Onun bir de her işini gören, her zaman danıştığı sihirbazı vardı. Bu sihirbaz yaşlanınca Kral’a “Artık ben yaşlandım. Bana bir genç gönder de sihirlerimi ona öğreteyim” dedi. Kral da bir delikanlıyı ona gönderdi.
Gencin sihirbaza gittiği yolda bir rahip yaşıyordu. Delikanlı bir gün rahibe uğrayıp onun sohbetine katıldı. Anlattıkları çok hoşuna gitti. Bundan sonra her gün rahibin yanına uğramaya başladı.
Sihirbaz bir gün delikanlıyı geç kaldığı için feci şekilde dövdü. Genç de durumu rahibe şikâyet edip ne yapması gerektiğini sordu. Rahip ona şöyle bir tavsiyede bulundu, “Eğer sihirbazın dövmesinden korkarsan “ailem beni oyaladı” dersin; ailenden korkacak olursan, beni sihirbaz oyaladı dersin.”
O bu hal üzere devam ederken günün birinde insanların yollarını kesen büyük bir canavara rastladı. Kendi kendine “Sihirbaz mı daha faziletli yoksa rahip mi; bugün anlayacağım” diye mırıldandı. Yerden bir taş aldı ve “Allah’ım! Eğer rahibin yaptıkları Sana sihirbazın yaptıklarından daha sevimli ise şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler.” diye dua ederek taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar de emniyet içinde yollarına devam ettiler. Delikanlı heyecanla gelip durumu rahibe anlattı. Rahip ona “Evet, artık sen benden daha faziletlisin ve üstünsün. Görüyorum ki yüce bir mertebedesin. Ancak bir kısım imtihanlar geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden bahsetme!” dedi. Genç bir süre sonra anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi etmeye başladı. Onun bu maharetini kralın kör bir arkadaşı da işitti. Kucak dolusu hediyeyle yanına gitti ve “Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir.” dedi.
Delikanlı, “Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah’tır. Eğer iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek.” dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi. Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine kralın yanına oturdu. Kral; “Gözünü sana kim iade etti?” diye sordu. “Rabb’im!” diye cevap verdi. Kral hiddetlenerek, “Senin benden başka Rabbin mi var?” dedi. Adam: “Benim de senin de Rabb’imiz Allah’tır.” dedi. Kral adamı hemen derdest edip işkence yaptırdı. O kadar eziyet etti ki, adam gözünü tedavi eden ve Allah’a iman etmesine vesile olan gencin yerini söylemek zorunda kaldı. Kral hemen genci yanına getirtti ve ona; “Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!” dedi.
Delikanlı, “Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah’tır.” dedi. Kral onu da tutuklatıp işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da rahibin yerini haber verdi. Bunun üzerine rahip getirildi. Ona, “Dininden dön!” denildi. Rahip direndi, kralın teklifini kabul etmedi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü.
Sonra genç getirildi. Ona da, “Dininden dön!” denildi. Bu teklifi o da reddetti. Kral bu defa onu adamlarından bazılarına teslim etti. “Onu filan dağa götürün. Tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman tekrar dininden dönmesini isteyin; dönerse ne ala, aksi takdirde atın gitsin!” dedi. Gittiler ve onu dağa çıkardılar. Genç: “Allah’ım! Bunlara karşı dilediğin şekilde bana yardımını gönder.” dedi. Bunun üzerine dağ titremeye başladı ve kralın adamlarının hepsi uçurumdan aşağı düştü. Delikanlı yürüyerek kralın yanına geldi.
Kral şaşkınlık içinde, “Arkadaşlarıma ne oldu?” diye sordu. Genç “Allah onlara karşı bana yardım etti.” cevabını verdi. Kral onu bu defa başka bir gruba teslim etti ve “Bunu bir gemiye götürün denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne ala; aksi halde onu denize atın.” diye emretti. Adamlar söylendiği şekilde onu götürdüler. Genç orada da, “Allah’ım dilediğin şekilde bunlara karşı bana yardım et.” diye dua etti. Genç bu duayı eder etmez gemileri alabora oldu ve kralın adamları boğuldu. Genç karaya çıktı ve yürüyerek hükümdara geldi. Kral, “Arkadaşlarıma ne oldu?” diye sordu. Genç, “Allah onlara karşı bana yardım etti.” dedi ve ilave etti: “Benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin.” dedi. Kral, “O nedir?” diye sordu. Genç, ” İnsanları geniş bir düzlükte topla. Beni de bir kütüğe as. Sadağımdan bir ok al ve yayın ortasına yerleştir. Atmadan önce “Gencin Rabb’inin adıyla” de. Sonra oku bana at. Ancak bunu yaparsan beni öldürebilirsin.” dedi.
Hükümdar hemen halkı bir düzlükte topladı. Delikanlıyı bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı ve oku yayın ortasına yerleştirdi. Sonra herkesin duyacağı şekilde, “Gencin Rabb’inin adıyla” dedi ve oku fırlattı. Ok gencin şakağına isabet etti. Genç elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve vefat etti. Bunu gören halk hep bir ağızdan, “Gencin Rabb’ine iman ettik.” dediler. Adamları hemen koşarak krala geldiler olan biteni anlattılar. “Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk o gencin Rabb’ine iman etti.” dediler. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerine ateşler yakıldı. Hükümdar, “Kim dininden dönmezse onu bunlara atın.” diye emretti. Bu emir derhal yerine getirildi, inananlar sırayla hendeklerde yakıldı.
Sıra, beraberinde çocuğu olan bir kadına geldi. Kadın evladını da düşünerek bir ara tereddüt geçirdi. Dinimden dönsem mi diye düşündü. Bunun üzerine kucağındaki bebek dile geldi ve, ‘Anneciğim sabret. Zira sen hak üzeresin.’ dedi. Kadın da ateşe atıldı ve şehitlerden oldu. Yerimiz kalmadığı için bu kıssanın değerlendirmesini de önümüzdeki hafta yapmaya çalışacağız inşallah.
Süleyman Sargın
Zaman