Modern Görünümlü İlkeller
-Beşiktaş’tayım şekerim. Çarli’yi gezdiriyorum. Bugün çok uslu teyzesi. Ya evet. Tamam görüşürüz.
Bu saçları salkım saçak kız Jülide’dir. En önemli özelliği hayvansever olmasıdır. O kadar sever ki; hayvanlara hayvan bile dedirtmez. Misal, Çarli. Kimse ona köpek diyemez. Kişilik sahibi, karakterli bir köpeğe “köpek” demek ilkelliğini yıllardır kimsede görmemiştir. Çarlicik bu devasa kentte binlerce amcası ve teyzesiyle yaşayan çok yönlü bir şeydir işte. Söz meclisten dışarı köpek.
Ama kaderin cilvesine bakın ki Jülide’nin başına umulmadık bir felaket gelmiştir. Hem de geçen hafta. Cumartesi günü Jülide, Çarli’yi de alıp Demokrasi Parkı’na çıkar. Onlarca köpekle hemhal olsun, gözü gönlü açılsın diye. Lakin adı sadığa çıkmış olsa da Çarli az biraz nankörce bir köpektir. Jülideciğin çuval dolusu paralarla satın aldığı kıyafetlerini çekiştirip durur. En kaliteli köpek mamalarıyla yetinmez. Gözü illa ki yağlı kemiktedir. Bu kadarla kalsa iyi. Aşağı tabakadan insanlara da sokulur. Geçenlerde elli yaşındaki teyzeler gibi giyinmiş kara kuru bir kızın elini yalamıştı. Jülide hemen çağırdı onu:
-Çarli, yabancılarla konuşma bebeğim.
Kızın kendisine güldüğünü fark etmedi Jülide. Yobazların yüzüne bile bakmazdı.
Her neyse, konumuza geri dönelim. Çarli o gün çöp kutusunun yanına atılmış bir poşetin başına koşup duruyordu. Jülide buna asla izin vermez tabi. Hijyen onun için çok önemlidir. Mesela bebeklere dokunamaz. Çünkü salyaları akar, kusarlar, ağızları-yüzleri bulaşıktır. Bu yüzden çocuklarla arası iyi değildir. Ama şu Çarli’ye bakın, yine çöp kutusuna doğru atılmıştır. Bu defa Jülide’nin elinden kurtulur, poşeti kaptığı gibi yallah. Görebilene aşk olsun. O arka sokaklarda yalanırken Jülide’yi düşünün siz. Donup kalmıştı.
-Bebeğim, diyor. Başka bir şey demiyordu.
İnsanlar etrafına toplanıverdiler bir anda. Her kafadan bir ses çıkıyordu.
-Ne olmuş? Ne olmuş?
-Zavallı kadın… Bebeğini kaçırmışlar.
-Ana yüreği işte. İçim parçalandı.
-Kızım kendine gel. Polis bulur şimdi.
İyi insan lafının üstüne gelir ya. Polis de olay yerine vasıl olmuştu. Kalabalığı yarıp felaketzedeye ulaşması kolay olmamıştı. Ulaştı da ne oldu? Şoka giren kızın ağzından tek kelime çıkmıyordu. Karakola götürdü polis. Amiri bulurdu nasılsa bir hal çaresi.
Komiser bu insanlık dramı karşısında eli kolu bağlı duramayacak kadar merhametli biriydi. Kolonyalar koklattı, sular döktü. Nice zaman sonra Jülide’nin dili çözüldü.
-Söyle kızım. Sakin ol. Ne zaman kayboldu bebek?
-Şeeey, iki civarıydı sanırım.
-Çevrede dikkatini çeken biri veya bişey var mıydı?
-Çöp kutusu vardı. Çöpler dışarıdaydı. Çok pisti. Kaç kere engelledim onu. Beni dinlemedi.
-Nasıl yani? Bebek yürüyor muydu?
-Koşuyordu.
-Kaç yaşında bu bebek?
-Bir buçuk.
-Allah Allah. Kızım nasıl olur? Başına güneş geçmiş olmasın.
Komiserin yüz ifadesi değişmeye başlamıştı. Nerden bulurlardı böyle delileri bu memurlar?
Jülidecik komiserin yüzüne bakıyor, ne diyeceğini şaşırıyordu. Tekrar ağlamaya başladı.
-Kemikleri atmışlar… Öyle ortalığa… Çarli ne yapsın? O daha çok küçük.
-Ne menem bişey bu Çarli?
-Köpeğim.
-Tövbe estağfurullah. Şimdi başlayacağım ananın sülalesinden. Çık dışarı! Çık!
Jülide elleri böğründe bir başına kaldığında yemin etti. Çarli’yi bulacaktı. Ne pahasına olursa olsun. Yemedi, içmedi. İlanlar verdi, afişler bastırdı. Nafile. Çarli pislik içinde dört gün sonra kendiliğinden çıkıp gelene kadar çabaları fayda vermedi. O saatten beri Çarli’yi ben diyeyim on, siz deyin on beş kere veterinere götürmüştür.
Şimdi başa dönüyoruz. Jülide telefonda kankası Melek’le konuşmaktadır.
-Beşiktaş’tayım şekerim. Çarli’yi gezdiriyorum. Bugün çok uslu teyzesi. Ya evet. Tamam görüşürüz.
Şimdi anlaşıldı mı bu sıradan telefon konuşmasının önemi? Hayatta hiçbir şey sıradan değildir. Yeter ki bakmayı bilelim. Nereye bakıldığı da önemli ama o da başka hikâyeye kalsın.
ZİNNUR ÇEVİK
İzdüşünce