Bütün İlahiyat Fakültelerinin İsmi Değişebilir!
Mısır’da darbe yapılıyor, darbeyi yapanların açıklama yaptığı masada tarihin en önemli ilim merkezi olan el-Ezher Üniversitesi’nin şeyhi de var.
Güler misin ağlar mısın?
Allah’tan Ezher’in cesur hocaları darbeye karşı ellerindeki kefenlerle yürüyüşe geçti de bu güzide kurumun itibarı ayaklar altında çiğnenmekten kurtuldu.
İslam dünyası için hayati öneme sahip olan Arabistan’ın yöneticileri Müslüman toplumların hiçbir zor vaktinde onların yanında yer almadı. Hiçbir yaralarını sarmadı. Müslümanları ağlatan ve inim inim inletenlere şirin görünmekten öte bir tutumları olmadı.
Bu yüzden Mekke veMedine’de bulunan hac ibadetiyle ilgili kutsal yerlerin mutlaka özerk olması ve bütün Müslümanların ortak yöneteceği bir yapıya kavuşturulması gerekir.
İran, başından beri İslam toplumlarının genelinden bir ayrılma ve siyasi- dini bölünmeyi temsil etmekten öte bir fonksiyon icra edemedi Müslüman toplumlara yönelik. Bireysel hak ve özgürlükler noktasından siyasete, tarihi ve toplumsal tutuculuktan dünyaya model olma noktasına varıncaya değin var olan sorunları, İran’ı dünyadan soyutlayıp kendi içine hapsolmaktan kurtaramadı.
İran, Mısır, Suudi Arabistanve diğer İslam ülkelerinin hiç biri geleneksel eğitimlerini içinde bulunduğumuz günlere, bu çağa yenileyerek taşıyamadı. Dini ilimlerin sürekli değişen sosyal hayata dair ilhamlarını ya duyamadılar ya da duymazdan geldiler.
Bu konuda kendisinden çok şey ümit edilen ve İslam’ı asrın idrakine söyletebilme kudretine haiz olacak yegâne ülke olarak Türkiye’yi bekleyenlerin sayısı bütün İslam ülkelerinde oldukça fazladır.
İslam coğrafyasında Müslümanların müzmin dertlerine derman olmanın yanında bütün dünyaya model olabilecek kapasitede Türkiye’den başka bir ülke maalesef yoktur. Bu durum, ülkemizin üzerine düşen sorumluluğunu artırmanın yanında attığı her adımda daha dikkatli olmasını da beraberinde getirir.
Türkiye, Osmanlı’nın gerileme ve çöküş dönemlerinde yaşadığı bazı sıkıntıları da dikkate alarak açmış olduğu İlahiyat Fakültelerinde temel dini ilimlerin yanında felsefeden psikolojiye, sosyolojiye ve İslam sanatlarına kadar kadim tarihinde batıya tesir ettiği, yol gösterdiği ve bazı dönemlerde galebe çaldığı bütün ilimleri okutmaya başlamış ve bu hususta epey bir mesafe de kat etmiştir.
Tarihi birikimi, tecrübesi ve büyük devlet geleneğiyle modern dünyanın açmazlarına en keskin neşteri vurabilecek, en üst perdeden eleştiri getirebilecek yegâne İslam ülkesi olabilmek elbette geleneksel eğitimde alınacak bu tür tedbirlerle mümkündür.
Ancak YÖK Genel Kurulu’nun 15.08.2013 tarihinde aldığı “İlahiyat Fakültelerinin İsim ve Müfredat Programlarının Değiştirilmesi” hususundaki kararlar, ülkemizin bu alanda kat ettiği mesafeyi geri döndürecek cinsten hükümler içeriyor.
İlahiyat Fakültelerindekadim dini ilimlerin hemen tamamını tanıyıp bilen, felsefenin evrilerek geldiği tarihi serüvene hâkim olan, sosyoloji ve psikoloji gibi çağımızda ön plana çıkmış disiplinlerde yeterli bilgi sahibi olan, çağın ahlak bunalımlarında boğulan insanlığa nefes alabilecekleri değerleri efsunlayabilen birikimde bir insan yetiştirme ideali, adı geçen kararlar sebebiyle artık mazide kalacak gibi görünüyor.
Zira bu kararlar eğer uygulanırsa İlahiyat Fakültelerinde artık “Felsefe Tarihi” dersi zorunlu olmaktan çıkıp seçmeli hale gelecek. Aynı şekilde bir son da “Felsefeye Giriş” dersini beklemektedir.
Kelam Dersi, Mezhepler Tarihi’yle birleştirilerek Kelam ve İslam Mezhepleri haline gelirken aynı şekilde Osmanlı Türkçesi’yle Türk İslam Edebiyatı ve İslam Sanatları ile Dini Musiki de birleştirilmiş olacaktır.
YÖK tarafından düşünülen yeni müfredatta Ahlak ve Değerler Eğitimi ile ilgili herhangi bir dersin bulunmaması da oldukça kaygı verici bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dünyanın hızla hikmetten soyunduğu ve tefekkür sancısı çektiği bir dönemde İlahiyat Fakültelerinde felsefeye dair kısıtlamaların yapılması makul bir uygulama değildir.
Aynı şekilde teknolojinin boğucu etkisinde kıvranan ve tüketimin gönüllü kölesi haline getirilmiş olan insanlığa estetik yaklaşımı vazedip nihai saadete bir kapı aralayabilecek İslam Sanatları gibi mühim bir dersin Dini Musiki’ye irca edilmesi de çağın gereklerine uygun düşmemiştir.
Çağın ahlak bunalımlarına deva olacak dersler ise hak getire…
Anlaşıldığı kadarıyla bu müfredat değişikliğinde darbe yine tefekküre, sanata ve ahlaka yapılmış.
Umarım yol yakınken bu müfredat yeniden gözden geçirilir ve diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi bizim İlahiyat Fakültelerimiz de tefekkürsüzlüğün, etik ve estetikten yoksunluğun dondurucu iklimine sürgün edilmez.
Felsefe, sanat ve ahlak eğitiminden soyutlanan bir İlahiyat Fakültesinin kendi içine kapanmaktan ve bağnazlığın azgın sularına sürüklenmekten başka gideceği bir yer yok zira.
Tabi bu kararların uygulanması neticesinde ortada bir İlahiyat Fakültesi kalırsa…
Zira “İlahiyat Fakültesi” adının “İslami İlimler Fakültesi” adı ile değiştirilmesi de YÖK’ün gündeminde.
Sağlıkla ve muhabbetle kalınız efendim.
Mürsel GÜNDOĞDU
Rotahaber