Klasik Arapça 45. Ders Maksud Kitabı (İsm-i Fail ve İsm-i Meful)Devamını Oku »
arapça
-
Klasik Arapça 45. Ders Maksud Kitabı (İsm-i Fail ve İsm-i Meful)
-
Sinbad Arapça Çizgi Film
Sinbad Arapça SeyretDevamını Oku »
-
Cemi Müennes Salim Arapça Dersleri
CEMİ MÜENNES SÂLİM
a) Müennes bir ismin çoğul ve merfû olması gereken durumda müfred ismin sonuna آتُ getirilerek çoğul yapılır. Eğer ismin sonunda tâ-i te’nis (müennes tâ’sı) varsa kalkar.
اَلْخَالَةُ
teyze
اَلْخاَلاَتُ
teyzeler (marife) اَلْمُعَلِّمَةُ
bayan öğretmen
اَلْمُعَلِّمَاتُ
öğretmenler اَلْمُسلِمَةُ
müslüman
اَلْمُسْلِماَتُ
müslüman (bayanlar) اَلْمُؤْمِنَةُ
mümin (bayan)
ألْمُؤْمِناَتُ
mümin (bayanlar) مَجَلَّةٌ
dergi
مَجَلاَّتٌ
dergiler (nekre) Cümle Örnekleri:
جَاءَتِ الْمُعَلِّمَاتُ اِلىَ الْمَدْرَسَةِ.
Bayan öğretmenler okula geldi. أَناَ مُؤْمِنَةٌ.
Ben mü’minim. هُنَّ مُؤْمِناَتٌ.
Onlar mü’minlerdir. أَنْتُنَّ مُؤْمِناَتٌ.
Sizler mü’minlersiniz. أَنْتُنَّ طاَلِباَتٌ.
Sizler öğrencilersiniz. حَضَرَتِ الطاَّلِباَتُ.
Öğrenciler geldi (müe). اَلْبَناَتُ مُساَفِراَتٌ.
Kızlar yolcudur. ذَهَبَتِ التِّلْمِيذاَتُ.
Öğrenciler gitti. جَلَسَتِ الطِّفْلاَتُ.
Kız çocuklar oturdu. اَلْبَناَتُ أَكَلْنَ السَّمَكَ.
Kızlar balığı yedi. b) Müennes bir ismin çoğulunun mansûb (üstünlü) ya da mecrûr (esreli) olması gereken durumda müfred ismin sonuna آتِ getirilerek çoğul yapılır. Yani mansûb ve mecrûr halleri aynıdır. Yanılarak mansûb durumunda üstün hareke konmamalıdır:
خَالَةٌ den
خَالاَتٍ
اَلْمُسْلِمَةُ den
اَلْمُسْلِمَاتِ
اَلْمُعَلِّمَةُ den
اَلْمُعَلِّمَاتِ
المُؤْمِنَةُ den
الْمُؤْمِنَاتِ
ذَهَبْنَا إلىَ الْمَدْرَسَةِ مَعَ الْمُعَلِّمَاتِ.
Okula bayan öğretmenlerle gittik. شاَهَدْتُ الْمُعَلِّمَاتِ في الْمَدْرَسَةِ.
Öğretmenleri okulda gördüm. مَتَى قَرَأَ عاَدِلٌ الْكُتُبَ والْمَجَلاَّتِ.
Adil kitap ve dergileri ne zaman okudu? قَرَأَ عاَدِلٌ الْكُتُبَ والْمَجَلاَّتِ لَيْلاً.
Adil kitap ve dergileri geceleyin okudu. F Bu şekildeki cemilerde cemi ismin şekli düzenli olduğu ve değişmediği için sâlim denmiştir.
فَحَصَ الطَّبِيبُ الْمَرِيضاَتِ.
Doktor, bayan hastaları muayene etti. فَحَصَ الطَّبيِبُ التِّلْميِذاَتِ.
Doktor, kız öğrencileri muayene etti. فَحَصَتِ الطَّبيِبَةُ التِّلْميِذاَتِ.
(Bayan) doktor, kız öğrencileri muayene etti. نَصَحَتِ الْمُعَلِّمَةُ التِّلْمِيذاَتِ.
(Bayan) öğretmen kız öğrencilere nasihat etti. اَلْمُمَرِّضَةُ بَدَأَتْ عَمَلَهاَ فِي نَشاَطٍ.
Hemşire işine neşe içinde başladı. اَلْمُمَرِّضاَتُ بَدَأْنَ عَمَلَهُنَّ فِي نَشاَطٍ.
Hemşireler işlerine neşe içinde başladılar. اَلرَّجُلُ وَ ابْنُهُ حَمَلاَ الْخَضْرَواَتِ.
Adam ve oğlu yeşillikleri (sebzeleri) taşıdılar. اَلْمُدَرِّسَةُ شَكَرَتِ الطاَّلِباَتِ.
Öğretmen öğrencilere teşekkür etti. مَنْ أَرْسَلَ الْحَقاَئِبَ إِلَى الْمَطاَرِ ؟
Çantaları hava alanına kim gönderdi? اَلْمُساَفِراَتُ.
(Bayan)Yolcular. ماَذاَ أَرْسَلْنَ ؟ أَرْسَلْنَ الْحَقاَئِبَ.
Ne gönderdiler? Çantaları gönderdiler. مَتَى أَرْسَلْنَ الْحَقاَئِبَ ؟
Çantaları ne zaman gönderdiler? أَرْسَلْنَهاَ بَعْدَ ساَعَتَيْنِ.
Onları iki saat sonra gönderdiler. إِلَى أَيْنَ أَرْسَلْنَ الْحَقاَئِبَ ؟
Çantaları nereye gönderdiler? أَرْسَلْنَهاَ إِلَى الْمَطاَرِ.
Onları hava alanına gönderdiler. هُنَّ مُمَرِّضاَتٌ.
Onlar hemşiredirler. ساَفَرَتِ الْمُدَرِّساَتُ فِي الْعُطْلَةِ.
(Bayan) öğretmenler tatilde yolculuk yaptı. نَحْنُ مَشْهُوراَتٌ.
Bizler meşhuruz. هُنَّ مُدَرِّساَتٌ.
Onlar öğretmendirler. أَنْتُنَّ مَرِيضاَتٌ.
Sizler hastasınız. جَلَسَ الْمُهَنْدِسُونَ أَماَمَ الْعِماَراَتِ.
Mühendisler apartmanların önünde oturdular. وَقَفَتِ الْمُعَلِّمَةُ بَيْنَ التِّلْمِيذاَتِ.
Öğretmen öğrencilerin arasında durdu. وَصَلَ الْعُماَّلُ بِالدَّراَّجاَتِ.
İşçiler bisikletlerle geldiler. قاَلَ الْمُديِرُ : اَلْمُدَرِّساَتُ وَالتِّلْميِذاَتُ ذَهَبْنَ إِلَى الْحَديِقَةِ بالسَّياَّراَتِ.
Müdür (şöyle) dedi: Öğretmenler ve öğrenciler bahçeye arabalarla gittiler.
-
Cemi Müzekker Salim Arapça Dersleri
İSİMLERİN CEMİ (ÇOĞUL) HALİ
İsimlerin cemi (çoğul) hali üç türlüdür:
1) Cemi Müzekker Sâlim (müzekker için)
2) Cemi Müennes Sâlim (müennes için)
3) Cemi Mükesser (düzensiz çoğullar için)
1) CEMİ MÜZEKKER SÂLİM
a) Müzekker bir ismin fâil ya da mübtedâ haber gibi merfû (ötre) olması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonuna (ُونَ-) takısı eklenir. Kelimenin başında harf-i tarif olursa o kelime marife, olmazsa nekredir.
اَلْمُعَلِّمُ
öğretmen اَلْمُعَلِّموُنَ
öğretmenler (ma’rife) اَلْمُؤْمِنُ
mü’min مُؤْمِنوُنَ
müminler (nekre) جَاءَ الْمُعَلِّمُونَ إلىَ الْمَدْرَسَةِ.
Öğretmenler okula geldi. Mef’ûl b. gayr-i sarih Fâil Fiil
اَلْمُدَرِّسوُنَ شَرِبوُا الشاَّىَ .
Öğretmenler çay içti.
Mef’ûl b. Fiil Mübtedâ
Haber (fiil cümlesi)
اَلصَّائِمُ صاَبِرٌ.
Oruçlu sabırlıdır.
هُمْ مَشْغُولُونَ.
Onlar meşguldür.
اَلصَّائِمُونَ صاَبِرُونَ.
Oruçlular sabırlıdır.
أَنْتُمْ سَرِيعُونَ.
Siz hızlısınız.
اَلْمُهَنْدِسُونَ كَثِيرُونَ.
Mühendisler çoktur.
نَحْنُ مَسْؤُولُونَ.
Bizler mesulüz.
وَصَلَ الْمُشْرِفُونَ.
Yöneticiler geldi.
صَلَّى الْمُسْلِمُونَ.
Müslümanlar namaz kıldı.
وَصَلَ الْمُساَفِرُونَ أَمْسِ.
Yolcular dün geldi.
فَتَحَ الْمُسْلِمُونَ مَكَّةَ وَ دَخَلُوهاَ.
Müslümanlar Mekke’yi fethettiler ve oraya girdiler.
مَتَى أَرْسَلَ الصَّحَفِيُّونَ الْخِطاَباَتِ ؟
Gazeteciler mektupları ne zaman gönderdiler?
أَرْسَلُوهاَ بَعْدَ أُسْبُوعَيْنِ.
Onları iki hafta sonra gönderdiler.
رَجَعَ الْمُهَنْدِسُونَ إِلَى الْمَكْتَبِ بِالْحاَفِلَةِ.
Mühendisler büroya otobüsle döndü.
اَلْأَطْفاَلُ مَسْرُورُونَ بِالْعِيدِ.
Çocuklar bayram (dolayısıyla) sevinçlidir.
اَلصاَّئِمُونَ حَوْلَ الْماَئِدَةِ.
Oruçlular sofranın etrafındadır.
صَلَّى الْمُدَرِّسُونَ الْعَصْرَ فِي الْمَسْجِدِ.
Öğretmenler ikindiyi mescidde kıldı.
اِنْتَظَرَ الْمُساَفِرُونَ فِي الْمَسْجِدِ.
Yolcular mescidde bekledi.
اَلْمُهَنْدِسُونَ ساَفَرُوا أَمْسِ.
Mühendisler dün yolculuk yaptı.
b) Müzekker bir ismin mecrûr (esreli) veya mansûb (üstün) okunması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonu esre yapılarak (يِنَ) takısı eklenir. Yani mansûb ve mecrûr halleri aynıdır:
اَلمْؤُْمِنِينَ
müminler
اَلْمُعَلِّمِينَ
öğretmenler (marife)
اَلصَّائِمِينَ
oruçlular
مُسْلِميِنَ
müslümanlar (nekre)
شَاهَدْتُ الْمُعَلِّمِينَ فِي الْمَدْرَسَةِ.
Okulda öğretmenleri gördüm.
صَلَّيْتُ فِي الْمَسجِدِ[2] مَعَ الْمُسْلِمِينَ.
Camide müslümanlarla beraber namaz kıldım.
شَكَرَ عاَدِلٌ الْمُدَرِّسِينَ.
Adil öğretmenlere teşekkür etti.
فَرَضَ اللَّهُ الصَّلاَةَ عَلَى الْمُسْلِمِينَ.
Allah namazı müslümanlara farz kıldı.
شَكَرَ الْقاَئِدُ الْمُجاَهِدِينَ.
Komutan savaşçılara teşekkür etti.
اِسْتَقْبَلَ الْمُدِيرُ الْمُدَرِّسِينَ.
Müdür öğretmenleri karşıladı.
شاَهَدَ الطُّلاَّبُ اللاَّعِبِينَ فِي الناَّدِي.
Öğrenciler oyuncuları kulüpte gördü.
-
İsimlerde Tesniye Arapça Dersleri
I) İSİMLERDE TESNİYE
Daha önce gördüğümüz gibi mâzî fiilleri tesniye yaparken (iki kişiye çevirirken) gâibte elif (اَ ) muhatapta (تمُاَ ) mütekellimde ise ناَ getiriyorduk:
كَتَبْناَ
كَتَبْتُماَ
كَتَبْتُماَ
كَتَبَتاَ
كَتَباَ
İsimlerin tesniye durumu ise fiillerinkinden başkadır:
İsimlerin tesniye yapılmasında kaide:
a) Fâil ya da mübteda haber gibi merfû (ötre) olması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonuna (آنِ-) takısı eklenir. Örnekler:
اَلْبَيْتُ ev اَلْبَيْتاَنِ
iki ev اَلْبِنْتُ
kız اَلْبِنْتاَنِ
iki kız اَلْمَرْأَةُ
kadın اَلْمَرْأَتاَنِ
iki kadın خَالِدٌ
Halit خاَلِداَنِ
iki Halit اَلْاِبْنُ
oğul اَلْاِبْناَنِ
iki oğul اَلرَّجُلُ
adam اَلرَّجُلاَنِ
iki adam فَرَسٌ
kısrak فَرَساَنِ
iki kısrak حِصاَنٌ
at حِصاَناَنِ
iki at فَاطِمَةُ
Fatma فاَطِمَتاَنِ
iki Fatma وَلَدٌ
çocuk وَلَداَنِ
iki çocuk ذَهَبَ الْوَلَدانِ هُنَاكَ.
İki çocuk oraya gitti. اَلْوَلَداَنِ صَغِيرَانِ.
İki çocuk küçüktür. Not: Kelimenin başında harf-i tarif olursa o kelime marife, olmazsa nekredir.
هُماَ مُؤْمِناَنِ.
O ikisi mü’mindir. أَنْتُماَ مُؤْمِناَنِ.
İkiniz müminsiniz (müz). Haber Mübtedâ
Haber Mübtedâ
Genel Cümle Örnekleri:
هُوَ مُؤْمِنٌ.
O mü’mindir. أَنْتَ مُؤْمِنٌ.
Sen mü’minsin (müz). هِيَ مُؤْمِنَةٌ.
O mü’mindir (müe). أَنْتِ مُؤْمِنَةٌ.
Sen mü’minsin (müe). هُماَ مُؤْمِنَتاَنِ.
O ikisi mü’mindir. أَنْتُماَ مُؤْمِنَتاَنِ.
İkiniz müminsiniz (müe). أَناَ مُؤْمِنٌ.
Ben mü’minim. أَنْتُماَ طاَلِباَنِ.
İkiniz öğrencisiniz. نَحْنُ مُؤْمِناَنِ.
İkimiz mü’miniz. أَيْنَ الْقَلَماَنِ ؟
İki kalem nerede? أَيْنَ التِّلْميِذاَنِ ؟
İki öğrenci nerede? أَيْنَ السَّياَّرَتاَنِ؟
İki araba nerdedir? أَيْنَ التِّلْميِذَتاَنِ ؟
İki öğrenci nerede? (müe) هُماَ مُساَفِراَنِ.
O ikisi yolcudur. اَلْمُديِراَنِ جَديِداَنِ.
İki müdür yenidir. اَلْحَقيِبَتاَنِ جَديِدَتاَنِ.
İki çanta yenidir. هَذاَنِ كِتاَباَنِ.
Bu iki kitaptır. وَصَلَتْ تِلْمِيذَتاَنِ أَمْسِ.
İki öğrenci dün vardı (ulaştı). أَيْنَ الْوَلَدُ وَ واَلِدُهُ ؟
Çocuk ve babası nerede? هُماَ فِي الصَّيْدَلِيَّةِ.
O ikisi eczanededir. اَلتِّلْميِذاَنِ فَهِماَ الدَّرْسَ.
İki öğrenci dersi anladı. فَهِمَ التِّلْميِذاَنِ الدَّرْسَ.
İki öğrenci dersi anladı. b) Tesniye ismin mecrûr (esreli) veya mansûb (üstün) okunması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonu üstün yapılarak (يْنِ- ) eklenir.
اَلْبَيْتُ ev اَلْبَيْتَيْنِ
iki ev اَلْبِنْتُ
kız اَلْبِنْتَيْنِ
iki kız اَلْمَرْأَةُ
kadın اَلْمَرْأَتَيْنِ
iki kadın خَالِدٌ
Halit خاَلِدَيْنِ
iki Halit اَلْاِبْنُ
oğul اَلْاِبْنَيْنِ
iki oğul اَلرَّجُلُ
adam اَلرَّجُلَيْنِ
iki adam فَرَسٌ
kısrak فَرَسَيْنِ
iki kısrak حِصاَنٌ
at حِصاَنَيْنِ
iki at فَاطِمَةُ
Fatma فاَطِمَتَيْنِ
iki Fatma Cümle Örnekleri:
كَتَبْتُ دَرْسِي بِقَلَمَيْنِ.
Dersimi iki kalemle yazdım. شاَهَدْتُ الْوَلَدَيْنِ فِي السُّوقِ.
İki çocuğu çarşıda gördüm. جَلَسَ الْوَلَدَانِ عَلَى الْكُرْسِيَّيْنِ.
İki çocuk iki sandalyeye oturdular. أَخَذْتُ كِتاَباً مِنَ الرَّجُلَيْنِ.
İki adamdan bir kitap aldım. وَجَدَ الْمَرْأَتَيْنِ.
İki kadını buldu. قَرَأْتُ كِتاَبَيْنِ فيِ الشَّهْرِ.
Ayda iki kitap okudum. ذَهَبْتُ فيِ الشَّهْرِ اِلَى صَديِقَيْنِ.
(Bir) Ayda iki arkadaşa gittim. حَضَرَ أَخِي قَبْلَ سَنَتَيْنِ.
Kardeşim iki sene önce geldi. شَرَحَتِ الْأُسْتاَذَةُ الدَّرْسَيْنِ.
Öğretmen iki dersi açıkladı. كَتَبَتْ فاَطِمَةُ الدَّرْسَيْنِ.
Fatıma iki ders yazdı. شَكَرَتِ الْمُدِيرَةُ الطاَّلِبَتَيْنِ.
Müdür iki öğrenciye teşekkür etti. أَخِي كَتَبَ رِساَلَتَيْنِ فِي الشَّهْرَيْنِ.
Kardeşim iki ayda iki mektup yazdı. ذَهَبَتِ الْمُدِيرَةُ إِلَى الْمَدْرَسَةِ مَعَ الْمُدَرِّسَتَيْنِ.
Müdür okula iki öğretmenle gitti.
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
İSİMLERİN TESNİYESİYLE İLGİLİ AYETLER
1- مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كاَلْأَعْمىَ وَاْلأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّميِعِ.
(11/HÛD 24). Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. اَلْمَثَلُ
misal, örnek, durum كَ
gibi اَلْفَرِيقُ
grup, zümre اَلْأَعْمَى
âma, kör. (Sonu illet harfi ile bittiği için esre almaz) اْلأَصَمُّ
sağır اَلْبَصِيرُ
gören اَلسَّميِعُ
işiten 2- وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِ.
(12/YÛSUF 36). Onunla birlikte zindana iki delikanlı (daha) girdi. السِّجْنُ
hapishane, zindan فَتَيَانِ
iki genç, iki delikanlı اَلْفَتَى
genç, delikanlı 3- وَمِنْ كُلِّ الثَّمَراَتِ جَعَلَ فِيهاَ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ.
(13/RA’D 3). ( ..ki O) orada bütün meyvelerden çifter çifter yarattı. .. اَلثَّمَراَتُ
meyveler, ürünler زَوْجَيْنِ
(iki) çift جَعَلَ
yarattı, kıldı, yaptı زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ
çifter çifter كُلُّ
her, bütün اِثْنَيْنِ
iki 4- وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَائِبَيْنِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّليْلَ وَالنَّهاَر.
(14/İBRÂHÎM 33). Düzenli seyreden güneşi ve ayı sizin için boyun eğdirdi; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi. سَخَّرَ
boyun eğdirdi, faydalı kıldı, istifadesine verdi دَائِبٌ
devamlı ve düzenli olan, istirahate çekilmeyen 5- وَضَرَبَ اللهُ مَثَلاً رَجُلَيْنِ…
(16/NAHL 76). Allah, (şu) iki kişiyi misal verir..
ضَرَبَ مَثَلاً
misal verdi رَجُلٌ
adam, kişi (Kur’ân’da durum anlatan birçok mevzu da mâzî fiil kullanılır, Türkçe’ye geniş zaman olarak tercüme edilir). 6- …هَذاَنِ خَصْماَنِ اخْتَصَمُوا فيِ رَبِّهِمْ …
(22/HACC 19). Şu iki (gurup), Rabb’leri hakkında tartıştı (Şu iki grub Rabb’leri hakkında çekişen iki hasımdır.). خَصْمٌ
hasım, düşman اِخْتَصَمَ
tartıştı, çekişti هَذاَنِ
bu ikisi هَذاَ
bu 7- إذْ أَرْسَلْناَ إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبوُهُماَ..
(36/YÂSÎN 14). İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar… إذْ
işte o zaman, hani bir zamanlar (Mâzî fiilin önünde mişli geçmiş zaman ifadesini verir). أَرْسَلَ إِلَى
elçi gönderdi اِثْنَيْنِ
iki كَذَّبَ
yalanladı 8- وَ هَدَيْناَهُ النَّجْدَيْنِ.
(90/BELED 10). Ona (insana) iki yolu (doğru ve eğriyi) gösterdik. هَدَي
hidayet etti, yol gösterdi النَّجْدُ
açık yol / yüksek yer -
Atıf Edatları Arapça Dersleri
ATIF: Atıf harfleri denen harflerle kelime veya cümleleri aynı hükme bağlamaya atıf denir. İleride müstakil konu başlığı altında işleyeceğimiz, ancak çok gerekli olduğu için ara ara kelimeler ve dipnotlarda işlediğimiz atıf bahsinden şimdilik şu kadarını öğrenmemiz yeterlidir:
Atıf harflerinden önceki kelimeye ma’tûfun aleyh, sonraki kelime ya da cümleye de ma’tûf denir. Ma’tuf, ma’tuf’un aleyh’in harekesini alır.
نَجَحَتْ فاَطِمَةُ وَ أُخْتُهاَ.
Fâtıma ve kardeşi başardı. Bu cümlede فاَطِمَةُ ma’tufun aleyh, وَ atıf harfi, أُخْتُهاَ da ma’tuf’dur (atfedilen). أُخْتُ kelimesi matufun aleyh olan فاَطِمَةُ kelimesinin merfû olması sebebiyle merfûdur. Atıf vâvı ma’tuf ile ma’tûfun aleyh’in aynı hükümde ortak olduğunu göstermiştir.
Atıf harfleri 10 tanedir. Kelime ezberler gibi ezberleyebileceğimiz bu harflerin cümle içindeki kullanılışları şöyledir:
وَ
ve رَجَعَ الْيَوْمَ مُحَمَّدٌ وَ خاَلِدٌ.
Muhammed ve Hâlit bugün döndüler. فَ
akabinde, hemen Ma’tufla mat’ûfun aleyh arasında zaman bakımından aralarında bir gecikme olmasa da tertip ve sıra gözetir. دَخَلَ الْمُدَرِّسُ فَوَقَفَ التَّلاَمِيذُ.
Öğretmen girdi akabinde öğrenciler ayağa kalktı. دَخَلَ الْمَدْرَسَةَ عَلِيٌّ فَخاَلِدٌ.
Ali sonra da Hâlid okula girdi. ثُمَّ
sonra اَلرِّجاَلُ أَكَلُوا الطَّعاَمَ ثُمَّ شَرِبوُا الْقَهْوَةَ.
Erkekler yemek yediler sonra kahve içtiler. أَوْ
veya, ya da أَكَلَ بُرْتُقاَلاً أَوْ تُفاَّحاً.
Portakal veya elma yedi. نَقَلَ الْخَبَرَ عَلِيٌّ أَوْ فَرِيدٌ.
Haberi Ali ya da Ferid nakletti. أَمْ
yoksa أَ تُفاَّحاً أَكَلْتَ أَمْ بُرْتُقاَلاً ؟
Elma mı yoksa portakal mı yedin? إِمَّا
ya… ya.…ya da, ister (vav ile tekrarlanarak kullanılır) كَتَبَ إِلَيْكُمْ إِمَّا حَسَنٌ وَ إِماَّ صاَلِحٌ.
Size ya Hasan ya Salih yazdı. حتَّي
… bile, dahil أَكَلَ السَمَكَةَ حَتَّى رَأْسَهاَ.
Balığı başı da dahil (başını bile) yedi. لاَ
değil, olmadı (nefy, olumsuzluk anlatır) خَليِلٌ كاَتِبٌ لاَ شاَعِرٌ.
Halil yazardır şair değil. لَكِنْ
fakat, bunun aksine ماَ جاَءَ السَّيِّدُ لَكِنْ حاَدِمُهُ.
Bey gelmedi fakat hizmetçisi geldi. ماَ ذَبَحَ الْجَزاَّرُ الْبَقَرَةَ لَكِنْ شاَةً.
Kasap sığır boğazlamadı fakat bir koyun boğazladı. بَلْ
belki, bilakis, hayır, öyle değil.. خَرَجَ مِنَ الْإِمْتِحاَنِ يُوسُفُ بَلْ عُثْماَنُ.
İmtihandan Yusuf, hayır Osman çıktı. -
Müstetir Zamir Arapça Gizli Zamir
III) MÜSTETİR (GİZLİ ZAMİR)
Telaffuzda ya da yazıda görülmeyip fiilde var olduğu düşünülen zamirdir. Mâzî fiilde müstetir yani örtülü (ya da gizli olan) zamir هُوَve هِيَ dir. Zira diğer siygalarda geçen fiillerin fâil zamirleri bizzat fiilde görülür:
Örneğin; (Biz) yazdık كَتَبْناَ ve (Ben) yazdım كَتَبْتُ fiilindeki تُ ve ناَ zamirleri fâildir. Ancak كَتَبَ dendiğinde fiile birleşen herhangi bir zamir görülmemektedir. Telaffuzda yer almasa da burada fiilde var olduğu düşünülen zamir هُوَ (o) dir. Aynı şekilde كَتَبَتْ fiilinin sonundaki تْ fâil değil, fâilin müennes olduğunu gösteren alâmettir. Bu fiilde var olduğu düşünülen zamir هِيَ dir. Özet olarak; bütün mâzî fiillerin müfred müzekker gâib ve müfred müennes gâibelerinin fâilleri müstetir (gizli) olan هُوَ ve هِيَ zamirleridir.
وَجَدَ أُمَّهُ (Annesini buldu) cümlesinde fâil; kim buldu sorusunun cevabı olan ve fiilin altında gizli olduğu düşünülen هُوَ zamiridir.وَجَدَتْ أُمَّهاَ (Annesini buldu) cümlesinde fâil; kim buldu sorusunun cevabı olan ve fiilin altında gizli olduğu düşünülen هِيَzamiridir.
Karşılaştırmalı Genel Cümle Örnekleri:
إِياَّكُنَّ سَاَلَ الرَّجُلُ.
Adam yalnız sizi sordu. أَخَذْتُ الْفُلوُسَ مِنْ واَلِديِ.
Paraları babamdan aldım. هُنَّ عَرَفْنَ الْبَيْتَ.
Onlar evi tanıdı. نَحْنُ عَرَفْناَ الْمُديِرَ.
Bizler müdürü tanıdık. أَنْتُماَ حَمَلْتُماَ الْبُرْتُقاَلَ.
İkiniz portakalı taşıdınız. هُمْ أَكَلوُا الْحَلْوَى.
Onlar tatlıyı yediler. هُمْ فَهِموُا الْقِصَّةَ.
Onlar hikayeyi anladılar. ذَهَبَتْ عاَئِشَةُ إِلَى غُرْفَتِهاَ.
Aişe odasına gitti. نَحْنُ لَعِبْناَ مَعَهُمْ كُرَةَ السَّلَّةِ[.
Biz onlarla basketbol oynadık. أَنْتَ شَرِبْتَ الشاَّيَ مَعَ صَديِقيِ.
Sen arkadaşımla çay içtin. أَنْتِ كَتَبْتِ رِساَلَةً إِلَى عَمَّتِكِ.
Sen halana bir mektup yazdın. نَحْنُ كَتَبْناَ رِساَلَةً إِلَى مُدَرِّسَتِناَ.
Biz öğretmenimize bir mektup yazdık. رَجَعَ أَحْمَدُ مَعَ أُخْتِهِ إِلَى الْبَيْتِ.
Ahmet eve kız kardeşiyle döndü. هِيَ ذَهَبَتْ إِلَى السوُّقِ مَعَ صَدِيقَتِهاَ.
O çarşıya kız arkadaşıyla gitti. أَنْتَ حَمَلْتَ دَفْتَراً.
Sen bir defter taşıdın. نَزَلَ أَحْمَدُ مِنَ الطاَّئِرَةِ وَحَمَلَ حَقيِبَتَهُ.
Ahmet uçaktan indi ve çantasını yüklendi (taşıdı).
أَيْنَ حَقيِبَتُهاَ ؟حَقيِبَتُهاَ فيِ الْغُرْفَةِ.
Onun çantası nerede ? Onun çantası odadadır.
أَناَ كَتَبْتُ لِأَخي. لِمَنْ كَتَبْتَ أَنْتَ ؟
Ben kardeşim için (kardeşime) yazdım. Sen kime yazdın?
هَلْ كَتَبَ الدَّرْسَ بالْقَلَمِ ؟ نَعَمْ ، كَتَبَ بِهِ.
Dersi kalemle mi yazdı? Evet onunla yazdı.
هُوَ كَتَبَ لَهُمُ الرَّساَئِلَ وَ هُمْ كَتَبوُا لَهُ أَيْضاً
O, onlara mektuplar yazdı, onlar da ona yazdılar.
إِياَّىَ أَمَرَ واَلِدِي.
Babam yalnız bana emretti. إِياَّهُ مَدَحَ الرَّئِيسُ.
Başkan yalnız onu methetti. ماَ اسْمُكَ ؟ اِسْميِ عاَدِلٌ.
İsmin nedir? İsmim Adil’dir. ماَ اسْمُكِ ؟ اِسْميِ زَيْنَبُ.
İsmin nedir? İsmim Zeynep’tir. مِنْ أيْنَ أَنْتَ ؟
Sen neredensin? (Nerelisin) أَناَ مِنْ إِزْميِر وَ أَنْتِ؟
Ben İzmir’denim (İzmir’liyim. Ya) sen? أَناَ مِنْ إِسْتَانْبُول.
Ben İstanbul’danım. ماَ جِنْسِيَّتُكَ ؟
Milliyetin nedir? جِنْسِيَّتيِ تُرْكِيَّة.
Milliyetim Türk’tür. لِماَذاَ أَخَذَ أَحْمَدُ كِتاَبيِ ؟
Niçin Ahmet kitabımı aldı ? رَأَيْتُكَ أَنْتَ.
Seni seni gördüm. ذَهَبْتُ أَناَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ.
Okula ben gittim (ben). كَيْفَ حاَلُكَ ؟
Nasılsın? اَلْحَمْدُ لِلَّهِ أَناَ بِخَيْرٍ. وَ أَنْتَ ؟
Elhamdülillah iyiyim. (Ya) sen? شُكْراً جَزِيلاً. كَيْفَ أَوْلاَدُكَ ؟
Çok teşekkür ederim. Çocukların nasıl? هُمْ ذَهَبُوا إِلَى السُّوقِ مَعَ أُمِّهِمْ.
Onlar anneleriyle çarşıya gittiler. أَناَ شَرِبْتُ الشاَّىَ مَعَ صَديِقيِ.
Ben arkadaşımla çay içtim. كَيْفَ أَنْتِ الْآنَ ياَ أُمِّي؟
Şimdi nasılsın ey anneciğim? بِخَيْرٍ ياَ بِنْتيِ.
İyiyim ey kızım. أَناَ وَ أَنْتَ ذَهَبْناَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ.
Ben ve sen okula gittik. هُمْ وَ جِيراَنُهُمْ جَلَسُوا فِي الْحَدِيقَةِ.
Onlar ve komşuları bahçede oturdular. هُمْ حَفِظُوا الْقُرْآنَ.
Onlar Kur’ân’ı ezberlediler. أَناَ وَ صَدِيقَتِي رَجَعْناَ مِنَ الْمَدْرَسَةِ.
Ben ve arkadaşım okuldan döndük. أَنْتُنَّ كَتَبْتُنَّ الدَّرْسَ.
Siz dersi yazdınız. هُمْ شاَهَدوُا الْمُباَراَةَ.
Onlar maç seyrettiler. هُنَّ أَكَلْنَ الْحَلْوَى.
Onlar tatlıyı yediler. أَنْتُمْ شَرِبْتُمُ الْعَصيِرَ.
Sizler meyve suyu içtiniz. أَنْتُماَ نَجَحْتُماَ فِي الْإمْتِحاَنِ.
İkiniz imtihanda başardınız. كَتَبَ خاَلِدٌ هَذِهِ الرِّساَلَةَ إِلَى صَديِقِهِ.
Halit bu mektubu arkadaşına yazdı. ذَهَبَ صاَدِقٌ مَعَ واَلِدِهِ إِلَى الْمَطْعَمِ.
Sadık babasıyla lokantaya gitti. أَكَلَ واَلِدُهُ طَعاَماً مِنَ الْمَطْعَمِ.
Babası lokantadan yemek yedi. أَكَلَ خاَلِدٌ الْفَطوُرَ مَعَ واَلِدِهِ وَ أَكَلَ الْغَداَءَ مَعَ واَلِدَتِهِ.
Halit kahvaltıyı babasıyla yedi ve öğle yemeğini annesiyle yedi.
Not:فَ harfi basit cümlelerin birbirine bağlanışında kullanılan harflerdendir: Ve, ardından, akabinde, bu sebeple, hemen manalarında tercüme edilir. Netice sebebe genellikle bu harfle bağlanır.
سَقَطَ الرَّجُلُ فَذَهَبَ إِلَى الطَّبِيبِ.
Adam düştü ve (bu sebeple) doktora gitti
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
KONULARLA İLGİLİ AYETLER
-
Mazi Fiillerde Cemi-Çoğul Hali Arapça Dersleri
MAZİ FİİLLERDE CEMİ (ÇOĞUL) HALİ
Bir işi ikiden fazla kişi yaptığı zaman müzekker gâib için fiilin sonuna (ُوا) eklenip cemi müzekker gâib yapılmış olur. Örnekler:
ضَرَبَ den →
ضَرَبُوا
Onlar dövdüler
شَرِبَ den →
شَرِبُوا
Onlar içtiler
den →عَلِمَ
عَلِمُوا
Onlar bildiler
أَكَلَ den →
أَكَلوُا
Onlar yediler
Cemi müennes gâibe‘de (yani o kadınlarda) fiilin son harfi cezimlenip -ْنَ eklenir:
→ أَكَلَ
أَكَلْنَ
(O bayanlar) yediler → عَلِمَ
عَلِمْنَ
bildiler → شَرِبَ
شَرِبْنَ
(O bayanlar) içtiler →كَتَبَ
كَتَبْنَ
yazdılar → وَجَدَ
وَجَدْنَ
(O bayanlar) buldular → ضَرَبَ
ضَرَبْنَ
vurdular Muhâtab çoğulda; fiilin sonundaki cezimden sonra müzekkerlerde تُمْ müenneslerde تُنَّ eklenir. Örnekler:
Müennes
Müzekker
ضَرَبْتُنَّ
dövdünüz
ضَرَبْتُمْ
عَلِمْتُنَّ
bildiniz
عَلِمْتُمْ
أَكَلْتُنَّ
yediniz
أَكَلْتُمْ
نَصَرْتُنَّ
yardım ettiniz
نَصَرْتُمْ
وَجَدْتُنَّ
buldunuz
وَجَدْتُمْ
دَخَلْتُنَّ
girdiniz
دَخَلْتُمْ
Mütekellimin çoğulu: Birinci şahsın (ben’in) çoğulunda kaide, fiilin sonuna cezimden sonra tesniye için de cemi için de نَا zamirinin eklenmesidir. Erkek ve dişi için aynıdır.
den →وَجَدَ
وَجَدْنَا
(Biz-İkimiz) bulduk den →أَكَلَ
أَكَلْنَا
yedik den → فَتَحَ
فَتَحْنَا
açtık den → عَلِمَ
عَلِمْنَا
bildik den → شَرِبَ
شَرِبْناَ
içtik هَلْ فَتَحْتُمُ الْباَبَ ؟
Kapıyı açtınız mı? هَلْ سَمِعْتُنَّ الْخَبَرَ ؟
Haberi işittiniz mi? نَعَمْ ، سَمِعْناَ الْخَبَرَ.
Evet haberi işittik. Son iki konuyu özetlersek fiillerin tesniye ve cemi halinin tablosu şöyledir:
Cemi
Tesniye
كَتَبُوا
كَتَبَا
Gâib كَتَبْنَ
كَتَبَتَا
Gâibe كَتَبْتُمْ
كَتَبْتُمَا
Muhatap كَتَبْتُنَّ
كَتَبْتُمَا
Muhâtaba كَتَبْنَا
كَتَبْنَا
Mütekellim F Arapça cümle kuruluşunda fâil, fiilden sonraya kalırsa fiil daima tekil olur. Sadece fiilin müzekker mi yoksa müennes mi olduğu belirtilir. Yani, fâilin ortada geldiği gâib fiil cümlesinde; fâil bizzat cümlede yer aldığında söz konusu fâil, ister tesniye ister cemi olsun baştaki fiil daima tekil yani müfrettir.
الْبِنْتاَنِ الحِْصَانَ. رَكِبَتِ
(İki kız ata bindi). الْبَنَاتُ الحِْصَانَ. رَكِبَتِ
(Kızlar ata bindi). İsim cümlesinde ise durum farklıdır:
İsim cümlesinde fâil başa geldiğinde ortaya konulan fiil, fâilin durumuna göre ya tesniye ya da cemi olarak çekimli halde gelir.
اَلْبِنْتاَنِ رَكِبَتاَ الحِْصَانَ.
(İki kız ata bindi). الحِْصَانَ. رَكِبْنَ اَلْبَنَاتُ
(Kızlar ata bindi). Fâil, tesniye ya da cemi olarak bizzat gâib cümlede yer almadığında ise başa gelen fiil çoğul olur:
رَكِبَتاَ الحِْصَانَ.
İkisi ata bindi (müennes). الحِْصَانَ. رَكِبْنَ
Ata bindiler (müennes). كَتَبوُا الدَّرْسَ.
Dersi yazdılar (müzekker). Mâzî fiillerle ilgili genel cümle örnekleri:
لَبِسْناَ الْمَلاَبِسَ.
Elbiseleri giydik. سَمِعْناَ النَّصيِحَةَ.
Nasihatı işittik. عَلِمْتُمُ السُّؤاَلَ.
Soruyu bildiniz (müz.). أَكَلْتُنَّ الْبُرْتُقاَلَ.
Portakalı yediniz (müe.). فَتَحُوا الْحَقيِبَةَ.
Çantayı açtılar (müz.). فَتَحَ الْحَقيِبَةَ.
Çantayı açtı. قَرأْتُمْ قِصَّةً وَ لَعِبْتُمُ الْكُرَةَ.
Bir kıssa okudunuz ve top oynadınız. دَخَلْناَ الْمَطْبَخَ وَ عَمِلْناَ الْقَهْوَةَ.
Mutfağa girdik ve kahve yaptık. عَمِلْتُنَّ الطَّعاَمَ الْيَوْمَ.
Bugün yemeği yaptınız. هَلْ رَسَمْتَ الصُّورَةَ.
Resmi çizdin mi? (müz.) نَعَمْ ، رَسَمْتُ الصُّورَةَ.
Evet, resmi çizdim. وَجَدْتُمُ الْكِتاَبَ.
Kitabı buldunuz (müz.). هَلْ سَمِعْنَ الْخَبَرَ ؟
Haberi işittiler mi? نَعَمْ سَمِعْنَ الْخَبَرَ.
Evet, haberi işittiler. هَلْ عَمِلُوا الْواَجِبَ ؟
Ödevi yaptılar mı? لاَ ، قَرَأُوا الْكِتاَبَ.
Hayır, kitap okudular. حَمَلْنَ الدَّفاَتِرَ.
Defterleri taşıdılar. سَمِعْتُمُ النَّصيِحَةَ.
Nasihatı işittiniz. عاَئِشَةُ وَ فاَطِمَةُ وَ زَيْنَبُ دَخَلْنَ الْمَطْبَخَ.
Aişe, Fatıma ve Zeynep mutfağa girdiler. دَخَلَتْ عاَئِشَةُ وَ فاَطِمَةُ وَ زَيْنَبُ الْمَطْبَخَ.
Aişe, Fatıma ve Zeynep mutfağa girdi. خاَلِدٌ وَ عاَدِلٌ وَ عُمَرُ دَخَلُوا الْمَطْبَخَ.
Halit, Adil ve Ömer mutfağa girdiler. دَخَلَ خاَلِدٌ وَ عاَدِلٌ وَ عُمَرُ الْمَطْبَخَ.
Halit, Adil ve Ömer mutfağa girdi. اَلنِّساَءُ أَكَلْنَ الطَّعاَمَ.
Kadınlar yemeği yediler. أَكَلَتِ النِّساَءُ الطَّعاَمَ.
Kadınlar yemeği yedi. اَلرِّجاَلُ سَمِعُوا الْخَبَرَ.
Erkekler haberi işittiler. سَمِعَ الرِّجاَلُ الْخَبَرَ.
Erkekler haberi işitti. -
Mübteda Haber – İsim Cümlesi
MÜBTEDÂ – HABER
İsim cümlesinin, isimle başlayan ve isimden sonra bazen fiille devam eden cümlelere dendiğini daha önce görmüştük. İsim cümlesinin içinde bazen fiil yer almayabilir. Yani bu cümle sadece iki veya daha fazla isimden de oluşabilir.
Nasıl fiil cümlesinin öğelerine fiil + fâil + mef’ûl deniyorsa isim cümlesinin öğelerine de mübtedâ + haber denir.
Mübtedâ genellikle cümlenin başında bulunur. Özel isim ya da zamir, işaret sıfatı v.b. gibi mebnî (harekesi değişmeyen) kelime değilse başına اَلْ takısı alır. Son harfinin harekesi de elif ve yâ (ا ى) gibi illetli harf değilse ötre olur.
جَيِّدٌ.
اَلْقَلَمُ
Kalem iyidir. جَمِيلٌ.
اَلْوَلَدُ
Çocuk güzeldir. Haber
Mübtedâ
Haber
Mübtedâ
Haber kendisiyle hüküm verilen cümle parçasıdır. Tercüme olarak “..dir, ..dır, ..tür, ..tur” takısı verilir. “..güzeldir, küçüktür” gibi. Bundan dolayı “Küllü dırdırın; haber” tabiri; cümlede her …dir veya …dırla biten kelimenin haber olduğuna işaret eder.
Örnek cümlede görüldüğü gibi mübtedâ marife, haber nekre olur. Mübtedâ ile haber arasında müzekkerlik-müenneslik, teklik-ikilik-çokluk bakımından uyum vardır. Yani mübtedâ müzekkerse haber de müzekker olur. Mübtedâ müennes ise haber de son harfin harekesini üstün yapıp yanına kapalı tâ (tâ-i merbuta ة) getirilmek suretiyle müennes yapılır. Mübtedâ tesniye ya da cemi ise haber de kaide gereği tesniye veya cemi yapılır. Örnekler:
اَلْقَلَمُ طَويِلٌ.
Kalem uzundur. اَلصُّورَةُ قَبيِحَةٌ.
Resim çirkindir. اَلْبَيْتُ كَبيِرٌ.
Ev büyüktür. اَلْبَيْتاَنِ كَبيِراَنِ.
İki ev büyüktür[1]. اَلْمُدَرِّسُ غاَئِبٌ.
Öğretmen gâibtir (yoktur). اَلْمُدَرِّسُونَ غاَئِبُونَ.
Öğretmenler yoktur[2]. اَلصَّفُّ واَسِعٌ.
Sınıf geniştir. اَلسَّياَّرَةُ جَديِدَةٌ.
Araba yenidir. Özel isimler, zaten belirli oldukları için başlarına harf-i tarif almazlar. Allah kelimesi de özel isim olduğu için başına ayrıca ( اَلْ) takısı almaz.
اَللَّهُ واَحِدٌ.
Allah birdir. أَحْمَدُ مُدَرِّسٌ.
Ahmet öğretmendir. فاَطِمَةُ مُدَرِّسَةٌ.
Fatıma öğretmendir. زَيْنَبُ جَمِيلَةٌ.
Zeynep güzeldir. خاَلِدٌ نَشِيطٌ.
Halit çalışkandır. Zamirler ismin yerini tutan kelimelerdir. Mübtedâ oldukları takdirde özel isme işaret ettikleri için başlarına اَلْ takısı almazlar. Mebnî olmaları dolayısıyla da son harflerinin harekesi değişmez. Mahallen merfû (ötre) olur.
شَاعِرٌ.
أَنَا
Ben şairim. Haber
Mübtedâ
هِيَ عاَئِلَةٌ.
O bir ailedir. هُوَ صاَدِقٌ وَ أَميِنٌ.
O doğru ve emindir. أَنْتِ مُمَرِّضَةٌ.
Sen hemşiresin. هُوَ مُحَمَّدٌ.
O Muhammed’dir. Aynı şekilde sonuna tenvin almayan (gayr-i munsarif) özel isimler, haber diye sonu ötre tenvin yapılmaz.
هِيَ فاَطِمَةُ.
O Fâtıma’dır. *Mübtedâ bu cümlelerde görüldüğü üzere munfasıl (ayrı) zamir halinde geldiği gibi, isimle birleşmiş muttasıl zamirli bir kelimeyle de gelebilir. Görüldüğü gibi mübtedâ marife olarak gelmektedir. Başında harf-i tarif olmadığı halde zamirler ve işaret isimleri belli bir varlığa delalet ettikleri için marifedirler. Sonuna zamir birleşmiş isimler de zaten marife olduklarından başlarına harf-i tarif (اََل) almazlar:
قَلَمُهاَ صَغِيرٌ.
(Onun) kalemi küçüktür. بَيْتُناَ جَمِيلٌ.
Evimiz güzeldir. واَلِدُهُ كَرِيمٌ.
(Onun) babası cömerttir. أُمُّكِ جَمِيلَةٌ.
Annen güzeldir. حَدِيقَتُهُمْ واَسِعَةٌ
Bahçeleri geniştir. Sonuna muttasıl zamir alan isimler aynı şekilde haber diye ötre tenvin değil, sadece ötre hareke alırlar:
هَذِهِ صَديِقَتُكِ.
Bu senin arkadaşındır.
هَذِهِ صَديِقَتُهاَ.
Bu onun arkadaşıdır.
صَدِيقَتُكَ جَمِيلَةٌ.
Arkadaşın güzeldir.
Not:
اَلْوَلَدُ رَكِبَ الْحِصاَنَ. Çocuk ata bindi.
Haber Mübtedâ
Bu cümlede de görüldüğü gibi; fâil isim olarak başa geldiğinden cümle; isim cümlesidir. İsim cümlesi olduğu için artık öğelerini fâil-fiil-mef’ûl şeklinde değil, mübtedâ-haber şeklinde söyleriz. Cümlenin öznesi mübtedâdır ve haberi de bir fiil cümlesidir.
FAkıldan çıkarılmaması gereken husus; isim cümlesinin öğeleriyle fiil cümlesinin öğelerini birbirine karıştırmamaktır. Meseleyi özetleyecek olursak cümleler şu kelime parçalarından oluşur:
İsim Cümlesi:
Mübtedâ+ Haber اَلْوَلَدُ رَكِبَ الْحِصاَنَ. → Çocuk ata bindi.
Haber Mübtedâ
Fiil Cümlesi:
Fiil+ Fâil+ Mef’ûl الْوَلَدُ الْحِصاَنَ. رَكِبَ → Çocuk ata bindi.
Meful Fâil Fiil
Gramerde her cansız çoğul tek bir müennes hükmündedir. Yani cansız varlıklar ya da hayvanlarda, kelimenin müfredi müzekker olsa bile çoğul yapıldığında tek bir müennese uygulanan kaide uygulanır. Örnekler:
كِتاَبٌ kitap (müfredi müzekker) كُتُبٌ kitaplar زَهْرَةٌ çiçek (müfredi müennes) زُهُورٌ çiçekler اَلْكُتُبُ كَثِيرَةٌ.
Kitaplar çoktur. اَلزُّهُورُ جَمِيلَةٌ.
Çiçekler güzeldir. اَلْأَقْلاَمُ طَوِيلَةٌ.
Kalemler uzundur. اَلسَّياَّراَتُ سَرِيعَةٌ.
Arabalar hızlıdır. Haberin Cümle Oluşu
Haber bazen tek bir kelimeden (müfred isim) oluştuğu gibi, bazen cümleden, bazen de harf-i cerli ya da zarflı cümle parçasından (şibh-i cümle) oluşabilir.
a) Müfred Haber: Şimdiye kadar gördüğümüz cümlelerde olduğu gibi haber; sonu illetli olmayan müfred (tekil) bir isimden oluştuğu takdirde son harfi ötre tenvinlidir:
خاَلِدٌ طاَلِبٌ.
Halit öğrencidir. خَديِجَةُ مُجْتَهِدَةٌ.
Hatice çalışkandır. b) Cümle olan Haber: Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi mübtedâdan sonra gelen kısım başlı başına bir cümledir[3].
اَلْوَلَدُ رَكِبَ الْحِصاَنَ.
Çocuk ata bindi. اَلْاَوْلاَدُ ذَهَبُوا.
Çocuklar gittiler. اَلنِّساَءُ ذَهَبْنَ.
Kadınlar gittiler. c) Şibh-i Cümle olan Haber: Şibh-i cümle; cümle benzeri demektir. Harf-i cerle (yanındaki kelime olan) mecrûrundan, zarfla yanındaki kelimeden oluşan cümle parçasına tam bir cümle olmadıkları için şibh-i cümle (cümle benzeri) denir.
1) (Şibh-i cümle) Zarf olan haber:
اَلْغَيْبُ عِنْدَ اللَّهِ.
Gayb Allah’ın yanındadır. حَقيِبَتُهُ تَحْتَ السَّياَّرَةِ.
Çantası arabanın altındadır. حَقيِبَتُهُ عِنْدَ السَّياَّرَةِ.
Çantası arabanın yanındadır. 2) (Şibh-i cümle) Câr-mecrûr olan haber:
هَذِهِ النَّظاَّرَةُ لِواَلِدَتِكِ.
Bu gözlük annenindir. هَذاَ الْقَلَمُ لِواَلِدِهاَ.
Bu kalem onun (müe) babasınındır. خَديِجَةُ فيِ الْحَديِقَةِ.
Hatice bahçededir. اَلْمُؤْمِنُ فِي الْجَنَّةِ.
Mü’min cennettedir. Örneklerde görüldüğü gibi haberi şibh-i cümle olan cümlelerde mübtedâ ile haber arasında müzekkerlik müenneslik vs. uyum aranmaz.
* (هَذاَ – هَذِهِ) işaret isimleri marife kelimenin yanında mübtedâyı işaret etmektedir ve cümleye herhangi bir etkisi yoktur. Ancak nekre kelimenin önünde gelirse tıpkı zamirde olduğu gibi kendileri mübtedâ, nekre isim ise haber olur:
هَذاَ تِلْمِيذٌ.
Bu öğrencidir. Haber Mübtedâ هَذاَ التِّلْمِيذُ نَشِيطٌ.
Bu öğrenci çalışkandır. Haber Mübtedâ هَذِهِ الساَّعَةُ لِواَلِدِي.
Bu saat babamındır. Haber Mübtedâ هَذِهِ الساَّعَةُ لَهُ.
Bu saat onundur. Haber Mübtedâ هَذِهِ لَهُ.
Bu onundur. Haber Mübtedâ (mahallen merfû) *Arapça’da haber edatı yoktur. Tercümede biz onu gerektiği şekilde ilave ederiz.
أَناَ أَناَ.
Ben benim. أَنْتَ أَنْتَ.
Sen sensin. هُوَ هُوَ.
O odur. Not: Başta gelen soru edatları genellikle haberdir:
كَيْفَ أَنْتَ ؟
Nasılsın ? مَنْ أَنْتَ ؟
Sen kimsin? مَتَى الْإِمْتِحاَنُ ؟
İmtihan ne zaman? Bu cümlelerde (كَيْفَ)( مَنْ) ve (مَتَى) haber olup soru edatı olduğundan başa geçmesi zorunludur[4]. Sonra gelen kelimeler de mübtedâdır.
Genel Cümle Örnekleri:
هَذِهِ تِلْمِيذَةٌ.
Bu öğrencidir (müe). هَذِهِ التِّلْمِيذَةُ نَشِيطَةٌ.
Bu öğrenci çalışkandır (müe). هَذاَ الْمَكاَنُ هاَدِئٌ.
Bu mekan sakindir. هَذِهِ مُنَظَّمَةٌ.
Bu düzenlidir. هَذِهِ الْمَدْرَسَةُ مُنَظَّمَةٌ.
Bu okul düzenlidir. هَذِهِ الصَّدِيقَةُ مُخْلِصَةٌ.
Bu arkadaş ihlaslıdır. صَدِيقَتُكَ مُخْلِصَةٌ.
Arkadaşın ihlaslıdır (müe). صَدِيقُكَ مُخْلِصٌ.
Arkadaşın ihlaslıdır (müz). اَلْبِنْتُ دَخَلَتِ الْحَديِقَةَ.
Kız bahçeye girdi. اَلْمُدَرِّسُ دَخَلَ الْفَصْلَ.
Öğretmen sınıfa girdi. اَلْمُدَرِّسَةُ ماَ قَرَأَتِ الْقِصَّةَ.
Öğretmen hikayeyi okumadı. هَذِهِ الساَّعَةُ لِواَلِدَتيِ.
Bu saat annemindir. هَذِهِ الساَّعَةُ لَهاَ.
Bu saat onundur. هَذِهِ لَهاَ.
Bu onundur. أَحْمَدُ فَقِيرٌ.
Ahmet fakirdir.
سَياَّرَتُكَ جَديِدَةٌ.
Araban yenidir. مَلْعَبُناَ واَسِعٌ.
Oyun sahamız geniştir.
اَلشَّرِكَةُ مَشْهوُرَةٌ.
Şirket meşhurdur. اَلزِّحاَمُ شَدِيدٌ.
Kalabalık şiddetlidir.
اَلْحَياَةُ سَعِيدَةٌ.
Hayat mutludur. اَلْمَعْرِضُ مُسْتَمِرٌّ.
Sergi devamlıdır.
اَلسَّياَّرَةُ سَرِيعَةٌ.
Araba hızlıdır. اَلْجَوُّ حاَرٌّ.
Hava sıcaktır.
اَلْحَدِيقَةُ جَمِيلَةٌ.
Bahçe güzeldir. اَلْواَجِبُ ضَرُورِيٌّ.
Ödev zaruridir.
اَلْأُمُّ كَالْمَدْرَسَةِ.
Anne okul gibidir. اَلْأُسْتاَذُ غاَئِبٌ.
Hoca gâibtir (yoktur).
اَلطاَّئِرَةُ سَرِيعَةٌ.
Uçak hızlıdır. سَعيِدٌ فَقيِرٌ.
Said fakirdir.
أُخْتيِ نَشِيطَةٌ.
Kızkardeşim çalışkandır. اَلْمُدَرِّسُ جَديِدٌ.
Öğretmen yenidir.
اَلْمُدَرِّسَةُ جَديِدَةٌ.
(Bayan) Öğretmen yenidir. اَلْإِسْلاَمُ دِينِي.
İslâm dinimdir.
مَدْرَسَتُناَ قَريِبَةٌ.
Okulumuz yakındır. اَلْكِتاَبُ مُفيِدٌ.
Kitap faydalıdır.
حَدِيقَتُكُمْ جَمِيلَةٌ.
Bahçeniz güzeldir. اَلطاَّلِبُ مُجْتَهِدٌ.
Öğrenci çalışkandır.
اَلْبِنْتُ صَغيِرَةٌ.
Kız küçüktür. اَلْجَوُّ لَطِيفٌ.
Hava hoştur, güzeldir.
سَياَّرَتُهاَ جَديِدَةٌ.
Arabası yenidir. اَلْمَوْزُ لَذيِذٌ.
Muz lezzetlidir.
حَدِيقَتُهُنَّ جَمِيلَةٌ.
Bahçeleri güzeldir. اَلْوَلَدُ صاَدِقٌ.
Çocuk doğrudur.
اَلطاَّئِرَةُ مُتَأَخِّرَةٌ.
Uçak gecikmiştir. هَذاَ هُوَ.
Bu, odur.
هَذِهِ هِيَ.
Bu, odur. صَديِقيِ مُخْلِصٌ.
Arkadaşım ihlaslıdır. صَديِقَتِي مُخْلِصَةٌ.
Arkadaşım ihlaslıdır. مُحَمَّدٌ نَشِيطٌ.
Muhammed çalışkandır. زَيْنَبُ نَشِيطَةٌ.
Zeyneb çalışkandır. ألتاَّجِرُ كَرِيمٌ.
Tacir cömerttir.
KONULARLA İLGİLİ AYETLER
الْأُولَى.
مِنَ
لَكَ
خَيْرٌ
لَلْآخِرَةُ
1- وَ
Mecrûr (isim)
Harfu cer
Câr- mecrûr
Haber
Mübtedâ Harfu Atıf
(لَ) Lâmü’l-ibtidâ[5]
(93/DUHÂ, 4) Gerçekten ahiret senin için birinciden (dünyadan) hayırlıdır.
اَلْآخِرَةُ
ahiret خَيْرٌ
hayırlı, iyi, daha iyi لَ..
gerçekten (Te’kîd lâmı) الْأُولَى
ilk, birinci[6]. 2- فَأُمُّهُ هاَوِيَةٌ.
(101/KARİA, 9) Onun anası (barınağı, sığınağı) hâviyedir (içi ateşle dolu uçurumdur). اَلْهاَوِيَةُ
içi ateşle dolu uçurum, çok derin çukur اَلْأُمُّ
anne
3- اَلشَّمْسُ وَ الْقَمَرُ بِحُسْباَنٍ.
(55/RAHMÂN, 5) Güneş ve ay bir hesabladır (hesaba göredir). اَلشَّمْسُ
güneş الْقَمَرُ
ay حُسْباَنٌ
saymak /azab, bela /hesap, güneş ve ayın belli bir hesaba göre hareket etmesi 4-… واللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ.
(9/TEVBE, 27) Allah gafûrdur (bağışlayandır), rahimdir (merhametli ve esirgeyendir). غَفُورٌ
çok bağışlayan (1. Haber) رَحِيمٌ
çok merhametli, çok esirgeyen (2. Haber) النَّهاَرِ[7]. وَ بِاللَّيْلِ مَناَمُكُمْ آياتِهِ مِنْ 5- وَ
Ma’tûf
Harfu Atıf
câr-mecrûr
Mübtedâ muahhar
mecrûr
câr
Harfu Atıf
Ma’tûfun aleyh
Haber mukaddem
(30/RUM, 23) Gecede ve gündüzde uyumanız O’nun (varlığının) delillerindendir (ayetlerindendir)[8].
مَناَمٌ
uyku, uyumak [burada; (وَمِنْ آياتِهِ) manayı vurgulamak için öne geçmiş haber (haber mukaddem), (مَناَمُكُمْ) de sonraya kalan mübtedâdır (mübtedâ muahhar)]. Ayrıca atıf harfi olan (وَ) dan sonra gelen isim ma’tûftur. Kendinden önceki harf-i cerin hükmü atıf vâvıyla (النَّهاَرِ) kelimesini de esre yapmıştır.
6- وَالْعَصْرِ . إِنَّ الْإِنْساَنَ لَفِي خُسْرٍ.
(103/ASR, 1-2) Zamana (ya da ikindi vaktine) yemin olsun ki, hakikaten insan ziyandadır . وَ
…a yemin olsun ki, (وَ Kelimenin sonunu esre yaptığı takdirde yemin ifade eder. Yapmadığı takdirde “ve” anlamındadır. Yani yemin vavını diğerlerinden ayıran son harfini esre yapmasıdır. Kasem (yemin) harfi olan vavdan sonra gelen isim daima mecrûrdur.) إِنَّ
gerçekten, hakikaten. İsmin önüne gelir ve sonunu üstün yapar. Sonuna mebni muttasıl zamirler birleşebilir: إِنَّهُ (gerçekten o), إِنَّهُماَ (gerçekten o ikisi), إِنَّهُمْ (gerçekten onlar)…
لَ
te’kîd lâmı, manayı pekiştirmeye yarar, harekeye tesiri yoktur اَلْخُسْرُ
zarar, ziyan 7- قاَلُوا طاَئِرُكُمْ مَعَكُمْ …
(36/YÂSÎN, 19) (Elçiler şöyle) dediler: Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir. طاَئِرٌ
uğursuzluk قاَلَ (قاَلَ – قاَلاَ – قاَلُوا \ قاَلَتْ – قاَلَتاَ ..)
dedi, söyledi (قاَلَ) den sonra iki nokta üst üste (:) varmış gibi kabul edilir ve ondan sonra gelen ibareye ma’kûlü’l-kavl denip yeni bir cümle olarak işlem görür. Örneğin burada (طاَئِرُكُمْ) mef’ûl ya da fâil değil mübtedâdır, (مَعَكُمْ) de haberdir. 8- وَماَ أَنْزَلْناَ عَلَى قَوْمِهِ مِنْ بَعْدِهِ مِنْ جُنْدٍ مِنَ السَّماَءِ …
(36/YÂSÎN, 28) Biz ondan sonra onun kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik. أَنْزَلَ
indirdi مِنْ بَعْدِهِ
ondan sonra جُنْدٌ
ordu قَوْمٌ
kavim, topluluk, millet 9- إِناَّ جَعَلْناَ فِي أَعْناَقِهِمْ أَغْلاَلاً فَهِيَ إِلَى الْأَذْقاَنِ.
(36/YÂSÎN, 8) Biz onların boyunlarında bağlar yaptık ve o (halka)lar çeneleri(n)e (kadar dayanmaktadır). إِناَّ
gerçekten biz جَعَلَ
kıldı, yaptı, yarattı اَلْأَعْناَقُ
boyunlar اَلْأَذْقاَنُ
çeneler اَلْأَغْلاَلُ
halkalar, bağlar 10- خَلَقَ الْإِنْساَنَ مِنْ صَلْصاَلٍ كَالْفَخاَّرِ وَ خَلَقَ الْجاَنَّ مِنْ ماَرِجٍ مِنْ ناَرٍ.
(55/RAHMÂN, 14, 15) İnsanı (başlangıçta) pişmiş çamur gibi bir kuru çamurdan yarattı ve cinleri ateşten dumansız bir alevden yarattı. صَلْصاَلٌ
(kuruluğundan dolayı kendisine vurulduğunda ses çıkaran) kuru çamur كَ
gibi (harf-i cer) الْماَرِجُ
parlak alev, dumansız alev اَلْفَخاَّرُ
pişmiş çamur; tuğla ve kiremit cinsinden bir madde اَلْجاَنُّ
cinler 11- خَلَقْتَنِي مِنْ ناَرٍ وَ خَلَقْتَهُ مِنْ طِينٍ.
(7/A’RÂF, 12) (Şeytan Allah’a şöyle dedi:) Beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın… اَلطِّينُ
çamur خَلَقَ
yarattı 12- … عَلَّمَ آدَمَ الْأَسْماَءَ كُلَّهاَ ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْملاَئِكَةِ …
(2/BAKARA, 31) (Allah) Adem’e bütün isimleri öğretti sonra onları meleklere gösterdi.. عَلَّمَ
öğretti الْأَسْماَءُ
isimler كُلَّهاَ
bütün, her (mübteda vs. olmayıp burada olduğu gibi te’kit yani pekiştirme görevi yaptığı zaman kendinden önceki ismin harekesine tâbi olur. Sonundaki zamir kendinden önceki isme aittir.) ثُمَّ
sonra الْملاَئِكَةُ
melekler عَرَضَ
gösterdi, arzetti 13-… ياَ آدَمُ إِنَّ هَذاَ عَدُوٌّ لَكَ وَلِزَوْجِكَ …
(20/TÂHÂ, 117) (Allah Adem’e şöyle dedi:) Ey Adem! Muhakkak ki bu (şeytan) senin ve eşinin düşmanıdır. عَدُوٌّ
düşman هَذاَ
bu اَلزَّوْجُ
eş, zevc 14- وَ قاَسَمَهُماَ إِنِّي لَكُماَ لَمِنَ الناَّصِحِينَ.
(7/A’RÂF, 21) Ve (şeytan) o ikisine “Gerçekten ben ikiniz için nasihat edenlerdenim” diye yemin etti. قاَسَمَ
(Mâzî fiil) yemin etti اَلناَّصِحُ
nasihat eden, öğüt veren اَلناَّصِحِينَ
nasihat edenler, öğüt verenler إِنِّي
gerçekten ben (إِنَّ) ye mütekellim yâ’sı birleşince (إِنِّي) olur. 15- قاَلاَ رَبَّناَ ظَلَمْناَ أَنْفُسَناَ.
(7/A’RÂF, 23) (Adem ile eşi) dediler ki: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik”. ظَلَمَ
zulmetti, haksızlık etti اَلنَّفْسُ ج اَلْأَنْفُسُ
zat, şahıs, kendi. (ج) işareti kelimenin cemisine (çoğuluna) işaret eder. 16- قاَلَ قَدْ وَقَعَ عَلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ رِجْسٌ وَ غَضَبٌ.
(7/A’RÂF, 71) (Hûd) dedi ki: “Üzerinize Rabbinizden bir azab ve öfke vaki oldu”. وَقَعَ
vâki oldu, ortaya çıktı, ait oldu /düştü رِجْسٌ
azab, ceza, (hissi olsun , manevi olsun, umûmî manada) pislik غَضَبٌ
kızmak, hiddet göstermek, öfkelenmek (Allah hakkında: rıza göstermemek, cezalandırmak istemek) 17- قَدْ جاَءَتْكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ…
(7/A’RÂF, 73) Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. بَيِّنَةٌ
açık, apaçık delil جاَءَ
geldi 18- وَماَ وَجَدْناَ لِأَكْثَرِهِمْ مِنْ عَهْدٍ…
(7/A’RÂF, 102) Onların çoğunda sözünde durmadan (birşey) bulmadık. وَجَدَ
buldu, rastladı, karşılaştı أَكْثَرُ
ekseriyet, çoğunluk عَهْدٌ
ahd, anlaşma, sözünde durmak 19- وَ لَقَدْ ذَرَأْناَ لِجَهَنَّمَ كَثِيراً مِنَ الْجِنِّ وَ الْاِنْسِ.
(7/A’RÂF, 179) And olsun ki, cinlerden ve insanlardan bir çoğunu cehennem için yarattık. ذَرَأَ
yarattı, yoktan var edip etrafa dağıtarak çoğalttı. لِجَهَنَّمَ
Cehennem için. (جَهَنَّمَ) kelimesi gayr-i munsariftir (yani esre ve tenvin almayan, sonuna esre yerine fetha alan kelimelerden biridir). -
Muttasıl Zamirler
Muttasıl Zamirler
MUTTASIL (BİRLEŞİK) ZAMİRLER
Kelimeye bitişik zamire muttasıl zamir denir. Muttasıl zamir fiile birleştiği gibi isimlerin ve (harf-i cer gibi) harflerin de sonuna birleşir.
Fiillerin sonuna birleşen şahıs zamirleri o cümlenin fâili olur. Şimdiye kadar gördüğümüz mâzî fiillere birleşen zamirler hep fâil muttasıl şahıs zamirleridir. Örneğin;
كَتَبْناَ (Biz yazdık) ve كَتَبْتُ (Ben yazdım) fiilindeki تُ ve ناَ zamirleri fâildir. Halbuki fâilin harekesi merfû (zamme) hükmündedir. Ancak zamirler mebnî olduklarından mahallen merfûdurlar (son harflerinin harekesi mahalleri itibariyle ötre konumundadır).
كَتَبْناَ الدَّرْسَ
Dersi yazdık. Mef’ûl Fiil+Fâil
Fiillere birleşen fâil muttasıl zamirler hatırlanacağı gibi toplu olarak şöyledir:
Cem
Tesniye
Müfred
Müzekker
وُا
اَ
Gâib
(Onlar)
(O ikisi)
(O)
Müennes
ْنَ
تاَ
Gâibe
Müzekker
تُمْ
تُماَ
تَ
Muhâtab
(Sizler)
(Siz ikiniz)
(Sen)
Müennes
تُنَّ
تُماَ
تِ
Muhâtaba
Müz + Müe
ناَ
ناَ
تُ
Mütekellim
(Bizler)
(İkimiz)
(Ben)
Fiillere birleşen bu fâil zamirler isimlere birleşmez. Aşağıda söz konusu edeceğimiz zamirler ise hem isimlerin sonuna hem de mef’ûl zamirler olarak fiillerin sonuna birleşirler:
a) İsimlerin sonuna birleşen muttasıl zamirler:
İsimlerin sonuna birleşen zamirler, isim tamlaması [muzâf (tamlanan)-muzâfun ileyh (tamlayan)] şeklinde o ismin kime ait olduğunu bildirir. Sonuna zamir alan kelime ise artık harf-i tarif almaz. Çünkü zaten belirli hale gelmiştir. Örnek:
(Senin kalemin) قَلَمُكَ
M. ileyh Muzâf İsimlerin sonuna eklenen birleşik zamirlerin tablo halinde gösterimi şu şekildedir:
Çekim Tablosu
Cem
Tesniye
Müfred
Müzekker قَلَمُهُمْ
قَلَمُهُماَ
قَلَمُهُ
Gâib Onların kalemi
O ikisinin kalemi
Onun kalemi
Müennes قَلَمُهُنَّ
قَلَمُهُمَا
قَلَمُهَا
Gâibe Müzekker قَلَمُكُمْ
قَلَمُكُمَا
قَلَمُكَ
Muhâtab Sizin kaleminiz
İkinizin kalemi
Seninkalemin
Müennes قَلَمُكُنَّ
قَلَمُكُمَا
قَلَمُكِ
Muhâtaba Müz+ Müe قَلَمُناَ
قَلَمُناَ
قَلَمِي
Mütekellim Bizim kalemimiz
İkimizin kalemi
Benim kalemim
Not: Zamirlerin harekesi değişmez fakat zamirden önceki ismin harekesi fâil mef’ûl vs. oluşuna yani cümledeki yerine göre hareke alır. Ancak mütekellim yâ’sı (ي) birleşen ismin son harfinin harekesi her durumda esre olarak harekelenir. (مَدْرَسَتِي) okulum, (صَدِيقِي) arkadaşım gibi.
Cümle Örnekleri
حَضَرَ وَلَدُكَ مِنَ الْمَدْرَسَةِ.
Çocuğun okuldan geldi (fâil). وَجَدَ أحْمَدُ قَلَمَهُ.
Ahmed kalemini buldu (meful). كَتَبَ أَحْمَدُ دَرْسَهُ بِقَلَمِكَ.
Ahmed dersini senin kaleminle yazdı (mefulün bih gayr-i sarih). وَضَعَ كِتاَبَهُ عَلَى الطاَّوِلَةِ.
(O) kitabını masaya koydu. فَتَحْناَ باَبَهُ.
(Onun) kapısını açtık. وَهَبَ خاَلِدٌ حَياَتَهُ لِلدِّينِ.
Halit hayatını din için bağışladı. أَخَذْنَ كُتُبَهُنَّ.
Kitaplarını aldılar. شَرِبْتُ الشاَّىَ مَعَ صَديِقيِ.
Arkadaşımla çay içtim. فَتَحْناَ أَبْواَبَهُمْ.
Kapılarını açtık. قَرَأْتُ كُتُبِي فِي الْبَيْتِ.
Evde kitaplarımı okudum. رَكِبْتُ سَياَّرَتِي.
Arabama bindim. Zamirle birleşen isimlerin harf-i cerden sonra geldikleri takdirde, isimler esre olsa da zamirlerin harekesinin değişmeyeceği unutulmamalıdır. Sadece gâiblerdeki (he ه ) li zamirlerin (ه) harflerinin harekesi ses uyumundan dolayı esre olur. Diğeriyle karıştırılmaması için gâibe müennes olduğu gibi kalır:
Çekim Tablosu
Cem
Tesniye
Müfred
Müzekker إِلَى بَيْتِهِمْ
إِلَى بَيْتِهِماَ
إِلَى بَيْتِهِ
Gâib Onların evine
İkisinin evine
Onun evine
Müennes إِلَى بَيْتِهِنَّ
إِلَى بَيْتِهِماَ
إِلَى بَيْتِهاَ
Gâibe Müzekker إِلَى بَيْتِكُمْ
إِلَى بَيْتِكُماَ
إِلَى بَيْتِكَ
Muhâtab Sizin evinize
İkinizin evine
Senin evine
Müennes إِلَىبَيْتِكُنَّ
إِلَى بَيْتِكُمَا
إِلَى بَيْتِكِ
Muhâtaba Müz + Müe إِلَى بَيْتِنَا
إِلَى بَيْتِنَا
إِلَى بَيْتىِ
Mütekellim Bizim evimize
İkimizin evine
Benim evime
Karşılaştırmalı Cümle Örnekleri:
ذَهَبَ الْجاَرُ إِلَى بَيْتِكَ.
Komşu senin evine gitti. ذَهَبَ الْجاَرُ إِلَى بَيْتِهِ.
Komşu (kendi) evine gitti. مَتَى ذَهَبَ عَمُّكَ إِلَى بَيْتِهِ؟
Amcan ne zaman evine gitti? ذَهَبَ عَمِّي إِلَى بَيْتِهِ صَبَاحاً.
Amcam evine sabahleyin gitti. مِنْ أَيْنَ حَضَرْتَ إِلَى أَيْنَ ذَهَبْتَ ؟
Nereden geldin nereye gittin? حَضَرْتُ مِنَ الْمَدْرَسَةِ وَذَهَبْتُ إِلَى خَالَتِي.
Okuldan geldim ve teyzeme gittim. طَلَبَ أَحْمَدُ مِنْ واَلِدِهِ الدَّراَّجَةَ.
Ahmet babasından bisiklet istedi. طَلَبَ الْأَوْلاَدُ مِنْ واَلِدِهِمُ الْفُلُوسَ.
Çocuklar babalarından para istediler. كَتَبوُا دُرُوسَهُمْ فِي صَفِّهِمْ.
(Onlar) derslerini sınıflarında yazdılar. جَلَساَ فِي سَياَّرَتِهِماَ.
(O ikisi) arabalarında oturdular. وَضَعَ كُتُبَهُ عَلَى الطاَّوِلَةِ.
Kitaplarını masanın üzerine koydu. وَضَعَ كُتُبَهُ فِي حَقِيبَتِهِ.
Kitaplarını çantasına koydu. نَزَلْنَ مِنْ سَياَّرَتِهاَ.
(O bayanlar) o (bayan)ın arabasından indiler. فَكَّرْناَ فِي حاَلِكُمْ.
Haliniz hakkında düşündük[3]. ماَ هِواَيَتُكَ ؟ هِواَيَتيِ الرَّسْمُ وَ الصِّحاَفَةُ.
Hobin nedir? Hobim resim ve gazeteciliktir.
اَلتَّلاَمِيذُ ذَهَبُوا إِلَى مَداَرِسِهِمْ فِي سَعاَدَةٍ.
Öğrenciler okullarına saadet (mutluluk) içinde gittiler.
طَلَبَ أَحْمَدُ وَ عاَدِلٌ مِنْ واَلِدِهِماَ الدَّراَّجَةَ.
Ahmet ve Adil babalarından bisiklet istediler.
b) Fiillerin sonuna birleşen muttasıl zamirler:
Söz konusu bu birleşik zamirler fiillerin sonuna birleştiği takdirde o cümlenin mef’ûlü olurlar. Mâzî fiilin her sigasının sonuna gelebilecek mef’ûl zamirlerin çekim tablosunu كَتَبَ fiilinde şöyle gösterebiliriz:
Cemi
Tesniye
Müfred
Müzekker كَتَبَهُمْ
كَتَبَهُمَا
كَتَبَهُ
Gâib Onları/onlara yazdı
O ikisini/o ikisine yazdı
Onu/ona yazdı
Müennes كَتَبَهُنَّ
كَتَبَهُماَ
كَتَبَهاَ
Gâibe Müzekker كَتَبَكُمْ
كَتَبَكُماَ
كَتَبَكَ
Muhâtab Sizi/size yazdı
İkinizi/ikinize yazdı
Seni/sana yazdı
Müennes كَتَبَكُنَّ
كَتَبَكُماَ
كَتَبَكِ
Muhâtaba Müz + Müe كَتَبَنَا
كَتَبَنَا
كَتَبَنِى
Mütekellim Bizi/bize yazdı
İkimizi/ikimize yazdı
Beni/bana yazdı
Burada çekilen tablo كَتَبَ fiiline aittir. Fiilin diğer tüm siygalarına bu zamirler eklenebilir. Ancak fiillerin sonuna birleşen şahıs zamirleri (fâil zamirler) ile mef’ûl zamirler karıştırılmamalıdır. Örneğin; كَتَبْناَ (Biz yazdık) ve كَتَبْتُ (Ben yazdım) fiilindeki تُ ve ناَ zamirleri fâildir.
كَتَبْناَ الدَّرْسَ.
Dersi yazdık. Mef’ûl Fiil+Fâil
كَتَبْناَهُ.
Onu (dersi) yazdık. Fiil+Fâil+Mef’ûl (كَتَبْناَهُ) kelimesindeki (هُ) zamiri ise mef’ûldür. Diğer örnekler:
كَتَبْتُكَ Seni yazdım. كَتَبْتَهُ Onu yazdın. شَرِبْتَهُ
Onu içtin. وَجَدْتُنَّهُمْ
Onları buldunuz. ise muttasıl meful zamirdir. هُمْ muttasıl fâil zamir, تُنَّ ibaresinde وَجَدْتُنَّهُمْMesela;
Kâide: a) Fâil durumunda olan gâib cemi müzekker zamirini (وا), mef’ûl zamire bağlarken cemi alâmeti olan vav ve elifin elifi düşer:
وَجَدوُهُ
Onu buldular.
وَجَدوُهُمْ
Onları buldular.
شَرِبوُهُ
Onu içtiler.
كَتَبوُكُمْ
Sizi yazdılar.
b) Muhâtab cemi müzekkerin son harfi olan cezimli mimin (تُمْ ) cezmini kaldırıp ötre ve vav koymak suretiyle meful zamire bağlarız. Yani تُمْ fâil zamirine bir başka mef’ûl zamirin bitişmesi halinde geçiş, mime eklenen bir vâv ile yapılır:
وَجَدْتُمُوهُ Onu buldunuz. وَجَدْتُمُوهُمْ Onları buldunuz. شَرِبْتُمُوهُ Onu içtiniz. سَمِعْتُمُوهُ
Onu duydunuz. c) كَتَبَنِِى (beni yazdı) de yeralan ن harfine Arapça’da nûn-u vikâye (koruyucu nun) denir. Fiil, muttasıl mütekellim zamiri olan ي ile birleştiğinde araya bir ن gelir. كَتَبَنِي örneğindeki ن harfi üstünle biten fiilin sonunu esreden korumuştur:
وَجَدْتَنيِ Beni buldun. كَتَبْتُنَّنيِ Beni yazdınız. وَجَدوُنيِ Beni buldular. سَمِعْتُمُونيِ
Beni duydunuz. d) Muttasıl…هُمْ ve…كُمْ zamirlerinden sonra hemze-i vasıl’dan olan harfi tarif gelirse geçiş, sonlarındaki sakin mimlerin ötre ile harekelenmesi ile olur.
شَكَرَكُمُ الرَّجُلُ.
Adam size teşekkür etti. شَكَرَهُمُ الرَّجُلُ.
Adam onlara teşekkür etti. مَنَحَكُمُ اللَّهُ هَذِهِ السَّعاَدَةَ.
Allah size bu saadeti bağışladı. مَنَحَهُمُ اللَّهُ هَذِهِ النِّعْمَةَ.
Allah onlara bu nimeti bağışladı. Karşılaştırmalı Cümle Örnekleri:
مَنَحَناَ اللَّهُ هَذِهِ الْفُرْصَةَ.
Allah bize bu fırsatı bağışladı. شَكَرَناَ الرَّجُلُ فِي سَعاَدَةٍ.
Adam bize saadet içinde teşekkür etti. شَكَرْتُمُوناَ فِي سَعاَدَةٍ.
Bize saadet içinde teşekkür ettiniz. شَكَرْتُمُونِي فِي سَعاَدَةٍ.
Bana saadet içinde teşekkür ettiniz. شَكَرْتُمُوهُ فِي سَعاَدَةٍ.
Ona saadet içinde teşekkür ettiniz. شَكَرْتُمُوهاَ فِي سَعاَدَةٍ.
Ona saadet içinde teşekkür ettiniz. شَكَرْتُمُوهُنَّ فِي سَعاَدَةٍ.
O (baya)nlara saadet içinde teşekkür ettiniz. هَلْ رَكِبَ التِّلْمِيذُ الدَّراَّجَةَ ؟
Öğrenci bisiklete bindi mi? نَعَمْ ، رَكِبَهاَ.
Evet, ona bindi. كَيْفَ رَكِبَ التِّلْمِيذُ الدَّراَّجَةَ ؟
Öğrenci bisiklete nasıl bindi? رَكِبَهاَ التِّلْمِيذُ كَثِيراً.
Öğrenci ona çok bindi. ماَذاَ لَعِبَ الْفَرِيقُ ؟
Takım ne oynadı? لَعِبَ الْفَرِيقُ الْمُباَراَةَ.
Takım maç oynadı. هَلْ قَرَأُوا الْقِصَّةَ ؟
Hikayeyi okudular mı? نَعَمْ ، قَرَأُوهاَ.
Evet onu okudular. هَلْ فَتَحُوا الْكُتُبَ ؟
Kitapları açtılar mı? نَعَمْ ، فَتَحُوهاَ.
Evet onları açtılar سَأَلْناَهُ عَنْ حاَلِهِ.
Ona durumu (hali) hakkında sorduk. نَصَرَكَ صَدِيقُكَ.
Arkadaşın sana yardım etti. نَفَعَنِي الدَّواَءُ.
İlaç bana fayda verdi. نَفَعَنِي إِجْتَهاَدِي.
Çalışmam bana fayda verdi. شاَهَدْتُهُ[5] وَ أَصْدِقاَءَهُ فِي السُّوقِ.
Onu ve arkadaşlarını çarşıda gördüm. ماَذاَ شاَهَدْتَ فِي الْحَدِيقَةِ ؟
Bahçede ne gördün? شاَهَدْتُكَ فِي الْحَدِيقَةِ.
Bahçede seni gördüm. شاَهَدْتَنِي فِي الْحَدِيقَةِ.
Bahçede beni gördün. مَتَى زاَرَ واَلِدُكَ الطَّبِيبَ ؟
Baban doktoru ne zaman ziyaret etti? مَتَى زاَرَتْ واَلِدَتُكَ الطَّبِيبَ ؟
Annen doktoru ne zaman ziyaret etti? زاَرَتْ واَلِدَتِي الطَّبِيبَ أَمْسِ.
Annem doktoru dün ziyaret etti. زاَرَتْ واَلِدَتُهُ الطَّبِيبَ أَمْسِ ياَ أُسْتاَذِي!
Annesi doktoru dün ziyaret etti ey hocam! هَلِ الْأَوْلاَدُ زاَروُا الْمَرِيضَ ؟
Çocuklar hastayı ziyaret ettiler mi? نَعَمْ ، اَلْأَوْلاَدُ زاَرُوهُ.
Evet, çocuklar onu ziyaret ettiler. c) Harflerin (örneğin harf-i cerlerin) sonuna birleşen zamirler:
Harf-i cerler ismin önüne geldikleri gibi ismin yerini tutan zamirle de birleşir.
Harf-i cerle birleşen zamirlerin çekimi şöyledir:
إلَيْهِمْ
إلَيْهِماَ
إلَيْهِ
مِنْهُمْ
مِنْهُمَا
مِنْهُ
onlara
o ikisine
ona
*
onlardan
o ikisinden
ondan
إلَيْهِنَّ
إلَيْهِمَا
إلَيْهَا
مِنْهُنَّ
مِنْهُمَا
مِنْهَا
إلَيْكُمْ
إلَيْكُمَا
إلَيْكَ
مِنْكُمْ
مِنْكُمَا
مِنْكَ
size
ikinize
sana
*
sizden
ikinizden
senden
إلَيْكُنَّ
إلَيْكُمَا
إلَيْكِ
مِنْكُنَّ
مِنْكُمَا
مِنْكِ
إلَيْنَا
إلَيْنَا
إِلَيَّ
مِنَّا
مِنَّا
مِنِّي
bize
ikimize
bana
*
bizden
ikimizden
benden
Kaide: لـِ harf-i ceri isme birleşirse لـِ olarak esre ile, mütekellim ya’sı hariç zamire birleşirse لَـ olarak üstün hareke ile bağlanır. Cümlenin başında gelirse mülkiyet (var manası) ifade eder.
لِخَالِدٍ Halid için, Halid’in veya Halid’in var (Halid’e ait) (isme birleşmiş),
لَهُ Onun için, onun, onun var (zamire birleşmiş),
لِي Benim için, benim, benim var (mütekellim ya’sına birleşmiş).
Bu harf-i cer’in burada verilen üç manası da cümledeki yerine göre geçerli olur:
اَلْكِتاَبُ لِخاَلِدٍ وَالْحَقِيبَةُ ليِ.
Kitap Halit’in çanta benimdir. اَلْكِتاَبُ لِي وَالْحَقِيبَةُ لَهُ.
Kitap benim çanta onundur. لىِ كِتاَبٌ.
Benim bir kitabım var. لِ harf-i cerinin zamirle birleşen çekim tablosu şöyledir:
لَهُمْ
لَهُمَا
لَهُ
onların
o ikisinin
onun
لَهُنَّ
لَهُمَا
لَهَا
لَكُمْ
لَكُمَا
لَكَ
sizin
ikinizin
senin
لَكُنَّ
لَكُمَا
لَكِ
لَنَا
لَنَا
ليِ
Bizim
ikimizin
benim
¯¯¯
مَعَهُمْ
مَعَهُمَا
مَعَهُ[8]
بِهِمْ
بِهِمَا
بِهِ
onlarla
o ikisiyle
onunla
*
onlarla
o ikisiyle
onunla
مَعَهُنَّ
مَعَهُمَا
مَعَهاَ
بِهِنَّ
بِهِمَا
بِهاَ
مَعَكُمْ
مَعَكُمَا
مَعَكَ
بِكُمْ
بِكُمَا
بِكَ
sizlerle
ikinizle
seninle
*
sizlerle
ikinizle
seninle
مَعَكُنَّ
مَعَكُمَا
مَعَكِ
بِكُنَّ
بِكُمَا
بِكِ
مَعَنَا
مَعَنَا
مَعِي
بِنَا
بِنَا
بِي
bizimle
ikimizle
benimle
*
bizimle
ikimizle
benimle
¯¯¯
فِيهِمْ
فِيهِمَا
فِيهِ
عَلَيْهِمْ
عَلَيْهِمَا
عَلَيْهِ
onlarda
o ikisinde
onda
*
onlara
ikisine
ona
فِيهِنَّ
فِيهِمَا
فِيهاَ
عَلَيْهِنَّ
عَلَيْهِمَا
عَلَيْهاَ
فِيكُمْ
فِيكُمَا
فِيكَ
عَلَيْكُمْ
عَلَيْكُماَ
عَلَيْكَ
sizde
ikinizde
sende
*
size
ikinize
sana
فِيكُنَّ
فِيكُمَا
فِيكِ
عَلَيْكُنَّ
عَلَيْكُماَ
عَلَيْكِ
فِيناَ
فِيناَ
فِيَّ
عَلَيْنَا
عَلَيْنَا
عَلَىَّ
bizde
ikimizde
bende
*
bize
ikimize
bana
Kâide: كُمْ ve هُمْ zamirleri gibi kendinden önceki harfi ötreli olup cezimle biten kelimelerden sonra harf-i tarife geçiş ötre ile olur:
عَلَيْكُمُ السَّلاَمُ. Sizin üzerinize selâm olsun.
هُمُ الْفُقَراَءُ. Onlar fakirdirler.
Cümle Örnekleri
طَلَبَ الْمُدَرِّسُ الْواَجِبَ مِنْكُمْ.
Öğretmen sizden ödevi istedi. ذَهَبوُا إِلَيْهِمْ.
Onlara gittiler. كَتَبَ اسْمَكَ عَلَيْهاَ
(Senin) ismini onun üzerine yazdı. أَخَذَ أَحْمَدُ مَعَهُ حَقيِبَةً.
Ahmet beraberine bir çanta aldı. حَضَرْتُ لَكُنَّ إِلَى الْبَيْتِ.
Sizin için eve geldim. وَجَدوُا الْقَلَمَ فيِهِ.
Kalemi orda buldular. قَلَمُكَ صَغِيرٌ.
Senin kalemin küçüktür. شَعْرُهُ طَوِيلٌ.
Onun saçı uzundur. ضَرَبَتْنَا أُخْتُهُمْ.
Kızkardeşleri bizi dövdü. قَتَلَهُمَا أَحْمَدُ.
O ikisini Ahmet öldürdü. كَتَبَكُمْ أَحْمَدُ فِي الْمَدْرَسَةِ.
Ahmet sizi okulda yazdı.