Tabir Edilmiş Rüyalar ARAPÇA TÜRKÇE HADİS Buhari Müslim Tirmizi
Başlık: RÜYA TABİRİ BÖLÜMÜ
Konu: Tabir Edilmiş Rüyalar
Ravi: Semüre İbnu Cündeb
Hadisin Arapçası:
عن سَمُرَةَ بن جُنْدب رَضِىَ اللّهُ عَنْه قالَ: ]كانَ رسولُ اللّه # يُكْثِرُ أنْ يَقُولَ ‘صْحَابِهِ هَلْ رَأى أَحَدٌ مِنْكُمْ رُؤْيَا؟ فَيَقُصُّ عَلَيْهِ مَا شَاءَ اللّهُ أنْ يُقَصَّ، وَأَنَّهُ قَالَ لَنَا ذَاتَ غَدَاةٍ: هَلْ رَأى أحَدٌ مِنْكُمْ رُؤْيَا؟ فقَالُوا: مَا مِنَّا أحَدٌ رَأى شَيْئاً. فقَالَ لَكِنِّى أتَانِى اللَّيْلَةَ آتِيَانِ وَإنَّهُمَا ابْتَعَثَانِى فقَاَ لِى: انْطَلِقْ. فَانْطَلَقْتُ: فَأتَيْنَا عَلى رَجُلٍ مُضْطَجِعٍ، َفَإذَا آخَرُ قَائِمٌ عَلَىْهِ بِصَخْرَةٍ فَإذَا هُوَ يَهْوِى بِالصَّخْرَةِ لِرَأسِهِ فَيْثْلَغُ رَأسَهُ فَيَتَدَهْدَهُ الحَجَرُ هَا هُنَا فَيَتْبَعُ الحَجَرَ فَيَأخُذُهُ فََ يَرْجِعُ إلَيْهِ حَتَّى يَصِحَّ رَأسُهُ كَمَا كانَ، ثُمَّ يَعُودُ عَلَيْهِ فَيَفعَلَ بِهِ مَثْلَ مَا فَعَلَ بِهِ المَرَّةَ ا‘ولى. قَالَ: قُلْتُ لَهُمَا سُبْحَانَ اللّهِ، مَا هذَا؟ قاَ لِى: انْطَلِقِ انْطَلِقْ. فَانْطَلَقْنَا فَأتَيْنَا عَلى رَجُلٍ مُسْتَلْقٍ لِقَفَاهُ وإذَا آخَرُ قَائمٌ عَليْهِ بِكَلُّوبٍ مِنْ حَدِيدٍ فَإذَا هُوَ يَأتِى أحَدَ شِقّىْ وَجْهِهِ فَيُشَرْشَرُ شِدْقَهُ إلى قَفَاهُ وَمِنْخَرَهُ إلى قَفَاهُ وَعَيْنَهُ إلى قَفَاهُ؛ ثُمَّ يَتَحَوَّلُ إلى الجَانِبِ اŒخَرِ فَيَفْعَلُ بِهِ مِثْلَ مَا فَعَلَ بِالجَانِبِ ا‘وَّلِ، فَمَا يَفْرُغُ مِنْ ذلِكَ الجَانِبِ حَتَّى يَصِحَّ ذلِكَ الجَانِبُ كَمَا كانَ. ثُمَّ يَعُودُ عَلَيْهِ فَيَفْعَلُ مَثْلَ مَا فَعَلَ في المَرَّةِ ا‘ولى.قُلْتُ: سُبْحَانَ اللّهِ مَا هذَا؟ قَاَ انْطَلِقِ انْطَلِقْ. فَانْطَلَقْنَا فَأتَيْنَا عَلى مِثْلِ التَّنُّورِ فَإذَا فِيهِ لَغطٌ وَأصْوَاتٌ. فَاطَّلَعْنَا فِيهِ فَإذَا فِيهِ رِجَالٌ ونِسَاءٌ عُرَاةٌ وَإذَا هُمْ يَأتِيهِمْ لَهَبٌ مِنْ أسْفَلَ مِنْهُمْ. فَإذَا أتَاهُمْ ذلِكَ اللَّهبُ ضَوْضَؤُوا. قُلْتُ: مَا هؤَءِ؟ قَاَ: انْطَلِقِ انْطَلِقْ. فَانْطَلَقْنَا فَأتَيْنَا عَلى نَهْرٍ أحْمَرَ مِثْلَ الدَّمِ، وَإذَا في النَّهْرِ رَجلٌ سَابِحٌ، وَإذَا على شَطّ النَّهْرِ رَجُلٌ عِنْدَهُ حِجَارَةٌ كَثِيرَةٌ، وَإذَا ذلِكَ السَّابِحُ يَسْبَحُ مَا سَبَحَ، ثُمَّ يَأتِى ذلِكَ الرَّجُلُ الَّذِى عِنْدَهُ الحِجَارَةُ فَيَفْغَرُ فَاهُ فَيُلْقِمَهُ حَجَراً فَيَنْطَلِقُ فَيَسْبَحُ ثُمَّ يَرْجَعُ إلَيْهِ، كُلَّمَا رَجَعَ فَغَرفَاهُ فَألْقَمَهُ حَجَراً. قُلْتُ: مَا هذَا؟ قَاَ: انْطَلِقِ انْطَلِقْ. فَانطَلَقْنَا فَأتَيْنَا عَلى رَجُلٍ كَرِيهِ المَرْآةِ كَأكْرَهِ مَا أنْتَ رَاءٍ فَإذَا عِنْدَهُ نَارٌ يَحشُّهَا وَيَسْعَى حَوْلَهَا. قُلْتُ: مَا هذَا؟ قَاَ انطَلِقِ انْطَلِقْ. فَانْطَلَقْنَا فَأتَيْنَا عَلى رَوْضَةٍ مُعْتَمَّةٍ فِيهَا مِنْ كُلِّ نَوْرِ الرَّبِيعِ، وَإذَا بَيْنَ ظَهْرى تِلْكَ الرَّوْضَةِ رَجُلٌ طَوِيلٌ َ أكَادُ أرَى رَأسَهُ طُوً في السَّمَاءِ، وَإذَا حَوْلَهُ مِنْ أكْثََرِ وِلْدَانٍ رَأيْتُهُمْ. قُلْتُ: مَا هؤَُءِ؟ قَاَ انْطَلقِ انْطَلَقْ. فَانْطَلَقْنَا فَأتَيْنَا عَلى دَوْحَةٍ عَظِيمَةٍ لَمْ أرَ دَوْحَةً قَطُّ أعْظَمَ مِنْهَا وََ أحْسَنَ. فَقَاَ: ارْقَ فِيهَا، فَارْتَقَيْنَا فِيهَا إلى مَدِينَةٍ مَبْنِيَّةٍ بِلَبِن ذَهَبٍ وَفِضَّةٍ فَأتَيْنَا بَابَ الْمَدِينَةِ. فَاسْتَفْتَحْنَا فَفُتِحَ لَنَا فَدَخَلْنَاهَا فَتَلَقَّانَا رِجَالٌ شَطْرٌ مِنْ خَلْقِهِمْ كَأحْسَنِ مَا أنْتَ رَاءٍ، وَشَطْرٌ كَأقْبَحِ مَا أنْتَ رَاءٍ. فَقَاَ لَهُمْ: اذْهَبُوا فَقَعُوا في ذلِكَ النَّهْرِ، وَإذَا نَهْرٌ مُعْتَرِضٌ كَأنَّ مَاءَهُ المَحْضُ في البَيَاضِ. فَذَهَبُوا فَوَقَعُوا فِيهِ ثُمَّ رَجَعُوا وَقَدْ ذَهَبَ ذلِكَ السُّوءُ عَنْهُمْ فَصَارُوا في أحْسَنِ صُورَةٍ. فقَاَ: هذِهِ جَنَّة عَدْنٍ، وَهَذَاكَ مَنْزِلُكَ. فَسَمَى بَصرى صُعُداً فَإذَا قَصْرٌ مَثْلُ الرَّبَابَةِ الْبَيْضَاءِ. فَقُلْتُ: فَذَرَانِى فَأدْخُلَهُ. قَاَ: امَّا اŒنَ فَ، وَأنْتَ دَاخِلُهُ. فقُلْتُ: فَإنِّى رَأيْتُ مُنْذُ اللَّيْلَةِ عَجَباً فَمَا هذَا الَّذِى رَأيْتُ؟ قَاَ: إنَّا سَنُخْبِرُكَ. أمَّا الرَّجُلُ ا‘وَّلُ الَّذِى رَأيْتَهُ يُثْلَغُ رَأسُهُ بِالْحَجَرِ فإنّهُ الرَّجُلُ يَأخُذُ الْقُرآنَ فَيَرْفُضُهُ، وَيَنَامُ عَنِ الصََّةِ المَكْتُوبَةِ. وَأمَّا الرَّجُلُ الذِى يُشَرْشَرُ شِدْقُهُ إلى قَفَاهُ، وَمِنْخَرُهُ إلى قَفَاهُ، وَعَيْنُهُ إلى قَفَاهُ، فَإنَّهُ الرَّجُلُ يَبْدُو مِنْ بَيْتِهِ فَيكذِبُ الْكَذْبَةَ تَبْلغُ اŒفاَقَ، وَأمَّا الرِّجَالُ وَالنِّسَاءُ الْعُرَاةُ الَّذِينَ هُمْ في مِثْلِ بِنَاءِ التَّنُّورِ فَإنَّهُمْ الزُّنَاةُ وَالزَّوَانِى، وَأمَّا الرَّجُلُ الَّذِى يَسْبَحُ في النَّهْرِ وَيُلْقَمُ الْحِجَارَةَ فإنَّهُ آكَلُ الرِّبَا. وَأمَّا الرَّجُلُ الْكَرِيهُ المَرْآةِ الَّذِى عِنْدَ النَّارِ يَحُثُّهَا وَيَسْعَى حَوْلَهَا فَإنَّهُ مَالِكٌ خَازِنُ النَّارِ وَأمَّا الرَّجُلُ الطَّوِيلُ الَّذِى في الرَّوْضَةِ فإنَّهُ إبْرَاهِيمُ عَلَيْهِ الصََّةُ وَالسََّمُ. وَأمَّا الْوِلْدَانُ الَّذِينَ حَوْلَهُ فَكُلُّ مَوْلُودٍ مَاتَ عَلى الفِطْرَةِ. فَقَالَ رَجُلٌ: يَارسُول اللّهِ وَأوَْدُ المُشْرِكِينَ؟ قَالَ #: وَأوَْدُ المُشْرِكِينَ. وَأمَّا الْقَوْمُ الَّذِينَ كَانُوا شَطْرٌ مِنْهُمْ حَسَنٌ وَشَطْرٌ مِنْهُمْ قَبِيحٌ فَإنَّهُمْ قَوْمٌ خََلَطُوا عَمًَ صَالِحاً وَآخَرَ سَيْئاً تَجَاوَزَ اللّهُ عَنْهُمْ[. أخرجه الشيخان والترمذى.»الضَّوْضَاءُ« أصوات الناس وجلبتهم. »وحَشَّ النَّارَ« إذَا أوقدها »وَالمُعْتَمَّةُ« طويلة النبات. »والنَّوْرُ« بفتح النون: الزهر. »والدَّوْحَةُ« الشجرة. »وَالمَحْضُ« من كل شئ الخالص منه، والمراد به هنا اللبن الخالص. »والرَّبَابَة« السحابة .
Hadisin Anlamı:
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sık sık: “Sizden bir rüya gören yok mu?” diye sorardı. Görenler de, O’na Allah’ın dilediği kadar anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu: “Sizden bir rüya gören yok mu?” Kendisine: “Bizden kimse bir şey görmedi!” dediler. Bunun üzerine: “Ama ben gördüm” dedi ve anlattı: “Bu gece bana iki kişi geldi. Beni alıp haydi yürü! dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanma geldik. Yanında biri, elinde bir kaya olduğu halde başucunda duruyordu. Bazan bu kayayı başına indirip onunla başını yarıyordu, taş da sağa sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu. Ama, başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu, iyileştikten sonra tekrar indiriyor, önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu. Beni getirenlere: “Sübhanallah! nedir bu? dedim. Dinlemeyip: “Yürü! Yürü!” dediler. Yürüdük, sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bunun da yanında, elinde demir kancalar bulunan biri duruyordu. Adamın bir yüzüne gelip, çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu. Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçip, aynı şekilde diğer yüzünün derisini de ensesine kadar soyuyordu. Bu da, yüz derileri iyileşip eskisi gibi sıhhate kavuşuncaya kadar bekliyor, sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu. Ben burada da: “Sübhanallah, nedir bu?” dedim. Cevap vermeyip: “Yürü! Yürü!” dediler. Beraberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik, içinden birtakım gürültüler, sesler geliyordu. Gördük ki, içinde bir kısım çıplak kadınlar ve erkekler var. Aşağı taraflarından bir alev yükselip onları yalıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı. Ben yine dayanamayıp: “Bunlar kimdir?” diye sordum. Bana cevap vermeyip: “Yürü! Yürü!” dediler. Beraberce yürüdük. Kan gibi kırmızı bir nehir kenarına geldik. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında bir çok taş bulunan bir adam duruyordu. Adam bir müddet yüzüp kıyıya doğru yanaşınca yanında taşlar bulunan kıyıdaki adam geliyor, öbürü ağzını açıyor bu da ona bir taş atıp kovalıyordu. Adam bir müddet yüzdükten sonra geri dönüp adama doğru yine yaklaşıyordu. Her dönüşünde ağzını açıyor, kıyıdaki de ona bir taş atıyordu. Ben yine dayanamayıp: “Bu nedir?” diye sordum. Cevap vermeyip yine: “Yürü! Yürü!” dediler. Beraberce yürüdük. Çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik. Böylesi çirkin kimseyi gormemişsindir. Bunun yanında bir ateş vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu. Ben yine: “Bu nedir?” diye sordum. Cevap vermeyip: “Yürü! Yürü!” dediler. Beraberce yürüdük, iri iri ağaçları olan bir bahçeye geldik. İçerisinde her çeşit bahar çiçekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam vardı. Semaya yükselen başını neredeyse göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı. Ben yine: “Bunlar kimdir?” dedim. Cevap vermeyip: “Yürü! Yürü!” dediler. Beraberce yürüdük. Ulu bir ağacın yanına geldik. Ne bundan daha büyük, ne de daha güzel bir ağaç hiç görmedim. Arkadaşlarım: “Ağaca çık!” dediler. Beraberce çıkmaya başladık. Altun ve gümüş tuğlalarla yapılmış bir şehre doğru yükselmeye başladık. Derken şehrin kapısına geldik, Kapıyı çalıp açmalarını istedik. Açtılar ve beraberce girdik. Bizi bir kısım insanlar karşıladı. Bunlar yaratılışça bir yarısı çok güzel, diğer yarısı da çok çirkin kimselerdir. Sanki böylesine güzellik, böylesine çirkinlik görmemişsindir. Arkadaşlarım onlara: “Gidin şu nehire banın!” dediler. Meğerse orada açıkta bir nehir varmış. Suyu sanki safi süttü, bembeyaz.,. Gidip içine banıp çıktılar. Çirkinlikleri tamamen gitmiş olarak geri geldiler. İki tarafları da en güzel şekli almıştı. Beni dolaştıran arkadaşlarım açıkladılar: “Bu gördüğün Adn cennetidir. Şu da metin makamındır. Gözümü çevirip baktım. Bu bir saraydı, tıpkı beyaz bir bulut gibi. “Beni gezdirin, içine bir gireyim!” dedim. “Şimdilik hayır! Amma mutlaka gireceksin,” dediler. Ben: “Geceden beri acaip şeyler gördüm, neydi bunlar?” diye sordum. “Sana anlatacağız,” dediler ve anlattılar: “Taşla başı yarılan, o ilk gördüğün adam, Kur’an’ı atıp reddeden, farz namazlarda uyuyup kılmayan kimsedir. Ensesine kadar yüzünün derileri, burnu, gözü soyulan adam, evinden çıkıp yalanlar uydurup, etrafa yalan saçan kimsedir. Fırın gibi bir binanın içinde gördüğün kadınlı erkekli çıplak kimseler, zina yapan erkek ve kadınlardır. Kan nehrinde yüzüp ağzına taş atılan adam faiz yiyen adamdır. Ateşin yanında durup onu yakan ve etrafında dönen pis manzaralı adam, cehennemin, ateşin bekçisidir. Bahçede gördüğün uzun boylu adam İbrahim (a.s)’di. Onun etrafındaki çocuklar ise, fıtrat üzere (buluğa ermeden) ölen çocuklardır.” Cemaatten biri hemen atılarak: “Ey Allah’ın Resulü! Müşrik çocukları da mı?” diye sordu. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Evet,” dedi, “müşrik çocukları da.” ve anlatmaya devam etti: “Yarısı güzel yarısı çirkin yaratılışlı olan adamlara gelince, bunlar iyi amellerle kötü amelleri birbirine karıştırıp her ikisini de yapan kimselerdir. Allah onları affetmiştir.”
Kaynak: Buhari, Ta’bir 48, Ezan (Sıfatu’s-Salfit) 166, Teheccüt 12, Cenaiz 93, Büyu 2, Cihad 4, Bed’ül-Halk 6, Enbiya 8, Tefsir, Beraet 15, Edeb 69, Müslim, 23, (2275), Tirmizi, Rü’ya 10, (2295)