Yıl: 2012

  • 63 Arapça Hikaye Kitabı İndir

    Çok Sayıda Arapça Hikaye Kitabını İncelemek İçin Tıklayınız

    sorularla arapca hikayeler (1)Akdem Arapça Hikayeler 2

    Akdem Arapça Hikayeler 1

     

     

     

     

    Yukarıdaki  arapça hikaye kitaplarını arapcakitapevi.com dan temin edebilirsiniz.

     

    Kitapları İndirmek İçin Linklere Tıklayınız.

    İndireceğiniz dosyalar Winrar formatındadır. Kitapları okuyabilmek için Winrardan çıkarmanız gerekmektedir. Çıkarılan dosyalar da pdf türündedir.

    Winrar Şifre: www.fasiharabic.com

     Çok Sayıda Arapça Hikaye Kitabını İncelemek İçin Tıklayınız

    1.Bölüm İndir

    2.Bölüm İndir

    3.Bölüm İndir

    4.Bölüm İndir

    Çok Sayıda Arapça Hikaye Kitabını İncelemek İçin Tıklayınız

  • Anadolu Ajansından Arapça Atağı

     

     

    Mısır’da, Anadolu Ajansı’nın Arapça haber yayını için yapılan mülakatlara gazeteciler büyük ilgi gösteriyor.

    AA Arapça Haber Koordinatörü Turan Kışlakçı başkanlığındaki komisyonun, Mısır’ın başkenti Kahire’de Anadolu Ajansı’nın Arapça Bölümü için gerçekleştirdiği mülakata katılmak için dünyanın saygın basın kuruluşlarında çalışmış 500 kadar gazeteci başvuruda bulundu.

    Mülakatlarda gazeteciler dil, yetenek ve diğer medya çalışanı kriterleri açısından değerlendirilerek, AA’nın Kahire’de kuracağı Bölge Müdürlüğü’nde istihdam edilecekler.

    Mülakata katılan gazeteciler, AA’nın kısa bir süre sonra hayata geçireceği Arapça haber yayınının kendilerini heyecanlandırdığını belirterek, Türkiye’nin resmi ajansının bölgeye açılmasının ve Arapça yayınlar yapacak olmasının mutluluk verici olduğunu söylediler.

    Türkiye’nin Arap dünyası ile geç kalınmış ama sağlam bir işbirliği kurduğuna işaret eden Mısırlı gazeteciler, Kempinsky Otel’de yapılan mülakatlarda, AA’nın yeni bir vizyon ile uluslararası alanda başarılı olmayı hedeflediğine dair izlenim edindiklerini ifade ettiler.

    Türkiye’nin en saygın basın kuruluşunun Mısır’da merkez kurmasının hem iki ülke hem de Türk Arap ilişkileri açısından önemli olduğunu dile getiren Mısırlı gazeteciler, Anadolu Ajansı’nda çalışmanın artık sadece Türk değil Arap gazeteciler için de prestij olacağını dile getirdiler.

  • Arapça Bilen Rehber Aranıyor

     

    En fazla turist rehberi 3 bin 440 ile İstanbul’da, 3 ile en az Sivas’ta bulunurken, İngilizce bilen aktif profesyonel turist rehberi sayısı 5 bin 356, Arapça bilen rehber sayısı 183, Farsça bilen rehber sayısı ise 31.
             
    Turist Rehberleri Birliği (TUREB) Başkanı Şerif Yenen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanlığının son verilerine göre Türkiye’de bulunan kokartlı rehber sayısı 13 bin 241 olduğunu belirterek, bunlardan yaklaşık 9 binin aktif olduğunu söyledi.
            
    Aktif rehber sayısının her yıl vizelerini yaptıran rehber sayısını gösterdiğini belirten Yenen, vizesini yaptıran ama aktif çalışmayan rehber sayısının da en az bu rakamın yarısı kadar olduğunu tahmin ettiklerini, mesleğini aktif olarak icra eden profesyonel turist rehberi sayısının da en az 5 bin kişi olarak ifade edilebileceğini kaydetti.
             
    Yenen, son 5 yıldır Türkiye’ye gelen Arap turist sayısında ciddi bir artış olduğunu, özellikleİstanbul ve Bursa’nın en çok Arap turist alan illerin başında yer aldığını dile getirerek, ”Örneğin, İstanbul’a İslam ülkelerinden gelen turist sayısı geçen yılın Ocak-Temmuz döneminde önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 24,9 artış gösterdi. Türkiye ile Ortadoğu ülkeleri arasındaki olumlu siyasi gelişmeler, karşılıklı ticari anlaşmalar ve bazı ülkelerle vizelerin kaldırılması turizmi de olumlu etkiledi” diye konuştu.

    -”Arapça’da çok sayıda kaçak var”-
             
    Şerif Yenen, Türkiye’de İngilizce’nin en çok rehberlik yapılan dil olduğunu aktararak, Arap turist sayısında meydana gelen artışla doğru orantılı olarak Arapça dilinden rehberlere gelentaleplerde de yüzde 30-40 talep artış yaşandığını, bazı dönemlerde özellikle İstanbul’da Arapça’nın İngilizce’den sonra en çok aranan dil olabildiğini kaydetti.
             
    Arapça bilen rehber talebinin artmasının rehberlik sektöründe bazı sorunlara da neden olabildiğini dile getiren Yenen, ”Arapça dilinden çok sayıda kaçak var, bunlar kaçak rehberlik yapmaya çalışıyorlar. Böyle olunca Kültür ve Turizm Bakanlığından belgeli Arapça dilinde çalışan meslektaşlarımız iş almakta zorlanabiliyor. Bu da yapılan turizmin kalitesini düşürüyor” şeklinde konuştu.
            
    Yenen, rehberlik kursu açma yetkisinin sadece Kültür ve Turizm Bakanlığına ait olduğunu vurgulayarak, bakanlığın açtığı son dönemdeki kurslarda Arapça’nın mutlaka yer aldığını, ilginin de yoğun olduğunu gözlemlediklerini belirtti.
             
    İngilizce ve Almanca gibi dillerde rehber sayısının günümüz koşullarında yeterli olduğunu söyleyen Yenen, ”Bu dallarda yeni rehberlik kurslarının açılmaması yönünde sık sık bakanlığa görüş bildiriyoruz. Kokartlarına yeni dil ekletmek isteyen meslektaşlarımıza da yoğun talepnedeniyle Arapça’yı önerebiliyoruz” ifadelerini kullandı.

     

     

  • Görmez:Kurumlar Ve Müesseseler Dinin Otoritesi Değildir

    Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğrenim gören öğrencilere rektörlük konferans salonunda hitap etti. Yoğun bir öğrenci grubuna konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, gündemde olan din eğitimi tartışmalarına değinerek, “Türkiye’de din eğitimini tartışmak demek Rusya’daki 20 milyon Müslümanın din eğitimini tartışmak demek, Türkiye’de din eğitimini tartışmak demek Avrupa’daki 6 milyon millet varlığımızın da din eğitimini tartışmak demektir” dedi.

    Din eğitimi konusunda Diyanet İşleri Başkanlığına yurt dışından talepler geldiğini belirten Diyanet İşleri Başkanı Görmez, gündemdeki din eğitimi tartışmaları hakkında şöyle konuştu:

    “Türkiye’deki din eğitimi tartışmaları Türkiye ile sınırlı değildir. Türkiye’de din eğitimini tartıştığımızda bilelim ki Rusya ve içerisindeki 20 milyon Müslümanın da din eğitimini tartışıyoruz. Türkiye’de din eğitimini tartıştığımızda Türk Cumhuriyetlerinde ve Kafkasya’da bulunan Müslümanların din eğitimi sorununu da tartışıyoruz demektir. Çünkü bu ülkeler tarafından izleniyoruz. Türkiye’de din eğitimini tartıştığımızda Balkanlarda yaşanan din eğitimi sorununu, Avrupa’da 6 milyon Müslüman Türk varlığının da sorununu tartışıyoruz. Aslında biz şu anda bütün dünyada yaşayan Müslüman azınlıklarında sorununu tartışıyoruz. Bu tartışma sadece Türkiye ile sınırlı bir tartışma değildir.”

    Diyanet İşleri Başkanı Görmez din eğitimi tartışmalarının Türkiye’ye pek çok kazanım sağladığını da belirterek şöyle devam etti;

    “Türkiye, din eğitimi konusunda 50 yıllık zengin birikimini sadece kendisinin değil, tüm dünyanın istifadesine sunacak konuma gelmiştir. Herkes bu tartışmalar hakkında çeşitli fikirler ortaya koyabilir. Ancak ben bu tartışmaların son derece hayırlı tartışmalar olduğunu düşünüyorum. Bu tartışmalar din eğitimi alanında uzmanlaşmış, gerçekten çok yetkin bir heyetin doğmasına yol açtı. Onlarca profesörümüz, doçentimiz, doktorumuz oldu. Bununla birlikte din eğitimi hususunda çok eser kazandırıldı. Bugün bütün dünyaya, Rusya’ya, Pakistan’a, Balkanlar’a, Orta Asya’ya öğretebileceğimiz bir müktesebatımız oluşmuştur. Bu tartışmalar aynı zamanda bizi bu noktalarda olgunlaştırmıştır.”

    “Kurumlar ve müesseseler dinin otoritesi değildir”

    Konuşmasında, dinin medeniyet ve insanlık tarihinin önemli faktörlerinden biri olduğunu söyleyen Diyanet İşleri Başkanı Görmez, insanoğlunun en çok üzerinde durduğu, düşüncesini yorduğu kavramların dini kavramlar olduğunu söyledi. Medeniyet tarihinden dinin çıkarılması halinde birçok şeyin eksik kalacağını ifade eden Başkan Görmez, şunları söyledi:

    “Din faktörü çok önemlidir. İnsanın yeryüzünde ve ebedi hayatta mutluluğunu sağlamak için insana gönderilmiştir. Din aynı zamanda insanın Yaratıcıyla, insanın insanla ve kendisiyle, insanın varlıkla ve eşyayla olan ilişkilerini ahlaki bir temelde sağlamak için gönderilmiştir.

    Bu kadar önemli olmalarına rağmen, farklı ilahi dinler kurumsallaşmaya başladıklarında zaman zaman kendi özgün yapılarını kaybetmişlerdir.  Dinlerin insan eliyle kurumsallaştırılması, müesseseleştirilmesi her zaman bir sorun olmuştur. İslam öncesindeki ilahi dinlere bakıldığında çok farklı tablolarla karşılaşıyoruz.”


    İki saate yakın süren konferansın ardından Diyanet İşleri Başkanı Görmez öğrencilerin sorularını yanıtlayarak Marmara Üniversitesi rektörlük binasından ayrıldı. 

    Kaynak:Zaman

  • Eğitimde Kalite Var Mı Ki Düşsün

     

    Hakaret eden muhatabını değil önce kendini yaralar…

    I-

    “Çocukların eğitime başlama yaşının bir yıl öne çekilmesinin ertelenmesini istediniz. Sizin yazınızı okuduğumuz saatlerde haberlerden bu tasarının geri çekildiğini öğrendik ve şaşırdık” diyen okuyucularıma şaşırmayın lütfen diyorum. Yazıyı nereden yazarsanız yazı tam da oradan okunuyor. Hükümetin en büyük dezavantajı etkili ve yetkili bir muhalefete sahip olmayışı.

    Maalesef muhalefet sabote etmeyi, engellemeyi, ret etmeyi muhalefet zannediyor. Eğitim gibi son derece ciddi bir konuda GİNES rekorlar kitabına girecek bir performans gösterip de dişe dokunur tek öneri sunamamayı, bıraktım öneriyi tek bir cümle kuramamayı nasıl değerlendireceğiz!

    Bu köşede defaatle yazdım. Hakiki eleştiri uzun vadede en büyük müttefiktir. Çocukların eğitim yaşlarının bir yıl öncesine çekilmesine karşıyım. Karşı olurken vay bu konuda TÜSİAD ile aynı tarafa mı düşüyorum yoksa ben yanlış mı yapıyorum endişesini hiç taşımıyorum. Maalesef muhafazakâr kesim eleştirel bakmak ile taraf olmayı birbirine karıştırdığı için benim bu tutumumu anlamakta zorluk çekiyor.

    II-

    Cuma günü yayınlamış olduğum yazıya tepkiler devam ediyor. Eleştirilerini rasyonel bir mesafe üzerinden dile getirenlere şükranlarımı sunuyorum. Hatırlayacaksınız Cuma günü bir mektubu paylaştım sizlerle.Zaman zaman bu köşede sizlerden gelen mektupları temsil düzeyine göre fırsat buldukça yayınlıyorum.

    İLİTAM öğrencilerinin tepkisine tercüman olmak üzere Sivaslı bir okuyucumun satırlarını dikkatinize sunuyorum.

    “Ne olacak uzaktan eğitim durunca Fatma Hanım işler düzene mi girecek. Eğitim problemimiz çözümlenmiş mi olacak. Elbette hayır. Takdir edersiniz ki bir işin artılarının yanın da eksilerinin de olması kaçınılmazdır. Hayatta bana % 100 tamam ve pozitif kabul edebileceğiniz bir iş gösterebilir misiniz? Her işin artı ve eksilerinin olması normal, önemli olan eksilerin oranının artının oranında az olması. Uzaktan eğitim sayesinde hiç diploma alma imkânı olmayan fakat içerden okumuş diplomalılardan binlerce defa o işe layık insanların mağduriyetleri giderilmiştir. İLİTAM dediğiniz şey 28 Şubatın yarattığı mağduriyetleri ortadan kaldırması bakımından büyük bir şans olmuştur. yok herkes diploma sahibi oluyormuş.. Olsun… Kalite düşüyormuş… kalite var mı ki düşsün yahu baştan sona batmış bir eğitim sistemi … İdeolojik endişelerini her zaman taşıyan ve bu rengini boyasını devamlı öğrencilere bulaştırma derdinden başka bir derdi olmayan bir sistem yok mu zaten. Bu gün diyanetin yaptığı yeterlilik sınavı gerçekten üst düzey bir sınavdır. Hak etmeyenin alamadığından emin olabilirsiniz. Son sınavlarda tanıdığım bildiğim bir sürü arkadaş döküldü… Şimdi soru bankaları bile çıktı bir inceleyin isterseniz…”

    DİB’in yapmış olduğu sınav ile ilgili bir fikir serdediyor değilim.DİB’in günün değişen şartlarına yetişmek için çaba sarf ettiğini; bu çaba ve gayretlerinde samimi olduklarını biliyorum.Üstelik Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Dr.Mehmet Görmez’in, iyi niyetle yapılmış her türlü eleştiriyi dikkate aldığını ve önemsediğinin farkında olarak kuruyorum cümlelerimi.Çünkü kendilerinin bu dikkatinin, bizleri daha fazla sorumluluk sahibi kıldığını düşünüyorum.DİB’i yönetmenin Türkiye’yi yönetmek kadar zor olduğunun da farkındayım.

    Klasik eğitim anlayışımız, bilginin yanı sıra hal dilinin öğretildiği bir ruhtan beslenir.

    Daha önce her mahalleye açılan üniversiteler ve özel üniversiteler, iyi denetlenmediği için, üniversite diplomasının hiçbir fonksiyonunun kalmadığını, gençlerin hayatını sadece ertelemeye yaradığını yazdım. Bu yazıya karşı hiç kimse örgütlenmedi.

    İLİTAM ile ilgili bir okuyucunun mektubunu köşemde yayınladım diye bu kadar şedit bir tepki ile karşılaşmamda sizce bir sorun yok mu? Yukarıda yayınlamış olduğum mektubu kast etmiyorum. Sosyal medyada şahsıma yapılmış ağır hakaretleri kast ediyorum.

    Ki daha önce de açık öğretimde sosyoloji, psikoloji okunamayacağını yazdım. Açık öğretimde sosyal bilim okuyan öğrenciler face üzerinden bendenize hakaret etmek üzere örgütlenmediler. Ya ne yaptılar? Aldığımız eğitimi daha kaliteli hale getirebilmek için okuduklarımızı anlamak için ne yapmamız gerekiyor diye tavsiye beklediler.

    Sivaslı okuyucu kalite var mı ki düşsün diyor. Ben böyle bak(A)mıyorum. Yaptığımız her işin kalitesini arttırmak zorunda olduğumu bilerek yaşadım şimdiye kadar.

    İLİTAM’ın kaldırılmasını değil; bilgiyi, ilme çevirecek; İLİTAM öğrencilerinin ilim sahibi olmak konusunda motive edecek yapılanmalara girişilmesi gerektiğini düşünüyorum.

    İLİTAM öğrencileri, aldıkları diplomanın bir “değer” olarak önemini korumasını istiyorlarsa, küfür konusunda değil, kendilerini nasıl yetiştirecekleri konusunda birbirlerini motive edici bir eylem içinde bulunmalarını canı gönülden tavsiye ediyorum.

    Kendinizi sizden daha kötü durumda olan “örgün eğitim” görenler ile mukayese etmeyin.

    İlk Yüksek İslam Enstitüsü mezunlarının kalitesi bizi bu günlere getirdi. Lütfen onların, kendilerini nasıl geliştirdiklerini, örgün eğitimin dışında kendilerini yetiştirmek için nasıl gayret sarf ettiklerini ibret ile okuyunuz.

    Kalite konusunda bir örgütlenme içinde bulunursanız bu sizin ve sizden sonra geleceklerin yolunu açar, diplomanız bir kağıt parçası olmaktan çıkar.

    Bir okuyucuya ait satırları yayınladım diye ağır hakaretlerde bulunanlar için, her zaman olduğu gibi sükûtumu bir ikram olarak takdim ediyorum.

    Muhatabımızı yaralamak üzere hakaret ederiz, lakin kullandığımız kelimeler önce bizi yaralar. Din eğitimi alan öğrenciler olarak ifadeleriniz benden önce sizi yaraladı. Ne ki farkında değilsiniz.


    F.Karabıyık Barbarosoğlu / Yenişafak

  • Barbarosoğlu: İlahiyat Eğitimini Sabote Ediyorlar

     

    Bir bardak süte kaç kova su katabiliriz?

    I-

    İLİTAM meslek içi eğitim olarak başlatıldığında gayet yerinde gerekli bir proje idi. Çünkü hal dilini evvelinden tatmış din görevlilerini; Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez beldelerinde görev yapan imamları; kendilerinin gerisine düşmemeleri noktasında bir hedef belirliyor, Arapça bilmeyen imamlar, Arapça öğrenmek konusunda seferber oluyordu. Klasik medrese eğitimi almış, âlimler meclisinde bulunmuş şahsiyetlerin diplomaları olmadığı için din görevlisi olamayışını bertaraf edici bir yönü vardı başlangıçta İLİTAM projesinin. Niyet hayr olunca akıbet hayr oldu.

    Lakin İLİTAM projesi meslek içi eğitim olmaktan çıkarılıp, online üniversite eğitimine dönüştürülünce; meselenin rengi de, kıvamı da değişti.

    Diğer taraftan dağa bağa üniversite açtırarak seçmeninden oy toplamaya kalkan vekillerimiz, her açılan üniversiteye İlahiyat Fakültesi olsun noktasında YÖK’ü ikna edince, 55 İlahiyat fakültesinin açılmasıyla hormonlu bir büyüme ortaya çıktı.

    İlahiyat eğitimi iki yoldan sabote edilmeye başlanmış oldu.

    Din eğitimi; çoğaltılarak yok ediliyor. Ne ki rakamlara meftun dindarlar,28 Şubat mağduriyetini başında taç olarak taşımak isteyenler durumu fark etmiyor.

    Bir kova süte biraz su, biraz daha su. Bu günlere geldik. Şu an elimizde bir bardak süt var. Sorun şu:Bir bardak süte kaç kova su katılmasına razı olacağız?

    II-

    Pazartesi günü bendenizi bahtiyar eden iki telefon aldım. Diyanet İşleri Başkanımız prof.Dr. Sayın Mehmet Görmez ve Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Sayın Mehmet Günay.

    Kendilerinin telefonu benim için hakikaten bir ikram oldu. Diyanet İşleri Başkanımız İLİTAM projesinin mesleki eğitim projesi olarak ne kadar başarılı olduğunu ifade ettikten sonra, hızla çoğalan İlahiyat Fakültelerinde ciddi bir hoca sıkıntısının olduğunu üzülerek ifade ettiler. Yayınlamış olduğum mektuptaki rakamları çok zarif bir şekilde tashih ederek, 10 İlahiyat Fakültesinde 7900 İLİTAM öğrencisinin,59 Bin ön Lisans öğrencisinin olduğunu söylediler.

    Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı prof.Dr. Sayın Mehmet Günay, İLİTAM sorunu üzerine yazdığım yazılardan dolayı tebrik ve teşekkürlerini ilettikten sonra; Sakarya İlahiyat Fakültesi olarak uygulamış oldukları İLİTAM programından bahsettiler. İLİTAM projesinde öğrencilere bilgi vermek konusunda bir sıkıntılarının olmadığını, hatta örgün eğitimdeki öğrencilerden bile daha başarılı olan öğrencilerinin olduğunu söylediler. Lakin eğitimin özellikle de din eğitiminin bir muhit meselesi olduğu konusundaki görüşlerime tamamıyla katıldıklarını ifade ettiler.

    İLİTAM konusundaki tecrübelerinden istifade etmek üzere kendisiyle en kısa zamanda bir söyleşi yaparak yayınlamak istediğimi ifade ederek, meseleyi bu günlük noktalıyorum.


    F.Karabıyık Barbarosoğlu / Yenişafak

  • Diyanet İlahiyat Öğrencilerinden Ne İstiyor

     

    Sabah  Atatürk Eğitim Fakültesi tarafından düzenlenen Bahar Konferansları kapsamında Diyanet İşleri Başkanı sayın Prof.Dr. Mehmet GÖRMEZ tarafından “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Dünü, Bugünü ve Gelecekle İlgili Vizyonu” konulu konferans 14 Mart 2012 Çarşamba, 11.00-12.30 saatleri arasında Üniversite Sultanahmet Rektörlük Binası, Konferans Salonunda yapılacaktır.

     

    Saat:15:30 da 

    İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi E-İlahiyat Kulbü’nün davetlisi olarak Din Hizmetlerinin Gerçekleştirilmesinde Diyanet İşleri Başkanlığının İlahiyat Öğrencilerinden Beklentileri konulu bir konferans verecek.

     

  • İlahiyatçıları ve Başörtülüleri Fişlememi İstediler


Haksızlık ve zulüm üzerine inşa edilen 28 Şubat sürecinin mağdur ettiği kesimlerin başında üniversitelerdeki inançlı kadrolar geliyor. Siyasetçilerden bürokratlara, öğrencilerden akademisyenlere, şirketlerden sokaktaki vatandaşa kadar muhafazakar insanları hedef alan baskı sürecinin yargılanması için süreç başlatılınca, mağdurlar ses vermeye devam ediyor. Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslami İlimler Bölüm Başkanı  da 28 Şubat sürecinde büyük baskı yaşadıklarını anlattı.

İLAHİYAT HOCALARINI ÜNİVERSİTEDEN ATMAK İSTEDİLER

Prof. Dr. Yılmaz, 28 Şubat sürecinde ilahiyat fakültelerine aşırı baskı yapıldığını belirterek, “Şanlıurfa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin öğrenci sayısı 800’den 80’e düştü” dedi. Öğrenci sayısının azalmasından dolayı öğretim görevlilerinin de derse gelmediğini aktaran Yılmaz, “Bu sebepten dolayı o dönemki dekanımız merhum İbrahim Düzen Hoca her Allah’ın günü sıkıştırılıyor ve ‘Sizin fakültede boşu boşuna oturup hiçbir iş yapmayan okutmanlar ve öğretim görevlileri var. Bunların görevine neden son verilmiyor?’ diye tehdit ediliyordu” dedi.

“ODANDA NEDEN ATATÜRK RESMİ YOK” BASKISI

Yüksek lisansı sırasında Osmanlıca dersi verdiği ancak Kemalist kimliği ile bilinen öğrencisinin o dönemde fakülte genel sekreterliğine  yükseldiğini söyleyen Prof. Dr. Musa Kazım  Yılmaz, öğrencisi olan bu kişinin, odasında neden bir Atatürk fotoğrafı olmadığı yönünde baskı yaptığını anlattı. Bir zamanlar öğrencisi olan kişinin kendisine “Atatürk’e saygılı olmak zorundasınız” diye çıkıştığını anlatan Yılmaz, din eğitimini ortadan kaldırmayı hedefleyen 28 Şubat zihniyetindekilerin üniversitelerdeki inançlı kadroları kapının önüne koymak için ellerinden geleni yaptığını kaydetti.

SİVİL POLİSLERLE BASKI YAPTILAR

Üniversite yönetiminin kendisine İlahiyat Fakültesi’ndeki hocaları ve başörtülü öğrencileri fişlemesi yönünde baskı yaptığını da anlatan Prof. Dr. Musa Kazım  Yılmaz, “Bir gün iki tane sivil polis yanıma gelerek ‘Hocam çayınızı içmeye geldik’ dediler ve  bana bölümdeki hocaların siyasî görüşleri hakkında sorular sordular. Açıkçası ‘Hocam, bölümde bu adamların fazla olduğunu yazmalısınız ki, üst makamlar da onları kurumdan atabilsinler. Aksi takdirde onları kurumdan uzaklaştırırsak mahkeme yoluyla geri gelirler. Siz bu konuda bize yardımcı olunuz’ demeye getirdiler” dedi. Fişleme taleplerine tepkiyle karşı koyduğunu anlatan Yılmaz, şunları anlattı: “İnsanların ocağını söndürmek için size nasıl yardımcı olayım? Siz irtica bahanesiyle ocak söndürüyorsunuz. Beni de kendinize ortak edeceksiniz, öyle mi? Ben bu konuda size asla yardımcı olmayacağım. ‘İşi yok’ dediğiniz elemanların tümü, kendilerine iş verilmesini bekliyorlar. Hiçbirisi tembel değildir.”

BAŞÖRTÜLÜ ÖĞRENCİLERİ FİŞLEMEMİ İSTEDİLER

Dönemin rektörünün başörtülü öğrencileri fişlemesi için kendisini görevlendirdiğini ifade eden Yılmaz, “O zamanın rektörü başörtülü kızların tespit edilmesi için bizi görevlendirdi. Yani hangi hocanın dersine başörtülü kızlar girerse, hoca onları tespit edip bana bildirecek; ben de onlarla ilgili bir rapor düzenleyip Dekanlığa verecektim… Kızların isimlerini bana verenler de oldu vermeyenler de. Hepsi yanımda mahfuz” şeklinde konuştu.

İÇKİLİ DAVETLERE KATILMADIĞIM İÇİN İNANCIMLA ALAY ETTİLER

Dönemin rektörünün de kendisinden başörtülü kızları fişlemesini istediğini belirten Yılmaz, aynı rektörün her hafta verdiği içkili yemeklere de kendisini çağırarak psikolojik baskı yaptığını anlattı. Yılmaz, içkili yemekli davete katılmadığı için rektörün, “Neden bizim yemeklerimize gelmiyorsunuz; içkili olsa bile size bir günah yazılır mı?” diyerek inancıyla dalga geçtiğini kaydetti. Yılmaz, baskıcı rektöre şu cevabı verdiğini hatırlattı: “Efendim, siz demokratik haklarınızı kullanarak içiyorsunuz; bari bizim de o içkili yerlere gelmeme özgürlüğümüze saygılı olun.”

Yeni Akit /Koray Taşdemir

  • İmam Hatipler İstisna Olacak

     

     
    İmam hatip okulunu tercih eden bir çocuk varsa, ortaokuldan itibaren ki öyle bir tercih yapabilecek. Yani daha ayrıntılı ve yani bir imam hatip okulu programını seçtiğini kabul edeceğiz ve ona öyle bir program vereceğiz

    Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, dün CNN Türk’te TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nda yaşanan kavgayı ve yeni eğitim

    sistemini anlattı. Dinçer, şöyle konuştu:

    KAVGA: Komisyonda değildim, İstanbul’daydım. Benim gördüğüm şey, zannediyorum CHP’nin engelleme tavrı ve karşısında da en azından kendisi kadar hakka sahip bir grubu görmemesi AKP’de de bardağı taşıran damla oldu. Bir hafta boyunca onların orada oturuyor olmaları meşru muydu? Türkiye’de bu iş aslında tartışılmıyor, kör dövüşü yapılıyor. İdeolojik olarak birileri bir tarafta durunca öbürleri de ona göre bir tavır almak durumunda kalıyor. Bugün CHP’nin muhalefeti böyle bir muhalefettir.

    BAŞTAN AŞAĞI DEĞİŞMİYOR:

    Sadece yapısıyla ilgili bir karar veriliyor. Türkiye’de işte 6 ila 18 yaş arasındaki bütün çocuklar 12 yıllık eğitimi almak zorunda kalacaklar, neresi kötü? Dünyanın hiçbir yerinde değil 12 yıllık, 8 yıllık kesintisiz eğitim bile neredeyse yok. 12 yıllık kesinlikle yok, 8 yıllık 1 veya 2 ülkede var onları biliyorum, onun dışında yok. Bunu yaptığınızda imam hatip okullarının da bundan yararlanıyor olmasının ne mahsuru var?

    MESLEK DEĞİL İLGİ ALANI:

    Seçmeli ders uygulaması şu anda da var. Şu anda 8 yıllık kesintisiz eğitimde biz 2. kademede, yani 6. sınıftan itibaren, 5-6’dan itibaren giderek artan oranlarda seçimlik dersler için uygulama yapıyoruz. Çocuklarımız tam olarak kaç saat seçimlik ders alıyorlar bilmiyorum ama, o uygulamamız var. Bunu daha sistematik hale getireceğiz. 5’inci, 6’ncı, 7’nci, 8. sınıfta her neyse, tüm dünya çocuklarına hangi bilgi ve yetenekleri kazandırmak için uğraşıyorsa, onların hepsini ikinci kademedeki bütün çocuklarımızı kazandırmaya çalışacağız. Ama bu ders seçmeleri de yine meslek seçmek gibi değil. İlgi alanı. Çocuk eğer alan değiştirmek, konu değiştirmek veya program değiştirmek istiyorsa ona da imkan vereceğiz.

    İSMİ SBS OLABİLİR: SBS kalkmıyor. Ama SBS ile ilgili olarak öğrenci seçme esasına dayalı sınav yapmayacağız. Biz yine SBS gibi nispeten faaliyetleri ölçen, acaba bizim eğitimimizin niteliği istediğimiz sonuçları veriyor mu diye değerlendiren ve çocukların içinde bulunduğu seviyeyi ölçen, sahip olduğu bilgi ve kazanımları değerlendiren bir sınav yapacağız. Bunun ismi SBS olabilir. Olgunluk sınavı olabilir. 

    O DİN DERSİ DEĞİL:

    “5. sınıftan itibaren seçmeli derslerin arasına Kur’an dersi girecek mi?” sorusu üzerine) Talim Terbiye Kurulu’nda hangi derslere ihtiyaç olduğuna dair şu ana kadar bir çalışma yapmadık. Ama isteğe bağlı din dersi alabilmesi konusunda şu ana kadar genel kamuoyundan olumlu feedbackler geliyor bize. Şu anda Türkiye’de biz birbirimizi aldatıyoruz. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi, aslında temel hatlarıyla bakıldığında başka ülkelerde gösterilen din dersine tekabül eden bir ders değil. Başka ülkelerdeki işte daha çok vatandaşlık, sosyal sorumluluk, vatandaşlık bilincinin geliştirilmesi gibi konularda biraz daha dini bir perspektiften verilen bir ders olarak görebileceğimiz bir husus. Ben din dersi denildiğinde, mesela İslam’ın öğretilmesi, Hristiyanlığın öğretilmesini, Museviliğin öğretilmesini veya herkesin kendi dini neyse onu kastediyorum. Bizde öyle bir din dersi yok doğrusu.

    İMAM HATİPLER: 

    Normalde bir mesleki eğitim yetiştireceğiz ama, o mesleki eğitim gerektiğinde başka bir mesleğe ait bir üniteyi de kendi mesleğiyle birleştirebilecek. Bunu da biz lise 2’den sonra planlıyoruz. Sadece imam hatip okulları bir istisna olacak. İmam hatip okulları dini eğitim aldıkları için, dini eğitim lise seviyesinde 4 yıl boyunca almış olsa bile ihtiyaca cevap vermiyor. O yüzden imam hatip okulunu tercih eden bir çocuk varsa, ortaokuldan itibaren ki öyle bir tercih yapabilecek. O zaman ortaokuldan itibaren dini eğitimini alabilecek veya tamamlayacak derslerini alabilecek, onu bir program gibi, ama tercih ettiği. Yani daha ayrıntılı ve yani bir imam hatip okulu programını seçtiğini kabul edeceğiz ve ona öyle bir program vereceğiz. Aleviler de kendi derslerini almak isterlerse onlara izin vermemizin ne mahzuru var? Bir kere kesinlikle imam hatip okulunu tercih eden bir çocuk Kuran dersini alacak zaten, onu zaten alıyor. Kürtçenin de seçimlik ders olmasının ne mahzuru var? Çocuğun yaşını değiştirdiğimiz zaman, müfredatın da ona göre uyarlanması gerekir zaten. Müfredatı değiştirmeksizin bir yaş öne almak çocuklarımıza haksızlık olur.

    Başörtüsü iması

    Dinçer’e yöneltilen “Ortaokulda bir Kuran dersi seçmeli talep oldu, o sınıfta açıldı. Çocukların kıyafetleri o Kur’an dersinde nasıl olacak?” sorusu üzerine Dinçer, “Şimdi nasıl..?” karşılığını verdi. “Başörtülü” yanıtını alan Dinçer, “Biz bugün kılık kıyafetle ilgili bir yönetmeliği filan değiştirmiş değiliz. Ben çok şaşkınlık içerisindeyim. Özellikle bu kanunla ilgili konular tartışılırken bakın birden bire hangi konular gündeme geldi?” yanıtını verdi.

    Üst limit 72 ay oldu

    Normal şartlarda biz 60 ila 72 ay arasını çocuğun kaç yaşı olarak değerlendireceğiz diye bir tartışma çıkıyor. Acaba bir çocuk, 5 yıl yaşadıktan sonra, 6. yaşından gün aldığında 6 yaş mı sayılır, yoksa 5 yaş mı sayılır tartışmasıdır bu yapılan bütün tartışmalar. Biz uygulama itibariyle 72. ayını doldurmuş çocuğun 73. aydan gün almışsa ilköğretime kaydını zorunlu olarak yapıyoruz. Ondan önce çocukların gitme şansı yok. Aslında biz bunu eğitim sisteminde okul müdürleri bazen idare ediyorlar çocuğun fiziği gelişmişse yahut da çocuk okuma yazmayı önceden öğrenmişse kayıt falan yapıyorlar. Orada çok katı davranmıyor ama, hukuken 72 aydan önce çocukların kaydı yapılmıyor. Nitekim çocuğunun gelişmiş olduğunu, eğitime gideceğini iddia eden bazı veliler vaktiyle bizi mahkemeye vermişler, mahkeme de 72 ayı alt limit olarak gördüğü için, mesela 70-71. aydaki çocukların kaydının yapılması konusunda engeller çıkarılmış. Şimdi bugün biz 72 ayı alt limit olarak değil, üst limit olarak görmek istiyoruz. Üst limit olarak gördüğümüzde alt limit işte 60 ay.

  • Yök Muglaya İahiyat Acilmasini Kabul Etti

     

    Muğla Üniversitesi bünyesinde İlahiyat Fakültesi açılması için YÖK’ten onay çıktı. Muğla Üniversitesi tarafından YÖK’e yapılan başvurunun ardından Yüksek Öğretim Kurumu’ndan onay çıkmasının ardından konu Bakanlar Kurulu’nda imzaya açılacak. Bakanlar Kurulu’nda imzadan çıktıktan sonra ise Resmi Gazetede yayımlanarak Muğla Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin kurulması kesinleşecek.

    Muğla Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne ilk talip Ula’dan geldi. Ula Kaymakamı Erol Karaömeroğlu, Fakültenin Ula’da açılmasını isterken, “Muğla Üniversitesi senatosunda İlahiyat Fakültesi açılması için YÖK’e başvurunun yapılmasının ardından Rektörümüz Mansur Harmandar ile görüştük. İlahiyat Fakültesi’nin Ula’da açılmasını talep ettik. Fakülte’nin konuşlanacağı yer konusunda sıkıntı yok. Fethiye, Bodrum ve Marmaris’ten sonra Fakülte açılan ilçelerden birisi olmak istiyoruz. Gerekli girişimlerimizi yaptık. Bakanlar Kurulu imzasından çıktıktan sonra Resmi Gazetede yayımlandıktan sonra Fakülte’nin açılacağı yer konusunda Ula kabul edilirse, kısa bir süre içinde binayı tamamlayabiliriz” dedi.

    AK Parti Muğla Milletvekili Ali Boğa, İlahiyat Fakültesi açılması yönünde yapılan başvurunun YÖK’te kabul edildiğini belirterek, “Muğla’ya gecikmiş ne kadar hizmet varsa bir bir gelmeye devam ediyor. Yüksek Öğretim Kurumu’ndan Muğla Üniversitesi’ne bağlı İlahiyat Fakültesi açılması yönündeki talep kabul edildi. Muğla İlahiyat Fakültesi’ne kavuşuyor” dedi.