Yıl: 2012

  • 20 -100 1000 ve Sonrası Sayılar

     

    20 VE SONRASI SAYILAR

    Arapça’da sayıya adet (اَلْعَدَدُ), sayılana ma’dûd (اَلْمَعْدُودُ) dendiğini ve 1-20 arası sayılar ile özelliklerini daha önce görmüştük. Sayılar konusu Arapça’nın en çok kural taşıyan karmaşık konularından biridir. Ancak tekrar ve bol örnek sayesinde zihne yerleşir. İ’rab kaideleri zamanla unutulsa da yazılı metinlerde görülünce tekrar hatırlanır. Bu nedenle umutsuzluğa kapılmamalıdır. Şimdi de 20 sonrası sayılara ve ma’dûdlarına bakalım.

    20-100 ARASINDAKİ SAYILAR

    a) 20 den 99 un sonuna kadar olan sayılarda, sayılan isim (ma’dûd); müfred ve son harfi üstün tenvinlidir. Sayıların harekesi ise cümledeki ötre, üstün ve esre oluşlarına göre değişir. Nasb ve cer halinde “on”un katlarında vâv-nûn (ون), yâ-nûn (ين) haline gelir: (أَرْبَعُونَ =أَرْبَعِينَ) ( ثَلاَثُونَ =ثَلاَثِينَ)

           Müennes

     

                    Müzekker

     

    إِحْدَى وَعِشْرُونَ امْرأَةً

    21 kadın

    وَاحِدٌ وَعِشْرُونَ بَاباً

    21 kapı

    اِثْنَتَانِ وَثلاثُونَ امْرأَةً

    22 kadın

    اِثْنَانِ وَثلاثُونَ باَباً

    32 kapı

    ثَلاَثٌ وَأَرْبَعُونَ امْرأَةً

    43 kadın

    ثَلاَثَةٌ وَأَرْبَعُونَ رَجُلاً

    43 adam

    أرْبَعٌ وَخَمْسُونَ بِنْتاً

    54 kız

    أَرْبَعَةٌ وَخَمْسُونَ وَلَداً

    54 çocuk

    خَمْسٌ وَ سِتُّونَ تِلْميِذَةً

    65 talebe

    خَمْسَةٌ وَسِتُّونَ تِلْمِيذاً

    65 talebe

    سِتٌ وَسَبْعُونَ لَيْلَةً

    76 gece

    سِتَّةٌ وَسَبْعُونَ نَهَاراً

    76 gün

    سَبْعٌ وَثَمَانُونَ مُعَلِّمَةً

    87 öğretmen

    سَبْعَةٌ وَثَمَانُونَ مُعَلِّماً

    87 öğretmen

    ثَمَانٍ وَتِسْعُونَ صُورَةً

    98 resim

    ثَمَانِيةٌ وَتِسْعُونَ دَفْتَراً

    98 defter

    تِسْعٌ وَتِسْعُونَ امْرَأةً

    99 kadın

    تِسْعَةٌ وَتِسْعُونَ رَجُلاً

    99 adam

               

    جَاءَتْ إِحْدَى وَعِشْروُنَ امْرَأَةً.

    21 kadın geldi. *Fâil*

    ذَهَبَ تِسْعَةٌ وَتِسْعُونَ رَجُلاً إِلىَ الْمَدْرَسَةِ.

    99 adam okula gitti. *Fâil*

    فَتَحْتُ وَاحِداً وَعِشْرِينَ بَاباً.

    21 kapı açtım. *Mef’ûl*

    رَأَيْنَا تِسْعاً وَتِسْعِينَ امْرأَةً فِي السُّوقِ.

    Çarşıda 99 kadın gördük. *Mef’ûl*

    b) 20 ile 100 arasındaki sonu sıfırlı olan onluk başlarında müzekkerlik-müenneslik aranmaz. Müzekker ve müennes için ortak olarak kullanılır. Ma’dûd gene üstün tenvinli ve tekildir. Onluk sayılara ukûd (اَلْعُقُودُ) sayılar denir.

    عِشْروُنَ

    20

    سِتُّونَ

    60

    ثَلاَثُونَ

    30

    سَبْعُونَ

    70

    أرْبَعُونَ

    40

    ثَمَانُونَ

    80

    خَمْسُونَ

    50

    تِسْعُونَ

    90

     

    Müennes

     

    Müzekker

     

    عِشْروُنَ لَيْلَةً

    20 gece

    عِشْروُنَ قَلَماً

    20 kalem

    أرْبَعُونَ صُورَةً

    40 resim

    ثَلاَثُونَ يَوْماً

    30 gün

    تِسْعُونَ هِرَّةً

    90 kedi

    خَمْسُونَ قَلَماً

    50 kalem

    سِتُّونَ غُرْفَةً

    60 oda

    سَبْعُونَ حِصَاناً

    70 at

    أَرْبَعُونَ امْرأَةً

    40 kadın

    تِسْعُونَ رَجُلاً

    90 adam

     

    Cer

    Nasb

    Ref’

    سَلَّمْتُ عَلَى أَرْبَعِينَ رَجُلاً.

    رَأَيْتُ أَرْبَعِينَ رَجُلاً.

    جاَءَ أَرْبَعُونَ رَجُلاً.

     

     

    ساَفَرَ سِتُّونَ طاَلِباً.

    60 öğrenci gitti (yolculuk yaptı).

     

    فِي الساَّعَةِ سِتُّونَ دَقِيقَةً.

    Saatte 60 dakika vardır.

     

    بَنَى الْمَدْرَسَةَ ثَماَنُونَ عاَمِلاً.

    Okulu 80 işçi bina etti (yaptı).

     

    وَصَلَتِ الْحاَفِلَةُ فِي عِشْرِينَ دَقِيقَةً.

    Otobüs 20 dakikada geldi.

    سَتَبْدَأُ الْعُطْلَةُ الصَّيْفِيَّةُ بَعْدَ عِشْرِينَ يَوْماً.

    Yaz tatili 20 gün sonra başlayacak.

         

     

    100 VE SONRASI SAYILAR

    مِائَةٌ (yüz) sayısı yazıldığı gibi okunmayan bir kelimedir.

    a) Yüzden sonra sayılan isimler bin ve sonrası da dahil olmak üzere müfredtir (tekildir) ancak muzafun ileyh durumunda olarak son harfi esre tenvinlidir.

    مِائَةُ حَطَبٍ

    Yüz odun

     

    مِائَةُ سَمَكٍ

    Yüz balık

     

    رَأَيْنَا مِائَةَ امْرأَةٍ.

    Yüz kadın gördük.

     

    سَلَّمْنَا عَلَى مِائَةِ رَجُلٍ.

    Yüz adamı selâmladık.

    b)  مِائَتاَنِ – مِائَتَيْنِ sayısı madûd (sayılan şey) ile birlikte yazıldığında nûn harfi düşer.

    Ref Hali: مِائَتاَ طاَلِبٍ  ikiyüz öğrenci

    Nasb ve Cer Hali: يَوْمٍ مِائَتَيْ مُنْذُ ikiyüz günden beri

    c) Yüz’ün katları iki sayının birleşmesinden oluşur. Yüz ve bin’in katlarında da müzekkerlik ve müenneslik yoktur. Hem müzekker hem müennes için ortak kullanılır.

    ثَلاَثُمِائَةِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    مِائَتاَ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    مِائَتَيْ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    مِائَةُ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    300 öğrenci

    200 öğrenci[1]

    100 öğrenci

    سِتُّمِائَةِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    خَمْسُمِائَةِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    أَرْبَعُمِائَةِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    600 öğrenci

    500 öğrenci

    400 öğrenci

    تِسْعُمِائَةِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    ثَماَنِمِائَةِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    سَبْعُمِائَةِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    900 öğrenci

    800 öğrenci

    700 öğrenci

    İ’râbı (harekesi) birinci sayının sonunda görülür. İkinci sayı daima mecrûr olur:

    قُطِعَ سَبْعُمِائَةِ شَجَرَةٍ فِي الْحَدِيقَةِ.

    Bahçedeki 700 ağaç kesildi.

    رَأَيْتُ سَبْعَمِائَةِ شَجَرَةٍ فِي الْحَدِيقَةِ.

    Bahçede 700 ağaç gördüm.

    عَلَى خَمْسِمِائَةِ رَجُلٍ سَلَّمْتُ.

    500 adama selâm verdim.

    d) 25, 115, 675.. gibi sayılar birbirlerine atıf harfi olan vâv’la bağlandıkları için bunlara ma’tûf (اَلْمَعْطُوفُ) sayılar denir.

    سِتُّمِائَةٍ وَ خَمْسَةٌ وَ سَبْعُونَ

    675

    خَمْسَةٌ وَ عِشْرُونَ

    25

     

     

     

     

    تِسْعُمِائَةٍ وَ سِتَّةٌ وَ تِسْعُونَ

    996

    مِائَةٌ وَ خَمْسَة عَشَرَ

    115

    Sayılan şeyin durumu ise son sayıya göredir:

    مِائَةٌ وَ خَمْسَةُ أَقْلاَمٍ

    105 kalem

    سَبْعُمِائَةٍ وَ ثَلاَثَةَ عَشَرَ قَلَماً

    713 kalem[2]

    تِسْعُمِائَةٍ وَ أَرْبَعَةٌ وَ خَمْسُونَ قَلَماً

    954 kalem

    BİNLER BASAMAĞI

    أَلْفٌ kelimesi ma’dûd olduğunda مِائَةُ sayısından farklı olarak ma’dûd kurallarına uyar. 3-10 sayılarının ma’dûdu olduğunda آلاَفٌ (nadir olarak  أُلُوفٌ ), 11-99 arasındaki sayılarda أَلْفاً, yüzler basamağındaki sayılardan sonra da أَلْفٍ şeklinde gelir.

    أَلْفاَنِ – أَلْفَيْنِ

    iki bin

    أَلْفٌ

    bin

    خَمْسَةُ آلافٍ

    beşbin

    ثَلاَثَةُ آلاَفٍ

    üç bin

    خَمْسُمِائَةِ أَلْفٍ

    500 bin

    خَمْسُونَ أَلْفاً

    50 bin

    أَلْفٌ (bin) sayısından sonraki ma’dûd aynı مِائَةٌ (yüz) sayısından sonra gelen ma’dûd gibi müfred nekre ve mecrûrdur.

    أَلْفُ سَنَةٍ “bin yıl”

    قَبْلَ أَلْفِ عاَمٍ “bin yıl önce”

    *Ayrıntı arzu edenlere de aynen yüz sayısı ve sonrasında olduğu gibi şu bilgiler sunulabilir:

    ثَلاَثَةُ آلاَفِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    أَلْفاَ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    أَلْفُ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    3 bin öğrenci

    2 bin öğrenci

    Bin öğrenci

    عَشْرَةُ آلاَفِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    ثَماَنِيَةُ آلاَفِ طاَلِبٍ(طاَلِبَةٍ)

    أَرْبَعَةُ آلاَفِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    10 bin öğrenci

    8 bin öğrenci

    4 bin öğrenci

    تِسْعُونَ أَلْفَ طاَلِبٍ(طاَلِبَةٍ)

    خَمْسُونَ أَلْفَ طاَلِبٍ(طاَلِبَةٍ)

    عِشْرُونَ أَلْفَ طاَلِبٍ(طاَلِبَةٍ)

    90 bin öğrenci

    50 bin öğrenci

    20 bin öğrenci

    ثَلاَثُمِائَةِ أَلْفِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    مِائَتاَ أَلْفِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    مِائَةُ أَلْفِ طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    300 bin öğrenci

    200 bin öğrenci

    100 bin öğrenci

    مِلْياَرُ (مِلْياَراَتُ) طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    أَلْفُ أَلْفِ ( مَلْيُونُ ج مَلاَيِينُ ) طاَلِبٍ (طاَلِبَةٍ)

    Bir milyar öğrenci

    Bir milyon öğrenci

           

      

    Binler hanesinin ma’tûf şekli:

    أَلْفٌ وَ تِسْعُمِائَةٍ وَ تِسْعَةٌ وَ ثَماَنُونَ

    1989 (١٩٨٩)

    أَلْفٌ وَ تِسْعُمِائَةٍ وَ أَرْبَعَةٌ وَ سِتُّونَ

    1964[3] (١٩٦٤)

    ثَلاَثَةُ آلاَفٍ وَ خَمْسُمِائَةٍ وَثَلاَثَةٌ وَ أَرْبَعُونَ طاَلِباً

    3543 (٣٥٤٣)

    عَشْرَةُ آلاَفٍ وَ خَمْسُمِائَةٍ وَثَلاَثٌ وَ أَرْبَعُونَ طاَلِبَةً

    10.543 (١٠٥٤٣)

    Binli ifadeler bazen “min (mini’l-beyâniye-açıklama harfi)” kullanılarak yapılır:

    ثَلاَثَةُ آلاَفٍ مِنَ الْمَلاَئِكَةِ

    üçbin melek

    عَشْرَةُ آلاَفٍ مِنَ الْمُجاَهِدِينَ

    onbin mücâhid

    Rakamların Yazılışı:

    ١

    1

    ٢

    2

    ٣

    3

    ٤

    4

    ٥

    5

    ٦

    6

    ٧

    7

    ٨

    8

    ٩

    9

    ١٠

    10

    ١١

    11

    ١٨

    18

    ١٠٠

    100

    ١٢٣

    123

    ١٠٠٠

    1000

    ١٩٨٩

    1989

    ٤٥٨

    458

     

     

    *** Şimdiye kadar geçen sayılarla ilgili önemli özet bilginin ayetlerle örneklemesi şudur:

    a) 1 ve 2 sayıları sayılanın sıfatı olur ve sayılandan sonra gelir:

    يَوْمٌ واَحِدٌ

    bir gün

    يَوْماَنِ اثْناَنِ

    iki gün

    وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ.

    İlâhınız bir tek ilahtır (Bakara, 163) .

    هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ واَحِدَةٍ.

    O, sizi tek bir candan yaratandır (A’râf, 189) .

             

    b) 3-10 arasındaki sayıların ma’dûdu cemi, kesre tenvinli olup cinsiyet olarak tam tersinedir:

    أَرْبَعَةُ أَياَّمٍ

    dört gün

    أَرْبَعُ لَياَلٍ

    dört gece

    قَالَ آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَةَ أَيَّامٍ.

    “Senin için işaret, insanlara üç gün, söz söylememendir” dedi (Âl-i İmrân, 41).

    آيَتُكَ أَلاَّ تُكَلِّمَ النَّاسَ ثَلاَثَ لَيَالٍ سَوِيًّا.

    Sana işaret, sapasağlam olduğun halde üç gece insanlarla konuşamamandır (Meryem, 10).

     

    c) 11-99 arasındaki sayıların ma’dûdu müfred fetha tenvinli olur:

     

    خَمْسَةَ عَشَرَ يَوْماً

    onbeş gün

     

     

    خَمْسَةٌ وَ عِشْرُونَ يَوْماً

    yirmibeş gün

     

     

    إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ.

    Bir zamanlar Yusuf babasına demişti ki: Babacığım! Ben rüyamda onbir yıldızla güneşi ve ayı gördüm; onları bana secde ederlerken gördüm (Yusuf, 4).

     

    إِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا.

    Allah katında ayların sayısı on ikidir..(Tevbe, 36)

     

    فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْناً.

    Derhal (taştan) on iki kaynak fışkırdı (Bakara, 60).

     

    وَوَاعَدْنَا مُوسَى ثَلاَثِينَ لَيْلَةً وَأَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ مِيقَاتُ رَبِّهِ أَرْبَعِينَ لَيْلَةً.

    Mûsâ’ya otuz gece vade verdik ve ona on gece daha ilave ettik; böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk geceyi buldu (A’râf, 142).

     

    إِنَّ هَذَا أَخِي لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً.

    Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var.. (Sâd, 23)

    وَاخْتَارَ مُوسَى قَوْمَهُ سَبْعِينَ رَجُلاً لِّمِيقَاتِنَا.

    Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti (A’râf, 155).

     

             

    d) 100 ve 1000 sayıları ile katlarının ma’dûdu müfred kesre tenvinli olur:

    مِائَةُ يَوْمٍ

    yüz gün

    سَبْعَةُ آلاَفِ يَوْمٍ

    yedibin gün

     

    مَثَلُ الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنبَتَتْ سَبْعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنبُلَةٍ مِئَةُ حَبَّةٍ.

    Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır (Bakara, 261).

    وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَى قَوْمِهِ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلاَّ خَمْسِينَ عاَماً.

    Andolsun ki biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı (Ankebût, 14) .

  • Kem-i İstifhamiyye ve Kem-i Haberiyye Arapça Dersleri

     

    KEM’İL-İSTİFHAMİYYE VE KEM’İL -HABERİYYE

    (كَمْ) edatının iki türlü kullanılışı vardır:

    a) Kemi’l-İstifhâmiye: كَمْ soru edatı olarak “kaç …”  anlamındadır. Adedini öğrenmek istediğimiz isim bu edattan sonra müfred, mansûb ve nekre olarak gelir. Adedi verilen nesne temyiz olarak ifade edilir.

    كَمْ سَنَةً ؟

    Kaç yıl?

    كَمْ قَلَماً ؟

    Kaç kalem?

    كَمْ سُورَةً فِي الْقُرْآنِ الْكَرِيمِ ؟

    Kur’ân-ı Kerîm’de kaç sûre var?

    كَمْ آيَةً فِي سُورَةِ الْفاَتِحَةِ ؟

    Fâtiha sûresinde kaç ayet var?

    كَمْ سَطْراً كَتَبْتِ ؟

    Kaç satır yazdın ?

    *(كَمْ) in başına ( بِكَمْ kaça) gibi harf-i cer gelirse; temyizi mansûb da okunabilir, mecrûr da okunabilir.

    بِكَمْ دِرْهَماً اشْتَرَيْتَ هَذاَ ؟

    Bunu kaç dirheme satın aldın?

    بِكَمْ دِرْهَمٍ اشْتَرَيْتَ هَذاَ ؟

    Bunu kaç dirheme satın aldın?

    إِلَى كَمْ قِسْمٍ (قِسْماً) قَسَّمَ الْكاَتِبُ الداَّرِسِينَ؟

    Kâtip ders yapanları kaç kısma taksim etti?

    *(كَمْ) ile temyizi arasına zarf, harf-i cerli isim ya da fiil girebilir.

    كَمْ عِنْدَكَ كِتاَباً؟

    Kaç kitabın var?

    كَمْ فِي الداَّرِ رَجُلاً ؟

    Evde kaç adam var?

    كَمْ جاَءَكَ رَجُلاً؟

    Sana kaç adam geldi?

    b) Kemi’l-Haberiyye: (كَمْ) çokluk edatı olarak kullanılması durumunda “Kemi’l Haberiye” adını alır ve “ne kadar (çok), nice” manasını verir. Bu durumda yani çokluk ifadesi için kullanıldığında; çokluğu verilecek nesne (temyiz) muzâfun ileyh durumunda müfred veya cemi mecrûr olarak gelir. Genelde müfred, bazen de cemi olarak gelir. Çok defa başında مِنْ harf-i ceri bulunur.  (كَمْ) ile temyizinin arası genellikle başka bir kelime ile ayrılmaz.

    كَتَبْتُ! سُطُورٍ  كَمْ مِنْ

    كَمْ مِنْ سَطْرٍ كَتَبْتُ!

    (Ben ne satırlar yazdım!)

    كَمْ كُتُبٍ قَرَأْتُ!

    كَمْ كِتاَبٍ قَرَأْتُ!

    (Ben ne kitap(lar) okudum!)

    *  كَمْ bazen isim cümlesinin önünde hiçbir irab değişikliği olmaksızın da gelebilir:

    ياَ لَيْتَ قَوْمِي يَعْلَمُونَ كَمْ أَرْضُ اللَّهِ واَسِعَةٌ وَ كَمْ رَحْمَتُهُ واَسِعَةٌ!

    Keşke kavmim Allah’ın arzının ne kadar geniş olduğunu ve (yine) rahmetinin ne kadar geniş olduğunu bilselerdi!

     

    Ayet Örnekleri:

    ..كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللَّهِ..

    ..Nice az bir topluluk çok topluluğa galib gelmiştir.. (Bakara, 249).

    … كَمْ أَهْلَكْناَ[1] قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لاَ يَرْجِعُونَ

    (Müşrikler görmüyorlar mı ki, ) onlardan önce nice kavimler helâk ettik. Onlar kendilerine dönmezler (Yâsin, 31).

     

    Not: Onun kadar kullanılmasa da (كَمْ) yerine (كَأَيِّنْ -كَأَيٍّ ) kelimesi de aynı işleme ve manaya tabidir. Onun da temyizi (مِنْ) ile mecrûr olur:  كَأَيٍّ مِنْ داَبَّةٍ(Nice hayvanlar)(Ankebût, 60)

    Ayet Örnekleri:

    فَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَهْلَكْنَاهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ …

    Nice memleketler vardı ki, zulüm yapıyorlarken biz onları helâk ettik… (Hacc, 22)

    وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ أَمْلَيْتُ لَهَا وَهِيَ ظَالِمَةٌ ثُمَّ أَخَذْتُهَا وَإِلَيَّ الْمَصِيرُ

    Zulmedip dururlarken kendilerine mühlet verdiğim nice memleket halkı vardı ki, ben onları azabımla yakaladım. Dönüş banadır (Hacc, 48). 

    وَكَأَيِّنْ مِنْ نَبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ فَمَا وَهَنُوا لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ…

    Nice Peygamberler vardı ki, beraberlerinde birçok âlimler savaştı da Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı ümitsizliğe düşmediler…(Âl-i İmran, 146)

    وَكَأَيِّنْ مِنْ قَرْيَةٍ هِيَ أَشَدُّ قُوَّةً مِنْ قَرْيَتِكَ الَّتِي أَخْرَجَتْكَ أَهْلَكْنَاهُمْ فَلاَ نَاصِرَ لَهُمْ

    Seni, memleketinden (Mekke’den) çıkaran halktan daha kuvvetli nice memleketler (halkı) vardı ki, onları (türlü azablarla) helâk ettik de kendilerine yardım eden olmadı. (Muhammed, 13)

     

    Genel Cümle Örnekleri:

    1-كَمْ رِساَلَةً كَتَبَ إِلَى وَلَدِهِ ؟ كَمْ داَرِساً ساَفَرَ إِلَى أَوْرُباَّ ؟

    2- بِكَمْ لُغَةٍ يَتَكَلَّمُ الناَّسُ فِي بَلَدِكَ؟ – بِكَمْ لُغَةً يَتَكَلَّمُ الناَّسُ فِي بَلَدِكَ؟

     

    3-كَمْ كِتاَبٍ قَرَأْتُ فِي الْعُطْلَةِ –كَمْ صَدِيقٍ ساَعَدْتُهُ.

    4-كَمْ مِنْ غَزَواَتٍ انْتَصَرَ فِيهاَ الْمُسْلِمُونَ – كَمْ مِنْ ساَعاَتٍ قَضَيْتُهاَ مَعَهُمْ.

    5- بِكَمْ رِياَلٍ هَذِهِ الساَّعَةُ ؟– كَمْ امْرَأَةً ساَعَدَتْ زَوْجَهاَ ؟

    6-كَمْ يَوْماً قَضَيْتَ فِي قَرْيَتِكَ- بِكَمْ دِيناَراً اشْتَرَيْتَ الساَّعَةَ ؟

    7- قاَلَ رَسُولُ اللَّهِ :”كَمْ مِنْ صاَئِمٍ لَيْسَ لَهُ مِنْ صِياَمِهِ إِلاَّ الْجُوعُ وَ الْعَطَشُ “.

    8- كَمْ طاَلِباً اشْتَرَكُوا فِي الرِّحْلَةِ ؟ بِكَمِ اشْتَرَيْتَ الْقَلَمَ ؟

    9- كَمْ مَسْجِداً فِي الْمَدْرَسَةِ؟ فِي كَمْ ساَعَةٍ وَصَلَتِ الطاَّئِرَةُ ؟

    10- كَمْ مِنْ زَمِيلٍ ساَعَدْتُ فِي الْعَمَلِ – كَمْ طاَلِباً يَدْرُسُونَ الْعَرَبِيَّةَ فِي الْمَعْهَدِ ؟

    11- كَمْ مِنْ طاَلِبٍ يَدْرُسُونَ الْعَرَبِيَّةَ فِي الْمَعْهَدِ.

    Tercüme:    

    1- Oğluna kaç mektup yazdı? Kaç okuyan Avrupa’ya yolculuk yaptı?

    2- İnsanlar ülkende kaç dil konuşuyor? (Aynı anlam).

    3- Tatilde ne kitap(lar) okudum? Nice arkadaşa yardım ettim!

    4- Müslümanların galib geldiği nice gazveler vardır! Onlarla nice saatler geçirdim!

    5- Bu saat kaç riyal? Eşine kaç kadın yardım etti?

    6- Köyünde kaç gün geçirdin? Saati kaç dinara satın aldın?

    7- Allah’ın Rasûlü şöyle buyurdu: “Nice oruçlu vardır ki onun için oruçtan açlık ve susuzluktan başka birşey yoktur”.

    8- Geziye kaç öğrenci iştirak etti? Kalemi kaça satın aldın?

    9- Okulda kaç mescid var? Uçak kaç saatte geldi?

    10- İşte nice arkadaşa yardım ettim! Kursta kaç öğrenci Arapça okuyor?

    11- Kursta nice öğrenci Arapça tahsil ediyor!

     

  • Yeterlilik Fiili

     

    YETERLİLİK FİİLİ

    اِسْتَطَاعَ    يَسْتَطِيعُ

    …e bildi, ….a bildi -…e bilir, ….a bilir

    قَدَرَ  يَقْدِرُ

    …e bildi, …a bildi – …e bilir, …a bilir (gücü yeter)

    Bunlardan en çok kullanılanı (اِسْتَطَاعَ) fiilidir.

    اِسْتَطاَعَ أَنْ يَكْتُبَ

    yazabildi

    يَسْتطِيعُ أَنْ يَكْتُبَ

    yazabilir

    Arapça’da mâzî yeterlilik  yapılacağı zaman  اِسْتَطاَعَ fiilinin mâzî çekimiyle birlikte  أَنْ يَكْتُبَ  fiilinin çekimi ilave edilir ya da aynı vazifeyi gören masdar kullanılır.

     

    Mâzî Yeterlilik Çekim Tablosu

    Cemi

    Tesniye

    Müfred

     

    اِسْتَطَاعُوا أَنْ يَكْتُبوُا

    اِسْتَطَاعَا أَنْ يَكْتُبَا

    اِسْتَطَاعَ أَنْ يَكْتُبَ

    Gâib

    (Onlar) yazabildiler

    (İkisi) yazabildi

    (O) yazabildi

     

    اِسْتَطَعْنَ أَنْ يَكْتُبْنَ

    اِسْتَطَاعَتاَ أَنْ تَكْتُبَا

    اِسْتَطاَعَتْ أَنْ تَكْتُبَ

    Gâibe

     

    اِسْتَطَعْتُمْ أَنْ تَكْتُبوُا

    اِسْتَطَعْتُمَا أَنْ تَكْتُبَا

    اِسْتَطَعْتَ أَنْ تَكْتُبَ

    Muhatap

    (Sizler) yazabildiniz

    (İkiniz) yazabildiniz

    (Sen) yazabildin

     

    اِسْتَطَعْتُنَّ أَنْ تَكْتُبْنَ

    اِسْتَطَعْتُمَا أَنْ تَكْتُبَا

    اِسْتَطَعْتِ أَنْ تَكْتُبِي

    Muhâtaba

     

    اِسْتَطَعْناَ أَنْ نَكْتُبَ

    اِسْتَطَعْنَا أَنْ نَكْتُبَ

    اِسْتَطَعْتُ أَنْ أكْتُبَ

    Mütekellim

    (Bizler) yazabildik

    (İkimiz) yazabildik

    (Ben) yazabildim

       
               

      

    Not: Burada unutulmaması gereken uzatmadan sonra cezm geldiği zaman illet harfinin düşeceği kaidesidir. Gâibe cemî müennes nûnu’nda uzatan eliften sonra cezm geldiği için  illet harfi düşmüş geriye kalanda aynı seyri takip etmiştir. İlletli ve mezîd fiillerde bunun örnekleri bol bol gelecektir. Şimdilik (اِسْتَطاَعَ) fiilinin bu haliyle ezberlenmesi gerekir.

    Muzâri yeterlilikte de; (يَسْتَطِيعُ ) fiilinin muzâri çekimiyle birlikte  أَنْ يَكْتُبَ  fiilinin çekimi ilave edilir ya da aynı vazifeyi gören masdar kullanılır, ..abilir, …ebilir, …abiliyor manasını verir:

    يَسْتَطِيعُ أَنْ يَكْتُبَ(=يَسْتَطِيعُ الْكِتاَبَةَ)

    yazabilir, yazabiliyor  

    يَسْتَطِيعَانِ أَنْ يَكْتُبَا

    ikisi yazabilir

    يَسْتَطِيعُونَ أَنْ يَكْتُبُوا

    yazabiliyorlar, yazabilirler

     

    Muzâri Yeterlilik Çekim Tablosu

     

    Cemi

    Tesniye

    Müfred

       

    يَسْتَطِيعوُنَ أَنْ يَكْتُبُوا

    يَسْتَطِيعَانِ أَنْ يَكْتُبَا

    يَسْتطِيعُ أَنْ يَكْتُبَ

    Gâib  

    (Onlar) yazabilirler

    (İkisi) yazabilir

    (O) yazabilir, yazabiliyor

       

    يَسْتَطِعْنَ أنْ يَكْتُبْنَ

    تَسْتَطِيعَانِ أَنْ تَكْتُبَا

    تَسْتَطِيعُ أَنْ تَكْتُبَ

    Gâibe  
                           

     

    تَسْتَطِيعوُنَ أَنْ تَكْتُبُوا

    تَسْتَطِيعَانِ أَنْ تَكْتُبَا

    تَسْتَطِيعُ أَنْ تَكْتُبَ

    Muhatap

    (Sizler) yazabilirsiniz

    (İkiniz) yazabilirsiniz

    (Sen) yazabilirsin

     

    تَسْتَطِعْنَ أنْ تَكْتُبْنَ

    تَسْتَطِيعَانِ أَنْ تَكْتُبَا

    تَسْتَطِيعيِنَ أَنْ تَكْتُبيِ

    Muhâtaba

     

     

     

     

    نَسْتَطِيعُ أَنْ نَكْتُبَ

    نَسْتَطِيعُ أَنْ نَكْتُبَ

    أَسْتَطِيعُ أَنْ أَكْتُبَ

    Mütekellim

    (Bizler) yazabiliriz

    (İkimiz) yazabiliriz

    (Ben) yazabilirim

     

             

    Not: Gâibe ve muhâtaba cemi müenneslerde uzatma harfinden sonra cezm geldiği için aradaki uzatan illet harfi elif düşmüştür.

    Olumsuz Şekilleri:

     

    مَا اسْتَطَاعَ أَنْ يَكْتُبَ  _ لَمْ يَسْتَطِعْ أَنْ يَكْتُبَ

     

    yazamadı

     

    لاَ يَسْتَطِيعُ أَنْ يَكْتُبَ

    yazamıyor

    لَنْ يَسْتَطِيعَ أَنْ يَكْتُبَ

    asla yazamayacak

    لَمَّا يَسْتَطِعْ أَنْ يَكْتُبَ

    henüz yazamadı
           

    Ayet Örnekleri:

    1- …مَا كَانُوا يَسْتَطِيعُونَ السَّمْعَ وَمَا كَانُوا يُبْصِرُونَ .

    …Onlar ne kulak verebiliyor, ne de (gerçeği) görebiliyorlardı (Hûd, 20).

    2- فَمَا اسْطَاعُوا[4] أَنْ يَظْهَرُوهُ وَمَا اسْتَطَاعُوا لَهُ نَقْبًا[5] .

    Bu sebeple (Ye’cüc ve Me’cûc) onu (seddi) ne aşmaya muktedir oldular ne de onu delebildiler (Kehf, 97).

    3- إِذْ قَالَ الْحَوَارِيُّونَ يَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ هَلْ يَسْتَطِيعُ رَبُّكَ أَن يُنَزِّلَ عَلَيْنَا مَآئِدَةً مِنَ السَّمَاءِ …

    Hani Havariler “Ey meryem oğlu İsâ, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi?.. demişlerdi (Mâide, 5).

    4- وَلاَ يَسْتَطِيعُونَ لَهُمْ نَصْرًا وَلاَ أَنْفُسَهُمْ يَنْصُرُونَ.

    Halbuki (putlar) ne onlara bir yardım edebilirler ne de kendilerine bir yardımları olur (A’râf, 192).

    5- فَلاَ يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلاَ إِلَى أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ .

    İşte (ölüm anında) onlar ne bir vasiyette bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler (Yâsin, 50).

    *  إسْتَطَاعَ   يَسْتَطِيعُ ile yapılan yeterlilik fiili قَدَرَ   يَقْدِرُ  )gücü yetti, kadir oldu) fiili ile de yapılabilir.يَسْتَطِيعُ   إسْتَطَاعَ   yerine قَدَرَ  يَقْدِرُ  )gücü yetti, kâdir oldu) fiilinin çekimi getirilir, geri kalan durumda herhangi bir değişiklik olmaz.

    Mâzî Yeterlilik Çekim Tablosu

    Cemi

    Tesniye

    Müfred

     

    قَدَروُا أَنْ يَكْتُبُوا

    قَدَرَا أَنْ يَكْتُباَ

    قَدَرَ أَنْ يَكْتُبَ

    Gâib

    (Onlar) yazabildiler

    (İkisi) yazabildi

    (O) yazabildi

     

    قَدَرْنَ  أَنْ  يَكْتُبْنَ

    قَدَرَتاَ أَنْ تَكْتُباَ

    قَدَرَتْ أَنْ تَكْتُبَ

    Gâibe
             

     

    قَدَرْتُمْ أَنْ تَكْتُبُوا

    قَدَرْتُمَا أَنْ تَكْتُبَا

    قَدَرْتَ أَنْ تَكْتُبَ

    Muhatap

    (Sizler) yazabildiniz

    (İkiniz) yazabildiniz

    (Sen) yazabildin

     

    قَدَرْتُنَّ أَنْ تَكْتُبْنَ

    قَدَرْتُمَا أَنْ تَكْتُبَا

    قَدَرْتِ أَنْ تَكْتُبِي

    Muhâtaba

     

     

    قَدَرْنَا أَنْ نَكْتُبَ

    قَدَرْنَا أَنْ نَكْتُبَ

    قَدَرْتُ أَنْ أَكْتُبَ

    Mütekellim  
     

    (Bizler) yazabildik

    (İkimiz) yazabildik

    (Ben) yazabildim

       
     

      

    Muzâri Yeterlilik Çekim Tablosu

     
     

    Cemi

    Tesniye

    Müfred

       

    يَقدِروُنَ أَنْ يَكْتُبُوا

    يَقدِرَانِ أَنْ يَكْتُباَ

    يَقْدِرُ أَنْ يَكْتُبَ

    Gâib

    (Onlar) yazabilirler

    (İkisi) yazabilir

    (O)yazabilir, yazabiliyor

     

    يَقدِرْنَ أَنْ يَكْتُبْنَ

    تَقْدِرَانِ أَنْ تَكْتُبَا

    تَقْدِرُ أَنْ تَكْتُبَ

    Gâibe
                         

     

    تَقْدِرُونَ أَنْ تَكْتُبُوا

    تَقْدِرَانِ أَنْ تَكْتُبَا

    تَقْدِرُ أَنْ تَكْتُبَ

    Muhatap

    (Sizler) yazabilirsiniz

    (İkiniz) yazabilirsiniz

    (Sen) yazabilirsin

     

    تَقْدِرْنَ أَنْ تَكْتُبْنَ

    تَقْدِرَانِ أَنْ تَكْتُبَا

    تَقْدِرِينَ أَنْ تَكْتُبيِ

    Muhâtaba
             

     

    نَقْدِرُ أَنْ نَكْتُبَ

    نَقْدِرُ أَنْ نَكْتُبَ

    أَقْدِرُ أَنْ أَكْتُبَ

    Mütekellim

    (Bizler) yazabiliriz

    (İkimiz)yazabiliriz

    (Ben) yazabilirim

     
               

    Muzâri olan  يَقْدِرُfiilinin başına  سَ     ya da  سَوْفَ   getirilerek gelecek zaman yapılır:

    سَاَقْدِرُ أَنْ أَكْتُبَ.

    yazabileceğim

    سَوْفَ تَقْدِرُونَ أَنْ تَكْتُبُوا.

    yazabileceksiniz

    سَنَقْدِرُ أَنْ نَكْتُبَ دَرْسَنَا مَسَاءً.

    Dersimizi akşam yazabileceğiz.

    يَقْدِرُ الأَطْفَالُ أَنْ يَكْسِرُوا الْكُرْسِيَّ.

    Çocuklar sandalyeyi kırabilirler.

    وَمَا قَدَرُوا اللّهَ حَقَّ قَدْرِهِ …

    Allah’ı gereği gibi tanıyamadılar…(En’âm, 91)

    …لاَ يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُوا عَلَى شَيْءٍ …

    Kazandıklarından hiçbirşeyi elde edemezler… (İbrâhim, 18)

    Not: (إسْتَطَاعَ   يَسْتَطِيعُ) fiili yerine (أَمْكَنَ يُمْكِنُ) (mümkün, mümkün oldu) fiili konularak da yaklaşık mana elde edilebilir. (يُمْكِنُ) fiili sabit kalmak suretiyle sonuna gerekli zamirler eklenerek kullanılır. Araplar bu fiili oldukça sık kullanmaktadırlar.

    هَلْ تَسْتَطِيعُ أَنْ تَعْرِفَ السُّوقَ ؟

    Çarşıyı bilebilir misin?

    نَعَمْ ، يُمْكِنُنِي أَنْ أَعْرِفَهاَ.

    Evet, onu bilmem mümkün.

    هَلْ تَسْتَطِيعُونَ أَنْ تَأْخُذُوا هَذِهِ الْكُتُبَ مِنْ هُناَ؟

    Bu kitapları buradan alabilir misiniz?

    نَعَمْ ، يُمْكِنُناَ أَخْذُهاَ.

    Evet, onları almamız mümkün.

    هَلْ تَسْتَطِيعِينَ أَنْ تَحْفَظِي هَذاَ الْواَجِبَ ؟

    Bu ödevi ezberleyebilir misin?

     

     

    نَعَمْ ، يُمْكِنُنِي حِفْظُهُ.

    Evet, onu ezberlemem mümkün.

    هَلْ تَسْتَطِيعاَنِ أَنْ تُشاَهِداَ هَذِهِ الصُّورَةَ ؟

    (İkiniz) bu resmi görebiliyor musunuz?

    نَعَمْ ، يُمْكِنُناَ مُشاَهَدَتُهاَ.

    Evet, onu görmemiz mümkün.

    Cümle Örnekleri:

    1- هَلِ اسْتَطاَعَ أَنْ يَفْتَحَ الْباَبَ ؟ نَعَمْ أَمْكَنَهُ فَتْحُهُ. هَلْ تَسْتَطِيعُ أَنْ تَفْتَحَ هَذِهِ الْخِزاَنَةَ؟

    2- اِسْتَطاَعَ أَخِي حِفْظَ الْقُرْآنِ الْكَرِيمِ فِي سَنَتَيْنِ – اِسْتَطاَعَ الصَّدِيقاَنِ أَنْ يُشاَهِداَ تِلْكَ الْأَماَكِنَ الْبَعِيدَةَ بِالْمِنْظاَرِ .

    3- آسِفٌ[6] ياَ صَدِيقِي ، لاَ أَسْتَطِيعُ أَنْ آكُلَ مَعكَ الْعَشاَءَ لاَنَّ واَلِدِي مَرِيضٌ وَ يَجِبُ أَنْ أَذْهَبَ مَعَهُ إِلَى الطَّبِيبِ .

    4- اِسْتَطاَعَ خاَلِدٌ أَنْ يُنْقِذَ[7] الْوَلَدَ مِنَ الْغَرَقِ – هَلْ يَسْتَطِعْنَ أَنْ يَكْتُبْنَ الرَّساَئِلَ ؟ نَعَمْ يُمْكِنُهُنَّ كِتاَبَتُهاَ.

    5- هَلْ يَسْتَطِيعُونَ أَنْ يُشاَهِدُوا الْوَزِيرَ ؟ نَعَمْ ، يُمْكِنُهُمْ مُشاَهَدَتُهُ .

    6- قاَلَ مُحَمَّدٌ : ياَ واَلِديِ لاَ أَسْتَطيِعُ النَّوْمَ وَ لاَ أَسْتَطيِعُ الْقِراَءَةَ .

    7- إِنَّهاَ تَسْتَطيِعُ أَنْ تُساَعِدَ عاَئِلَتَهاَ – أَسْتَطيِعُ الْآنَ أَنْ أُساَعِدَ أَخَواَتيِ .

    8- ماَذاَ اسْتَطاَعَ التاَّجِرُ أَنْ يَفْعَلَ ؟ إِسْتَطاَعَ التاَّجِرُ أَنْ يَبِيعَ[8] عَدَداً كَبِيراً مِنَ الدَّراَّجاَتِ . هَلْ باَعَ كُلَّ الدَّراَّجاَتِ ؟ لاَ، باَعَ عَدَداً كَبِيراً مِنْهاَ . لَقَدْ باَعَ دَراَّجاَتٍ كَثِيرَةً  .

    9- ماَذاَ اسْتَطاَعَ الْمُهَنْدِسُ أَنْ يَفْعَلَ ؟ إِسْتَطاَعَ الْمُهَنْدِسُ أَنْ يَبْنِيَ عَدَداً كَبِيراً مِنَ المَناَزِلِ. هَلْ بَنَى كُلَّ المَناَزِلِ ؟  لاَ ، بَنَى عَدَداً كَبِيراً مِنْهاَ . لَقَدْ بَنَى مَناَزِلَ كَثِيرَةً.

    Tercüme:

    1- Kapıyı açabildi mi? Evet, açması mümkün oldu. Bu dolabı açabilir misin?

    2- Kardeşim iki senede Kur’ân-ı Kerim’i ezberleyebildi. İki arkadaş o uzak yerleri dürbünle görebildi.

    3- Üzgünüm ey arkadaşım! Akşam yemeğini seninle birlikte yiyemeyeceğim. Çünkü babam hasta ve onunla birlikte doktora gitmem gerek.

    4- Halit çocuğu boğulmaktan kurtarabildi. Mektupları yazabilirler mi? Evet, (bayanların) onları yazması mümkün (olur).

    5- Bakanı görebilirler mi? Evet, onların onu görmesi mümkün.

    6- Muhammed şöyle dedi: “Ey babacığım! Uyuyamıyorum ve okuyamıyorum.

    7- Muhakkak ki o ailesine yardım edebilir. Şimdi kızkardeşlerime yardım edebilirim.

    8- Tüccar ne yapabildi? Tüccar çok sayıda bisiklet satabildi. Bütün bisikletleri sattı mı? Hayır, onlardan büyük sayıda sattı. Gerçekten çok bisiklet sattı.

    9- Mühendis ne yapabildi? Mühendis çok sayıda ev bina edebildi (yapabildi). Bütün evleri yapabildi mi? Hayır, onlardan büyük sayıda yaptı. Gerçekten çok ev yaptı.

  • Fiil-i Vücubi – Gereklilik Fiili Arapça Dersleri

     

    FİİL-İ VÜCUBİ

    (GEREKLİLİK FİİLİ)

    Türkçe’deki yaz-malı fiilindeki ..meli, ..malı takısı yerine Arapça’da kendine ait harf-i ceriyle birlikte aşağıdaki fiillerden biri getirilir.

    يَجِبُ عَلَى

    يَنْبَغِي لَـ..

     

    …meli, ..malı, gerekir

    uygun olur, yakışır

     

    يَجِبُ عَلَيْهِ أَنْ يَكْتُبَ

    yazması gerekir (yazmalı)

    يَنْبَغِي لَهُ أَنْ يَكْتُبَ

    yazması uygun olur (yazmalı)
           

    Bunlardan en fazla kullanılanı (يَجِبُ عَلَى) fiilidir.

    Fiile takılan يَجِبُ عَلَى ve يَنْبَغِي لَـ.. fiilleri daima müfred gâib halinde kalırlar. Şahıslara göre çekimi harf-i cerden sonra gelen zamirlerle ayarlanır.  Asıl fiilden önce أَنْ  getirilir.


      
             Çekim Tabloları
       

    Cemi

    Tesniye

    Müfred

     

    يَجِبُ عَلَيْهِمْ أَنْ يَكْتُبُوا

    يَجِبُ عَلَيْهِماَ أَنْ يَكْتُبَا

    يَجِبُ عَلَيْهِ أنْ يَكْتُبَ

    Gâib

    (Onlar) yazmalı

    (yazmaları gerekir)

    (O İkisi) yazmalı                  (yazmaları gerekir)

    (O) yazmalı

    (yazması gerekir)

     

    يَجِبُ عَلَيْهِنَّ أَنْ يَكْتُبْنَ

    يَجِبُ عَلَيْهِمَا أنْ تَكْتُباَ

    يَجِبُ عَلَيْهاَ أَنْ تَكْتُبَ

    Gâibe
               

     

    يَجِبُ عَلَيْكُمْ أَنْ تَكْتُبوُا

    يَجِبُ عَلَيْكُمَا أَنْ تَكْتُبَا

    يَجِبُ عَلَيْكَ أَنْ تَكْتُبَ

    Muhatap

    (Siz)yazmalısınız (yazmanız gerekir)

    (İkiniz) yazmalısınız

    (yazmanız gerekir)

    (Sen)yazmalısın (yazman gerekir)

     

    يَجِبُ عَلَيْكُنَّ أَنْ تَكْتُبْنَ

    يَجِبُ عَلَيْكُمَا أَنْ تَكْتُبَا

    يَجِبُ عَلَيْكِ أَنْ تَكْتُبِي

    Muhâtaba

     

    يَجِبُ عَلَيْنَا أَنْ نَكْتُبَ

    يَجِبُ عَلَيْنَا أَنْ نَكْتُبَ

    يَجِبُ عَلَيَّ أَنْ أَكْتُبَ

    Mütekellim

    (Biz)yazmalıyız (yazmamız gerekir)

    (İkimiz) yazmalıyız

    (yazmamız gerekir)

    (Ben) yazmalıyım

    (yazmam gerekir)

     

     

    Cemi

    Tesniye

    Müfred

     

    يَنْبَغِي لَهُمْ أَن يَكْتُبُوا

    يَنْبَغِي لَهُمَا أنْ يَكْتُبَا

    يَنْبَغِي لَهُ أَنْ يَكْتُبَ

    Gâib

    (Onların)

    yazması uygun olur

    (O ikisinin)

    yazması uygun olur

    (Onun)yazması uygun olur (yazmalı)

     

    يَنْبَغِي لَهُنَّ أَنْ يَكْتُبْنَ

    يَنْبَغِي لَهُمَا أنْ تَكْتُبَا

    يَنْبَغِي لَهاَ أَنْ تَكْتُبَ

    Gâibe

     

     

    يَنْبَغِي لَكُمْ أَنْ تَكْتُبُوا

    يَنْبَغِي لَكُماَ أَنْ تَكْتُبا

    يَنْبَغِي لَكَ أَنْ تَكْتُبَ

    Muhatap

    (Sizlerin)

    yazmanız uygun olur

    (İkinizin)

     yazması uygun olur

    (Senin)

    yazman uygun olur

     

    يَنْبَغِي لَكُنَّ أَنْ تَكْتُبْنَ

    يَنْبَغِي لَكُماَ أَنْ تَكْتُباَ

    يَنْبَغِي لَكِ أنْ تَكْتُبِي

    Muhâtaba

     

    يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَكْتُبَ

    يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَكْتُبَ

    يَنْبَغِي لِي أَنْ أَكْتُبَ

    Mütekellim

    (Bizlerin)

    yazmamız uygun olur

    (İkimizin)

    yazması uygun olur

    (Benim)

    yazmam uygun olur

     

    Olumsuz Şekli:

    يَجِبُ عَلَيْهِ أَنْ لاَ يَكْتُبَ

    يَنْبَغِي لَهُ أَنْ لاَ يَكْتُبَ

    yazmaması gerekir, yazmamalı

    yazmaması uygun olur, yazmamalı

    لا يَجِبُ عَلَيْهِ أَنْ يَكْتُبَ

    لاَ يَنْبَغِي لَهُ أَنْ يَكْتُبَ

    yazması gerekmez

    yazması uygun olmaz

    *Fiilin başına çekime göre değişmeyen  كاَنَgetirilebilir.     ..idi manasını verir:

    كَانَ يَجِبُ عَلَيْهِ أَنْ يَكْتُبَ

    yazması gerekirdi, yazmalıydı

    كَانَ يَجِبُ عَلَيْهِمْ أَنْ يَكْتُبوُا

    yazmaları gerekirdi, yazmalıydılar

    Olumsuz Şekli:

    مَا كَانَ يَجِبُ عَلَيْهِ أَنْ يَكْتُبَ

    مَا كَانَ يَجِبُ عَلَيْهاَ أَنْ تَكْتُبَ

    yazması gerekmezdi, yazmamalıydı

    Ayet Örnekleri:

    وَمَا يَنْبَغِي لِلرَّحْمَنِ أَنْ يَتَّخِذَ وَلَدًا.

    (Halbuki) çocuk edinmek Rahmân’ın şanına yakışmaz. (Meryem, 92)

    قَالُوا سُبْحَانَكَ مَا كَانَ يَنْبَغِي لَنَا أَنْ نَتَّخِذَ مِنْ دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَاءَ …

    Onlar: “Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz..” dediler… (Furkân, 18)

    لاَ الشَّمْسُ يَنْبَغِي لَهَا أَنْ تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلاَ اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ.

    Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler. (Yâsîn, 40)

    F   يَجِبُfiiliini kullanırken “gerekir” diye tercüme etmek daha doğru olur.

    يَجِبُ ve يَنْبَغِي  fiilleri olmadan da harf-i cerle devam eden geri kalanı aynı manayı ifade eder.

    عَلَيْهِ أَنْ يَكْتُبَ

    yazmalı, yazması gerekir

    لَهُ أَنْ يَكْتُبَ

    yazmalı, yazması uygun olur

    عَلَيَّ أَنْ أَكْتُبَ

    yazmalıyım

    لِي أَنْ أكْتُبَ

    yazmam uygun olur

     

     

    Olumsuz Şekli:

    عَلَيَّ أَنْ لاَ أَكْتُبَ

    yazmamalıyım

    لِي أَنْ لاَ أَكْتُبَ

    yazmam uygun olmaz

    Cümle Örnekleri:

    1- يَجِبُ أَنْ يَكُونَ الْمُسْلِمُ صاَدِقاً وَ أَمِيناً داَئِماً.

    2- يَجِبُ عَلَى كُلِّ مُسْلِمٍ أَنْ يَعْرِفَ دِينَهُ جَيِّداً – يَجِبُ أَنْ تَعْلَمُوا مُنْذُ الْآنَ .

    3- يَجِبُ أَنْ تَعْلَمْنَ مُنْذُ الْآنَ – يَجِبُ أَنْ يَذْهَباَ مُنْذُ الْآنَ.

    4- ماَذاَ يَجِبُ عَلَيْكَ أَنْ تَفْعَلَ الْآنَ لِيَكُونَ مُسْتَقْبَلُكَ عَظِيماً ؟

    5- يَجِبُ عَلَيَّ أَنْ أَدْرُسَ وَ أَنْجَحَ داَئِماً.

    6- مَتَى يَجِبُ الْغُسْلُ ؟ – يَجِبُ أَنْ يَحْتَرِمَ الصَّغِيرُ الْكَبِيرَ .

    7- يَجِبُ عَلَى الْأَوْلاَدِ طاَعَةُ[1] الْواَلِدَيْنِ.

    8- أُمِّي مَريِضَةٌ وَ يَجِبُ اَنْ أُساَعِدَهاَ – يَجِبُ أَنْ أُقاَبِلَهاَ.

    9- يَجِبُ أَنْ أَسْأَلَهُمْ – يَجِبُ أَنْ أَسْتَقْبِلَهُمْ[2] .

    Tercüme:

    1- Müslümanın daima sadık ve güvenilir olması gerekir.

    2- Her müslümanın dinini iyi bilmesi gerekir. Şu andan itibaren bilmeniz gerekir.

    3- Şu andan itibaren bilmeniz gerekir (müe.). Şu andan itibaren ikisinin gitmeleri gerekir.

    4- Geleceğinin büyük olması için şimdi ne yapman gerekir?

    5- Daima okumam ve başarmam gerekir.

    6- Gusul ne zaman vacib olur (gerekir)? Küçüğün büyüğe hürmet etmesi gerekir.

    7- Çocukların ana-babaya itaat etmesi gerekir.

    8- Annem hastadır ve ona yardım etmem gerekir. Onunla buluşmam gerek.

    9- Onlara sormam gerek. Onları karşılamam gerekir.

  • İbn – Ebi – Bint Arapça Şahıs İsimleri İfadeler

     

    ARAPÇA’DA ŞAHIS İSİMLERİ

    Örnek:   مُحَمَّدُ بْنُ عَبْدِ اللَّهِ

    1) Misâlde görüldüğü gibi Arapça’da isimler şu şekildedir:

    Şahsın adı + بِنْ (bayansa بِنْت) + baba adı

    Bu durumda;

    a-Şahıs ismi mu’rab ise sonundan tenvin kaldırılır (مُحَمَّدُ  gibi ),

    b-ابْن kelimesinin elifi düşürülür (بْن)

    c-(بْن) kelimesinin son harfi de şahıs adının harekesini alır. Baba adı muzâfun ileyh olarak mecrûr durumda olur:

    عَلِىُّ بْنُ أَبِي طاَلِبٍ  (Ebû Tâlib oğlu Ali)

    Not: Görüldüğü gibi unutulmaması gereken nokta; (بْنُ) kelimesinin son harekesidir. Kısaca; (بْنُ) kelimesi kendinden öncekine sıfat, kendinden sonrakine muzâf olur.

    *Bazan baba adları 4. ve 5. kuşak babaya kadar gider:

     جَعْفَرُ بْنُ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِىِّ بْنِ حَسَنِ بْنِ عَلِىٍّCa’fer b. Muhammed b. Ali b. Hasan b. Ali (yani, Ali oğlu Hasan oğlu Ali oğlu Muhammed oğlu Cafer)

    *Kadınlar için baba adları بِنْت veya ابْنَة ile verilir:

    فاَطِمَةُ بِنْتُ (ابْنَةُ) مُحَمَّدٍ  (Muhammed kızı Fatıma)

    2) İsim ve baba adına künye de ilave edilebilir. Künye genellikle erkek için (أَبُو), kadın için (أُمُّ) kelimesini takiben şahsın en büyük oğlunun adıyla birlikte yapılır:

    أَبُو مُحَمَّدٍ

    Ebû Muhammed (Muhammed’in babası)

    أُمُّ مُحَمَّدٍ

    Ümmü Muhammed (Muhammed’in annesi)

    Künyeler genellikle şahsın adından evvel konur:

    أَبُو الْحَسَنِ عَلِىِّ بْنِ أَبِي طاَلِبٍ

    Ebu’l-Hasan Ali b. Tâlib

    (Ebû Tâlib oğlu, (ve) Hasan’ın babası Ali)

    3) Bir isim, baba adı ve künye ifadesine, bir lakab da ilave edilebilir. Lakab bazen bir mesleği de gösterir.

    أَبُو بَكْرٍ الصِّدِّيقُ

    Ebû Bekir-Sıddîk (doğru sözlü)

    أَبُو الْمُغِيثِ الْحُسَيْنُ بْنُ مَنْصُورِ الْحَلاَّجُ

    Ebu’l-Mugîs- el-Hüseyn b. Mansûr- el-Hallâc (pamuk işleyen)

     
         

     

    Lakablar bazen “Ebû” ile yapılan isimler olabilir:

    أَبُو هُرَيْرَةَ

    Ebû Hüreyre (Küçük kedi babası)

    أَبُو الْفَرَجِ

    Ebu’l-Ferec (Neş’e babası)

    *İsmin son kısmı “-يّ” ekiyle bir kimsenin kavmini veya doğum yerini belirtir.

    أَبُو بَكْرٍ الزُّبَيْرُ بْنُ بَكاَّرٍ الْقُرَشِيُّ

    Ebû Bekr – ez-Zübeyr b. Bekkâr – el-Kuraşî (Kureyş kabilesinden)

    أَبُو جَعْفَرٍ مُحَمَّدُ بْنُ جَرِيرِ بْنِ يَزِيدٍ الطَّبَرِيُّ

    Ebû Ca’fer – Muhammed b. Cerîr b. Yezîd – et-Taberî (Taberistanlı)

     Örneklerde görüldüğü gibi, bu şekilde yapılan nisbet, ya şahsın ismine bağlanarak yapılır ve ismin harekesini alır veya şahsın babasının veya dedesinin ismine bağlanır ve tamlanan (muzâf ileyh) harekesi alır.

    *Bir şahıs yukarıda bahsedilen isimlerinin birisi veya birkaçıyla tanınabilir.

    أَبُو الْفَرَجِ مُحَمَّدُ بْنُ أَبِي يَعْقُوبِ بْنِ اسْحاَقَ النَّدِيمِ الْوَراَّقُ البَغْداَدِيُّ

    Ebu’l-Ferec – Muhammed b. Ebî Ya’kûb b. İshâk en-Nedîm – el-Varrâk (Kağıtçı) – el-Bağdâdî

    Şahsın Adı: Muhammed, Baba Adı: Ebû Ya’kûb, Dede Adı: İshâk, Lakab: Ebu’l-Ferec[5]

  • Arapça And – Yemin Harfleri

     

    AND HARFLERİ  (وَ  بِ   تَ)

            Yemin için kullanılır. Önüne geldikleri ismi esre yaparlar.

    وَاوُ الْقَسَمِ

    وَاللهِ!

    Allah’a andolsun, Allah’a yemin ederim ki !

    وَالشَّمْسِ وَ ضُحَيهاَ!

    And olsun güneşe ve ışığına (Şems, 1) !

    باَءُ الْقَسَمِ

     

    بِالْقُرْآنِ!

    Kur’ân’a yemin ederim ki, Kur’ân hakkı için!

    بِاللَّهِ!

    Allah’a andolsun, Allah’a yemin ederim ki!

    تَاءُ الْقَسَمِ

     
         

    Yalnız Allah adına yemin edilirken kullanılır;

    تَاللهِ!

    Allah’a andolsun, Allah’a yemin ederim ki!

    تَاللهِ  لَأَفْعَلنَّ الْفَرَائِضَ!

    Allah’a yemin ederim ki farzları yapacağım!

    قاَلُوا تاَللَّهِ لَقَدْ آثَرَكَ اللَّهُ عَلَيْناَ..

    Dediler ki: “Allah’a kasem olsun, Allah seni bizim üzerimize elbette tercih buyurmuştur.” (Yusuf, 91)

    Yeminden sonra gelen kelimeye cevâbu’l-kasem denir.

    -Yeminin cevabı olumlu cümle ise başına manayı kuvvetlendirmek için أَنَّ veya  لَ gelir.

    وَالضُّحيَ  …   وَلَلْآخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْأُولَي!

    Kuşluk vaktine and olsun… Doğrusu ahiret senin için dünyadan daha iyidir. (Duha 1-4)

    -Yemine cevap olan cümle fiil cümlesiyse başına manayı  kuvvetlendirmek için  لَقَدْ gelir.

    وَالتِّينِ وَالزَّيْتوُنِ ….   لَقَدْ خَلَقْناَ الْإنْساَنَ فيِ أَحْسَنِ تَقْويِمٍ!

    Andolsun incire, zeytine… Biz insanı  en güzel biçimde yarattık (Tin, 1-4).

    -Yemine cevap olan cümle fiil-i muzâri ile başlarsa muzâri fiilin sonuna te’kid nûnuu eklenir.

    لَنَفْعَلَنَّ الْخَيْرَ! وَاللهِ

    Allah’a yemin ederim ki mutlaka iyilik edeceğiz.
  • Taaccüb Üslubu Arapça Dersleri

     TAACCÜB USLÛBU

    Bir şeye karşı duyulan iyi veya kötü duyguyu, hayranlığı veya şaşkınlığı ifade eden cümledir. Üç harfli fiilleri (ماَ أَفْعَلَهُ) ve (أَفْعِلْ بِهِ) kalıbına sokmak suretiyle yapılır. Daha ziyade fiillerin sonundaki zamir yerine isim getirilerek duygular yansıtılır. (ماَ أَفْعَلَهُ) tarzı diğerine nazaran daha çok kullanılır. “…ne, …ne kadar …” şeklinde Türkçe’ye tercüme edilebilir. (ماَ أَفْعَلَ) den sonra gelen isim mef’ûlün bih olarak mansûbtur. (أَفْعِلْ بِهِ ) kalıbı şaşmayı daha kuvvetli olarak anlatır.

    هَذاَ شاَرِعٌ طَوِيلٌ.

    Bu uzun bir caddedir.  

    ماَ أَطْوَلَ هَذاَ الشاَّرِعَ!

    Bu cadde ne kadar uzun !  

    هَذِهِ حَدِيقَةٌ واَسِعِةٌ.

    Bu geniş bir bahçedir.  

    ماَ أَوْسَعَ هَذِهِ  الْحَدِيقَةَ!

    Bu bahçe ne kadar geniş!  

    هَؤُلاَءِ مُدَرِّسُونَ طَيِّبُونَ.

    Bunlar iyi öğretmenlerdir.  

    ماَ أَطْيَبَ هَؤُلاَءِ الْمُدَرِّسِينَ!

    Bunlar ne iyi öğretmenler!  

    ماَ أَحْسَنَ الْعِلْمَ!

    İlim ne güzeldir!  

    قُتِلَ الْإِنسَانُ مَا أَكْفَرَهُ !

    Kahrolası insan (deyim)! Ne inkarcıdır !(Abese, 17) !  

    أَقْبِحْ بِالْجَهْلِ!

    Cahil olmak ne çirkindir!  

    أَعْظِمْ بِهِمْ مِنْ  فاَتِحِينَ!

    Fatihler (fetih yapanlar) ne büyüktür!  

    أَشْجِعْ بِأَبْطاَلِ الْمُسْلِمِينَ!

    Müslümanların kahramanları ne (kadar) cesurdur!

    *Birden fazla nesneye taaccüb yapılacaksa atıf vâvıyla bir tane (ماَ) ya da bir tane (بِهِ) yeterlidir:

    أَسْمِعْ بِهِ وَ أَبْصِرْ (بِهِ) !

    O ne kadar çok işitir ve ne kadar çok görür!

    ماَ أَحْسَنَ الْإِيماَنَ وَ (ماَ) أَقْبَحَ الْكُفْرَ!

    İman ne güzel ve küfür ne kadar çirkindir!

    …لَهُ غَيْبُ السَّموَاتِ وَالْأَرْضِ أَبْصِرْ بِهِ وَأَسْمِعْ…

    ..Göklerin ve yerin gizli bilgisi O’na aittir. Onun görmesi de işitmesi de şâyanı hayrettir.. (Kehf, 26)

    *Bir fiilin bizzat kendisinden taaccüb yapılması için o fiilin sülâsî (üç harfli), malûm, olumlu ve mutasarrıf (çekimi yapılabilen) tam bir fiil olması gerekir. Yâni yalnızca mâzîsi çekilen (لَيْسَ) ve nâkıs olan (كاَنَ) ve benzerlerinden yapılmaz. Ayrıca sıfat vezni olan (أَحْمَرُ حَمْراَءُ) kalıbında da olmaması gerekir. Bu şartları taşımayan bir fiil direk taacüp siygasına girmez. Taaacübü yapılması için o fiilin masdarı ya da müevvel masdarı (أَنْ + fiil) yapılıp başına da yardımcı olarak bu şartları taşıyan başka bir fiil taaccüp kalıbında getirilir:

    ماَ أَحْسَنَ أَنْ تُكْرِمَ الضَّيْفَ!

    Misafire ikram etmen ne güzeldir!

    ماَ أَحْسَنَ أَنْ تُساَعِدَ أَخاَكَ!

    Kardeşine yardım etmen ne güzel!

    ماَ أَرْوَعَ أَنْ تُساَعِدَ الْفُقَراَءَ!

    Fakirlere yardım etmen ne muhteşem!

    ماَ أَسْوَأَ أَنْ تُهْمِلَ واَجِبَكَ!

    Ödevini ihmal etmen ne kötü!

    ماَ أَحْسَنَ اِحْتِراَمَ الصَّغِيرِ لِلْكَبِيرِ!

    Küçüğün büyüğe saygısı ne güzeldir!

    ماَ أَقَلَّ أَنْ لاَ تَزُورَناَ!

    Bizi ziyaret etmemen ne kadar azdır!

    ماَ أَكْثَرَ أَنْ يُظْلَمَ الْمُسْلِمُونَ!

    Müslümanlara ne kadar zulmediliyor!

    *Taaccüb (şaşma) fiilleri de çekilir, ancak çekimde fiil değişmez, fiilden sonra gelen isim ya da zamir değişir:

    ماَ أَجْهَلَهُمْ!

    Onlar ne kadar da câhil!

    ماَ أَعْلَمَ الْأُسْتاَذَ!

    Hoca ne kadar âlimdir!

     

     

     

     

    ماَ أَجْهَلَنِي!

    Ne kadar da câhilim!

    ماَ أَعْلَمَهُ!

    O ne kadar âlimdir!

    أَغْفِلْ بِناَ!

    Ne kadar da gafiliz!

    ماَ أَعْلَمَكُماَ!

    İkiniz ne kadar âlimsiniz!

    أَسْمِعْ بِهِمْ وَأَبْصِرْ … !

    Onlar (başlarına gelecek olanları) ne iyi duyarlar ve ne iyi görürler… (Meryem, 38)

    ARAPÇA ŞAŞIRMA FİİLLERİ

     

    Bu konu, Arapça gramer kitaplarında “taaccüp fiilleri” olarak geçer.

    “Hızlı” sıfatını ele alalım.

    Bu sıfatı, “ne kadar hızlı” anlamında kullanabilmek için formunu değiştiririz.

    Ve bunu yapabilmek için:

    eğer sıfatta uzatma harflerinden olan ye ( ( ي varsa atarız. Ve sıfatın başına,  mâ’dan ( ما ) sonra  (أ  ) ekleriz

    Örnek: 1

    Hızlı                      (sıfat) Serî’ سَرِيع
    Ne kadar hızlı Mâ esra’a مَا أَسْرَعَ

    Örnek: 2

    Küçük                   (sıfat) Sagîr صَغِير
    Ne kadar küçük Mâ asgara مَا أَصْغَرَ

    Örnek: 3

    Güzel                    (sıfat) Cemîl جَمِيل
    Ne kadar güzel Mâ ecmele مَا أَجْمَلَ

    Örnek cümlelerin olduğu video için linki tıklayın:

    https://www.youtube.com/watch?v=gjCNqiveocM

    Videoda geçen cümleler:

    1.

    Şahane bir oyuncak Luğbetun râia لُعْبَةٌ رَائِعَة
    Bir oyuncak Luğbe لُعْبَة
    Şahane, harika Râia رَائِعَة
    Ne kadar şahane bir oyuncak! Mâ erva’al-luğbe مَا أَرْوَعَ اللُّعْبَةَ !

    2.

    Güzel bir gül Verdetun cemîle وَرْدَةٌ جَمِيلَة
    Bir gül Verde وَرْدَة
    Güzel Cemîle جَمِيلَة
    Ne kadar güzel bir gül ! Mâ ecmele’l-verde مَا أَجْمَلَ الْوَرْدَةَ !

    3.

    Hızlı bir panter Fehdun serî’ فَهْدٌ سَرِيعٌ
    Bir panter Fehd فَهْد
    Hızlı Serî’ سَرِيعٌ
    Ne kadar hızlı bir panter ! Mâ esra’al-fehd مَا أَسْرَعَ الْفَهْدَ !

    4.

    Ne kadar şahane bir oyuncak! Mâ erva’al-luğbe مَا أَرْوَعَ اللُّعْبَةَ !
    Ne kadar güzel bir gül ! Mâ ecmele’l-verde مَا أَجْمَلَ الْوَرْدَةَ !
    Ne kadar hızlı bir panter ! Mâ esra’al-fehd مَا أَسْرَعَ الْفَهْدَ !

    5.

    لَا تَنْسَ عَلَامَةَ التَّعَجُّبِ !
    Lâ tense alâmete’t-taaccub
    Ünlem işaretini unutma !

    Genel Cümle Örnekleri

    1- اَلسَّياَّرَةُ سَريِعةٌ  – ماَ أَسْرَعَ سَياَّرَتيِ . ماَ أَطْوَلَ هَذاَ الْيَوْمَ – ماَ أَقْصَرَ هَذِهِ الْبِنْتَ.

    2- ماَ أَسْهَلَ هَذاَ الدَّرْسَ – ماَ أَنْشَطَ هَذِهِ الْمَرْأَةَ – ماَ أسْرَعَ هَذاَ اللاَّعِبَ.

    3- ماَ أَبْعَدَ هَذاَ الطَّريِقَ – ماَ أَجْمَلَ هَذاَ الشَّهْرَ – هَذاَ حِذاَءٌ قَدِيمٌ – ماَ أَقْدَمَ هَذاَ الْحِذاَءَ.

    4- هَذاَ الطَّقْسُ جَمِيلٌ – ماَ أَجْمَلَ هَذاَ الطَّقْسَ – ماَ أَجْمَلَ الطَّقْسَ هَذِهِ الْأَياَّمَ.

    5- هَذاَ لاَعِبٌ سَرِيعٌ – ماَ أَسْرَعَ هَذاَ اللاَّعِبَ – ماَ أَعْذَبَ حَدِيثَكَ مَعَ زُمَلاَئِكَ.

    6- ماَ أَشَدَّ حُمْرَةَ الشَّفَقِ عِنْدَ الْغُرُوبِ – أَقْبِحْ[1] بِأَنْ يُؤْذِي[2] الْمُسْلِمُ أَخاَهُ الْمُسْلِمَ.

    7-ماَ أَجْمَلَ التِّلْمِيذاَتِ وَ هُنَّ بِمَلاَبِسِ الْمَدْرَسَةِ – ماَ أَنْشَطَ الْعُماَّلَ وَهُمْ بِمَلاَبِسِ الْعَمَلِ.

    8- ماَ أَسْرَعَ اللاَّعِبَيْنِ وَ هُماَ بِمَلاَبِسِ الرِّياَضَةِ – ماَ أَجْمَلَ مَنْظَرَ الْحُجاَّجِ وَهُمْ بِمَلاَبِسِ الْإِحْراَمِ.

    9- ماَ أَسْعَدَ الْبَناَتِ وَ هُنَّ بِمَلاَبِسِ الْعِيدِ – ماَ أَقْبَحَ مُخاَلَفَةَ أَواَمِرِ اللَّهِ وَ نَواَهِيهِ .

    10- ماَ أَسْرَعَ أَنْ يَنْتَشِرَ[3] الْإسْلاَمُ – ماَ أَحْسَنَ أَنْ يَتَعاَوَنَ[4] الْمُسْلِمُونَ .

    Tercüme:

    1- Araba hızlıdır. Arabam ne kadar hızlı! Bugün ne kadar uzun! Bu kız ne kadar kısa!

    2- Bu ders ne kadar kolay! Bu kadın ne kadar çalışkan! Bu oyuncu ne kadar hızlı.!

    3- Bu yol ne kadar uzak! Bu ay ne kadar güzel! Bu eski bir ayakkabıdır. Bu ayakkabı ne kadar eski!

    4- Bu hava güzeldir. Bu hava ne güzeldir! Bugünlerde hava ne güzeldir!

    5- Bu hızlı bir oyuncudur. Bu oyuncu ne kadar hızlıdır! Arkadaşlarınla konuşman ne kadar tatlı!

    6- Batışı esnasında şafak ne kadar kırmızı (şafağın kırmızılığı ne kadar şiddetli)! Müslümanın müslüman kardeşine eziyet etmesi ne kadar çirkin. 

    7- Okul elbiseleriyle öğrenciler ne kadar güzel! İş elbiseleriyle işçiler ne kadar çalışkan!

    8- Spor elbiseleriyle iki oyuncu ne kadar hızlı!İhram elbiseleriyle hacıların manzarası ne güzel!

    9- Bayram elbiseleriyle kızlar ne kadar mutlu! Allah’ın emir ve yasaklarına muhalefet etmek ne kadar çirkin!

    10- İslâm’ın yayılması ne kadar hızlı! Müslümanların yardımlaşması ne kadar güzel!

  • İsmi Tasgir – Küçültme İsmi Arapça Dersleri

     İSM-İ TASGİR (KÜÇÜLTME İSMİ)

    Küçüklüğü, azlığı göstermek, sevgi ifade etmek veya horlamak için kullanılan isimdir.

    ismi tasgir

    a) Üç harfli isimler için فُعَيْلٌ kalıbında gelir:

    قَلَمٌ

    kalem →

    قُلَيْمٌ

    kalemcik, küçük kalem

    جَبَلٌ

    dağ →

    جُبَيْلٌ

    dağcık, küçük dağ

    عَبْدٌ

    kul →

    عُبَيْدٌ

    kulcağız, kulcuk

    نَصْرٌ

    yardım etmek →

    نُصَيْرٌ

    azıcık yardım etmek

    حَسَنٌ

    Hasan →

    حُسَيْنٌ

    Hasan’cık

    b) Dört harfli isimler için فُعَيْعِلٌ kalıbında gelir:

    دَفْتَرٌ

    defter →

    دُفَيْتِرٌ

    küçük defter, deftercik

    مَنْزِلٌ

    ev →

    مُنَيْزِلٌ

    küçük ev, evcik

    بُلْبُلٌ

    bülbül →

    بُلَيْبِلٌ

    küçük bülbül, bülbülcük

    مَسْجِدٌ

    mescid →

    مُسَيْجِدٌ

    mescidcik, küçük mescid

    c) Beş harfli ve daha fazla isimler için; فُعَيْعِيلٌ kalıbında gelir. Harf-i illetli olan kelimelerin illet harfleri yâ (ي)’ya çevrilir.

    مِفْتاَحٌ

    anahtar →

    مُفَيْتِيحٌ

    küçük anahtar, anahtarcık

    عُصْفُورٌ

    serçe →

    عُصَيْفِيرٌ

    küçük serçe, serçecik

    قَنْدِيلٌ

    kandil  →

    قُنَيْدِيلٌ

    küçük kandil, kandilcik

    İsm-i Tasgirle İlgili Ayrıntılar:

    Temel bilgiden sonra aşağıdakilerin de bilinmesi faydalı olur.

    *Dörtten çok harfli isimlerin dörtten sonraki harfi düşer.

    عَنْدَلِيبٌ

    bülbül →

    عُنَيْدِلٌ

    küçük bülbül, bülbülcük

    سَفَرْجَلٌ

    ayva →

    سُفَيْرِجٌ

    küçük ayva, ayvacık

    * İsm-i tasgiri yapılacak kelimenin sonunda bulunan müenneslik alâmeti (ة  اء  ي), veya özel isim ve sıfatlardaki (آنِ)  ekleri aynen kalır:

    قَلْعَةٌ

    kale →

    قُلَيْعَةٌ

    küçük kale, kalecik

    هِرَّةٌ

    kedi →

    هُرَيْرَةٌ

    kedicik

    بُشْرَى

    müjde →

    بُشَيْرَى

    müjdecik

    حَمْراَءُ

    kırmızı →

    حُمَيْراَءُ

    kırmızıcık

    سَمْراَءُ

    esmer, Semra →

    سُمَيْراَءُ

    esmercik, Semracık, küçük Semra

    سَلْماَنُ

    Selman →

    سُلَيْماَنُ

    Selman’cık

    عُثْماَنُ

    Osman →

    عُثَيْماَنُ

    Osman’cık

    سَكْراَنُ

    sarhoş →

    سُكَيْراَنُ

    biraz sarhoş

    كَسْلاَنُ

    tembel →

    كُسَيْلاَنُ

    biraz tenbel
             

    *Semâî müennes kelimelerin tasgiri yapılınca müenneslik alâmeti olan kapalı ta (ة) ortaya çıkar:

    شَمْسٌ

    güneş →

    شُمَيْسَةٌ

    Güneşcik

    أَرْضٌ

    yer →

    أُرَيْضَةٌ

    yercik

    عَيْنٌ

    göz →

    عُيَيْنَةٌ

    gözcük

    *(فاَعِلٌ) ve (فاَعِلَةٌ) veznindeki elifler vâv’a çevrilir:

    عاَلِمٌ

    âlim →

    عُوَيْلِمٌ

    âlimcik, küçük âlim

    جاَرِيَةٌ

    câriye →

    جُوَيْرِيَةٌ

    küçük câriyecik, kızcağız,

    * Orta harfi illetli isme örnek;

    باَبٌ

    kapı →

    بُوَيْبٌ

    kapıcık, küçük kapı

    خاَلٌ

    dayı →

    خُوَيْلٌ

    dayıcık

    *Son harfi illetli isme örnek (esmâu’l-hamse’nin hazfedilmiş harfli kelimelerinde hazfedilen vâv’lar geri gelip yâ’ya çevrilir);

    أَبٌ

    (أَبَوٌ)  →

    أُبَيٌّ

    babacık

    أَخٌ

    (أَخَوٌ)  →

    أُخَيٌّ

    kardeşcik

    Cümle Örnekleri:

    سَبَحَ الْأَوْلاَدُ فِي نُهَيْرٍ نَظِيفِ الْماَءِ.

    Çocuklar suyu temiz nehircikde yüzdü.

    اَلْوَرْدَةُ الْحُمَيْراَءُ مُنْتَشِرَةٌ عِنْدَناَ.

    Kırmızı gül bizde yaygındır.

    سُمَيَّةُ أَوَّلُ شَهِيدَةٍ فِي الْإِسْلاَمِ.

    Sümeyye İslâmda ilk şehittir.

    شاَهَدْتُ أَباَ الْوُلَيْدِ فِي السُّوقِ.

    Çocukcağızın babasını çarşıda gördüm.

    قَفَلَ الْخاَدِمُ الْباَبَ بِقُفَيْلٍ جَدِيدٍ.

    Hizmetçi kapıyı yeni bir kilitcikle kitledi.

    قَفَلَ الْخاَدِمُ الْباَبَ بِقُفَيْلَيْنِ جَدِيدَيْنِ.

    Hizmetçi kapıyı iki yeni kilitcikle kitledi.

    عُبَيْدَةُ بْنُ الْجَراَّحِ قاَئِدٌ عَظِيمٌ.

    Ubeydetü’bnu Cerrâh büyük bir komutandır.

     

  • İsm-i Mensub Arapça Dersleri

     

    İSM-İ MENSÛB

    Bir yer, bir varlık veya bir işle ilgiyi ona aidiyeti, nisbeti bildiren isimdir. İsm-i mensûb yapmak için o ismin son harfini esre yapar, yanına şeddeli bir يّilave ederiz[3].

    شَامُ

    Şam →

    شَامِيٌّ

    Şam’lı

    حَلَبُ

    Haleb →

    حَلَبِيٌّ

    Halep’li

    إزْمِيرُ

    İzmir →

    إزْمِيرِيٌّ

    İzmir’li

    Müennesi için tâ-i merbûta (ة) getiririz:

    هُوَ شاَمِيٌّ  ث  هِيَ شاَمِيَّةٌ

    O Şam’lıdır.

    İsm-i mensûb şu hususlardan birine aidiyeti belirtmek için kullanılır:

    a) Cinsiyet;

    تُرْكِيٌّ

    Türk

    فَرَنْسِيٌّ

    Fransız

    عَرَبِيٌّ

    Arab

    b) Memleket;

    إِزْمِيرِيٌّ

    İzmir’li

    بَغْداَدِيٌّ

    Bağdad’lı

    قاَهِرِيٌّ

    Kahire’li

    c) Din;

    مَسِيحِيٌّ

    Hristiyanlığa ait, Hristiyanlığa mensûb

    إِسْلاَمِيٌّ

    İslâm’a ait , İslâm ile ilgili

     

     

     

    d) Kabile, bir sınıf ya da topluluk;

    قُرَشِيٌّ

    Kureyş kabilesine mensûb (Kureyş kabilesinden)

    هاَشِمِيٌّ

    Haşîmi (kabilesine mensûb)

    صَحاَبِيٌّ

    sahabeye mensûb, sahabi

    e) Meslek;

    تِجاَرِيٌّ

    ticârete ait, ticâretle ilgili

    زِراَعِيٌّ

    ziraate ait, ziraatle ilgili

    f) Sanat;

    فِضِّيٌّ

    gümüşçü

    ذَهَبِيٌّ

    altıncı

    سُكَّرِيٌّ

    şekerci

    g) Durum ve keyfiyet, herhangi bir sıfat;

    تَجْرِيبِيٌّ

    tecrübeye ait

    İsm-i Mensûbla İlgili Diğer Özellikler:

    *İsmin sonunda    ةvarsa mensûbunu yaparken atarız:

    مَكَّةُ

    Mekke

    مَكِّيٌّ

    Mekke’li

    اَلْبَصْرَةُ

    Basra

    اَلْبَصْرِيٌّ

    Basra’lı

    جِدَّةُ

    Cidde

    جِدِّيُّ

    Cidde’li

    *İsmin ortasında ي    varsa atarız:

    مَدِينَةٌ

    Medine

    مَدَنِيٌّ

    Medine’li

    *Sonunda elif-i memdûde olanın hemzesinin yerine vâv getiririz:

    سَماَءٌ

    gök

    سَماَوِيٌّ

    göğe ait, gökle ilgili

    بَيْضاَءُ

    beyaz

    بَيْضاَوِيٌّ

    beyazla ilgili

    *Sonunda elif-i maksûre (-َى..ا) bulunanın elifini vâv’a çeviririz:

    دُنْياَ

    (dünya)

    دُنْيَوِيٌّ

    dünyevî اَلْمَعْنَى- مَعْنىً (mana)

    مَعْنَوِيٌّ

    manevi

    *(قَرْيَةٌ) (köy) ve (عُرْوَةٌ)(kulp) gibi kelimelerin ism-i mensûbunu yaparken yâ’lı olanı vâv’a çevirir, vâv’lı olanı aynen bırakırız. Ancak ikinci harflerini fethalarız[4].

    عُرْوَةٌ

    عُرَوِيٌّ

    kulba ait

    قَرْيَةٌ

    قَرَوِيٌّ

    köye ait (köylü)

     

     

    Cümle Örnekleri:

    خاَلِدٌ طاَلِبٌ باَكِسْتاَنِيٌّ.

    Hâlit Pâkistan’lı bir öğrencidir.

    فاَطِمَةُ مُعَلِّمَةٌ سُورِيَّةٌ.

    Fâtıma Sûriye’li bir öğretmendir.

    حَضَرَ عُمَرُ إِلَى بَلَدٍ إِسْلاَمِيٍّ.

    Ömer İslâmi bir ülkeye geldi.

    اَلْمَوْلَوِيَّةُ وَ الْبَكْتاَشِيَّةُ طَرِيقَتاَنِ.

    Mevlevîlik ve Bektaşîlik iki tarikattır.

    مَكَّةُ فِي الْمَمْلَكَةِ الْعَرَبِيَّةِ السُّعُودِيَّةِ.

    Mekke Suudi Arabistan Krallığı’ndadır.

    يَوْمُ الْجُمْعَةِ أَوَّلُ الْعاَمِ الْهِجْرِيِّ.

    Cuma günü hicrî yılın başıdır.
  • Sıfatı Müşebbehe Arapça Dersleri

     

    SIFAT-I MÜŞEBBEHE

     Renk, güzellik, çirkinlik, kusur, sakatlık gibi görünürdeki sıfatlarla bazı iç duygularını ifade eden sıfatlara sıfat-ı müşebbehe denir.  Sülâsî lâzım fiilden türetilen ve sahibinde devamlı kalıcı olan sıfatları veya varlığı gösterir. Bir nevi ism-i fâile benzer. Ancak ism-i fâilin bildirdiği sıfat kalıcı değil geçicidir. (جاَلِسٌ) oturan,  (ناَئِمٌ) uyuyan kelimelerinde belirtilen vasıflar devamlılık göstermez. Halbuki (خاَلِدٌ كَرِيمٌ) dendiğinde Halit’teki cömertlik vasfının devamlı olduğu anlaşılır. Böylece şimdiye kadar gördüğümüz sıfat ve isimlerin özellikleri daha iyi anlaşılmaktadır.

    Sıfat-ı müşebbehe’nin bir çok vezni vardır. Bunlardan en çok kullanılanları şunlardır:

    1- Sakatlık, renk ve kusur gibi nitelikleri anlatan sıfat-ı müşebbehe müzekkerlerde أَفْعَلُ müenneslerde   فَعْلاَءُ   vezninde gelir[1].  Örnekler:

     

    Müennes

     

    Müzekker

     

    بَيْضاَءُ

    أَبْيَضُ

    beyaz

    زَرْقاَءُ

    أَزْرَقُ

    mavi

    حَمْراَءُ

    أَحْمَرُ

    kırmızı

    سَوْدَاءُ

    اَسْوَدُ

    siyah

    خَضْراَءُ

    أَخْضَرُ

    yeşil

    صَفْراَءُ

    أَصْفَرُ

    sarı

    سَمْراَءُ

    أَسْمَرُ

    esmer

    عَرْجاَءُ

    أَعْرَجُ

    topal

    عَوْرَاءُ

    اَعْوَرُ

    şaşı

    بَكْماَءُ

    أَبْكَمُ

    dilsiz

    صَماَّءُ

    أَصَمُّ

    sağır

    عَمْيَاءُ

    أَعْمَى

    kör

    بَلْهاَءُ

    أَبْلَهُ

    aptal

    حَدْباَءُ

    أَحْدَبُ

    kambur

    Not: (فَعْلاَءُ ث أَفْعَلُ ) vezninde gelen sıfat-ı müşebbeheler gayr-i munsariftir. Harf-i tarif almadıklarında nekre kabul edilirler. Cümle halindeki örnekleri şöyledir:

    وَرَقُ الشَّجَرَةِ أَخْضَرُ.

    Ağacın yaprağı yeşildir.

    هَذاَ صُنْدوُقٌ أَبْيَضُ.

    Bu beyaz bir sandıktır (kutudur).

    هَذِهِ وَرَقَةٌ بَيْضاَءُ.

    Bu beyaz bir sayfadır.

    هَلْ حَقيِبَتُكَ سَوْداَءُ.

    Çantan siyah mıdır?

    نَعَمْ ، حَقِيبَتيِ سَوْداَءُ.

    Evet, çantam siyahtır.

    قَلَمُ التِّلْميِذِ أَحْمَرُ.

    Öğrencinin kalemi kırmızıdır.

    صَبَغَ الرَّجُلُ الثَّوْبَ بِاللَّوْنِ الْأَحْمَرِ.

    Adam elbiseyi kırmızı renkle boyadı.

    لِمَنْ هَذِهِ السَّياَّرَةُ الْحَمْراَءُ ؟

    Bu kırmızı araba kimindir?

    أَنْتَ تَحْمِلُ دَفْتَراً أَبْيَضَ.

    Sen beyaz bir defter taşıyorsun.

    يَحْمِلُ مُحَمَّدٌ حَقيِبَةً خَضْراَءَ

    Muhammed yeşil bir çanta taşıyor.

    ..إِنَّهُ يَقُولُ إِنّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ..

    ..O, onun sarı renkli bir inek olduğunu söylüyor.. (Bakara, 69)

    وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلاً.

    Bu dünyada (iman bakımından) kör olan kimse ahirette de kördür, üstelik iyice yolunu şaşırmıştır (İsrâ, 72).

    *Yukardaki sıfat-ı müşebbehelerde daha manasını ifade etmek için müzekker ve müenneslerde ortak olmak üzere mansûb ismin önüne أَشَدُّ (daha şiddetli, daha çok) ve   اَقَلُّ  (daha az)   gibi ism-i tafdîller getirilir:

    أشَدُّ  بَياَضاً  daha beyaz           اَقَلُّ بَياَضاً daha az beyaz

    شَعْرُ أمِّي أَشدُّ بَياَضاً مِنْ شَعْرِ خَالَتِكَ.

    Annemin saçı teyzenin saçından daha beyazdır.

    *(أَفْعَلُ) kalıbının çoğulu olan فُعْلٌ vezni ise gayr-i munsarif değildir ve bütün çoğullar (insanlar ve diğer şeyler) için ortak kullanılır:

    خُضْرٌ

    yeşiller

    بُكْمٌ

    dilsizler

    صُفْرٌ

    sarılar

    صُمٌّ

    sağırlar

     

    2- İç duyguları ifade eden sıfat-ı müşebbeheler müzekkerlerde فَعْلاَنُ müenneslerde فَعْلَى vezninde gelir.

    كَسْلاَنُ

    tembel

    شَبْعاَنُ

    tok

    ظَمْآنُ

    susuz

    مَلْآنُ

    dolu

    عَطْشاَنُ

    susamış

    جَوْعاَنُ

    هَذاَ الطِّفْلُ جَوْعاَنُ.

    Bu çocuk açtır.

    هَذِهِ الطِّفْلَةُ شَبْعَى.

    Bu kız çocuğu toktur.

    3-Diğer nitelikleri ifade eden ve gayr-i münsarif olmayan semâî sıfat-ı müşebbehelerden en çok kullanılan kalıplardan birer örnekle fikir sahibi olabiliriz.

    →  فَعِلٌ

    فَرِحٌ

    sevinçli

     →  فَعِلَةٌ

    فَرِحَةٌ

    sevinçli

    → فُعْلٌ

    حُرٌّ

    özgür

    → فَعْلٌ

    صَعْبٌ

    zor

    → فَعَلٌ

    حَسَنٌ

    güzel, iyi

    → فَعاَلٌ

    جَباَنٌ

    korkak

    → فُعاَلٌ

    شُجاَعٌ

    cesur

    → فِعْلٌ

    مِلْحٌ

    tuzlu

    → فاَعِلٌ

    طاَهِرٌ

    temiz

    → فَيْعِلٌ

    مَيِّتٌ

    ölü

    → فَعِيلٌ

    رَحِيمٌ

    acıyan

    → فَعُولٌ

    صَبُورٌ

    sabırlı

    هَذاَ الْجُنْدِيُّ شُجاَعٌ.

    Bu asker cesurdur.

    هَذاَ الْفَتَى كَرِيمٌ.

    Bu genç cömerttir.

    *Sülasî fiillerin dışındaki fiillerin sıfat-ı müşebbeheleri kendi ism-i fâilleridir[2]:

     

    مُعْتَدِلٌ

    اِعْتَدَلَ ←  

    مُظْلِمٌ

    أَظْلَمَ ←

       

       mu’tedil, orta

    mutedil oldu  

    karanlık

    karanlık oldu  
                       

    Genel Cümle Örnekleri:

    1- شاَهَدَ يُوسُفُ فِي الطَّرِيقِ الْأَشْجاَرَ الْخَضْراَءَ – لاَ فَرْقَ بَيْنَ أَبْيَضَ وَ أَسْوَدَ.

    2- دَخَلْتُ الْبُسْتاَنَ الْجَمِيلَ مَنْظَراً – دَخَلْتُ بُسْتاَناً جَمِيلاً مَنْظَرُهُ – دَخَلْتُ الْبُسْتاَنَ جَمِيلَ الْمَنْظَرِ.

    3- اَلْكاَفِرُ كَثِيرٌ غَدْرُهُ وَ ظُلْمُهُ – اَلْبَحْرُ طَهُورٌ ماَؤُهُ وَ زَكِيَّةٌ مَيْتَتُهُ.

     4- كاَنَ عُمَرُ الْفاَرُوقُ فَصِيحَ الْكَلاَمِ. كانَ حاَفِظاً لِلْقُرْآنِ وَ عاَمِلاً بِهِ.

    5- هَلْ  نَظاَّرَتُكَ بَيْضاَءُ ؟ لاَ ، نَظاَّرَتِي صَفْراَءُ.

    Tercüme:

    1- Yusuf yolda yeşil ağaçlar gördü.  Siyah ve beyaz arasında fark yoktur.

    2- Manzara bakımından güzel  bostana girdim. Manzarası güzel bir bostana girdim. (Aynı mana)

    3- Kâfirin hainliği ve zulmü çoktur. Denizin suyu temiz, ölüsü (de) temizdir.

    4- Ömeru’l-Fârûk’un konuşması fasih(açık ve net) idi. Kur’ân’ı ezberleyen ve onunla amel edendi.

    5- Gözlüğün beyaz mıdır? Hayır, gözlüğüm sarıdır.

     

    İSM-İ MENSÛB

    Bir yer, bir varlık veya bir işle ilgiyi ona aidiyeti, nisbeti bildiren isimdir. İsm-i mensûb yapmak için o ismin son harfini esre yapar, yanına şeddeli bir يّilave ederiz[3].

    شَامُ

    Şam →

    شَامِيٌّ

    Şam’lı

    حَلَبُ

    Haleb →

    حَلَبِيٌّ

    Halep’li

    إزْمِيرُ

    İzmir →

    إزْمِيرِيٌّ

    İzmir’li

    Müennesi için tâ-i merbûta (ة) getiririz:

    هُوَ شاَمِيٌّ  ث  هِيَ شاَمِيَّةٌ

    O Şam’lıdır.

    İsm-i mensûb şu hususlardan birine aidiyeti belirtmek için kullanılır:

    a) Cinsiyet;

    تُرْكِيٌّ

    Türk

    فَرَنْسِيٌّ

    Fransız

    عَرَبِيٌّ

    Arab

    b) Memleket;

    إِزْمِيرِيٌّ

    İzmir’li

    بَغْداَدِيٌّ

    Bağdad’lı

    قاَهِرِيٌّ

    Kahire’li

    c) Din;

    مَسِيحِيٌّ

    Hristiyanlığa ait, Hristiyanlığa mensûb

    إِسْلاَمِيٌّ

    İslâm’a ait , İslâm ile ilgili

     

     

     

    d) Kabile, bir sınıf ya da topluluk;

    قُرَشِيٌّ

    Kureyş kabilesine mensûb (Kureyş kabilesinden)

    هاَشِمِيٌّ

    Haşîmi (kabilesine mensûb)

    صَحاَبِيٌّ

    sahabeye mensûb, sahabi

    e) Meslek;

    تِجاَرِيٌّ

    ticârete ait, ticâretle ilgili

    زِراَعِيٌّ

    ziraate ait, ziraatle ilgili

    f) Sanat;

    فِضِّيٌّ

    gümüşçü

    ذَهَبِيٌّ

    altıncı

    سُكَّرِيٌّ

    şekerci

    g) Durum ve keyfiyet, herhangi bir sıfat;

    تَجْرِيبِيٌّ

    tecrübeye ait

    İsm-i Mensûbla İlgili Diğer Özellikler:

    *İsmin sonunda    ةvarsa mensûbunu yaparken atarız:

    مَكَّةُ

    Mekke

    مَكِّيٌّ

    Mekke’li

    اَلْبَصْرَةُ

    Basra

    اَلْبَصْرِيٌّ

    Basra’lı

    جِدَّةُ

    Cidde

    جِدِّيُّ

    Cidde’li

    *İsmin ortasında ي    varsa atarız:

    مَدِينَةٌ

    Medine

    مَدَنِيٌّ

    Medine’li

    *Sonunda elif-i memdûde olanın hemzesinin yerine vâv getiririz:

    سَماَءٌ

    gök

    سَماَوِيٌّ

    göğe ait, gökle ilgili

    بَيْضاَءُ

    beyaz

    بَيْضاَوِيٌّ

    beyazla ilgili

    *Sonunda elif-i maksûre (-َى..ا) bulunanın elifini vâv’a çeviririz:

    دُنْياَ

    (dünya)

    دُنْيَوِيٌّ

    dünyevî اَلْمَعْنَى- مَعْنىً (mana)

    مَعْنَوِيٌّ

    manevi

    *(قَرْيَةٌ) (köy) ve (عُرْوَةٌ)(kulp) gibi kelimelerin ism-i mensûbunu yaparken yâ’lı olanı vâv’a çevirir, vâv’lı olanı aynen bırakırız. Ancak ikinci harflerini fethalarız[4].

    عُرْوَةٌ

    عُرَوِيٌّ

    kulba ait

    قَرْيَةٌ

    قَرَوِيٌّ

    köye ait (köylü)

     

     

    Cümle Örnekleri:

    خاَلِدٌ طاَلِبٌ باَكِسْتاَنِيٌّ.

    Hâlit Pâkistan’lı bir öğrencidir.

    فاَطِمَةُ مُعَلِّمَةٌ سُورِيَّةٌ.

    Fâtıma Sûriye’li bir öğretmendir.

    حَضَرَ عُمَرُ إِلَى بَلَدٍ إِسْلاَمِيٍّ.

    Ömer İslâmi bir ülkeye geldi.

    اَلْمَوْلَوِيَّةُ وَ الْبَكْتاَشِيَّةُ طَرِيقَتاَنِ.

    Mevlevîlik ve Bektaşîlik iki tarikattır.

    مَكَّةُ فِي الْمَمْلَكَةِ الْعَرَبِيَّةِ السُّعُودِيَّةِ.

    Mekke Suudi Arabistan Krallığı’ndadır.

    يَوْمُ الْجُمْعَةِ أَوَّلُ الْعاَمِ الْهِجْرِيِّ.

    Cuma günü hicrî yılın başıdır.