13.Ders
Tefaul ve İstifal Babları 13 Ders İzle-İndir Fasih Klasik ArapçaDevamını Oku »
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Mardin Artuklu Üniversitesi İlahiyat Bilimleri Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Eğitimi Ana Bilim Dalı bünyesinde 4 bilim dalının açılmasına onay verdi.
Yaklaşık 5 yıl önce kurulan, sosyal bilimler üniversitesi olmayı hedefleyen Mardin Artuklu Üniversitesi, Yaşayan Diller Enstitüsü bünyesindeki Kürt, Arap ve Süryani Dili ve Kültürü ana bilim dallarının yanı sıra Mardin’in çok kültürlü yapısına uygun farklı inançları bünyesine alıyor. Bu amaçla İlahiyat Bilimleri Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Eğitimi Ana Bilim Dalı bünyesinde Hristiyanlık Araştırmaları Bilim Dalı, Yahudilik Araştırmaları Bilim Dalı, İran ve Mezopotamya Dinleri Bilim Dalı, Doğu ve Uzakdoğu Dinleri Bilim Dalı açılması için YÖK’e yapılan başvuru kabuledildi.
Yıllardır akademide ihmal edildi
Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kadri Yıldırım, ‘’İran ve Mezopotamya Dinleri araştırmaları bilim dalında Zerdüştlük ve İran’ın öbür dinleri üzerinde duracağız. Bunun yanında Hristiyanlık İslam’dan sonra diyebilirim ki en canlı dünya dinidir. Süryani, Arap, Kürt ve Türk vatandaşlarımız burada adeta dörtlü koalisyon olarak varlığını öteden beri sürdürüyor. Hristiyanlık Araştırmaları Bilim Dalı’nda, Süryanice ile ilgili ne var ne yok hepsini araştırma konusu yapacağız.’’
Mardin Artuklu Üniversitesi, Yaşayan Diller Enstitüsü bünyesindeki Kürt, Arap ve Süryani Dili ve Kültürü ana bilim dallarının yanı sıra Mardin’in çok kültürlü yapısına uygun farklı inançları bünyesine alıyor. Bu amaçla İlahiyat Bilimleri Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Din Eğitimi Ana Bilim Dalı bünyesinde Hristiyanlık Araştırmaları Bilim Dalı, Yahudilik Araştırmaları Bilim Dalı, İran ve Mezopotamya Dinleri Bilim Dalı, Doğu ve Uzakdoğu Dinleri Bilim Dalı açılması için YÖK’e yapılan başvuru kabul edildi.
Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kadri Yıldırım, Mardin’de tarih boyunca adeta hem diller hem de dinler koalisyonu kurulduğunu belirterek, ”Madem üniversitemiz Mardin’de kurulmuş o halde Mardin’in bu iki önemli özelliğini bünyesinde barındıracak etkinliklerde bulunması kaçınılmazdır” dedi.
Üniversite bünyesinde kurulan ilahiyat fakültesinin Türkiye’deki diğer ilahiyat fakültelerinden farklı olmasını istediklerini ifade eden Yıldırım, şöyle konuştu: ”Mardin’de dinleri ve dilleri buluşturuyoruz. Üniversite olarak böyle bir misyonumuz ve vizyonumuz var. Klasik ilahiyatlara ilaveten dünyada daha önce yaşamış, halen yaşamakta olan ve bundan sonra da muhtemelen yaşayacak birtakım dinlere de bölüm ve ana bilim bazında yer vermek istedik. Bu talebimizi YÖK de olumlu karşıladı. İran ve Mezopotamya Dinleri araştırmaları bilim dalında Zerdüştlük ve İran’ın öbür dinleri üzerinde duracağız. Bunun yanında Hristiyanlık İslam’dan sonra diyebilirim ki en canlı dünya dinidir. Hristiyanlık bağlamında bir Süryani oluşumu Mardin’de tarihin ilk dönemlerinde şimdiye kadar mevcut durumunu koruyor. Süryani, Arap, Kürt ve Türk vatandaşlarımız burada adeta dörtlü koalisyon olarak varlığını öteden beri sürdürüyor. Hristiyanlık Araştırmaları Bilim Dalı’nda, yıllardır akademik seviyede ihmal edilen Süryanice ile ilgili ne var ne yok hepsini araştırma konusu yapacağız.”
Kaynak: Stargazete
İlahiyat Fakültesi’nin misyonu hakkında bilgi veren İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. M. Halil Çiçek, “Evrensel değerlere saygılı, katılımcı ve paylaşımcı bir yönetim anlayışıyla din eğitimi ve öğretimi ile ilgili sorunları çözmeye yönelik çalışmalar yapmak, İlahiyat konularından yetişmek isteyenlere lisans, yüksek lisans ve doktora seviyesinde öğrenim görme imkanı sağlamak, dini asıl kaynaklardan araştırarak öğrenen ve bilimsel verilere dayanarak yorumlayan, toplumu din konusunda aydınlatan ve doğru bilgilerle onların ihtiyaçlarına cevap verebilen, yapıcı eleştiriye, farklı görüş ve inançlara saygılı olan, taklit eden değil, sorgulayan seçim yapabilen, yeni bilgilere açık olan ve kendini geliştirebilen ilahiyatçılar yetiştirebilmek, nitelikli akademik araştırma ve yayınlarıyla ilahiyat camiasında saygın bir yer edinen akademisyenleri yetiştirmek İlahiyat Fakültesi’nin misyonudur” dedi.
Prof. Dr. M. Halil Çiçek, ulusal ve uluslararası camiada eğitim kalitesiyle kendisini ispatlamış Türkiye’de tercih edilen öncü ve model bir fakülte olmak da İlahiyat Fakültesi’nin misyonu olduğunu belirtti.
EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİNE 2011-2012’DE BAŞLANDI
İlahiyat Fakültesi’nin eğitim-öğretim faaliyetlerine 2011-2012 eğitim öğretim yılında başladığını belirten Prof. Dr. M. Halil Çiçek, “Ülkemizde ilahiyat fakülteleri bölümleri, eğitime yönelik değil idari bölümlerdir. Bu nedenle ilahiyat öğrencileri bölümlere değil fakülteye alınmaktadır. Fakültemiz üç idari bölümden oluşmaktadır. Bunlar; Temel İslam Bilimleri, Felsefe ve Din Bilimleri, İslâm Tarihi ve Sanatları Bölümleridir. Fakültemizin eğitim-öğretim dili Türkçedir” şeklinde konuştu.
LİSANS DÜZEYİNDE EĞİTİM VERİLİYOR
İlahiyat Fakültesi’nin akademik yapısı hakkında da bilgi veren Prof. Dr. M. Halil Çiçek, “Fakültemiz 2011-2012 Eğitim- Öğretim yılından itibaren 4 yıllık lisans düzeyinde I. öğretim programına 60, II. öğretim programına da 63 olmak üzere toplam 123 öğrenci ile eğitim-öğretime devam etmektedir. 2 Profesör, 1 Doçent, 7 Yardımcı Doçent, 1 Yabancı Uyruklu Öğretim Görevlisi ve 7 Araştırma Görevlisi olmak üzere toplam 18 akademik personel görev yapmaktadır. Fakültemiz yeni akademik personel alımlarına devam edecektir” dedi.
ULUSLARARASI SEMPOZYUM DÜZENLENECEK
Önümüzdeki eğitim-öğretim sezonuna yetişmesini umduğumuz müstakil binamıza taşınmakla çalışmalarımıza daha aktif bir şekilde devam etmeyi planlıyoruz diyen Prof. Dr. M. Halil Çiçek, İlahiyat Fakültesi’nin çalışmalarını şu şekilde sıraladı:
” Haziran 2012’düzenlenecek olan uluslararası ‘Medrese ve İlahiyat Kavşağında İslami İlimler’ sempozyumu için hazırlıklarımız bütün hızıyla devam etmektedir. 10.01.2012 tarihinde tüm Bingöl halkına açık olarak alanında uzman akademisyenler tarafından sunulan ‘Selahaddin-i Eyyubî Paneli’ düzenlenmiştir. Her hafta bir akademisyenimiz tarafından ‘Çarşamba Konuşmaları’ adı altında seminerlerimiz devam etmektedir. Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Abdulaziz Beki ve Dekanımız Prof. Dr. M. Halil Çiçek tarafından öğretim elemanlarına haftalık mesleki dersler verilmektedir. Fakültemiz ve diğer bölümlerden isteyen öğretim elemanlarına her hafta Yrd. Doç. Dr. Nusrettin Bolelli tarafından Farsça dersleri verilmektedir. Üniversitemizin cami inşaatı süratle devam etmektedir. Yüksek lisans programımız açılmış olup doktora programı için de YÖK’e başvuruda bulunulmuştur. Doktora programını 2012-2013 eğitim-öğretim yılına yetiştirmeyi hedefliyoruz. Uluslararası hakemli fakülte dergimizin resmi işlemleri tamamlanmış olup yakın bir süre içerisinde ilk sayısı akademik camiayla buluşacaktır. Fakültemizin kütüphanesi olan Dr. Nusrettin Bolelli Kütüphanesi aktif bir şekilde hizmetlerine devam etmektedir. Eğitim- öğretime başladığımızdan beri öğrencilerimiz için yurt dışından Arap Dili Belagati’nde uzman olan ve ana dili Arapça olan bir öğretim görevlisi akademisyen ile sözleşme imzaladık. Bu şekilde öğrencilerimiz Arapça’yı daha pratik bir şekilde öğrenme imkânını yakalamış oldular. İkinci yabancı öğretim elemanını da Sayın Rektörümüzün desteğiyle fakültemize kazandırmayı hedeflemekteyiz.”
KÜLTÜREL VE SOSYAL İÇERİKLİ PROJELERİMİZ OLACAK
Lisans öğrencilerine yönelik bir yurt açma projelerinin olduğunu ve bunun devam ettiğini belirten Prof. Dr. M. Halil Çiçek, “Bu projeyi en kısa sürede hayata geçirmeye çalışacağız. Aynı zamanda fakülte binasının yanında temelini attığımız caminin bodrum ve zemin katlarında öğrencilerimize yönelik mesleki, kültürel ve sosyal içerikli aktivitelere yönelik çalışmalar yapılacaktır. Bu çalışmaları yürütmek için gerektiğinde ilgili bilim adamlarına müracaat edilip destekleri istenecektir. Araştırma görevlilerimizin daha iyi yetişmeleri ve aylık okumalarını teşvik için bir koordinasyon kurulmuş olup her ay araştırma görevlilerimizin akademik aktiviteleri kontrol edilmektedir” dedi.
NİTELİKLİ BİR AKADEMİK KADROYA SAHİBİZ
Üniversite sınavlarına girecek olan öğrencilere de seslenen Prof. Dr. M. Halil Çiçek, “Öncelikle alanında uzman bir kadro ile çalışıyoruz. Çok kısa sürede oluşan bu kadro fakültemiz açısından büyük bir kazançtır. Giderek genişleyecek bu nitelikli akademik kadro öğrencilerin fakültemizi tercih etmelerinde önemli bir etkendir. Klasik ve çağdaş bilimlerin bir arada verebilecek hocalarımızın olması da öğrencilerimiz için avantajlı bir durumdur. Önümüzdeki sene fakültemizin yeni binasına taşınacak olması genç olan fakültemizin ayırıcı özeliklerinden biridir. Yerel ve ulusal bazda yaptığımız/yapacağımız etkinlikler de önemli çalışmalarımız arasında sayılabilir. Ayrıca fakültemizin kaliteli öğrenci yetiştirme hususunda özel gayretleri bulunmaktadır. Hafta içerisinde fakültemizin uzman ve yetkin öğretim elemanları, öğrencilerimiz için özel kurslar düzenlemektedirler. Ayrıca Bingöl’ümüzde İslami ilimlerde ciddi bir potansiyeli bulunmaktadır. Bu alanda yetkin ilim adamları vardır. Öğrenicilerimiz bunlardan ciddi manada istifade edebilir ve bu başarılarında ciddi katkı sağlayacaktır” şeklinde konuştu.
SAYGIN İLAHİYAT FAKÜLTELERİ ARASINDA YER ALMAK İSTİYORUZ
Bizim fakülte olarak temel hedefimiz ülkemizin saygın ilahiyat fakülteleri arasına girip marka bir eğitim yuvası olmaktır diyen Prof. Dr. M. Halil Çiçek, “Bunun için sayın rektörümüzün de desteğiyle akademik kadromuzu güçlendirmeyi ve öğrencilerin temel ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte çalışmalara ağırlık vermeyi düşünüyoruz. Fakültemizin ulusal ve uluslararası platformlarda bilinmesi için çeşitli tanıtım faaliyetleri yapılacaktır. Ayrıca, halkımızı da dini konularda sahih bilgi ve görüşlerle aydınlatmak için fakültemizin değişik zamanlarda değişik etkinlikleri olacaktır. İmkanlar el verirse bu tür faaliyetlerimiz şehir merkeziyle sınırlı kalmayacak ilçe ve köyleri de kapsayacaktır. Öğretim elemanlarımızın daha iyi yetişmesi için belli periyotlarla yurt dışına göndermek de hedeflerimiz arasında yer almaktadır” diye konuştu.
Kaynak: haberfx
Bu gün haberlere göz gezdirirken bir habere gözüm takıldı. Dikkat çekici başlıklarla sunulmuş: Diyanet İşleri Başkanından Kritik Uyarı, Görmez Öğrencilere Seslendi, Görmez Öğrencilere Seslendi vb. Ama bi dakka bu haberi ben daha önce görmüştüm. Yaklaşık iki ay önce olan bir olaydan bahsediliyor burda. Artı haberin içeriğinde de alanla ilgisi olmayanların pek anlamayacağı hatalar da var.
Uluslararası İlahiyat Fakültesi Diye Bir Fakülte Yok
Sözünü ettiğimiz haber yaklaşık iki ay önce İsam( İslam Araştırmaları Merkezi)’da Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in Uluslararası İlahiyat Programı dahilinde Türkiye’de öğrenim gören üniversite öğrencileriyle kahvaltıda buluşmasıydı. Öncelikle haberlerde geçen Uluslararsı İlahiyat Fakültesi diye bir ibare var. Türkiye’de böyle bir fakülte henüz yok. Bunlar Marmara İlahiyat, Ankara İlahiyat gibi fakültelerde açılan Uluslararsı İlahiyat Programı’dır.
İki Aylık Haber
Önemli nokta ise bu haberin tam iki ay önce vuku bulmuş olmasıdır.Neden şimdi hep birlikte aynı haber piyasa sürülüyor. Tamam ajanslardan haber alınması normal ancak en azından bi kontrol edilir. Aşağıda ilgili haberin gerçekleştiği tarihte diyanethaberler tarafından youtube’a yüklenen video da bulunuyor. Tarihine bakarsanız iki ay öncesine ait olduğunu sizler de göreceksiniz.
İhsan Cabir
İlgili Haber Metninden Bir Tanesi
04 Mart 2012 Pazar 22:35
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, uluslararası ilahiyat fakültesi öğrencileri ile İslam Araştırmaları Merkezinde (İSAM) düzenlenen kahvaltıda bir araya geldi.
Diyanet İşleri Başkanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre Görmez, burada yaptığı konuşmada, Avrupa’da son zamanlarda dikkati çeken İslamofobia’ya değindi.
İnsanların kalplerine İslam korkusu yerleştirildiğini, ancak İslam’ın rahmet dini olduğunu, gerçek İslam’ı anlatabilmenin bilgi ve hikmet ışığında gerçekleşebileceğini belirten Görmez, öğrencilere bu konuda önemli görevler düştüğünü kaydetti.
Görmez, 2003 yılında Başkan Yardımcılığı döneminde Avrupa’ya 15 günlük bir seyahat sonrası böyle bir proje için ilk adımı attıklarını anlattı. Kültür farklılığı ve iletişim sorunundan kaynaklanan bazı sorunların oradaki millet varlığına hizmet götürmede eksikliklere yol açtığını kaydeden Görmez, uygulamaya konulan projenin din hizmetinin sağlıklı ve kaliteli bir düzeye ulaştırılmasında önemli bir paya sahip olduğunu dile getirdi.
Kahvaltılı toplantıya Görmez’in yanı sıra Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Kamil Yılmaz, Dış İlişkiler Genel Müdürü Mehmet Paçacı, İstanbul Müftüsü Rahmi Yaran, İSAM Başkanı Akif Aydın, Marmara Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hamza Kandur, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Köse, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şinasi Gündüz ile 29 Mayıs Üniversitesi Uluslararası İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sinanoğlu katıldı.
İ‘rab kelimesini duyunca, yüzünüzün buruşur gibi olduğunu tahmin ediyorum. Öğrenci milleti Arapça’yı yeni anlamaya, öğrenmeye başladığı günlerde birden bire hayatında beliren İ‘rabı hele de Arapça lafızlarla İ‘rabı kolay kolay benimseyemez, benimseyemediği için de beyni çorbaya döner. Biz buna “İ‘rab sendromu” diyoruz.
Bu sendromun altyapısal nedenleri vardır. Mesela birçoğumuz Türkçe cümleleri bile tam olarak ögelerine ayıramamaktayız. Nerde kaldı Arapça… Hâl böyle olunca Arapça İ‘rab lafız ezberinden öteye geçmemekte ve zihinlerde kan kaybetmeye devam eden yaralara dönüşmektedir.
Esasında doğru adımlarla ve metotlarla öğrenilen İ‘rab birçok gramer konusunun halledilmesi anlamına gelir. Bunun yanında okuduğunuz metinlerde karşılaştığınız cümlelere karşı yeni bir bakış açısı kazandırır. Kimdir, kimlerdendir bu kelimeler, nerden gelip, nereye giderler, şeklinde kimlik tespiti, karakter analizi yapmak ve onları sınıflandırmak bir süre sonra fark edeceğiniz uğraş, eğlence hatta bulmaca tarzı olarak can bulacaktır hayatınızda.
Geçtiğimiz haftalarda çıkan El-İ‘rab El-Mubbasat, İ‘rabı kaçılması gereken öcü formatından çıkarıp Arapça’yla yolu kesişen herkes için yol haritası haline getirmeyi amaçlıyor.
Kitap 25 konuda 610 örnekten oluşmakta. Üst başlığı olan dilbilgisi konularıyla uyumlu, karakteristik örneklerde, cümle tahlilleri kelime kelime ve Arapça olarak yapılmış. Bazı cümlelerde İ‘rab birkaç değişik yoldan yapılmış ve öğrenciye kendine en yakın olanı anlama tercihinin yanında dilin zenginliğini kavrama fırsatı sunmuş.
Kitapla ilgili konuştuğumuz Şehabeddin Hoca “Kitaba ilginin yoğun olduğunu ve öğrenciler için faydalı bir iş yapmanın verdiği mutluluğun, çekilen tüm yorgunlukları hafiflettiğini” söyledi.
Biz de hocamıza bu güzel çalışmasından dolayı teşekkür ediyoruz.
HÜVEYDA ÇOBAN / İzdüşünce
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrenci kulüplerinden İlahiyat Kültür Sanat Topluluğu (İKSAT) tarafından organize edilen programda Bartın Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Mete Gündoğan Küresel Kriz ve Arap Baharı başlıklı konferans verecek.
Konferansın Facebook Etkinlik Sayfasına Buradan ulaşabilirsiniz
İskat Kulübü Sayfasına Buradan ulaşabilirsiniz.
Prof. Dr. Mete Gündoğan Kimdir?
Mete Gündoğan, 1963 Balıkesir – Dursunbey doğumludur. İlköğretim ve Lise tahsilini Ayvalık ilçesinde tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Lisans (1985) çalışmasını bitirdikten sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Yüksek Lisans çalışmasına başladı. Tez aşamasında British Council’den kazanmış olduğu bursu değerlendirmek üzere İngiltere’ye gitti. Cranfield Teknoloji Enstitüsü’nde Üretim Sistemleri Mühendisliği alanında Yüksek Lisans (1990) çalışmalarını tamamladı. Doktora’sını (1995) yine İngiltere’de, Cranfield Üniversitesi Endüstri ve Üretim Sistemleri Mühendisliği alanında yaptı. Doçentliğini 2000 yılında aldı. Balıkesir Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi (yarı zamanlı), Polis Akademisi (yarı zamanlı) ve Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’nde çalıştı. Ghent Üniversitesi’nde literatür çalışmaları yaptı.
Akademik çalışmalarının yanı sıra Dr.Gündoğan, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Araştırma ve Geliştirme Planlaması Müdürlüğü’nde araştırma mühendisi ve bir müddet de müdür olarak görev aldı. Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) Bilim ve Teknoloji Sektörü uzmanı, Başbakanlık Başmüşavirliği ve TBMM’nde müşavir görevlerinde bulundu. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nde açılan 20nci Dönem Kamu Diplomasisi Kursunu tamamladı.
Çeşitli sanayi çalışmaları ve tecrübeleri çerçevesinde, Akıncı F-16 Uçak Fabrikası’nda (TAI) Kalite Teminat Sistemleri Başmühendisi olarak çalıştı. Avrupa Ford Motor Fabrikalarında (Köln-Almanya, Genk-Belçika, Valencia-İspanya, Bordeaux-Fransa ve Dagenham-İngiltere) “Bilgisayar Destekli Bakım Yönetim Sistemi” projesinde mühendis olarak çalıştı. Özel sektörde üst düzey yöneticilik ve danışmanlık da yapan Dr. Gündoğan, Balkanlarda ve ülkemizde özelleştirmeden alınan birçok fabrikanın devreye alınması projelerini baştan sonra gerçekleştirdi.
Evli ve dört çocuk babası olan Prof. Dr. Gündoğan İngilizce ve Fransızcanın yanısıra kısıtlı derecelerde Felemenkçe, Boşnakça ve Arapça bilmektedir.
Uluslar arası ve ulusal düzeyde birçok yayını bulunan Prof. Dr. Mete Gündoğan’ın akademik ilgi alanları: Mühendislik Ekonomisi, Sistem Analizi ve Tasarımı, Üretim Yönetimi Sistemleri, Üretim Planlama ve Kontrolü, Teknoloji Yönetimi, Kalite Teminatı, Toplam Kalite Yönetimi, Bakım / Onarım Planlaması ve Yönetimi, Maliyet Analizleri ve Muhasebesi ve Ekonomi (Mikro ve Makro)’dir.
Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın adını duyduğumuzda pek çoğumuzun aklına saygın bir ilahiyatçı olduğu geliyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat bölümündeki görevinden 28 Şubat döneminde, bu okulda da başörtüsü yasağı uygulanmak istenince istifa etti. İslam bilimleri alanında pek çok esere imza atan ve İslam hukuku konusunda en önemli otoritelerden biri sayılan Karaman, Arapça, Farsça ve Fransızca biliyor. Birçok kişinin dikkatle izlediği Karaman fetva konusunda da ilk akla gelen adlardan biri. Fetva almak isteyenlerin ona ulaşamadıklarında torunlarını bile aradıklarını belirten Karaman, şimdiye kadar iki hat değiştirdiğini söylüyor. Karaman ile buluştuk, Başbakan Erdoğan’ın “Dindar nesil” açıklamasından muhafazakar gençliğe, İslam’da çokeşlilikten fetvalarına kadar her şeyi konuştuk…
Başbakan Erdoğan’ın ‘Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz’ sözleri hala gündemde. Bu sözleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başbakan o sözü söylediğinde ben yurtdışındaydım. Geldiğimde yazılanları gördüm. Başbakan sonradan açıklama yapmış: ‘İkna odalarını unutmayın, bunu siz yapıyorsunuz.’ Yani ‘İnsanları belli bir forma sokmak için odalara kapatan, onlara telkinde bulunan, bir boyda kesilmiş kamışlar gibi standardize etmek isteyenler sizlersiniz’ diyor. Kendisi evladını dindar yetiştirmek isteyen ailelere imkan tanıdıklarını söylüyor aslında. Bu ülkenin büyük çoğunluğu Müslüman’dır. Amelde kusuru olur, orucunu tutmaz, namazını kılmaz, içki içer yani İslam’ın yasakladığı bazı şeyleri yapar ama imanı, inancı vardır. Allah’ını, peygamberini sever, dinine saygı gösterir, kusurunu bilir. Öyle ki bir vakit namaz kılmamış bir adam bile Hz. Muhammed’e kötü bir laf ettiğinde senin üzerine yürür. Böyle bir ülkede genellikle amellerinde kusuru olan insanlar da çocuklarının dinini öğrenmesini ister.
İmana zorlamak günah
Peki dindar nesil yetiştirmek hükümetin ya da bireyin elinde mi?
Bir insanı dindar yapmak kimsenin elinde değil. Ama o eğitimi vermek mümkün. İnsan haklarına saygı gösteren, demokrat dediğimiz ülkelerin anayasaları ve insan haklarıyla ilgili belgeleri reşit oluncaya kadar çocuklara anne ve babanın kendi dinine göre eğitim verme hakkını tanıyor. Şimdi de yeni bir anayasa yapılıyor ve hükümet bize ‘Dindar bir evlat yetiştirmek istiyorsan ben onu sana sağlayacağım’ diyor. Benim anladığım bu. Zaten insanın beynini yıkamak, onu değişmeye zorlamak günah, kimsenin böyle bir şey yapmaya hakkı yok. Elime sopa alıp da ‘Sen namaz kılacaksın, kılmazsan sana vuracağım’ dersem o kişiyi ikiyüzlülüğe sevk etmiş olurum çünkü Allah’ın huzurunda ‘Allahım ben kılmak istemiyorum ama bu adamın yüzünden kılıyorum’ gibi bir düşünce ortaya çıkabilir. Biz tatlılıkla insanları dindarlaştırmak isteriz. Samimi bir Müslüman da ‘Bu ülkede Müslüman olmayan bir insan kalmayıncaya kadar ben de çalışayım’ der.
Pek çok kişi muhafazakar gençliğin dine uygun hareket etmediğini konuşuyor. Siz dindar gençleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben öyle görmüyorum. 1940’lı yıllardan beri neyin ne olduğunu anlayarak yaşıyorum. Çocukluğumda ilkokulda okul müdürleri bayrak merasimi için toplanan çocuklara ‘Allah’tan şeker isteyin’ derdi, şeker isteyen çocukların dileği yerine gelmeyince ‘Bakın bende şeker var. O veremez ama ben veriyorum’ derdi. Ben öğretmenimin ağzından bir kez Allah, peygamber lafı duymadım. O zaman hiçbir şey yoktu, konuşulmuyordu ki.
Din yoktu, var oldu
Şimdi konuşuluyor olması dinin yaşandığını mı gösteriyor?
Hem anlayışta hem uygulamada farklılık vardır. ‘Din yoktu, var oldu’ diyorum çünkü benim baktığım yer farklı. Bazıları Kur’an-ı Kerim’e göre bir İslam tasavvur ediyor. Sonra arızaları buluyor, ümitsizliğe kapılıyor. Din kötüye neden gitsin? Bu ülkeye 1950’den sonra din hürriyeti girmeye başladı. Konuşulur, tartışılır oldu. Din bu ülkenin aydınları, okumuşları, en azından önemli bir kısmının inanarak ve saygıyla ele aldıkları bir konu haline geldi. Benim gençliğimde bürokratların namaz kılmasını, Allah, peygamber demesini aklımızdan bile geçirmezdik. Bunlar hep gizli olurdu.
O zaman yeni iktidarla beraber dindarlarda bir özgüven oluştuğunu söyleyebilir miyiz?
28 Şubat öncesindeki o radikal görünüm yok tabii. AK Parti başa geldiğinde toplumun bir kısmı ‘Şeriat gelecek, kadınlar kapatılacak, insanlara zorla namaz kıldırılacaklar’ dedi. Sonra gördüler ki bu ülke daha önceden nasıl idare ediliyorsa yine o şekilde devam etti. Bir kere söylemle eylemi birbirinden ayırmak gerekiyor. Hz. Muhammed tarafından insanlara tebliğ edildiği zamandan beri bu dinin karşıtları olmuştur.
Bu bağlamda Cumhuriyet’i nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhuriyet projesi bizim hem dinimize hem de din merkezli medeniyetimize karşı durmuştur. Bu silah gücüyle, devletin otoritesini kullanılarak 1950’li yıllara kadar devam etti. Dünyadaki gelişmeler ve demokrasi mecbur ettiği için Türkiye çok partili sisteme geçti. İnsanları zorla sopayla, idamla, hapisle, telkinlerle, hocalarla sindirmişsin. Ama insanlığın var olduğundan beri Allah’a inanıldığını, despot yönetimlerde insanların bu inançlarını gizledikleri ama hiçbir zaman inançsız olmayacaklarını bilmeleri gerekirdi. ‘Çağdaşlaşmak için batılılar gibi olmamız lazım, bunu elimizden geliyorsa zorla yapmalıyız’ diyenler, bu kesimin askeri kanatlarıyla beraber 28 Şubat’ta hortladı.
Hz. Muhammed: Ali kızımın üstüne evlenmek istiyorsa onu boşasın
En çok tartışılan konulardan biri de çokeşlilik…
Dinde herkes birden fazla kadınla evlenecek, her kadın da öteki kadına razı olacak diye bir şey yok. İslam’ın ilk geldiği zamanı düşünün. Sonra yüzyıllar içinde yaşanan savaşlar, kimi zaman kadının kimi zaman erkeğin yalnız kalması… Çokeşliliğe bunun gibi pek çok şey neden olmuş. Yani sırf cinsel arzu dolayısıyla değil. Ekonomik sebeplerle, aile hayatının gereği olarak birden fazla evlilik gündeme gelebileceği için İslam bu kapıyı kapatmamış. Ama sırf zevk ve arzu için ikinci bir kadınla evlenmenin önünü de tıkamış.
Yani erkek eşin rızasını almadan evlenemez değil mi?
Kadının rızası olmadan asla. Türkiye’de bu durum yanlış anlaşılmış. Adam eşinin rızasını almadan ikinci hanımı alıyor. Bunun caiz olmadığını söylemeye gerek bile yok. Hatta Hz. Fatıma’nın üzerine Hz. Ali bir hanım almak istediğinde buna hem Fatıma hem de Hz. Muhammed razı olmuyor ve peygamber efendimiz diyor ki: ‘Eğer kızımın üzerine bir başkasıyla evlenmek istiyorsa Ali, söyleyin kızımı boşasın, o hanımla evlensin.’
Geçenlerde başörtülü ve yaşam koçu olduğunu söyleyen bir hanım ‘Eşime bir hanım gösterdim istemedi’ diye bir açıklamada bulundu.
Herhangi bir tez iddia ortaya sürüyorsak bunun dine ve insana uygun olup olmadığını sormak lazım. Evli bir hanım kocasına kadın teklif etmez. Demek ki bu işte bir yanlışlık var. Bu hanımın iddiası ne dine ne de insanlığa uyuyor!
Fetva almak üzere torunumu arayan var
Siz sık sık fetva alınmak başvurulan bir isimsiniz. Bu çok büyük bir sorumluluk değil mi?
Bana hep ‘Cevap vermekten korkmuyor musunuz? diye soruyorlar. Ama cevaplamazsam da benim de Allah’tan korkmam gerekmiyor mu? İnsanlar dini yaşamak için soru soruyor. Ben bana sorduklarını cevaplayayım ki o meseleye takılıp kalmadan dinlerini yaşamaya devam etsinler. ‘Buna cevap vermeyeyim de günah olmasın’ dersem olur mu? 60 yıl İslam hakkında okudum, bildiklerimi neden paylaşmayayım?
Günde ortalama kaç kişi arıyor?
Çok fazla. Günün belirli bir saatinden sonra kayıtlı olmayan numaraları açmıyorum. Gece arayanlar bile oluyor. Hatta numarama ulaşamayanlar eşimi, çocuklarımı, torunlarımı arıyor. Yanlış anlaşılmasın, onlardan rahatsız olduğum ya da cevap vermek istemediğimden değil. Sağlığım el verdiğince yardımcı olmaya çalışıyorum herkese. Dört tane de elektronik posta adresim var, günde binin üzerinde soru geliyor. Aslında sordukları soruların hemen hemen hepsinin cevabı sitemde var.
İnsanlar zenginlikle de imtihan edilir
Muhafazakar kesimin bir bölümünün lükse yönelmesi konusundaki eleştirilere katılıyor musunuz?
Kur’an-ı Kerim’de ‘Biz sizi denemek istiyoruz, kendi iradenizle bakalım ne kadar dindar oluyorsunuz, o kadar Allah’a kul oluyorsunuz, ne kadar nefsinize kul oluyorsunuz’ diyor. İnsanlar birçok şeyle imtihan edilir; fakirlik, zenginlik, ölüm… İhtiyaç sahibi olmanıza rağmen Allah ile olan ilişki kulluk çizgisinde devam ediyor mu yoksa isyan mı ediyorsun? ‘Eskiden fakirdin yoktu, peki artık var o zaman ne yaptın?’ diyebilmek için de Allah insanları dener. ‘Müslümanlar zenginleşti kimse bu kurala uymuyor derseniz’ bu doğru değil. Çünkü bir kısmı uymuyor. Neden projektör sadece servetle Müslüman’ın alakasını gösteriyor da diğer alanlarını görmüyor? Kul her zaman kusurlu olabilir. Kul, kusurunu idrak edecek, önemli olan bu. Kusurlu olanın boynu eğri olacak Rabbine karşı
Kaynak: StarGazete
Marmara İlahiyat Uygulama Camii’siyle Birlikte Marmara İlahiyat Yunus Emre binası da yıkıldı.
Bu yıkım fakültede büyük bir riski ortadan kaldırırken bir yandan da derslik problemini ortaya çıkarttı. Bu sorunun çözüm olarak fakülte yönetimi fakültenin Kültür Merkezi’nde ve Dekanlık binasında oluşturdukları yeni dersliklerle aşmayı planlıyor. Ayrıca fakültenin diğer deprem riskini barındıran Ahmet Yesevi Binası’nın da YunusEmre binasının yeniden yapılmasından sonrayıkılacağı tahmin ediliyor.
Yıkım Fotograflarını Görmek İçin Tıklayınız