Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi Oryantalizmin akademik dünyada “İslâmiyet” üzerine tesis etmiş olduğu entelektüel hegemonyanın sona erişinin önemli kilometre taşlarından birisini oluşturmaktadır
Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayına hazırlanan ve 16,857 maddeden oluşan 44 ciltlik İslâm Ansiklopedisi modern beşerî bilim tarihimizin en önemli başarılarından birisidir.
Kapsadığı tarihî, coğrafî ve entelektüel alan, indiği detaylar, sunduğu görsel malzeme ve bunların ötesinde temel yaklaşımı bu eseri alanının en önemli müracaat kaynağı haline getirmektedir.
1939’da dönemin maarif vekili Hasan Âli Yücel’in görevlendirmesi sonrasında yayınına başlanılan İslâm Ansiklopedisi derlemesi, metne eklenen Osmanlı ve Türk tarihine ilişkin maddeler dışında Leiden’de 1913-1936 arasında (eki 1938’de) neşrolunmuş Encyclopedia of Islam‘ın tercümesine dayanmaktaydı (Bu eserde atlanmış “Fahreddin Razi” benzeri az sayıda madde de Türkçe derlemede yer alacaktı).
Önemli bir bölümü Oryantalist akademisyenler tarafınan kaleme alınmış bir metnin “telif, tâdil, ikmâl ve tercüme sureti ile” on dört cilt halinde yayına hazırlanması kırk sekiz sene sürmüştü.
Buna karşılık akademik kalitesi kıyaslanmayacak derecede yüksek ve çok daha kapsayıcı kırk dört ciltlik bir eser, tamamen telif suretiyle, yirmi beş yılda tamamlanarak kullanıma sunulmuştur. Bu kalıcı eserin yayına hazırlanmasında katkısı bulunanlar her türlü övgüyü hak etmektedirler.
Oryantalist gözüyle İslâm
Bu temel eserin önemi sadece onun içeriğinden kaynaklanmamaktadır. Bu ansiklopedi bir kaynak eser olmanın yanı sıra Oryantalizmin akademik dünyada “İslâmiyet” üzerine tesis etmiş olduğu ve “Müslümanların İslâm’ı akademik düzeyde objektif olarak değerlendiremeyecekleri” düşünsel arka planına dayalı entelektüel egemenliğinin sona erişinin önemli kilometre taşlarından birisini de oluşturmaktadır.
1940’ta İslâm Ansiklopedisi derlemesinin yayınına başlandığında, Türk akademik çevrelerinde “Orientalistler arasında misyonerlik unsurunun hemen hemen kaybolduğu” düşünülüyordu.
Bu çevreler “son asırlarda teessüs eden müstemlekecilik hareketinin orientalizmin terakkisinde dahli olduğunu” kabul ediyor; ama bunda ciddî bir sakınca görmüyorlardı.
Dolayısıyla Oryantalizm’in, siyasî hedefi olmayan, objektif bir bilimsel disiplin olduğu düşünülüyor ve “liyakat ve kudretleri söz götürmez müsteşrik ulema“nın çalışmalarını önyargılardan uzak biçimde ortaya koydukları varsayılıyordu.
Edward Said’in Orientalism‘inin yayınından otuz sekiz sene önceki ortamda bu yaklaşımın pek de yadırgatıcı olmadığını belirtmek gerekir. Buna karşılık ilk Encyclopedia of Islam‘ın İslâmiyet’e yaklaşımı fazlasıyla sorunlu akademisyenler tarafından hazırlandığı ve sadece “bilimsel” amaçlarla kaleme alınmış bir eser olmadığı ortadadır.
Pek çoğu Renan’ın “İslâm’ın en iyi biçimde anlaşılabilmesi için ‘çadır ve kabile’ye indirgenmesinin” gerekli olduğu düstûrunu benimseyen söz konusu Oryantalistler, pozitivist objektiflik perdesi arkasında önyargılı bir yaklaşımı yansıtıyorlardı.
Örneğin ansiklopedinin editörlerinden ve çok sayıda önemli maddenin yazarı Arent Jan Wensinck, tez hocası Christiaan Snouck Hurgronje ile Reinhart Dozy’nin de fazlasıyla etkilendiği Aloys Sprenger’in temel tezlerini özetlediği “Hz. İbrahim” ve “Kâbe” maddelerinde böylesi önyargıları yansıtan bir analizi ortaya koymuştu (Wensinck’in tezleri Taha Hüseyin’in yayınlarında evvelce dile getirdiği yaklaşımı da yansıtıyordu).
Wensinck’i şiddetle eleştiren Hüseyin el-Harravi’nin de işaret ettiği gibi, konu hakkında yargısını önceden veren Oryantalist, daha sonra tezine uygun âyetlerden dilediğince alıntılar yaparak, uygun olmayanları ise tamamen gözardı ederek sonuçlarına ulaşıyor, bunu ise Müslümanların gerçekleştiremeyecekleri bir objektiflik olarak sunuyordu.
Bunun da ötesinde Endonezya’da sömürge idareciliği yapan Hurgronje’nin “daha çok Müslüman ülke Avrupa egemenliği altına girdikçe, biz Avrupalıların Müslümanların entelektüel hayatı, dinî hukuku ve İslâm’ın kavramsal arka planını daha iyi öğrenmemiz gerekecektir” tespitinin de ortaya koyduğu gibi, İslâmî araştırmalar sadece akademik amaçlarla gerçekleştirilmiyordu.
Bu yaklaşım gözönüne alındığında Reşid Rıza’nın Encyclopedia of Islam üzerine el-Menar‘da yayınlanarak, Oryantalistler tarafından objektifliğe tahammül edemeyen Müslüman fanatizmi olarak değerlendirilen eleştiri yazısının, bu yargı kabul olunarak bir kenara atılamayacağı ortadadır.
Buna karşılık 1940’larda önyargılı Oryantalizm ürünü bir metnin her türlü övgüye mazhar kılınması ve yapılabilecek en iyi şeyin onun ek maddeler ilâvesiyle tercümesi olduğunun düşünülmesi o dönemdeki akademik seviyemiz hakkında ilginç ipuçları sunmaktadır. Bu Encyclopedia of Islam‘ın son derece yararlı bilgileri de içerdiği gerçeğini değiştirmez.
Ama burada önemli olan daha iyi, kapsayıcı ve önyargılardan uzak bir eser hazırlanmasının kapasitemizi aşacağının varsayılmış olmasıdır.
Ulaşılan seviye
Encyclopedia of Islam‘ın yeni baskılarında İslâm araştırmalarının Müslümanlarca objektif şekilde yapılamayacağı yaklaşımını tedricen terkettiği doğrudur. “Arap zihniyeti,” “Müslüman zihniyeti,” “Doğulu despotizmi” benzeri genellemeleri dilediğince kullanan H.A.R. Gibb ve İslâm’ın “rasyonel olmayan bir kitle hareketi olduğu, İslâm ve Müslümanların gelişmedikleri“ni savunacak olan Bernard Lewis’in önemli katkılarda bulunduğu ikinci edisyonda bile daha az hissedilen Oryantalist önyargılar, günümüzde hazırlanmakta olan üçüncü baskıda tamamen ortadan kalkmıştır.
Ancak maddelerinin %93’ü yerli ilim insanları tarafından kaleme alınarak Osmanlı ve Türk tarih ve kültürünü de tüm detaylarıyla kapsayan Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi türündeki tüm eserlerdekinden üstün bir kaliteyi yansıtmaktadır. Bu da “Müslümanların İslâm’ı akademik olarak değerlendiremeyecekleri” yolundaki Oryantalist varsayımını çürütmektedir.
Bu eserin elektronik ortamda ücretsiz olarak araştırmacıların hizmetine sunulmasının onun gerçekleştireceği katkıların katlanmasına yol açacağı şüphesizdir. Bu aşamada dile getirilebilecek temenni, bu kapsamlı çalışmanın kısa sürede İngilizceye çevirilerek ondan uluslararası alanda yaygın istifadenin mümkün kılınmasıdır.
Yaklaşık yetmiş beş sene evvel Batı’nın İslâm üzerine ürettiği bir temel eserin tercüme edilmesinin yapılabilecek en önemli hizmet olduğunu düşünen bir toplumun kendi ürettiği yetkin bir başyapıtı yabancı dillere çevirerek dünyanın hizmetine sunabilmesi akademik alanda katettiğimiz yolu ortaya koyacaktır. Ama eserin en önemli katkısı şüphesiz “Müslümanlar namaz kılabilir ama İslâm’ı akademik düzeyde objektif biçimde ele alamaz” tezini çürütmesidir.