Geniş İslâm coğrafyasının değişik köşelerinde yükselen farklı mimarîdeki camilerin en güzel örnekleri şüphesiz Osmanlılar tarafından inşa edilenler olmuştu. Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti’nin yüzlerce yıl hüküm sürdüğü büyük coğrafyada taş, ahşap, cam işçiliğinin en zarif örneklerini bir araya getiren sayısız cami yapıldı. Bu camiler zamanla en değerli halılarla, şamdanlarla, saatlerle, levhalarla, rahlelerle ve yazma kitaplarla süslendi. Ne var ki değişen zaman camilerin de kimliklerini büyük ölçüde yitirmesine sebep oldu.
Pek çok cami özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılma sürecinde bakımsız, sahipsiz, vakıfsız kaldığı için kaderine terk edildi. Bazıları hatta satıldı, yıktırıldı. Kimi önemli mabetler ise büyüyen şehirlerdeki imar hareketlerine kurban edildi, istimlak oldu.
Peki Anadolu kültürü ve şehirleri için cami ne demekti, Osmanlı toplumunda caminin anlamı neydi? Müslümanların günde beş vakit sadece namaz kılmak için değil, sohbet etmek, fikir alış-verişinde bulunmak için de bir araya geldikleri camiler kimliklerini nasıl yitirdi? Büyük camilerin inşa edilmeye başladığı son yıllarda, bu coğrafyanın en eski mabetlerinden olan mescitler nasıl tahribe uğradı, yeni ve üslupsuz camilerin yapılabilmesi uğruna nasıl kurban edildiler?
Birkaç metrekarelik mahalle mescitlerinden medresesi, mektebi, avlusu, sebili, kütüphanesi ile büyük bir külliye oluşturan camilere kadar Osmanlı mimarîsinde ayrı bir yeri olan camiler zamanla kimliğini kaybetti.
Konuyu araştıran Necdet Sakaoğlu, Hayri F. Yılmaz, Ahmet Kuyaş, Mehmed Şevket Eygi ve Burak Çetintaş gelenekten geleceğe cami mimarisinin değişimini inceledi, Anadolu’da şekillenmiş yüzlerce yıllık camilerin özellikleri üzerinden günümüz cami mimarisinin geldiği noktayı araştırdı, camilerin özgün eşyalarının tarihçesini kaleme aldı.
Ntv