Yıl: 2012

  • Esham Sistemi Nedir Bileniniz Var Mı ?

    Mehmet Genç, programda Osmanlı’ya yaptığı yolculuğunu şu hayretengiz sözlerle ifade ederken benim de program bitiminde ‘Osmanlı’nın bilgi hazinesinden biz gençler nasıl yararlanabilir, araştırmalara nasıl katkıda bulunabiliriz?’ diye sorma ihtiyacıma zemin hazırlamıştı: “Osmanlı Arşivi’nde bulunduğum süre içinde bir hafta geçmiyor ki, ‘Yahu bu da mı vardı? Böyle bir şeyi hiç beklemiyordum..’ dediğim çok sürprizler ihtiva ediyor Osmanlı!”

    Bu sözler ve Mehmet Hoca’nın 40-50 yıllık gayretleri bir genç olarak zamanımızı daha bereketli ve faydalı kullanmamız gerektiği yönünde tatlı ikazlar gibi geliyordu. Saçlarını ilim yolunda ağartmış bu değerli insana bu soruyu mutlaka sormalı, onun tavsiyelerini hedeflerim arasına katmalıydım!

    Osmanlı Türkçesi, İngilizce ve Arapça şart!

    “Osmanlı’ya nasıl ulaşabiliriz” muhtevalı sorumu Mehmet Hoca; “Tavsiye etmek iddialı olur ama kendi tecrübelerimden hareket ederek…” diye yanıtlamaya başladı. En başta eski yazıyı öğrenmemiz gerektiğini, üstelik yalnızca okuyarak değil, bunu yazarak da yapmamızın şart olduğunu söyledi. “Çünkü sadece okuyarak öğrenilmiyor” dedi.

    İkinci olarak Osmanlı Türkçesi’ni öğrenmemizi, o dilde yazılmış yazıları okumamızı; Osmanlı Türkçesi’nin bugünkü Türkçeden çok daha zengin olduğunu, bugün bizim kullandığımız Türkçenin 10 bin kelimeden oluştuğunu, Osmanlılarınsa 19. yüzyılın sonlarında 100 bin kelime kullandıklarını belirtti. Sırada İngilizce vardı. İngilizce hususunda da, “İngilizce bilmeyen şimdi okuryazar sayılmıyor!” diyerek bu dili öğrenmenin de ne denli şart olduğunun altını çizdi.

    Osmanlı bizi bekliyor, yolumuz açık olsun!

    Bu aşamalardan sonra sırayı Arapça aldı. Kişi araştırdığı alana göre Arapça’yı az ya da çok bilmeliydi. Düşünce tarihi gibi alanlarda çalışma yapacaksak Arapça çok iyi olmalıydı. Ama Osmanlı tarihinin her alanı için Arapça az da olsa gerekliydi. Kişi hangi alanı araştıracaksa o alanda en gelişmiş olan ülkelerin (Amerika, Batı Avrupa, Japonya gibi) o alanla ilgili tarihlerini okumalıydı.

    Fakat Batının da iyi ve kötü çalışmaları vardı. Bunları birbirinden ayırt etmek için bir hocanın rahle-i tedrisinden geçmek şarttı! (Mehmet Genç gibi, araştırmalara yıllarını vermiş bir Hocadan iyi kitapların listesi alınabilir diyerek bu sorumu ve ricamı sonraki seminerlerine sakladım) Bir araştırmacı araştırdığı alanla ilgili en iyi olan çalışmaları, Avrupa, Amerika gibi yerlerdeki dergileri takip etmeliydi. Mehmet Hoca; “zahmetli ama hoş bir iştir” diyerek sözünü tamamladı. Maddelemek gerekirse; Eski Yazı, Osmanlı Türkçesi, İngilizce, Arapça, bazı ülkelerin tarihleri, araştırılan alanla ilgili en iyi çalışmalar…

    Osmanlı’dan faizsiz miras: Esham

    Esham neydi? Geçen ay da aynı konuyu, aynı salonda, Mehmet Hoca’nın Esham sistemini anlattığı kitabını İngilizce’ye de çevirerek dünyaya ilan eden Prof. Murat Çizakça yaşadığı ilginç hatıralarıyla ele almıştı. Suud Prensi, kendisini özel olarak davet etmiş, uçakla bile kapısından alabileceğini belirtmiş, “faizsiz borca ihtiyaçları olduğunu, bunu bilse bilse Osmanlı bilir” diyerek Çizakça’nın kapısını çalmıştı. ‘‘Bu bilgileri Mehmet Genç Hocamın çalışmalarına borçluyum’’ diyerek ifade eden Çizakça, Esham’ıPrens Faysal’a saatlerce anlatmıştı.

    Mehmet Hoca da programa girerken Osmanlı’nın faizsiz borç alım sistemi olan Esham’ın özünü anlatarak girdi: Osmanlı, karz-ı hasene denilen, faizsiz borç alıp vermeleri çok yaptı. Fakat; Kaynarca barışından sonra bütçenin yarısı kadar bir meblağ borçlanmak zorunda kaldığı için Esham ismini verecekleri faizsiz iç borçlanma gibi çok güçlü bir sistemi kurdular. Osmanlı’da borcu verenler yüklü bir karşılık alıyorlardı. Aldıkları karşılık faiz değildi. Bunu hukuken hiç kimse faiz olarak söyleyemez. Çok basitçe ifade etmek gerekirse diyorlardı ki “bize 1000 lira verin, bizden her sene 200 lira gelir alın. Ömür boyu, yaşadığınız sürece size 200 lira vereceğiz.” Esham sisteminin özü buydu!

    Teklif gelmeseydi Esham yazılmayacaktı

    Bu kadar önemli bir sistemin araştırmasını yapan Mehmet Genç, Esham’ı ilk olarak Diyanet’in teklifi üzerine yazar. Öyle ki; Diyanet, İslam Ansiklopedisi’nde yazılmak üzere başka bir yazara Esham maddesinin yazılmasını teklif eder. O yazar da kabul eder fakat işin içinden çıkamaz. Bu defa teklif Mehmet Genç’e getirilir. Ancak 2 hafta gibi bir süre kalmıştır. Kendisinin zaten araştırmış olduğu bir konu olduğu için teklifi kabul eder ve notlarından istifade ederek Diyanet’e Esham maddesini yazar. Mehmet Hoca, “Eğer böyle bir teklif gelmeseydi Esham hâlâ benim dosyamda kalıyor olacaktı. Yayınlanmayacaktı.” diyor. Esham’ın notlarına ilave olarak da 20. yüzyıla uygun matematik, istatistik ve aktüel hesaplarını yapar. Ancak kendisi, “bu hiç önemli değil, asıl aktör Osmanlı’dır” der.

    Tarih, geleceğin ‘nasıl olmayacağını’ gösterir

    “Tarihte kalan bir devletin ve kurumunun geleceğe ne gibi bir faydası olacaktır?” diye merak edenlerin adına sorulan soruya Mehmet Genç şu çarpıcı cevabı verir: “Tarihle ilgilenmemizin sebebi önümüzü, geleceğimizi aydınlatmaktır. Ve günümüzde olup bitenleri daha anlamlı hale getirmek, anlamaktır. Genellikle konuşuluyor: Tarih, geleceği tahmine imkân verir mi? Geleceği tahmin konusunda tarihin yaptığı katkıların çok sınırlı ve genellikle negatif olduğunu söylerler. Belki en önemli katkısı; geleceğin nasıl olmayacağını bize göstermek bakımından önemi vardır.”

    Özge Sena Bigeç

    Dünyabizim

  • Siz bizim ölümden korktuğumuzu mu zannediyorsunuz?

    Şeyh Yasin’in şahadetinden sonra, Siyonist İsrail’in tehditkâr açıklamalarına rağmen Abdülaziz Ali er-Rantisi görevi devraldı. Bu tehditler karşısında kameralar önünde “Siz bizim ölümden korktuğumuzu mu zannediyorsunuz? Ölüm, kanserden ölsen de apaçi ile vurulsan ya da kalp krizi geçirsen de aynıdır. Ama ben apaçi helikopterlerinden atılan füzelerle ölmeyi tercih ederim” diyerek şahadet özlemini dile getirmiştir.

     

    Hayatı sürekli mücadele halinde geçen Abdülaziz Ali er-Rantisi, 23 Ekim 1947’de Filistin’in işgal edilmiş toprakları Yafa ile Uşdud arasında kalan Yebna köyünde dünyaya geldi. Ama o daha altı aylık iken köylerinin işgal edilmesi sebebiyle ailesi Gazze’nin güneyindeki Han Yunus kasabasında kurulan bir mülteci kampına yerleşti. Öncesinde ailesinin maddi durumu iyi olmasına rağmen, işgalden sonra BM Mültecilere Yardım Yüksek Komiserliği (UNRWA)’nin yardımlarına muhtaç hale geldiler. 11 kişilik bir aileye mensup olan Rantisi, ailesinin geçimine katkı sağlamak için küçük yaştan itibaren çalışmaya başladı.

     

    Zor şartlarda bir çocukluk geçirmesine rağmen, öğrenimini sürdüren Rantisi, 1965’te liseyi bitirerek üniversite eğitimi için Mısıra gitti. 1970’te Kahire Tıp Fakültesi’nden başarıyla mezun oldu.  Mısır’da çocuk sağlığı alanında yüksek lisans ve doktora yaptı. 1976’dan itibaren Gazze’deki Han Yunus Nasır Hastanesi’nde çalışmaya başladı. 1978’de Gazze İslam Üniversitesinin açılmasından sonra bu üniversite de öğretim görevlisi olarak çalıştı. Bu üniversitede irsi yollardan geçen hastalıklar ve çocuk sağlığı üzerine önce doçent sonra profesör olarak dersler verdi.

     

    Rantisi, mesleki çalışmalarındaki başarılarının yanında, Filistin mücadelesine verdiği destekle de kendini gösteren bir şahsiyet olmuştur. O, 1978’de Hamas’ı kuran yedi kişiden biridir. 1978 intifadasında işgal güçlerine karşı kitlesel hareket başlatma kararı alanlar arasındaydı. Halkı örgütleme faaliyetleri de Rantisi’nin öğretim görevlisi olarak çalıştığı Gazze İslam Üniversitesi’nden başlatıldı.

     

    Siyonist güçler, Filistin mücadelesinde böylesi aktif rol alan birisini rahat bırakacak değillerdi. Nitekim 1978 intifadasının başlamasından 37 gün sonra 15 Ocak 1988 tarihinde gece yarısından sonra evi kuşatıldı, kapısını kırarak içeri giren askerler Rantisi’yi tutukladı. O’nun için artık hapis ve sürgün dönemi başlamış oldu. Ayrıca Rantisi, Hamas’ın resmen kuruluşunun ilan edilmesinden sonra lider kadrosundan tutuklanan ilk kişi oldu. Bir ay hapis tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Aradan çok zaman geçmeden tekrar tutuklandı ve iki buçuk yıl hapiste kaldı. Bu süre içerisinde mahkemeye çıkartılıyor, hakkında bir karar verilmeden dava erteleniyordu. Neticede 4 Eylül 1990 tarihinde serbest bırakıldı. Ama aradan 100 gün geçtikten sonra tekrar tutuklandı ve bir yıl daha hapiste kaldı.

     

    Hayatının bu döneminde ise 415 Hamas mensubuyla beraber Güney Lübnan’ın Mercu’z Zuhr bölgesine sürgüne gönderildi. İsrail’in bu 415 kişiyi sürgüne göndermesinin amacı; onların dünyanın değişik ülkelerine dağılmalarını sağlamaktı. Böylece çoğunluğu tahsilli ve üniversite hocası olan bu insanların tasfiye edilmeleriyle intifada önemli güç kaybına uğrayacaktı. Bu arada Güney Lübnan sürgünleri kabul edeceğini söylediyse de, o insanlar kendi vatanlarına dönmekten başka hiçbir öneriyi kabul etmeyeceklerini bildirdiler. Bir ara da İsrail, sürgünlerden bazılarını kabul edeceğini söyledi. Ancak geri dönmelerine izin verilenler, diğer sürgünlere de izin verilmedikçe bu teklifi kabul etmeyeceklerini söyleyerek direnişe arkadaşlarının sözcülüğünü yapmıştır.

     

    Bir yıllık sürgün hayatının ardından, İsrail Hükümeti sürgündekilerin yeniden yurtlarına dönmelerine izin verir. Ancak Rantisi daha evine gelmeden tekrar tutuklanarak hapsedilir. Bu seferki hapis hayatı dört yıl sürer. Siyonist rejim, daha önceki tutukluluk dönemlerinde yaptığı işkencelerinin aynısıyla daha fazlasını uygular. Rantisi’yi mahkemeye çıkarmayıp, duruşmalarını basit gerekçelerle erteler. Mahkemeye çıkarıldığı zamanlarda ise hakkında bir karar çıkmaz. Tek kişilik bir hücrede elleri ve ayakları bağlı tutulur. Ailesiyle de görüşmesine izin verilmez. Rantisi, hücrede kaldığı yıllarda Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiştir.

     

    Adem Özköse’nin, Rantisi’nin küçük oğlu Ahmed Rantisi ile yaptığı röportajda bu durumu oğlu şöyle anlatır:

     

    “Babamın hafızlık yapmasının da ilginç bir hikâyesi var. Babam hafız olmayı çok istiyordu. Fakat cezaevinde kaldığı koğuşta diğer İslami hareket üyelerinin başkanlığını yaptığı için hafızlık yapmaya vakit bulamıyordu. Diğer tutukluların sorunlarıyla ilgileniyor, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyordu. O dönem İsrail cezaevlerinin Şarit El isminde bir sorumlusu vardı. Zalim ve kibirli bir insan olan Şarit El’den mahkûmlar korkardı. Şarit El, bir cezaevine geldiği zaman bütün mahkûmlar ayağa kalkıp ona saygı gösterirlermiş. Ayağa kalkmayan mahkûm ise şiddetli bir şekilde cezalandırılırmış.

     

    Şarit El, bir gün babamın kaldığı cezaevine gelip, cezaevlerindeki Filistinli grupların temsilcileriyle görüşmeye karar vermiş. Cezaevi idaresi her gruptan üç kişiyi toplantı için bir odaya çağırmış. Babam da yanına İslami hareket üyesi iki mahkûmu alarak Hamas adına bu toplantıya gitmiş. İsrailli gardiyanlar, toplantıya katılacak herkese Şarit El geldiği zaman ayağa kalkmalarını söylemişler. Babam bunu kabul etmemiş. Şarit El geldiğinde babam ve iki arkadaşının dışında diğer grupların temsilcileri ayağa kalkmış. Şarit El bu duruma çok sinirlenmiş ve babama; “Niçin ayağa kalkmıyorsun?” diye sorunca babam cevap olarak; “Biz Müslüman’ız, bir Yahudi’nin karşısında ayağa kalkmayız.” demiş. Babamın bu cevabına daha da sinirlenen Şarit El, babama ve iki arkadaşına hücre cezası vermiş.

     

    Babamın anlattığına göre bu hücre çok az bir ışığın olduğu, dar bir hücreymiş. Babam, tek başına kaldığı bu hücrede hafızlığa başlamış. Bir ay hücrede kaldıktan sonra Şarit El, babamın yanına bir gardiyan göndermiş. Gardiyan babama, Şarit El’den özür dilediklerine dair bir mektup yazarlarsa affedileceklerini söylemiş. Fakat babam bu teklifi asla kabul etmeyeceklerini belirtmiş. Bir buçuk ay sonra Şarit El yine bir gardiyanı babamın yanına gönderip mektuba gerek olmadığını, sözle özür dilerlerse hücreden çıkarılacaklarını bildirmiş. Babam, bu teklifi de reddetmiş. Babam, hücrede toplam üç ay kaldı ve bu süre zarfında Kur’ân-ı Kerim’i ezberledi. Üç ay sonunda babamın asla özür dilemeyeceğini anlayan Şarit El, babam ve iki arkadaşını hücreden çıkarttırdı.”

     

    Bu işkence dolu dört yılın ardından serbest bırakılan Rantisi, 9 Nisan 1998’de Hamas askeri kanadının liderlerinden Muhyittin eş-Şerif’in şehit edilmesinde özerk yönetimin -Arafat liderliğinde kurulan yönetim- İsrail’le iş birliği yaptığını söylemesi üzerine tekrar tutuklanır. Özerk Yönetimin hapishanelerindeki işkenceler, İsrail işkencelerinden geri kalır değildir. Yine hücre cezasına çarptırılır. 2002 yılında Filistin halkını harekete geçirecek bir açıklama yapmaması şartıyla serbest bırakılır.

     

    Ancak o dönemde yol haritası planının gündeme gelmesi üzerine bu plana karşı olduğunu ve işgal devletiyle masa üstünde bir anlaşmayı kabul etmediğini açıklar. Bu açıklamasının ardından tekrar özerk yönetim tarafından içeri alınmak istenir. Arafat güçleri evini kuşatırlar. O sırada Gazze’deki mescitlerden “Dr.Rantisi’nin evi askerler tarafından sarıldı. Ey Müslümanlar, kardeşiniz Rantisiyi koruyun” şeklinde çağrılar yapılır. Bu çağrıya Rantisi’nin evine akın ederek karşılık veren Gazzeli’ler askerleri olay yerinden kaçırırlar. Müslümanlar, sabah namazına kadar Rantisi’nin evinde nöbet tutarak tekrar tutuklanmasına engel olurlar.

     

    Rantisi’ye ilk suikast girişimi 10 Haziran 2003 sabahı apaçilerden füze atılmak suretiyle gerçekleştirilir. Saldırıda Rantisi’nin koruması şehit olur. Rantisi ve oğlu ağır yaralı olarak kurtulur. İkinci bir suikast ihtimaline karşı hastaneden çıkartılıp gizli bir yerde tedavi ettirilir.

     

    Hamas’ın liderlerinden İsmail Ebu Şenneb şehit edilince, hareket liderleri daveti gizlenerek sürdürme kararı alırlar.  Bundan sonra Rantisi, basına açıklama yapacağı zamanlarda görünür.

     

    Şeyh Ahmed Yasin’in şahadetinden yirmi gün sonra, gizlice ailesini ziyaret edip ayrıldıktan kısa bir zaman içinde işgal güçlerinin füzelerine hedef olur. 17 Nisan 2004 tarihinde gerçekleştirilen bu saldırıda Rantisi, iki koruma görevlisi ve 25 yaşındaki oğlu Muhammed olay yerinde şehit olurlar.

     

    Allah Abdülaziz Rantisi ve tüm şehitlere rahmet etsin.

     

    Filistin Başbakanı İsmail Heniyye, Rantisi’nin şehadetinin altıncı yılında Han Yunus’ta düzenlenen anma programında şunları söylemiştir:

     

    “Filistin’in aslanı, Hamas’ın Siyonist düşmanla mücadelesinde tarihi dönüm noktalarına ve önemli dönüşümlerine tanık oldu. Rantisi, Filistin halkının yolunu aydınlatmaya devam edecektir. Çünkü O, bir direnişçi olarak yaşadı, öyle öldü.”

     

    Hamas’ın şehit edilen lideri, Doktor Rantisi’nin önemli bir özelliği de şairliğidir. Şiirlerinin toplandığı bir de divanı bulunmaktadır. Aşağıdaki şiir Rantisinin Filistin mücadelesi için yazıya döktüğü bir şiiridir. Bu şiirinde Rantisi özgürlük savaşında görmezden gelindiklerini etkileyiciyi bir dille anlatmıştır.

     

    Kalplerinizi ve vicdanınızı canlandırınız!

    Şayet kalpler kalmadı ise,

    Vatanların pazarlığı,

    Büyük günahlardan dahi büyüktür.

    Bir dönüp bakın!

    Gazze çocuklarına

    İşiteceksiniz ki,

    Karanlığın rahminden sabah doğuyor…

    Bir dönüp bakın 

    Sabahın güzelliğine…

    O, gecenin karanlığından sıyrılıp

    Kefenlere son veriyor,

    Haykırıyor…

    Bedeni parçalanan Yüce Yasin’e dönüp bakın ki,

    O’nun hamasetiyle

    Zulmün etrafına çemberler çevrilmiştir.

     “Kâfirler Aksa’dan uzaklaşmadıkça

    Barış yoktur” diyor.

     

    Ey Cüceler topluluğu!

    Nasıl bir toprağı halksız görüyorsunuz?

    Sefalet ve yokluk olsun size!

    Ey İşgalciler!

    Filistin’in kervansarayları ve tatil yerleri kimindir?

    Dahası galibiyet nerede, devrimci nerede?

    Bizim yüz binlerce insanımızı etkileyen simgeler

    Gerçeği hissetme feyzini zayıflatan şiarlar…

    Görüyorsun!

    Bizim nice insanlarımızı

    Soğuk algınlığı yakalattı.

     

    MERYEM DÜNDAR

    İzdüşünce

  • Arapçayı Nerde Kullanacağız ?

     

    Arapçayla ilgili Ankara İlahiyatta bir panel düzenleniyor. Bu panelde Arapçanın Günümüzdeki durumu ve  Arapçanın kullanım alanları ele alıncak. Konuşmacılar ise şöyle:

    Prof.Dr. Faruk Toprak

    Yard.Doç.Dr. Erdinç Doğru

    Yar.Doç.Dr. Kemal Tuzcu

    Bu panel Ankara Üniversitesi DTCF Muzaffer Göker salonunda 24 Nisan Salı günü 14.00 ile 16.00 saatleri arasında düzenlenecektir.. 

     

     

    Program Afişi

     

     

  • Finale Kalan İmam Hatipler Belli Oldu

     80 ilden 461 okulla başlayan yarışmalarda dereceye giren okullar  ikinci turda 9 ayrı bölgede düzenlenen yarışmalarla Türkiye finaline katılmak için yarıştılar. Siirt, Ağrı, Malatya, Rize, Kırşehir, Sakarya, Kütahya, Kocaeli ve İstanbul’da yapılan yarışmalarda bilgide 320, Şiirde 78,  hitabette ise 72 öğrenci yarıştı.

     

    9 bölgede eş zamanlı başlayan yarışmaların yapıldığı yerlerdeki etkinliğe il milli eğitimi müdürleri başta olmak üzere sivil toplum ve eğitim camiası temsilcileri, öğrenciler, aileler ve vatandaşlar büyük ilgi gösterdi.

     

    İSTANBUL

    Koordinatörlüğünü Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yaptığı İstanbul Bölge yarışmalarına 7 okuldan 21 öğrenci  katıldı. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi Konferans Salonu’nda düzenlenen yarışmalarda bilgi yarışmasında  Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi, hitabette  Zeytinburnu Anadolu İmam Hatip Lisesi, şiirde ise  Üsküdar Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

     

    AĞRI

    Koordinatörlüğünü Ağrı Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yaptığı Ağrı Bölge yarışmalarına Erzurum, Muş, Bingöl, Ağrı, Kars, Ardahan, Bayburt, Erzincan, Iğdır ve Gümüşhane’den 16 okul, 46 öğrenciyle katıldı. Ağrı Halk Eğitim Merkezi’ndedüzenlenen bölge finali bilgi yarışmasında    Erzincan Anadolu İmam Hatip Lisesi, hitabette Gümüşhane Anadolu İmam Hatip Lisesi, şiirde ise Bingöl Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

     

    KIRŞEHİR

    Koordinatörlüğünü Kırşehir Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yaptığı yarışmalara Yozgat, Kırıkkale, Sivas, Kırşehir, Nevşehir, Kayseri, Aksaray, Niğde, Konya ve Karaman’dan 20 okul 58 öğrenciyle katıldı. Ahi Evran Ünv. Bağbaşı Yerleşkesi Fen Edebiyat Fak. Toplantı Salonu’nda düzenlenen bölge finali bilgi yarışmasında Konya Selçuklu Anadolu İmam Hatip Lisesi, hitabette Kayseri Kocasinan M.Germirli Anadolu İmam Hatip Lisesi, şiirde ise Konya Selçuklu Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

     

    KOCAELİ

    Koordinatörlüğünü İzmit Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yaptığı yarışmalara Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Kırklareli, Tekirdağ ve Edirne’den 18 okul, 46 öğrenciyle katıldı.

    Antikkapı Restaurant’ta düzenlenen bölge finali bilgi yarışmasında Bursa Nilüfer Anadolu İmam Hatip Lisesi, hitabette Bursa Gemlik Anadolu İmam Hatip Lisesi, şiirde ise  Bursa İnegöl Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

     

    KÜTAHYA

    Koordinatörlüğünü Kütahya Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yaptığı yarışmalara Antalya, Isparta, Burdur, Muğla, Denizli, Aydın, Afyon, Uşak, Manisa, İzmir ve Kütahya’dan 27 okul 66 öğrenciyle katıldı. Kütahya Anadolu İmam Hatip Lisesi Konferans Salonu’nda düzenlenen bölge finali bilgi yarışmasında Kütahya Merkez Akşemsettin Anadolu İmam Hatip Lisesi, hitabette Aydın Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi, şiirde ise  Burdur Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

     

    MALATYA

    Koordinatörlüğünü Malatya Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yaptığı yarışmalara Osmaniye, Malatya, Adıyaman, Kahramanmaraş, Gaziantep, Kilis, Hatay, Adana, Mersin  ve Elazığ’dan 24 okul 60 öğrenciyle katıldı. Malatya Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen bölge finali bilgi yarışmasında Gaziantep Şahinbey Ömer Özmimar Anadolu İmam Hatip Lisesi, hitabette Gaziantep Şehitkamil Anadolu İmam Hatip Lisesi, şiirde ise Hatay Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

     

    RİZE

    Koordinatörlüğünü Rize Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yaptığı yarışmalara Samsun, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Çorum, Tokat, Amasya, Sinop  ve Artvin’den 26 okul 60 öğrenciyle katıldı. İsmail Kahraman Kültür Merkezi’nde düzenlenen bölge finalinde bilgi yarışmasında  Çorum İskilip  Anadolu İmam Hatip Lisesi, hitabette  Çorum Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi, şiirde ise  Amasya Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

     

    ADAPAZARI

    Koordinatörlüğünü Adapazarı Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yaptığı yarışmalara Bartın, Kastamonu, Karabük, Zonguldak, Bolu, Çankırı, Ankara, Bilecik, Eskişehir, Sakarya ve Düzce’den 24 okul 64 öğrenciyle katıldı. Afa Kültür Merkezi’nde düzenlenen bölge finali bilgi yarışmasında Ankara Yenimahalle Demetevler Anadolu İmam Hatip Lisesi, hitabette Bolu Merkez  Anadolu İmam Hatip Lisesi, şiirde ise Ankara Kazan Fuat Erkmen Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

     

    SİİRT

    Koordinatörlüğünü Siirt Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin yaptığı yarışmalara Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Bitlis, Siirt, Şırnak, Hakkâri ve Van’dan 19 okul, 52 öğrenciyle katıldı.

    Siirt Üniversitesi Konferans Salonu’ndadüzenlenen bölge finalinde bilgi yarışmasında Diyarbakır Bismil Mecit Çelik  Anadolu İmam Hatip Lisesi, hitabette  Şırnak Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi, şiirde ise  Siirt Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

     

    Yarışmalar Hakkında Genel Bilgi

    Yarışmaların amacı, 25 Arap ülkesinden 350 milyona yakın bir nüfusun konuştuğu, Kur’an-ı Kerim’in dili olması sebebiyle tüm İslam dünyası için büyük bir öneme sahip olan Arapça’yı daha etkin kullanan, kendilerini yazılı ve sözlü olarak ifade edebilen, gençlerin yetiştirilmesine öncülük etmektir.

     

    İlkine İstanbul’daki 25 İmam Hatip Lisesinden 400 öğrencinin katıldığı yarışmaların 2.sine Türkiye genelinde 409 okuldan 3995 öğrenci katıldı. Bu yıl uluslararası düzeyde yapılan 3. Yarışmalar kapsamında Türkiye’den ve Bosna-Hersek, Makedonya, Kosova, Romanya, Karadağ, Sırbistan, Hırvatistan ve Bulgaristan’dan olmak üzere 8 Balkan ülkesinden okullar yarışacak.

     

    İmam Hatip Lisesi Arapça müfredatı paralelinde bir komisyon tarafından hazırlanan Bilgi yarışmalarında öğrencilere, Arapça kelime bilgisi, okuduğunu anlama, cümle ve kelime sıralama, tercüme edebilme, dilbilgisi ve dinlediğini anlama başlıklarındaki sorulara cevap verdiler.

     

    Yarışmalar, dil öğrenimini edebi yönüyle kuvvetlendiren şiir ve hitabet ezberlerinin içeriyor. Bu yıl klasik ve çağdaş Arap edebiyatının seçkin örneklerinden belirlenen yarışma parçaları arasında Hz. Ali’nin torunu Zeynel Âbidin’in “Leyse’l-garîbu, garîbu’ş-Şami ve’l-Yemeni” başta olmak üzere Ebû Temmam, el-Mütenebbî, İbrahim Ali Ahmed Budeyvi ve Suriye asıllı Nizar Kabbânî’ye ait şiirleri okundu.

     

    Hitabet dalında ise İslam tarihinde imtiyazlı yere sahip olan tarihi metinler yer aldı. Öğrenciler Hz. Ebû Bekir’in Hz. Ömer’e nasihatler içeren konuşması başta olmak üzere, Hz. Ali’nin, Ömer b. Abdülaziz’in, Hasan-ı Basrî’nin ve Tarık b. Ziyad’ın gemileri yaktıktan sonra askerlere yaptığı meşhur hutbeyi okudular.

     

    Türkiye Finalinin 9-10 Mayıs 2012 tarihlerinde Ankara-Kızılcahamam’da yapılacağı yerin Uluslararası Arapça Yarışmalarının finali 17 Mayıs 2012 tarihinde Bursa Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenecek

     

    20 Mayıs 2012 tarihinde Haliç Kongre Merkezi’nde uluslararası katılımla düzenlenecek ödül töreninde dereceye giren okul ve öğrencilere ödülleri verilecek. Birinciler umre ziyareti ile ödüllendirilirken, ikincilere Ipad ve üçüncülere Iphone hediyeleri takdim edilecek.

     

    Finalist Okullar

    Bilgi Yarışması Finalistleri

    Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Bursa Nilüfer Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Erzincan Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Kütahya Merkez Akşemsettin Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Ankara Yenimahalle Demetevler Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Çorum İskilip  Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Diyarbakır Bismil Mecit Çelik  Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Zeytinburnu Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Gaziantep Şahinbey Ömer Özmimar Anadolu İmam Hatip Lisesi


    Hitabet Yarışması Finalistleri

    Üsküdar Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

    Bingöl Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

    Bursa İnegöl Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

    Amasya Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

    Siirt Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

    Hatay Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

    Ankara Kazan Fuat Erkmen Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.

    Burdur Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi birinci oldu.



    Şiir Yarışması Finalistleri

    Gümüşhane Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Bursa Gemlik Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Aydın Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Gaziantep Şehitkamil Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Çorum Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Bolu Merkez  Anadolu İmam Hatip Lisesi,

    Şırnak Merkez Anadolu İmam Hatip Lisesi,



  • Diyanet Tv Miraçla Start Alıyor

     

    Etkinlikte konuşan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Hz. Muhammed’e olan aşkın, insanlara cilt cilt kitaplar, naatlar, mevlitler yazdırdığını, ona olan sevginin şarkılara, türkülere yerleştirildiğini, çocuklara onun ismini verenlerin sayısının çok olduğunu ifade etti. “Bir istatistik yapılsa Anadolu’da kaç Mehmet, Mustafa, Mahmut, Nebi, Resul var, hatta peygamberler arasında ayrım yapmadığımız için kaç Musa, İsa, Adem var. İsimlerin listesini önümüze koyduğumuzda bir peygamberler ailesi ortaya çıkacaktır” diyen Görmez, kadınların isimlerinin önünde ya da arkasında da peygamber sevgisini anlatan ‘gül’ün olduğunu söyledi. Görmez, yüreklerdeki sevginin bilgiye dönüşmesi gerektiğine dikkat çekti… Kayseri Müftülüğü’nün düzenlediği Kutlu Doğum etkinliğine de katılan Görmez, Diyanet TV’nin yayınıyla ilgili, “İlk deneme yayınımıza Miraç gecesinde, ilk yayınlarımıza da Ramazan ayında başlamış olacağız inşallah” dedi.

  • Tefsir Usulü Ondan Sorulur

     Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Temel İslam Bilimleri Tefsir Ana Bilim Dalı Başkanı olan, ayrıca bu sene faaliyete geçen Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde de ders veren yılların emektarı Muhsin Demirci Hoca, öğrencisi olamasam da gıyaben kendisine teşekkür ve minnet borçlu olduğum, ilahiyat camiasının değerli akademisyenlerinden biri.
     
    Kendisi, Kur’an’ın Müteşabihleri Üzerine, Vahiy Gerçeği, Kur’an Tarihi, Kur’an ve Yorum, Kur’an’da Toplumsal Düzen, Konulu Tefsire Giriş, Kur’an’da Evrensel İlkeler, Kur’an’ın Ana Konuları,Tefsir Usulü, Tefsir Tarihi, Tefsire Giriş, Tefsir Terimleri Sözlüğü,Kur’an’da Sosyal Gerçeklik, Kur’an’a Göre İnsan ve Dinî Sorumlulukları, Lokman Suresi ve Ahlakî Öğütler, Tefsirde Metodolojik Sorunlar gibi ilgili alanlarda büyük boşluklar dolduran eserlerin sahibi velud bir ilim adamı.

    Doyurucu ve yönlendirici bir üslubu yakalamak kolay olmasa gerek

    Muhsin Demirci Hocanın Kur’an’a ve tefsire dair eserleri önemli. Çünkü bu alana dair metodolojik, dilsel, tarihsel, anlamsal-yorumsal bilgileri, yorum ve yaklaşım tarzlarını büyük alanlı başlıklar altında öz ve özet bir biçimde derli-toplu olarak veriyor. Kur’an, Tefsir, Tevil, Meal/Tercüme, Usul-ü Tefsir, Ulumul-Kur’an gibi konular, detayları, boyutları, derinlikleri cidden uzun ve yorucu emek gerektirerek değerlendirilebilecek konulardır. İrili-ufaklı birçok klasik-modern, yerli-yabancı, bütüncül/ansiklopedik-müstakil araştırma-inceleme gerektiren alanlarda hem geçmiş müktesebatı hem de aktüel gelişmeleri takip etmek de yoğun bir emek ister. Üstelik çalışılan bu konularda gereksiz uzatmalara dalmadan, mevzuyu kuşa da çevirmeden harmanlayıp değerlendirmeler ve çalışmalar yapmak, üstelik sağlam ve güvenilir bir usul zemininde sadece bilgilendirici değil doyurucu ve yönlendirici bir üslubu, derinlik ve tutarlılığı yakalamak kolay bir şey olmasa gerek.

    Muhsin Demirci Hocanın eserlerinde bu bahsi geçen özellikleri görmek mümkün. Sistematik temel-detay örgüsü, sahih bilgi ve yorumlara rağbet etme kaygısı bağlamında zikri gereken noktalara teması da eklenince bütün bu kitapları okurken rahatlıkla hissettiğim, pratik olduğu kadar kuşatıcı, adeta imbikten süzülmüş bilgilerle dopdolu eserlerin müellifi kendisi… Onun her kitabını elime güvenle ve heyecanla alırken, ayrıca yeni şeyler öğreneceğimi ve değişik noktaların farkına varacağımı düşünüyor ve her seferinde yanılmadığımı düşünüyorum.

    Onun eserleri, sağlam bir zemin, hazırlayıcı bir farkındalık da kazandırıyor

    Tabii ki kendisi zincirin bir halkası ama önemli, okunması gerekli bir halkası. Konulu, kavramsal, metodolojik, eğitimsel, ansiklopedik vs. Kur’an-Tefsir araştırma-incelemelerinin zengin içeriklerle ve sosyal, fennî, dilsel, felsefî ilim ve disiplinlerle mukayeseli olarak yoğunlaştığı, -istisnaları olmakla birlikte- her birinin ilmî-irfanî değeri haiz olduğu malum olup mutlaka istifade edilmelidir. Ama bu eserlerden önce sağlam bir zemin olması, hazırlayıcı bir farkındalık kazandırması açısından da Muhsin Demirci hocanın eserleri ayrıca bir öneme sahip.

    Son olarak şunu söylemeliyim. Ben fakire tefsir ilmini sevdiren, ciddi ve yoğun olarak tefsir ve bağlantılı ilimlerle ilgilenmeme ve bu alana dair bir şeyler yazmama ve çapımca üretmeme vesile olan hocamdan ve tabii ki eski-yeni bu ve sair ulum-u İslamiyeye katkısı olmuş âlim ve ariflerimizden Allah razı ve mutmain olsun.

    Kur’an’la hemhal olmak büyük bir nimet, tarifsiz bir mutluluk ve pahasız ilahi ikramdır vesselam.

     

    Ömer Faruk Karataş

    Dünyabizim

  • En Güzel Siyer Kitabı Hangisi?

    “Kişi sevdiği ile beraberdir.” Pek tabii olarak bir Müslüman için bu beraberlik tahtına oturacak olan ilk kişi Hz. Muhammed (sav)’dir. Öyle olmuştur, hemen her Müslüman, onu kendisi için örnek insan bellemiştir. Bu durumu, Peygamber için yazılmış eserlerle daha kolay izah edebilir miyiz? Elbette. Şöyle ki, Peygamber’in hayatını kaleme alan yüzlerce kitaptan söz edebiliyoruz bugün. Hem de sadece Türkçe’de.

    Bu haberimizde, kolaylıkla ulaşabileceğimiz ‘siyer’ niteliğini haiz eserleri kısa kısa tanıtacağız. Kuşkusuz, burada anılacak eserler, Peygamber’e yönelik derin sevginin tezahürünü gösteren vesikaların sadece bir kısmıdır.

    Okullarda “Siyer” derslerinin seçmeli olarak okutulmasının gündeme geldiği ve Kutlu Doğum’un idrak edildiği şu günlerde, aşağıdaki sunumumuz faydalı olacaktır ümidindeyiz.

    Hz. Muhammed, Mehmed Cemal, Beyan Yay., İst., 1984, 133 s.

    Yayınevinin “Biyografi” dizisinin bu ilk eseri gençler ve daha alt yaş grupları için hazırlanmıştır denilebilir. Peygamber’in hayatını ayrıntılara girmeden, kısaca okumak isteyenler için bu kitapçığı önerebiliriz.

    Hz. Muhammed’in Hayatı ve İslam Daveti, 2 Cilt., Celaleddin Vatandaş, Pınar Yay., İst., 2004, 548 s. [İkinci Cilt: İst., 2005, 600 s.]

    “Allah resulünün hayatını yazmak, Kur’an’ın hayata müdahalesini yazmaktır.” Bu cümle, Celaleddin Vatandaş’ın her iki cildin başına yerleştirdiği açıklamanın ilk cümlesi. Sözkonusu metinden, yazım aşamasının 12 yıl sürdüğünü öğrendiğimiz eserin ilk cildinde Risâlet Öncesi, Bireysel Davet Yılları, Kitlesel Davetin Başlaması, İslam Daveti ve İtirazlar, Şiddet Yılları, Zorluk Yılları ve Hicret gibi bölüm başlıkları altında Mekke dönemi işleniyor. Medine döneminin anlatıldığı ikinci kitapta ise bölüm başlıkları şöyle: İman Yurdunun İnşası, İslâm ve Savaş, İslâm ve Cahiliye’nin Direnişi, Kuşatma ve Açılım, Dönüm Noktası (Hudeybiye-C.A.), Zafer ve Veda. Bu bölüm başlıklarından kolaylıkla anlaşılabileceği gibi, alışılagelmiş siyerlerden pek çok farklı özellikler taşıyor elimizdeki çalışma. İçerikle ilgili bu farklılıkları, “Peygamberin Hayatının ve İslâm Davetinin Kronolojisi” ile birlikte tafsilatlı bir kaynakça ve indeks tamamlamaktadır.

    Hz. Muhammed’in Hayatı, Martin Lings (Ebubekir Siraceettin), Çev: Nazife Şişman, İnsan Yay., İst., 2006, 395 s.

     

    Martin Lings’in, Kur’an’ın yanı sıra siyer ve hadis alanında Arapça yazılmış ilk kaynakları esas alarak vücuda getirdiği bu eserle başbaşayız. Müellif, söz konusu kaynakları eserin sonuna eklediği “Referans Kaynakları” başlığı altında takdim eder. Bu listede adı geçen müellifler arasında İbn İshak, İbn Sa’d, Vâkıdî, Azrakî, Taberî, Süheylî, Buhari, Kuşeyri, Tirmizî, Hanbel, Nesei, Sicistanî, Darimî, İbn Mace, Beyhakî, Beğavî bulunur. Martin Lings’in bu eserini önemli kılan başka hususlar da vardır. İngiltere doğumlu olan ve genç yaşta İslâm’ı seçen entelektüel bir şahsiyet tarafından kaleme alınmış olması bunlardan biri sayılabilir. Fakat bunlardan daha önemlisi ilmî bir niteliğe ve edebî bir üsluba sahip olması okuyucuyu yönlendirecek diğer özellikleridir.
     

    Hz. Muhammed’in Yaşam Öyküsü, Fatih Okumuş, Timaş Yay., İst., 2005, 336 s.

    Yayınevinin “Gençler İçin” serisinin ilk kitabı olan elimizdeki eser, Hayreddin Karaman’ın “Takdim”iyle başlıyor. Onun ifadesiyle “Gençleri hedef kitle olarak seçmiş” olan bu kitap, Fatih Okumuş’un duyguyla yoğrulmuş anlatımıyla amacına ulaşıyor.

    Allah’ın Resulü Hz. Muhammed, Anne-Marie Delcambre, (Çev: Mahmut Kanık) YKY, İst., 2001, 192 s.

    Anne-Marie Delcambre hukuk ve Arapça eğitimi almış bir Fransız. Lübnan’daki bir Fransız okulunda “İslam Uygarlığı” dersleri vermiş bir oryantalist. Uzmanlık alanlarında eserler kaleme almış, İslâm ile ilgili makaleler yayınlamış. Delcambre, Allah’ın Resulü Hz. Muhammed olarak dilimize kazandırılan kitabına görsel malzemelerle zenginlik katmış. Sözgelimi elimizdeki kitabın ilk sayfaları 16. yüzyıl Türk sanatçılarınca yapılmış minyatürlerle bezenmiş. Miraç olayının tasvir edildiği bu minyatürlerin benzerleri başka görsel malzemelerle birlikte eserin içinde de bol bol kullanılmış.

     

    Eserde dikkat çekici bir başka özellik, Delcambre’ın farklı sebeplerle yaptığı bilgi yanlışlıklarını, mütercimin dipnotlarla düzeltip tamir etmesi. Bu bakımdan eserin Mahmut Kanık gibi ilgili bir mütercim tarafından çevrilmiş olması önemli bir kazanç. Zira bu eseri İslâm’a uzak bir kişi çevirseydi, Delcambre’ın hataları büyük bir ihtimalle aynen kalacaktı.

     

    Son olarak eserin muhtevası hakkında da bilgi verelim: Bir Peygamberin Kökleri, Mekkeli Bir Adam, Allah’ın Elçisi, Hicretin Birinci Yılı, Medine Mücahidi, Devlet Adamı Hz. Muhammed, Hz. Muhammed’den Sonra İslâm olmak üzere yedi ana ve “Tanıklar ve Belgeler” adlı ek bir bölümden oluşuyor kitap. Tanıklar ve Belgeler kısmında Kur’an, sünnet, hukuk, hac, edebiyat, gibi konulara dair bilgiler ve dokümanlar sunulduğunu; bunlardan edebiyat konusunda ise –sadece elimizdeki çeviri bağlamında, orijinalinden ayrı olarak ve ilgili kişi ve kurumların bilgisi dâhilinde- Türk edebiyatına ait malzemelerin kullanıldığına dikkat çekelim.

    Hazreti Muhammed Mustafa, Muhammed Heykel, (Çev: Ömer Rıza Doğrul), İnkılâp Kitabevi, İst., 1985, 540 s.

     Bu kitabı okumaya Muhammed Mustafa El Meraği’nin sunuş yazısıyla başlayabilirsiniz. Peygamberliğin kutsal bir bağış olduğunu, çalışmakla kazanılamayacağını vurgulayan Meraği, bu arada Peygamberlerin birer insan olduğu unutmamak lazım geldiğini belirtir. Meraği’nin dikkat çeken bir başka tespiti de şudur: “Efendimizin hayatına da öteki büyük kimselerin hayatı gibi ya sevgi ve iyi niyetle, ya da öç ve kin ile bakılmış, onun hayatında yeri bulunmayan şeyler eklenmiştir.” Dolayısıyla, O’nun hayat hikâyesine eklenen unsurlar çıkarılmalıdır. Heykel’in çalışması bu anlamda önemlidir. Çünkü bu eser Muhammed Heykel’in yüksek ilmî çabaları ile oluşturulmuş: Hazreti Peygamber’in hayatına ait bütün kaynakları titizlikle incelemek, Peygamberimizin yaşadığı her yeri gezip görmek ve uzun yıllar çalışmak…

    Muhammed Heykel’in bu eseri Peygamber’in hayatını tarih sırasına göre anlatmakla sınırlı değil. Çalışma aynı zamanda İslâm medeniyetinin değişik alt birimleriyle de bağlantı kurularak kaleme alınmış. Bu yüzden elimizdeki çalışmayı sözgelimi iyi bir fıkıh metni olarak dikkate alabiliriz. Eserin zenginliğini artıran bir başka özellik ise sonuç kısmındaki köklü incelemedir. “Kur’an’ın Anlattığına Göre İslâm Medeniyeti” ve “Müsteşrikler ve İslâm Medeniyeti” başlıkları altında ele alınan hususlar, burada dikkate sunulmalıdır.

     

    Hz. Peygamberin Hayatı, Mevdudî, (Çev: Ahmed Asrar), 3 C., 3. Bas., İst., 1992, 501 s., [2. Cilt: 463 s.; 3. Cilt: 437 s.]

    “Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi” üst başlığını taşıyan üç ciltlik eser, Mevdudi’nin, vefatından hemen önce bitirdiği bir çalışmadır. Özgün adı “Siret-i Server-i Âlem” olan eser sadece Peygamber’in hayatını içermiyor. Ayrıca, başlangıçtan itibaren var olan “küfre karşı Tevhid’in mücadelesi”ni anlatıyor. Eserin birinci cildinin tamamı ile ikinci cildinin büyük bir bölümü buna ayrılırken, ikinci cildin geri kalan kısmı ve üçüncü cilt ise Rasûlullah’ın hayatı ve dönemi, klâsik siyer kitaplarından farklı bir tarzda incelenmiş, ele alınmıştır. Eserin Urduca aslından çevrildiğini, üçüncü cildin sonuna fihrist eklendiğini de belirtelim.

    İslam Peygamberi, Muhammed Hamidullah, (Çev: Mehmet Yazgan), Beyan Yay., İst. 2004, 975 s.

    Aslı iki cilt olan eserin elimizdeki nüshası birleştirilmiş baskısıdır. Esere İhsan Süreyya Sırma’nın “Takdim”iyle giriş yapıyoruz. Bu eserle ilk tanışıklık dönemini anlatan Sırma, Hamidullah’ın bu eseri hazırlama sürecini ve Türkçe’ye kazandırılış serüvenini dikkatlere sunuyor. Hamidullah’ın Fransızca aslına yazdığı önsözden ise eserin sistematiği hakkında bilgiler ediniyoruz: Fransız edebiyatının İslâm Peygamberi ile ilgili kapsamlı bir çalışmadan mahrum olduğunu belirten Hamidullah, böylesi bir eksikliği giderme çabası içinde olduğunu bildirir. Müellif, eserin hazırlanışında kronolojik bir sıralamaya bağlı kalmaktan ziyade, Peygamber’in “belirli topluluklarla olan ilişkiler”inde “nasıl bir seyir izlediğini belirleme”k amacıyla “Mekke, Bizans, İran, Yahudiler gibi temel konulara” bağlı bir yöntem uyguladığını belirtir. “Giriş”te “İslâm peygamberi’nin Hayatını Niçin İnceliyoruz?” sorusunu cevaplandıran müellif, “İlk Malzeme ve Kaynaklar”, “Ortam ve Şartlar” gibi eserin alt yapısını oluşturan birikimleri sunduktan sonra, en ufak ayrıntıya dikkat ederek, Peygamber’in “Hayatı ve Eseri” üzerinde duruyor.

    Birleştirilmiş baskının ikinci cildinde ise Resulullah’ın “Özel Hayatı” ve bu hayatın topluma dönük yansımaları ele alınıyor: Eğitim-öğretim, ibadetler, eşitlik ve takva, fen bilimleri, devlet anlayışı, adalet, iktisat, askeri teşkilat, siyaset, vb… Eserin metin kısmı “Hilafet Sorunu” ile sona ermekle birlikte, “Bibliyografya”, “Ek Bibliyografya” ve “Özel İsim ve Kavramlar Dizini” ile daha olgun bir nitelik almaktadır.

    Kur’an’a Göre Hz. Muhammed’in Hayatı, İzzet Derveze, (Çev: Mehmet Yolcu) Yöneliş Yay., 3 C., İkinci Bas., İst., 1995, 464 s. [2. Cilt: 375; 3. Cilt: 416 s.]

    Asru’n Nebi üst başlıklı ilk ciltte yazarın siret kitapları üzerine yaptığı geniş bir değerlendirme bulunmaktadır. Sözkonusu kitaplardaki eksiklikleri, risalet öncesi dönemle ilgili değerlendirmelerdeki zayıflıkları, oryantalistlerin tutumlarını dikkatlere sunan İzzet Derveze, elimizdeki eseri hazırlama gerekçesini de belirtir: Kur’an’dan hareket etmek.

    Eserde Kur’an’ın ve Peygamber’in hayatı rehberliğinde dikkatlere sunulan terminoloji bu çalışmayı alışılmış siyer örneklerinden bir adım daha öteye taşıyor. Yeni baskıları Ekin Yayınevi’nde yapılan İzzet Derveze’nin üç ciltlik bu eserinden seçeceğimiz bazı anahtar kavramlarla sözkonusu farklılığı daha net açıklamaya çalışalım: Asabiyet, hikmet, şirk, evliya, put, cin, ahiret, nefs, ruh, beşer, vahiy, münafıklar, Yahudiler, Hristiyanlar, cihad, ibadet, iktisat, hukuk, aile…

    Özgürlük Peygamberi Hz. Muhammed, Abdurrahman Şarkavi, Çev: Muharrem Tan, Alternatif Yay., İst., 2004, 432 s.

    Abdurrahman Şarkavi’nin 1953 yılında başlayıp 1962’de bitirdiği Özgürlük Peygamberi adlı eser Peygamber’in hayatını ve Asr-ı Saadette yaşanan olayları bir roman üslubuyla dikkatlere sunuyor. Yazar, sunuşunda belirttiği amacını gerçekleştirmiş, “insan” bir “peygamberi”  eser boyunca coşkun bir dille anlatabilmiş. Gerek mesajı, gerekse üslubu ile Özgürlük Peygamberi, özellikle gençlerin rahatlıkla okuyabileceği bir eser.

    Peygamber Efendimiz, Ahmed Cevdet Paşa-Mahir İz (Yayına Haz.: M. Ertuğrul Düzdağ), Işık Yay., İzmir, 1996, 368 s.

    Ahmed Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiya’sından yola çıkılarak hazırlanan bu kitap Mahir İz tarafından sadeleştirilmiş. Eseri neşre hazırlayan Ertuğrul Düzdağ da kitaba yeni tertip, tashih ve ilâveler uygulamış. Bunlar arasında, kitapta bulunan ayet meallerini dipnotla gösterme, eksik bazı hususları (Hılfu’l-Fudul” ve “Çocukları” bahislerini) ekleme, metni küçük ara başlıklara ayırma, geniş bir indeks hazırlama, vb. bulunmaktadır. Bunların eseri tamamlamaya ve daha kullanılır hale getirdiği ortadadır. Fakat bu işlemlerin bir kısmı sonucunda, eser müellifinin (Ahmed Cevdet Paşa’nın) özgün üslubuna da müdahale edildiği söylenebilir.

    Peygamber Efendimizin Hayatı, Mehmet Doğru-Şerif Benekçi, Damla Yay., İst., 2004, 430 s.

    Mehmet Doğru kitabın önsözünde bu siyeri hazırlama gerekçeleri hakkında bilgi verir: “Kur’an-ı Kerim’e göre Resulüllah’a karşı insanların, özellikle Müslümanların görevleri vardır.” Yazarın Resulüllah’a iman, itaat, ittiba; O’nu çok sevme, örnek alma ve O’na saygı duyma… şeklinde özetlediği bu görevleri pek tabii olarak elimizdeki eser aracılığıyla daha iyi kavrama imkanına sahibiz. Pek çok siyer gibi, elimizdeki eser de İslâm öncesi Arabistan’ı ve Cahiliye Devri sosyal ve coğrafi tasvirleriyle başlamakta, kronolojik bir sıralama sonucu Peygamber’in vefatı ve sonrası gelişmelerle sona ermektedir. Fakat kitabın, dizgi ve dizaynındaki sadelik ve anlatımındaki edebî üslupla rahat okunabilir bir yapısı olduğunu belirtelim. Kaynakçası ve indeksiyle eserin çok amaçlı okumalara hizmet edeceğini de unutmayalım.

    Peygamberimizin Hayatı, Ahmet Efe, Akçağ Yay., 4. Bas., Ank. 2005, 312 s.

    “Peygamberimizden Önceki Dünya” ve “Peygamberlerin Mücadelesindeki Esasları”n özetlendiği bir giriş bölümüyle başlıyor kitap. Âdemoğlunun tarih boyunca  “tevhîd” ile olan münasebetlerinin incelendiği bu bölümde, onları “doğru yola” davet eden peygamberlerin sıfatları da dile getirilir. Ahmet Efe, eserin ana gövdesini üç bölümde işlemiş. Mekke’nin ve Kâbe’nin genel nitelikleri, Peygamberimizin çevresindekiler, evliliği, seferleri gibi hususların yer aldığı birinci bölümü, “Vahy ve Risalet”le başlayan Mekkeli yılların konu edinildiği ikinci bölüm izliyor. Ahmet Efe üçüncü bölümde Resûlullah’ın vefatına kadar geçen Medine yıllarını ana olaylar eşliğinde dikkatlere sunuyor. Kitabın en önemli özelliği, son sayfalarda yer alan “Notlar”dır. Yazarın yer yer konuyla ilgili müelliflere müracaat ederek oluşturduğu bu notlar, farklı bir açılım oluşturacak nitelikte.

    Peygamberimizin Hayatı, H. İbrahim Acıpayamlı, İpek Yay., İst., 2005, 216 s.

    H. İbrahim Acıpayamlı’nın bu kitabı da gençler için tavsiye edilebilir. Peygamber’in soyu, doğumunu, ticari hayatı ve evliliği, peygamberliği, ilk Müslümanlar, miraç, Akabe biatları, hicret, mucizeler, Bedir, Uhud ve Hendek savaşları, Resûlullah’ın hükümdarlara mektupları, Hayber ve Mekke’nin fethi, Huneyn ve Tebük savaşları, Veda haccı ve hutbesi, hastalanması ve vefatı… Bütün bunlar rahat okunabilir bir üslupla dikkatlere sunulmuş.

    Peygamberimizin Hayatı, İrfan Yücel, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 5. Bas., Ank., 1990, 290 s.

    Kur’ân Kursları müfredâtına göre hazırlanmış bir ders kitabı olarak kaleme alınmış bu kitapta Rasûlüllah’ın hayatı, tâlim ve tebliğ ettiği esaslar ve meydana getirdiği inkılapla ilgili ayrıntıları okuyabiliyoruz.

    Peygamberimizin Hayatı, Seyyid Kutub-A. Cude es-Sahhar, (Çev: Ebubekir Sıdık), Kahraman Yay., İst., 2005, 158 s.

    “7’den 77’ye Herkes İçin” üst başlığıyla takdim edilen Peygamberimizin Hayatı adlı bu kitap Peygamber’in hayatındaki bazı önemli dönüm noktalarının hikâye diliyle anlatılmasından ibaret. İlmî bir niteliği bulunmayan kitabın ciddî okuyucu için hazırlanmadığını söylemek zor değil. Fakat Peygamberimizi tanımak isteyen gençlere başlangıç kitabı olarak tavsiye edebiliriz.

    Peygamberimizin Örnek Hayatı, İnci Beşoğul, Vahdet Yay., İst., 1984, 146 s.

    İnci Beşoğul’un kaleme aldığı kitap “Gençler İçin” üst başlığını taşıyor. Benzerleri gibi, bu eserin özelliği de anlatımındaki coşkunluk ve üslubundaki hikâye tadıdır.

    Rahmet Peygamberi, Ebu’l-Hasen Ali en-Nedvî, (Çev: Abdülkerim Özüaydın), İz Yay., İst., 2004, 478 s.

    1913 Hindistan doğumlu olan Nedvî, Urduca pek çok İslâmi esere imza atmış: İslam Ruhunun Kurtarıcısı, Din ve Medeniyet,Materyalizm ve Batı Karşısında İman, İslam ve İslam Dünyası,Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti? gibi dünyanın pek çok diline çevrilen kitaplar bunlar arasındadır. Özgün adı es-Siretü’n-Nebeviyye olan elimizdeki eseri müellif “çağdaş ilmî üslupla” kaleme almış. Nedvî’nin bu eseri ilmî niteliği, rahat okunulurluğu ve kolay anlaşılırlığı ile oldukça ilgi çekmiştir. Yirmi beş bölümden oluşan kitap, “Müellifin Önsözü”yle başlayıp “Bibliyografya” ve “Dipnotlar”la sona eriyor.

    Siret-i İbn-i Hişam, Hz. Muhammed’in Hayatı, Huzur Yay., İst., 2003, 383 s.

    Abdulmelik İbn-i Hişâm’ın yazdığı bu siyeri dilimize Arif Erkankazandırmış. Mütercim eserin takdimini “Târih ve Sîret” başlıklı yazıyla yapmış. En eski zamanlardan itibaren Peygamber’in siretine dönük çalışmalar hakkında bilgi veren mütercim, O’nun hayatını dikkatlere sunan ilk siyer ve tarih eserlerini de kısaca tanıtıyor. Arif Erkan’ın tespitlerine göre üçüncü kuşak siyercilerden olan İbn-i Hişam, “sağlam ve güvenilir bir hadisçi ve târihçidir.” Müellifin bu özellikleri elimizdeki esere de yansımıştır. Bunu, “eski zamanlardan bugüne kadar Siret okuyucuları için dayanılan ve güvenilen bir kitap” olmasıyla ispat etmiştir. Arapça aslı dört cilt olarak basılan “Siret-i İbn-i Hişam”ın elimizdeki nüshası ise orijinaline uygun değildir. Zira bu konuda mütercimin kendince haklı gerekçeleri vardır.

    Hassasiyet…

    Sözü bitirirken şu cümleyi kuralım: Burada anılsın veya anılmasın, Hz. Muhammed ile ilgili okumalarımızı artıralım.

     

    Cevat Akkanat

    Dünyabizim

    Güncel Anket Sizce En Güzel Siyer Kitabı Hangisi?

    En güzel Siyer Kitaplarını Buradan Ücretsiz İndirebilirsiniz

  • Dinçer:Başka Dini İçerikli Dersler De Ekelenecek

     Geçtiğimiz Cumartesi her zamanki gibi Eyüp Sultan’a, Dr. Mehmet Emin Hocamın yanına gitmiştim. Mehmet Emin Hocam, Akşam 19.30’da Haliç’teki Buhara Mevlevihanesi’nde Milli Eğitim BakanıProf. Dr. Ömer Dinçer Bey’in konuşma yapacağını söyledi ve bana oraya beraber gitmeyi teklif etti. Hazır Bakan Bey’i bulmuşken, kendisine Din Kültürü derslerinin müfredatı ile ilgili görüşlerimizi de bildiririz düşüncesiyle Dr. Mehmet Emin Hocamla birlikte bir mektup yazdık. Bu mektubu Bakan Bey’e ulaştırmak bizim için artık kutsal bir görev olmuştu.

    Akşam saati gelince Dr. Mehmet Emin Hocamın minik arabasıyla Buhara Mevlevihanesi’ne gittik. İçerde yer kalmadığı için kapıdaki güvenlikçi bizi bahçeye almak istememişti ama arkamızdaki araba Bakan Bey’in arabası olunca onun geçmesi için bizi mecburen içeriye aldı. Geniş bahçede ilerleyerek dış kapıda bekleyen karşılama ekibinin yanına kadar gittik. Bakan Bey’in eşi dostu, arkadaşları, akademisyenler, siyasiler hepsi oradaydı.

    Programın sunuculuğunu ve yönetimini Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara Hoca yaptı. Hakkını teslim etmek gerekirse çok başarılı bir sunumdu bu… Halkın sorularını Bakan Bey’e net bir şekilde iletmesi de çok güzel oldu.

    Programın sonunda Dr. Mehmet Emin Hocam mektubu, Bakan Bey’e bizzat ulaştırdı. Görev başarı ile tamamlanmış oldu. Daha sonra Bakan Bey ve bazı misafirler bir salona geçtiler ve orada sohbete devam ettiler. Bu sırada ben de dışarıda hocamı bekledim ve bazı abilerle sohbet ettim.

    İşte bu vesile ile gittiğim toplantıda Bakan Bey’in eğitim meseleleri ile ilgili görüşlerini de dinlemiş oldum. Televizyon izlemediğim için birçok şeyi de orada yeni duydum.

    Milli Eğitim’in yönetim kadrosunun ortalama yaşı 40’ın altında

    Bakan Bey konuşmasının başında eğitim sistemimizi üç temel ayak üzerine oturtmaya çalıştıklarını ve bu temel hedeflerin şunlar olduğunu söyledi: Birincisi dünyadaki beklentileri karşılayacak bilgi ve yeteneklere sahip çocuklar yetiştirmek. İkincisi çocuklarımızı kendi toplumumuzun ihtiyaç ve beklentilerini karşılayacak şekilde bilgi ve yetenekle donatmak. Üçüncüsü de ahlakî değerler, tarih bilinci ve sosyal sorumluluklarının farkında olan çocuklar yetiştirmek.

    Bu üç unsuru da önemsediğini ve her birisinin ayrı ayrı önemli olduğunu söyleyen Bakan Bey bu hedeflere ulaşabilmek için daha esnek bir yapıya ihtiyaç olduğunu, bunun için de 35’e yakın genel müdürlük olan, sekiz hiyerarşik kademeden oluşan, çok sağlam ve katılaşmış bürokratik süreçleri ve formaliteleri olan inanılmaz geniş yapıdaki bakanlığı yeniden yapılandırdıklarını ifade etti.

    Bu konudaki sıkıntıların birçoğunun halledildiğini söyleyen Bakan Bey bu konuda şunları söyledi: “Bunların hepsini aşabildiğimizi söylemem mümkün değil ama en azından iki şeyi başardığımızı söylemem mümkün. Birincisi; genel müdürlük sayısını on altı genel müdürlüğe düşürdük ve genel müdürlüklerin arasındaki koordinasyonsuzluğu ortadan kaldıracak bir yapı kurguladık. İkincisi de bakanlık içinde kariyer uzmanların çalışmasını sağladık. Bunu yaparken de çok say

    ıda yönetici yerine daha az yöneticinin olduğu ama daha genç olan bir yapıyı da kurduğumuzu söyleyebiliriz. Artık Milli Eğitim Bakanlığında eskiden olduğu gibi ortalama yaşı elli beşin üstündeki insanlar yok, ortalama yaşı kırkın altında olan bir yönetici kadrosu var.”

    İhtiyaçların bir hiyerarşisi vardır

    Aslında sembolik şeylere çok fazla önem vermek doğru değildir belki ama Bakan Bey’in konuşmasının bir yerinde İmam-ı Gazzali’den bahsetmiş olması benim için son derece anlamlıydı. Neticede böyle büyük bir âlimin ismini bir Bakandan duymaya pek alışık değildik. İmam-ı Gazzali’ye baktığınızda, ihtiyaçların birbirinden farklı önceliklere sahip olduğu tanımlamasıyla mutlaka karşılaşacağımızı söyleyen Prof. Dr. Ömer Dinçer Bey, benzer bir ayrımla Abraham Maslow’a baktığımız zaman da karşılaşacağımızı söyledi.

    Bazı ihtiyaçların diğer ihtiyaçlardan daha öncelikli olduğunu söyleyen Bakan Bey, Abraham Maslow’un insan ihtiyaçlarını birkaç kategoriye ayırdığını ve buna göre en temel ihtiyacın da yeme içme ihtiyacı olduğunu söyledi. İkinci kademede güvenlik ihtiyacı, üçüncü kademede sosyal ihtiyaçlar, dördüncü kademede de aidiyet ihtiyacı olduğunu söyleyen Bakan bey, bakanlık olarak bu ihtiyaçlar hiyerarşisini dikkate alarak eğitim çalışmalarını yürüttüklerini söyledi. Son çıkardıkları yasalar ile de bu zamana kadar aslında eğitim sistemini çok otoriter, tek tip yetiştirici, çok dar kalıplar içerisine sokan kabuğu kıracak adımları atmış olduklarını ifade etti.

    Zorunlu eğitim neden on iki yıl oldu?

    Bakan Bey eğitimin on iki yıla çıkarılmasının gerekçesini ise şöyle izah etti: “Eğitimin on iki yıla çıkarılmasının çok haklı bir gerekçesi var. Gelişmiş ülkelerin ortalamasına baktığımızda toplam nüfuslarının ortalama eğitim süresi 12 yıl ve üzeri olduğunu görüyoruz. Bizim toplam nüfusumuzun ortalama eğitim süresi ise 6-7 yıldır. Yani bizim gelişmiş dünyayla eğitim açısından mukayesemiz yapıldığında stratejik bir açıklık vardır ve bu açıklık tam iki katıdır. Bugün gelişmiş ülkeler toplam nüfuslarının yüzden seksenden fazlasını lise mezunu yapmak için strateji belirlemiş durumdadır. Japonya veGüney Kore ise nüfusunun tamamını üniversite mezunu yapmak için strateji belirlemiş durumdadır. Bu ülkelerin üniversite eğitiminde yüzde yüze çıkmayı düşündüğü dönemde bizde bu oran yüzde otuz üç olduğunu söylersem aradaki farkı görmeniz mümkün olur.”

    Sekiz yıl kesintisiz eğitimin, benzerine çok az rastlanır bir uygulama olduğunu söyleyen Bakan Bey sekiz yıl kesintisiz eğitim yapan bizden başka dünyada bir tek İrlanda olduğunu söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Bütün ülkeler bu eğitimi kademeli yapıyorlar çünkü çocukların fert olarak birbirinden farklı olduğunu düşünüyorsak şayet, o zaman çocukların birbirinden farklı eğitim ihtiyaçlarını da kabul etmek durumundayız.”

    Neden okula erken başlatıyoruz?

    Bazı anne babaların çocuklarını erken yaşta okula gönderme konusunda tedirginlik yaşadıklarını söyleyen Bakan Bey bu konuda şunları söyledi: “Herkes değişikliğin ortaya çıkardığı belirsizlikten korkuyor, şimdiye kadar otoriter bir yapı içerisinde yetiştik, hepimiz hep itaat etmeyi öğrendik, yahut da bize söylenileni yapmayı öğrendik, dolayısıyla da bir değişiklik olduğunda veya kendi başımıza bir şey yaptığımızda bunun ortaya çıkaracağı riski hiç kimse göze almıyor. Birinin çıkıp bu riski göze alması lazımdı, o da galiba ben oldum. 90 yılından beri Milli Eğitim Şuralarında çocukların okula başlama yaşı ile ilgili tavsiye kararları var. Bunu bir yıl erkene alma sebebimiz çocuklarımızın hayatlarına bir yıl kazandırmakla alakalı.”

    Seçmeli Hıristiyanlık, Musevilik dersleri de konulacak

    İmam Hatip liselerinin orta kısımlarının açılmasının kanunla mümkün olduğunu belirten Bakan Bey, “ortaokul ve lisenin yan yana açılması ile ilgili imkândan da sadece imam hatip okulları değil, daha erken yaştan itibaren bir sanat veya spor eğitimi almak isteyen çocuklarımız da yararlanabilecektir” dedi.

    Ortaokul ve lisede hem Kur’an-ı Kerim dersini hem de Peygamber Efendimizin hayatı ile ilgili dersi seçmeli ders olarak konulacağını söyleyen Bakan Bey isteyen öğrencilerimizin bu dersleri alabileceklerini ifade etti. Bu konuda ayrıca şunları dedi: “Ayrıca seçimlik olarak toplumdaki farklı kesimlerin beklentilerine uygun bir şekilde din dersleri koyacağız. İslam dinini ayrıca öğretecek, ibadetini, iman esaslarını veya farklı boyutlarını görebileceği dersler konulacak. Aynı şekilde Hristiyanlığı, Museviliği öğrenmek isteyen çocuğa da ilgili dersleri vereceğiz.”

    Açtık, bir mahzuru mu var?

    İmam Hatip liseleri konusundaki tartışmalara girmediğini ifade eden Bakan Bey bu konuda şunları söyledi: “Ben hiçbir zaman İmam Hatip okulu açılıyor tartışmasına girmedim. İmam Hatip Okulu açılıyor, bunda ne var ki, gayet normal ve tabii bir şey… Bunu büyük bir marifetle yapıyormuş havasına girmeyi de zaten doğru da görmedim. Eğitim sistemimizi esnekleştirdikse ve bundan yararlanacak her kesim için bir şey söylenmişse ‘evet ne mahsuru var’ diye sordum. İmam Hatip okulları açacak mısınız? Evet, bir mahzuru mu var. Kürtçe ders koyacak mısınız? Evet, bir mahzuru mu var. Alevilik ders olabilir mi? Evet olabilir, bir sakıncası mı var? Bütün bu sorulara bu şekilde cevap verdik.”

    Program dinleyicilerin sorularının ardından İnsan Ve Medeniyet Hareketi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Mehmet Güney Bey’in, Milli Eğitim Bakan’ı Prof. Dr. Ömer Dinçer Bey’e hediye takdim etmesiyle sona erdi.

     

    Aydın Başar

    Dünyabizim

  • Suriye Katledirken Biz Ne Yapıyoruz ?

    Müslümanlara düşen İslami sorumlulukların neler olduğunun konuşulacağı bir konferansa ev sahipliği yapacak.

     

    Özgür-Der’in düzenleyeceği konferansa katılan konuşmacılara gelince:

     

    Ortadoğu ve İslam dünyası ile yakından ilgilenen, bu alanda başvuru kaynağı olabilecek ve Suriye hakkında etraflıca bilgi verebilecek bir isim olan (Araştırmacı-Gazeteci) Ahmet Varol.

     

    Olaylara içerden biri olması hasebiyle vakıf olan ve daha sağlıklı bilgi verebilecek olan Suriye Milli Meclis Üyesi Fevzi Zakiroğlu.

     

    İslamcılık alanında çalışmaları ve yazılarıyla tanınan ve Suriyeli kardeşlerimize karşı İslami sorumlulukların neler olduğunu en güzel biçimde anlatabilecek isimlerden biri olan (Araştırmacı-Yazar) Hamza Türkmen.

     

    İnsani yardım alanında reddedilemez üstün bir tecrübe ve birikime sahip olan; bu alanda tüm dünyada ses getiren çalışmalara imza atan ve benzeri çalışmalara örneklik teşkil eden İHH’nın Genel Başkan Yardımcısı Osman Atalay.

     

    Alanının uzmanı olan mezkur konuşmacılardan sonra da Grup Yürüyüş Konseri.

     

    Suriye’de neler olup bitiyor, neler yapabiliriz sorularına cevap arıyorsanız bu zengin içerikli konferansı kaçırmamalısınız.

     

    Tarih: 15,04,2012 Pazar

    Saat: 14:00

    Yer: Orhangazi Kültür Merkezi / Sakarya

  • Cumhuriyet İlahiyatta Ödüllü Siyer Yarışması

    Cumhuriyet İlahiyatta Ödüllü Siyer Yarışması

    Yarışma formatı Guruplar 3’er Kişilik olacaktır.

    Tarih:16 Nisan Pazartesi

    Saat:14:30

     

  • Önceki sayfa Sonraki sayfa