İSM-İ MEF’ÛL
Kendisine iş yapılanı bildiren, fiilden etkilenen isimdir. Türkçe’deki edilgen sıfat-fiil karşılığıdır. Nasıl ism-i fâil malum muzâri fiil gibi kullanılıyorsa ism-i mef’ûlde mâzî meçhûl gibi tercüme edilir. Yapılışı şöyledir:
Üç harfli fiilin başına م harfi eklenir ve üstünlü olarak kelimenin birinci harfine cezimlenir. Fiilin ikinci ve üçüncü harfi arasına ötreli (و) harfi ilave olur.
قَتَلَ | öldürdü → | مَقْتُولٌ | öldürülen, öldürülmüş |
ضَرَبَ | dövdü → | مَضْرُوبٌ | dövülen, dövülmüş |
شَرِبَ | içti → | مَشْرُوبٌ | içilen, içilmiş |
جَرَحَ | yaraladı → | مَجْرُوحٌ | yaralanan, yaralanmış |
كَتَبَ | yazdı → | مَكْتُوبٌ | yazılan, yazılmış |
فَتَحَ | açtı → | مَفْتُوحٌ | açılan, açık, açılmış |
İsm-i Mef’ûlun şahıslara göre çekimi[1]:
مَكَاتِبُ | مَكْتُوبُونَ | مَكْتُوبَانِ | مَكْتوُبٌ | Müzekker |
Cem-i Mükesser |
|
|
|
|
| مَكْتُوبَاتٌ | مَكْتُوبَتَانِ | مَكْتُوبَةٌ | Müennes |
| yazılmışlar | ikisi yazılmış | yazılmış |
|
*İsm-i mef’ûl cümle içinde çeşitli şekillerde gelebilir. Tamamen bir sıfat gibi veya sıfat anlamında kullanıldığı gibi, haber olarak da gelir.
Cümle Örnekleri:
شَيْءٌ مَخْلُوقٌ. | Yaratılmış birşey (sıfat) . | |
اَلْباَبُ الْمَفْتُوحُ. | Açık kapı (sıfat) . | |
اَلْباَبُ مَفْتُوحٌ. | Kapı açıktır (haber) . | |
(فُهِمَ الدَّرْسُ). | اَلدَّرْسُ مَفْهُومٌ | Ders anlaşılmıştır. |
(نُصِرَ الْحَقُّ) . | اَلْحَقُّ مَنْصُورٌ | Hak (doğru gerçek) yardım edilendir. |
(يُعْبَدُ اللَّهُ بِالْحَقِّ) . | أللَّهُ مَعْبُودٌ بِالْحَقِّ | Allah hak(kı) ile ibadet edilendir. |
صُنِعَتِ السَّياَّرَةُ فِي الْياَباَنِ. | Araba Japonya’da yapıldı. | |
اَلسَّياَّرَةُ مَصْنُوعَةٌ فِي الْياَباَنِ. | Araba Japonya’da yapılmıştır. | |
التاَّئِبُ ذُنُوبُهُ مَغْفُورَةٌ (غُفِرَتْ ذُنُوبُ التاَّئِبِ) . | Tevbe edenin günahları bağışlanmıştır. | |
أَخيِ مَسْؤُلٌ الْآنَ عَنْ عاَئِلَةٍ كَبيِرَةٍ. | Kardeşim şu anda büyük bir aileden mes’uldür. | |
أَمْرُ اللَّهِ مَفْعُولٌ. | Allah’ın emri yapılmıştır. | |
اَلرَّجُلُ مَلْعُونٌ. | Adam lanetlidir. | |
|
|
*İsm-i mef’ûl kalıplaşmış isim olarak da kullanılır:
اَلْمَلْعُونُونَ | lanetlenmişler “beddualılar” | اَلْمَذْكُورُ | zikredilmiş olan “mezkur” |
اَلْمَطْلُوبُ | istenmiş olan “matlûb” | اَلْمَعْرُوفُ | bilinen, “iyilik” |
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
SAYILAR, İSM-İ FÂİL, MÜBALAĞALI İSM-İ FÂİL VE İSM-İ MEF’ÛL İLE İLGİLİ AYETLER
1- وَالْوَالِدَاتُ يُرْضِعْنَ أَوْلاَدَهُنَّ حَوْلَيْنِ كَامِلَيْنِ لِمَنْ أَرَادَ أَنْ يُتِمَّ الرَّضَاعَةَ …
(2/BAKARA, 233). Emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse (baba) için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler…
emzirmek | أَرْضَعَ يُرْضِعُ إِرْضاَعاً | anne | اَلْوَالِدَةُ ج اَلْوَالِدَاتُ | ||
ikmal etmek tamamlamak | أَتَمَّ يُتِمُّ إِتْماَماً | sene (ayette tesniye) | اَلْحَوْلُ | ||
emzirme, emme | اَلرَّضَاعَةَ | tam (ayette tesniye) | كَامِلٌ | ||
2- سَيَقُولُونَ ثَلاَثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ …
(18/KEHF, 22). (Eshabı Kehf hakkında insanların kimi:) “(Onlar) üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir” diyecekler; yine: “Beş kişidir; altıncıları köpekleridir” diyecekler…
3- أُبَلِّغُكُمْ رِسَالاَتِ رَبِّي وَأَنَا لَكُمْ نَاصِحٌ أَمِينٌ .
(7/A’RÂF, 68). Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.
öğütçü, nasihatçi | نَاصِحٌ | tebliğ etmek, eriştirmek | بَلَّغَ يُبَلِّغُ تَبْلِيغاً |
elçiye verilip gönderilen risalet (elçinin vazifesi) | اَلرِّساَلَةُ ج اَلرِّسَالاَتُ |
4- إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّموَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولاً .
(33/AHZÂB, 72). Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir.
çekinmek, sakınmak | أَشْفَقَ يُشْفِقُ إِشْفاَقاً | arzetti, teklif etti | عَرَضَ يَعْرِضُ عَرْضاً |
emanet (ayette: Allah’ın mükelleflere tevdi ettiği ve riayet ve eda edilmesini emrettiği tekliflerdir. | اَلْأَمَانَةُ | ||
imtina etmek, razı olmamak, diretmek, dayatmak | أَبَى يأْبَى أَباَءً أَباَءَةً | ||
(Ayette: Semaların ve arzın yaradılışları itibariyle emaneti yüklenmeye istidatları olmayışı, emaneti ifa etmekten çekinmeleri, yüklenmekten imtina etmeleridir.) |
5- … إِذِ الْقُلُوبُ لَدَى الْحَنَاجِرِ كَاظِمِينَ مَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ حَمِيمٍ وَلاَ شَفِيعٍ …
(40/MÜ’MİN, 18). (Yaklaşan gün hususunda onları uyar!) Çünkü o gün kalpler gamla dolu olarak gırtlaklara dayanır (veya o zaman onlar gamlı ve tasalı olup kalpleri gırtlaklarına dayanır). Zalimlerin ne dostu ne de (sözü dinlenir) şefaatçısı vardır.
çünkü, zira/hani, bir zamanlar | إِذْ | boğaz, gırtlak | اَلْحَنْجَرَةُ ج اَلْحَنَاجِرُ | |
(öfkesini) yenen, gamlı, gamla dolu | اَلْكَاظِمُ | |||
şefaatçi | شَفِيعٌ | sıcak dost | حَمِيمٌ | |
6- …وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ نَصِيرٍ .
(22/HACC, 71). … Zalimlerin hiç yardımcısı yoktur.
yardımcı. | نَصِيرٌ |
[(مَا) isim cümlesinin başında “yok, değil” manasında nefy harfidir. (لِلظَّالِمِينَ) câr-mecrûr olarak mahallen merfû haber mukaddem, (مِنْ) zâid harfi cerdir. (نَصِيرٍ) ise lafzen mecrûr mahallen merfû mübtedâ muahhardır.] |
7- … وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ .
(40/MÜ’MİN, 44). …. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.
çok iyi gören | بَصِيرٌ | havale etmek, ısmarlamak, bırakmak | فَوَّضَ يُفَوِّضُ تَفْوِيضاً |
8- … وَحَاقَ بِآلِ فِرْعَوْنَ سُوءُ الْعَذَابِ .
(40/MÜ’MİN, 45). …Firavun’un kavmini kötü azap kuşatıverdi.
aile | آلُ | kuşatmak, sarmak | حَاقَ يَحيِقُ بِ |
Firavun’un ailesi, Firavun’un kavmi | آلُ فِرْعَوْنَ | ||
فِرْعَوْنَ kelimesi gayr-i munsarif bir kelime olması sebebiyle esre yerine üstün almıştır. |
9- … إِنَّ رَبَّكَ لَسَرِيعُ الْعِقَابِ وَإِنَّهُ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ .
(7/A’RÂF, 167). … Şüphesiz Rabbin cezayı çabuk verendir. Ve O çok bağışlayan, pek esirgeyendir.
hızlı, çabuk, çabuk veren | سَرِيعٌ | ceza | اَلْعِقَابُ |
10- … إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَحِيمٌ .
(49/HUCURÂT, 12). …Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.
11- مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَيْهَا وَمَا رَبُّكَ بِظَلاَّمٍ لِلْعَبِيدِ.
(41/FUSSİLET, 46). Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.
12- وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ .
(26/ŞUARÂ, 175). Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
13- كَلاَّ إِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَ .
(83/MUTAFFİFİN, 15). Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O’nu görmekten) menedilmişlerdir.
mahcub, menedilmiş, örtülmüş | اَلْمَحْجُوبُ |
(Ayette: Temsili manada olup onların büyüklerin yanına girmekten menedilmiş kimseler gibi alçaltılacakları, ayrıca onların mestur (perdelenmişler) olarak Rablerini göremeyeceği anlatılmaktadır.) |