Mübhem’in lügat mânası: İyice belli olmayan, mutlak aşikar olmayan, belirsiz, gizli demektir. Mukadder’in lügat mânası ise : Tâyin olunmuş, Kısmet, Kader, Miktarı tâyin ve takdir edilmiş olan, Kazâ, Kıymeti biçilmiş, Beğenilmiş, Yazılmış olan, Yazılı olmayıp da mânen murâd ettiği anlaşılan demektir.
Yazılı olmayıp da mânen murâd ettiği anlaşılan âmil’le örnek : Kur’an-ı Kerim’deki ( … قُلْ De ki! … ) emrinde “Yâ Muhammed (s.a.v) / SEN, kullarıma de ki!” nin mânası mukadder’dir. Aynı zamanda O’nun yolunda olanlara ve bütün Vâris-i Nebî olabilen Velî kullara da aynı emir, mukadderdir.
Çünkü, ( … قُلْ ) emir olarak hitab’dır. Hitab ise, muhakkak bir muhataba söylenir. Vahiy hitabında;
birinci muhatab (sorumlu zat), Hz. Muhammed (s.a.v) dir.
İkinci muhatab (sorumlu zat), Vâris-i Nebî olan bir Velî’dir.
Üçüncü ve son muhatablar (sorumlu zatlar), Ayet-i Kerime’yi dinleyenler (Ümmet-i Muhammed) dir.
Bu nedenle, meâlen yatmadan evvel üç ihlâs ve bir fâtiha okumayı öğütleğen Hadis-i Şerif’de, yatmadan önce nefsinize üç defa “Ey zâlim nefsim! Ellah, ahad’dir. Sen O’na muhtaçsın. O, hiç bir şeye muhtaç değildir. …. ” diyerek ( … قُلْ ) emriyle yüklendiğin sorumluluğunu yerine getir. anlamı saklıdır.
Ayrıca, ( … قُلْ ), bir Mutlak Fiilin emri olduğu için, bu hitabla başlayan Ayet-i Kerimelerdeki emirleri, en yakınınızdan başlayarak ve onların anlayacağı bir dil ile (bir söylem ile) söylemekten sorumlusunuz bilgisi de saklıdır. “Ey zâlim nefsim! ( … قُلْ ) ile başlayan 328 Ayet-i Kerimeden kaç tanesi ezberinde ?” (Bakınız: Âmiller Sayfası, Mutlak Fiil).
Mümeyyez, kendisinden sonra gelen ve Temyîz görevlerini yapan câmid (ruhsuz, cansız), nekre bir ismin âmilidir. Şöyle de söylenebilir:
(1) Âmil olması Mukadder Olan Zat, Temyîz ile bildirilen görevleri “istesede – istemesede” veya “bilerek – bilmeyerek” yapar.
(2) Temyiz, cümle içinde mukadder (takdir olunmuş) olan bir Zat’tan kapalılığı kaldırır ve mânada fâildir. Bundan dolayı âmilinin üzerine tekaddüm etmez (mümeyyez’in önüne gelmez).
2/74 : ( … ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ فَهِيَ كَالْحِجَارَةِ أَوْ أَشَدُّ قَسْوَةً ) “Sonra bunun arkasından kalbleriniz katılaştı, artık onlar taş gibi veya katılıkça daha şiddetli … ” Ayet-i Kerimesindeki ( … قُلُوبُكُمْ … kalbleriniz), fiil cümlesinin fâili ve isim cümlesinin de ( … هِيَ … onlar) zamir olarak mübtedâsıdır. ( … قُلُوبُكُمْ …) kalbleriniz lafzının bir vasfı olan ( … أَشَدُّ … daha şiddetli) ism-i tafdili mümeyyez olup, kendisinden sonra gelen mansub isim ( … قَسْوَةً … katılıkça) temyîzdir. (Kâide: İsm-i tafdilden sonra gelen mansun isim temyîz olur.)
Temyîz ancak nekire bir lafız olur ve mânada fâildir. Harficerli ve isim tamlamasının muzafun ileyhi olarak gelmedeği müddetçe, Temyîz daima mensubtur ve cümledeki zahirî / batinî mânaları saklar. Temyîz’in görevleri ;
(a) Âmil’i (mümeyyez’i, seçilmiş gizli sorumluyu), belirli hâle koymak.
(b) İyiyi, kötüden ayırmak.
(c) Bir şeyi, diğerinden seçip tarif etmek dir.
Temyîz ile Hâl birbirine çok benzer. Aralarındaki benzerliklerin ve farklılıkların bilinmesi ve Kelâm ile Cümle örneklerinde karşılaştırmalı olarak çalışılması gerekir.
Temyîz ile Hâl benzerlikleri :
(a) Nekre’dirler.
(b) Mansub’durlar.
(c) Önceki kelimeye mâna bakımından açıklık getrirler, ancak sakladıkları anlamlar çok farklıdır.
(d) Cümlenin esas unsuru değildirler.
Temyîz ile Hâl farklılıkları :
(a) Hâl, umumiyetle müştâk olur. Temyîz ise, câmiddir.
(b) Hâl, birden fazla gelebilir. Temyîz ise, birden fazla gelmez.
(c) Hâl; müfred kelime, cümle, şibh-i cümle olarak gelebilir. Temyîz ise, sadece müfred isim olarak gelir.
(d) Sayılan şeyler temyîz olur. Saylamayanlar ise, hâl olur diyebiliriz. Örnek :
Kelâm’daki Temyîz, bu üç görevi de açıkça ve saklı olarak yapar. Saklı olan görevler, tezekkürle (yaşanılan tecrübeler ve gözlemlerindeki bilgilerle) tesbit edilir.
Örnek : 42/23 ( … ذَلِكَ الَّذِي … … وَمَنْ يَقْتَرِفْ حَسَنَةً نَزِدْ لَهُ فِيهَا حُسْنًا ) “İşte O mârife ki, …. kim güzel bir amel işlerse, kazanırsa biz onu daha güzeli ile ziyadeleştiririz.” Ayet-i Kerimesindeki ( … حَسَنَةً … ) Temyiz’dir. Çünkü “… kazanırsa … ” kelimesini belirli hale koyar. Kelâm’a, “Kim, Hz Muhammed (s.a.v) ya ve O’na (ZÂLİKE = İşte O mârife = Herkes tarafından açıkça bilinen, Ehli Beyt’en olan ve vâris makamında görev yapana) severek hizmet edip kazanırsa … ” anlamını yükler. Çünkü Hz. Ali (k.a.v) “Bu ayeti hıfzedip, O’na gönül verenler hakiki mü’minlerdir.” diye buyurmuştur.
Cümledeki Temyiz‘de ise, bu saklı bilgiler şartlı olarak vardır. Meselâ:
( طَابَ زَيْدٌ نَفْساً “Zeyd nefis cihetinden hoş oldu”) cümlesindeki ( طَابَ زَيْدٌ “Zeyd hoş oldu”) ifadesi mâna olarak kapalıdır. Fakat mukadder olan zattan bu kapalılığı kaldıran ve “Zeyd nasıl hoş oldu?” sorusunu cevaplayan ( نَفْساً ) lafzı, temyiz’dir ve “Zeyd’in bir şeyi güzel oldu” mânasını ve başka zahiri / batıni mânalarını saklamaktadır. Saklı mânaları sadece, Zeyd’i yakından tanıyanlar veya Ârif olanlar anlayabilir. gibi.
Hadis-i Şerif olan ( لاَ يَزَالُ لِسَانُكَ رَطْباً مِنْ ذِكْرِ اللهِ ) “Ellah’ın zikrinden nem senin dilinde zâil olmasın.” cümlesindeki ( لِسَانُ ) lafzı, fâildir. ( كَ ) mef’ulün bih’dir ve ( رَطْباً ) lafzı da, hâl’dir. Çünkü, dildeki nem sayılamaz.
Mümeyyez ( اَلْمُمَيَّزُ ), söylenmiş ve düşünülen olmak üzere iki çeşittir.
Söylenmiş mümeyyez, kapalılık tek bir kelimede olduğu zaman gelir.
Düşünülen mümeyyez ise, kapalılık cümlede olduğu zaman gelir.
A) Söylenmiş Mümeyyez ( اَلْمُمَيَّزُ الْمَلْفُوظُ ), cümlede açıkça görülür. Bunlar : Ağırlık, hacim, alan ve adet’dir. Üç çeşit anlatımı vardır. Örnekler:
A.1) Cümle’de Temyîz’i, mansûb olarak söylenen mümeyyez: ( اِشْتَرَى أَبِى صَنْدُوقاً بُرْتُقَالاً ) “Babam, bir sandık potakal satınaldı.” Bu cümledeki ( صَنْدُوقاً ) lafzı, mümeyyezdir ve ( بُرْتُقَالاً ) lafzı da, temyîzdir.
A.1) Kelâm’da Temyîz’i, mansûb olarak söylenen mümeyyez: 2/51 ( … وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ) “Bir vakit Mûsâ’yla kırk gece sözleştik … ” Ayet-i Kerimesindeki ( … لَيْلَةً … ) temyîz’dir.
A.2) Cümle’de Temyîz’i, harficer ile mecrûr olarak söylenen mümeyyez: ( اِشْتَرَى أَبِى صَنْدُوقاً مِنْ بُرْتُقَالٍ ) “Babam, portakaldan bir sandık satınaldı.” Bu cümledeki ( صَنْدُوقاً ) lafzı, mümeyyezdir ve ( مِنْ بُرْتُقَالٍ ) lafzı da, temyîzdir.
A.2) Kelâm’da Temyîz’i, harficer ile mecrûr olarak söylenen mümeyyeze örnek, 6/53 :
( وَكَذَلِكَ فَتَنَّا بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لِيَقُولُوا أَهَؤُلَاءِ مَنَّ اللَّهُ عَلَيْهِمْ مِنْ بَيْنِنَا أَلَيْسَ اللَّهُ بِأَعْلَمَ بِالشَّاكِرِينَ ) “Böylece bazısını bazısı ile imtihan ettik ki – “İşte Ellah’ın aramızdan lütfuna layık gördüğü kimseler bunlar mı?” desinler – Ellah şükredenleri daha iyi bilen değil midir?” Bu Ayet-i Kerime’deki ( عَلَيْهِمْ ) lafzı, mümeyyezdir ve ( مِنْ بَيْنِنَا ) lafzı da, temyîzdir. Soru-1: Bu tesbit doğru mu?
A.3) Cümle’de Temyîz’i, isim tamlamasının muzafun ileyhi olduğu için mecrûr olarak söylenen mümeyyez: ( اِشْتَرَى أَبِى صَنْدُوقَ بُرْتُقَالٍ ) “Babam, bir portakal sandığı satınaldı.” Bu cümlede; muzaf olan ( صَنْدُوقَ ) lafzı, mümeyyezdir ve muzafun ileyh olan ( بُرْتُقَالٍ ) lafzı da, temyîzdir.
A.3) Kelâm’da Temyîz’i, isim tamlamasının muzafun ileyhi olduğu için mecrûr olarak söylenen mümeyyeze örnek, 6/108 :
( وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ كَذَلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمْ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ مَرْجِعُهُمْ فَيُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ ) “Ellah’dan başka tabtıkları şeylere sövmeyin ki – bilgileri olmama bakımından haddi aşarak Ellah’a sövmesinler – Böylece her ümmetin amellerini kendilerine süslemişizdir – sonra onların dönüşleri Rablerinedir – neler yapmışlarsa kendilerine haber verilecektir.” Bu Ayet-i Kerime’de; muzaf olan ( بِغَيْرِ ) lafzı, mümeyyezdir ve muzafun ileyh olan ( عِلْمٍ ) lafzı da, temyîzdir. Soru-1: Bu tesbit doğru mu?
B) Düşünülen Mümeyyez ( اَلْمُمَيَّزُ الْمَلْحُوظُ ), cümlede saklıdır ve bu tür mümeyyeze melhûz denir. Şöyle de söylenebilir: Düşünülen mümeyyez, cümlede açık olarak görülmeyen ancak cümleden anlaşılan mümeyyizdir ve temyîzine de, cümleyi açıklayan temyîz denir.
Mümeyyez melhûz (düşünülen) olduğunda, Gizli mümeyyezin anlatımı, aşağıdaki üç durumdan biri olur. Örnekler:
B.1) Kelâm’da Temyîz’i mansûb olarak söylenen, gizli mümeyyeze örnek :
20/114 ( فَتَعَالَى اللَّهُ الْمَلِكُ الْحَقُّ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْءَانِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا )
“Ellah’ın şânı çok yüce, âlemlerin hak olan tek melikidir – ve Kur’an (okuma ve hıfzın)’da acele etme – sana vahy tam olarak bitip hükme bağlanmadan önce – de ki: “Ey Rabbim ! Benim ilmimi artır.” Buradaki ( عِلْمًا ) Temyîz ve mansûbdur. Gizli mümeyyez ise ( أَنْ يُقْضَى ) dır.
B.2) Kelâm’da Temyîz’i, harficer ile mecrûr olarak söylenen gizli mümeyyeze örnek : 9/123 “Ey iman edenler! – kâfirlerden, size yakın olan kafirlerle savaşın – onlar sizden sertlik bulsunlar – ve biliniz ki, şüphesiz Ellah müttakilerle beraberdir.”
,
9/123 ( يَاأَيُّهَا الَّذِينَ ءَامَنُوا قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ وَلْيَجِدُوا فِيكُمْ غِلْظَةً وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ )
Ayet-i Kerimesindeki ( مِنَ الْكُفَّارِ ) harficer ile mecrûr olarak söylenen Temyîzdir ve kafirlerle ise, cümlede açık olarak görülmeyen ancak cümleden anlaşılan mümeyyizdir.
A.3) Kelâm’da Temyîz’i, isim tamlamasının muzafun ileyhi olduğu için mecrûr olarak söylenen gizli mümeyyeze örnek:
( ? )
Mümeyyez melhûz (düşünülen) olduğunda, Temyîz’in anlatımı, aşağıdaki dört durumdan biri olur. Örnekler :
1) Temyîz’in, fâilden menkûl olma durumu : Bu Temyîz (cümle), mâna bakımından fâil gibidir.
( طَابَ خَالِدٌ كَلاَماً ( طَابَ كَلاَمُ خَالِدٍ ) “Halid’in konuşması güzeldir.”
2) Temyîz’in, mefulden menkûl olma durumu : Bu Temyîz (cümle), mâna bakımından meful gibidir.
( رَفَعْتُ الرَّئِيسَ قَدْراً ( رَفَعْتُ قَدْرَ الرَّئِيسٍ ) “Başkanın değerini yükselttim.”
3) Temyîz’in, mübtedâdan menkûl olma durumu : Bu Temyîz (cümle), mâna bakımından mübtedâ gibidir.
( أَحْمَدُ اَكْبَرُ مِنْكَ سِنّاً ( سِنّ ُ أَحْمَدَ اَكْبَرُ مِنْكَ ) “Ahmed’in yaşı seninkinden daha büyüktür.”
4) Temyîz’in, herhangi bir şeyden menkûl olmama durumu : Bu Temyîz (cümle), zamirden sonra gelir ve zamirin bir özelliğini bildirir.
( حَسْبُكَ بِهِ نَاسِراً ) “Yardımcı olarak, O sana yeter.”
Beş çeşit kelime Mümeyyez olur. Bunlar: (a) zamirler ve işaret isimleri, (b) lafzî tenvin veya takdiri tenvin alan kelimeler, (c) tesniye nunu ihtiva edenler, (d) şibhi cemi nunu ihtiva edenler. (e) isim tamlamalarıdır.
İbn’i Hâcib (Osman bin Ömer el’Kürdî, Vefatı : Hicri 646) (rah.)’nin Tarifi ve “Kâfiye” şerhlerin’den derlenenler:
( وَ إِنْ كَانَ صِفَةً كَانَتْ لَهُ وَ طِبْقَهُ وَاحْتَمَلَتِ الْحَالَ ) “Şayet müştak bir sıfat temyîz olursa, o sıfat kendisinden dolayı mensub olduğu için temyîz olur ama, onun mütallâkı için olmaz. Çünkü sıfatlar ibarede mezkür bir mevsûf isterler. Müteallik ise, kendisinden dolayı mensub olduğu şeye mutabık olmakla, mezkür değildir. O sıfat olan lafız hâl olduğu zamanda, mâna doğrudur.” İbn’i Hâcib’in ifâdesi ile bu şerh’den anladığım şudur (Şayet, yanlış ise lütfen bidirin):
Muttasıl zamir, Ellah Tealanın ahlâkıyla ahlâklanır fakat mahlukatın vasıflarıyla vasıflanmaz. Muttasıl zamirin müteallikı (âmili) ise, mahlukatın vasıflarıyla vasıflanır fakat Ellah Tealanın ahlâkıyla ahlâklanmaz ama hâl sahibi olur. Çünkü; (a) Munfasıl zamir, varlığın (ismin) fiilleriyle ilgili bilgi verir. (b) Muttasıl zamir, varlığın (ismin) sıfatlarıyla ilgili bilgi verir. (c) Muttasıl zamir, mezkûr’dur ve âmili (müteallikı) ise, değişkendir. Örnek : 7/38
( قَالَ ادْخُلُوا فِي أُمَمٍ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ فِي النَّارِ كُلَّمَا دَخَلَتْ أُمَّةٌ لَعَنَتْ أُخْتَهَا حَتَّى إِذَا ادَّارَكُوا فِيهَا جَمِيعًا قَالَتْ أُخْرَاهُمْ لِأُولَاهُمْ رَبَّنَا هَؤُلَاءِ أَضَلُّونَا فَآتِهِمْ عَذَابًا ضِعْفًا مِنَ النَّارِ قَالَ لِكُلٍّ ضِعْفٌ وَلَكِنْ لَا تَعْلَمُونَ )
“Gerçekten sizden önce geçmiş olan, insan ve cinlerden olan ümmetlerin içinde olduğu ateş içine giriniz” buyuracak. – her ümmet ateşe girdikçe – kendini günah işlemeye sürükleyen kız kardeşine leanet eder – hatta onon içinde birikerek bir araya geldikleri vakit – sonrakiler öncekiler için der ki : Rabbimiz işte bunlar bizi saptırdılar – onlara ateşten iki kat azab ver – “Hepisine iki kat azab vardır” buyurur. – Lâkin bilmezler.” Buradaki ( … لَعَنَتْ أُخْتَهَا … ) fiil cümlesinin mefulü olan isim tamlamasındaki ( هَا ) muttasıl zamiri ; Ellah Tealanın ahlâkı ile ahlâklanmadığı gibi, müteallikı olan âmiline ( أُخْتَ ) onun bir cüzü olacak şekilde muhtaç olmuş. Bu gerçeği görünce de ona leanet eder.
Temyîz üç yerede uygun olur : (1) Temyîz, mümeyyezin munfasıl zamirindeki bir müphemi kaldıran bir isim olarak gelir. (2) Temyîz, mümeyyezin muttasıl zamirindeki bir müphemi kaldıran bir sıfat olarak gelir. (1) Temyîz, mümeyyezin muttasıl zamirinin müteallikına ait bir müphemi kaldıran bir müştak isim olarak gelir. (Ayet-i Kerimelerden örnekler konacak)