İlahiyat Haber

Malcolm X: Siyah beyaz bir hayat hikayesi




Kimimize matematiği, kimimize ölümü anımsatır X harfi. Bir de bir ismi hatırlatır yeni dünyadan bize: Malcolm X. 


21 Şubat 1965’te henüz 40 yaşındayken dünyayı çok görmüşlerdi ona. Birkaç kurşun yetmişti bu özgürlük savaşçısını o kafa tuttuğu ölümle buluşturmak için. 


Hani büyük adamlar vardır. Hayatları dönem dönemdir. Rezil bir hayatı vezir bir hayata dönüştürürler. Bireysel değişimin, irade gücünün timsalidirler. İşte onlardan birisidir Malcolm X. Kırk yıl yetmiştir ona; hayata büyük bir çizik atmak, dinlisine dinsizine, Müslümanına Hıristiyanına çok şey öğretmek için.
19 Mayıs 1925’te Omaha’da (Nebraska) Malcolm Little ismiyle dünyaya gelir. Babası zencilerin ABD’de hiçbir zaman özgürlüklerine kavuşamayacaklarını, Afrika’ya geri dönmeleri gerektiğini savunan bir papazdır. Dört amcası ırkçılığa kurban gitmiş, babası da Malcolm daha altı yaşındayken onları takip etmiştir. Sekiz kardeş darmadağın olurlar. Kimisi ıslahevinde kimisi sokakta bulur kendini. Annelerinin yeri ise çoktan ayrılmıştır akıl hastanesinde. 


Bütün bunlar Malcolm’u “beyaz adam” düşmanlığına iter. “Beyaz adam”la ilgili imajı bu yıllarda oluşmaya başlar. Gerçi mahalleden tanıdığı birkaç beyaz çocuk dışında pek beyaz insanla muhatap olmamıştır, ama bu sınırlı tanımalarda yaşadığı tecrübeler yargılarını pekiştirmiştir. Bir gün beyaz bir çocukla yazı tura oynar ve kaybeder. Çocuk elindeki paraları alır. Daha sonra beyaz çocuğun hile yaptığını anlar. Bu olay ona o kadar dokunur ki, yıllar sonra bunu bir mahalle hatırası olarak değil, “beyaz adam”a yönelik fikirlerinin bir delili olarak aktarır: “Beyaz adam profesyonel bir kumarcıdır. Bütün kozlar onun elindedir ve bütün mangırları da o toplar önüne; bizim halkımızla oynarken kâğıtları istediği gibi kurar ve hep destenin altından çeker.”
Boston’un, New York’un karanlık sokaklarıyla tanışır daha çocuk yaşında. Konser salonlarında ayakkabı boyacılığından, trenlerde sandviç satmaya kadar uzanır iş tecrübesi. Gençlik yıllarında ise zenci gettosu Harlem’le tanışır. “Harlem’de çevrilen dümenlerin merkezi” dediği bir barda iş bulur kendine. Ama hayatı daha kestirmeden kazanma hevesine kapılır. Uyuşturucu tacirliği ve hırsızlık yeni mesleğidir artık. Hem beyaz adamı “beyaz”la zehirlemekte, hem de onun kendisini sömürerek edindiği mallarını çalmaktadır! Ama çok geçmeden enselenir. Yıl 1946’dır. Henüz 21 yaşındadır.


Altı yıl sürecek hapis hayatından sonra Amerika bambaşka bir Malcolm’la tanışacaktır. 1948’in sonlarında mükemmel bir kütüphanesi bulunan Norfolk Hapishanesi’ne nakledilir. Hapishane kütüphanesinde okumadık kitap bırakmaz. Kölelik üzerine okuduklarından sonra artık bilinçli bir “beyaz adam düşmanı”dır. Beyazlara olan kini Tanrı’nın bile zenci olduğunu söyleyen Elijah Muhammed’in görüşlerini benimsemesini kolaylaştırır. Artık bir Nation of Islam (İslam Milleti) inanlısıdır. Kardeşleri sayesinde Elijah Muhammed’le mektuplaşmaya başlar. Namaz kılmakta, dua etmektedir. Aslında din ve ibadet olgusuna çok yabancıdır. Çünkü din olarak şimdiye kadar Hıristiyanlığı tanımıştır ve Hıristiyanlıktan da nefret etmektedir. Ona göre Hıristiyanlık beyaz adamın dinidir: Beyazlar kendileri bu dünyada cennetin tadını çıkarırken, zencileri öbür dünya cennetiyle kandırmak için Hıristiyanlığı kullanmaktadırlar.
Hapis sonrası kısa sürede Elijah Muhammed’in Nation of Islam hareketinin en önemli adamı haline gelir. Elijah onu teşkilat faaliyetleri için farklı bölgelere gönderir. Son durak ise New York şehrinin zenci mekanı olan Harlem bölgesidir. Kader onu Harlem’le tekrar buluşturur. Bir zamanlar “dümen” öğrenmek üzere bulunduğu Harlem’in mürşididir artık.
Kısa sürede Amerika’nın en fazla konuşulan ismi olur. Artık, sözünü sakınmayan, korkusuz, ateşli bir hatiptir. Milyonlarca Afrikalıyı sanki tek başına savunmak zorunda hisseder kendini. Kısa sürede zenci gettolarını harekete geçirir. “Tanrı değilse bile, Tanrı’dan hiç de aşağı kalmayan birisi” diyecek kadar inandığı Elijah Muhammed’in konuşan ağzıdır artık. Zenci ırkçılığını savunan ve şeytan olarak tanımladığı “beyaz adam”dan kurtulmayı amaçlayan bir dinin amansız savunucusudur. Amerika’da bir isyan başlatabilecek ya da bastırabilecek tek zencidir o. Tam bir dava adamıdır artık. 


Bu arada yine Nation of Islam inanlısı olan Betty ile evlenir. Çocuklarına isim verirken bile dava adamlığının ve Batılılara karşı duyduğu kinin izlerini görmek mümkündür. Mesela ilk çocuğundan bahsederken “Ona Hun İmparatoru Atilla’nın adını verdik, hani şu Roma’yı bir çuvala koyan imparator” der.


Fakat hayatında yeni bir dönem açacak gelişmeler pek uzak değildir. Elijah Muhammed’e yaklaştıkça onun gayr-i meşru işlerine tanık olur. Onun özel hayatını sorgulamaya başlar. İki kadın sekreterinin “çocuklarının babasının Elijah olduğu” iddiasıyla nafaka davası açması Elijah’yı Malcolm’un gözünden iyice düşürür. Zaten Elijah da onun yükselişinden rahatsızdır. Bu arada Malcolm, Başkan Kennedy suikastını onaylayan sözler söyleyince de ipler kopar.


Mart 1964’de Elijah Muhammed ve hareketi Nation of Islam’dan ayrılır. “Zenci İslamı” fikrini sorgulamaya başlar. Beyaz adamın “şeytan” olduğu öğretisinden vazgeçer. 1964 yılında Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerini kapsayan bir geziye çıkar. Amacı öteden beri aklında olan ve Afrika ile köklerin korunmasını, ilişkinin canlı tutulmasını savunan Afro-Amerikan tezini canlandırmaktır. Sünni İslam’la tanıştığı Mekke’de hacı olur ve sanki yeniden doğar. Farklı ırklardan Müslümanlarla tanışır. Türkiye’den tanıştıkları arasında Kasım Gülek de vardır. Mekke’den Amerika’daki bir arkadaşına gönderdiği mektupta şu sözlere yer verir: 


“…Gördüklerim ve tecrübelerim beni daha önceki düşüncelerimi yeniden gözden geçirmeye ve bazı inançlarımı terk etmeye zorladı. İbrahim’in, Muhammed’in ve diğer tüm peygamberlerin mekânı olan bu kutsal topraklarda tüm ırk ve renklerden insanlarda gördüğüm gerçek kardeşlik ruhunu ve konuk severliği hayatımda görmedim. Her renkten insanın gösterdiği bu sıcakkanlılık ve cana yakınlık karşısında nutkum tutuldu, büyülendim… Amerika’nın İslâm’ı anlaması şart. Çünkü İslâm, toplumdan ırk problemini kaldıran bir din. Son 11 günde burada, İslâm dünyasında, bu insanlarla aynı tastan yemek yedim, aynı bardaktan su içtim, aynı yatakta (veya hasırda) yattım. Gözleri mavilerin mavisi, saçları sarıların sarısı, derileri beyazların beyazı Müslüman kardeşlerimle aynı Allah’a dua ettim. Nijerya’daki, Sudan’daki ve Gana’daki Müslümanlarda gördüğüm samimiyetin aynısını burada beyaz Müslümanların sözlerinde ve işlerinde gördüm….”
Yaşadığı değişimi simgelemek için Malik el-Şahbaz ismini alır. Artık zencilerin Amerikalı beyazların gözündeki hiçliğini simgelemek için kullandığı X soyadına ihtiyacı yoktur. Amerika’ya döner dönmez de artık “gerçek anlamda siyah-beyaz kardeşliğinin oluşabileceği bir toplum oluşturmayı” hedefler. Fakat kısa bir süre sonra Harlem’de konuşma yaparken suikasta uğrar. Suikast hala bir muammadır. Ama üzerinde en fazla konuşulan ihtimal Elijah Muhammed ve CIA işbirliğidir. 


Onun kısa hayatı birçok sembol içerdi birçok kişi için. Müslümanlar, özgürlük taraftarları, insan hakları savunucuları, sosyalistler onda bir şeyler buldu. Ama o her şeyden çok, iradenin değişim yönünde nasıl kullanılabileceğini gösterdi tüm insanlara. “Hayatımın unutamadığım anlarından birisi” dediği bir olay onun yaşadığı değişimin büyüklüğünü anlatır: Konferans vermek üzere bir üniversiteye davet edilir. Konferansa başlamadan kısa bir süre önce, bulunduğu salonun penceresinden şöyle bir dışarıyı seyredecek olur. Bir de ne görsün? Tam karşıda yıllar önce hırsızlık için girdiği apartman dairesi ona bakmaktadır. Başından kaynar sular dökülür. Ama kendisini hemen toparlamak zorundadır. Çünkü Amerika’da bir isyan başlatabilecek ya da bastırabilecek tek zencidir o.

 

 

Ali Köse

İlgili Makaleler