Kuranda Dua Ayetleri Arapça Türkçe

KURANDA PEYGABER DUALARI ARAPÇA TÜRKÇE

DUALAR
KUR’AN’DA DUA ÖRNEKLERİ
1. PEYGAMBER DUALARI
Kur’ân’da hem isim zikredilerek, hem de isim zikredilmeden
peygamberlerin yaptığı dua örneklerine yer verilmiştir.
İsim zikredilmeden peygamberlerin yaptığı duaya
şu örneği verebiliriz:

رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانصُرْنَا عَلٰى
الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ
Okunuşu: “Rabbeneğfir lenâ zünûbenâ ve isrâfenâ
fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ ‘alel-kavmilkâfirîn.”
Anlamı: “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki
taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sabit
kıl, kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!” (Âl-i İmrân, 3/147)
Bu dua, Kur’ân’da peygamberler ve onunla birlikte Allah
yolunda savaşan, bu konuda gevşeklik göstermeyen ve
sabreden Allah dostlarının duası olarak geçmektedir. (Âl-i
İmrân, 3/146) Peygamberler ve Allah dostları dualarında; yüce
Allah’tan;
– Günahlarının ve işlerindeki aşırılıklarının bağışlanmasını,
– İmanda kendilerini sebat ettirmesini,
– Kâfirlere karşı yardım etmesini istemektedirler.
Bu dua örneği ile yüce Allah, hem mü’minlere nasıl
dua edeceklerini öğretmekte hem de günahlara tövbe edilmesini,
imanda sebat edilmesini ve düşmanla mücadeleye
hazırlıklı olunmasını, zaferin ve başarının ancak Allah’ın
yardımı ile mümkün olacağını bildirmektedir.
Bu duayı yapanların, dualarının kabul edildiği ve onların
ödüllendirildiği bir sonraki ayette; “Allah da onlara hem
dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever” (Al-i İmran, 3/148) şeklinde haber
verilmektedir.
Âdem (a.s.), Nuh (a.s.), Lût (a.s.), İbrahim (a.s.), Yusuf
(a.s.), Şuayp (a.s.), Musa (a.s.), Zekeriya (a.s.), Süleyman
(a.s.) ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in yaptığı
ve Kur’ân’da geçen dualarından şu örnekler seçilmiştir:

a) Âdem (a.s.) ve Eşi Havvâ’nın Duası
Âdem (a.s.) ve eşi, cennette kendilerine yasaklanan
ağacın meyvesinden yedikten sonra cennetten yeryüzüne
indirilince şöyle dua etmişlerdir:
رَبَّنَا ظَلَمْنَا أَنْفُسَنَا وَإِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Okunuşu: “Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve il-lem teğfir
lenâ ve terhamnâ le-nekûnenne minel-hâsirîn.”
Anlamı: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer
bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak
ziyana uğrayacaklardan oluruz!” (A’râf, 7/23)
Bu duayı Âdem ve eşi, cennette kendilerine yasak edilen
ağacın meyvesinden şeytana uyarak yedikten sonra
yapmışlardır. (A’râf, 7/19-22; Bakara, 2/35-36)
“Âdem (vahiy yoluyla) Rabbi’nden birtakım kelimeler
aldı, (bu kelimelerle amel edip Rabb’ine tövbe etti ve affı için
yalvardı. Allah da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz
O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.” (Bakara, 2/37)
Yüce Allah, Âdem (a.s.) ve eşinin dualarını kabul etmiş
ve onları affetmiştir. İnsanların atası Âdem ve Havva’nın

tövbe ve duası, nesli için örnek olmuştur.
Bu duada yüce Allah, mü’minlere; insanın hata edebileceğini,
yasak bir fiili işlediği zaman kendi nefsine zarar
vermiş olacağını, bu durumda günahtan derhal tövbe edip
affedilmesi için yalvarması gerektiğini, böyle yaparsa bağışlayacağını
bildirmektedir.
b) Nuh (a.s.)’ın Duası
Nuh (a.s.), kendisine iman etmeyen oğlu suda boğulunca
(Hûd, 11/43); “Rabbim! Şüphesiz ki oğlum da ailemdendir.
Senin vaadin elbette haktır, Sen hâkimler hâkimisin” diye
Rabbine seslenmiş, bunun üzerine yüce Allah, “Ey Nuh!
O, asla senin ailenden değildir, onun yaptığı iyi olmayan bir
iştir. O hâlde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme.
Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim” (Hûd, 11/45-46)
buyurmuştur.
Bu uyarı sonunda Nuh (a.s.), Allah’a şöyle dua etmiştir:
رَبِّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ أَنْ أَسْأَلَكَ مَا لَيْسَ لِي بِه۪ عِلْمٌ وَإِلاَّ تَغْفِرْ ل۪ي
وَتَرْحَمْنِي أَكُنْ مِنَ الْخَاسِرِينَ
Okunuşu: “Rabbi innî e’ûzü bike en es’eleke mâ leyse
lî bihî ’ılm. Ve illâ teğfirlî ve terhamnî eküm-minelhâsirîn.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Bilmediğim şeyi istemekten Sana
sığınırım. Eğer Sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen
ben hüsrana düşenlerden olurum!” (Hûd, 11/47)
Nuh (a.s.)’ın bu duasından, Allah’tan bir istekte bulu

nurken dikkat edilmesi gerektiğini, dînen uygun olmayan,
Allah’ın razı olmayacağı şeyleri istemenin doğru olmadığını,
bunun cahillik olduğunu, böyle bir istek için de af
dilenmesi gerektiğini öğreniyoruz.
Kur’ân’da Nuh (a.s.)’ın şu duaları da zikredilmiştir:
انْصُرْنِي بِمَا كَذَّبُونِ رَبِّ
“Rabbinsurnî bimâ kezzebûn.”
“Ey Rabbim! (Kavmimin) beni yalanlamalarına karşı
bana yardım et!” (Mü’minûn, 23/26)
رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ
وَلَا تَزِدِ الظَّالِمِينَ إِلَّا تَبَارًا
Okunuşu: “Rabbiğfirlî veli-vâlideyye ve limen dehale
beytiye mü’minen ve lil-mü’minîne vel-mü’minâti ve lâ
tezidiz-zâlimîne illâ tebârâ.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Bana, babama, anama, mü’min
olarak evime girene ve bütün mü’min erkek ve mü’min kadınlara
mağfiret eyle. Zalimlerin de sadece helâkini artır.” (Nûh, 71/28)
Nuh (a.s.), İslâm düşmanlarına karşı Allah’ın yardım
etmesini; kendisinin, anne-babasının ve bütün mü’minlerin
bağışlanmasını istemekte, zalimlere de beddua etmektedir.
Dolayısıyla biz, bu dua örneklerinden; kendimiz için dua
ettiğimiz gibi yakınlarımız ve mü’minler için de dua etmemizi,
insanlara zulmedenlere beddua edebileceğimizi
öğreniyoruz.
c) Lût (a.s.)’ın Duası
Lût kavmi, âlemde kendilerinden önce kimsenin yapmadığı
ahlâksızlığa (homoseksüelliğe) düştüler. (A’râf, 7/80-
81) Lût peygamberin (a.s.) ikazına rağmen bu çirkin işlerinden
vazgeçmediler, üstelik Peygamberi de yalanladılar.
Kavminin bu tutumuna karşı Lût (a.s.) Allah’a şöyle dua
etmiştir:
رَبِّ نَجِّنِي وَأَهْلِي مِمَّا يَعْمَلُونَ
Okunuşu: “Rabbi! Neccinî ve ehlî mimmâ ya’melûn.”
Anlamı: “Rabbim! Beni ve âilemi bunların yaptıklarından
kurtar!” (Şu’arâ, 26/169).
رَبِّ انْصُرْنِي عَلَى الْقَوْمِ الْمُفْسِدِينَ
Okunuşu: “Rabbi’nsurnî ‘alel-kavmil-müfsidîn.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Bozguncu / ortalığı fesada veren
bu kavme karşı bana yardım et.” (Ankebût, 29/30)
Lût (a.s.), Allah’ın emir ve yasaklarını kavmine tebliğ
etmiş, ahlâksızlığa saplanan kavmini bu bataklıktan kurtarmaya
çalışmıştır. Ancak kavmi edepsizlikte ısrar edince,
aynı toplumda yaşayan ailesini, mü’minleri ve kendisini
bu kötülüklerden korumasını, kavminin azgınlıklarına ve
zulümlerine karşı yardım etmesini yüce Allah’tan istemiştir.
Biz, bu duadan kötü ahlâktan, haramlardan ve kötü
davranışlı insanların kötülük, ahlâksızlık ve zararlarından
korunmamız ve bu konuda Allah’tan yardım istememiz
gerektiğini anlıyoruz.

ç) İbrahim (a.s.)’in Duası
Azim sahibi peygamberlerden biri olan Hz. İbrahim
(a.s.); tanrı diye putlara tapan kavmini tevhide/Allah’ın
bir tek ilâh olduğu inancına çağırmış, putperestlikle mücadele
etmiştir. Bu mücadele sürecinde putperest hükümdar
Nemrut tarafından ateşe atılmış, ancak ilâhî lütfa mazhar
olmuş, ateş onu yakmamış, güllük gülüstanlık olmuştur.
İşte bu ulu Peygamberin Kur’ân’da bize örnek olacak duaları
zikredilmiştir. İbrahim Peygamberin beş ayrı duası
şöyledir:
رَبِّ هَبْ لِي حُكْمًا وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
Okunuşu: “Rabbi! Heblî hukmevve elhıknî bissâlihîn.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni sâlihler
arasına dâhil et.” (Şu’arâ, 26/83)
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
“Rabbi! Heblî mines-sâlihîn.”
“Ey Rabbim! Bana sâlihlerden (bir oğul) ihsan et!” (Sâffât,
37/100)
رَبِّ اجْعَلْنِي مُقِيمَ الصَّلاَةِ وَمِنْ ذُرِّيَّتِي رَبَّنَا وَتَقَبَّلْ دُعَاءَ
Okunuşu: “Rabbic’alnî mükîmes-salâti ve min
zürriyyetî Rabbenâ ve tekabbel du’âe.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını
dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duamı kabul
et!” (İbrahim, 14/40)

رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ
Okunuşu: “Rabbene’ğfirlî veli-vâlideyye ve lilmü’-
minîne yevme yegûmül-hısâb.”
Anlamı: “Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde
beni, ana-babamı ve mü’minleri bağışla!” (İbrahim, 14/41)
İbrahim (a.s.), oğlu İsmail (a.s.) ile Kâbe’yi inşa edince
şöyle dua etmişlerdir:
رَبَّنَا تَقَبَّلْ مِنَّا إِنَّكَ أَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَ لَكَ
وَمِنْ ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُسْلِمَةً لَكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبْ عَلَيْنَا إِنَّكَ أَنْتَ
التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
Okunuşu: “Rabbenâ tekabbel minnâ inneke entessemî’ul-‘
alîm. Rabbenâ vec’alnâ müslimeyni leke ve min
zürriyyetinâ ümmetem müslimetelleke ve erinâ menâsikenâ
ve tüb ‘aleynâ inneke entet-tevvâbürrahîm.”
Anlamı: “Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur, hiç şüphesiz
Sen işitensin, bilensin. Ey bizim Rabbimiz! Hem bizim
ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de
soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet
meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tövbemize
rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz tövbeleri kabul eden,
çok merhametli olan ancak sensin.” (Bakara, 2/128)
İbrahim peygamberin dualarında Allah’tan şunlar istenmiştir:
– Hikmet,

– Salihler arasında olma,
– Salih / Müslüman evlat,
– İbadetlerinin kabul edilmesi,
– Dualarının kabul edilmesi,
– Neslinin Müslüman olması,
– İman ve İslâm’da sebat,
– Tövbesinin kabul edilmesi,
– Affedilmesi.
İbrahim peygamber, kendisi için dua ettiği gibi, annebabası,
nesli ve bütün mü’minler için de dua etmiş, kendisi
gibi onların mü’min olmalarını, imanda sebat etmelerini
ve ahirette bağışlanmalarını istemiştir. Bu dualar Kur’ân’da
zikredilmek suretiyle biz mü’minlere yol gösterilmiş, nasıl
dua edeceğimiz, duada neler isteyeceğimiz öğretilmiştir.
d) Yusuf (a.s.)’ın Duası
Yusuf (a.s.), kardeşleri tarafından kıskançlık sebebiyle
bir kuyuya atılmış, burada yolcular tarafından bulunmuş,
Mısır’a götürülüp satılmıştır. Çok güzel ve sevimli olan
Hz. Yusuf ’u Mısır Hazine bakanı almıştır. Bakanın evinde
yaşarken bakanın eşi Zeliha, Hz. Yusuf ’a ahlâksız teklifte
bulunur. Yusuf Peygamber kabul etmeyince de kendisine
iftira eder. (bk. Yûsuf, 12/4-57) Bunun üzerine hapse girmesi söz
konusu olunca şöyle dua eder:
رَبِّ السِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِي إِلَيْهِ وَإِلَّا تَصْرِفْ عَنِّي كَيْدَهُنَّ
أَصْبُ إِلَيْهِنَّ وَأَكُنْ مِنَ الْجَاهِلِينَ
Okunuşu: “Rabbis-sicnü ehabbü ileyye mimmâ
yed’ûnenî ileyhi ve illâ tasrif ‘annî keydehünne asbü ileyhinne
ve ekümminel-câhilîn.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Zindan bana bunların davet ettikleri
şeyden daha sevimlidir. Eğer Sen, bu kadınların tuzaklarını
benden uzaklaştırmazsan, ben onların sevdasına
düşer, cahillerden olurum.” (Yûsuf, 12/33)
Hapisten kurtulup Mısır’a Hazine bakanı olunca şu
duayı yapmıştır:
رَبِّ قَدْ آٰتَيْتَنِي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَنِي مِنْ تَأْوِيلِ الْأَحَادِيثِ فَاطِرَ
السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ أَنْتَ وَلِيِّي فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ تَوَفَّنِي مُسْلِمًا
وَأَلْحِقْنِي بِالصَّالِحِينَ
Okunuşu: “Rabbi kad âteytenî minel-mülki ve
‘allemtenî min te’vîlil-ehâdîsi fâtıras-semâvâti vel-ardı
ente veliyyî fiddünyâ vel-âhıreti teveffenî müslimevve
elhıknî bissâlihîn.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip
verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey
gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin,
benim canımı müslüman olarak al ve beni sâlih kulların arasına
kat!” (Yûsuf, 12/101)
Yusuf peygamberin duasında şu hususların öne çıktığını
görüyoruz:
Allah’ın haram kıldığı bir fiili işlememek için hapse

girmeyi göze alan Hz. Yusuf, haram fiilden ancak Allah’ın
yardımı ile kurtulmanın mümkün olduğunu dile getiriyor
ve bu konuda Allah’tan yardım istiyor. Allah da onu bu
kötülükten koruyor. (Yûsuf, 12/24)
Mısır’da hazine bakanı olduktan sonra, Allah’ın kendisine
verdiği mülkü ve ilmi itiraf ediyor, kendisinin velisi ve
yardımcısı olduğunu dile getiriyor ve Allah’tan Müslüman
olarak ölmeyi ve sâlihlerin arasına dâhil etmesini istiyor.

e) Şuayb (a.s.)’in Duası
رَبَّنَا افْتَحْ بَيْنَنَا وَبَ قَوْمِنَا بِالْحَقِّ وَأَنْتَ خَيْرُ الْفَاتِحِينَ
Okunuşu: “Rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ
bil-hakkı ve ente hayrul-fâtihîn.”
Anlamı: “Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle
hükmet! Sen hükmedenlerin en hayırlısısın.” (A’râf, 7/89)
وَمَا تَوْفِيقِي إِلَّا بِالِّٰهل عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَإِلَيْهِ أُنِيبُ
Okunuşu: Vemâ tevfîkî illâ billâhi ‘aleyhi tevek-keltü
ve ileyhi ünîb.”
Anlamı: “Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben
yalnızca O’na dayandım ve ancak O’na döneceğim.” (Hûd,
11/88)
Şuayb (a.s.)’ın peygamber gönderildiği toplum (Medyen
halkı) fesada uğramış, sosyal düzeni bozulmuş, insan
hakları ihlal edilir olmuştu; özellikle tartı ve ölçüde, alım
ve satımda hile ve sahtekârlık doruk noktaya çıkmıştı.
Allah’a ortaklar koşuyorlardı, çoğu mütekebbir insanlardı;

özellikle ileri gelenleri, toplumun azgınları Peygamberin
davetine icabet etmediler, peygamberi yalanladılar, yalanlamakla
kalmadılar, peygamberi ve iman edenleri, kendi
putperest dinlerine dönmedikleri takdirde taşlayacaklarını
ve ülkelerinden çıkaracaklarını söylediler. İşte böyle bir
ortamda kavminin hidayete yanaşmadığını anlayan Şuayp
(a.s.); kavminin teklifini kabul etmedi, Allah’a güvendiğini
ve O’na yöneldiğini, başarısının ancak Allah’ın yardımı ile
mümkün olduğunu bildirdi, yüce Allah’a yalvardı, kavminin
azgınlarını cezalandırması için dua etti, Allah da peygamberinin
duasını kabul etti ve Medyen halkını korkunç
bir gürültü ve deprem ile helâk etti. (A’râf, 7/85–93; Hûd, 11/84–95)

f) Musa (a.s.)’nın Duası
Musa (a.s.), azim sahibi, ulu peygamberlerden biridir.
Firavunların idaresindeki İsraillilerin doğan erkek
çocuklarının öldürüldüğü bir zamanda Mısır’da doğmuş,
Allah’ın lütfu ile Firavun’un sarayında annesi ile birlikte
büyümüştür. İsrail oğullarına peygamber olarak gönderilmiş,
kendisine Tevrat verilmiştir. Asa ve yed-i beyza mucizeleri
vardır. Allah’ın kendisi ile konuştuğu bir peygamberdir.
Henüz peygamberlikle görevlendirilmeden önce
Mısır’da bir İsrailli’yi savunmak için bir kıptîye bir tokat
vurmuş, kıptî de bu tokat ile ölüvermiştir. (bk.Kasas, 28/3-42)
Bunun üzerine şu duayı yapmıştır:
رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي فَاغْفِرْ لِي فَغَفَرَ لَهُ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
Okunuşu: “Rabbi innî zalemtü nefsî feğfirlî fe-ğafera
lehû innehû hüvel-ğafûrurrahîm.”

Anlamı: “Ey Rabbim! Ben nefsime zulmettim, beni bağışla!
dedi. (Allah) onu bağışladı. Çünkü O, çok bağışlayan,
çok merhamet edendir.” (Kasas, 28/16)
Musa (a.s.), bu duasında istemeyerek ölümüne sebep
olduğu bir kimseden dolayı kendisine zulmettiğini itiraf
etmekte ve bu kusurun bağışlanmasını Allah’tan istemektedir.
Yüce Allah da onu bağışladığını, kendisinin çok bağışlayan
ve çok merhamet eden olduğunu bildirmektedir.
Bir kıptînin ölümüne sebep olduğundan, cezalandırılmaktan
korktuğu için Mısır’dan gizlice kaçmış ve Allah’a
şöyle dua etmiştir:
رَبِّ نَجِّنِي مِنَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Okunuşu: “Rabbi neccinî minel-kavmiz-zâlimîn.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar.”
(Kasas, 28/21)
Allah da duasını kabul etmiş ve onu korumuştur.
Musa (a.s.), Tur dağından döndüğünde kavminin
Samirî’nin yaptığı buzağıya taptıklarını gördü. Kendisi
ile birlikte peygamber olan kardeşi Harun’a kızdı. Harun
(a.s.), kavminin söz dinlemediğini, nerede ise kendisini
öldüreceklerini söyledi, bunun üzerine Musa (a.s.) şöyle
dua etti:
رَبِّ اغْفِرْ لِي وَلِأَخِي وَأَدْخِلْنَا فِي رَحْمَتِكَ وَأَنْتَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ
Okunuşu: “Rabbiğfirlî ve li-ahî ve edhılnâ fî rahmetike
ve ente erhamür-râhımîn.”

Anlamı: “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi
rahmetinin içine al. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
(A’râf, 7/151)
İsrailoğullarına peygamber olarak görevlendirildiği süreçte
kavminin Samirî’nin buzağıya tapmalarından sonra
yüce Allah kendisi ile Tur dağında buluşma vaad etti. Kavminden
yetmiş kişi ile Tur’a gitti. Allah ile konuştu, seçtiği
kimseler buna muttali oldukları hâlde, Allah’ı açıkça
görmeden inanmayız dediler. Yüce Allah da onları şiddetli
bir sarsıntı ile sarstı, bayıldılar. Bunun üzerine Musa (a.s.),
Allah’a şöyle dua etti:
رَبِّ لَوْ شِئْتَ أَهْلَكْتَهُمْ مِنْ قَبْلُ وَإِيَّايَ أَتُهْلِكُنَا بِمَافَعَلَ السُّفَهَاءُ
مِنَّا إِنْ هِيَ إِلاَّ فِتْنَتُكَ تُضِلُّ بِهَا مَنْ تَشَاءُ وَتَهْدِي مَنْ تَشَاءُ أَنْتَ وَلِيُّنَا
فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنْتَ خَيْرُ الْغَافِرِينَ وَاكْتُبْ لَنَا فِي هَذِهِ الدُّنْيَا
حَسَنَةً وَفِي الْاٰخِرَةِ إِنَّا هُدْنَاإِلَيْكَ
Okunuşu: “Rabbi! Lev şi’te ehlektehüm min kablü
ve iyyâye e tühlikünâ bimâ fe’ales-süfehâü minnâ in hiye
illâ fitnetüke tüdıllü bihâ men teşâü ve tehdî men teşâü.
Ente veliyyünâ feğfirlenâ verhamnâ ve ente hayrül-ğâfirîne
vektüb lenâ fî hâzihid-dünyâ hasene-tevve fil-âhıreti innâ
hüdnâ ileyke.”
Anlamı: “Rabbim! Dileseydin daha önce beni ve onları yok
ederdin, aramızdaki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi yok
mu edeceksin? Bu, Senin imtihanından başka bir şey değildir,
bununla dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletirsin; bizim
dostumuz Sensin; bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların
en iyisisin. Bize bu dünyada da iyilik, güzellik ve
nimet yaz, ahirette de. Biz sana yöneldik.” (A’râf, 7/156-157)

Yüce Allah, Musa (a.s.)’a kendisini ilâh yerine koyan
Firavun’a gidip onu imana davet etmesini emretti. Musa
(a.s.), bu görev üzerine şöyle dua etti:
قَالَ رَبِّ شْرَحْ لِي صَدْرِي وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي
يَفْقَهُوا قَوْلِي وَاجْعَلْ لِي وَزِيرًا مِنْ أَهْلِي هَارُونَ أَخِي اُشْدُدْ بِهِ أَزْرِي
وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا إِنَّكَ كُنْتَ بِنَا
بَصِيرًا
Okunuşu: “Kâle Rabbiş-rahlî sadrî ve yessirlî emrî
vahlül ‘ukdetem millisânî yefkahû kavlî vec’al lî vezîran
min ehlî Hârûne ahî üşdüd bihî ezrî ve eşrikhü fî emrî key
nüsebbihake kesîran ve nezkürake kesîran inneke künte
binâ basîra.”
Anlamı: “Mûsâ, dedi ki: Ey Rabbim! Göğsüme genişlik
ver, işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çözüver de sözümü iyi
anlasınlar. Bana âilemden bir vezir ver; Kardeşim Harun’u,
onunla arkamı kuvvetlendir, onu da (elçilik) görevime ortak
yap ki Seni çok tesbih edelim ve Seni çok analım. Şüphesiz Sen,
bizi görensin.” (Tâ-hâ, 20/25-35)
Musa (a.s.), Allah’ın emir ve yasaklarını tebliğ etmekle
görevlendirildiği insanları iman ve ibadete davet etti, onları
haram ve kötü davranışlardan sakındırdı. Sözüne kulak
vermeyenlere; ‘benim size söylediklerimi yakında anlayacak ve
hatırlayacaksınız’, dedi (bk. Mü’min, 40/37-47) ve şöyle dua etti:
وَأُفَوِّضُ أَمْرِي إِلَى الِّٰهل إِنَّ الٰهّلَ بَصِيرٌ بِالْعِبَادِ
Okunuşu: “Ve üfevvidu emrî ilallâhi innellâhe
basîrumbil-‘ıbâdi”

Anlamı: “Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz
Allah, kullarını görür, gözetir.” (Mü’min, 40/44)
Musa (a.s.)’ın dualarında şu unsurlar dikkatimizi çekiyor:
Musa (a.s.);
– İstemeyerek bir hata işleyince, hemen tövbe edip
Allah’tan affını istemiştir.
– İnsanların kendisine zarar vermemesi için Allah’a sığınmış
ve kendisini korumasını talep etmiştir.
– Kavminden birtakım azgınların davranışları sebebiyle
helâk edilmemesi için dua etmiştir.
– Dünya ve ahirette Allah’ın kendisine ve mü’minlere
iyilik, güzel ve nimet (hasene) vermesini istemiştir.
– İslâm’ı tebliğ görevini yerine getirebilmesi için başarı,
kolaylık ve konuşma yeteneği istemiştir.
– İşlerini ve başarısını Allah’a havale etmiştir.
– Dua ederken Allah’ın güzel isimlerini zikretmiştir.

g) Zekeriya (a.s.)’nın Duası
Hz. Musa ile Hz. Hârûn’un babası olan İmrân’ın hanımı
hamile kalınca, “Rabbim! Karnımdakini sırf sana hizmet
etmek üzere adadım. Benden kabul et, şüphesiz sen hakkıyla
işitensin, hakkıyla bilesin” (Al-i İmrân 3/35) diye dua eder, çocuğu
doğunca “Meryem” adını verir. Meryem’in teyzesinin kocası
ve İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden olan
Zekeriyya (a.s.), Allah’ın emri ile Beyt-i Makdis’te çocu374

ğun bakımını üstlenir. Zekeriyya, çocuğun bulunduğu bölmeye
her girişinde yanında bir yiyecek bulur. “Meryem, bu
sana nereden geldi?” diye sorar. Daha sonra babasız olarak
Hz. İsa’yı dünyaya getirecek olan Meryem de “Bu, Allah
katından” diye cevap verir. (bk. Âl-i İmrân, 3/35–37; Enbiya, 21/89)
Zekeriyya, burada Allah’a şöyle dua eder:
رَبِّ هَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاءِ
Okunuşu: “Rabbi heblî milledünke zürriyyeten tayyibeten
inneke semî’uddü’âi.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Bana katından temiz bir soy ihsan
eyle, şüphesiz sen duayı işitensin!” (Âl-i İmrân, 3/38)
رَبِّ لَا تَذَرْنِي فَرْدًا وَأَنْتَ خَيْرُ الْوَارِثِينَ
Okunuşu: “Rabbi lâ tezarnî ferden ve ente hayrulvârisîn.”
Anlamı: “Rabbim! Beni yalnız başıma bırakma (bana
bir çocuk ver), Sen varislerin en hayırlısısın.” (Enbiyâ, 21/89)
Yüce Allah, Zekeriya (a.s.)’nın duasını kabul eder ve
kendisine yaşlı olmasına rağmen Yahya’yı ihsan eder. (bk.
Âl-i İmrân, 3/39–41; Enbiyâ, 21/90)

ğ) Süleyman (a.s.)’ın Duası
Kuş ve karınca dilini bilen, hükümdar peygamberlerden
biri olan, insanlardan, cinlerden ve kuşlardan ordusu
bulunan, Davud peygamberin oğlu Süleyman (a.s.), ordusu
ile karınca vadisine gelir, bir karıncanın, “Ey karıncalar!

Yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları farkında olmadan
sizi ezmesin” dediğini duyar, karıncanın sözüne güler (Neml,
27/15–19) ve Allah’a şöyle dua eder:
رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ
أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ
Okunuşu: “Rabbi evzi’nî en eşküra ni’metekelletî
en’amte ‘aleyye ve ‘alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan
terdâhü ve edhılnî bi-rahmetike fî ‘ıbâdikes-sâlihîn.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Bana ve anama-babama verdiğin
nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme
ilham eyle ve rahmetinle, beni iyi kulların arasına dâhil et.” (Neml,
27/19)
Süleyman (a.s.), şiddetli bir hastalığa yakalanır, cansız
ceset denecek hâle gelir, sonra tekrar sağlığına kavuşur ve
Allah’a şöyle dua eder:
رَبِّ اغْفِرْ لِي وَهَبْ لِي مُلْكًا لَا يَنْبَغِي لِأَحَدٍ مِنْ بَعْدِي إِنَّكَ أَنْتَ
الْوَهَّابُ
Okunuşu: “Rabbiğfirlî ve heblî mülkellâ yembeğî li
ehadimmin ba’dî inneke entel-vehhâb.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra
kimseye lâyık olmayacak bir mülk / hükümranlık bahşet. Şüphesiz,
Sen çok bahşedicisin.” (Sâd, 38/35)
Yüce Allah, duasını kabul eder. Rüzgârı emrine verir,
cinleri ona boyun eğdirir. (bk. Sâd, 36–38)

Süleyman (a.s.)’ın duasında yüce Allah’tan;
– Nimete şükredebilmeyi nasip etmesini,
– Salih ameller işleyebilmesini,
– Salih kulları arasına dâhil etmesini,
– Bağışlamasını,
– Mülk / saltanat vermesini istemiştir.
Süleyman (a.s.)’ın Allah’tan hem dünya, hem ahiret,
hem maddî hem manevî isteklerde bulunduğunu ve duasında
Allah’ın güzel isimlerini zikrettiğini öğreniyoruz.
h) Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.s.)’in Duası
Miladî 571 yılında Mekke’de dünyaya gelen, 610 yılında
peygamberlik ile görevlendirilen, 13 yılı Mekke’de 10
yılı Medine’de olmak üzere 23 yıl peygamberlik yapan Hz.
Muhammed (s.a.s.), diğer peygamberlerden farklı olarak
bir topluma değil bütün toplumlara, bütün insanlara ve
cinlere peygamber olarak gönderilmiş, kendisi ile peygamberlik
sona ermiştir. O, her konuda mü’minlere örnektir,
âlemlere rahmettir. İlk muhatapları olan müşrik Mekke
halkını İslâm’a davet etmiş, ancak dirençle karşılaşmış,
insanların Müslüman olması için her türlü gayreti sarf
etmiş, halkı Müslüman olmuyorlar diye çok üzülmüştür.
(İsrâ, 17/6; Şu’arâ, 26/3) Yüce Allah, peygamberini teselli etmiş,
görevinin sadece tebliğ etmek olduğunu müteaddit defalar
kendisine bildirmiş, iman etmekten yüz çevirirlerse şöyle
dua etmesini buyurmuştur:

حَسْبِيَ الٰهّلُ لَا إِلٰهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
Okunuşu: “Hasbiyellâhü lâ ilâhe illâ hû. ‘Aleyhi tevekkeltü
ve hüve rabbül-arşil’azîm.”
Anlamı: “Bana Allah yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben
O’na güvendim ve O, büyük Arş’ın Rabbidir.” (Tevbe, 9/129)
رَبِّ احْكُمْ بِالْحَقِّ وَرَبُّنَا الرَّحْمٰنُ الْمُسْتَعَانُ عَلَى مَا تَصِفُونَ
Okunuşu: “Rabbihküm bilhakkı ve Rabbüner-
Rahmânül-müste’ânü alâ mâ tesıfûn.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve
Rabbimiz O Rahmân’dır ki, isnat ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza
karşı yardımına sığınılacak olan ancak O’dur.” (Enbiyâ,
21/112).
رَبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ رَبِّ فَ تَجْعَلْنِي فِي الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
Okunuşu: “Rabbi immâ türiyennî mâ yû’adûn. Rabbi
felâ tec’alnî fil-kavmiz-zâlimîn.”
Anlamı: “Rabbim! Eğer onlara vaad edilen azabı bana
mutlaka göstereceksen,
Rabbim! Bu durumda beni, o zalimler topluluğunda bulundurma.”
(Mü’minûn, 23/93–94)
رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ
Okunuşu: “Rabbi e’ûzü bike min hemezâtiş-şeyâtîn.
Ve e’ûzü bike rabbi eyyahdurûn.”
Anlamı: “Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana

sığınırım! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”
(Mü’minûn, 23/97–98)
رَّبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ
Okunuşu: “Rabbiğfir verham ve ente hayrürrâhımîn.”
Anlamı: “Rabbim! Bağışla, merhamet et, Sen merhamet
edenlerin en hayırlısısın.” (Mü’minûn, 23/118)
Beş vakit namaz ve kendisine mahsus olan teheccüt
namazı emrinin akabinde (İsrâ, 17/78–79) şöyle dua etmesini
istemiştir.
رَبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ لِي مِنْ لَدُنْكَ
سُلْطَانًا نَصِيرًا
Okunuşu: “Rabbi edhılnî müdhale sıdkıvve ahricnî
muhrace sıdkıvec’allî milledünke sültânen nasîra.”
Anlamı: “Rabbim! Gireceğim yere doğrulukla girmemi
sağla, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkmamı nasip et ve
benim için kendi katından yardım edici bir kuvvet ver.” (İsrâ,
17/80)
Vahyedilen henüz tamamlanmadan Kur’ân’ı acele okumaması
konusunda uyardıktan sonra yüce Allah, şöyle dua
etmesini emretmiştir:
رَّبِّ زِدْنِي عِلْمًا
“Rabbi zidnî ‘ılmâ
“Rabbim, ilmimi artır!” (Tâ-hâ, 20/114)

Yüce Allah’ın peygamberimize emrettiği dualarda,
dünyevî ve uhrevî isteklerini özellikle yardım ve ilim isteme,
şeytan ve zalimlerden uzak kalma arzusunun öne çıktığını
ve dualarda Allah’ın güzel isimleri ve nitelikleri ile
övüldüğünü görmekteyiz.
Peygamber duaları, Allah’tan ne isteyeceğimiz ve nasıl
dua edeceğimiz konusunda bizim için birer örnektir.
Peygamberlerin yaptığı duaların dışında Kur’ân’da
Havârilerin, Ashab-ı A’râf ’ın, Hz. Musa’ya iman edenlerin,
Ashab-ı Kehf ’in, Tâlut’un ve sâlih mü’minlerin yaptığı
dua örnekleri de vardır.

İlgili Makaleler