MARİFE NEKRA ARAPÇADA Belirli Belirsiz İsim
Arapçada isimler değişik açılardan ayırıma tabi tutularak incelenebilir. Cinsiyet bakımından yapılan müennes-müzekker ayırımı, sayı bakımından yapılan müfred-tesniye-cemi ayırımı… vb. ayırımların temel amacı isimleri daha iyi tanıyabilmektir.
İsimlerin tabi olduğu önemli ayırımlardan birisi de belirlilik bakımından yapılan marife-nekre ayırımdır. Öncelikle bu terimleri tanımlayalım.
Marife: Belirli bir nesneyi gösteren isimlere marife denir. Belirli bir şey için konulmuş isimdir şeklinde de tanımlanabilir.
المعرفة: ما وُضِعَ لِشَيْءٍ بِعَيْنِهِ |
Nekre: Belirsiz bir nesneyi gösteren isimlere nekre denir. Belirsiz bir şey için konulmuş isimdir şeklinde de tanımlanabilir.
النَّكِرَةُ: ما وُضِعَ لِشَيْءٍ لا بِعَيْنِهِ |
Marife ve nekre terimlerinin Türkçede doğrudan karşılıkları olmadığından Türk öğrenciler tarafından anlaşılmalarında zorluklar tabii olarak yaşanabilmektedir. Terimlerin daha iyi kavranabilmesi açısından örnekler üzerinden açıklamakta yarar vardır.
Örneğin: ( شجرةٌ ) kelimesi nekre (belirsiz) bir isimdir ve “bir ağaç” şeklinde Türkçeye çevrilebilir. Belirli, bilinen bir ağaç değil herhangi bir ağaç kastedilmektedir. Başına ( ال ) takısı ekleyerek ( الشّجَرَةُ ) dediğimizde ise bilinen, belirli bir ağacı kastetmiş oluruz. Buna göre; ( في الحديقةِ شجرةٌ ) “Bahçede bir ağaç var” dediğimizde belirli bir ağaçtan değil sadece bahçede bir adet ağaç bulunduğundan söz etmekteyiz. Konuyla ilgili ikinci bir cümle söyleyip الشجرةُ جميلةٌ) ) “Ağaç güzel” dediğimizde ise artık herhangi bir ağaçtan değil bahçedeki o tek ağaçtan bahsetmekteyiz. Yani artık söz konusu olan sıradan
bir ağaç değil bir önceki cümlemizde bahsi geçen (marife/belirli bir) ağaçtır.
Bir başka örnek de şöyle olabilir: Birbirlerine ( ف) atıf harfiyle bağlanmış iki cümleden oluşan ( رأيْتُ في الطَرِيقِ رَجُلا فسَلّمْتُ على الرّجُلِ ) “Yolda bir adam gördüm ve (gördüğüm o) adama selam verdim.” ifadesinde birinci cümle olan ( رأيْتُ في الطَرِيقِ رَجُلا ) cümlesinde geçen ( رَجُلا ) kelimesi nekredir. Zira daha öncesi itibariyle bilinmeyen herhangi bir adamdan söz edilmektedir. İkinci cümledeki ( الرّجُلِ ) kelimesi ise marifedir. Zira artık bahsettiğimiz herhangi bir adam değil de konuşan kişinin az önce görüp de kendisine selam verdiği belirli (marife) bir adamdır. Yukarıda da temas ettiğimiz üzere marife ve nekre terimlerinin Türkçede birebir karşılıkları yoktur. Türkçede isimler yalın halde söylendiklerinde belirli sayılmaktadırlar. “Öğrenci geldi” denildiğinde “öğrenci” belirli bir isimdir. Türkçemizde Arapçadaki ( ال ) takısı veya İngilizcedeki (The) gibi isimleri belirli hale getirmek için kullanılan bir ek yoktur. “Bir öğrenci” dediğimizde ise “öğrenci” kelimesini belirsiz isim yapmış oluruz zira kastettiğimiz herhangi bir öğrencidir.
Marife İsimlerin Çeşitleri
Arapçada marife isim denilince genellikle akla ( ال ) takılı kelimeler gelmektedir. Oysa Arapçadaki marife isimler bunlardan ibaret değildir.
Aşağıda sayacağımız altı tür isim marife olarak kabul edilmektedir. Ayrıca sonunda tenvin bulunan bütün isimlerin nekre olduğu da doğru değildir.
Aşağıda yer alacağı üzere ( عَلِيٌّ ) gibi özel isimler başlarında ( ال ) takısı bulunmamasına ve sonunda tenvin olmasına rağmen marifedir. Arapçada marife olarak kabul edilen isimler şunlardır:
ال) . 1 ) Takılı Kelimeler Arapçada marife denilince ilk akla gelen ve aynı zamanda en çok örneğin yer aldığı grup ( ال ) takılı (harf-i tarifli) kelimelerdir. Aşağıdaki cümlelerde ( ال ) takısı ile marife olmuş kelimeleri inceleyiniz.الضدانِ لا يَجْتَمعانِ. “İki zıt asla bir araya gelmez.”
صامَ المسْلِمونَ شهْرَ رَمَضانَ. “Müslümanlar Ramazan’da oruç tuttular.”
البيتُ مُطِلّ على البُحَيرَةِ. “Ev göle nâzırdır.”
زَرَعَ الفَلاحُ الذّرَةَ. “Çiftçi mısır ekti.”
لا تُؤخّرْ عَمَلَ اليوْمِ إلى الغدِ. “Bugünün işini yarına bırakma.”
جاعَ الطِّفْلُ فبَكَى. “Çocuk acıktı ve (bu yüzden) ağladı.”
الرِّياضَةُ مُفِيدةٌ للعَقْلِ والجِسْمِ. “Spor vücut ve zihin için yararlıdır.”
Arapçada ( ال ) takısı (harf-i tarif), marife (belirli) isimlerle, bu marife (belirli) isimleri nitelendiren sıfatların başına gelir. ( ال ) takısı her zaman aynı anlamı ifade etmez. Bu tarif harfinin cins, istiğrak, ahd-i harici ve ahd-i zihniolmak üzere dört çeşit anlamı bulunmaktadır. Şimdi bu kavramları biraz açıklayalım:
a. Cins: ( ال ) takısı (harf-i tarif), bir şeyin cinsini ifade etmek için getirilebilir. Örneğin: ( الرجلُ قَوِيٌّ ) “Erkek güçlüdür” dediğimiz zaman ( (الرجلُ kelimesinin başındaki ( ال ) takısı belirli bir erkeği ifade etmek için değil erkek cinsi anlamını belirtmek için getirilmiştir yani teknik terim olarak “cins” manasındadır. Anlatılmak istenen erkek cinsinin özelliğinin güçlü olmak olduğudur. Bu cümlede belirli herhangi bir erkekten söz edilmediği gibi bütün erkekler de kastedilmemektedir. Yani cümle “Bütün erkekler güçlüdür” diye tercüme edilemez.
b. İstiğrak: ( ال ) takısı (harf-i tarif), kelimenin kapsamının tümünü ifade etmek için de getirilir. Bu durumda “bütün hepsi” manasına gelir. Teknik terimle “istiğrak” manası ifade ettiği söylenir. Örneğin: ( للناسِ رِجْلانِ ) “(Bütün)insanların iki ayağı vardır” dediğimiz zaman ( الناسِ ) kelimesinin başındaki ( (ال takısı, “bütün” anlamına gelmektedir.
c. Ahd-i Harici: ( ال ) takısı (harf-i tarif), daha önce bahsi geçtiğinden dolayı bilinen, belirli bir varlığı ifade etmek için de kullanılır. Harf-i tarifin ifade ettiği bu anlama teknik terim olarak “ahd-i haricî” denir.
Örneğin: ( جاءني رجلٌ فأكرمتُ الرجُلَ ) “Bana bir adam geldi ben de (o gelen) adama ikramda bulundum” ifadesi birbirine ( ف) atıf harfiyle bağlanmış iki cümleden oluşmaktadır. ( جاءني رجلٌ ) cümlesindeki ( رجلٌ ) kelimesi nekredir. Zira bu söz söylendiği anda söz konusu olan herhangi bir adamdır. Oysa ikinci cümledeki الرجُلَ) ) kelimesi marifedir. Zira artık belirli bir adamdan yani bu sözü
söyleyene gelmiş bulunan adamdan söz edilmektedir.
d. Ahd-i Zihni: ( ال ) takısı (harf-i tarif), konuşmada önceden bahsi geçmemiş olsa da sözü söyleyen ve muhatap tarafından zihinlerinde mevcut
Örneğin: ( ذهبْتُ إلى السوق واشتريتُ اللحمَ ) “Çarşıya gittim ve et satın aldım” ifadesinde ( اللحمَ ) kelimesi ( ال ) takılı olarak getirilmiştir. Zira et denildiğinde gerek sözü söyleyenin ve gerekse de muhatabın zihnindeki ön bilgi bunun “kırmızı et” olduğu şeklindedir. Her ne kadar tavuk ve balık etleri de et olsa da mutlak olarak et denildiği zaman akla gelen kırmızı ettir. Dolayısıyla örneğimizdeki ( اللحمَ ) kelimesi zihnimizdeki bu ön bilgiler dikkate alınarak ال) ) takılı olarak söylenmiştir. Bu lâm-ı tarife teknik terim olarak zihinlerde bulunan bilgileri yansıttığı için ahd-i zihnî lam’ı denmiştir.
Şemsî ve kamerî harfler: ( ال ) takısındaki lâm harfi kendisinden sonraki harfe göre okunmakta veya okunmamaktadır. Kamerî harfler dediğimiz ( ، أ، ب ج… ) harflerinden birisi ile başlayan bir kelimenin başına ( ال ) takısı gelirse اَلْ) ) “el” şeklinde okunur. Aksine şemsî harfler denilen ( … (ت، ث، د harflerinden birisi ile başlayan bir kelimenin başına ( ال ) takısı gelirse yazılışta bulunmakla birlikte telaffuzda lâm harfi okunmayıp elif harfi kelimenin ilk harfine eklenerek o ilk harf şeddeli olarak okunur. Aşağıdaki şemsî ve kamerî harfler tablosunu inceleyiniz.
Nekre-i maksûde olan yani şeklen nekre olarak söylenilen ancak kendileriyle muhatabın karşısındaki belirli kişi veya kişilerin kastedildiğinida üslubunda münada olan kelimeler de marife olarak kabul edilmektedir.
Konuşan kişi, ( يا رَجُلُ ) “Ey Adam!” dediğinde karşısındaki belirli bir adamı kastetmektedir. Öğretmenin sınıfta adlarını bilmediği bir öğrenciye) ( (يا طالِبُ “Ey öğrenci!” şeklinde seslenmesi de buna örnek teşkil eder. ( طالِبُ ) kelimesi şeklen nekre olsa da ortamda bulunanlar tarafından bilinen bir öğrenciye seslenilmiş olduğundan marife sayılmaktadır.
Zamirler
Bilindiği üzere zamirler, ismin yerini tutan kelimelerdir. Arapçada zamirlerin tamamı belirli (marife) kelimeler olarak kabul edilmektedir. Zamirler Arapça II kitabının ilgili ünitesinde geniş olarak ele alınacaktır. Burada ön bilgi olması açısından başlıca çeşitlerini söylemekle yetinebiliriz.
Zamir çeşitleri
a. Merfu‘ muttasıl zamirler: Fiillere bitişik olarak yazılan ve cümle içerisinde fâil (özne) konumunda olan zamirlerdir. Bunları fiil çekimleri esnasında fiillere eklenen zamirler olarak da nitelendirebiliriz. Mâzî fiillere eklenen (…. ت، نا، و ) zamirleri (örneğin: … كتبتَ، كتبْنَا، كَتَبُوا ), muzâri fiillere eklenen (… ا، و ) zamirleri (örneğin: … يكتبانِ، يكتبون ), emir fiillere eklenen ( ، ا و… ) zamirleri (örneğin: … اكتبا، اكتبوا ) bu tür zamirlerdir.
b. Merfu‘ munfasıl zamirler: Herhangi bir kelimeye bitişmeksizin ayrı olarak yazılan ve cümle içerisinde mübteda veya merfu‘ bir kelimenin tekidi konumunda olduklarından dolayı (mahallen) merfu‘ olan (… (هو، هُما، هُم، هِيَ zamirleri merfu‘ muttasıl zamirlerdir.
c. Mansûb muttasıl/mecrûr muttasıl zamirler: Bitişik olarak yazılan ve fiiller bitiştiklerinde mef’ûl konumunda olmak üzere mansûb ve isimlere bitiştikleri zaman muzâfun ileyh (tamlayan) konumunda olmak üzere veya cer harflerinde sonra geldikleri için mecrûr olan ( ، …ه، …هما، …هم، …ها، …هما هُنّ، …ك، …كما، …. …) zamirleri bu tür zamirlerdir. Şu örneklerdeki bu tür zamirlere dikkat ediniz. ما، مِحْفَظَتُهُنَّ، ضَرَبَكُنَّ، اكُْتُبْها، رَآنَا قَلَمُهُ، كتاُ
d. Mansûb munfasıl zamirler: Ayrı olarak yazılan ve cümle içerisinde mansûb konumunda olan (…، إياّه، إياّهما، إيّاهم ) zamirleridir. “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz” إياّكَ نَعْبُدُ وإيّاكَ نَسْتَعِينُ
Aşağıdaki cümlelerdeki zamirleri gösteriniz ve çeşitlerini belirtiniz.
زُرْنا استانبولَ في العامِ الماضِي مَرّتَينِ. إِيّاكَ نعبُدُ وإباكَ نَسْتَعينُ. يا طالِبانِ اكُْتُبا واجِبَكما. قرأتُ كتابَ التاريخِ وكتابَ الفِزْياءِ. هؤلاء هم المعَلّمون الذِينَ يَعْملونَ في هِذه المدْرَسَةِ. هذا قَلَمُهُ.
Belirlilik Yönünden İsimler İşaret İsimleri
Yakındaki, az ötedeki veya uzaktaki bir varlığı göstermek, işaret etmek için kullanılan marife isimlerdir. Yerine göre bazen Türkçemizdeki işaret zamiri, bazen de işaret sıfatı yerinde kullanılmaktadırlar. Yakın, orta uzaklık ve uzak için ve bir de mekân için kullanılanları vardır. Yakın için kullanılanlar: (… هذا، هذان، هؤلاء، هذه ) “Bu (müzekker için), bu
ikisi, bunlar, bu (müennes için)…” Orta uzaklık için kullanılanlar: (… ذاكَ، ذانِك، أولائكَ ) “Şu, şu ikisi, şunlar…” Uzak için kullanılanlar: (… ذَلِكَ، ذانِكَ، أولائكَ ) “o, o ikisi, onlar…”
Mekân için kullanılanlar: (… هُنا، هُناكَ ) “burada/burası, orada/orası…”
Az önce de belirttiğimiz gibi işaret isimleri bazen Türkçemizdeki işaret zamiri, bazen de işaret sıfatı yerinde kullanılmaktadırlar. Aşağıdaki cümlelerdeki işaret simlerinin kullanılışlarını inceleyiniz.
هاتانِ المعَلّمَتانِ نشيطتانِ. “Bu iki bayan öğretmen aktiftirler.” ( هاتانِ ) İşaret ismi Türkçemizdeki işaret sıfatı karşılığında kullanılmıştır. ( المعَلّمَتانِ ) muşarun ileyhtir. تِلْكَ خَدِيجَةُ. “O, Hatice’dir.” ( تِلْكَ ) İşaret ismi Türkçemizdeki işaret zamiri karşılığında kullanılmıştır. ( تِلْكَ ) cümlede mübteda ve ( خَدِيجَةُ ) de haber konumundadır.
هذا البيتُ جمَِيلٌ. “Bu ev güzel.” ( هذا ) İşaret ismi Türkçemizdeki işaret sıfatı karşılığında kullanılmıştır. ( البيتُ ) muşarun ileyhtir. هؤلاء أولادي. “Bunlar benim çocuklarımdır.” ( هؤلاء ) İşaret ismi
Türkçemizdeki işaret zamiri karşılığında kullanılmıştır. ( هؤلاء ) cümlede mübteda ve ( أولادي ) de haber konumundadır. Arapçadaki işaret isimlerinin Türkçemizdeki işaret sıfatı karşılığında
kullanılabilmesi için kendilerinden sonra ismin ( ال ) takılı olması gerekir. Yalnız marife olması yeterli değildir. İşaret isminden sonra gelen bu ( ال ) takılı kelimeye “kendisine işaret olunan” anlamında muşârun ileyh denir. İşaret isimleri Arapça II kitabının ilgili ünitesinde geniş olarak ele alınacaktır. Arapça işaret isimleri hakkında daha fazla bilgi almak için Mustafa Meral
Çörtü’nün Arapça Dilbilgisi Nahiv adlı kitabına başvurunuz. Aşağıdaki cümlelerdeki işaret isimlerinin Türkçedeki işaret zamiri karşılığında mı yoksa işaret sıfatı karşılığında mı kullanıldıklarını belirtiniz.
هؤلاء أساتِذَةٌ في كلية الإلهيات. اشْتَريْتُ هذا القلمَ من السّوق. هذِهِ ممرضةٌ في مستشفى الجامعةِ. هلْ رَأيتِ تِلكَ الطائرةَ ؟
Belirlilik Yönünden İsimler İsm-i Mevsuller
İsm-i mevsul, anlamı kendisinden sonra gelen cümle ile açıklanan ve bu cümleyi önceki cümleye bağlayan marife isimdir. ( ، الذي، اللذانِ، الذين، التِي من ما…. ) kelimeleri ism-i mevsuldürler. İsm-i mevsulden sonra gelen cümleye “sıla cümlesi” denir.
Ayrıntıları 2. sınıf kitabında verilecek olan ism-i mevsullerle ilgili aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.
أُمُّنَا هِيَ الّتِي تُرَبِّينا. “Annemiz bizi eğitendir”
اِرْحَمْ مَنْ هو أصْغَرُ مِنْكَ سِنًّا. “Senden yaşça küçük olana merhamet et.”
زرْتُ الرجلَ الذي زارَنِي مِنْ قبلُ. “Beni daha önce ziyaret etmiş olan adamı ziyaret ettim.”
علّمَ الإنسانَ ما لمْ يَعْلَمْ. “(Allah) İnsana bilmediği şeyi öğretmiştir.”
İsm-i mevsuller hakkında daha geniş bilgi almak için Mustafa Meral Çörtü’nün
Arapça Dilbilgisi Nahiv adlı kitabına başvurunuz.
Belirlilik Yönünden İsimler Alemler
Alem, insanlara, ülkelere, şehirlere, dağlara, nehirlere… verilen özel isimlerdir. (… محمدٌ، أنقرةُ، تركيا، النيل، فاطمة ) kelimeleri alem örnekleridir. Arapçada alemlerin tamamı marife olarak kabul edilmektedir. ( ال ) takısı alıp almaması özel isimlerin marife oluşunu değiştirmez. Arapçada büyük-küçük harf ayırımı bulunmayıp harflerin hepsi aynı şekilde yazıldığından Türkçede veya batı dillerinde olduğu gibi özel isimleri başlarındaki büyük harflere bakarak tespit etmek mümkün değildir. Bu sebeple Arapça alemlerin (özel isimlerin) tespiti, anlam bilgisine ihtiyaç hissettirmektedir.
Alemlerin büyük bir çoğunluğu ( ال ) takısı almazlar. Az miktarda başına ال) ) takısı alan alemler de vardır. (… الحسينُ، الأسد، الشافعيُّ ) gibi. Alemler tek bir kelimeden oluşabileceği gibi (… حسنٌ، استانبول، مِصْر ), birden fazla kelimeden de oluşabilirler (… (عبد الرحمان، بدرُ الدين، أبو القاسم Aşağıdaki cümlelerde yer alan ve altı çizili olarak yazılmış alemleri (özel isimleri) inceleyiniz.
رَوتْ عائشةُ رضي اللهُ عنها أكثرَ مِنْ ألْفَيْ حَدِيث. “Hz. Aişe (r.a.) iki binden fazla hadis rivayet etmiştir.” يدرسُ عبد اللهِ في كلية الطب. “Abdullah Tıp Fakültesinde okuyor ” فتحَ المسلمون فِلَسْطِينَ في زَمَنِ الخليفة عمر بنِ الخطّابِ. تقعُ فِلَسْطِينُ شَرْقَ البحْرِ الأبيضِ المتَوَسِّطِ، وغَرْبَ الأردنِّ، وجَنُوبَ سوريةَ ولبنانَ. “Müslümanlar Filistin’i Halife Ömer b. Hattâb zamanında fethettiler. Filistin, Akdeniz’in doğusunda, Ürdün’ün batısında ve Suriye ile Lübnan’ın güneyinde yer alır.”
Belirlilik Yönünden İsimler Marife Bir İsme Muzâf Olan Kelimeler
Yukarıda marife ismin beş çeşidini saydık. Bunlardan başka bir grup kelime daha marifedir ki, onlar da bu sayılan beş kelime grubundan herhangi bir tanesine yani ( أل ) takılı kelimelere, alemlere, zamirlere, işaret isimlerine veya ism-i mevsullere muzâf (tamlanan) olmuş yani bunları muzâfun ileyh (tamlayan) olarak almış kelimelerdir. Aşağışaki cümlelerde altı çizili
kelimeler bu yolla marife olmuşlardır.
Bu örnekleri inceleyiniz.
بابُ البيتِ مفتوحٌ. “Evin kapısı açıktır.”
عَمُّ حَسَنٍ طَبِيبٌ في مُسْتَشْفَى الأطفالِ. “Hasan’ın amcası çocuk hastanesinde doktordur.”
أخلاقُهُ طيبةٌ. “Onun ahlakı iyidir.”
سَيّارةُ هذا الرّجُلِ كَبِيرةٌ جِدّا. “Bu adamın arabası gerçekten büyük.”
كتابُ الذي سافَرَ هنا. “Yolculuğa gitmiş olan adamın kitabı burada..”
Nekrenin Kısımları
Nekre isimler ikiye ayrılır:
1. Gerçek, tam nekre ( نكرة محضة ): Başka bir kelime dolayısıyla hususilik kazanmamış olan nekre kelimelerdir. ( قَلَمٌ ) “(Her hangi) bir kalem”, ( (رَجُلٌ “(Her hangi) bir adam”, ( كتابٌ ) “(Her hangi) bir kitap” kelimeleri bu tür nekre isimlerdir.
2. Hususîlik kazanmış nekre ( نكرة مخصوصة ): Kendisi dışında bir kelime dolayısıyla hususilik kazanmış nekre isimlerdir. Bir nekre ismin hususilik kazanması şu şekillerde olabilir:
a. Sıfat eklemesi ile: ( رَجُلٌ ) “bir adam” kelimesi nekre bir isimdir. Bu ismin sonuna ( رَجُلٌ عالِمٌ ) “âlim bir adam” şeklinde bir sıfat eklediğimizde ona bir miktar hususilik kazandırmış oluruz. Zira artık söz konusu olan herhangi bir adam değil biraz daha hususi bir adam yani âlim bir adamdır. Böylece belirli (marife) bir adamdan söz etmesek de en azından âlim özelliğini taşımayanları dışarıda bırakmış oluruz.
b. İzafet (isim tamlaması) ile: Nekre bir isim yine kendisi gibi nekre olan bir başka isimle tamlandığında hususilik kazanır ancak marife olmuş olmaz. Örneğin: ( قلمٌ ) kelimesi tam nekre bir kelimedir. Bu kelime ( قلمُ رصاصٍ ) “kurşun kalem” şeklinde ( رصاصٍ ) kelimesine muzâf yapıldığında bir miktar hususilik kazanmış olur. Zira artık herhangi bir kalemden değil ama herhangi bir
kurşun kalemden söz edilmektedir.
c. Şibh-i izafetle: Yani nekre bir kelimeden sonra o kelimenin sıfatı veya muzâfun ileyhi (tamlayanı) olmayan ancak anlamını tamamlayan bir ifade getirmesi şeklinde olur. ( علمٌ باللهِ خيرٌ ) “Allah’ı bilmek hayırlıdır” cümlesinde علمٌ) ) kelimesi nekredir. Bilmek anlamına gelen bu kelime eğer tek başına kullanılsaydı tam nekre olurdu ve mutlak anlamda “bilmek” anlamını ifade ederdi. Bu cümlede ise hemen peşinden gelen ( باللهِ ) ifadesi bilmeye biraz daha hususilik kazandırmakta ve kapsamını daraltmaktadır. Böylece ( علمٌ ) kelimesi belirli (marife) haline gelmemiş olsa da bir miktar hususilik kazanmış
olmaktadır.
Şibh-i izafet hakkında daha fazla bilgi almak için Mustafa Meral Çörtü’nün Arapça Dilbilgisi Nahiv adlı kitabına başvurunuz.
Aşağıdaki paragrafta geçen marife ve nekre isimleri tespit ederek tablodaki yerlerine yazınız.
في بِدايَةِ يَوْمٍ جديدٍ فَضّلَ أحمَْدُ الذهابَ إلى عَمَلِهِ ماشِياً. شاهَدَ أحمدُ في طريقِهِ مناظِرَ عَديدَةً، شاهَدَ مواقِفَ السّياراتِ وأطفالَ المدارِسِ، وشاهدَ الحوانيتَ والمطاعِمَ والمكاتِبَ
Nekre İsmin Marife yapılması
Yukarıda marife ismin altı çeşidini saymıştık. Bunlardan zamirler, alemler (özel isimler), işaret isimleri ve ism-i mevsuller daima marifedirler. Nekre durumunda gelmeleri asla söz konusu değildir. Diğer iki gruptaki kelimeler yani ( ال ) takılı kelimeler ile marife bir kelimeye muzâf olanların marifelikleri ise bu durumlarını yani ( ال ) takılarını ve muzâf konumlarını muhafaza etmelerine bağlıdır. Bir başka ifadeyle bu durumlarını koruyamadıklarında nekre isme dönüşmüş olurlar. Tersinden hareket edildiğinde nekre bir ismin marife yapılabilmesinin de iki yolu olmuş olmaktadır:
1. Nekre kelimenin başına ( ال ) takısı getirilerek marife yapılması: Nekre bir kelimenin başına ( ال ) takısı getirildiğinde kelime nekre olmaktan çıkıp marifeye dönüşmüş olur. Nekre kelimelerin sonundaki tenvin, başlarına ( (ال takısı getirilerek marife yapıldıklarında düşmektedir. Şu örnekleri inceleyiniz:
(kitap) قَلَمٌ – القلمُ (bir kitap) (kitap) كِتابٌ – الكتابُ (bir kitap) (pencere) نافِذَةٌ – النافِذَةُ (bir pencere) (kız) بِنْتٌ – البنتُ (bir kız) (belirli iki kalem) قلَمانِ – القَلَمانِ (her hangi iki kalem) (belirli bayan öğretmenler) معلِّماتٌ – المعلماتُ (bayan öğretmenler)
Aşağıdaki cümlelerdeki marife ve nekre kelimelere dikkat ediniz:
“Sınıfta iki tane pencere vardır” في الصفِّ نافذتان
“(Sınıftaki o iki belirli) pencere büyüktür ” النافذتانِ كبيرتانِ
“Fakültemize adamlar geldi” جاءَ رِجالٌ إلى كلّيَتِنا تَكَلّمَ الرِّجالُ مع عميد الكليةِ.
“(Fakültemize gelen o adamlar) fakülte dekanı ile konuştular.”
Nekre kelimelerin sonlarındaki tenvinin başlarına ( ال ) takısı getirilerek marife yapıldıklarında düştüğünü asla unutmayınız. Bir başka ifadeyle tenvin ve ( (ال takısı asla bir kelimede bir araya gelemezler; biri varsa diğerinin olmaması gerekir. ( عِلْمٌ ) veya ( ساعةٌ) ,(العلْمُ ) veya ( الساعةُ ) denilebilir. ( العِلمٌ ) ve ( (الساعَةٌ denilemez.
2. Nekre bir kelimenin marife bir kelimeye muzâf yapılarak marifeye dönüştürülmesi: Yukarıda kısaca temas ettiğimiz gibi ve ayrıntıları “İsim Tamlaması” ünitesinde verileceği üzere bir kelime, marife bir kelimeye muzâf (tamlanan) olduğunda o kelimeden dolayı marifelik kazanmaktadır. مِسْطًرَةٌ) ) “Bir cetvel” kelimesi bu haliyle nekre iken, ( مسطرةُ عَلِيٍّ ) “Ali’nin cetveli” isim tamlaması içerinde yer aldığında marife olmaktadır. Zira artık bahsedilen herhangi bir cetvel değil, Ali’ye ait belirli bir cetveldir.
Aşağıdaki cümlelerde altı çizili kelimelerin her biri marifeye muzâf olmaktan dolayı marifelik kazanmışlardır.
“Evin kapısını ittim ve girdim.” . دَفَعْتُ بابَ الدارِ ودخلْتُ
“Yılın mevsimleri dört tanedir.” . فُصُولُ السّنَةِ أرْبَعَةٌ
نَظّمَتْ كُلّيّةُ الإلهِيّاتِ رِحْلَةً إلى استانبولَ.
“İlahiyat Fakültesi İstanbul’a bir gezi düzenledi.”
“İnsanlar futbolu seviyorlar.” . يُحبُّ الناسُ كُرَةَ القَدَمِ
“Sınıfın penceresi açıktır.” . نافِذَةُ الصّفِّ مَفْتوحةٌ
“Mektubu posta kutusuna koy.” . ضَعِ الرِّسَالَةَ في صُنْدُوقِ البَرِيدِ
Bir kelimenin muzâfun ileyhi (tamlayanı) olan kelimeden dolayı (o kelimeye muzâf olduğu için) marifelik kazanabilmesi için o kelimenin marife olması gerekmektedir. Nekra bir kelimeye muzâf olan kelime muzâfun ileyhi nekre olduğu için ondan marifelik kazanamaz ve dolayısıyla da marife olamaz. Bu durumda sadece tahsis olmuş yani bir miktar daha belirginleşmiş olur. Ancak bu durum marifelik değildir. Örneğin: ( قَلَمُ رَصاصٍ ) “Kurşun kalem” örneğinde ( رَصاصٍ ) kelimesi marife olmadığı için ( قَلَمُ ) kelimesi de marife değildir. Bu izafetin (tamlamanın) ( قَلَم ) kelimesine kazandırdığı şey tahsisdir yani bahsedilen kalemin özelliği bilinmeyen bir kalem değil kurşundan yapılan bir kalem olduğudur. Ancak yine de bahsedilen marife (belirli) bir kalem değil herhangi bir kurşun kalemdir. Marifeye muzâf olan kelimenin marife olduğunu, nekreye muzâf olan kelimenin de nekre olmaya devam ettiğini unutmayınız. Bir başka ifade ile muzâfun ileyh (tamlayan) marifelik-nekrelik bakımından ne ise muzâf
(tamlanan) da odur. Bunu şu şekilde formüle edebiliriz: