Görmez, Le Meridien Otel’de düzenlenen ”Arap Uyanışı ve Orta Doğu’da Barış: Müslüman ve Hristiyan Perspektifler” başlıklı uluslararası konferansın açılışında yaptığı konuşmasına, İslam medeniyetinin hakim olduğu coğrafyanın hukuk normunun temel paradigmasının beş temel esas üzerine bina edildiğini söyledi.
Herkesin canının, nesebinin, aklının, malının ve dininin kutsal ve güvence altında olduğunu ifade eden Görmez, hiç kimsenin dini inancından dolayı kınanamayacağını, her dinin kutsal kabul ettiği mabetlerin barış zamanında da savaş zamanında da dokunulmaz olduğunu vurguladı.
Görmez, insanlığın geldiği bugünkü evrensel tabii hukuk çerçevesinde de farklı inançları benimseme, o inanç içerisinde farklı yol ve yorumlarla dini hayatı anlama ve yaşamanın her insanın ve topluluğun doğal ve özgür tercihi olarak kabul edildiğini belirterek, ülkelerinde toplumsal barışı ve huzuru temin etmek isteyenlerin asgari olarak bu hakları teminat altına alan hukuku tesis etmesi gerektiğini söyledi.
-”Şiddetin dili, hiçbir dinin dili olamaz”-
Prof. Dr. Görmez, ilahi dinlerin bütün mensuplarına seslenerek bir öz eleştiri yaptığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
”Mirasçısı olduğumuz peygamberler geleneği geldikleri her şiddet toplumunu merhamete dönüştürmüşken, bizler modern zamanlarda hangi öğretinin etkisinde kalarak merhamet medeniyetinin yurdu olan beldelerimizi şiddetle anılır hale getirdik. Şiddetin dili, hiçbir dinin dili olamaz. Dinler şiddete bizi çağırmaz, barışa ve esenliğe davet ederler. Bugün şiddeti ve terörü enstrüman olarak kullanan hiçbir yapının İslam’dan referansını alması asla söz konusu olamaz. Peygamberler her zaman şiddetten, sulh; fitne ve kaostan selamet; kinden af ve merhamet; düşmanlıklardan rahmet çıkardılar. Bizlere düşen o kutlu önderleri izlemek olmalıdır.”
Peygamberlerin bütün zorluklara rağmen yılmadan doğruyu söylemekten, hakkı anlatmaktan vazgeçmediğini ifade eden Görmez, dini kurumlar ve din adamlarının son yüzyıllarda sekülerizmin etkin gücü ile zayıflamasına karşın siyasetin onları kendi amaçları için kullanmaktan vazgeçmediğini belirtti.
Görmez, ”Siyaset, dini kurumlarımızı ve toplumlarımızı güç kavgasının bir aracı olarak görmekten geri durmadı. Bizler dinlerimizin gücünü siyasetin yanlış emellerine vermemeliyiz” dedi.
Din adamları ve dini kurumların modern zamanlarda toplumla iç içe olmaktan uzaklaşıp sadece mabetlerin içine kendilerini hapsettiğini dile getiren Görmez, bu durumun toplumsal dinamiklerin kendilerini farklı referanslarla besleyip yeni dini tezahürlerin oluşmasına neden olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Görmez, konuşmasını şöyle sürdürdü:
”Hiç şüphesiz gelenekten uzak kalarak oluşan bu yeni anlayışlar, sığ ve derinliksiz yapıları oluşturmakta ve kolaylıkla şiddete savrulabilmektedirler. İnsanlığın geleceği için mabetlerimizden ve kurumlarımızdan dışarı çıkarak sorumluluğumuz doğrultusunda ahlakın egemen olmasını sağlamalı ve buna göre toplumsal hayatın oluşmasına katkı yapmalıyız. Bizler buradan dünyaya seslenmeli ve demeliyiz ki hiçbir siyasi mühendislik çalışmaları tarih boyunca yaşadığımız beraberliğimize halel getiremez. Bu birlikteliğimizi bozma çabası üzerine yapılacak her türlü girişimler ve oluşumların bizlerden destek alması mümkün olmayacağı gibi, bütün bunlar kadim dini geleneklerimiz tarafından etkisiz hale getirilecektir.”
Din adamlarını, yeniden bölgenin barış yurdu olması için savaşın stratejisini değil, barışın kelamını yapmaya ve barışın hukukunu oluşturmaya çağıran Görmez, ”Korkularımızı yenelim, duanın ve sözün gücüne inanarak ümitvar olalım. Geleceğin inşa edilecek dünyası, bizim bu umudumuza ve niyazımıza bağlıdır” diye konuştu.