْزُوَانِ   يَغْزُونَ

    غَزَا      غَزَواَ      غَزَوْا

    تَغْزُو  تَغْزُواَنِ  يَغْزُونَ

    غَزَتْ    غَزَتَا      غَزَوْنَ

     

     

    تَغْزُو  تَغْزُواَنِ  تَغْزُونَ

    غَزَوْتَ  غَزَوْتُماَ  غَزَوْتُمْ

    تَغْزِينَ  تَغْزُواَنِ  تَغْزُونَ

    غَزَوْتِ  غَزَوْتُماَ  غَزَوْتُنَّ

    أَغْزُو   نَغْزُو     نَغْزُو

    غَزَوْتُ  غَزَوْناَ    غَزَوْناَ

    Görüldüğü gibi, nâkıs-i vâvî fiil, mâzi çekiminde; müfred gâibde (غَزَا) olarak gelmişken tesniye gâibde tesniye elifi kolay söylenebilmesi için fiilin aslı olan (غَزَوَ)’ye birleşmiş ve (غَزَواَ) olmuştur. Cemi gâibde vâvu’l-cemâa’ya (وا) bitişince (غَزَوُوا) olması gerekirken dile ağır geldiğinden, yanyana gelen iki sükûnun birisinden kurtulmak için şahsı gösteren vâvü’l-cemâa atılamayacağından fiilin illet harfi olan vâv düşürülmüş, vâv’dan önceki üstün harekeyle cemi vâvı bağlanıp (غَزَوْا) haline getirilmiştir. Müfred gâibi (غَزَا) olan fiilin müfred gâibesini yapmak için (تْ) eklenmesi yeterlidir. Fakat burada da “uzatmadan sonra cezm gelince uzatma düşer” kaidesi devreye girmiş ve fiil (غَزاَتْ) halinden aradaki elifin düşmesiyle (غَزَتْ) haline getirilmiştir. Fiil bu hale geldikten sonra müennes tesniyesini yapmak için elif koymak yeterli olmuştur (غَزَتَا). Gâibe cemi müennesde ise nûnu’n-nisve’ye (-ْنَ) bağlanırken illet harfi yine aslına dönmüş ve (غَزَوْنَ) olmuştur. Bundan sonrası ise diğer üçlü mâzî fiillerde olduğu gibidir (غَزَوْتَ  غَزَوْتُماَ غَزَوْتُمْ ..). Bu fiile benzeyen bütün fiillerde aynı formül uygulanacağından kitabın burasına kadar gelip anlayan kimse için umutsuzluğa düşmek abestir. Bol tekrarla anlaşılmayacak konu yoktur.

    Nâkıs-ı vâvî muzâri çekiminde tesniye gâiblerde fiil aslına dönmüş (يَغْزُوَانِ), cemi gâibte vâvu’l-cemâa’ya birleşince yukarıda bahsedilen kaideler gereği kendi illet harfini düşürüp (يَغْزُوُونَ) yerine (يَغْزُونَ) olmuştur. Gâibe cemi müenneste de aynı şekilde fiilin son harfine nûnu’n-nisve dil kolaylığı açısından cezmi atılıp (يَغْزُونَ) olarak gelmiştir. Müennes muhâtaba’da ayne’l-fiilin ötresi, kendisinden sonra gelen ve ses uyumu gereği esreli okunan harf sebebiyle (تَغْزُوِينَ) olarak telaffuzda ağırlık teşkil ettiği için düşürülmüştür. Bundan sonra harfi illetin esre harekesi, ayne’l-fiile aktarılarak (تَغْزِوِينَ) olmuştur. Bu defa yanyana gelen iki sükûnludan illetlisi düşürülmüş, böylece daha rahat kullanılan (تَغْزِينَ) şekli ortaya çıkmıştır.

      

    b) 2. Babdan gelen Nâkıs-ı yâî

              رَمَى  يَرْمِيattı     (aslı ikinci babdan  (رَمَىَ يَرْمِيُ   

         Muzâri Çekimi

                  Mâzî Çekimi

    يَرْمِي  يَرْمِيَانِ  يَرْمُونَ

    رَمَى    رَمَيَا    رَمَوْا

    تَرْمِى  تَرْمِيَانِ  يَرْمِيْنَ

    رَمَتْ   رَمَتَا    رَمَيْنَ

    تَرْمِى تَرْمِيَانِ  تَرْمُونَ  

    رَمَيْتَ  رَمَيْتُماَ  رَمَيْتُمْ

    تَرْمِينَ تَرْمِيَانِ  تَرْمِيْنَ  

    رَمَيْتِ  رَمَيْتُماَ  رَمَيْتُنَّ

    أَرْمِى نَرْمِي  نَرْمِي  

    رَمَيْتُ  رَمَيْناَ  رَمَيْناَ

    Görüldüğü gibi mâzî çekimde iki illet yanyana sakin halde (رَمَيُوا) olarak gelemeyeceği için gâib cemide nâkıs-i yâî düşmüş (رَمَوْا) olmuştur, müfred gâibede uzatmadan sonra cezim gelince (elif-i maksûre) düşmüş (رَمَتْ), tesniye gâibede buna yalnızca tesniye elifi eklenmiş (رَمَتَا), bunların dışında asıldaki yâ geri gelmiştir.

    Nâkıs-i yâî muzâride vâvu’l-cemâaya bitişince fiilin illet harfi düşmüştür. Vâvu’l-cemâayla ses uyumunun sağlanması için de ayne’l-fiilin esresi ötreye çevrilmiştir. Böylece aslı olan (يَرْمِيُونَ) den (يَرْمُونَ) haline gelmiştir.

    c) 4. Bâb’dan gelen Nâkıs-ı yâî

     رَضِيَ   يَرْضَىrazı oldu     (Aslı dördüncü babdan رَضِيَ يَرْضَىُ)

             Muzâri Çekimi

                 Mâzî Çekimi

    يَرْضَى  يَرْضَياَنِ  يَرْضَوْنَ

    رَضِيَ   رَضِياَ  رَضُوا

    تَرْضَى  تَرْضَيَانِ  يَرْضَيْنَ

    رَضِيَتْ رَضِيَتَا  رَضِيْنَ

    تَرْضَى  تَرْضَيَانِ  تَرْضَوْنَ

     رَضِيْتَ رَضِيْتُماَ رَضِيْتُمْ           

    تَرْضَيْنَ تَرْضَيَانِ  تَرْضَيْنَ

    رَضِيْتِ رَضِيْتُماَ رَضِيْتُنَّ

    أَرْضَى  نَرْضَى   نَرْضَى

    رَضِيْتُ  رَضِيْناَ   رَضِيْناَ

    Bu babdaki nâkıs-i yâî mâzî çekimde vâvu’l-cemâa’ya bitişirse fiilin illet harfi düşer. Ayne’l-fiilin esresi (aslındakiرَضِيُوا  ) vâvu’l-cemâaya ses uyumu gereği ötreli bağlanır[1].

    Nâkıs-i yâî, muzâri çekimde vâvu’l-cemâa’ya veya yâu’l-muhâtaba’ya bitişirse aynı şekilde fiilin illet harfi düşer[2].

    d) 3. Bâb’dan gelen Nâkıs-ı yâî

    سَعَى   يَسْعَى çalıştı     (aslı üçüncü babdan سَعَىَ   يَسْعَىُ)

          Muzâri Çekimi

         Mâzî Çekimi

    يَسْعَى يَسْعَياَنِ   يَسْعَوْنَ

    سَعَى   سَعَياَ   سَعَوْا

    تَسْعَى  تَسْعَياَنِ  يَسْعَيْنَ

    سَعَتْ   سَعَتاَ   سَعَيْنَ

    تَسْعَى  تَسْعَياَنِ  تَسْعَوْنَ

     سَعَيْتَ سَعَيْتُماَ سَعَيْتُمْ            

    تَسْعَيْنَ  تَسْعَياَنِ  تَسْعَيْنَ

    سَعَيْتِ سَعَيْتُماَ سَعَيْتُنَّ

    أَسْعَى  نَسْعَى     نَسْعَى   

    سَعَيْتُ  سَعَيْناَ    سَعَيْناَ

    Görüldüğü gibi (سَعَى) (رَمَى) benzeri, (يَسْعَى) da (يَرْضَى) benzeri olarak çekilmiştir. Yukarıda çekimi yapılan (غَزَا) (رَمَى) ve (رَضِيَ) fiillerini ezberleyerek benzerlerinin çekimini bunlara göre yapmak da öğrenmenin bir başka yoludur.

    Emr-i Hâzırları

    Nâkıs-ı vâvî               اُغْزُ     يَغْزُو  savaş

    Nâkıs-ı vâvî emir çekimi

    اُغْزُ       اُغْزُواَ     اُغْزُوا

    Muhâtab

    اُغْزِي     اُغْزُوَا     اُغْزُونَ

    Muhâtaba

    Nâkıs-i yâî

    اِرْضَ  dan  يَرْضَى

    razı ol

    اِرْمِ  den  يَرْمِي

    at

    اِسْعَ  dan يَسْعَى

    çalış
             

     

     

    Nâkıs-i yâî emir çekimi

     

    اِرْضَ      اِرْضَيَا    اِرْضَوْا

    Muhâtab

    اِرْمِ     اِرْمِيَا    اِرْمُوا

    Muhâtab

    اِرْضَىْ[3]  اِرْضَيَا    اِرْضَيْنَ

    Muhâtaba

    اِرْمِى   اِرْمِيَا    اِرْمِينَ

    Muhâtaba
               

     

    اِسْعَ     اِسْعَياَ    اِسْعَوْا

    Muhâtab

    اِسْعَىْ   اِسْعَياَ    اِسْعَيْنَ

    Muhâtaba

    İsm-i Fâilleri

    غَازٍ  غَزَى

    savaşan

    رَامٍ  رَمَى

    atan

    رَاضٍ  رَضِيَ

    razı olan

    ساَعٍ  سَعَى

    çalışan
             

    *Nâkıs fiillerde ism-i fâil ma’rife olduğunda (اَلْفاَعِلُ) kalıbındadır. Nekre olduğunda ise 3. kök harfi düşer ve kesre tenvin alır:

    اَلْهاَدِي  هاَدٍ

    yol gösteren (ref ve cer hâli)

    اَلْهاَدِيَ هاَدِياً

    (nasb hali)

    Cemi müzekkerler de müfredlere benzer bozulmalara uğrar:

    هاَدُونَ  (هاَدِيُونَ)

    ref hali

    هاَدِينَ (هاَدِيِينَ)

    nasb ve cer hâli

    هاَدٍ kalıbındaki çekim bozuklukları sadece ism-i fâile ait değildir. Sonu (و) veya (ي) ile biten pek çok çoğulda aynı durumu gösterir.

     

                                                    İsm-i Mef’ûlleri

    مَغْزُوٌّ    غَزَى

    savaşılan, savaşılmış

    مَرْمِىٌّ    رَمىَ

    atılmış, atılan

    مَرْضِىٌّ    رَضِىَ

     razı olunmuş, razı olunan

    مَسْعِىٌّ    سَعَى

    çalışılmış, çalışılan

     



     

     

    NÂKIS FİİLLERİN MEÇHÛLLERİ

    a) Nâkıs-i vâvî

    يُغْزَى   يَغْزُو

    savaşılıyor

    غُزِيَ    غَزَا

    savaşıldı
        Meçhûl Muzâri  Çekimi

              Meçhûl Mâzî Çekimi

     

    يُغْزَى  يُغْزَيَانِ  يُغْزَوْنَ

    غُزِيَ   غُزِيَا    غُزُوا

     

    تُغْزَى  تُغْزَيَانِ  يُغْزَيْنَ

    غُزيَتْ  غُزِيَتَا  غُزِيْنَ

     

    تُغْزَى  تُغْزَيَانِ  تُغْزَوْنَ

    غُزِيْتَ…          

     

    تُغْزَيْنَ  تُغْزَيَانِ  تُغْزَيْنَ

     

     

    أُغْزَى  نُغْزىَ   نُغْزىَ

     

     
               

    b) Nâkıs-i yâî 

    يُرْمَى   يَرْمِي  

    atılıyor

           رُمِيَ  رَمَى

    atıldı

    Meçhûl Muzâri Çekimi

        Meçhûl Mâzî Çekimi  

    يُرْمَى    يُرْمَيَانِ    يُرْمَوْنَ

    رُمِىَ    رُمِيَا    رُمُوا

     

    تُرْمَى    تُرْمَيَانِ     يُرْمَيْنَ

    رُمِيَتْ  رُمِيَتَا  رُمِيْنَ

     

    تُرْمَى    تُرْمَيَانِ     تُرْمَوْنَ

    رُمِيْتَ…

     

    تُرْمَيْنَ    تُرْمَيَانِ     تُرْمَيْنَ

     

     

    أُرْمَى      نُرْمَى      نُرْمَى

     

               

     

    يُرْضَى  يَرْضَى    

    razı olunur

    رُضِىَ   رَضِيَ

    razı olundu

    Meçhûl Muzâri Çekimi

              Meçhûl Mâzî Çekimi  

    يُرْضَى   يُرْضَيَانِ   يُرضَوْنَ

    رُضِىَ  رُضِيَا    رُضُوا

     

    تُرْضَى   تُرْضَيَانِ    يُرْضَيْنَ

    رُضِيَتْ رُضِيَتَا  رُضِيْنَ

     

    تُرْضَى   تُرْضَيَانِ    تُرْضَوْن

    رُضِيْتَ…

     

    تُرْضَيْنَ   تُرْضَيَانِ     تُرْضَيْنَ

     

     

    أُرْضَى    نُرْضىَ     نُرْضىَ

     

     
               

    Not: a) Nâkıs fiilde cemî vâvı sâkin (cezimli) olduğunda kendisinden sonra hemze-i vasıl gelirse; vâv zamme ile, sakin olan muhâtaba yâ’sından sonra hemze-i vasıl gelirse, yâ kesre ile harekelenir:

    (رَمَوْا) – رَمَوُا الْحِجاَرَةَ.

    Taşı attılar.

    (أَ لَمْ تَرَيْ) – أَلَمْ تَرَيِ الْوَلَدَ؟

    Çocuğu görmedin mi?

            b) Nâkıs fiile zamir birleştiği zaman maksûre olan elif uzun elif haline gelir:

    رَماَهُ مِنَ الناَّفِذَةِ فَسَقَطَ عَلَى الْخِزاَنَةِ.

    Onu pencereden attı (o da) dolabın üzerine düştü.

    Cümle Örnekleri:

    1- خَشِيَ (يَخْشَى)[4] الْمُؤْمِنُونَ رَبَّهُمْ – اَلْمُؤْمِنُونَ خَشُوا (يَخْشَوْنَ) رَبَّهُمْ (خَشِيَ يَخْشَى).

    2- صَحَتِ (تَصْحُو) الْبِنْتاَنِ مُبَكِّرَتَيْنِ – اَلْبِنْتاَنِ صَحَتاَ (تَصْحُواَنِ) مُبَكِّرَتَيْنِ (صَحا يَصْحُو).

    3- رَمَتِ (تَرْمِي) اللاَّعِبَتاَنِ الْكُرَةَ – اَللاَّعِبَتاَنِ رَمَتاَ (تَرْمِياَنِ) الْكُرَةَ (رَمَى يَرْمِي ).

    4- دَنَا (يَدْنُو) الْجُنُودُ مِنَ الْأَعْداَءِ – الْجُنُودُ دَنَوْا (يَدْنُونَ) مِنَ الْأَعْداَءِ (دَنَا يَدْنُو مِنْ).

    5- دَعاَ (يَدْعُو) أَحْمَدُ وَ عَلِيٌّ أَصْدِقاَئَهُماَ إِلَى الْعَشاَءِ – أَحْمَدُ وَ عَلِيٌّ دَعَواَ (يَدْعُواَنِ) أَصْدِقاَئَهُماَ إِلَى الْعَشاَءِ (دَعاَ يَدْعُو).

    6- رَمَى (يَرْمِي) الْكُرَةَ بَعِيداً – نَحْنُ رَمَيْناَ (نَرْمِي) الْكُرَةَ بَعِيداً – دَنَا (يَدْنُو) مِنَ الْبَحْرِ – هُنَّ دَنَوْنَ (تَدْنُونَ) مِنَ الْبَحْرِ.

    7- مَشَى (يَمْشِي) مُسْرِعاً إِلَى مَنْزِلِهِ – أَنْتُماَ مَشَيْتُماَ (تَمْشِياَنِ) مُسْرِعَيْنِ إِلَى مَنْزِلِكُماَ (مَشَى يَمْشِي).

    8- بَكَى (يَبْكِي) عِنْدَماَ ذَهَبَتْ أُمُّهُ – هُنَّ بَكَيْنَ (يَبْكِيْنَ) عِنْدَماَ ذَهَبَتْ أُمُّهُنَّ (بَكَى يَبْكِي).

    9- بَنَى (يَبْنِي) الْمَنْزِلَ فِي سَنَةٍ كاَمِلَةٍ – بَنَيْناَ الْمَنْزِلَ فِي سَنَةٍ كاَمِلَةٍ (بَنَى يَبْنِي).

    10- خَشِيَ (يَخْشَى) الْوُصُولَ مُتَأَخِّراً – هُماَ خَشِياَ (يَخْشَياَنِ) الْوُصُولَ مُتَأَخِّرَيْنِ.

    11- أَصْبَحَتْ غُرْفَتِي جَمِيلَةً عِنْدَماَ طَلَيْتُهاَ بِاللَّوْنِ الْأَزْرَقِ (طَلَى يَطْلِي) – ذَهَباَ إِلَى الْمَنْزِلِ الَّذِي أَتَى مِنْهُ صَوْتُ الْخَرُوفِ (أَتَى يَأْتِي).

    12- دَعَوْتُ (أَدْعُو) صَدِيقِي إِلَى مَنْزِلِي (دَعاَ يَدْعُو) – سَعَيْناَ (نَسْعَى) بَيْنَ الناَّسِ بِالْحَقِّ (سَعَى يَسْعَى).

    13- اَلْأَوْلاَدُ دَعَوْا (يَدْعُونَ) أَصْدِقاَئَهُمْ – اَلْوَلَداَنِ رَمَياَ (يَرْمِياَنِ) الْكُرَةَ .

    14- اَلبَناَتُ مَضَيْنَ إِلَى مَناَزِلِهِنَّ مُسْرِعاَتٍ (مَضَى يَمْضِي) – مَشَيْناَ إِلَى مَنْزِلِناَ مُسْرِعِينَ (مَشَى يَمْشِي).

    15- اَلْبَناَتُ صَحَوْنَ مُبَكِّراَتٍ (صَحاَ يَصْحُو)- اَلرِّجاَلُ دَنَوْا مِنَ الْبِئْرِ (دَنا يَدْنُو).

    16- فاَطِمَةُ وَ لَيْلَى بَكَتاَ كَثِيراً (بَكَى يَبْكِي) – ساَلِمٌ وَ صاَلِحٌ قَضَياَ الْيَوْمَ فِي الْحَدِيقَةِ (قَضَى يَقْضِي).

    Tercüme:

    1- Mü’minler Rabb’lerinden korktu (korkar). (Aynı manada isim cümlesi).

    2- İki kız erken uyandı (uyanır).

    3- İki oyuncu topu attı (atıyor) (müe.).

    4- Askerler (ordu) düşmanlara yaklaştı (yaklaşıyor-yaklaşır).

    5- Ahmet ve Ali arkadaşlarını akşam yemeğine davet etti (çağırdı) (çağırıyor).

    6- Topu uzağa attı (atıyor). Biz topu uzağa attık (atarız). Denize yaklaştı (yaklaşıyor). Onlar (bayanlar) denize yaklaştı (yaklaşıyor).

    7- Hızlıca evine yürüdü (yürür). İkiniz hızlıca evinize yürüdünüz (yürüyorsunuz).

    8- Annesi gidince ağladı (ağlar). Onlar (müe.) anneleri gidince ağladılar (ağlarlar).

    9- Evi tam bir senede yaptı (yapar). Evi tam bir senede yaptık (yaparız).

    10- Geç ulaşmaktan korktu (korkar). İkisi geç varmaktan korktu (korkar).

    11- Mavi boyayla boyadığım zaman ev güzel oldu. İkisi kuzu sesinin geldiği eve gittiler (giderler, yürürler).

    12- Arkadaşımı evime çağırdım (çağırıyorum). İnsanlar arasında hakla çalıştık (çalışıyoruz).

    13- Çocuklar arkadaşlarını çağırdılar (çağırıyorıyorlar). İki çocuk topu attı (atıyor).

    14- Kızlar hızlıca evlerine gittiler (gidiyorlar). Hızlıca evimize yürüdük (yürürüz).

    15- Kızlar erken uyandı (uyanır). Erkekler kuyuya yaklaştı (yaklaşıyor).

    16- Fâtıma ve Leylâ çok ağladı (ağlıyor). Sâlim ve Sâlih bugünü bahçede geçirdiler (geçiriyorlar).

    &&&&&&&&&&

    MEHMÛZE’L-FÂ VE NÂKIS

    Kur’ân’da geçen أَتَى (geldi) fiili başında hemze (أ) olması dolayısıyla mehmûze’l- fa’dır. Kelimenin sonunda da ى gelmesiyle aynı zamanda nâkıstır. Onun da çekimini yapmamız konunun daha da pekişmesini sağlayacaktır:

     

     Muzâri Malûm Çekimi         Mâzî Malûm Çekimi  

    geliyor يَأْتِى  يَأْتِيَانِ  يَأْتُونَ

     

    geldi أَتَى    أَتَيَا   أَتَواْ

     

                 تَأْتِى  تَأْتِيَانِ  يَأْتِيْنَ

     

             أَتَتْ  أَتَتَا   أَتَيْنَ

     

                 تَأْتِى  تَأْتِيَانِ  تَأْْتُونَ

     

            أَتَيْتَ أَتَيْتُماَ  أَتَيْتُمْ

     

                تَأْتِينَ  تَأْتِيَانِ   تَأْتِيْنَ

     

            أَتَيْتِ أَتَيْتُماَ  أَتَيْتُنَّ

     

               آتِي  نَأْتِي    نَأْتِي

     

            أَتَيْتُ  أَتَيْناَ  أَتَيْناَ

     

     

     

     

     

    Muzâri Meçhûl Çekimi

     

    Mâzî Meçhûl Çekimi

     

      gelinir  يُؤْتَى    يُؤْتَيَانِ   يُؤْتَوْنَ

     

    gelindi اُتِيَ      اُتِيَا      أُتُوا

               تُؤْتَى   تُؤْتَيَانِ     يُؤْتَيْنَ

     

           اُتِيَتْ    اُتِيَتَا    اُتِيْنَ

     

               تُؤْتَى   تُؤْتَيَانِ    تُؤْتَوْنَ

     

           اُتِيْتَ    اُتِيْتُماَ   اُتِيْتُمْ

     

                 تُؤْتَيْنَ   تُؤْتَيَانِ   تُؤْتَيْنَ

     

              اُتِيْتِ    اُتِيْتُماَ    اُتِيْتُنَّ

     

                 أُوتَى    نُؤْتَى    نُؤْتَى

     

              اُتِيْتُ     اُتِيْناَ     اُتِيْناَ

     
     

     

    Emr-i Hâzırı

     

    İsm-i Fâil

     

    İsm-i Mef’ûl

     
     

    يَأْتِي  den تِ

    (أَتَى)   dan    آتٍ

    (أَتَى)  dan  مَأْتِيٌّ

     
     

    gel

    gelen

    gelinen, gelinmiş

     
                           

    Emr-i Hâzır Çekimi:

    تُوا    (اِيتُوا) 

    تِيَا

    تِ

    تِيْنَ

    تِيَا

    تِي

    gelin

    ikiniz gelin

    gel

    &&&&&&&&&&

    MEHMÛZE’L-LÂM VE ECVEF

     جَاءَ (geldi) fiilinde hemze son harfte olmasından dolayı mehmûze’l-lâm ve ortası (ا) illet harfi olmasından dolayı da ecvef fiilin özellikleri biraraya gelmiştir. Her ne kadar diğerlerinde olduğu gibiyse de Kur’ân’da ve diğer yerlerde geçtiği için bunun da çekimini yapalım:

     

    Muzâri Malûm Çekimi

      Mâzî Malûm Çekimi  
     

     يَجِئُ   يَجِيئَانِ   يَجِيئُونَ

    geliyor

     جَاءَ     جَاءاَ   جَاؤُوا

    geldi
     

     تَجِئُ    تَجِيئَانِ    يَجِئْنَ

     

    جَاءَتْ  جَاءَتَا  جِئْنَ

     
     

     تَجِئُ…

     

    جِئْتَ…           

     
     

    Emr-i Hâzırı

    İsm-i Fâil

    İsm-i Mef’ûl

     
     

    (يَجِئُ) danجِئْ

    (جَاءَ) den  جَاءٍ

    (جَاءَ)  den   مَجِيئٌ

     
     

    gel

    gelen

    gelinen, gelinmiş

     
                       

    Meçhûlleri:: جِيءَ (يُجاَءُ)    gelindi

     

    Ayet Örnekleri:

    وَأَشْرَقَتِ الْأَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَجِيءَ[5] بِالنَّبِيِّينَ وَالشُّهَدَاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لاَ يُظْلَمُونَ.

    (Mahşer) yeri, Rabbinin nûru ile aydınlanmıştır. Kitap (amel defterleri) konmuş, peygamberler ve şahidler getirilmiş ve kullar arasında adaletle hükmedilmiştir. Onlar asla zulmedilmezler (Zümer, 69).

    وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ وَأَنَّى لَهُ الذِّكْرَى؟

    Cehennem de o gün getirilmiştir; ogün insan düşünür, fakat o düşünüp anlamaktan ona ne fayda? (Fecr, 23)

    Emr-i Hâzır Çekimi: جِئْ (يَجِئُ)    gel

     

    جِيئُوا

    جِيئَا

    جِئْ

    جِئْنَ

    جِيئَا

    جِيئِي

     
             

     

  • Ecvef fiil İlletli Fiiller Arapça Dersleri

    B) ECVEF FİİL

    Devamını Oku »

  • Misal Fiil İlletli Fiiller Arapça Dersleri

     

    II) İLLETLİ FİİLLER

    A) MİSAL FİİL

    İlk harfi illet harflerinden  و ya da ي  ile başlayan fiildir. Fiilin başında vâv (و) bulunursa misâl-i vâvî denir.

    وَجَدَ

    buldu

    وَضَعَ

    koydu

    وَهَبَ

    bağışladı, verdi

    وَعَدَ

    vaadetti

    وَدَعَ

    bıraktı, ayrıldı

    وَقَعَ

    vaki oldu

    Fiilin başında  ي   bulunursa misâl-i yâî denir.

    يَبِسَ

    kurudu

    يَقِظَ

    uyandı

    يَسُرَ

    kolay oldu    
             

    Misâl-i vâvî olan  وَجَدَve misâl-i yâî olan يَسُرَ  nın mâzî çekimleri aynen sahih fiil çekimi gibidir.

    a) Misâli vâvîlere muzaraat harfi eklenince başındakiوَ   ler kalkar. Örneğin; وَجَدَ den يَجِدُ olur. Aynı şekilde bu vâvlar masdarından da düşer:

    وَعَدَ  يَعِدُ  عِدَةٌ

    vaad etti, söz verdi

    وَعَظَ  يَعِظُ  عِظَةٌ

    vaaz verdi, nasihat etti

    Mâzî meçhûlü ve çekimi bildiğimiz diğer fiiller gibidir: (وَجَدَ) buldu, (وُجِدَ) bulundu.

    Muzâri meçhûlünde ise kalkmış olan وlar geri gelir. Dile kolaylık olsun diye cezmi söylenmez: (يَجِدُ) bulur (يُوجَدُ) bulunur  gibi. Mâzî çekimi sahihden farklı olmayan bu fiilin şimdi de muzâri çekimlerini inceleyelim:

     
    Misâl-i vâvî Muzâri Meçhûl Çekimi
     

    Misâl-i vâvî  Muzâri Malûm Çekimi

     

    يُوجَدُ   يُوجَداَنِ   يُوجَدُونَ

    يَجِدُ  يَجِدَانِ  يَجِدُونَ

     
     

    تُوجَدُ   تُوجَدَانِ    يُوجَدْنَ

    تَجِدُ  تَجِدَانِ  يَجِدْنَ

     
     

    تُوجَدُ   تُوجَدَانِ   تُوجَدوُنَ

    تَجِدُ  تَجِدَانِ   تَجِدُونَ

     
     

    تُوجَدِينَ  تُوجَدَانِ  تُوجَدْنَ

    تَجِدِينَ  تَجِدَانِ  تَجِدْنَ

     
     

    أُوجَدُ    نُوجَدُ     نُوجَدُ  

    أَجِدُ      نَجِدُ     نَجِدُ      

     
           

    Not: (و) ile başlayan misâl fiillerin aynel fiili muzâride esre ise muzâriye çevrilince (و) düşer. Aynel fiil muzâride fethalı ya da zammeli ise düşmez:

    وَهِمَ يَوْهَمُ

    vehmetti

    وَجُهَ يَوْجُهُ

    şan şeref sahibi oldu

    Bu fiillerin sâlim çekimden farkı yoktur.

    b) Misâl-i Yâîler muzâriye çevrilince baştaki ي kalkmaz.  Aynen sahihler gibi çekilir.

    يَسُرَ

    kolay oldu (mâzî)

    يَيْسُرُ

    kolay olur (muzâri)

    Meçhûlünde ise kelimenin aslından olan ي harfi muzaraat harfinin ötre okunmasından dolayı (dilde kolaylık olması bakımından) و ‘a çevrilir.

    يُوسَرُ

    kolaylaşır (muzâri meçhûl)

    يَيْسُرُ

    kolay olur (muzâri)
                  Misâl-i yâî  Muzâri Meçhûl Çekimi           Misâl-i yâî  Muzâri Malûm Çekimi  
     

    يُوسَرُ  يُوسَراَنِ  يُوسَروُنَ

    يَيْسُرُ  يَيْسُراَنِ  يَيْسُروُنَ

     
     

    تُوسَرُ  تُوسَراَنِ  يُوسَرْنَ

    تَيْسُرُ  تَيْسُرَانِ  يَيْسُرْنَ

     
     

    تُوسَرُ  تُوسَرَانِ  تُوسَروُنَ

    تَيْسُرُ  تَيْسُراَنِ  تَيْسُروُنَ

     
     

    تُوسَرِينَ توسَرَانِ تُوسَرْنَ

    تَيْسُرِينَ تَيْسُراَنِ تَيْسُرْنَ

     
     

    اوُسَرُ    نُوسَرُ     نُوسَرُ    

    اَيْسُرُ  نَيْسُرُ   نَيْسُرُ        

     
                     

    Misâli vâvîlerin emr-i hâzırı: Muzâri harfi kalkar.  Sonuna cezim getirilir.  Cezim getirildiğinde diğerlerindekiن  lar düşer. Muzaraat harfinden sonraki harf harekeli olduğu için başa hemze getirilmez. Okunabilmesi için hemzeye ihtiyacı yoktur.

    يَجِدُ

    bulur

    جِدْ

    bul
           Emr-i Hâzır Çekimi

    جِدُوا

    جِداَ

    جِدْ

     

    جِدْنَ

    جِداَ

    جِدِي

     

    Misâli yâî’lerin emr-i hâzırında ise muzâri harfinden sonraki harf cezimli olduğu için okunabilmesi açısından başa ötreli أُ eklenerek يَيْسُرُ  dan اُيْسُرْ  kalır.  Okunuşu zor olduğundan ي   harfi  و ‘a değiştirilir.  Böylece:  اُوسُرْ  olur[1].

    يَيْسُرُ  kolay olur   اُيْسُرْ  dan   اُوسُرْ  kolay ol

    İsm-i Fâilleri  (وَجَدَ) den (واَجِدٌ) bulan / (يَسُرَ)dan (يَاسِرٌ)  kolay olan

    İsm-i Mef’ûlleri  (وَجَدَ) den (مَوْجوُدٌ)   bulunan, varolan

                               (يَسُرَ)  dan (مَيْسوُرٌ) kolaylaştırılan, kolaylaştırılmış

     

    Cümle Örnekleri:

    1- وَعَدْتُ[2] بِفِعْلِ الْخَيْرِ – وَعَدْناَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ .

    2- أَعِدُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – نَعِدُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ .

    3- وَعَدَتِ الْبِنْتاَنِ بِفِعْلِ الْخَيْرِ  – اَلْبِنْتاَنِ وَعَدَتاَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ.

    4- تَعِدُ الْبِنْتاَنِ بِفِعْلِ الْخَيْرِ  – اَلْبِنْتاَنِ تَعِداَنِ بِفِعْلِ الْخَيْرِ.

    5- وَعَدَ الْأَغْنِياَءُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – الْأَغْنِياَءُ وَعَدُوا بِفِعْلِ الْخَيْرِ.

    6- يَعِدُ الْأَغْنِياَءُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – اَلْأَغْنِياَءُ يَعِدُونَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ.

    7- وَعَدَتِ الْغَنِياَّتُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – اَلْغَنِياَّتُ وَعَدْنَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ .

    8- تَعِدُ الْغَنِياَّتُ بِفِعْلِ الْخَيْرِ – اَلْغَنِياَّتُ يَعِدْنَ بِفِعْلِ الْخَيْرِ .

    9- لاَ أَسْتَطِيعُ أَنْ أَجِدَ حَقِيبَتِي – رُبَّماَ تَجِدُ حَقيِبَتَكَ فيِ الْمَكْتَبَةِ.

    10- لاَ تَقِفْ وَسَطَ هَذاَ الشاَّرِعِ الْمُزْدَحِمِ بِالسَّياَّراَتِ – صِفْ[3] ماَ شاَهَدْتَ فِي دَقِيقَتَيْنِ.

    11- مَهْماَ تَفْعَلْ تَجِدْ ثَواَبَهُ عِنْدَ اللَّهِ – أَجْلِسُ فِي الْمَقْعَدِ الَّذِي أَجِدُهُ خاَلِياً .

    12- يَجْلِسُونَ فِي الْمَقْعَدِ الَّذِي يَجِدُونَهُ خاَلِياً – يَجْلِسُونَ فِي الْغُرْفَةِ الَّتِي يَجِدُونَهاَ خاَلِيَةً.

     

    Tercüme:

    1- Hayırlı işe söz verdim. Hayırlı işe söz verdik.

    2- Hayırlı işe söz veriyorum. Hayırlı işe söz veriyoruz.

    3- İki kız hayırlı iş (için) söz verdi. (Aynı manada isim cümlesi).

    4- İki kız hayırlı işe söz veriyor. (Aynı manada isim cümlesi).

    5- Zenginler hayır yapacaklarına söz verdiler.  

    6- Zenginler hayır yapacaklarına söz veriyorlar.

    7- Zengin (bayanlar) hayır yapacaklarına söz verdiler.

    8- Zengin (bayanlar) hayır yapacaklarına söz veriyor.

    9- Çantamı bulamıyorum. Çantanı belki kütüphanede bulursun.

    10- Arabalarla dolu bu caddenin ortasında durma. Gördüğün şeyleri iki dakikada anlat (vasfet).

    11- Her ne yaparsan sevabını Allah katında bulursun. Boş bulduğum koltuğa oturuyorum.

    12- Boş buldukları koltuğa oturuyorlar. Boş buldukları odaya oturuyorlar.

  • Mehmuz Fiil Aksam-ı Seba Arapça Dersleri

     

    B) MEHMÛZ FİİL

    İçinde hemze ( أ ء   ) bulunan fiile denir.

    Hemze fiilin başında (yani fâu’l-fiilinde) ise mehmûze’l-fâ,    أَكَلَ yedi, أَخَذَ aldı

    Hemze fiilin ortasında (yani ayne’l-fiilinde) ise mehmûze’l-ayn,  سَأَلَ  sordu

    Hemze fiilin sonunda (yani lâme’l-fiilinde) ise mehmûze’l-lâm denir: قَرَأَ okudu gibi

    Mehmûz fiiller daha ziyade birinci ve üçüncü babtan gelir.

    1) MEHMÛZE’L-FA

     

    Muzâri Meçhûl

    Muzâri Malûm

    Mâzî Meçhûl

    Mâzî Malûm

     

     
     

    يُؤْكَلُ

    يَأْكُلُ

    أُكِلَ

    أَكَلَ

    1. bab

     
     

    yenilir

    yer

    yenildi

    yedi

     

     
     

    يُؤْذَنُ

    يَأْذَنُ

    أُذِنَ

    أَذِنَ

    4. bab

     
     

    izin verilir

    izin verir

    izin verildi

    izin verdi

       
     

     

     

     

     

       
      Emr-i Hâzır           İsm-i Mef’ûl        İsm-i Fâil  

     (يَأْكُلُ)  den  كُلْ(ye)

    (أَكَلَ)den (مَأْكُولٌ)(yenilen)

    (أَكَلَ)den (آكِلٌ)(yiyen)

    (يَأْذَنُ)  den إِيذَنْ (izin ver)

    (أَذِنَ)den (مَأْذُونٌ)( izin verilen)

    (أَذِنَ)den (آذِنٌ) (izin veren)

                           

    Hemzeli fiillerin mâzi muzâri ve meçhûllerinin çekim örneklerini daha önceki derslerimizde yapmıştık. Sahih fiillerden pek farkı yoktur. Örnekte verilen ism-i fâil ve mef’ûllere bilindiği gibi tâ-i merbûta eklersek müennesini yapmış oluruz: (آكِلٌ ث آكِلَةٌ) (مَأْكُولٌ ث مَأْكُولَةٌ) gibi. Örnek teşkil etmesi açısından yalnız müfred müzekker  kalıpları verilmiştir. Dikkat edilmesi gereken diğer noktalar:

    a) Muzâri mütekellim vahde; يَأْكُلُ  dan (أَاْكُلُ) değil, iki hemzenin yanyana gelişinden dolayı آكُلُ (ben yerim) şeklinde söylenir.

    b) Emir fiili de aynı şekilde (أُاْكُلْ) şeklinde söylenmez. İki hemzenin okunuşu dile ağır geldiği için hemzeli kısım atılır. Geriye kalanın çekimi yapılır. Hatırlanacağı üzere fiili muzâri ya da emirlerde fiilin sonunda hareke değişikliği ya da cezm yapılacağı zaman fiil çekiminde yer alan nunlar düşer:

    Emr-i Hâzır Çekim Örneği:

    كُلوُا

    كُلاَ

    كُلْ

    Muhatap

    كُلْنَ

    كُلاَ

    كُلىِ

    Muhâtaba

    siz yeyin

    ikiniz yeyin

    sen ye

     

    (يَأْذَنُ)  den إِيذَنْ (izin ver) kalıbında ise, görüldüğü gibi emr-i hâzır (إِأْذَنْ) şeklinde olacaktı. O da dile ağır geldiği için zamanla (إِيذَنْ) şeklini almıştır. Çekimi şöyledir:  

    إِيذَنُوا

    إِيذَناَ

    إِيذَنْ

    Muhatap

    إِيذَنَّ

    إِيذَناَ

    إِيذَنِي   

    Muhâtaba

    siz izin verin

    ikiniz izin verin

    sen izin ver

     

    2) MEHMÛZE’L-AYN

    Orta harfi hemze (أ  ء) olan fiildir.

    Muzâri Meçhûl

    Muzâri Malûm

    Mâzî Meçhûl

    Mâzî Malûm

     

    يُسْئَلُ

    sorulur

    يَسْأَلُ

    sorar

    سُئِلَ

    soruldu

    سَأَلَ

    sordu, istedi

     

    Emr-i Hâzır

    İsm-i Mef’ûl   İsm-i Fâil

    يَسْأَلُ dan إسْأَلْ  (ya da kısaca  سَلْ)

    sor

    مَسْؤُولٌ ث مَسْؤُولَةٌ

    sorulan, istenen

    سَائِلٌ ث ساَئِلَةٌ

    isteyen, soran

     

     

     

                   

    Emr-i Hâzır çekimi:

    اِسْأَلُوا

    اِسْأَلاَ

    اِسْأَلْ

    Muhâtab  

    اِسْأَلْنَ

    اِسْأَلاَ

    اِسْأَلِي

    Muhâtaba

    sorun

    ikiniz sorun

    sor

       

    Ayet Örnekleri:

    1- …لِلرِّجَالِ نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَاء نَصِيبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَ وَاسْأَلُوا اللّهَ مِنْ فَضْلِهِ …

    Erkeklerin kendi kazandıklarından bir payı var, kadınların da kendi kazandıklarından bir payı vardır. (İsteklerinizi) Allah’ın fazlından (kereminden) isteyin  (Nisâ, 32).

    2- واَسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ 

    (O Yahudilere) deniz kenarındaki kasaba halkının (başına gelen felaketi) sor (A’râf, 163).

    3- سَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ كَمْ آتَيْنَاهُمْ مِنْ آيَةٍ بَيِّنَةٍ …

    İsrailoğullarına sor: Biz onlar(ın ataların)a ne kadar açık mucizeler vermiştik (Bakara, 211).

    4- سَلْهُم أَيُّهُم بِذَلِكَ زَعِيمٌ .

    Onlara sor: İçlerinden hangisi buna kefildir? (Kalem, 40)

    3) MEHMÛZE’L-LÂM

    Son harfi hemze (أ ء) olan fiildir.

     

    Muzâri Meçhûl

    Muzâri Malûm

    Mâzî Meçhûl

    Mâzî Malûm
     

    يُقْرَأُ

    okunuyor

    يَقْرَأُ

    okuyor

    قُرِئَ

    okundu

    قَرَأَ

    okudu

     

    Emr-i Hâzır

    İsm-i Mef’ûl

    İsm-i Fâil

     

    يَقْرَأُ dan   إقْرَأْ 

    oku

    مَقْرُوءٌ

    okunan, okunmuş

    قَارِئٌ  (قَرَأَ)

    okuyan

     
                     

    Emr-i Hâzır Çekimi:

    إقْرَأُوا

    إقْرَآ

    إقْرَأْ

    إقْرأْنَ

    إقْرَآ

    إقْرَئيِ

    siz okuyun

    ikiniz okuyun

    oku

     

    Cümle Örnekleri:

    1- واَلِدَتيِ تَأْكُلُ السَّمَكَ كَثيِراً – سَأَلَكَ الْمُدَرِّسُ لِأَنَّكَ قَرَأْتَ الدَّرْسَ جَيِّداً.

    2- اِنْتَظَرْتُكَ طَويِلاً لِأنَّكَ تَأَخَّرْتَ كَثيِراً – سَتَبْدَأُ الْعُطْلَةُ فيِ الْأُسْبوُعِ الْقاَدِمِ .

    3- اَلتِّلْميِذَةُ قَرَأَتْ قَليلاً – هُوَ يأْخُذُ مِنْ واَلِدِهِ رِياَلاً كُلَّ يَوْمٍ وَ يَشْتَرِي كِتاَباً جَديِداً كُلَّ أُسْبوُعٍ.

     

    4- هَلْ تَقْرَأُ الْعَرَبِيَّةَ جَيِّداً ؟ نَعَمْ ، أَقْرَأُ الْعَرَبِيَّةَ جَيِّداً .

    5- ماَذاَ تَفْعَلُ الْمُمَرِّضاَتُ كُلَّ صَباَحٍ؟ يَبْدأْنَ عَمَلَهُنَّ. كَيْفَ تَبْدَأُ الْمُمَرِّضاَتُ عَمَلَهُنَّ ؟ تَبْدَأُ الْمُمَرِّضاَتُ عَمَلَهُنَّ فِي نَشاَطٍ. أَلاَ تَبْدَأُ الْمُمَرِّضاَتُ عَمَلَهُنَّ فِي نَشاَطٍ؟ بَلَى، تَبْدَأُ عَمَلَهُنَّ فِي نَشاَطٍ .

    6- هَلْ تَبْدَأُ عَمَلَكَ فِي نَشاَطٍ ؟ نَعَمْ ، أَبْدَأُ عَمَلِي فِي نَشاَطٍ .

    7- سَيَقْرَؤُونَ شَيْئاً مِنَ الْقُرْآنِ – سَأَذْهَبُ إِلَى الْمَكْتَبَةِ لِقِراَءَةِ الْكِتاَبِ .

    8- لِماذاَ سَأَلَ عَنْ ذَلِكَ ؟ – عَلَى الْمُسْلِمِ أَنْ يَأْمُرَ بِالْمَعْرُوفِ وَ يَنْهَى عَنِ الْمُنْكَرِ.

    9- أَذِنَ اللَّهُ لِرَسُولِهِ بِالْهِجْرَةِ مِنْ مَكَّةَ إِلَى الْمَدِينَةِ – تَبْدَأُ الْحِصَّةُ الْأُولَى فِي الساَّبِعَةِ صَباَحاً. 

    Tercüme:

    1- Annem balığı çok yer. Dersi iyi okuduğun için öğretmen sana sordu.

    2- Çok geciktiğin için seni uzun (süre) bekledim. Gelecek hafta tatil başlayacak.

    3- Öğrenci biraz okudu. O hergün babasından bir riyal alır ve her hafta yeni bir kitap satın alır.

    4- Arapça’yı iyi okur musun? Evet, Arapça’yı iyi okurum.

    5- Hemşireler her sabah ne yapar? İşlerine başlarlar. Hemşireler işlerine nasıl başlarlar? Hemşireler işlerine neşe içinde başlarlar. Hemşireler işlerine neşe içinde başlamazlar mı? Bilakis, işlerine neşe içinde başlarlar.

    6- İşine neşe içinde mi başlarsın? Evet, işime neşe içinde başlarım.

    7- Kur’ân’dan birşey okuyacaklar. Kitap okumak için kütüphaneye gideceğim.

    8- Niçin onun hakkında sordu? Müslümanın iyiliği emretmesi, kötülükten nehyetmesi gerekir.

    9- Allah Mekke’den Medîne’ye hicret etmesi için Rasûlüne izin verdi. İlk ders sabah yedide başlıyor.

  • Sülasi Mezid Fiiller

     SÜLASİ MEZÎD FİİLLER

    MÜCERRED VE MEZÎD FİİLLER

    Arapça’da fiiller kök harfleri bakımından ikiye ayrılır:

    1. Mücerred fiiller : Asıl kökleri 3 veya 4 harften oluşan fiiller.

    2. Mezîd fiiller: Aslı 3 veya 4 harften oluşan mücerred fiillere harf eklenmesiyle oluşan fiiller.

    Kuruluşu üç harften oluşan fiillere sülâsi mücerred denir.

    نَصَرَ  عَلِمَ   فَتَحَ   gibi.

    Kuruluşu dört harften oluşan fiillere rübâi mücerred denir.

    (yuvarladı) gibi.   دَحْرَجَ – يُدَحْرِجُ – دَحْرَجَةً

    Asıl kök harfleri üç harften oluşan sülâsî mücerred fiillere harf eklenerek meydana getirilen fiillere sülâsi mezîd fiiller denir.

    A) SÜLASİ MÜCERREDE TEK HARF İLAVESİYLE KURULAN MEZİD FİİLLER

    Sülâsî mücerred’e bir harf ilavesiyle kurulan fiiller 3 şekilde gelir. Örnekleriyle birlikte şöyledir:

     

    Masdar

    Muzâri

    Mâzî

     

    اِفْعَالاً

    يُفْعِلُ

    أَفْعَلَ

     

    إِعْلاَماً

    يُعْلِمُ

    أَعْلَمَ

     

    bildirmek

    bildiriyor

    bildirdi

     

    وَ تَفْعِيلَةً

    تَفْعِيلاً

    يُفَعِّلُ

    فَعَّلَ

    وَ تَعْلِيمَةً

    تَعْلِيماً

    يُعَلِّمُ

    عَلَّمَ

     

    öğretmek

    öğretiyor

    öğretti

     

    وَ فِعاَلاً

    مُفَاعَلَةً

    يُفَاعِلُ

    فَاعَلَ

    وَكِتاَباً

    مُكاَتَبَةً

    يُكَاتِبُ

    كَاتَبَ

     

    yazışmak

    yazışıyor

    yazıştı

                 

    Şimdi bunları sırasıyla inceleyelim:

    1) IF’ÂL  (إفْعَالٌ) BÂBI

    Masdar

    Muzâri

    Mâzî

    اِفْعَالاً

    يُفْعِلُ

    أَفْعَلَ

    إِعْلاَماً

    يُعْلِمُ

    أَعْلَمَ

    bildirmek

    bildiriyor

    bildirdi

    Sülâsî fiilin kökünün başına bir elif (ا) ilavesiyle kurulur. Arttırılmış fiiller genellikle masdarının adıyla anılır, üçlü fiiller bu grubun kalıbına girer yani mâzî muzâri ve masdar harekeleri girdiği kalıbın aynısı olur.

    Gayesi: Üç harfli bir fiilin bu kalıba alınmasından gaye (جَلَسَ خاَلِدٌ) (Hâlit oturdu) gibi lâzım (mef’ûl almayan) bir fiilse, (أَجْلَسَ خاَلِدٌ عاَدِلاً) (Hâlit Adil’i oturttu) şeklinde müteaddî yapmaktır. Şayet söz konusu fiil geçişli ise bu defa onu ikinci kattan müteaddî yapar. Esas manaları bir işin olmasını sağlamak, bir fiilin anlamının bir nesne üzerindeki etkisini belirtmektir:

    عَلِمَ مُحَمَّدٌ الْخَبَرَ.

    Muhammed haberi öğrendi.

    أَعْلَمَ مُحَمَّدٌ خاَلِداً الْخَبَرَ.

    Muhammed Halit’e haberi bildirdi.

    Örnekler:

    نَزَلَ

    indi

    إِنْزاَلاً

    يُنْزِلُ

    أَنْزَلَ

    indirdi (birşeyin inmesini sağladı)

    خَرَجَ

    çıktı

    إخْرَاجاً

    يُخْرِجُ

    أَخْرَجَ

    çıkardı (birşeyin çıkmasını sağladı)

    ذَهَبَ

    gitti

    إِذْهاَباً

    يُذْهِبُ

    أَذْهَبَ

    giderdi (gitmesini sağladı)

    عَلِمَ

    bildi

    إِعْلاَماً

    يُعْلِمُ

    أَعْلَمَ

    bildirdi

    كَثُرَ

    çoğaldı

    إِكْثاَراً

    يُكْثِرُ

    أَكْثَرَ

    çoğalttı

    فَهِمَ

    anladı

    إِفْهاَماً

    يُفْهِمُ

    أَفْهَمَ

    anlattı

     

    أعْلَمَ خَالِدٌ عَلِيّاً جَمَالاً فَاضِلاً.

    Halit, Ali’ye Cemal’in faziletli olduğunu bildirdi.

    خَرَجَ الطُّلاَّبُ مِنَ الْمَدْرَسَةِ.

    Öğrenciler okuldan çıktı.

    أَخْرَجَ الْمُعَلِّمُ الطُّلاَّبَ مِنَ الْمَدْرَسَةِ.

    Öğretmen öğrencileri okuldan çıkardı.

    خُرِجَ مِنَ الْمَدْرَسَةِ.

    Okuldan çıkıldı.

    إفْعَال  bâbının çekimi aynen sülâsî mücerredler gibidir: اَخْرَجَçıkardı يُخْرِجُ  çıkarıyor

                           Mâzî Malûm Çekimi    
     

    أَخْرَجُوا

    أَخْرَجَا

    اَخْرَجَ

    Gâib  
     

    أَخْرَجْنَ

    أَخْرَجَتَا

    أَخْرَجَتْ

    Gâibe  
     

     

    أَخْرَجْتَ

    Muhâtab  
     

                         

    Muzâri Malûm Çekimi

     
     

    يُخْرِجُونَ

    يُخْرِجَانِ

    يُخْرِجُ

    Gâib  
     

    يُخْرِجْنَ

    تُخْرِجَانِ

    تُخرِجُ

    Gâibe  
     

     

    تُخْرِجُ

    Muhâtab  
                     

     

    Meçhûl hali için mâzîdeki hemze ötre, sondaki ikinci harf esre yapılır: (أُخْرِجَ  çıkarıldı). Muzâri meçhûlde ise, muzaraat harfi ötre, sondan bir önceki harf de üstün hale getirilir: (يُخْرَجُ çıkarılıyor)

     

          Mâzî Meçhûl

     

    أُخْرِجُوا

    أُخْرِجَا

    أُخْرِجَ

    Gâib

    أُخْرِجْنَ

    اُخْرِجَتَا

    اُخْرِجَتْ

    Gâibe

     

    اُخْرِجْتَ

    Muhâtab
                                                         Muzâri Meçhûl

    يُخْرَجُونَ

    يُخْرَجَانِ

    يُخْرَجُ

    Gâib

    يُخْرَجْنَ

    تُخْرَجَانِ

    تُخْرَجُ

    Gâibe

     

    تُخْرَجُ

    Muhâtab
                   

    Emr-i Hâzırı: Mezîd fiiller içinde yalnızca if’âl bâbının emrindeki hemze üstündür.

    يُخْرِجُ

    dan

    أَخْرِجْ

    çıkar

            يُرْسِلُ

    dan

    أَرْسِلْ

    gönder

    Emr-i Hâzır Çekimi

    أَخْرِجْ     أَخْرِجَا   أَخْرِجُوا

    Muhâtab

    أَخْرِجيِ   أَخْرِجَا   أَخْرِجْنَ  

    Muhâtaba

    İsm-i Fâili:  Muzârisinin يـُ    harfini مُ   ya çevirmekle elde edilir.

    يُخْرِجُ

    dan

    مُخْرِجٌ

    çıkaran

    يُرْسِلُ

    dan

    مُرْسِلٌ

    gönderen

    İsm-i Mef’ûlü: İsm-i fâilinin sondan bir önceki harfinin üstün yapılmasıyla olur:

    مُخْرِجٌ

    çıkaran

    مُخْرَجٌ

    çıkarılan

    مُرْسِلٌ

    gönderen

    مُرْسَلٌ

    gönderilen

     

     

     

     

     

    Not: If’âl bâbındaki fiillerin mâzî, emir ve masdarlarındaki hemzeler, diğer fiillerin aksine (hemze-i kat’ olduğundan) geçiş halinde atılmaz ve her durumda okunurlar:

    وَأَرْسَلَ – وَأَكْرَمَ – فَأَخْرِجْ – وَإِخْرَاجُهُ

    Mezîd fiiller de diğer üç harfli fiiller gibi şeddeli harf, hemze ve illet harfi taşıyabilirler:

    Muza’af İf’âl Bâbının Çekimi: Mehmûz İf’âl Bâbının Çekimi:
    تَمَّ (tamam oldu)أَتَمَّ (tamamladı) أَمِنَ  (emin oldu)آمَنَ  (iman etti, inandı)
    Mâzî أَتَمَّ Mâzî آمَنَ
    Muzâri يُتِمُّ Muzâri يُؤْمِنُ
    Mansûb يُتِمَّ Emir  آمِنْ
    Meczûm يُتِمَّ – يُتْمِمْ İsm-i Fâil مُؤْمِنٌ
    Emir  أَتِمَّ İsm-i Mef’ûl  مُؤْمَنٌ
    İsm-i Fâil مُتِمٌّ Masdar إِيماَنٌ
    İsm-i Mef’ûl  مُتَمٌّ Mâzî Meçhûl أُومِنَ
    Masdar إِتْماَمٌ Muzâri Meçhûl  يُؤْمَنُ
    Mâzî Meçhûl أُتِمَّ    
    Muzâri Meçhûl  يُتَمُّ    

    Not: Görüldüğü gibi (آمَنَ) fiilinin mâzi malûm ve meçhûl çekiminde fiilin birinci kök harfine if’âl bâbının elifi gelince uzatma yapılır:

    (أَمِنَ) den     آمَنَ  (iman etti)     أُومِنَ(iman edildi)

     Muzâri 1. şahıs ve emirde de aynı uzama olur:

    آمِنْ (iman et)   أُومِنُ (iman ediyorum)

    Masdarda da aynı tip ses uzaması olur:  إِيماَنٌ –   îmânun (iman etmek)

    Misâl If’âl Bâbının Çekimi:

    وَرَثَ – أَوْرَثَ (mirasçı kıldı)

    يَقِنَ  – أَيْقَنَ (gerçekten bildi)

    Mâzî أَوْرَثَ Mâzî أَيْقَنَ  
    Muzâri يُورِثُ Muzâri يُوقِنُ  
    Emir  أَوْرِثْ Emir  أَيْقِنْ  
    İsm-i Fâil مُورِثٌ İsm-i Fâil مُوقٍ  
    İsm-i Mef’ûl  مُورَثٌ İsm-i Mef’ûl  مُوقاً  
    Masdar إِيراَثاً Masdar إِيقاناً  
    Mâzî Meçhûl أُورِثَ Mâzî Meçhûl أُوقِنَ  
    Muzâri Meçhûl  يُورَثُ Muzâri Meçhûl  يُوقَنُ  

     

    Nâkıs İf’âl Bâbının Çekimi: Ecvef İf’âl Bâbının Çekimi:

    أَلْقَى (attı)

    أَماَتَ (öldürdü)

    Mâzî أَلْقَى Mâzî أَماَتَ
    Muzâri يُلْقِي Muzâri يُمِيتُ
    Emir  أَلْقِ Emir  أَمِتْ
    İsm-i Fâil مُلْقٍ İsm-i Fâil مُمِيتٌ
    İsm-i Mef’ûl  مُلْقىً İsm-i Mef’ûl  مُماَتٌ
    Masdar إِلْقاَءً Masdar إِماَتَةٌ
    Mâzî Meçhûl أُلْقِيَ    
    Muzâri Meçhûl  يُلْقَى    
    Mansûb Meçhûl يُلْقَى    
    Meczûm Meçhûl يُلْقَ    

    Not: Genellikle üçüncü harfi veya sonrası illetli olan mezîd fiillerin masdarları tâ-i merbûtalı gelir.

    Çok kullanılan أَرَى (gösterdi) fiilinin çekimi esasen nâkıs fiil gibidir:

    Mâzî أَرَى Masdar إِراَئَةٌ
    Muzâri يُرِي Mâzî Meçhûl أُرِيَ
    Emir  أَرِ Muzâri Meçhûl  يُرَى
    İsm-i Fâil مُرٍ Meçhûl Mansûb يُرَى
    İsm-i Mef’ûl  مُرىً Meçhûl  Meczûm يُرَ

    SÜLASİ MEZİD FİİLLER VE ANLAM DEĞİŞİKLİKLERİ

    إفعال İf’al Babı

    Sülasi fiilin başına fethalı bir hemze getirilerek yapılır.
    أَفْعَلَ ـ يُفْعِلُ ـ إفْعَالٌ

    Özellikleri:

    Lazım (geçişsiz) olan fiil, müteaddi (geçişli) olur. Fiil eğer müteaddi ise çift müteaddi (iki meful alan) fiil olur.

    قَرُبَ (yaklaştı) — اَقْرَبَ (yaklaştırdı)                           رَكِبَ (bindi) —- أَرْكَبَ (bindirdi)

     

    Olmak, vücud bulmak, mübalağa, arz, zamanın gelmesi gibi anlamlar katar.

    أَحْصَدَ الزَّرْعُ (ekini biçme zamanı geldi)

    أَشْغَلْتُهُ (onunla gereğinden fazla meşgul oldum)

    أباعَ العَبْدَ (Köleyi satmak için arz etti)

     

    2.تفعيل Tef’il Babı

     

    Sülasi fiilin orta harfinin şeddelenmesiyle yapılır.
    فَعَّلَ ـ يُفَعِّلُ ـ تَفْعِيلٌ

    Özellikleri:

    Lazım fiili müteaddi yapar. Müteaddi fiili iki meful alacak şekle getirir. (Çift müteaddi)

    فَرِحَ (sevindi) ——- فَرَّحَ (sevindirdi)

    عَلِمَ (bildi) —— عَلَّمَ (bildirdi/öğretti)

     

    Bir işin çok, aşırı veya şiddetli yapıldığını bildirir

    ضَرَبَ (dövdü) ————- ضَرَّبَ (çok dövdü)      

    مَزَقَ (yırttı) ——— مَزَّقَ (paramparça yaptı, parçaladı)

     

    مفاعلة Mufa’ale Babı

    Sülasinin birinci harfiyle ikinci harfinin arasına bir elif eklenerek yapılır.
    فَاعَلَ ـ يُفَاعِلُ ـ مُفَاعَلَةٌ

     

    Özellikleri:

    Müşareket (bir işte/eylemde ortaklık bildirir)

    ضَرَبَ (vurdu) ——– ضارَبَ (vuruştu)

    كَتَبَ (yazdı) ———-كاتَبَ (yazıştı)

    Bir işi yapmakta gayret ve devamlılık bildirir

    طَلَبَ (istedi) ——– طالَبَ (devamlı istedi)          

     سَبَقَ ( geçti) ———- سابَقَ (geçmeye çalıştı)

     

    إنفعال İnfi’al Babı

    Sülasi fiilin başına kesralı elif ve sakin nun harfi getirilerek yapılır.
    إِنْفَعَلَ ـ يَنْفَعِلُ ـ إِنْفِعَالٌ

     

    Özellikleri:

     

    Mutavaat (dönüşlülük) ifade eder.

    كَسَرَ (kırdı) ——– إِنْكَسَرَ (kırıldı)

    Lazım (geçişsiz)dır.

    قَطَعَ (kesti) ———– إنْقَطَعَ (kesildi)

    إفتعال İfti’al Babı

    Fiilin başına kesrala elif, ikinci harfinden önce fethalı te getirilerek yapılır.

    إِفْتَعَلَ ـ يَفْتَعِلُ ـ إِفْتِعَالٌ

     

    Özellikleri:

     

    Mutavaat (dönüşlülük) ifade eder.

    جَمَعَ (topladı) ———- إجْتَمَعَ (toplandı)                           نَشَرَ (yaydı) ——- إنْتَشَرَ (yayıldı)

    Failinin gayretini ifade eder.

    جَهَدَ (çalıştı) ——– إجْتَهَدَ (çok çaba sarfetti, cehtetti)

    Müşareket (ortaklık) bildirir.

    خَصَمَ (hasım oldu) ——— إخْتَصَمَ (münakaşa/kavga etti)

    إفعلال İf’ilal Babı

    Fiilden önce kesralı elif getirilerek son harf şeddelenir.
    إِفْعَلَّ ـ يَفْعَلُّ ـ إفْعِلاَلٌ

     

    Özellikleri:

     

    Renkle ifade edilen kusurları/değişimleri                           gösterir.

    أَصْفَرُ (sarı) ——— إصْفَرَّ (sarardı) أسْوَدُ (siyah) ———                           إسْوَدَّ (karardı, siyahlaştı)

    Bedensel kusurları/değişimleri                           ifade etmekte kullanılır.

    أحْدَبُ (kambur) ——— إحْدَبَّ (kamburlaştı)

    Bu babın meçhulü yoktur.

     

    تفعّل Tefa’ul Babı

    Fiilin başına fethalı te getirilerek orta harfi şeddelenir.

    تَفَعَّلَ ـ يَتَفَعَّلُ ـ تَفَعُّلٌ
    Özellikleri:

     

    Tekellüf (zorla olmak/elde etmek) manası kazandırır.

    كَبُرَ (büyük oldu) ——— تَكَبَّرَ (büyüklük tasladı, büyüklendi)

    شَجَعَ (cesur oldu) ———– تَشَجَّعَ (kahramanlık tasladı)

    Tef’il babından gelen bazı fiillerin geçişli olmasını sağlar.

    كَسَّرَ (kırdı) ———– تَكَسَّرَ (kırıldı)

    تفاعل Tefâ’ul Babı

    Fiilin başına fethalı te getirilerek, ikinci harften önce elif eklenir.

    تَفَاعَلَ ـ يَتَفَاعَلُ ـ تَفَاعُلٌ

    ,
    Özellikleri:

    Müşareket (ortaklık) bildirir.

    تَكَالَمَ ( karşılıklı konuştu) تَضَارَبَ (karşılıklı vuruştu/dövüştü)

    Bir işi yapar gibi görünmeyi, yahut kendinde olmayan birşeyi varmış gibi göstermeyi bildirir.

    تَمَارَضَ (hastaymış gibi yaptı)

    تَبَاكَى (yalancıktan ağladı)

    تَنَاوَمَ (uyur gibi yaptı)

     

     

    9. إستفعال İstif’al Babı

    Sülasi fiilin başına kesralı elif, sakin sin ve fethalı te getirilerek yapılır.

    إسْتَفْعَلَ ـ يَسْتَفْعِلُ ـ إسْتِفْعَالٌ

     

    Özellikleri:

     

    Talep / istek bildirir.

    إسْتَأْذَنَ (izin istedi) إسْتَرْحَمَ (merhamet diledi)            

                  إسْتَغْفَرَ (af diledi)

    Bulmak, öyle saymak manalarına gelir.

    إسْتَحَلَّ (helal saydı)                        

      إسْتَخَفَّ (hafif buldu)                        

      إسْتَقْبَحَ (çirkin buldu)

    Değişikliği ifade eder.

    حَجَر (taş) —– إسْتَحْجَرَ (taşlaştı)

    Diğer Sayfaya Geçiniz

     

    Cümle Örnekleri:

    1- وَقَفَ الرَّجُلُ – أَوْقَفَ الرَّجُلُ السَّياَّرَةَ – دَخَلَ الْوَلَدُ فِي الْغُرْفَةِ – أَدْخَلَ الْوَلَدُ الْحَقِيبَةَ فِي الْغُرْفَةِ.

    2- غَضِبَتْ لَيْلَى أَمْسِ. أَغْضَبَتْ لَيْلَى أُخْتَهاَ أَمْسِ  – فَرِحَتِ الْأُمُّ بِزِياَرَةِ الْكَعْبَةِ. أَفْرَحَتِ الْأُمُّ بِنْتَهاَ بِزِياَرَةِ الْكَعْبَةِ .

    3- أَغْلَقَ الْأَوْلاَدُ الناَّفِذَةَ – أُغْلِقَتِ النَّواَفِذُ – كَانَ الرَّجُلُ كَثِيرَ السُّؤاَلِ وَلَكِنَّ أَحَداً لَمْ يُعْطِهِ[1] شَيْئاً.

    4- يُقِيمُ[2] بَيْنَ أَهْلِهِ . يَعِيشُ سَعِيداً . مَنْ يُقِمْ بَيْنَ أَهْلِهِ يَعِشْ سَعِيداً – يُعِينُ[3] مُسْلِماً . يُعِينُهُ اللَّهُ . مَنْ يُعِنْ مُسْلِماً يُعِنْهُ اللَّهُ.

    5- اَلْأَئِمَّةُ الْأَرْبَعَةُ الَّذِينَ أَنْشَأُوا الْمَذاَهِبَ الْفِقْهِيَّةَ هُمْ : أَبُو حَنِيفَةَ وَ ماَلِكٌ وَ الشاَّفِعِيُّ وَ ابْنُ حَنْبَلٍ.

    6- أَنْزَلَ اللَّهُ الْقُرْآنَ فيِ شَهْرِ رَمَضاَنَ وَ نَصَرَ الْمُسْلِمِينَ فيِ مَوْقِعَةِ بَدْرٍ- يُرْسِلُ بَعْضُ الْآباَءِ أَوْلاَدَهُمْ لِدِراَسَةِ الطِّبِّ – مِنَ الْآباَءِ مَنْ يُرْسِلُ أَوْلاَدَهُ لِدِراَسَةِ الطِّبِّ .

    7- أَ كُنَّ يُرِدْنَ  أَنْ يَكْتُبْنَ الرَّساَئِلَ ؟ لاَ ، لَمْ تَكُنْ يُرِدْنَ كِتاَبَتَهاَ.

    8- أَ كاَنَ يُرِيدُ أَنْ يَشْتَرِيَ السَّياَّرَةَ ؟ لاَ ، لَمْ يَكُنْ يُرِيدُ شِراَءَهاَ-  هَلْ أَعْجَبَتْكَ تِلْكَ الْحِكاَيَةُ ؟ – هَلْ أَعاَنَ الرَّجُلُ عَدُوَّهُ ؟ – لاَ ، لَمْ يُعِنْ.

    9- أَعْطَى ساَلِمٌ الْفُقَراَءَ مِماَّ أَعْطاَهُ اللَّهُ – إِذاَ وَجَدَ الْمُسْلِمُ أَذىً[4] فِي الطَّرِيقِ أَزاَلَهُ[5].

    10- قَتَلَ الطاَّلِبُ الْوَقْتَ فِيماَ لاَ يُفِيدُ[6] – أَجاَبَ[7] أَحْمَدُ عَنْ كُلِّ الْأَسْئِلَةِ الصَّعْبَةِ .

    11-كاَنَ يُثِيرُ[8] الْفُقَراَءَ عَلَى الْأَغْنِياَءِ – أَكْمَلَ أَحْمَدُ الْمَدْرَسَةَ – أَتْقَنَ أَحْمَدُ اللُّغَتَيْنِ الْعَرَبِيَّةَ وَ الْفاَرِسِيَّةَ.

    12- هَذِهِ رِحْلَةٌ طَوِيلَةٌ وَ أَخْشَى أَنْ تَكُونَ مُتْعِبَةً وَ مُمِلَّةً . بِالْعَكْسِ سَتَكُونُ رِحْلَةً مُمْتِعَةً.

    13- أَلْقاَهُ[9] فِي النَّهْرِ وَ غاَصَ فِي الْماَءِ. هَلْ أُغْلِقَ باَبُ الْمَلْعَبِ ؟ نَعَمْ ، أَغْلَقَ الْمُشْرِفوُنَ باَبَ الْمَلْعَبِ.

    14- عَبْدُ اللَّهِ مُؤْمِنٌ بِاللَّهِ – ماَزاَلَ عَبْدُ اللَّهِ مُؤْمِناً بِاللَّهِ – أَنْتِ تُطِيعِينَ[10] واَلِدَيْكِ – أَسْرَعْتُ إِلَى رَجُلٍ يَطْلُبُ الْمُساَعَدَةَ .

    15- لاَ يُحِبُّ أَبُوكِ إِلاَّ إِياَّكِ ياَ زَيْنَبُ – أَعْطِهِمُ الطَّعاَمَ -كاَنَتْ واَلِدَتيِ تُعِدُّ[11] طَعاَمَ الْفَطوُرِ.

    16- أَخْرَجَ الْمُدَرِّسُ الدَّفْتَرَ – أَخْرَجَ التِّلْميِذُ دَفْتَرَ الْحِساَبِ- لِيُعْطِكَ كُتُبِي. أَراَنِي[12] الشُّرْطِيُّ إِياَّهُ.

    17- أَنْتَ سَتُعِدُّ الْعَشاَءَ – أَحْضَرَتْ عاَئِشَةُ الدَّواَءَ والْماَءَ – سَأَذْهَبُ إِلَى الْمَطْبَخِ وَ أُعِدُّ الطَّعاَمَ سَريِعاً.

    18- لِماَذاَ ذَهَبَتِ الْبِنْتُ إِلَى الْمَطْبَخِ ؟ ذَهَبَتِ الْبِنْتُ إِلَى الْمَطْبَخِ لِتُعِدَّ الطَّعاَمَ – أَحْضَرَ الْأَبُ سَحوُرَ الْأُسْرَةِ.

    19- أَلاَ يُجِيبُ أَحْمَدُ عَنِ الْأَسْئِلَةِ فِي سُرْعَةٍ ؟ بَلَى ، يُجِيبُ عَنِ الْأَسْئِلَةِ فِي سُرْعَةٍ .

     هَلْ لاَ  تُجِيبُ عَنِ الْأَسْئِلَةِ فِي سُرْعَةٍ ؟ بَلَى ، أُجيِبُ عَنِ الْأَسْئِلَةِ فِي سُرْعَةٍ  .

    Tercüme:

    1- Adam durdu. Adam arabayı durdurdu. Çocuk odaya girdi. Çocuk çantayı odaya soktu.

    2- Dün Leylâ kızdı. Dün Leylâ kızkardeşini kızdırdı. Anne kâbe ziyaretiyle sevindi. Anne kızını Kâbe ziyaretiyle sevindirdi.

    3- Çocuklar pencereyi kapattı. Pencereler kapatıldı. Adamın çok isteği vardı fakat kimse ona birşey vermedi.

    4- Ailesinin arasında ikamet ediyor. Mutlu yaşıyor. Kim ailesinin arasında ikamet ederse mutlu yaşar. Müslümana yardım ediyor. Allah ona yardım ediyor. Kim müslümana yardım ederse Allah (da) ona yardım eder.

    5- Fıkhî mezhepleri inşa eden dört imam Ebû Hanife, Mâlik, Şâfii ve İbn Hanbel’dir.  

    6- Allah Kur’ân’ı Ramazan ayında indirdi ve Bedir savaşında müslümanlara yardım etti. Bazı babalar çocuklarını tıp tahsili için gönderiyor. Çocuklarını tıp tahsili için gönderen babalar vardır.

    7- Mektupları yazmak istiyorlar mıydı? Hayır, onları yazmak istemiyorlardı.

    8- Arabayı satın almak istiyor muydu? Hayır, onu satın almak istemiyordu. O hikaye hoşuna gitti mi? Adam düşmanına yardım etti mi? Hayır, yardım etmedi.

    9- Sâlim Allah’ın kendisine verdiklerinden fakirlere verdi. Müslüman yolda bir eza gördüğü zaman onu izâle eder (giderir).

    10- Öğrenci kendisine fayda vermeyen şeylerde vakti öldürdü. Ahmet tüm zor sorulara cevap verdi.

    11- Fakirleri zenginlere karşı ayaklandırıyordu. Ahmet okulu tamamladı. Ahmet Arapça ve Farsça iki dili sağlamlaştırdı.

    12- Bu uzun bir yolculuktur ve ben onun yorucu ve sıkıcı olmasından korkuyorum. Bilakis faydalı bir yolculuk olacak.

    13- Onu nehre attı o da suyun içine çöktü. Oyun sahasının kapısı kapandı mı? Evet yöneticiler oyun sahasının kapısını kapattılar.

    14- Abdullah Allah’a iman etmektedir. Abdullah hâla Allah’a iman etmektedir. Sen ana-babana itaat ediyorsun. Yardım isteyen adama koştum.

    15- Baban yalnızca seni seviyor Ey Zeynep! Onlara yemek ver. Annem kahvaltı yiyeceğini hazırlıyordu.

    16- Öğretmen defteri çıkardı. Öğrenci matematik defterini çıkardı. Kitaplarımı sana versin. Polis onu bana gösterdi.

    17- Akşam yemeğini sen hazırlayacaksın. Aişe ilacı ve suyu getirdi. Mutfağa gidip çabucak yemek hazırlayacağım.

    18- Kız niçin mutfağa gitti. Kız yemek hazırlamak için mutfağa gitti. Baba ailenin sahur yemeğini getirdi.

    19- Ahmet sorulara süratle cevap vermiyor mu? Bilakis, sorulara süratle cevap veriyor. Sen sorulara süratle cevap vermiyor musun? Bilakis, sorulara süratle cevap veriyorum.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    İF’ÂL BÂBI İLE İLGİLİ AYETLER

    1- يَعْلَمُ خَائِنَةَ الْأَعْيُنِ وَمَا تُخْفِي الصُّدُورُ .

    (40/MÜ’MİN, 19). (Allah) gözlerin hain bakışını ve kalplerin gizlediğini bilir.

     

    göğüs, kalp أَلصُّدُورُ ج اَلصُّدُورُ gizledi أَخْفَى يُخْفِي إِخْفاَءً

    2- مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَنْ تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا .

    (4/NİSÂ, 80). Kim Resûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!

     

    yüz çevirdi     تَوَلَّى يَتَوَلَّى تَوَلِّياً gözetici, koruyucu حَفِيظًا itaat etti أَطاَعَ يُطِيعُ إِطاَعَةً

    3- … فَلْيَحْذَرِ الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ .

    (24/NÛR, 63). …Bu sebeple, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.

     

    sakındı, korundu حَذِرَ يَحْذَرُ حَذَراً isabet etti أَصاَبَ يُصِيبُ إِصاَبَةً
    muhalefet etti, aykırı davrandı خاَلَفَ يُخَالِفُ مُخاَلَفَةً

    4- يَسْأَلُونَكَ مَاذَا يُنْفِقُونَ قُلْ مَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ خَيْرٍ فَلِلْوَالِدَيْنِ وَالأَقْرَبِينَ وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ .

    (2/BAKARA, 215). Sana (Allah yolunda) ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: Maldan harcadığınız şey, ebeveyn, yakınlar, yetimler, fakirler ve yolcular için olmalıdır. Şüphesiz Allah yapacağınız her hayrı bilir.

     

    en yakın, akraba أَقْرَبُ ج أَقْرَبُونَ infak etti, harcadı أَنْفَقَ يُنْفِقُ إِنْفاَقاً
    fakir اَلْمِسْكِينُ ج اَلْمَسَاكِينُ yolcu اِبْنُ السَّبِيلِ
             

    5- قَالُوا إِنَّا كُنَّا قَبْلُ فِي أَهْلِنَا مُشْفِقِينَ {52/26} فَمَنَّ اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ {52/27} إِنَّا كُنَّا مِن قَبْلُ نَدْعُوهُ إِنَّهُ هُوَ الْبَرُّ الرَّحِيمُ .

    (52/TÛR, 26, 27, 28). Derler ki: “Daha önce biz, aile çevremiz içinde bile (ilâhî azaptan) korkardık. Allah bize lütfetti de bizi vücudun içine işleyen azaptan korudu. Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O’dur.”

     

    lutfetti مَنَّ يَمُنُّ مَناًّ korktu, sakındı أَشْفَقَ يُشْفِقُ إِشْفاَقاً
    sıcak, kavurucu rüzgar سَمُومٌ iyilik eden اَلْبَرُّ

    6- قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ .

    (39/ZÜMER, 53). De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok merhametli olandır.

     

    ümit kesmek قَنِطَ يَقْنَطُ قَنَطاًً israf etti, haddi aştı أَسْرَفَ يُسْرِفُ إِسْراَفاً

    7- أَلْهَاكُمُ التَّكَاثُرُ ¯ حَتَّى زُرْتُمُ الْمَقَابِرَ ¯ كَلاَّ سَوْفَ تَعْلَمُونَ ¯ ثُمَّ كَلاَّ سَوْفَ تَعْلَمُونَ ¯ كَلاَّ لَوْ تَعْلَمُونَ عِلْمَ الْيَقِينِ .

    (102/TEKASÜR, 1, 2, 3, 4, 5). Çokluk kuruntusu sizi o derece oyaladı ki, Nihayet kabirleri ziyaret ettiniz. Hayır! Yakında bileceksiniz! Elbette yakında bileceksiniz! Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız!

     

    kabir اَلْقَبْرُ ج اَلْمَقَابِرُ ziyaret etti زاَرَ يَزُورُ زِياَرَةً oyaladı, meşgul etti أَلْهَى يُلْهِي إِلْهاَءً
    (çok mal, vs. hususunda) çokluğuyla övünmek اَلتَّكَاثُرُ  
                   

    8- وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنْسَ إِلاَّ لِيَعْبُدُونِ ¯ مَا أُرِيدُ مِنْهُمْ مِنْ رِزْقٍ وَمَا أُرِيدُ أَنْ يُطْعِمُونِ .

    (51/ZÂRİYÂT, 56, 57). (Allah buyurdu ki:) Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.

     

    doyurdu. (لِيَعْبُدُونِ) (يُطْعِمُونِ) fiillerindeki nûnlar nûnu vikaye sondaki esreler de düşen mütekellim yâ’sının işaretidir. أَطْعَمَ يُطْعِمُ إِطْعاَماً

    9- اَلَّذِينَ يُنْفِقُونَ فِي السَّرَّاءِ وَالضَّرَّاءِ وَالْكَاظِمِينَ الْغَيْظَ وَالْعَافِينَ عَنِ النَّاسِ وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ .

    (3/ÂL-İ İMRÂN, 134). O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.

     

    darlık اَلضَّرَّاءُ (öfkelerini) yenen, gamlı اَلْكَاظِمُ sevinç veren hayır ve nimet اَلسَّرَّاءُ
      öfke اَلْغَيْظُ affetti عَفَى يَعْفُو عَفْواً
                       

    10- إِنَّ اللّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَى وَيَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ .

    (16/NAHL, 90). Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

     

    iyilik اَلْإِحْسَانُ vermek آتَى يُؤْتِي إِيتاَءً adalet اَلْعَدْلُ
    azgınlık َالْبَغْيُ yasaklamak نَهَى يَنْهَىنَهْياً yakınlık اَلْقُرْبَى
    öğüt vermek, va’z etmek وَعَظَ يَعِظُ وَعْظاً çirkin işler اَلْفَحْشَاءُ
                 

    11- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الأَمْرِ مِنْكُمْ …

    (4/NİSÂ, 59). Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre (emir sahiplerine; idarecilere) de itaat edin. ….

    12- … وَأَوْفُوا بِالْعَهْدِ إِنَّ الْعَهْدَ كَانَ مَسْؤُولاً .

    (17/İSRÂ, 34). … Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.

     

    eksiksiz yapmak أَوْفَى يُوفِي إِيفاَءً ahdi eksiksiz yapın أَوْفُوا بِالْعَهْدِ

    13- وَأَوْفُوا بِعَهْدِ اللّهِ إِذَا عَاهَدْتُمْ …

    (16/NAHL, 91). Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin …

     

    (karşılıklı) anlaşma yapmak, ahitleşmek   عَاهَدَ يُعاَهِدُ مُعاَهَدَةً

    14- إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلاَئِكَةُ أَلاَّ تَخَافُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنْتُمْ تُوعَدُونَ .

    (41/FUSSİLET, 30). Şüphesiz, Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine “Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin!” diye melekler iner.

     

    dosdoğru olmak اِسْتَقَامَ يَسْتَقِيمُ اِسْتِقاَمَةً üzülmek, hüzünlenmek حَزِنَ يَحْزَنُ حَزَناً
    verilen müjdeye sevinmek أَبْشَرَ يُبْشِرُ إِبْشاَراً indi تَنَزَّلَ يَتَنَزَّلُ تَنَزُّلاً

    15- اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ .

    (7/A’RÂF, 55). Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.

     

    gizlice خُفْيَةً haddi aşan اَلْمُعْتَدِي yalvarıp yakarmak تَضَرَّعَ يَتَضَرَّعُ تَضَرُّعاً

    16- وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ .

    (23/MÜ’MİNÛN, 3). Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler;

     

    yüz çevirmek أَعْرَضَ يُعْرِضُ إِعْراَضاً عَنْ boş şey (faydasız söz ve iş) اَللَّغْوُ

    17- وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّى يَخُوضُوا فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ وَإِمَّا يُنْسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلاَ تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ .

    (6/EN’ÂM, 68). Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zâlimler topluluğu ile oturma.

     

    oturmak قَعَدَ يَقْعُدُ قُعُوداً …se, sa إِمَّا görmek رَأَي يَرَى رُؤْيَةً
    söz, kelâm اَلْحَدِيثُ ج اَلْأَحاَدِيثُ dalmak, girmek, girişmek خاَضَ يَخُوضُ خَوْضاً
    hatırlama, hatırlamak اَلذِّكْرَى unutturdu (sondaki tekit nûnudur) أَنْسَى يُنْسِي
                     

    18- وَأَقِيمُوا الصَّلاَةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِعِينَ .

    (2/BAKARA, 43). Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.

     

    verdi آتَى يُؤْتِي rukua varmak رَكَعَ يَرْكَعُ رُكُوعاً yerine getirdi, ikame etti أَقاَمَ يُقِيمُ إِقاَمَةً

    19- يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ أَشْتَاتًا لِيُرَوْا أَعْمَالَهُمْ .

    (99/ZİLZÂL, 6). O gün insanlar amellerini görmeleri (karşılığını almaları) için darmadağınık geri dönüp gelirler.

     

    dağınık, ayrı ayrı   شَتٌّ ج أَشْتَاتٌ geri dönmek صَدَرَ يَصْدُرُ صَدْراً

    20- وَأَوْحَيْنَا إِلَى أُمِّ مُوسَى أَنْ أَرْضِعِيهِ فَإِذَا خِفْتِ عَلَيْهِ فَأَلْقِيهِ فِي الْيَمِّ وَلاَ تَخَافِي وَلاَ تَحْزَنِي إِنَّا رَادُّوهُ إِلَيْكِ وَجَاعِلُوهُ مِنَ الْمُرْسَلِينَ .

    (28/KASAS, 7). Musa’nın anasına: Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız, diye vahyettik (bildirdik).

     

    korkmak خاَفَ يَخاَفُ خَوْفاً emzirmek أَرْضَعَ يُرْضِعُ إِرْضاَعاً
    deniz  اَلْيَمُّ atmak, bırakmak أَلْقَي يُلْقِي إِلْقاَءً
        geri çevirici, dönderici رَادٌّ (رَدَّ يَرُدُّ)
             

    21- وَمَا أُمِرُوا إِلاَّ لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلاَةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ .

    (98/BEYYİNE, 5). Halbuki onlara ancak, dini yalnız O’na has kılarak (ihlâslılar olarak) ve hanifler olarak Allah’a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.

     

     

    أَمَرَ يَأْمُرُ أَمْراً

    emretmek

    أَقاَمَ يُقيِمُ إِقاَمَةً

    yerine getirmek

    عَبَدَ يَعْبُدُ عُبُودِيَّةً

    kulluk etmek  

    حَنِيفٌ ج حُنَفاَءُ

    Hanif: Allah’ın emrine teslim olup, Allah’ın emrinden cayma yapmayan ihlâslı kişi
      اَلْقَيِّمَةُ kıymetli, istikamet ve adalet yolunu takip eden  
                     

     

  • Muzaaf Fiil Aksam-ı Seba

     

    C)  MUZAAF FİİL

     

    Şeddeli fiil demektir. Yani fiilin son iki harfi (olan aynel fiil ile lâmel fiil) aynı cinsten olup şeddeli okunur.

    مَدَّ يَمُدُّ  uzattı (aslı 1. bab: مَدَدَ يَمْدُدُ)              فَرَّ يَفِرُّ  kaçtı (aslı 2. bab:فَرَرَ  يَفْرِرُ )

    Görüldüğü gibi gibi iki harfi birbirine katma işine idgam denir.

    Muzâri Malûm Fiil Çekim Örneği

    (يَمُدُّ  uzatıyor)

    Mâzî Malûm Fiil Çekim Örneği 

     (مَدَّ  uzattı)

    يَمُدُّ   يَمُدَّانِ   يَمُدُّونَ

    مَدَّ    مَدَّا    مَدُّوا

    تَمُدُّ   تَمُدَّانِ   يَمْدُدْنَ

    مَدَّتْ   مَدَّتَا   مَدَدْنَ

    تَمُدُّ    …      …

              مَدَدْتَ  …    …

    Görüldüğü gibi muzaaf fiillerin idgâmı (şeddesi) mâzide gâibe cemi müennesden itibaren çözülmüştür. Diğerinde de gâibe cemi müennesden itibaren (فَرَرْنَ) şeklinde bağlanır. Muzârilerinde de meselâ gâibe cemi müennesler (يَمْدُدْنَ) ve (يَفْرِرْنَ) şeklinde çözülürler.

    Meçhûlleri:      ( يَمُدُّ) denيُمَدُّ     uzatılıyor        (مَدَّ) denمُدَّ      uzatıldı 

    Muzâri Meçhûl Fiil Çekimi

    Mâzî Meçhûl Fiil Çekimi

    يُمَدُّ   يُمَدَّانِ   يُمَدُّونَ

    مُدَّ     مُدَّا   مُدُّوا

    تُمَدُّ   تُمَدَّانِ   يُمْدَدْنَ

    مُدَّتْ  مُدَّتَا   مُدِدْنَ

    تُمَدُّ    …     …

    مُدِدْتَ  …   …

                            ( يَفِرُّ) danيُفَرُّ     kaçılıyor        (فَرََّ) danفُرَّ      kaçıldı

    Gâibe cemi müennesleri: Muzâride: (يُفْرَرْنَ) …    Mâzîde:     (فُرِرْنَ)   …

    Emr-i Hâzırı:

    (يَمُدُّ ) den (مُدَّ) (مُدِّ) ya da (أُمْدُدْ) (uzat)  

    (يَفِرُّ) dan    (فِرَّ) (فِرِّ) ya da (إِفْرِرْ) (kaç)               

    Görüldüğü gibi şeddeli fiillerin emr-i hâzırları fiilin açılıp son harfinin cezm yapılmasıyla olabileceği gibi daha pratik olan şedde ile de yapılmaktadır. Son harekenin üstünle ya da esre ile de verileceğini unutmayınız. Birinci tarz çekimin (أُمْدُدْ) normal çekimlerden farkı olmadığı için  aşağıda ikinci tarz çekim örneği verilmiştir:

     

    Emr-i Hâzır Çekimi:

     

     

    مُدَّ            مُدَّا       مُدُّوا

    مُدِّي           مُدَّا      أُمْدُدْنَ

     

     

    *

    **

     

     

    فِرَّ (فِرِّ-إِفْرِرْ)  فِرّاَ          فِرُّوا

    فِرِّي           فِرّاَ         إِفْرِرْنَ 

     

    İsm-i Fâil

    مَدَّ  den    مَادٌّ (uzatan), (فَرَّ) dan (فاَرٌّ) (kaçan)

    İsm-i Mef’ûl

    مَدَّ   den   مَمْدُودٌ (uzatılmış, uzatılan), (فَرَّ) dan (مَفْرُورٌ) (kaçılan)[1]

     

     

           

    Muzaaf fiillerin ism-i fâillerine çeşitli örnekler:

     (دَلَّ) den  (داَلٌّ ج داَلُّونَ) delâlet eden, yol gösteren

     (ضَلَّ) den (ضاَلٌّ ج ضاَلُّونَ) sapıtan, şaşıran

    (مَرَّ) den  (ماَرٌّ ج ماَرُّونَ) geçen, uğrayan

    Muzaaf Fiillerin İsm-i Mef’ûllerine örnek:

    (دَلَّ) den  (مَدْلُولٌ) delâlet edilmiş, yol gösterilen

    (عَدَّ) den  (مَعْدُودٌ) sayılan, sayılmış

    Cümle Örnekleri:

    1- ظَنَنْتُ النَّجاَحَ سَهْلاً – قَصَصْناَ عَلَيْهِمُ الْحِكاَيَةَ.

    2- اَلرَّجُلاَنِ يَمُراَّنِ بِالْحَدِيقَةِ – هُمْ مَرُّوا بِالسُّوقِ.

    3- دُقِّي الْباَبَ ياَ عاَئِشَةُ – قُصاَّ الْحِكاَيَةَ عَلَى صاَحِبِكُماَ.

    4- أَنْتَ مَرَرْتَ بِالسُّوقِ – مَرَّ الْأَوْلاَدُ بِالْحَدِيقَةِ – اَلْأَوْلاَدُ مَرُّوا بِالْحَدِيقَةِ.

    5- أَنْتِ صَبَبْتِ الْماَءَ – هُنَّ صَبَبْنَ الْماَءَ.

    6- حَثَّ الْآباَءُ أَوْلاَدَهُمْ عَلَى الْاِجْتِهاَدِ – اَلْآباَءُ حَثُّوا  أَوْلاَدَهُمْ عَلَى الْاِجْتِهاَدِ.

    7- تَقُصُّ الْمُدَرِّساَتُ بَعْضَ الْقَصَصِ عَلَى التِّلْمِيذاَتِ – اَلْمُدَرِّساَتُ يَقْصُصْنَ بَعْضَ الْقَصَصِ عَلَى التِّلْمِيذاَتِ.

    8- صَبَّ الْوَلَداَنِ الْماَءَ عَلَى الْأَرْضِ –  اَلْوَلَداَنِ صَبَّا الْماَءَ عَلَى الْأَرْضِ.

    9- شَكَّ الْمُدَرِّسُونَ فِي الْأَمْرِ – اَلْمُدَرِّسُونَ شَكُّوا فِي الْأَمْرِ. 

    10- لاَ تَأْكُلْ كَثِيراً فَالْأَكْلُ الْكَثِيرُ يَضُرُّ الْمَعِدَةَ – ظَنَنْتُكَ إِياَّهُ.

    11- لاَ تَمُرَّ بَعْدَ هَذاَ الْخَطِّ.

    Tercüme:

    1- Başarıyı kolay sandım. Onlara hikaye anlattık.

    2- İki adam bahçeden geçiyor. Onlar çarşıya uğradılar.

    3- Kapıyı çal ey Aişe! İkiniz hikayeyi arkadaşınıza anlatın.

    4- Sen çarşıya uğradın. Çocuklar bahçeye uğradı. (Aynı anlam isim cümlesi)

    5- Suyu sen döktün. Suyu onlar (müe.) döktüler.

    6- Babalar çocuklarını çalışmaya teşvik etti.(Aynı anlam isim cümlesi).

    7- Öğretmenler öğrencilere bazı hikayeler anlatıyor. (Aynı anlam).

    8- İki çocuk suyu yere döktü.

    9- Öğretmenler mesele hakkında şüpheye düştü.

    10- Çok yeme, çok yemek mideye zarar verir. Seni o sandım.

    11- Bu hattan sonrasına geçme.

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    MUZAAF FİİL İLE İLGİLİ AYETLER

    1- … فَإِنْ تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً .

    (4/NİSÂ, 59). …Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah’a ve Resûl’e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.

    تَناَزَعَ  يَتَناَزَعُ  تَناَزُعاً

    anlaşmazlığa, ihtilafa düşmek

    رَدَّ  يَرُدُّ  رَداًّ  مَرَدّاً

    döndürmek, çevirmek

    أَحْسَنُ

    daha güzel

    اَلتَّأْويِلُ

    yorumlama, (murad edilen manayı) beyân etmek

     

                   

    2- فَفِرُّوا إِلَى اللَّهِ إِنِّي لَكُمْ مِنْهُ نَذِيرٌ مُبِينٌ .

    (51/ZÂRİYÂT, 50). O halde Allah’a kaçın. Çünkü ben, size O’nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.

    فَرَّ يَفِرُّ فَراًّ فِراَراً مَفَراًّ

    kaçmak

     

     

    3- وَإِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِأَحْسَنَ مِنْهَا أَوْ رُدُّوهَا إِنَّ اللّهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ حَسِيبًا .

    (4/NİSÂ, 86). Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selâmlayın; yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.

    حَيَّ يُحَيِّ تَحِيَّةً

    selâmlamak

    تَحِيَّةٌ

    bir selâm

    حُيِّيَ

    selâmlandı

    إِذَا حُيِّيتُمْ

    selâmlandığınız zaman

    رُدُّوهاَ (رَدَّ  يَرُدُّ)

    (ona misliyle) karşılık verin

    حَسِيبٌ

    hesaba çeken (mübâlağalı ism-i fâil)

     

     

                     

    4- … فَخَلُّوا سَبِيلَهُمْ إِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ .

    (9/TEVBE, 5). ..(Müşrikler eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse) artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, merhamet edendir.

    خَلَّى السَّبِيلَ

    serbest bırakmak, salıvermek

    5- ياَ أَيُّهَا النَّاسُ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ فَلاَ تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ بِاللَّهِ الْغَرُورُ .

    (35/FÂTIR, 5). Ey insanlar! Allah’ın vâdi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırmasın!

    غَرَّ يَغُرُّ غُرُوراً

    aldatmak, kandırmak

    فَلاَ يَغُرَّنَّكُمْ

    sakın sizi aldatmasın

    (sondaki şeddeli nûnlar tekit içindir)

  • Salim Fiil Sahih Fiiller Aksam-ı Seba

     

    AKSAM-I SEB’A (YEDİ KISIM)

    Arapça’da fiiller, içinde illet harfi (و ي ا) bulunup bulunmaması bakımından iki kısma ayrılır: Sahih fiiller, illetli fiiller.

    Sahih fiiller üç çeşittir:   a) Sâlim  b) Mehmûz  c) Muzaaf

    İlletli fiiller dört çeşittir:  a) Misâl  b) Ecvef   c) Nâkıs  d) Lefîf

    Fiil sembol olarak 3 harfli (فَعَلَ) kelimesinde gösterilir. Fiilin birinci harfine bu sembolden yola çıkılarak fâu’l-fiil denir. Ortadaki (ع) fiilin ikinci harfini temsil eder ve ayne’l-fiil denir. (ل) harfi de fiilin üçüncü harfini temsil eder ve lâme’l-fiil adını alır. Aşağıdaki konularda bu lafızlar sık sık kullanılacaktır. Şimdi bu fiilleri ve çekimlerini sırayla görelim:

    I) SAHİH FİİLLER

    A) SÂLİM FİİL

    Kuruluşunda harf-i illet denen ي  و ا harflerinden biri bulunmazsa veya aynı cins iki harf (şeddeli olarak) yanyana gelmemişse yahut harfleri arasında hemze ( أ  ء ) yoksa bu fiile sâlim fiil denir.

    fiilleri gibi  جَلَسَ -كَتَبَ – فَتَحَ – عَلِمَ

    Sâlim fiille ilgili çekimleri daha önce gördüğümüz için burada tekrar etmiyoruz. Örnekleri:

    جَلَسَ الْأَوْلاَدُ فِي الْحَدِيقَةِ.

    Çocuklar bahçede oturdu.

    اَلْأَوْلاَدُ جَلَسُوا  فِي الْحَدِيقَةِ.

    Çocuklar, bahçede oturdu.