İlahiyat Haber

Asrın Dergisi Yeniden Basılıyor

 

Düzdağ’ın 30 senelik hayali, himmeti ve gayreti olarak yıllardır neşri beklenen mecmua, sahasında uzman bir ekip tarafından yeni yazıya aktarılıyor. Editörlüğünü de bu neviden hizmetlere katkı sağlamaktan geri durmayan Marmara İlahiyat hocalarından Prof. Dr. Mustafa Uzun üstleniyor. Henüz ilk cildi yayınlanan Sırâtımüstâkim, devamında da Sebîlürreşâd, toplamda 25 cilt olarak yayınlanacak inşallah. Derginin sonundaki CD’de derginin orijinal nüshaları bulunuyor.

MEHMED AKİF HAKKINDA EN SAHİH BİLGİ KENDİ SÖYLEDİKLERİDİR

Çalışmanın şimdilik ilk cildi yayınlandı ve baskısı tükendi. Yakınlarda yeniden basılması gerekecek. İkinci cilt daha önceki bazı hayır sahiplerinin bağışı ile (Allah hepsinden razı olsun) hazır edilmişti, yakın zamanda yayınlanacağını ümid ediyoruz. Bağcılar Belediyesi projenin tamamlanacağı müjdesini veriyor. Daha evvel kimi yayınevleri bu büyük proje karşısında ya sukut etti yahut aczini ortaya koydu ve çalışma öylece yıllardır beklemekteydi.

M. Ertuğrul Düzdağ Hocamız, sohbetlerinde bu mecmûanın yeni harflerle neşrinin hayatiyetini yıllarca tekraren ifade etmişlerdir. Düşünce geleneğimizi doğru tanımamız adına kaçınılmaz bir tercihtir bu. Zira ikincil kaynakların sunduğu kirli bilgi, bizi Üstad mesabesinde kabul ettiğimiz birçok zat hakkında eksik yahut yanlış bilgiye itmiştir. Bir zat hakkında, hele onu büyüğümüz kabul etmişsek, en sahih bilgi kendi söyledikleri olmalıdır. Yeni nesil için eski harfler artık beslenme kaynağı olmaktan çok uzaktır, hatta lisana bile yabancı kalınmaktadır. Her halükarda kütüphanelerin nadide parçası olacak bu çalışma, meselelerimiz tazelendikçe gündeme gelecektir, ona bir ilmihal gibi defaatle bakma ihtiyacı hissedilecektir.

SIRÂTIMÜSTAKİM VE SEBÎLÜRREŞAD TEKRAR GÜNDEME GELMİŞTİ SON ZAMANLARDA AMA…

Yüz seneyi aşkın bir zaman sonra neşrine nihayet şahit olduğumuz dergi bir süredir yer yer gündeme gelmekteydi. M. Suat Mertoğlu’nun 2008 yılında hazırladığı “Sırât-ı Müstâkim Mecmuası Açıklamalı Fihrist ve Dizini”, bu derginin orijinaline müracaat edecekler için güzel bir yol haritası olmuş ve aynı zamanda içerikle ilgili kısa bilgiler sunarak araştırmacı ve meraklıların işini kolaylaştırmıştı.

Bu hususta 1991’de Diyanet neşriyatından çıkan Abdullah Ceyhan’ın hazırladığı, yeni Sebilürreşâd’ı da çalışmaya dahil eden, “Sırât-ı Müstakim ve Sebilürreşâd Mecmuları Fihristi”ni hatırlatmakta fayda var. Yine geçen sene Âkif yılı vesilesiyle gösterime sunulan Sırâtımüstakim ve Sebîlürreşâd mecmualarının serüveninin konu edildiği “Yoldaki Çığır” belgeselini de unutmamak gerekir. Genç Doku dergisi, bu mecmuanın gündeme gelmesine mütevazı bir katkı yaparak Sırâtımüstakim’in ilk sayısınının tıpkıbasımını takipçilerine hediye etti. Değirmen dergisinin Yüzyılın Dergileri (1900-2000) konulu son sayısında Mustafa Özçelik imzalı Sırâtımüstakim-Sebîlürreşad başlıklı makaleyi de hatırlatalım. Fahrettin Gün ve Esther Debus’un Sebîlürrüşâd ile ilgili akademik eserleri ilgililerin malumu. Ve yine Fahrettin Gün’ün hazırladığı Eşref Edib’in Sebilürreşad’ın Romanı – İstiklal Mahkemelerinde başlıklı hatırat derlemesi bu mecmuanın nasıl kapatıldığını anlamak adına mühimdir.

Bu mecmualar ile ilgili yazılmış birçok makale ve tez ihtiyaç oldukça istifadeye açık. Bu bütün çalışmalar önemlidir de, 100 seneye yakın bir zamandır bu mecmûa niçin tekrar neşredilemiyor diye sormak durumunda kalıyoruz. Arşiv dostları, akademisyenler buna ne gerek var diyebilirler fakat bugünkü fikrî buhranlarımız, yakın tarihimizin safahati ve bunca başımıza gelenler hep bu mecmuada saklı. Halledemediğiz ve yakın gelecekte tekrar gündeme gelecek birçok mesele için çözüm buralarda da aranacak.

ASRIN MECMUASI NASIL KURULDU?

Sırâtımüstakim mecmûası, Mardinîzâde Ebu’l-Ulâ Zeynelabidin ve Serezli Hâfız Eşref Edibtarafından II. Meşrutiyet günlerinde “Din, Felsefe, Edebiyat, Hukuk ve Ulûmdan Bahis Haftalık Risaledir” başlıklı derginin istikametini gösteren parola ile kuruldu. (10 Temmuz 1908) Bu iki hukukçu, derginin mesul müdürlüğü görevini sırasıyla üstlendiler. Mehmed Âkif, derginin başyazarı olarak bilinmekteydi. Dergi Sırâtımüstâkim adıyla 182 sayı (7 cilt) çıkmış, daha sonra Ebu’l-ulâ Mardin’in ayrılmasıyla Sebîlürreşâd adını alarak 459 sayı (18 cilt) olarak devam etmiştir. Meşrutiyetin muvakkat hürriyet ortamında yayın hayatına başlayan derginin muhalif ve fakat mutedil bir üslubu vardı. Dergi her ne kadar hürriyet taraftarı olsa da İttihadçı hükümet tarafından ikaz edilmiş, ilk kez 1911’de kapatılmaya maruz kalsa da yayına devam etti.

HARB SENELERİNDE MECMÛA OSMANLILARIN SESİ SOLUĞU OLDU

Mecmua, Balkan Harbi senelerinde Osmanlıların sesi soluğu olmuş, gelişmeleri muhabirleri vasıtasıyla bütün coğrafyaya duyurmuştur. Mesela derginin Bulgaristan muhabiriAksekili Ahmed Hamdi’dir. I. Cihan Harbi’nin ilk yıllarında dergi yine hamasi üslubuyla düşmana meydan okurken gerekli yerlerde hükümete tarizlerde de bulunmuştur.

Âkif Bey Müslümanların hukukunu korumak gayesiyle harp yıllarında görevler aldı, daha sonra seyahatlerinin en nadide parçalarından olan “Berlin Hatıraları”, “Necid Çöllerinden Medine”ye gibi şiirleri hep Sebîlürreşâd’da tefrika edilmiştir. 1916-1918 arası devam eden baskı, sansür ve zorlaşan imkânlar sebebiyle 20 aylık bir kapanma sürecine girer. Tekrar çıkan dergi mütareke senelerinde mücadelesinden bir şey kaybetmez. İstanbul’un işgaliyle Âkif Bey Ankara’ya geçer, Eşref Edib Kastamonu’da çıkardığı 3 sayıda Akif Bey’in meşhur Nasrullah Camii konuşmasını neşreder, derginin bu nüshaları memleketin dört bir yanına ve cephelere yayılır. Daha sonra Ankara’ya geçen dergi İstiklal Marşını da ahaliye duyurma şerefine nail olmuş, hükümetçe desteklenme kararı alınmıştır. İşgal’in had safhasında dergi bir süre Kayseri’de de yayına devam edip nihayet 1923’te İstanbul’a dönmüştür.

EŞREF EDİB BEY’İN BİTMEYEN MÜCADELESİ VE MECMUANIN SONU

1924’te dengeler altüst edilmiş, Âkif Bey hürriyeti için canhıraş çaba gösterdiği vatanından “cüda” kalmıştır. 1925’te Şeyh Saidhadisesiyle İstanbul’un bütün matbuatıyla birlikte Eşref Edib de Şark İstiklal Mahkemesinde yargılanmış, idamdan dönmüş fakat sayısız eziyete maruz kalmıştır. Yukarıda zikredilenSebîlürreşâd’ın Romanı – Şark İstiklal Mahkemelerinde adlı eserin okunması tavsiye olunur. Böylelikle Sebilürreşad’ın birinci dönemi sona erer. Eşref Edib Bey, “Allah demenin yasak olduğu devirde”, “Muhammed’ur-Resullullah” demekten de geri kalmamış, tercüme yoluyla Asr-ı Saadet külliyatına devam etmiştir. 1940-1948’de oryantalistlerin hazırladığı ve Türkçeye çevrilmekte olan İslam Ansiklopedisi’ne karşı “Türk İslâm Ansiklopedisi” neşrine başlamış, güzel bir kurulla epey yol kat edilmiştir. (100+4 sayı) Ve nihayet 1948’de yeni Sebilürreşad’ın neşrine başlanmış, 362 sayılık (15 cilt) uzun bir seyirde devam etmiş ve 1966’de hitamına ermiştir. Daha sonra Eşref Edib Bey devrin İslâmcı gazete ve dergilerinde yazmaya devam etmiş ve 1971’de dar-ı bekaya irtihal eylemiştir.

DERGİDE KİMLER VARDI?

İslâmcılığın temel metinlerinden kabul edilen mecmuada Manastırlı İsmail Hakkı, Şeyhülislâm Musa Kazım, Mehmed Âkif, Bereketzâde İsmail Hakkı, Ahmed Naim, Ebu’l-Ulâ Mardin, Ferid Kam, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, Elmalılı Mehmed Hamdi Yazır, Mahmud Esad, Fatin Gökmen, Mardinîzâde Ârif Şeyhülislâm Haydarîzâde İbrahim, Mehmed Ali Ayni, Halim Sabit, Ahmed Hamdi Aksekili, Kemalzâde Ali Ekrem (Bolayır), Mehmed Tahir Bursalı, Tahir Mevlevi, Abdurreşid İbrahim, Halil Hâlid, Said Halim Paşa ve devrin birçok fikir adamı, âlimi, devlet adamı yer almıştır. Yeni Sebilürreşad’da da sayısız kıymetli kalem, saymakla tükenmez.

“İSLAMCILIK ARAŞTIRMALARI YAPANLAR KÜLLÎ BİR BAKIŞTAN UZAK”

Şarkiyatçı araştırmacılar tarafından da meşrutiyet devrinin en kaliteli entelektüel dergilerinden biri olarak kabul edilen mecmua, aralarla da olsa neredeyse 60 senelik bir tarihin fikrî hayatına ışık tutacaktır. İslâm araştırmalarında birçok meselenin detaylı kaynağı olacak çalışma birçok konuyu tekrar gündeme taşıyacaktır. Kritik senelerde çıkabilmiş olması sebebiyle yakın tarihin bir vesikası hükmündedir.

Mehmed Âkif’in entelektüel portresi çıkarılırken ömür verdiği mecmuasının da tahlil edilmesi gerekir. İslâmcılık araştırmalarının birçoğu küllî bir matbuat taramasından mahrum olduğu için ciddi hatalar barındırır, tehlikeli genellemelerle doludur. Bu fikrî akımın büyük resmini görebilmek adına yeni harflerle neşir çalışması son derece ehemmiyetlidir. İşin fikrî ve akademik boyutunun ötesinde ise hâlâ kriz mesabesinde bulunan bir çok derdimizin bir asır evvel tartışılıp çeşitli ehil ağızlardan sözler söylendiğini görmek sadra şifalar sunacaktır elbet.

“İşte İslam dâvası… Sebîlürreşâd’ın yarım asırdır takip ettiği dâva budur. Muârızlarla esas çarpışma sahası da budur. Bu itibarla Sebîlürreşâd’ı, alelâde bir mecmûadan ziyade, İslâm’dan ve milli ruhtan uzaklaşma hareketi karşısında mevki alan İslâmî bir müessese  telâkki ve kâbul etmek daha doğru olur.”

“Hele İslâm’a dil uzatanlar hakkında mecmuamız, hiç müsâmahakâr olmayarak lazım gelen ilmî cevapları vermiş, İslâm dininin müdafaasına kanatlarını germiş, her türlü tehlikelere göğüs gererek, yapılan taarruzları bertaraf etmeğe çalışmıştır.”

“Bu itibarla Sırâtımüstâkim-Sebîlürreşad, memleketimizde ve bütün İslâm dünyasında mümtâz bir mevki ihrâz etmiş, yüksek bir otorite olmuş, çok geniş bir mikyasta yayılmış, hemen her Müslüman hânesine girmiştir.”

“İlk çıktığı günlerin heyecanını hiç unutmuyorum. Yıllarca hasretini çektiğimiz hürriyet güneşi doğar doğmaz matbaalara koştuk. ‘Sırâtımüstakim’ ünvanıyla ilk nüshamız çıkınca Bâbıâlî alt üst oldu. Müezzinlerin ‘Sırâtımüstakim, Sıratımüstakim’ âvazeleri kapladı.”

“24 saat sürmedi, on binlerce nüshası yağma oldu. Tekrar bastık, yine bitti. Arkasından ikinci nüshası yetişti. Memleketin her tarafından telgraflar yağmaya başladı. Matbaalar gece gündüz çalıştığı halde yetiştiremez oldular.”

“Az zamanda İşkodra’dan Bağdad’a ve Yemen’e kadar bütün memleket Sırâtımüstakim’le doldu ve bütün İslâm dünyasına taşmaya başladı. Büyük âlimlerin, kudretli üstadların eserleriyle, kıymetli şiirleriyle Sırâtımüstakim en birinci mecmua halini aldı. Hele Âkif’in şiirleri bütün gönüllere öyle heyecanlar verdi ki…”

Eşref Edip Bey’in yukarıda ifade ettiği satırlar bir derginin ulaşabileceği ufku ve muvaffakiyeti göstermesi adına sayısız misalden birkaçı sayılabilir. Tabii bu bütün heyecan ve gayretin bir asır evvel ortaya çıktığını düşünürsek, bu satırlar “eğer bu mecmua kapatılmayarak bu güne kadar devam etseydi, fikrî hayatımız nasıl şekillenirdi?” sorusunun da cevabını barındırıyor.

 

Sedat Albayrak

Dünyabizim

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu