Hadis Arapça TürkçeSahihi Müslim Hadisleri

Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ebu Zerr El-Gıfari Radıyallahu Anh ARAPÇA TÜRKÇE HADİS Müslim

Başlık: FAZİLETLER BÖLÜMÜ

Konu: Sahabelerden Bazılarının Faziletleri – Ebu Zerr El-Gıfari Radıyallahu Anh
Ravi: Ebu Zerr
Hadisin Arapçası:

عن أبى ذَرٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَقَدْ صَلَّيْتُ قَبْلَ أنْ ألْقَى النَّبِىُّ # بِثََثِ سِنِينَ. قِيلَ لِمَنْ؟ قَالَ: للّهِ. قِيلَ: فَأيْنَ تَوَجَّهْتَ؟ قَالَ: حَيْثُ يُوَجِّهُنِى رَبِّى، أُصَلِّى عِشَاءً، حَتّى إذَا كَانَ آخِرُ اللَّيْلِ أُلْقِيتُ كَأنِّى خِفَاءَ حَتّى تَعْلُونِى الشَّمْسُ. فقَالَ أُنَيْسُ: إنَّ لِى بِمَكَّةَ حَاجَةً فَاكْفِنِى، فَانْطَلَقَ، حَتّى إذَا أتَى مَكَّةَ فَرَاثَ عَلَيَّ، ثُمَّ جَاءَ فَقُلْتُ: مَا صَنَعْتَ؟ قَالَ: لَقِيتُ رَجًُ بِمَكَّةَ عَلى دِينِكَ يَزْعُمُ أنَّ اللّهَ تَعالى أرْسَلَهُ. قُلْتُ: فَمَا يَقُولُ النَّاسُ؟ قَالَ يَقُولُونَ: شَاعِرٌ كَاهِنٌ، سَاحِرٌ؛ وكَانَ أُنَيْسٌ أحَدَ الشَّعَرَاءِ. فَقُلْتُ: مَا تَقُولُ أنْتَ؟ قَالَ: لَقَدْ سَمِعْتُ قَوْلُ الْكَهَنَةِ فَمَا هُوَ بِقَوْلِهِمْ. وَقَدْ وَضَعْتُ قَوْلَهُ عَلى أقْرَاءِ الشِّعْرِ فَمَا يَلْتَئِمْ عَلى لِسَانِ أحَدٍ بَعْدِى أنَّهُ شِعْرٌ. واللّهِ إنَّهُ لَصَادِقٌ وَإنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ. قُلْتُ: فَاكْفِنِى حَتّى أذْهَبَ فَأنْظُرَ، قَالَ: فَأتَيْتُ مَكَّةَ. قَالَ: فَتَضَعَّفْتُ رَجًُ مِنْهُمْ. فَقُلْتُ: أيْنَ هذَا الرَّجُلُ الَّذِى تَدْعُونَهُ الصَّابِىءَ؟ فَأشَارَ إليَّ. فقَالَ: الصَّابِئُ الصَّابِئُ. فَمَالَ عَلَىَّ أهْلُ الْوَادِى بِكُلِّ مَدَرَةٍ وَعَظْمٍ حَتّى خَرَرْتُ مَغْشِيّاً عَليَّ. قَالَ: فَارْتَفَعْتُ حِينَ ارْتَفَعْتُ كَأنِّى نُصُبٌ أحْمَرُ. فَأتَيْتُ زَمْزَمَ فَغَسلْتُ عَنِّى الدِّمَاءَ وَشَرِبْتُ مِنْ مَائِهَا، وَلَقَدْ لَبِثْتُ ثَثِينَ مَا بَيْنَ لَيْلَةٍ وَيَوْمٍ، مَا كَانَ لى طَعَامٌ إَّ مَاءُ زَمْزَمَ. فَسَمِنْتُ حَتّى تَكَسَّرَتْ عُكَنُ بَطْنِى وَمَا وَجَدْتُ عَلى كَبِدِى سَخْفَةَ جُوعٍ. فَبَيْنَا أهْلُ مَكَّةَ في لَيْلَةٍ قَمْرَاءَ إضْحِيَانِ، إذْ ضُرِبَ عَلى أصْمِخَتِهِمْ فَمَا يَطُوفُ بِالْبَيْتِ أحَدٌ، وَإذَا اِمْرَأتَانِ مِنْهُمْ تَدْعُوَانِ إسَافاً وَنَائِلَةَ. قَالَ: فَأتَتَا عَلَىَّ في طَوافِهِمَا. فَقُلْتُ: أنْكِحَا إحْدَاهُمَا ا‘ُخْرَى. قَالَ: فمَا تَنَاهَتَا عَنْ قَوْلِهِمَا حَتّى أتَتَا عَلَيَّ في طَوَافِهِمَا. فَقُلْتُ: هُنٌ مِثْلُ الْخَشبَةِ. فَانْطَلَقَتَا تُوَلْوََنَ وَتَقَوَْنِ: لَوْ كَانَ هَاهُنَا أحَدٌ مِنْ أنْفَارِنَا؟ فَاسْتَقْبَلَهُمَا رَسُولُ اللّهِ # وَأبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه وَهُمَا هَابِطَانِ. فَقَاَ: مَا بِكُمَا؟ قَالَتَا: الصَّابِئُ بَيْنَ الْكَعْبَةِ وَأسْتَارِهَا قَاَ: مَا قَالَ لَكُمَا؟ قَالَتَا: إنَّهُ قَالَ كَلِمَةً تَمْ‘ُ الْفَمَ فَجَاءَ رَسُولُ اللّهِ # حَتّى اسْتَلَمَ الْحَجَرَ. فَطَافَ بِالْبَيْتِ هُوَ وصَاحِبُهُ. ثُمَّ صَلّى. فَلَمَّا قَضَى صََتَهُ. قَالَ أبُو ذَرٍّ: فَكُنْتُ أوَّلُ مَنْ حَيَّاهُ بِتَحِيِّةِ ا“سَْمِ فَقُلْتُ: السََّمُ عَلَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ. فقَالَ: وَعَلَيْكَ وَرَحْمَةُ اللّهِ. ثُمَّ قَالَ: مِمَّنْ أنْتَ؟ قُلْتُ: مِنْ غِفَارٍ قَالَ: فَأهْوَى بِيدِهِ فَوَضَعَ أصَابِعَهُ عَلى جَبْهَتِهِ. فَقُلْتُ في نَفْسِى: كَرِهَ أنْ اِنْتَمَيْتُ إلى غِفَارٍ فَذَهَبْتُ آخُذُ بِيَدِهِ فَقَدعَنِى صَاحِبُهُ، وَكَانَ أعْلَمَ بِهِ مِنِّى، ثُمَّ رَفَعَ رَأسَهُ فَقَالَ: مَتَى كُنْتَ هَاهُنَا؟ قَالَ: قَدْ كُنْتُ هَاهُنَا مُنْذُ ثَثِينَ بَيْنَ لَيْلَةٍ وَيَوْمٍ. قَالَ: فَمَنْ كَانَ يُطْعِمُكَ؟ قُلْتُ: مَا كَانَ لِى مِنْ طَعَامٍ إَّ مَاءُ زَمْزَمَ، فَسَمِنْتُ حَتّى تَكَسَّرَتْ عُكَنُ بَطْنِى، وَمَا أجِدُ عَلى كَبِدِى سَخْفَةَ جُوعٍ. فقَالَ: إنَّهَا مُبَارَكَةُ، وَإنَّهَا طَعَامُ طُعْمٍ. فقَالَ أبُو بَكْرٍ: يَا رَسُولَ اللّهِ، اِئْذَنْ في طَعَامِهِ اللَّيْلَةَ. فَانْطَلَق رَسُولُ اللّهِ # وَأبُوبَكْرٍ وَانْطَلَقْتُ مَعَهُمَا. فَفَتَحَ أبُو بكْرٍ بَاباً فَجَعَلَ يَقْبِضُ لَنَا مِنْ زَبِيبِ الطَّائِفِ. فَكَانَ ذلِكَ أوَّلَ طَعَامٍ أكَلْتُهُ بِهَا ثُمَّ غَبَرْتُ مَا غَبَرْتُ ثُمَّ أتَيْتُ رَسُولَ اللّهِ # فقَالَ: إنِّى قَدْ وُجِّهْتُ إلى أرْضٍ ذَاتِ نَخَلٍ َ أُرَاهَا إَّ يَثْرِبَ، فَهَلْ أنْتَ مُبْلِغٌ عَنِّى قَوْمَكَ؟ عَسى اللّهُ أنْ يَنْفَعَهُمْ بِكَ وَيأجُرَكَ فِيهِمْ؛ فَأتَيْتُ أخِى أُنَيْساً. فقَالَ: مَا صَنَعْتَ؟ قُلْتُ: صَنَعْتُ أنِّى قَدْ أسْلَمْتُ وَصَدَّقَتُ. فقَالَ: مَا بِى رَغْبَةٌ عَنْ دِينِك، وَانِّى قَدْ أسْلَمْتُ وَصَدَّقْتُ. قَالَ: فأتَيْنَا أُمَّنَا فقَالَتْ: مَا بِِى رَغْبَةٌ عَنْ دِينِكُمَا، وَإِنّى قَدْ أسْلَمْتُ وَصَدَّقْتُ. فَاحْتَمَلْنَا حَتّى أتَيْنَا قَوْمَنَا غِفَاراً فَأسْلَمَ نِصْفُهُمْ، وَكَانَ يَؤُمُّهُمْ أيْمَاءُ بْنُ رَخْضَةَ الْغِفَارىُّ، وَكَانَ سَيِّدَهُمْ؛ وَقَالَ نِصْفُهُمْ. إذَا قَدِمَ رَسُولُ اللّهِ # الْمَدِينَةَ أسْلَمْنَا. فَقَدِمَ رَسُولُ اللّهِ # الْمَدِينَةَ فَأسْلَمَ النِّصْفُ الْبَاقى. وَجَاءَتْ أسْلَمُ فقَالَتْ: يَارَسُولَ اللّهِ! إخْوَانُنَا: نُسْلِمُ عَلى الَّذِى أسْلَمُوا عَلَيْهِ؛ فَأسْلَمُوا. فقَالَ #: غِفَارٌ، غَفَرَ اللّهُ لَهَا، وَأسْلَمُ سَالَمَهَا اللّهُ تَعالى[. أخرجه مسلم، وهذا لفظه .

Hadisin Anlamı:

Hazreti Ebu Zerr Radıyallahu Anh, “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile karşılaşmazdan önce üç yıl ibadet ettim” demişti. Kendisine: “(Bu ibadeti) kimin için yaptın?” diye sordular. “Allah için!” cevabını verdi. Tekrar: “Pekiyi nereye yönelerek yaptın?” denildi. “Rabbim beni nereye yöneltmiş idiyse oraya!” dedi ve açıklamaya devam etti: “Akşam vakti namaza başlıyor, gecenin sonuna kadar devam ediyordum. O zaman kendimi bir örtü gibi atıyor, güneş tepeme yükselinceye kadar öyle kalıyordum. (Bir gün kardeşim) Üneys bana: “Benim Mekke’de görülecek bir işim var. Sen bana baş-göz ol (eksikliğimi duyurma) dedi ve Mekke’ye gitti. Oraya varınca bana dönmekte gecikti. Nihayet geldi. “Ne yaptın?” dedim. “Mekke’de bir adama rastladım, senin (gibi farklı bir) din üzerine yaşıyor. Ancak O, kendisini Allah Teala’nın gönderdiğini zannediyor” dedi. “Halk ne diyor?” diye sordum. “Halk mı? Halk O’na şair diyor, kahin diyor, sahir (sihirbaz) diyor!” dedi. Esasen Üneys şairlerden biriydi. Tekrar sordum: “Pekala sen ne diyorsun?” “Ben” dedi, “kahinlerin sözünü işittim, bilirim. Onun ki kahin sözü değil. Onun söylediklerini şiir çeşitlerine tatbik ettim. Hiçbirine uygun gelmiyor. Benden sonra kimse O’na şiir diyemez. Vallahi O doğru sözlüdür, kahinler ise hep yalancıdırlar!” dedi. Bu açıklama üzerine ben ona: “Öyleyse benim işlerime de sen baş-göz ol, bir de ben gidip göreyim!” dedim. Ebu Zerr, gerisini şöyle anlatır: “Mekke’ye geldim. Halktan zayıf bir adam buldum. Ona: “Şu Sabii (sapık) dediğiniz adam nerede?” diye sormuştum. Adam, beni göstererek: “Burada bir sabii var! Burada bir sabii var!” diye bağırmaya başladı. Derken vadi halkı kesek ve kemiklerle üzerime hücum etti. Bayılarak yığılmış kalmışım. Kendime gelip kalktığım zaman kırmızı bir dikili taş gibiydim. Zemzem’e kadar gittim. Kanlarımı yıkadım, suyundan biraz içtim. Böylece otuz gün, gece ile gündüz arası kaldım. Bu esnada zemzem suyundan başka hiçbir taam almadım. Buna rağmen şişmanladım ve karnımın kavrımları arttı. Ciğerimde açlık hissi duymadım. Mekkeliler, ay ışığı olan bir gecede uyurken Beytullah’ı tavaf eden yoktu. Onlardan sadece iki kadar, İsaf ve Naile (adındaki putlarına) dua ediyordu. Tavafları sırasında bana kadar geldiler. (Dayanamayıp): “Onları birbirlerine nikahlayıverin bari!” dedim. Onlar dualarından vazgeçmeyip, tavaflarını yaparken yanıma kadar geldiler. Bu sefer: “Onlar(a niye tapıyorsunuz)? Odundan farkları ne?” dedim. Kadınlar: “(İmdat!) burada bir adam yok mu?” diye velvele kopararak gittiler. Tam o sırada kadınları Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekr Radıyallahu Anh, tepeden inerlerken karşılayıp: “(Niye bağırdınız) başınıza ne geldi?” derler. Kadınlar (onları daha tanımadan): “Ka’be ile örtüsü arasında bir sabii (sapık) var!” derler. Onlar sorarlar: “Size ne dedi?” “Bize ağzı dolduran (ağza alınmaz) sözler söyledi” derler. Derken Resululah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) geldi, Haceru’l-Esved’e istilamda bulundu, arkadaşıyla birlikte Beytullah’ı tavaf etti. Sonra namaz kıldı. Namazını bitirince, -Ebu Zerr der ki: “Aleyhissalatu vesselam’ı islam selamı ile ilk selamlayan ben oldum.- “Esselamu aleyke ya Resulullah. (Ey Allah’ın Resulü! Selam üzerine olsun)!” dedim. Bana: “Ve aleyke ve Rahmetullah. (Selam senin üzerine olsun, Allah’ın rahmeti de)!” diye mukabele etti. Sonra: “Sen kimlerdensin?” diye sordu. “Gıfar’danım!” dedim. Bunun üzerine eliyle eğilerek parmaklarını alnına koydu, içimdem: “Galiba kendimi Gıfar’a nisbet etmemden hoşlanmadı” dedim. Elinden tutmak üzere ilerledim. Fakat arkadaşı bana mani oldu. Onu benden iyi biliyordu. Sonra başını kaldırıp sordu: “Buraya ne zaman geldin? “Otuz gündür burdayım!” dedim. “Sana kim yiyecek verdi?” dedi. “Zemzen suyundan başka bir yiyeceğim olmadı. Şişmanladım bile. Öyle ki karnımın kıvrımları arttı. Ciğerimden açlık hissi de duymadım!” dedim. “Zemzem suyu mübarektir. O hakikaten besleyici bir gıdadır!” buyurdu. Hazreti Ebu Bekr Radıyallahu Anh: “Ey Allah’ın Resulü! Bana müsaade et, bu geceki yiyeceğini ben ikram edeyim!” dedi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve Ebu Bekr Radıyallahu Anh gittiler, onlarla ben de gittim. Ebu Bekr bir kapı açtı. Taif kuru üzümünden benim için bir avuç çıkarmaya başladı. Bu, Mekke’de yediğim ilk yemekti. Orada kaldığım kadar kaldım. Sonra Resulullah’a geldim. Bana dedi ki: “Ben hurmalıklı bir yere sevkedileceğim. Burasının Yesrib olduğu kanaatindeyim. Sen kavmine benden mesaj götür. Umarım, sayende Allah onları hayırla menfaatlendirecek ve onlar sebebiyle de sana sevap verecek.” Bundan sonra ben kardeşim Üneys’e geldim. Bana: “Ne yaptın?” diye sordu. Ben: “Müslüman oldum ve (Muhammed’in hak bir peygamber olduğunu) tasdik ettim” dedim. “Ben senin dinine karşı değilim. Ben de müslüman oldum ve tasdik ettim” dedi. Sonra kalkıp annemize geldik. (Durumu anlattık). O da bize: “Ben sizin dininize karşı değilim. Ben de müslüman oldum ve tasdik ettim!” dedi. Sonra kalkıp hayvanlarımıza binip kavmimiz Gıfar’a geldik. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ın mesajını getirdik, ilk anda yarısı müslüman oldu. Eyma İbnu Rahza el-Gıfari müslüman olanların imamlığını yürütüyordu, bu onların efendisi idi. Diğer (müslüman olmayan) yarı: “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye gelince müslüman oluruz!” dediler. Derken (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Medine’ye geldi. O geri kalan yarı da müslüman oldu. Bir müddet sonra Eşlem kabilesi de gelerek: “Ey Allah’ın Resulü! (Gıfarlılar) bizim kardeşlerimizdir. Onların müslüman oldukları şey üzere biz de müslüman oluyoruz!” dediler ve onlar da müslüman oldular. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Gıfar’a Allah mağfiretini bol kılsın. Eşlem’i de Allah selamete kavuştursun!” diyerek o iki kabileden memnuniyetini ifade buyurdular.” [Metin Müslim’in metnidir.]

Kaynak: Müslim, Fezailu’s-Sahabe 132, (2473)

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu