Yıl: 2012

  • İsimlerde Tesniye Arapça Dersleri

     

    I) İSİMLERDE TESNİYE

    Daha önce gördüğümüz gibi mâzî fiilleri tesniye yaparken (iki kişiye çevirirken) gâibte elif (اَ  ) muhatapta  (تمُاَ ) mütekellimde ise ناَ  getiriyorduk:

    كَتَبْناَ

    كَتَبْتُماَ

    كَتَبْتُماَ

    كَتَبَتاَ

    كَتَباَ

     

    İsimlerin tesniye durumu ise fiillerinkinden başkadır:

     

    İsimlerin tesniye yapılmasında kaide:

    a) Fâil ya da mübteda haber gibi merfû (ötre) olması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonuna (آنِ-) takısı eklenir. Örnekler:

      اَلْبَيْتُ ev

    اَلْبَيْتاَنِ

    iki ev
     

    اَلْبِنْتُ

    kız

    اَلْبِنْتاَنِ

    iki kız
     

    اَلْمَرْأَةُ

    kadın

    اَلْمَرْأَتاَنِ

    iki kadın
     

    خَالِدٌ

    Halit

    خاَلِداَنِ

    iki Halit
     

    اَلْاِبْنُ

    oğul

    اَلْاِبْناَنِ

    iki oğul
     

    اَلرَّجُلُ

    adam

    اَلرَّجُلاَنِ

    iki adam
     

    فَرَسٌ

    kısrak

    فَرَساَنِ

    iki kısrak
     

    حِصاَنٌ

    at

    حِصاَناَنِ

    iki at
     

    فَاطِمَةُ

    Fatma

    فاَطِمَتاَنِ

    iki Fatma
     

    وَلَدٌ

    çocuk

    وَلَداَنِ

    iki çocuk

    ذَهَبَ الْوَلَدانِ هُنَاكَ.

    İki çocuk oraya gitti.  

    اَلْوَلَداَنِ صَغِيرَانِ.

    İki çocuk küçüktür.  
                 

    Not: Kelimenin başında harf-i tarif olursa o kelime marife, olmazsa nekredir.

    هُماَ مُؤْمِناَنِ.

    O ikisi mü’mindir.

    أَنْتُماَ مُؤْمِناَنِ.

    İkiniz müminsiniz (müz).

    Haber  Mübtedâ

     

               Haber  Mübtedâ

     
               

    Genel Cümle Örnekleri:

     

    هُوَ مُؤْمِنٌ.

    O mü’mindir.

    أَنْتَ مُؤْمِنٌ.

    Sen mü’minsin (müz).
     

    هِيَ مُؤْمِنَةٌ.

    O mü’mindir (müe).

    أَنْتِ مُؤْمِنَةٌ.

    Sen mü’minsin (müe).
     

    هُماَ مُؤْمِنَتاَنِ.

    O ikisi mü’mindir.

    أَنْتُماَ مُؤْمِنَتاَنِ.

    İkiniz müminsiniz (müe).
     

    أَناَ مُؤْمِنٌ.

    Ben mü’minim.

    أَنْتُماَ طاَلِباَنِ.

    İkiniz öğrencisiniz.
     

    نَحْنُ مُؤْمِناَنِ.

    İkimiz mü’miniz.

    أَيْنَ الْقَلَماَنِ ؟

    İki kalem nerede?
     

    أَيْنَ التِّلْميِذاَنِ ؟

    İki öğrenci nerede?

    أَيْنَ السَّياَّرَتاَنِ؟

    İki araba nerdedir?
     

    أَيْنَ التِّلْميِذَتاَنِ ؟

    İki öğrenci nerede?  (müe)

    هُماَ مُساَفِراَنِ.

    O ikisi yolcudur.
     

    اَلْمُديِراَنِ جَديِداَنِ.

    İki müdür yenidir.

    اَلْحَقيِبَتاَنِ جَديِدَتاَنِ.

    İki çanta yenidir.
     

    هَذاَنِ كِتاَباَنِ.

    Bu iki kitaptır.

    وَصَلَتْ تِلْمِيذَتاَنِ أَمْسِ.

    İki öğrenci dün vardı (ulaştı).

    أَيْنَ الْوَلَدُ وَ واَلِدُهُ ؟

    Çocuk ve babası nerede?

    هُماَ فِي الصَّيْدَلِيَّةِ.

    O ikisi eczanededir.

    اَلتِّلْميِذاَنِ فَهِماَ الدَّرْسَ.

    İki öğrenci dersi anladı.

    فَهِمَ التِّلْميِذاَنِ الدَّرْسَ.

    İki öğrenci dersi anladı.
                         

    b) Tesniye ismin mecrûr (esreli) veya mansûb (üstün) okunması gereken durumlarda müfred (tekil) ismin sonu üstün yapılarak (يْنِ- ) eklenir.

    اَلْبَيْتُ ev

    اَلْبَيْتَيْنِ

    iki ev

    اَلْبِنْتُ

    kız

    اَلْبِنْتَيْنِ

    iki kız

    اَلْمَرْأَةُ

    kadın

    اَلْمَرْأَتَيْنِ

    iki kadın

    خَالِدٌ

    Halit

    خاَلِدَيْنِ

    iki Halit

    اَلْاِبْنُ

    oğul

    اَلْاِبْنَيْنِ

    iki oğul

    اَلرَّجُلُ

    adam

    اَلرَّجُلَيْنِ

    iki adam

    فَرَسٌ

    kısrak

    فَرَسَيْنِ

    iki kısrak

    حِصاَنٌ

    at

    حِصاَنَيْنِ

    iki at

    فَاطِمَةُ

    Fatma

    فاَطِمَتَيْنِ

    iki Fatma

     

    Cümle Örnekleri:

     

    كَتَبْتُ دَرْسِي بِقَلَمَيْنِ.

    Dersimi iki kalemle yazdım.
     

    شاَهَدْتُ الْوَلَدَيْنِ فِي السُّوقِ.

    İki çocuğu çarşıda gördüm.
     

    جَلَسَ الْوَلَدَانِ عَلَى الْكُرْسِيَّيْنِ.

    İki çocuk iki sandalyeye oturdular.
     

    أَخَذْتُ كِتاَباً مِنَ الرَّجُلَيْنِ.

    İki adamdan bir kitap aldım.
     

    وَجَدَ الْمَرْأَتَيْنِ.

    İki kadını buldu.
     

    قَرَأْتُ كِتاَبَيْنِ فيِ الشَّهْرِ.

    Ayda iki kitap okudum.
     

    ذَهَبْتُ  فيِ الشَّهْرِ اِلَى صَديِقَيْنِ.

    (Bir) Ayda iki arkadaşa gittim.
     

    حَضَرَ أَخِي قَبْلَ سَنَتَيْنِ.

    Kardeşim iki sene önce geldi.
     

    شَرَحَتِ الْأُسْتاَذَةُ الدَّرْسَيْنِ.

    Öğretmen iki dersi açıkladı.
     

    كَتَبَتْ فاَطِمَةُ الدَّرْسَيْنِ.

    Fatıma iki ders yazdı.
     

    شَكَرَتِ الْمُدِيرَةُ الطاَّلِبَتَيْنِ.

    Müdür iki öğrenciye teşekkür etti.
     

    أَخِي كَتَبَ رِساَلَتَيْنِ فِي الشَّهْرَيْنِ.

    Kardeşim iki ayda iki mektup yazdı.

    ذَهَبَتِ الْمُدِيرَةُ إِلَى الْمَدْرَسَةِ مَعَ الْمُدَرِّسَتَيْنِ.

    Müdür okula iki öğretmenle gitti.

         

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    İSİMLERİN TESNİYESİYLE İLGİLİ AYETLER

    1- مَثَلُ الْفَرِيقَيْنِ كاَلْأَعْمىَ وَاْلأَصَمِّ وَالْبَصِيرِ وَالسَّميِعِ.

     
    (11/HÛD 24). Bu iki zümrenin (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir.  

    اَلْمَثَلُ

    misal, örnek, durum

    كَ

    gibi

    اَلْفَرِيقُ

    grup, zümre

    اَلْأَعْمَى

    âma, kör. (Sonu illet harfi ile bittiği için esre almaz)  

    اْلأَصَمُّ

    sağır

    اَلْبَصِيرُ

    gören

    اَلسَّميِعُ

    işiten  

    2- وَدَخَلَ مَعَهُ السِّجْنَ فَتَيَانِ.

     
    (12/YÛSUF 36). Onunla birlikte zindana iki delikanlı (daha) girdi.  

    السِّجْنُ

    hapishane, zindan

    فَتَيَانِ

    iki genç, iki delikanlı

    اَلْفَتَى

    genç, delikanlı  

    3- وَمِنْ كُلِّ الثَّمَراَتِ جَعَلَ فِيهاَ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ.

     
    (13/RA’D 3). ( ..ki O) orada bütün meyvelerden çifter çifter yarattı. ..  

    اَلثَّمَراَتُ

    meyveler, ürünler

    زَوْجَيْنِ

    (iki) çift

    جَعَلَ

    yarattı, kıldı, yaptı  

    زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ

    çifter çifter

    كُلُّ

    her, bütün

    اِثْنَيْنِ

    iki  

    4- وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَائِبَيْنِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّليْلَ وَالنَّهاَر.

     
    (14/İBRÂHÎM 33). Düzenli seyreden güneşi ve ayı sizin için boyun eğdirdi; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi.  

    سَخَّرَ

    boyun eğdirdi, faydalı kıldı, istifadesine verdi  

    دَائِبٌ

    devamlı ve düzenli olan, istirahate çekilmeyen  

    5- وَضَرَبَ اللهُ مَثَلاً رَجُلَيْنِ…

     
     

    (16/NAHL 76). Allah, (şu) iki kişiyi misal verir..

     

    ضَرَبَ مَثَلاً

    misal verdi  

    رَجُلٌ

    adam, kişi (Kur’ân’da durum anlatan birçok mevzu da mâzî fiil kullanılır, Türkçe’ye geniş zaman olarak tercüme edilir).  

    6- …هَذاَنِ خَصْماَنِ اخْتَصَمُوا فيِ رَبِّهِمْ …

     
    (22/HACC 19). Şu iki (gurup), Rabb’leri hakkında tartıştı (Şu iki grub Rabb’leri hakkında çekişen iki hasımdır.).  

    خَصْمٌ

    hasım, düşman

    اِخْتَصَمَ

    tartıştı, çekişti

    هَذاَنِ

    bu ikisi

    هَذاَ

    bu  

    7- إذْ أَرْسَلْناَ إِلَيْهِمُ اثْنَيْنِ فَكَذَّبوُهُماَ..

     
    (36/YÂSÎN 14). İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar…  

    إذْ

    işte o zaman, hani bir zamanlar (Mâzî fiilin önünde mişli geçmiş zaman ifadesini verir).  

    أَرْسَلَ إِلَى

    elçi gönderdi

    اِثْنَيْنِ

    iki

    كَذَّبَ

    yalanladı  

    8- وَ هَدَيْناَهُ النَّجْدَيْنِ.

     
    (90/BELED 10). Ona (insana) iki yolu (doğru ve eğriyi) gösterdik.  

    هَدَي

    hidayet etti, yol gösterdi

    النَّجْدُ

    açık yol / yüksek yer  
                                                           
  • Atıf Edatları Arapça Dersleri

     

    ATIF: Atıf harfleri denen harflerle kelime veya cümleleri aynı hükme bağlamaya atıf denir. İleride müstakil konu başlığı altında işleyeceğimiz, ancak çok gerekli olduğu için ara ara kelimeler ve dipnotlarda işlediğimiz atıf bahsinden şimdilik şu kadarını öğrenmemiz yeterlidir:

    Atıf harflerinden önceki kelimeye ma’tûfun aleyh, sonraki kelime ya da cümleye de ma’tûf denir. Ma’tuf, ma’tuf’un aleyh’in harekesini alır.

    نَجَحَتْ فاَطِمَةُ وَ أُخْتُهاَ.

    Fâtıma ve kardeşi başardı.

    Bu cümlede فاَطِمَةُ ma’tufun aleyh, وَ atıf harfi, أُخْتُهاَ da ma’tuf’dur (atfedilen).  أُخْتُ kelimesi  matufun aleyh olan فاَطِمَةُ kelimesinin merfû olması sebebiyle merfûdur. Atıf vâvı ma’tuf ile ma’tûfun aleyh’in aynı hükümde ortak olduğunu göstermiştir.

    Atıf harfleri 10 tanedir. Kelime ezberler gibi ezberleyebileceğimiz bu harflerin cümle içindeki kullanılışları şöyledir:

    وَ

    ve

    رَجَعَ الْيَوْمَ مُحَمَّدٌ وَ خاَلِدٌ.

    Muhammed ve  Hâlit bugün döndüler.

    فَ

    akabinde, hemen Ma’tufla mat’ûfun aleyh arasında zaman bakımından aralarında bir gecikme olmasa da tertip ve sıra gözetir.

     

    دَخَلَ الْمُدَرِّسُ فَوَقَفَ التَّلاَمِيذُ.

    Öğretmen girdi akabinde öğrenciler ayağa kalktı.

     

     

    دَخَلَ الْمَدْرَسَةَ عَلِيٌّ فَخاَلِدٌ.

    Ali sonra da Hâlid okula girdi.

    ثُمَّ

    sonra

    اَلرِّجاَلُ أَكَلُوا الطَّعاَمَ ثُمَّ شَرِبوُا الْقَهْوَةَ.

    Erkekler yemek yediler sonra kahve içtiler.

    أَوْ

    veya, ya da

    أَكَلَ بُرْتُقاَلاً أَوْ تُفاَّحاً.

    Portakal veya elma yedi.

     

     

    نَقَلَ الْخَبَرَ عَلِيٌّ أَوْ فَرِيدٌ.

    Haberi Ali ya da Ferid nakletti.

    أَمْ

    yoksa

    أَ تُفاَّحاً أَكَلْتَ أَمْ بُرْتُقاَلاً ؟

    Elma mı yoksa portakal mı yedin?

    إِمَّا

    ya… ya.…ya da, ister (vav ile tekrarlanarak kullanılır)

     

    كَتَبَ إِلَيْكُمْ إِمَّا حَسَنٌ وَ إِماَّ صاَلِحٌ.

    Size ya Hasan ya Salih yazdı.

    حتَّي

    … bile, dahil

    أَكَلَ السَمَكَةَ حَتَّى رَأْسَهاَ.

    Balığı başı da dahil (başını bile) yedi.

    لاَ

    değil, olmadı (nefy, olumsuzluk anlatır)

     

     

    خَليِلٌ كاَتِبٌ لاَ شاَعِرٌ.

    Halil yazardır şair değil.

    لَكِنْ

    fakat, bunun aksine

     

    ماَ جاَءَ السَّيِّدُ لَكِنْ حاَدِمُهُ.

    Bey gelmedi fakat hizmetçisi geldi.
     

    ماَ ذَبَحَ الْجَزاَّرُ الْبَقَرَةَ لَكِنْ شاَةً.

    Kasap sığır boğazlamadı fakat bir koyun boğazladı.

    بَلْ

    belki, bilakis, hayır, öyle değil..

     

    خَرَجَ مِنَ الْإِمْتِحاَنِ يُوسُفُ بَلْ عُثْماَنُ.

    İmtihandan Yusuf, hayır Osman çıktı.
                                 

     

     

  • Müstetir Zamir Arapça Gizli Zamir

     

    III) MÜSTETİR (GİZLİ ZAMİR)

    Telaffuzda ya da yazıda görülmeyip fiilde var olduğu düşünülen zamirdir. Mâzî fiilde müstetir yani örtülü (ya da gizli olan) zamir  هُوَve هِيَ   dir. Zira diğer siygalarda geçen fiillerin fâil zamirleri bizzat fiilde görülür:

    Örneğin; (Biz) yazdık  كَتَبْناَ  ve (Ben) yazdım كَتَبْتُ fiilindeki تُ  ve ناَ zamirleri fâildir. Ancak كَتَبَ  dendiğinde fiile birleşen herhangi bir zamir görülmemektedir. Telaffuzda yer almasa da burada fiilde var olduğu düşünülen zamir هُوَ  (o) dir. Aynı şekilde كَتَبَتْ   fiilinin sonundaki تْ fâil değil, fâilin müennes olduğunu gösteren alâmettir. Bu fiilde var olduğu düşünülen zamir هِيَ dir. Özet olarak; bütün mâzî fiillerin müfred müzekker gâib ve müfred müennes gâibelerinin fâilleri müstetir (gizli) olan  هُوَ ve هِيَ zamirleridir.

    وَجَدَ أُمَّهُ (Annesini buldu) cümlesinde fâil; kim buldu sorusunun cevabı olan ve fiilin altında gizli olduğu düşünülen هُوَ zamiridir.وَجَدَتْ أُمَّهاَ  (Annesini buldu) cümlesinde fâil; kim buldu sorusunun cevabı olan ve fiilin altında gizli olduğu düşünülen  هِيَzamiridir.

      

    Karşılaştırmalı Genel Cümle Örnekleri:

    إِياَّكُنَّ سَاَلَ الرَّجُلُ.

    Adam yalnız sizi sordu.  

    أَخَذْتُ الْفُلوُسَ مِنْ واَلِديِ.

    Paraları babamdan aldım.  

    هُنَّ عَرَفْنَ الْبَيْتَ.

    Onlar evi tanıdı.  

    نَحْنُ عَرَفْناَ الْمُديِرَ.

    Bizler müdürü tanıdık.  

    أَنْتُماَ حَمَلْتُماَ الْبُرْتُقاَلَ.

    İkiniz portakalı taşıdınız.  

    هُمْ أَكَلوُا الْحَلْوَى.

    Onlar tatlıyı yediler.  

    هُمْ فَهِموُا الْقِصَّةَ.

    Onlar hikayeyi anladılar.  

    ذَهَبَتْ عاَئِشَةُ إِلَى غُرْفَتِهاَ.

    Aişe odasına gitti.  

    نَحْنُ لَعِبْناَ مَعَهُمْ كُرَةَ السَّلَّةِ[.

    Biz onlarla basketbol oynadık.  

    أَنْتَ شَرِبْتَ الشاَّيَ مَعَ صَديِقيِ.

    Sen arkadaşımla çay içtin.  

    أَنْتِ كَتَبْتِ رِساَلَةً إِلَى عَمَّتِكِ.

    Sen halana bir mektup yazdın.  
     

    نَحْنُ كَتَبْناَ رِساَلَةً إِلَى مُدَرِّسَتِناَ.

    Biz öğretmenimize bir mektup yazdık.

    رَجَعَ أَحْمَدُ مَعَ أُخْتِهِ إِلَى الْبَيْتِ.

    Ahmet eve kız kardeşiyle döndü.  
     

    هِيَ ذَهَبَتْ إِلَى السوُّقِ مَعَ صَدِيقَتِهاَ.

    O çarşıya kız arkadaşıyla gitti.  

    أَنْتَ حَمَلْتَ دَفْتَراً.

    Sen bir defter taşıdın.  

    نَزَلَ أَحْمَدُ مِنَ الطاَّئِرَةِ وَحَمَلَ حَقيِبَتَهُ.

    Ahmet uçaktan indi ve çantasını yüklendi (taşıdı).

     

    أَيْنَ حَقيِبَتُهاَ ؟حَقيِبَتُهاَ فيِ الْغُرْفَةِ.

    Onun çantası nerede ? Onun çantası odadadır.

     

    أَناَ كَتَبْتُ لِأَخي. لِمَنْ كَتَبْتَ أَنْتَ ؟

    Ben kardeşim için (kardeşime) yazdım. Sen kime yazdın?

     

    هَلْ كَتَبَ الدَّرْسَ بالْقَلَمِ ؟ نَعَمْ ، كَتَبَ بِهِ.

    Dersi kalemle mi yazdı? Evet onunla yazdı.

     

     

     

    هُوَ كَتَبَ لَهُمُ الرَّساَئِلَ وَ هُمْ كَتَبوُا لَهُ أَيْضاً

    O, onlara mektuplar yazdı, onlar da ona yazdılar.

     
     

    إِياَّىَ أَمَرَ واَلِدِي.

    Babam yalnız bana emretti.  
     

    إِياَّهُ مَدَحَ الرَّئِيسُ.

    Başkan yalnız onu methetti.  
     

    ماَ اسْمُكَ ؟ اِسْميِ عاَدِلٌ.

    İsmin nedir? İsmim Adil’dir.  
     

    ماَ اسْمُكِ ؟ اِسْميِ زَيْنَبُ.

    İsmin nedir? İsmim Zeynep’tir.  
     

    مِنْ أيْنَ أَنْتَ ؟

    Sen neredensin? (Nerelisin)  
     

    أَناَ مِنْ إِزْميِر وَ أَنْتِ؟

    Ben İzmir’denim (İzmir’liyim. Ya) sen?  
     

    أَناَ مِنْ إِسْتَانْبُول.

    Ben İstanbul’danım.  
     

    ماَ جِنْسِيَّتُكَ ؟

    Milliyetin nedir?  
     

    جِنْسِيَّتيِ تُرْكِيَّة.

    Milliyetim Türk’tür.  
     

    لِماَذاَ أَخَذَ أَحْمَدُ كِتاَبيِ ؟

    Niçin Ahmet kitabımı aldı ?  
     

    رَأَيْتُكَ أَنْتَ.

    Seni seni gördüm.  
     

    ذَهَبْتُ أَناَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ.

    Okula ben gittim (ben).  

    كَيْفَ حاَلُكَ ؟

    Nasılsın?  

    اَلْحَمْدُ لِلَّهِ أَناَ بِخَيْرٍ. وَ أَنْتَ ؟

    Elhamdülillah iyiyim. (Ya) sen?  

    شُكْراً جَزِيلاً. كَيْفَ أَوْلاَدُكَ ؟

    Çok teşekkür ederim. Çocukların nasıl?  

    هُمْ ذَهَبُوا إِلَى السُّوقِ مَعَ أُمِّهِمْ.

    Onlar anneleriyle çarşıya gittiler.  

    أَناَ شَرِبْتُ الشاَّىَ مَعَ صَديِقيِ.

    Ben arkadaşımla çay içtim.  

    كَيْفَ أَنْتِ الْآنَ ياَ أُمِّي؟

    Şimdi nasılsın ey anneciğim?  

    بِخَيْرٍ ياَ بِنْتيِ.

    İyiyim ey kızım.  

    أَناَ وَ أَنْتَ ذَهَبْناَ إِلَى الْمَدْرَسَةِ.

    Ben ve sen okula gittik.  

      

       

    هُمْ وَ جِيراَنُهُمْ جَلَسُوا فِي الْحَدِيقَةِ.

    Onlar ve komşuları bahçede oturdular.  

    هُمْ حَفِظُوا الْقُرْآنَ.

    Onlar Kur’ân’ı ezberlediler.  

    أَناَ وَ صَدِيقَتِي رَجَعْناَ مِنَ الْمَدْرَسَةِ.

    Ben ve arkadaşım okuldan döndük.  

    أَنْتُنَّ كَتَبْتُنَّ الدَّرْسَ.

    Siz dersi yazdınız.  

    هُمْ شاَهَدوُا الْمُباَراَةَ.

    Onlar maç seyrettiler.  

    هُنَّ أَكَلْنَ الْحَلْوَى.

    Onlar tatlıyı yediler.  

    أَنْتُمْ شَرِبْتُمُ الْعَصيِرَ.

    Sizler meyve suyu içtiniz.  

    أَنْتُماَ نَجَحْتُماَ فِي الْإمْتِحاَنِ.

    İkiniz imtihanda başardınız.  

    كَتَبَ خاَلِدٌ هَذِهِ الرِّساَلَةَ إِلَى صَديِقِهِ.

    Halit bu mektubu arkadaşına yazdı.  

    ذَهَبَ صاَدِقٌ مَعَ واَلِدِهِ إِلَى الْمَطْعَمِ.

    Sadık babasıyla lokantaya gitti.  

    أَكَلَ واَلِدُهُ طَعاَماً مِنَ الْمَطْعَمِ.

    Babası lokantadan yemek yedi.  

    أَكَلَ خاَلِدٌ الْفَطوُرَ مَعَ واَلِدِهِ وَ أَكَلَ الْغَداَءَ مَعَ واَلِدَتِهِ.

     

    Halit kahvaltıyı babasıyla yedi ve öğle yemeğini annesiyle yedi.

     
                   

    Not:فَ  harfi basit cümlelerin birbirine bağlanışında kullanılan harflerdendir: Ve, ardından, akabinde, bu sebeple, hemen manalarında tercüme edilir. Netice sebebe genellikle bu harfle bağlanır.

    سَقَطَ الرَّجُلُ فَذَهَبَ إِلَى الطَّبِيبِ.

    Adam düştü ve (bu sebeple) doktora gitti

    ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯

    KONULARLA İLGİLİ AYETLER

    1- خَلَقَ الْإِنْساَنَ مِنْ عَلَقٍ.

     
                                                                                                                                 Mecrûr Câr     Mef’ûl      Fiil  
    (96/ALAK 2) (Allah) insanı bir alakdan yarattı.  

    اَلْعَلَقُ

    asılı duran şey, alaka, embriyo, kan pıhtısı

    خَلَقَ

    yarattı  

    2- مِنْ نُطْفَةٍ     خَلَقَهُ       فَقَدَّرَهُ.

     
                                                                                                               Mef’ûl Fiil          Mef’ûl Fiil       Mecrûr Câr  
    (80/ABESE 19) Bir nutfeden yarattı onu (insanı) ve akabinde takdir etti (şekil verdi)
     

    نُطْفَةٌ

    nutfe, sperma

    قَدَّرَ

    takdir etti, ölçtü  

    فَ…

    akabinde, bunun üzerine, bu sebeple, bunun için (harekeye tesiri yoktur).

     

     

    3- وَ ضَرَبَ   لَناَ   مَثَلاً وَ  نَسِيَ         خَلْقَهُ.

     
                                                                                                       Mef’ûl (isim tamlaması)       Fiil            Mef’ûl Mec.Câr  Fiil  
    (36/YÂSÎN 78) Bize bir misal verdi ve yaratılışını unuttu.  

    ضَرَبَ مَثَلاً

    misal verdi. ضَرَبَ fiili yalnız kullanıldığında vurmak, dövmek vs. manasındadır. Aynı cümlede مَثَلاً kelimesi de yer alırsa misal vermek anlamına gelir. Bu şekilde Arapça’da pek çok örnek vardır.  

    نَسِيَ

    unuttu. (Sonu illet harfleriyle gelen fiillerin çekimi daha sonra işlenecektir.)  

    خَلْقٌ

    yaratma, yaratılış, halk etme. (خَلَقَ) fiilinin masdarıdır. Arapça’da masdarlar isimdir, yani başlarına harf-i tarif veya sonlarına tenvin alırlar. Cümledeki fiillerin fâilleri müstetir (gizli) olup gâib fiilin mukâbili olan (هُوَ) zamiridir.  

    4- ماَ      وَدَّعَكَ    رَبُّكَ   وَ  ماَ   قَلَى.

     
                                                                                                                                     Fiil   Harfu nefy       Fâil     Mef’ûl-Fiil  Harfu nefy  
    (93/DUHÂ 3) Rabbin seni terketmedi ve darılmadı.  

    وَدَّعَ

    terketti, ayrıldı, yüzüstü bıraktı

    قَلَى

    darıldı, buğzetti  

    5- وَ وَجَدَكَ ضاَلاًّ فَهَدَى.

     
    (93/DUHÂ 7) Ve seni şaşırmış buldu bunun üzerine hidayet etti.  

    ضاَلٌّ

    hayrette kalan, şaşıran, şaşırmış

    هَدَى

    hidayet etti, yol gösterdi  

    6- وَ وَجَدَكَ عاَئِلاً فَأَغْنَى.

     
    (93/DUHÂ, 8) Seni yoksul buldu, bu sebeple zenginleştirdi.  

    عاَئِلٌ

    yoksul

    أَغْنَى

    zenginleştirdi  

    7- وَوَضَعْناَ عَنْكَ وِزْرَكَ.

     
    (94/İNŞİRAH, 2) Yükünü senden (hafifletip) kaldırdık.  

    وَضَعَ

    koydu, kaldırdı

    وِزْرٌ ج أَوْزاَرٌ

    ağır yük, vebal  

    8- وَ رَفَعْناَ لَكَ ذِكْرَكَ.

     
    (94/İNŞİRAH, 4) Ve senin için şanını (zikrini, anılmanı) yükselttik.  

    رَفَعَ

    kaldırdı, yükseltti

    ذِكْرٌ

    zikir, anma, anılma

    9- قاَلَ رَبِّ إِنَّ قَوْمِي كَذَّبُونِ.

     
    (26/ŞUARÂ, 117) (Nuh:) Rabbim dedi, gerçekten kavmim beni yalanladı.  
       
       

    قاَلَ

    dedi, söyledi

    إِنَّ

    gerçekten, muhakkak (te’kid edatı)  

    رَبِّ

    Rabbim (Sondaki esre (رَبِّي) kelimesindeki mütekellim ya (ي) sını temsil eden sembol kısaltmadır.  

    كَذَّبَ

    yalanladı, yalan isnad etti, inanmadı  

    نِ (كَذَّبُونِ)

    (ن) nûnu vikâye, (ن) harfinin altındaki esre  mütekellim yâ (ي) sının kısaltılmış halidir. (كَذَّبُوا) yalanladılar fiiline nûnu’l-vikâye ve mütekkelim yâ’sı birleşince cemî vavının elifi düşmüş ve (كَذَّبُونِ) olmuştur.  

    10- لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلَى أَكْثَرِهِمْ …

     
    (36/YÂSÎN, 7).Onların çoğunun (ekseriyetinin) üzerine (azabla ilgili) söz hak oldu.  
     

    لَقَدْ

    gerçekten, hakikaten, and olsun (te’kid edatı)  
     

    الْقَوْلُ

    söz (azab sözü)

    أَكْثَرُ

    ekseriyet, çok, en çok, daha çok  
     

    حَقَّ

    hak oldu, gerçek oldu, hak etti
  • Olumsuz Mazi Fiil Arapça Dersleri

     

    OLUMSUZ MAZİ FİİL

          Öğrendiğimiz mâzî fiilin başına ماَ olumsuz takısı (harfu nefy) eklenirse mâzî fiilini olumsuzlaştırır.  Örnek:

    كَتَبْتُ

    yazdım مَا كَتَبْتُ yazmadım

    عَلِمُوا

    bildiler

    مَا عَلِمُوا

    bilmediler

    شَرِبْتُمْ

    içtiniz

    ماَ شَرِبْتُمْ

    içmediniz

    مَا نَصَرْتَ

    yardım etmedin مَا نَصَرْتُمْ yardım etmediniz

    مَا نَصَرْتُمَا

    ikiniz yardım etmediniz    

    ماَ فَتَحْتُمُ الْبَابَ.

    Kapıyı açmadınız.  

    ماَ ضَرَبْتَ الْحِصَانَ.

    Ata vurmadın.  

    ضَرَبْتَ الْحِصَانَ.

    Ata vurdun.  

    وَجَدْنَا الْقَلَمَ.

    Kalemi bulduk.  

    مَا وَجَدْنَا الْقَلَمَ.

    Kalemi bulmadık.  

    خاَلِدٌ ماَ كَتَبَ الرِّساَلَةَ.

    Halit mektubu yazmadı.  

    عاَدِلٌ ماَ قَرَأَ الصَّحيِفَةَ.

    Adil gazeteyi okumadı.  

    إِبْراَهيِمُ ماَ أَخَذَ الْقَلَمَ.

    İbrahim kalemi almadı.  

    خَديِجَةُ ماَ فَتَحَتِ الْكِتاَبَ.

    Hatice kitabı açmadı.  

    ماَ وَجَدْنَ الْحَقيِبَةَ.

    Çantayı bulmadılar.  

    ماَ فَهِمْتُمُ الْقُرْآنَ.

    Kur’ân’ı anlamadınız.  

    هَلْ عَمِلْتِ الْواَجِبَ أَمْسِ؟

    Dün ödevi yaptın mı?  

    لاَ ، ماَ عَمِلْتُ الْواَجِبَ أَمْسِ.

    Hayır, dün ödevi yapmadım.  
               
  • Mazi Fiillerde Cemi-Çoğul Hali Arapça Dersleri

     

    MAZİ FİİLLERDE CEMİ (ÇOĞUL) HALİ

    Bir işi ikiden fazla kişi yaptığı zaman müzekker gâib için fiilin sonuna (ُوا) eklenip cemi müzekker gâib yapılmış olur. Örnekler:

    ضَرَبَ  den →

    ضَرَبُوا

    Onlar dövdüler

    شَرِبَ  den →

    شَرِبُوا

    Onlar içtiler

     den →عَلِمَ      

    عَلِمُوا

    Onlar bildiler

    أَكَلَ  den →

    أَكَلوُا

    Onlar yediler

    Cemi müennes gâibe‘de (yani o kadınlarda) fiilin son harfi cezimlenip -ْنَ eklenir:

    → أَكَلَ

    أَكَلْنَ

    (O bayanlar) yediler

    → عَلِمَ

    عَلِمْنَ

    bildiler

    → شَرِبَ

    شَرِبْنَ

    (O bayanlar) içtiler

    →كَتَبَ

    كَتَبْنَ

    yazdılar

    → وَجَدَ

    وَجَدْنَ

    (O bayanlar) buldular

    → ضَرَبَ

    ضَرَبْنَ

    vurdular

    Muhâtab çoğulda; fiilin sonundaki cezimden sonra müzekkerlerde تُمْ  müenneslerde تُنَّ    eklenir. Örnekler:

    Müennes

     

    Müzekker

    ضَرَبْتُنَّ

    dövdünüz

    ضَرَبْتُمْ

    عَلِمْتُنَّ

    bildiniz

    عَلِمْتُمْ

    أَكَلْتُنَّ

    yediniz

    أَكَلْتُمْ

    نَصَرْتُنَّ

    yardım ettiniz

    نَصَرْتُمْ

    وَجَدْتُنَّ

    buldunuz

    وَجَدْتُمْ

    دَخَلْتُنَّ

    girdiniz

    دَخَلْتُمْ

    Mütekellimin çoğulu: Birinci şahsın (ben’in) çoğulunda kaide, fiilin sonuna cezimden sonra tesniye için de cemi için de نَا   zamirinin eklenmesidir.  Erkek ve dişi için aynıdır.

     

     den →وَجَدَ

    وَجَدْنَا

    (Biz-İkimiz) bulduk  
     

     den →أَكَلَ

    أَكَلْنَا

    yedik  
     

     den → فَتَحَ

    فَتَحْنَا

    açtık  
     

     den → عَلِمَ

    عَلِمْنَا

    bildik  
     

     den → شَرِبَ

    شَرِبْناَ

    içtik  

    هَلْ فَتَحْتُمُ الْباَبَ ؟

    Kapıyı açtınız mı?

    هَلْ سَمِعْتُنَّ الْخَبَرَ ؟

    Haberi işittiniz mi?

    نَعَمْ ، سَمِعْناَ الْخَبَرَ.

    Evet haberi işittik.
               

    Son iki  konuyu özetlersek fiillerin tesniye ve cemi halinin tablosu şöyledir:

    Cemi

    Tesniye

     

    كَتَبُوا

    كَتَبَا

    Gâib

    كَتَبْنَ

    كَتَبَتَا

    Gâibe

    كَتَبْتُمْ

    كَتَبْتُمَا

    Muhatap

    كَتَبْتُنَّ

    كَتَبْتُمَا

    Muhâtaba

    كَتَبْنَا

    كَتَبْنَا

    Mütekellim
             

    F Arapça cümle kuruluşunda fâil, fiilden sonraya kalırsa fiil daima tekil olur. Sadece fiilin müzekker mi yoksa müennes mi olduğu belirtilir. Yani, fâilin ortada geldiği gâib fiil cümlesindefâil bizzat cümlede yer aldığında söz konusu fâil, ister tesniye ister cemi olsun baştaki fiil daima tekil yani müfrettir.

    الْبِنْتاَنِ الحِْصَانَ. رَكِبَتِ 

    (İki kız ata bindi).

    الْبَنَاتُ الحِْصَانَ. رَكِبَتِ 

    (Kızlar ata bindi).

    İsim cümlesinde ise durum farklıdır:

    İsim cümlesinde fâil başa geldiğinde ortaya konulan fiil, fâilin durumuna göre ya tesniye ya da cemi olarak çekimli halde gelir.

    اَلْبِنْتاَنِ رَكِبَتاَ الحِْصَانَ.

    (İki kız ata bindi).

    الحِْصَانَ. رَكِبْنَ   اَلْبَنَاتُ

    (Kızlar ata bindi).

    Fâil, tesniye ya da cemi olarak bizzat gâib cümlede yer almadığında ise başa gelen fiil çoğul olur:

    رَكِبَتاَ الحِْصَانَ.

    İkisi ata bindi (müennes).

    الحِْصَانَ. رَكِبْنَ   

    Ata bindiler (müennes).

    كَتَبوُا الدَّرْسَ.

    Dersi yazdılar (müzekker).

     

     Mâzî fiillerle ilgili genel cümle örnekleri:

     

    لَبِسْناَ الْمَلاَبِسَ.

    Elbiseleri giydik.
     

    سَمِعْناَ النَّصيِحَةَ.

    Nasihatı işittik.
     

    عَلِمْتُمُ السُّؤاَلَ.

    Soruyu bildiniz (müz.).
     

    أَكَلْتُنَّ الْبُرْتُقاَلَ.

    Portakalı yediniz (müe.).
     

    فَتَحُوا الْحَقيِبَةَ.

    Çantayı açtılar (müz.).
     

    فَتَحَ الْحَقيِبَةَ.

    Çantayı açtı.
     

    قَرأْتُمْ قِصَّةً وَ لَعِبْتُمُ الْكُرَةَ.

    Bir kıssa okudunuz  ve top oynadınız.
     

    دَخَلْناَ الْمَطْبَخَ وَ عَمِلْناَ الْقَهْوَةَ.

    Mutfağa girdik ve kahve yaptık.
     

    عَمِلْتُنَّ الطَّعاَمَ الْيَوْمَ.

    Bugün yemeği yaptınız.
     

    هَلْ رَسَمْتَ الصُّورَةَ.

    Resmi çizdin mi? (müz.)
     

    نَعَمْ ، رَسَمْتُ الصُّورَةَ.

    Evet, resmi çizdim.
     

    وَجَدْتُمُ الْكِتاَبَ.

    Kitabı buldunuz (müz.).
     

    هَلْ سَمِعْنَ الْخَبَرَ ؟

    Haberi işittiler mi?
     

    نَعَمْ سَمِعْنَ الْخَبَرَ.

    Evet, haberi işittiler.
     

    هَلْ عَمِلُوا الْواَجِبَ ؟

    Ödevi yaptılar mı?
     

    لاَ ، قَرَأُوا الْكِتاَبَ.

    Hayır, kitap okudular.
     

    حَمَلْنَ الدَّفاَتِرَ.

    Defterleri taşıdılar.
     

    سَمِعْتُمُ النَّصيِحَةَ.

    Nasihatı işittiniz.

    عاَئِشَةُ وَ فاَطِمَةُ وَ زَيْنَبُ دَخَلْنَ الْمَطْبَخَ.

    Aişe, Fatıma ve Zeynep mutfağa girdiler.

    دَخَلَتْ عاَئِشَةُ وَ فاَطِمَةُ وَ زَيْنَبُ الْمَطْبَخَ.

    Aişe, Fatıma ve Zeynep mutfağa girdi.

    خاَلِدٌ وَ عاَدِلٌ وَ عُمَرُ دَخَلُوا الْمَطْبَخَ.

    Halit, Adil ve Ömer mutfağa girdiler.

    دَخَلَ خاَلِدٌ وَ عاَدِلٌ وَ عُمَرُ الْمَطْبَخَ.

    Halit, Adil ve Ömer mutfağa girdi.

    اَلنِّساَءُ أَكَلْنَ الطَّعاَمَ.

    Kadınlar yemeği yediler.

    أَكَلَتِ النِّساَءُ الطَّعاَمَ.

    Kadınlar yemeği yedi.

    اَلرِّجاَلُ سَمِعُوا الْخَبَرَ.

    Erkekler haberi işittiler.

    سَمِعَ الرِّجاَلُ الْخَبَرَ.

    Erkekler haberi işitti.
  • Mazi Fiillerde Tesniye

     

    MAZİ FİİLERDE TESNİYE

    (MÜSENNÂ YA DA İKİL)      

    Bir işin iki kişi tarafından yapıldığını anlatmak için üçüncü şahıs tekil fiilin sonuna harekesiz  bir elif ( ا ) ekleriz.

     

    Tesniye Müzekker (erkek) Gâib Örnekleri:

     
     

    ضَرَبَ

    den →

    ضَرَباَ

    ikisi dövdü

    فَتَحَ

    dan →

    فَتَحاَ

    ikisi açtı
     

    عَلِمَ

    den →

    عَلِماَ

    ikisi bildi

    وَجَدَ

    den →

    وَجَداَ

    ikisi buldu
     

    شَرِبَ

    den →

    شَرِباَ

    ikisi içti

    أَكَلَ

    den →

    أَكَلاَ

    ikisi yedi
     

    هَلْ أَحْمَدُ وَ عُمَرُ فَتَحاَ الْباَبَ ؟

    Ahmed ve Ömer kapıyı açtılar mı?  
     

    هَلْ أَحْمَدُ وَ عُمَرُ سَمِعاَ الْخَبَرَ؟

    Ahmed ve Ömer haberi işittiler mi?  
     

    Tesniye Müennes (kadın) Gâibe Örnekleri:

     

    ضَرَبَتْ

    den

    ضَرَبَتاَ

    ikisi dövdü

    فَتَحَتْ

    فَتَحَتاَ

    ikisi açtı  

    عَلِمَتْ

    den

    عَلِمَتاَ

    ikisi bildi

    وَجَدَتْ

    وَجَدَتاَ

    ikisi buldu  

    شَرِبَتْ

    den

    شَرِبَتاَ

    ikisi içti

    أَكَلَتْ

    أَكَلَتاَ

    ikisi yedi  
     

    هَلْ زَيْنَبُ وَ فاَطِمَةُ  فَتَحَتاَ الْباَبَ ؟

    Zeynep ve Fâtıma kapıyı açtılar mı?  
     

    هَلْ زَيْنَبُ وَ فاَطِمَةُ  سَمِعَتاَ الْخَبَرَ ؟

    Zeynep ve Fâtıma haberi işittiler mi?  
     

    Tesniye Muhâtab – Muhâtaba Örnekleri:

     
                                                     

    Fiilin sonuna müzekker için de müennes için de aynı olmak üzere تُماَ  dediğimiz tesniye muhatap zamiri eklenir.

    ضَرَبْتُماَ ikiniz vurdunuz

    فَتَحْتُماَ

    ikiniz açtınız  

    عَلِمْتُماَ

    ikiniz bildiniz

    وَجَدْتُماَ

    ikiniz buldunuz  

    شَرِبْتُماَ

    ikiniz içtiniz

    أَكَلْتُماَ

    ikiniz yediniz  

    هَلْ فَتَحْتُماَ الْباَبَ ؟

    İkiniz kapıyı açtınız mı?  

    هَلْ سَمِعْتُماَ الْخَبَرَ ؟

    İkiniz haberi işittiniz mi?  

    Tesniye Mütekellim Örnekleri:

                 

    Mütekellimlerin yani birinci şahısların tesniyesi ile cemisi aynıdır. İki veya daha fazla kişi için hep çoğul olarak ناَ  gelir:

    فَتَحْناَ       ikimiz açtık veya biz açtık وَجَدْناَ  ikimiz bulduk veya biz bulduk gibi

    فَتَحْناَ الْباَبَ.

    İkimiz kapıyı açtık.

    سَمِعْناَ الْخَبَرَ.

    Haberi işittik.
  • Mazi Fiilin Müfred Muhatab ve Mütekellim Örnekleri

     

    MAZİ FİİLİN MÜFRED MUHÂTAB VE MÜTEKELLİM ÖRNEKLERİ

     

    Müfred Müzekker Muhatap Örnekleri:

    ضَرَبَ  den →

    ضَرَبْتَ

    (Sen) dövdün كَتَبَ den →

    كَتَبْتَ

    yazdın

    عَلِمَ      den →

    عَلِمْتَ

    (Sen) bildin وَجَدَ den →

    وَجَدْتَ

    buldun

    شَرِبَ  den →

    شَرِبْتَ

    (Sen) içtin فَتَحَ   dan →

    فَتَحْتَ

    açtın

    Görüldüğü gibi, mesela üçüncü şahısكَتَبَ  fiilinin sonunu cezim yapıp üstün okunuşlu birتَ  harfi eklediğimizde karşımızdakine yani muhâtaba seslenmiş oluruz. Bu sona eklenen تَ harfine muhatap zamiri denir.

    Müfred Müennes Muhâtaba Örnekleri

    Kadına seslendiğimizde muhâtab zamiri olan تَ harfini esre  تِ  olarak okuruz. Türkçe’de muhâtaba ikinci şahıs deriz.

    وَجَدْتِ

    (Sen kadın) buldun

    أَكَلْتِ

    (Sen kadın) yedin

    عَلِمْتِ

    (Sen kadın) bildin

    نَصَرْتِ

    (Sen kadın) yardım ettin

    شَرِبْتِ

    (Sen kadın) içtin

    فَتَحْتِ

    (Sen kadın) açtın

    Müfred Mütekellim Örnekleri:

    Esre ya da üstün ت leri ötre olarak okursak o zaman kendimizden yani birinci şahıs olan mütekellimden (konuşandan) bahsetmiş oluruz:

    كَتَبْتُ

    yazdım

    حَضَرْتُ

    geldim

    شَرِبْتُ

    içtim

    ذَهَبْتُ

    gittim

    فَتَحْتُ

    açtım

    وَجَدْتُ

    buldum

    Arapça’da bu tekil (müfred) fiile “mütekellim vahde” denir. Türkçe’de ise birinci şahıs denir. Böylece müfred bölümleri şu şekilde özetleyebiliriz:

    كَتَبْتُ

    كَتَبْتِ

    كَتَبْتَ

    كَتَبَتْ

    كَتَبَ

      Ben yazdım

            Sen yazdın

         O yazdı

               



     

  • Cümle

     

    CÜMLE

    Tam bir fikir anlatan kelime topluluğuna cümle denir. Arapça’da cümle ikiye ayrılır:

                                a) İsim cümlesi

                                b) Fiil cümlesi

    İsimle başlayan cümlelere isim cümlesi, fiille başlayan cümlelere ise fiil cümlesi denir.

    اَلْوَلَدُ  رَكِبَ  الْحِصاَنَ. (Çocuk ata bindi).
    اَلْبِنْتُ  رَكِبَتِ  الْحِصاَنَ. (Kız ata bindi).
            İsimle başladığı için isim cümlesidir.

    رَكِبَ الْوَلَدُ الْحِصَانَ.

    (Çocuk ata bindi).

    رَكِبَتِ الْبِنْتُ  الْحِصاَنَ.

    (Kız ata bindi).
            Fiille başladığı için fiil  cümlesidir.

    Arapça’da genellikle cümleler fiil cümlesi olarak kurulur. Bir cümle önce fiille başlar, sonra fâil (özne) sonra da varsa mef’ûl (tümleç) dediğimiz geriye kalanla devam eder.

    الْحِصَانَ.

    الْوَلَدُ

    رَكِبَ

    Meful

    Fâil

    Fiil
           

    Cümlede vurgulamak istediğimiz şey fâilin bizzat kendisi olduğu takdirde fâil başa getirilebilir ancak cümle artık fiil cümlesi değil isim cümlesi olur. İsim cümlesinin elemanlarına ise mübtedâ (özne) ve haber (geriye kalan) denir. Mübtedâ esâsen isim cümlesinin fâili yerindedir. Sadece isim cümlesi olduğu için elemanlarının ismi değişmiştir:

    الْحِصاَنَ. رَكِبَ اَلْوَلَدُ
    Meful Haber

    Fiil

    Mübtedâ

    Fâil

    F  Görüldüğü gibi gibi yukarıda verilen fiil cümlesi örnekleri, fiil-i mâzînin müfred gâib ve müfred gâibesinden seçilmiştir.

  • Vasıl Hemzesi Arapça Dersleri

     

    Vasıl Hemzesi

    Belirtme takısı olan harf-i tarif yani اَلْ takısının hemzesi söz başlarında okunur.  Örnek:

    اَلْوَلَدُ   ذَهَبَ. (el-veledü zehebe) Çocuk gitti.

    Bu cümlede fâil başta geldiğinden اَلْ takısı olduğu gibi okunmuştur. Aynı اَلْ takısı söz arasında gelirse elifi, yazıldığı halde okunmaz. Geçişte yazıldığı halde okunmayan bu hemzeye hemze-i vasıl denir.

    ذَهَبَ الْوَلَدُ.        (zehebel veledu)

    Çocuk gitti.

    Kelime başındaki vasıl hemzesinin elifinin üzerine (أ ء) işareti konmaz. Yani (أَ إِ أُ) şeklinde değil (اَ اِ اُ) şeklinde yazılır (اَلتِّلْمِيذُ – اَلْوَلَدُ)  gibi.

    Bu konuyla ilgili kaideleri şöyle özetleyebiliriz:

    1) a- Vasıl hemzesiyle başlayan kelimeden önce, yaniاَلْ  takısından önce (üstün, esre, ötre şeklinde) hareke varsa geçişte اَلْ takısının hemzesi (أَ) harekelenmez. Harekeden sonra gelen elif lâm’lı (harf-i tarifli) kelime, kamerî harflerden biriyle başlıyorsa doğrudan evvelki kelimenin harekesiyle lâm’a (لْ) cezim verilir. Örnek:

    ذَهَبَ الْوَلَدُ.        

    (zehebel veledu) Çocuk gitti.

    ضَرَبْتُ  الْوَلَدَ. 

    (darabtü’lvelede) Çocuğu dövdüm.

    أَخَذْتُ   الْقَلَمَ.

    (ehaztü’l-kaleme) Kalemi aldım.
     

    شَرِبْتَ الْمَاءَ.

    Suyu içtin.  
     

    دَخَلَ الْبَيْتَ.

    Eve girdi.  
     

    حَضَرَ الْعَمُّ.

    Amca geldi.  
               

    b- Harekeden sonra gelen elif lâm’lı (harf-i tarifli) kelime, şemsî harflerden biriyle başlıyorsa doğrudan önceki kelimenin harekesiyle şemsi harf şeddelenir. Harf-i tarif yazılı olduğu halde okunmaz. Örnek:

    أَخَذْتُ الدَّفْتَرَ.

    (Ehaztü’d-deftera) Defteri aldım.

    شَرِبْتَ الزَّمْزَمَ.

    (Şeribte’z-zemzeme) Zemzemi içtin.

    دَخَلَ الدُّكاَّنَ.

    (Dehale’d-dükkâne) Dükkana girdi.

    حَضَرَ الطَّعاَمُ.

    (Hadara’t-taâmü) Yemek geldi.

    2) Vasıl hemzesiyle başlayan kelimelere kendilerinden önce sonu sâkin (cezimli) bir kelime birleştirilirken esre ile geçiş yapılır.

    İlk harf-i kamerî olan bir kelimede geçiş:

    كَتَبَتِ الْبِنْتُ الدَّرْسَ. (Ketebeti’l-bintu’d-derse) Kız dersi yazdı.

    İlk harfi şemsî olan bir kelimede geçiş:

    كَتَبَتِ الدَّرْسَ. (Ketebeti’d-derse) (Kız) dersi yazdı.

    Ancak  تُمْ zamirinde geçiş ötre ile yapılır ve bu kaideden hariçtir:

    كَتَبْتُمُ الدَّرْسَ. (Ketebtümü’d-derse) Dersi yazdınız (müz.).
    سَمِعْتُمُ الْخَبَرَ. (Semi’tümü’l-habera) Haberi işittiniz (müz.).

      

    3) Harf-i tariften önce tenvinli (nekre) bir kelime yer alırsa geçiş, tenvinin nûnuna esre vermek suretiyle gerçekleşir:

    كَتَبَ خاَلِدٌ الدَّرْسَ.

    (Ketebe Hâlidünidderse) Halit dersi yazdı.

    قَرَأَ عاَدِلٌ الْكِتاَبَ.

    (Karae Âdilünilkitabe) Âdil kitabı okudu.
  • Marife Nekra Arapça Dersleri

     

     

    Arapça’da bir kelime ya isim, ya fiil ya da harftir. İsim, fiil ve harflerin bir mana oluşturacak şekilde bir araya gelmesiyle cümle oluşur. Bir cümlenin kurulması için gereken bu üç unsuru sırasıyla işleyelim.

    İSİM

    Canlı cansız şeylere, varlıklara ad olan ve zamanla ilgisi olmayan kelimelere isim denir. İsimler ya ma`rife (belirli) ya da nekre (belirsiz) olur.

    MA’RİFE: Bir ismin başında اَلْ takısı bulunursa o isim belirlidir. اَلْ takısı alarak belirlenmiş kelimeye ma`rife denir. اَلْقَلَمُ  dediğimizde herhangi değil, belli bir kalemi anlatmış oluruz.

    اَلْقَلَمِ

    اَلْقَلَمَ

    اَلْقَلَمُ

    Bu اَلْ takısına da Harf-i tarif denir.  Başına اَلْ  takısı alan bir kelimenin sonuna tenvin gelmez.

    NEKRA: Eğer ismin başında harf-i tarif denen اَلْ takısı yoksa bu isim belirsiz herhangi bir varlığı anlatır. Bu belirsiz isme nekre denir. قَلَمٌ denilince belirsiz genel herhangi bir kalem anlaşılır ve son harfi de aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi tenvinli olur:

    قَلَمٍ

    قَلَماً

    قَلَمٌ

    Belirsizliği, herhangiliği anlatan tenvinle bu kelime “Bir kalem” diye tercüme edilebilir.

    Cümle kuruluşunda genellikle marife isim kullanılır. Bir isim ya marifedir ya da nekredir. Diğer bir ifadeyle bir ismin başında hem harf-i tarif olan (اَلْ) takısı hem de sonunda tenvin gelmez. Ancak bazı özel isimlere ve zamirlere bitişik isimler bazen tenvin almadığı gibi harf-i tarif de (اَلْ) almazlar. Çünkü özel isim ve zamirler zaten belirli varlıklara aittir. Örnek:

    بَكْرٌ

    عاَدِلٌ

    خَالِدٌ

    يُوسُفُ

    عُمَرُ

    رَمَضاَنُ

    إِسْتَانْبُولُ

    إِزْميِرُ

    مَكَّةُ

    تُرْكِياَ

     

     

    İsimlerin başında gelen اَلْ takısının hemzesi başında bulunduğu kelimeye, ya lâm harfi okunmadan şeddeli ya da lâm’a cezim verilmek suretiyle birleşir. (اَلشَّمْسُ) ve (اَلْقَمَرُ) gibi. Bilindiği gibi tecvit ilminde buna idgâm-ı şemsiye ve izhâr-ı kameriye adı verilir. Bu konuyu bilmemiz harfi tariften sonraki harfin şeddeli mi şeddesiz mi okunacağını tesbit etmemiz için zorunludur.

    MARİFE NEKRA 2