Harfi Cer‘ler, Lafzî Semâi Âmillerdir. Fiil veya fiil mânasında olan şeyin mânasını, kendilerinden sonra gelen isim veya zamire çekerler. Şöyle de söylenebilir : Harfi Cer‘ler ;
(1) Fiilin mânasını mecrur_isme çeker.
(2) Fâile değil de, fiile muzâf görevini yükler.
(3) Mecrûr_ismi, muzâfun ileyh (muzafun fâili) olarak görevlendirir.
Bu nedenle Ayet-i Kerimenin fâil, fiilinden sorumlu değildir ama, harficer ve mecrur’un yüklediği sıfattan veya vasıfdan sorumludur. Meselâ : “Kalem ile yazdım.” terkibinde, yazma fiilinden sorumlu değilim ama, yazdıklarımdan sorumluyum. gibi. Lâzım fiil, mefulünü harficer ile alır.
Harfi Cer’ler, sadece bir tek ismi veya zamiri cer ederler ve bu kelimeye “Mecrur” denir. Harfi cer’in mecrur ile birlikte, mânaca alâkalı (âid, bağlı) olduğu kelimeye “Müteallak” denir.
Şöyle de tarif edilebilir: O kelimenin mecrur olmasına (kesre almasına) sebeb olan fiil ile bu fiilin zuhur etmesine sebeb olan fâilin ahlâkı ve/veya temel bilimlerdeki kanunların birlikte düşünüşmesi gerekir, birbirinden ayrı değillerdir.
Yani mecrur, fiil ve ahlâk / kanun‘dan herhangi biri olmaz ise, diğerleri oluşmaz. Mutlaka hepsinin de birlikte olması zorunludur. demektir.
Müteallak, hem somuttur hem de soyuttur. Tıpkı güneş ışığının hem tanecik tabiatında hem de dalga tabiatında olması gibidir. Bu nedenle de müteallak‘ın hem görünen, hem de görünmediği halde hissedilebilen özellikleri vardır.
Müteallak ; (a) Fiil olabilir : Mutlak fiil, Tam fiil ve Nâkıs fiil.
(c) Fiil mânasını ifâde eden bir lafız : isim-fiil ve zarfı müstekar’dır. Zâid olarak gelen harficerin müteallakı yoktur, ancak, Kur’an-ı Kerim’de hiç bir harf zâid olarak gelmez.
Harficer’e (خَافِضٌ ) “Alçaltıcı, insana haddini bildiren” ve Mecrûr’una ise (مَخْفُوضٌ ) “Alçalmış, alçaltılmış” de denir.
Lâzım fiil mef’ulünü harficer ile alır 26/193 :
( نَزَلَ بِهِ الرُّوحُ الْأَمِينُ ) “Onu Ruhu’l Emîn indirdi.” Ayet-i Kerimesinde ( نَزَلَ ) lâzım fiili, mef’ulünü ( بِ ) harficeri ile almasında “Sebep hasıl olmadan yapılan konuşmalara nefis ve şeytan dahil olur.
Bu nedenle, bir sebeb (ihtiyaç) ortaya çıkmadan konuşmayın” ikazı saklıdır. Şöyle de söylenebilir: “Haddini bilenler, sebebsiz yere konuşmaz.”
Üç çeşit mecrur vardır : Lafzen, takdiren ve mahallen mecrur. Bunların sakladıkların anlamlarda farklı olması gerekir düşüncesiyle bu saklı anlamları hâlen araştırmaktayım. Örnekler:
Lafzen mecrur: ( اَعُوذُ بِاللهِ ) Sonu kesreli olan mecrurdur.
Takdiren mecrur: 13/34( وَ مَا لَهُمْ مِنَ اللهِ مِنْ وَاقٍ ) “vâkın” ismi fâilinin sonundaki illet harfi kaide gereği hazf edildiğinden, kesre varmış gibi takdir edilir.
“Ey İsrail oğulları! – Nimetlerimi hatırlayın – ki onları size nimet olarak verdim – Benim ahdimi yerine getiriniz ki Bende sizin ahdinizi yerine getireyim – ve yalnız Benden korkun”
( عَلىَ ) anlamında: Ayeti kerimenin muhatabının; aklı, nefsi ve ruhunun ortak bir söylemde (hedefte, anlamda) buluştuğu andaki zamiri, ( كُمْ )’dür ve ( ك ) değildir. ( كُمْ )’e verilen nimetin hesabından, ( عَلَيْكُمْ ) car-mecrurundaki ( ي ) sorumludur.” bilgisi saklıdır. Çünkü;
a) Muttasıl ( ي ) zamiri, ( كُمْ )’e örnek olur ve sizden sorumlu olan kişidir. Hz. Mûsâ a.s, Tur dağına giderken kavminin gözetimini, Hz. Hârun a.s’a bırakmıştı ve döndüğü zaman da bazılarının İCLE’ye (buzağ’a benzeyen bir heykele) tapınmasından da Hz. Hârun a.s’ı sorumlu tutmuştu.
b) Muttasıl ( ي ) zamiri, ( كُمْ )’ün anlayacağı şekilde konuşur. Hz. Hârun a.s, davranışlarından vaz geçirmek için onlarla konuştu, ancak bir kısmı söz dinlemedi.
( بِ ) anlamında olduğunda işaret ( أَنْعَمْتُ ) kelimesindeki ( تُ ) taûl fâiledir. Ayeti Kerimeyi okuyanın “Bu Ayet, ( كُمْ ) ile bana ve benim gibilerine emrediyor” dediği vakitteki saklı bilgisidir.
( مِنْ ) anlamında olduğunda, “içinizden her kim nimetimden yüz çevirirse, onları yine sizden olanlarla cezalandırırım” bilgisi saklıdır. İCLE’ye tapınma cezası olarak gelen “nefsinizi katledin” emrinden sonra İsrail oğulları, birbirlerini öldürdüler.
( إِلىَ ) anlamında olduğunda hitap ( نِعْمَتِيَ ) kelimesindeki ( تِيَ ) taûl fâildir. Karşınızdaki ( كُمْ ) sıfatında olduğunda verdiğiniz nimetin sorumluluğunu ve karşılığını isteyin anlamını verir.
( عَنْ ) anlamında olduğunda ( كُمْ )’ün idrakı kadar nimetin karşılığını verir anlamı saklıdır.
( لِ ) anlamında olduğunda, “Bu nimetleri, sadece sizin için (Peygamberime inanlar için) verdim. Hz. Ali (k.a.v), anlam olarak “İlmi, ….. boynuna takmayınız” buyurmuştur. bilgisi saklıdır.
( فِي ) anlamı olduğunda ( كُمْ ) sıfatını kazanan nimeti anlar ve onu zikreder (anlatır, anar) anlamı saklıdır.