İlahiyat Haber

İşci Ve Memurların Zekatı Nasıl Olur?

-Peki neden vermemiz gerekiyor?
-Malımızdan?
-Hangi malımızdan?
-Geçimimize medar olan malımızdan?
-Yani?
Yanisi şu ki: Eğer geçiminizi mesela Toroslarda koyun keçi arkasında koşuşturarak sağlıyorsanız sahip olduğunuz davarın sayısı kırka da ulaşmışsa bir tanesini veriveriyorsunuz.  Sayı 121’e ulaşınca o zaman iki tane veriyorsunuz.
-Bunların parasını versek olur mu?
-Olur, hem de daha iyi olur.
-Yok bedevisiniz ve vahalarda develerinizin ardında koşuşturarak geçiminizi öyle sağlıyorsanız o zamanda beş deveden bir koyun olmak üzere zekâtınızı verirsiniz.
-Bu da anlaşıldı.
-Peki tarımla uğraşıyorsanız, o zaman da çıkan ürünün onda birini (öşür) veriyorsunuz. Eğer su ve gübreye para veriyorsanız ve masraflı bir üretim yapıyorsanız yirmide bir veriyorsunuz.
-Ticaretle uğraşıyorsanız, kırkta bir oranında zekât veriyorsunuz.
Bunlar açık ve ilmihal kitapları zaten bunları hep böyle yazıyor.
-Peki işçi ve memurların durumu ne olacak?
-Ha işte bu yeni bir durum. Zira Hz. Peygamber zamanında geçimini maaşla temin eden sosyal sınıflar yok idi.  Şimdi ise toplumun kahir ekseriyeti ücretli ve maaşlı olarak geçiniyor.
-Bunlar zekât vermeli mi?
-Evet, vermeli.  Çünkü zekât yoksulların mallarımızdaki bir hakkı.
-Ne zaman ve nasıl vermeli?
-Türkiye refah ortalamasının üzerinde olanlar zengin sayılırlar. Zenginler de zekâtlarını verirler.
-Pratik olarak şöyle bir yol önerilir: Türkiye’de dört kişilik bir aile için açlık sınırı Temmuz 2012 itibariyle (Memur-Sen’in tespitine göre) 1040 TL’dir.
Asgari ücret net 805.50 TL’dir.
Bunlar Türkiye ortalamasına göre aç olduklarından zekât vermekle yükümlü olmazlar, aksine bunlar zekât alacaklısıdırlar.
Yoksulluk sınırı ise 2782 TL’dir. Yani aylık geliri bu rakamın altında olan dört kişilik bir aile ise, aç değil ama hâlâ yoksuldurlar. Bu itibarla bunlar da zekât ile yükümlü değildirler.
Bu meblağın üzerinde bir ücret ya da maaşı olanlar ise zekâtlarını verirler.
-Neden verirler?
-Maaşlarından.
-Ne zaman?
-Maaşı aldıkları zaman. Nasıl ki tarım ürünlerinde ürün elde edilince hemen zekâtını vermek gerekiyorsa, üzerinden bir yıl geçmesine hacet yoksa, ücret ve maaşlarda da durum aynıdır. Hayvanlarda ve ticarette bir yıl geçmesi şartının aranması, bu malların ancak bu süre içerisinde üreyebileceği içindir. Tarım ürünlerinde ise üretim zaten yapılmış yani yeterli süre zaten geçmiştir. Gün hasat günüdür ve zekâtı anında verilmelidir. Aynı şekilde ücret ve maaşların ve bir de kira gelirleri gibi gelirlerin zekâtı alındıkları anda verilmelidir. Fakirlerin bu haklarına ulaşabilmesi için ekstradan bir yıl bekletilmeleri kimsenin hakkı olamaz.
Zekâtın ne kadar verileceği konusuna gelince aslında bunun ucu açıktır: Zenginlerin imkânları ile yoksulların ihtiyaçlarının kesiştiği yer bunun oranını belirler. İlke budur. Bu oran “Sana neyi harcayacaklarını soruyorlar: De ki: Fazlasını!”[1] ayetinde de ifade edildiği gibi ihtiyaç fazlası şeklinde belirlenebilir. Bu tür makro düzenlemelerin yapılması imkânının olmadığı, verginin ve zekâtın ayrı ayrı ve farklı otoritelerce belirlenip, toplanıyor ve harcanıyor olması bize bu imkânı vermiyor. O yüzden şu anda yapılacak en uygun çözüm, gelenekte yer etmiş olan parada uygulanan kırkta birlik oranın ücret ve maaşlarda da uygulanmasıdır. Yani sizin mesela dört bin lira aylık geliriniz varsa, bunun yüz lirasını hemen aldığınız anda ve her ay da tekrarlanacak şekilde  zekât olarak ayırmanız gerekir.
Tabii ayrıca elinizde birikmiş paranız varsa, onların da üzerinden bir yıl geçtiğinde yine kırkta bir oranında zekâtını ödemelisiniz.
Garibce böyle düşünüyor ve uyguluyor.
Size de öyle yapmanızı tavsiye ediyor. “Maaşı alın, harcayın.” “-Eee!” “-Eğer artarsa ve üzerinden de bir sene geçerse zekâtı o zaman verirsiniz” şeklindeki bir anlayışı doğru bulmuyor. 2782 lira ve üzeri bir maaş bizi Türkiye ortalamasına göre yoksulluk sınırının üzerine çıkarıyor ve bizi nisbî olarak varsıl yapıyor. Bu gibilerin, sadece asgarî ücretle hayata tutunmaya çalışan, bir çoğu onu da bulamayan komşularına doğru zekât köprüsünü atmaları ve onlara ellerini uzatmaları gerekiyor.
Aksi takdirde “Buyurun fukaranın cenaze namazına!” demek gerekiyor.
Niyetlerimiz halis, zekâtlarımız makbul olsun!
 
 
GARİBCE

İlgili Makaleler