Hadis Arapça TürkçeSahihi Müslim HadisleriSüneni Ebu Davud HadisleriSüneni Tirmizi Hadisleri

Deccal Hakkında ARAPÇA TÜRKÇE HADİS Müslim Ebu Davud Tirmizi

Başlık: KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ

Konu: Deccal Hakkında
Ravi: Fatıma Bintu Kays
Hadisin Arapçası:

عن الشعبي عن فاطمة بنت قيس رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # إنَّ تَمِيما الدَّارِيَّ كَانَ رَجًُ نَصْرَانِيّاً فَجَاءَ وَبَايَعَ وَأسْلَمَ وَحَدَّثَنِي حَدِيثاً وَافقَ الَّذِي كُنْتُ أُحَدِّثُكُمْ عَنِ الْمِسِيحِ الدَّجَّالِ. حَدَّثَنِي أنَّهُ رَكِبَ في سَفِينَةِ بَحْرِيَّةٍ مَعَ ثَثِينَ رَجًُ مِنْ لَخْمٍ وَجُذَامٍ فَلَعِبَ بِهِمُ الْمَوْجُ شَهْراً في الْبَحْرِ ثُمَّ أرْفَئُوا الى جَزِيرَةٍ في الْبَحْرِ حِينَ مَغْرِبِ الشَّمْسِ فَجَلَسُوا في أقْرُبِ السَّفِينَةِ، فَدَخَلُوا الْجَزِيرَةَ، فَلقِيَتْهُمْ دَابَّةٌ أهْلَبُ، كَثِيرَةُ الشَّعَرِ، َ يَدْرُونَ مَا قُبُلُهُ مِنْ دُبُرِهِ مِنْ كَثْرَةِ الْشَّعَرِ. فَقَالُوا: وَيْلَكِ مَا أنْتِ؟ فَقَالَتْ: أنَا الْجَسَّاسَةُ. قَالُوا: وَمَا الْجَسَّاسَةُ؟ قَالَتْ: أيُّهَا الْقَوْمُ انْطَلِقُوا الى هَذَا الدَّيْرِ فإنَّ فيهِ رَجًُ، وَهُوَ الى خَبَرِكُمْ بِا‘شْوَاقِ. قَالَ: لَمَّا سَمَّتْ لَنَا رَجًُ فَرَقْنَا مِنْهَا أنْ تَكُونَ شَيْطَانَةً. قَالَ: فَانْطَلَقْنَا سِرَاعاً حَتّى دَخَلْنَا الدَّيْرَ فإذَا فيهِ أعْظَمُ إنْسَانٍ رَأيْنَاهُ قَطُّ خَلْقاً وَأشَدُّهُ وَثَاقاً مَجْمُوعَةً يَدَاهُ الى عُنُقِهِ مَا بَيْنَ رُكْبَتَيْهِ الى كَعَبَيْهِ بِالْحَدِيدِ. قُلْنَا: وَيْلَكَ، مَا أنْتَ؟ قَالَ: قَدْ قَدَرْتُمْ عَلى خَبَري، فَأخْبَرُونِي مَا أنْتُمْ؟ قَالُوا نَحْنُ أُنَاسٌ مِنَ الْعَرَبِ كُنَّا فِي سَفِينَةٍ بَحْرِيّةٍ فَصَادَفْنَا الْبَحْرَ حِينَ اغْتَلَمَ فَلَعِبَ بِنَا الْمَوْجُ شَهْراً ثُمَّ أرْفَأنَا الى جَزِيرَتِكَ هذِهِ، فَجَلَسْنَا في أقُرُبِهَا فَدَخَلْنَا الْجَزِيرَةَ فَلَقِيَتْنَا دَابَّةٌ أهْلَبُ كَثِيرَةُ الشَّعَرِ َنَعْرِفُ قُبُلَهُ مِنْ دُبُرِهِ مِنْ كَثْرَةِ الشَّعَرِ. فَقُلْنَا: وَيْلَكِ مَا أنْتِ؟ قَالَتْ: أنا الْجَسَّاسَة، قلنا: وَمَا الْجَسَّاسَةُ؟ قَالَتْ: اِعْمِدُوا الى هَذَا الرَّجُلُ في الدَّيْرِ فإنَّهُ الى خَبَرِكُمْ بِا‘شْوَاقِ فَاقْبَلْنَا إلَيْكَ سِرَاعاً وَفَزِعْنَا مِنْهَا وَلَمْ نَأمَنْ أنْ تَكُونَ شَيْطَانَةً. قَالَ: فأخْبِرُونِى عَنْ نَخْلِ بَيْسَان. قُلْنَا: عَنْ أىِّ شَأنِهَا تَسْتَخْبِرُ؟ قَالَ: أسْألْكُمْ عَنْ نَخْلِهَا، هَلْ يُثْمِرُ؟ قُلْنَا: نَعَم. قَالَ: أمَا إنّهَا يُوشِكَ أنْ َ تُثْمِرَ. قَالَ: فأخْبِرُونِي عَنْ بُحَيْرَةِ طَبَرِيّةَ، قُلْنَا: عَنْ أيّ شَأنِهَا تَسْتَخْبِرُ؟ قَال: أمَا إنّ مَاءَهَا يُوشِكُ أنْ يَذْهَبَ. قَالَ: أخْبِرُونِي عَنْ عَيْنِ زُغَرَ قَالُوا عَنْ أيّ شَأنِهَا تَسْتَخْبرُ؟ قَال: هَلْ في الْعَيْنِ مَاءٌ؟ هَلْ فِيهَا مَاءٌ؟ قُلْنَا: نَعَمْ، هِىَ كَثِيرَةُ الْمَاءِ، وَأهْلُهَا يَزْرَعُونَ مِنْ مَائِهَا. قَالَ: فَأخْبِرُونِي عَنْ نَبِىّ ا‘مِّيِّينَ، مَا فَعَلَ؟ قَالُوا: قَدْ خَرَجَ مِنْ مَكَّةَ وَنَزَلَ يَثْرِبَ. قَالَ: أقَاتَلَتْهُ الْعَرَبُ؟ قُلْنَا: نَعَم. قَالَ: كَيْفَ صَنَعَ بِهِمْ؟ فَأخْبَرْنَاهُ أنَّهُ قَدْ ظَهَرَ عَلى مَنْ يَلِيهِ مِنَ الْعَرَبِ وَأطَاعُوهُ. قَالَ: ذلِكَ خَيْرٌ لَهُمْ أنْ يُطِيعُوهُ. وإنِّى مُخَبِّرُكُمْ عَنِّي، أنَا الْمَسِيحُ الدَّجَّالُ، وإنّي أُوشِكُ أنْ يُؤذَنَ لِي في الْخُرُوجِ فَأخْرُجُ فَأسِيرُ في ا‘رْضِ فََ أدَعُ قَرْيَةً إَّ هَبَطَتُهَا في أرْبَعِينَ لَيْلَةً، غَيْرَ مَكَّةَ وَطَيْبَةَ فَهُمَا مُحَرَّمَتَانِ عَليّ كِلْتَاهُمَا، كُلَّمَا أرَدْتُ أنْ أدْخُلَ واحِدَةً مِنْهُمَا اسْتَقْبَلَنِي مَلَكٌ بِيَدِهِ السَّيْفُ صَلْتاً يَصُدُّونِى عَنْهَا، وَإنَّ عَلى كُلِّ نَقْبٍ مِنْ أنْقَابهَِا مََئِكَةً يَحْرُسُونَهَا. ثُمَّ قَالَ رَسُولُ اللّهِ # وَطَعَنَ بِمِخْصَرَتِهِ في الْمَنْبَرِ: هذِهِ طَيْبَةُ هذِهِ طَيْبَةُ هذِهِ طَيْبَةُ، أَ هَلْ كُنْتُ حَدّثْتُكُمْ ذلِكَ؟ فقَالَ النَّاسُ: نَعَمْ. فقَالَ: إنَّهُ أعْجَبَنِي حَدِيثُ تَمِيمٍ الدَّارِيّ أنّّهُ وَافقَ الّذي كُنْتُ أُحَدِّثُكُمْ عَنْهُ وَعَنِ الْمَدِينَةِ وَعَنْ مَكَّةَ، أَ إنَّهُ في بَحْرِ الشَّامِ أوْ بَحْرِ الْيَمَنِ؛ َ. بَلْ مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ، مَا هُوَ مِنْ قِبَلِ الْمَشْرِقِ، مَاهُوَ قِبَلِ الْمَشْرِقِ، وَأوْمأَ بِيَدِهِ الى الْمَشْرِقِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي.سمى الدجال: »مسيحاً« ‘ن إحدى عينيه ممسوحة يبصر بها، وا‘عور يسمى مسيحاً. وأما المسيح عيسى عليه السم فإنما سمي مسيحاً ‘نه مسح ارض: أي قطعها، وقيل: ‘نه كان يمسح ذا العاهة فيبرأ، وقيل المسيح الصديق.وقوله: »أرْفِئُوا« يقول أرفأت السفينة إذا قربتها الى الشط وأدنيتها من البر، وذلك الموضع مرفأ.و»القَاربُ« سفينة صغيرة تكون الى جانب السفن البحرية يستعجلون بها حوائجهم من البر وتكون معها خوفاً من غرق المركب فيلجئون إليها.وأما »أقرُبُ« بضم الراء فلعله جمع قارب على غير قياس.قاله الخطابي و»ا‘هْلَبُ« الغليظ الشعر الخشن.و»اغتِمُ البحْر« اضطراب أمواجه واهتياجه.و»الجَسَّاسَةُ« فعالة، من التجسس، وهو الفحص عن بواطن امور، وأكثر ما يقال ذلك في الشر.و»النّقبُ« الطريق في الجبل وجمعه انقاب.و»المخصرَةُ« عصا أو قضيب أو سوط كانت تكون بيد الخطيب أو الملك إذا تكلم .

Hadisin Anlamı:

Şa’bi’nin, Fatıma Bintu Kays Radıyallahu Anh’dan nakline göre Fatıma şöyle anlatmıştır: “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki “Temimu’d-Dari Hıristiyan bir kimse idi. Gelip biat etti ve Müslüman oldu. O, benim Mesih Deccal’den anlattığıma uygun olan bir rivayette bulundu. Bana anlattığına göre. Temim, bir gemiye binip denize açılmıştır. Yanında Lahm ve Cüzam kabilelerinden otuz kişi vardı. (Hava şartları iyi olmadığı için) onlarla denizin dalgaları bir ay kadar oynadı. Sonunda güneşin battığı esnada denizde bir adaya yanaştılar. Geminin kayıklarına binerek adaya çıktılar. Derken karşılarına çok tüylü kıllı bir hayvan çıktı. Bunlar, tüylerinin çokluğundan hayvanın baş tarafı neresi, arka tarafı neresi anlayamadılar. (Şaşkın şaşkın): “Sen necisin, neyin nesisin?” dediler. O cevap verdi: “Ben cessaseyim!” “Cessase nedir?” denildi. “Ey cemaat! Şu manastıra kadar gelin! İçinde bir adam var, o sizin haberinize müştaktır!” dedi. O, böylece bir adamdan söz edince, biz onun bir şeytan olmasından korktuk. Hemen koşarak manastıra girdik. İçeride bir adam vardı, hilkatçe gördüklerimizin en irisiydi ve elleri boynuna, dizlerinden topuklarına demirle sıkı şekilde bağlanmıştı. “Vah sana! Kimsin sen?” “Benim haberimi alabilmişsiniz. Şimdi siz kimsiniz, bana söyleyin!” dedi. Arkadaşlarım: “Biz bir grup Arabız. Bir gemideydik, denizin coşkun bir anına rastladık. Dalgalar bizi bir ay oynatıp oyaladı. Sonra şu adaya yaklaştık, sandallara binip adaya çıktık. Tüylü ve çok kıllı bir hayvanla karşılaştık. Tüyünün çokluğundan başı ne taraf, arkası ne taraf anlayamadık. “Vah sana, nesin sen?” dedik. “Ben cessaseyim!” dedi. Biz: “Cessase de ne?” dedik. “Manastırdaki şu adama gelin, o sizin haberinize pek müştaktır!” dedi. Biz de koşarak sana geldik. Biz onun bir şeytan olmadığından emin olmadığımız için korktuk” dedik. Adam: “Bana Beysan hurmalığından haber verin!” dedi. Biz: “Onun neyinden haber soruyorsun ?” dedik. “Ben onun ağacından soruyorum, meyve veriyor mu?” dedi. “Evet!” dedik. “Öyleyse meyve vermeme zamanı yakındır!” dedi. “Bana Taberiya gölünden haber verin!” dedi. “Onun nesinden haber istiyorsun?” dedik. “Onun suyunun çekilmesi yakındır!” dedi. “Bana Zuğer gözesinden haber verin!” dedi. “Sen onun neyinden haber istiyorsun?” dedik. “Gözede su var mıdır? Orada su var mıdır?” dedi. “Evet, onun çok suyu vardır! Sahipleri onun suyu ile ziraat yapıyorlar!” dedik. “Ümmilerin peygamberlerinden bana haber verin. O ne yaptı?” dedi. “O Mekke’den çıkıp Yesrib’e (Medine’ye) yerleşti” dedik. “Araplar O’nunla mukatele etti mi?” dedi. Biz: “Evet!” dedik. “Onlara karşı ne yaptı?” dedi. Biz de, (onu ezmek için) peşine düşen Araplara galebe çaldığını, Arapların kendisine itaat ettiklerini haber verdik. (O da bize): “Bu, onların itaat etmeleri, kendileri için daha hayırlıdır. Ben şimdi size kendimi tanıtayım: Ben Mesih Deccal’im. Çıkış için bana izin verilme zamanı yakındır. O zaman çıkıp yeryüzünde dolaşacağım. Kırk gün içinde uğramadığım karye (köy) kalmayacak. Mekke ile Taybe (Medine) hariç. Bu iki şehir bana haramdır. Onlardan birine her ne vakit girmek istersem, elinde yalın kılıç bir melek beni karşılar, benim oraya girmeme mani olur. Onların her bir geçidinde bir melek vardır, onları korur!”dedi.” Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) çubuğuyla minbere dürterek: “Bu Taybe’dir! Bu Taybe’dir! Bu Taybe’dir! Ben bunu size anlattım değil mı?” buyurdular. Halk da: “Evet!” diye karşılık verdi. Bunun üzerine (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Temimi’d-Dari’nin rivayetinin benim size ondan (Mesih Deccal’dan) Mekke ve Medine’den anlattığıma muvafık düşmesi hoşuma gitti. Bilesiniz o Şam denizinde veya Yemen denizindedir. Hayır doğu tarafındadır. Evet o doğu tarafında zuhur edecektir. O doğu tarafından zuhur edecektir!” buyurdu ve eliyle doğu tarafina işaret etti.”

Kaynak: Müslim, Fiten 119, (2942), Ebu Davud, Melahim 16, (4325, 4326), Tirmizi, Fiten 66, (2254)

İlgili Makaleler