F) Müselsel Hadîs:
Sahih, Hasen ve Zayıf hadisler arasında müşterek
olan hadis ıstılahlarından biri olan “Müselsel”, kelime olarak birbirini takip
etmek anlamına gelen teselsül’den ism-‘i mef’ûldür. Istılahî anlamı ise;
isnadındaki bütün ricalin bazan ravilerinin bazan da rivâyetin belirli bir hal
ve sıfatını takib ettikleri hadislere verilmiş bir isimdir.[1]
Ravilerin hal ve sıfatları ya onların
sözlerinden, ya fiillerinden, ya da beraberce hem söz ve fiillerinden ibarettir.
Rivayetlerin sıfatları ise, ya semi’tu (dinledim), ahberanâ (bize haber verdi)
ve haddesenâ (bize anlattı) gibi rivâyetin zamanı ve yeridir. Ancak bunların da
çeşitli şekilleri bulunması dolayısıyla bir söz veya fiilin isnad boyunca
teselsül etmesi de sayılamayacak kadar çok şekillerde tezahür eder.[2]
Hakim en-Nisâbûrî, rivayet sıfatları ve
râvilerin söz ve fiilleri ile ilgili sekiz müselsel çeşidi zikretmiştir.[3]
Fakat müselsel hadislerin sayısı çok fazladır. Meselâ müselsel hadisleri
tanıtmak için telif edilmiş bir kitapta müellifi 216 müselsel nevine misaller
vermiştir.[4]
Müselsel hadise bir misal olarak şu hadis gösterilebilir: Muaz b. Cebel(r.a.)dan
rivayet olunduğuna göre Rasulullah (s.a.s.), bir gün elini tutmuş ve ona şöyle
demiş:
“Muaz! Ben seni gerçekten
seviyorum.” Muaz da O’na şöyle demiş:
“Babam anam sana feda olsun ya Rasulallah! Ben
de seni seviyorum!” (Rasulullah (s.a.s) sonra) şöyle buyurmuş:
“Muaz! Her namazın peşinde şöyle demeyi sakın
bırakma: “Ey Allahım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzel ibadet etmek
hususunda bana yardım et!”
Muâz bunu es-Sunâbihî’ye tavsiye etmiş, es-Sunâbihî
Ebu Abdirrahman’a tavsiye etmiş, Ebu Abdirrahman da Ukbe b. Müslim’e tavsiye
etmiştir.[5]
Hadisde, ravilerin sözlü durumları sened boyu
devam ettiği için hadis müselseldir. Rasulullah(s.a.s)’la Muaz arasındaki
karşılıklı sevgi ifadelerinin, sonraki raviler arasında da vuku bulduğu, bu
yönden de hadisin miiselsel olduğu nakledilir.[6]
Bu hadisi rivayet edenlerden her biri diğerine
“Seni severim” ifadesini aynen tekrar etmiştir.
“İbn Abbas’dan rivayet edilmiştir; demiştir ki:
“Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine indirilen (Kur’an-ı Kerim ayetlerini aklında
tutmak) için güçlük çekerlerdi. Bunun için de dudaklarını kımıldatırlardı.” (İbn
Abbas bunu söylerken şöyle dedi: “İşte bak, Rasulullah (s.a.v.) dudaklarını
nasıl kımıldattıysa ben de sana öylece kımıldatıyorum.” Said şöyle dedi: “İbn
Abbas dudaklarını kımıldatırken nasıl görmüş isem ben de öylece dudaklarımı
kımıldatıyorum” ve dudaklarını kımıldattı.) Bunun üzerine Cehab-ı Hak, “Sana
nazil olan ayetleri unutmamak için acele ederek dudaklarını kımıldatıp durma.
Kur’an-ı kalbinde toplayıp okutmak bize aittir.” mealindeki ayeti indirdi.
Bu hadisi rivayet ederken İbn Abbas’ın Hz.
Peygamber’in dudaklarını kımıldatış şeklini göstermesi; Said b. Cübeyr’in İbn
Abbas’ı taklit etmesi zamanla rivayet sırasında aynen tekrarlanmıştır.[7]
Sahih müselsel’den biri de hafızların
müselselidir. Bu, her biri hıfz mertebesine ulaşmış aynı sıfattaki ravilerin
rivâyet ettiği hadistir. Müselsel’in bu türlüsü kat’î ilim ifâde eder. Rivayet
edilen müselsel hadislerin en sahihi, Sâf Sûresinin kıraatı hakkındaki hadistir.
Bunu rivayet eden Abdullah b. Selâm der ki: Rasulullah (s.a.s.)’ın ashabından
bir kaç kişi ile konuştuk ve dedi ki, hangi amellerin Allah katında en makbul
olduğunu bilsek de onu yapsak. O zaman şu ayet nâzil oldu:
“Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih
etmekte… O, Azîz’dir, Hakîm’dir. Ey iman edenler, niçin yapmayacağınız şeyi
söylersiniz?”
Abdullah b. Selâm dedi ki: Onu bize Rasulullah
(s.a.s.) böylece okudu. Ebu Seleme dedi ki: Onu bize Abdullah b. Selâm (r.a.)
böyle okudu. Yahyâ dedi ki: Onu bize Ebu Seleme okudu. Evzaî dedi ki: Onu bize
Yahyâ okudu. Muhammed b. Kesîr dedi ki: Onu bize Evzaî okudu. Darimî dedi ki:
Onu bize Muhammed b. Kesîr okudu.[8]
Ravinin sıfatları ile ilgili olan müselsel
çeşitleri de bulunmaktadır. Mesela bir hadisin isnadında bütün ravilerin
isimleri Muhammed olabilir; yahut nisbetleri aynı olabilir ve hepsi Mekkî, yahut
Dımeşkî, yahut Mısrî olur. Hepsi fakîh olur; hâfız olur; yahut şâir olur. Bunlar
râvinin haiz olduğu sıfatlarla ilgili olan müselsel hadisler arasında yer
alırlar.[9]
Bazan hadis ahbarâne fulanun veya ahberahâ
fulanın vallahî yahutte eşhedü billâhi lesemitü fulânen gibi lafızlarla rivâyet
edilir. Bu çeşit hadisler de rivayetin sıfatına ait müselsellerden kabul edilir.[10]
Diğer taraftan hadis münekkidlerinin, gerek
metin ve gerekse silsile itibariyle bâtıl olduğuna hükmettikleri müselseller de
bulunmaktadır. Hadis rivayet eden ravilerin hallerini devamlı surette kontrol
altında tutan muhaddisler, ravilerin naklettikleri hadisin metnine, ravinin
adalet ve zabt vasfını haiz olup olmamasına göre bir takım hükümler
vermişlerdir. Hadisleri kabulde gösterilen bu üstün dikkat ve titizliğin
misallerini ilgili kitaplarda bulmak mümkündür.
Müselsel hadisler, ravileri herhangi bir cerh
sebebiyle cerhedilmedikçe tedlisten ve inkita’dan selâmet yönünden en sağlam
hadislerdir. Bununla beraber İbn Kesîr teselsül yolu ile hadisin sıhhati
hakkında hüküm vermenin nâdir olan hallerden olduğunu ifade etmektedir.[11]
Yani zayıflık, teselsül vasfında olur; metnin aslında olmaz. Çünkü bir çok
hadisin metinleri sahih olmasına rağmen, bunların teselsül ile rivayet edilmesi
sahih olmamıştır.[12]
Hadîsi rivayet ederken senette yer alan ricâl,
bazan râvinin, bazan da rivâyetin sıfat ve hallerini devam ettirerek hadisi
rivayet ederler. Her râvi aynı sıfat ve halleri aynen devam ettirdiği için
“zincirleme” mânâsına müteselsil denir.
Râvilerde teselsül eden sıfat ve haller söz veya
fiille ilgili olduğu gibi, isim, nisbet gibi başka şeylerle de olabilir. Bazan
hem fiil ve hem söz beraber olur. Hem fiil ve hem söz beraber teselsül eden
müteselsîl hadîse örnek Hz. Enes (radıyallahu anh)’in şu rivayetidir. Der ki:
“Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) efendimiz buyurdular ki:
“Kul, hayır ve şerriyle, tatlı ve acısıyla
kadere inanmadıkça imanın halâvetini bulamaz.”
Sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sakalından tuttu ve dedi ki:
“Hayrıyla-şerriyle, acısıyla-tatlısıyla kadere
inandım”.
Bu hadîsin bütün râvileri aynı şekilde hem
hadîsi rivâyet ederler ve hem de sakallarını tutarak inandıklarını beyan
ederler.
Rivâyetin sıfatıyla ilgili bir örneği Bağdadî,
Kifaye’de kaydeder:
İnni semi’tu ebe’l-Hasan Ali b.
Abdilazizi’t-tahiriyy yekulu: Semi’tu eba Bekr Ahmed b. Cafer b. Seleme el-hatli
yekulu semi’tu Fadl b. Habbabu’l-Cumahi yekulu: Semi’tu Abdurrahman b. Bekr b.
Er-Rebi’ b. Müslim yekulu: Semi’tu Muhammed b. Ziyad yekulu: Semi’tu Eba Hureyre
yekulu: Semi’tu Ebe’l-Kasım sallallahu aleyhi ve selleme yekulu: Elveledu
lilfiraşi velilahiri’l-hicri.
Burada sevk sigası müteselsilen semi’tu yekûl
diye tekerrür etmektedir. Bazı müselseller de “ahbaranâ veya “ahbaranâ fulânun
ve kâle vallahi” şeklindedir.
Teselsül bazan râvilerin isimlerinde,
sıfatlarında ve hatta nisbetlerinde cereyan eder. Öyle ki senette yer alan her
ravinin adı mesela Muhammed’dir, veya sıfatları hep fakîh’tir, huffazdır,
şâirdir veya nisbetleri Dımeşkî’dir. Mısrî’dir, Kûfi’dir, Irâkî’dir.
Müselsellerin en üstünü ittisâle delalet
edenleridir. İbnu Hacer, râvilerinin sıfatı “hâfız” olan rivâyetlerin kesin ilim
ifade edeceğini söyler.
Hadîste teselsül zabtın kuvvetine delildir.
Aslında teselsül senedle ilgili bir sıfattır. Merfu, mevkuf gibi tâbirler
metinle ilgili sıfatlar olduğu gibi. Bu sebeple, hadîste teselsül zabtın
sıhhatine delalet etse de hadîsin sahîh sayılması için yeterli şart değildir.
Çünkü sıhhat hükmü metin ve senedin müştereken sahîh olmasıyla ortaya çıkar.
Nitekim en sağlam senetten de gelse metinde bir illet, bir şüzûz, bir nesh hâli
mümkündür.[13]
[1]
Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 390.
[2]
Talat Koçyiğit, a.g.e., s. 310-311.
[3]
Hakim, Marifetü Ulümu’l-hadîs, Nşr. es-Seyyid Muazzam Hüseyin, Beyrut 1980,
s.29-33.
[4]
Muhammed Abdulbâkî el-Eyyûbî, el-Menâhilü’s-selsele fi ehâdîsi’l-müselsele,
Beyrut 1983.
[5]
Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/245; Ebu Dâvud, Vitr: 26.
[6]
Suyûtî, Tedribi’r-Râvî, Nşr. Abdülvehhâb Abdüllatif, Medine 1972, 2/188.
[7]
Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis
Usulü, 12. sınıf: 39-40.
[8]
Abdullah b. Hüseyin Hâtır es-Semîn el-Adevî, Haşiyetu Lakt’d-durer bi şerhi
metni Nuhbeti’l fiker, Mısır 1938, s. 135.
[9]
bk. Hâkim, a.g.e., s. 29-34.
[10]
Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 313.
[11]
İbn Kesir, İhtisâru Ulûmi’l-Hadis, Nşr. Ahmed Muhammed Şakir, Beyrut (tay)
s. 169.
[12]
Ahmed Muhammed Şakir, Şerhu İhtisari Ulumi’l-hadîs, s. 169 1. dipnot;
Sabahaddin Yıldırım, Şamil İslam Ansiklopedisi: 4/376-377.
[13]
İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/133-134.