Arapça Türkçe Dualar

DOĞUM ÖNCESİ VE SONRASINDA YAPILACAK DUA

Doğum Duası Ayet Ve Hadislerde

DOĞUM ÖNCESİ VE SONRASINDA YAPILACAK
DUA
Anne adayları; doğum öncesi ve doğum sonrası doktor
kontrolünde olmalı, doğumunu mümkünse bir doğum
hastanesinde yapmalıdır. Doğumun kolay geçmesi için de
Allah’a dua etmelidir. Peygamberimiz (s.a.s.), kızı Hz. Fatıma
(r.a.)’nın doğum sancısı başladığında Ümmü Seleme
ile Zeynep binti Cahş’a, Fatıma’nın yanına gitmelerini ve
Ayetü’l-Kürsi’yi, A’râf sûresinin elli dördüncü ayetini ve
Muavvizeteyni (Felâk-Nâs sûrelerini) okumalarını söylemiştir.”
(İbn Sünnî, s.232, No: 625)

Ayetü’l-kürsî:
الله لَآ اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَاْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي
السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذٖي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِهٖۜ يَعْلَمُ
مَا بَ اَيْدٖيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُحٖيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهٖٓ اِلَّا بِمَا
شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ
الْعَظٖيمُ

: “Allâhü lâ ilâhe illâ huve’l-hayyü’l-kayyûm.
Lâ te’huzühû sinetün velâ nevm.
Lehû mâ fi’s-semâvâti vemâ fi’l-ard.
Men ze’l-lezî yeşfe’u ‘ındehû illâ bi iznih.
Ya’lemü mâ beyne eydîhim vemâ halfehüm. Velâ
yühîtûne bişeyin min ‘ılmihî illâ bimâ şâ’e.
Vesi’a kürsiyyühü’s-semâvâti ve’l-ard.
Velâ yeûdühü hıfzuhümâ ve hüve’l-‘aliyyü’l-‘azîm.”

Anlamı: “Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır.
Diridir, kayyumdur (varlığı kendinden, kendi kendine
yeterli, yarattıklarına hâkim ve onları koruyup gözetendir).
O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her
şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında
şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve
arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar
O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey
kavrayamazlar. O’nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp
kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.)
Gökleri ve yeri koruyup-gözetmek O’na güç gelmez. O,
yücedir, büyüktür.” (Bakara, 2/255)

A’râf 54:
اِنَّ رَبَّكُمُ الٰهّلُ الَّذٖي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ فٖي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ
اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثٖيثًا وَالشَّمْسَ
وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهٖۜ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ الٰهّلُ
رَبُّ الْعَالَمٖينَ
Okunuşu: “İnne rabbekümüllâhüllezî haleka’s-semâvâti
ve’l-arda fî sitteti eyyâmin sümmestevâ ‘ale’l-‘arşi
yuğşi’l-leyle’n-nehâra yatlübühû hasîsen ve’ş-şemse ve’lkamera
ve’n-nücûme müsehharâtin bi emrih. Elâ lehü’lhalku
ve’l-emru. Tebârekellâhü Rabbü’l-‘âlemîn.”
Anlamı: “Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün
içinde (altı evrede) yaratan ve Arş üzerine (sınırsız kudret
ve iktidar makamına) istiva eden (kurulan), geceyi, kendisini
durmadan takip eden gündüze katan, güneşi, ayı ve bütün
yıldızları da buyruğuna tabi olarak yaratan Allah’tır. Dikkat
edin, yaratmak da, emretmek de yalnız O’na mahsustur.
Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı yücedir.”

Muavvizeteyn:
قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَۙ وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ اِذَا وَقَبَۙ وَمِنْ
شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ اِذَا حَسَدَ
Okunuşu: “Kul eû’zü birabbi’l-felak.
Min şerri mâ halak.
Ve min şerri ğâsikın izâ vekab.
Ve min şerri’n-neffâsâti fi’l-ukad.
Ve min şerri hâsidin izâ hased.”

Anlamı: “De ki: Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı
çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin
kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden,
sabah aydınlığının Rabbine sığınırım.” (Felak, 113/1-5)

قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِۙ مَلِكِ النَّاسِۙ اِلٰهِ النَّاسِۙ مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ
الْخَنَّاسِۙ اَلَّذٖي يُوَسْوِسُ فٖي صُدُورِ النَّاسِۙ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ
Okunuşu: “Kul eûzü birabbi’n-nâs.
Meliki’n-nâs.
İlâhi’n-nâs.
Min şerri’l-vesvâsi’l-hannâs.
Ellezî yüvesvisü fi sudûri’n-nâs.
Mine’l-cinneti ve’n-nâs.”
Anlamı: “De ki: Cinlerden ve insanlardan olup, insanların
kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden,
insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlâh’ına
sığınırım.” (Nâs, 114/1-6)
* Hz. Ebû Bekr (r.a.)’in kızı Esma, oğlu Abdullah doğunca
Peygamberimiz (s.a.s.)’e götürdü ve onun kucağına
koydu. Peygamberimiz (s.a.s.), hurma getirmelerini istedi.
Getirilen hurmayı çiğneyerek çocuğun ağzına koydu. Çocuğun
ağzına ilk giden şey Peygamberimiz (s.a.s.)’in ağzıyla
ezdiği bu hurma oldu. Sonra çocuğun damağına hurma
sürdü ve ona bereket duası etti. Bu çocuk İslâm tarihinde
(Medine’ye hicretten sonra) doğan ilk çocuk oldu. (Buhârî,
Akika, 1; Ebû Davud, Edeb, 116)

Peygamberimiz (s.a.s.), yeni doğan çocukların sağ kulağına
ezan, sol kulağına da kâmet okunmasını tavsiye etmiştir.
(bk. Ebû Davud, Edeb, 116)
* Sahabeden Abdullah İbn Abbas (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz
(s.a.s.) Hasan ile Hüseyin için Allah’a dua
edip şöyle dedi: Babanız İbrahim de kendi oğulları İsmail ve
İshak için böyle dua yapardı dedi ve şu duayı okudu:
أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ الله التَّامَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ وَمِنْ كُلِّ عَ لَامَّةٍ
Okunuşu: “E’ûzü bi kelimâtillâhi’t-tâmmeti min külli
şeytânin ve hâmmetin. Ve min külli ‘aynin lâmmetin.”
Anlamı: “Şeytanın şerrinden ve tüm kem gözlerden
Allah’ın tam kelimelerine sığınıyorum.” (İbn Mâce, Tıbb, 36)

İlgili Makaleler