Bir Âdem şöyle diyor:
“Neden kadınlardan filozof çıkmıyor? Neden kadınların da bir Sokraticesi Eflatuniye bacısı yok.. :) Çünkü kadınlar düşünmek yerine düşündürtmeyi seviyorlar. Bunun için asla düşünemeyecekler :)”
Arkasından da onlarca kişi yorum yapıyor:
Belli, insanlar, seyirliği çok seviyor olmalılar. O yüzden horoz dövüştürürler, it dalaştırırlar… Hep bir seyirlik hali olsun isterler.
Bu seyirlik alanlarından biri de iki de bir kadınlarla erkekleri karşı karşıya getirmek ve onları eşitlikçi bir rekabete sokmaktır.
Hey bre Âdem! Sen erdemli olanı aradın da kadın olmadı mı?
Sen “duyan” değil düşüneni aradın da o olmadı mı?
Sen filozof kadın istedin de çıkmadı mı?
Kadından filozof çıkar mı?
Çıkmaz elbet. Çünkü kadın evden dışarı çıkamadı ki başka bir şey olsun.
Evden çıksa, etrafı görse, olayları gözlemlese, olaylarda özne olsa, tanık olsa… İşte o zaman kadın da sen ne oluyorsan o da o olur.
Senin beyninin birkaç gram fazla olması aranın kapatılamaz derecede açık olacağı anlamına gelmez. Çünkü hangi erkek beynini tam kapasite kullanabiliyor ki?
İnsanlar, pencereleri olmayan bir beyin ile nasıl düşünsünler. Hiç güneşi, ayı ve yıldızları, gecenin karanlığında yıldızların göz kırpışını görmemiş, hiç kuşun ötüşünü, kanat çırpışını, arının vızıltısını, rüzgârın uğultusunu duymamış, hiç gülün saldığı kokuları duymamış, çiçeklerin güzelliğinden ve revnakından haberdar olmamış, hiç suyun şırıltısını işitmemiş, hiç ılgıt ılgıt esen yelleri yüzünde hissetmemiş bir insan ister erkek olsun ister kadın kördür, sağırdır, dilsizdir.
Aynı derecede birlikte okula başlayan erkek ve kız çocuklar arasında ancak kızlar lehinde farklılık görürsünüz. Çünkü onlar ilk yaşlarda büyümeyi daha hızlı yaparlar. Erkeklerin on beş yaşında gelebileceği ergenlik yaşına dokuz-on iki yaşılarında gelebilirler. O yüzden de melekeleri daha hızlı gelişir. Erkekten daha da önde giderken kızımız eve çekilir ve oğlumuz okuluna devam eder sonra mühendis olur, doktor olur, öğretmen olur hayata atılır. Hep öznedir artık. Her gün biraz daha farklı ve yeni şeyler görür, duyar ve hisseder. Hal böyle olunca hâlâ bir şeyler olamıyorsa, beynine açılan bunca pencereden dolan ışığa rağmen hâlâ bir şeyleri akledip göremiyorsa bu sadece onun gabavetini, beladetini ve hamakatini ifade eder. Kadınlardan düşünsel olarak üstünlüğünü değil.
Kızımız da çekildiği evinde (çekilmek meçhul fiil olarak kullanılmıştır) artık eline aldığı çorabı, iğne oyasını, dantelayı bir sanat şaheseri olarak kendi kendini kozalamak üzere örmeğe koyulmuşsa ve sonunda bir kelebek olup hayal dünyasında kanat çırpmaya başlamışsa ve bütün geleceğe ait hülyası beyaz atlı prensinin gelip kendisini mutluluk ülkesine uçurmak ise bunda kendisi açısından utanılacak bir şey yoktur.
Bu rekabet işi bizi bozdu.
Hasan Basri, Rabia’ya demiş ki:
“Peygamberler hep erkeklerden çıkıyor, hiç kadından peygamber var mı?”
Rabia da demiş ki:
“Doğrudur, ama nerede bir Firavun nerede bir Nemrut ve Tağut varsa onlar da hep erkeklerden çıkıyor.”
Kel başa şimşir tarak.
Gel evlat sen bu inadı bırak!
Evet, sahiden bu anlamsız yarış ve eşitlikçe bir mukayese bizi yordu. Gelin biz bu işi bırakalım. Kadın ve erkeği rekabete sokmayalım. Bir olalım, beraber olalım. Birbirimize libas olalım. Eksiğimizi böylece tamamlayalım. Mutluluğumuz ancak buna bağlıdır. Bilelim.
Sevelim, sevilelim. Bu dünya kimseye kalmaz.
Dua ile!
GARİBCE