Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ın Alametleri ARAPÇA TÜRKÇE HADİS Buhari Müslim Tirmizi
Başlık: PEYGAMBERLİK BÖLÜMÜ
Konu: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ın Alametleri
Ravi: İbnu Abbas
Hadisin Arapçası:
وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]حَدَّثَنِى أبُو سُفْيَانَ بْنُ حَرْبٍ قَالَ: اِنْطَلَقْتُ في الْمُدَّةِ الّتِي كَانَتْ بَيْنِي وَبَيْنَ رَسُولِ اللّهِ # الى الشَّامِ. فَبَيْنَا أنَا بِهَا إذْ جِئَ بِكَتَابٍ مِنَ النَّبِيِّ # الى هَرَقْلَ، جَاءَ بِهِ دِحْيَةُ الْكَلْبِيُّ فَدَفَعَهُ الى عَظِيمِ بُصْرَى، فَدَفَعَهُ الى عَظِيمُ الرُّومِ هِرَقْلَ. فَقَالَ هِرَقْلُ: هَلْ هُنَا أحَدٌ مِنْ قَوْمِ هذَا الرَّجُلِ الّذِى يَزْعُمُ أنَّهُ نَبِيُّ؟ قَالُوا: نَعَمْ. فَدُعِيتُ في نَفَرٍ مِنْ قُرَيْشٍ فَدَخَلْنَا عَلَيْهِ فَأجْلَسَنَا بَيْنَ يَدَيْهِ. فَقَالَ: أيُّكُمْ أقْرَبُ نَسَباً مَعَهُ؟ فَقُلْتُ: أنَا. فَأجْلَسَنِي بَيْنَ يَدَيْهِ، وأصْحَابِي خَلْفِي؛ ثُمَّ دَعَا بِتَرْجُمَانِهِ فَقَالَ: قُلْ لِهؤَُءِ: إنِّى سَائِلٌ هذَا عَنْ هَذا الرَّجُلِ الّذي يَزْعَمُ أنَّهُ نَبِيُّ فإنْ كَذَبَنِي فَكَذَّبُوهُ. قَالَ أبُو سُفْيَانَ: وَايْمُ اللّهِ لَوَْ أنْ يُؤْثَرَ عَليَّ الْكَذِبُ لَكَذَبْتُهُ. ثُمَّ قَالَ لِتَرْجُمَانِهِ: سَلْهُ، كَيْفَ نَسَبُهُ فِيكُمْ؟ قُلْتُ: هُوَ فِينَا ذُو نَسَبٍ. قَالَ: فَهَلْ كَانَ مِنْ آبَائِهِ مِنْ مَلِكٍ؟ قُلْتُ: َ. قَالَ: فَهَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أنْ يَقُولَ مَا قَالَ. قُلْتُ: َ. قَالَ: فَهَلْ يَتَّبِعُهُ أشْرَافُ النَّاسِ أمْ ضُعَفَاؤُهُمْ. قُلْتُ: بَلْ ضُعَفُاؤُهُمْ. قَالَ: أيَزِيدُونَ أمْ يَنْقُصُونَ؟ قُلْتُ: َ، بَلْ يَزِيدُونَ قَالَ: هَلْ يَرْتَدُّ أحَدٌ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أنْ يَدْخُلَ فيهِ سَخَطَةً لَهُ؟ قُلْتُ: َ. قَالَ: فَهَلْ قَاتَلْتُمُوهُ؟ قُلْتُ: نَعَمْ. قَالَ: كَيْفَ كَانَ قِتَالُكُمْ إيَّاهُ؟ قُلْتُ: تَكُونَ الْحَرْبُ بَيْنَنَا وَبَيْنَهُ سِجَاً، يُصِيبُ مِنَّا وَنُصِيبُ مِنْهُ، قَالَ فَهَلْ يَغْدِرُ؟ قُلْتُ: َ ، وَنَحْنُ مِنْهُ في هذِهِ الْمُدَّةِ مَا نَدْرِي مَا هُوَ صَانِعٌ. قَالَ أبُو سُفْيَانَ: فَوَاللّهِ مَا أمْكَنَنِي مِنْ كَلِمَةٍ أُدْخِلُ فيهَا شَيْئاً غَيْرَ هذِهِ. قَالَ: فَهَلْ قالَ هذَا الْقَوْلَ أحَدٌ قَبْلَهُ؟ قُلْتُ: َ. فَقَالَ لِتَرْجُمَانِهِ: قُلْ لَهُ إنِّي سَألْتُكَ عَنْ نَسَبِهِ فِيكُمْ فَزَعَمْتَ أنَّهُ فِيكُمْ ذُو نَسَبٍ، وَكذلِكَ الرُّسُلُ تُبْعَثُ في أنْسَابِ قَوْمِهَا؛ وَسَألْتُكَ هَلْ كَانَ في آبَائِهِ مَلِكٌ؟ فَزَعَمْتَ أنْ َ. فَقُلْتُ: لَوْ كَانَ في آبَائِهِ مَلِكٌ، قُلْتُ: رَجُلٌ يَطْلُبُ مُلْكَ أبِيهِ، وَسَألْتُكَ عَنْ أتْبَاعِهِ: أضُعَفَاؤُهُمْ أمْ أشْرَافُهُمْ؟ فَقُلْتُ: بَلْ ضُعَفَاؤُهُمْ، وَهُمْ أتبَاعُ الرُّسُلِ؛ وَسأَلْتُكَ: هَلْ كُنْتُمْ تَتَّهِمُونَهُ بِالْكَذِبِ قَبْلَ أنْ يَقُولَ مَا قَالَ؟ فَزَعَمْتَ أنْ َ فَعَرَفْتُ أنَّهُ لَمْ يَكُنْ لِيَدَعَ الْكَذِبَ على النَّاسِ وَيَكْذِبَ عَلى اللّهِ تعالى، وَسَأَلْتُكَ: هَلْ يَرْتَدُّ أحَدٌ مِنْهُمْ عَنْ دِينِهِ بَعْدَ أنْ يَدْخُلَ فيهِ سَخَطَةً لَهُ؟ فَزَعَمْتَ أنْ َ. فَكَذلِكَ ا“يمَانُ إذَا خَلَطَتْ بَشَاشَتُهُ الْقُلُوبَ؛ وَسَألْتُكَ: هَلْ يَزِيدُونَ أمْ يَنْقُصُونَ؟ فَزَعَمْتَ: أنَّهُمْ يَزِيدُونَ، وَكَذلِكَ أمْرُ ا“يمَانِ حَتّى يَتِمّ؛ وَسَألْتُكَ: هَلْ قَاتَلْتُمُوهُ؟ فَزَعَمْتَ أنَّكُمْ قَاتَلْتُمُوهُ، فَتَكُونُ الْحَرْبُ بَيْنَهُمْ سِجَاً، يَنَالُ مِنْكُمْ وَتَنَالُونَ مِنْهُ، وَكذلِكَ الرُّسُلُ تُبْتَلى، ثُمَّ تَكُونُ لَهُمُ الْعَاقِبَةُ، وَسَألْتُكَ هَلْ يَغْدِرُ؟ فَزَعَمْتَ أنَّهُ َ يَغْدِرُ، وَكذلِكَ الرُّسُلُ َ تَغْدِرُ؛ وَسَألْتُكَ هَلْ قَالَ هذَا الْقَوْلَ أحَدٌ قَبْلَهُ؟ فَزَعَمْتَ أنْ َ. فَقُلْتُ: لَوْ قَالَ هذَا الْقَوْلَ أحَدٌ قَبْلَهُ، قُلْتُ رَجُلٌ اِئْتَمَّ بِقَوْلِ قِيلَ قَبْلَهُ؛ ثُمَّ قَالَ: بِمَ يَأمُرُكُمْ؟ قُلْنَا: بِالصََّةِ وَالزَّكَاةِ وَالصِّلَةِ وَالْعفَافِ. فقَالَ إنْ يَكُ مَا تَقُولُ حَقّاً فإنَّهُ نَبِيٌّ، وَقَدْ كُنْتُ أعْلَمُ أنَّهُ خَارِجٌ، وَلَمْ أكُنْ أظُنُّهُ مِنْكُمْ، وَلَوْ أعْلَمُ أنِّى أخْلُصُ إلَيْهِ ‘حْبَبْتُ لِقَاءَهُ، وَلَوْ كُنْتُ عِنْدَهُ لَغَسَلْتُ عَنْ قَدَمَيْهِ، وَلَيَبْلُغَنَّ مُلْكَهُ مَا تَحْتَ قَدَمَيَّ، ثُمَّ دَعَا بِكِتَابِ رَسُولِ اللّهِ #، فَقَرَأهُ فإذَا فيهِ: بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ، مِنْ مُحَمّدٍ رَسُولِ اللّهِ إلى هِرَقْلَ عَظِيمِ الرُّومِ، سََمٌ عَلى مَنِ اتَّبَعَ الْهُدَى. أمَّا بَعْدَ فَإنِّي أدْعُوكَ بِدِعَايَةِ ا“سَْمِ. أسْلَمْ تَسْلَمُ يُؤْتِكَ اللّهُ أجْرَكَ مَرَّتَيْنِ، فَإنْ تَوَلّيْتَ فَإنَّ عَلَيْكَ إثْمَ ا‘رِيسِيِّينَ، وَيَا أهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا الى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ أنْ َ نَعْبُدَ إَّ اللّهَ وََ نُشْرِكَ بِهِ شَيْئاً وََ يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضاً أرْبَاباً مِنْ دُونِ اللّهِ فَإنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا أشْهَدُوا بِأنَا مُسْلِمُونَ. فَلَمَّا فَرَغَ مِنْ قِرَأةِ الْكِتَابِ ارْتَفَعتِ ا‘صْوَاتُ عِنْدَهُ وَكَثُرَ اللُّغَطُ فَأمَرَ بِنَا فَأُخْرِجْنَا، فَقُلْتُ ‘صْحَابِي: لَقَدْ أُمِرَ أمْرُ ابْنِ أبِي كَبْشَةَ إنَّهُ لَيَخَافُهُ مَلِكُ بَني ا‘صْفَرِ. فَمَا زِلْتُ مُوقِناً بِأمْرِ رَسُولِ اللّهِ # أنَّهُ سَيَظْهَرُ حَتَّى أدْخَلَ اللّهُ عَلَيَّ ا“سَْمَ؛ وَدَعَا هِرَقْلُ جَمْعَهُ فَجَمَعَهُمْ في دَارٍ لَهُ. فَقَالَ: يَا مَعْشَرَ الرُّومِ، هَلْ لَكُمْ في الْفََحِ وَالرُّشْدِ الى آخِرِ ا‘بَدِ، وَأنْ يَثْبُتَ لَكُمْ مُلْكُكُمْ، فَحَاصَوا حَيْصَةَ حُمُرِ الْوَحْشِ الى ا‘بْوَابِ فَوَجَدُوهَا قَدْ أُغْلِقَتْ، فَدَعَاهُمْ، فقَالَ: إنَّمَا اخْتَبَرْتُ شِدَّتَكُمْ عَلى دِينِكُمْ، وَقَدْ رَأيْتُ مِنْكُمُ الّذِى أحْبَبْتُ، فَسَجَدُوا لَهُ وَرَضُوا عَنْهُ[. أخرجه الشيخان.قوله »يؤثرُ عليّ الكذبُ« أي يروى عني وينسب إلي.و»الغدرُ« ضد الوفاء وهو نقض العهد.و»البشاشةُ« إنشراح القلب بالشئ والفرح بقبوله.وتقول »الحربُ بينهم سجَالٌ« إذا كانت متماثلة، تارة لهؤء، وتارة لهؤء.و»الصِّلَةُ« صلة ا‘رحام، وهي كل ما أمر به اللّه أن يوصل الى ا‘قارب من أنواع البر وا‘حسان.و»العفافُ« الكفّ عما يحل لك.و»ا‘ريسيّين« الفحون، وقيل ا‘تباع.و»اللّغط« اختط ا‘صوات واختفها.وقوله »أُمِرَ أمْرُ ابن أبي كبشةَ« يعنى النبي #: أي كبر شأنه وعظم واتسع. وكانوا ينسبون النبي # الى أبي كبشة الخراعى ‘نه خالف قريشاً في عبادة ا‘وثان، وعبد الشعرى: النجم المعروف. فلما خالفهم النبي # في عبادة ا‘صنام نسبوه إليه، وقيل كان جدّاً له # من قبل ا‘م، أرادوا أنه نزع إليه في الشبه.و»بنُو ا‘صفر« هم الروم، سموا بذلك لما يعرض ‘بدانهم من الصفرة في الغالب.»وَحاصَوا« نفروا وجالوا من جهة الى أخرى .
Hadisin Anlamı:
Bana Ebu Süfyan İbnu Harb anlattı ve dedi ki: “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile aramızda sulh(-u Hudeybiye) olduğu bir sırada Şam’a gitmiştim. Ben orada iken, Herakliyus’a, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’dan bir mektup getirildi. Mektubu Dıhyetu’l-Kelbi getirmişti. Onu Busra emirine teslim etti. O da, Rum Kralı Herakliyus’a ulaştırdı. Herakliyus: “Peygamber olduğunu zanneden şu adamın kavminden buralarda birileri var mı?” diye sordu. Ona “evet var!” dediler ve ben bir grup Kureyşliyle birlikte çağırıldım. Yanına girdik. Bizi önüne oturttu. “Ona nesebce en yakın olan kimdir?” dedi. Ben atıldım: “Benim!” dedim. Bunun üzerine beni, arkadaşlarım arkamda kalacak şekilde önüne oturttu. Sonra tercümanını getirtti. “Şunlara söyle, ben şuna, o peygamber olduğunu zanneden kimse hakkında soracağım. Eğer cevaplarında bana yalan söylemeye kalkarsa, onu tekzib etsinler!” dedi. Ebu Süfyan der ki: “Allah’a yemin olsun. Eğer yalanım, aleyhime tesir hasıl eder korkusu olmasaydı, cevaplarım sırasında yalan söylerdim. Sonra Herakliyus, tercümanına: “Sor şuna! O zatın aranızdaki nesebi nasıldır?” dedi. Ben: “O, aramızda asil bir nesebe sahiptir” dedim. O tekrar sordu: “Onun ecdadı arasında kral var mı?” “Yok!” dedim. “Siz onu bu iddiasından önce hiç yalanla itham ettiniz mi?” dedi. Ben: “Hayır!” dedim. “Ona insanların eşraf takımı mı tabi oluyor, zayıflar takımı mı?” dedi. “Zayıflar takımı!” dedim. “Artıyorlar mı azalıyorlar mı?” dedi. Ben: “Eksilmiyorlar, bilakis artıyorlar” dedim. O tekrar sordu: “Dine girdikten sonra hoşnutsuzlukla dininden vazgeçen, irtidad eden oldu mu?” “Hayır!” dedim. “Onunla hiç savaştınız mı?” dedi. Ben: “Evet!” dedim. “Onunla savaşınız nasıl oldu?” dedi. “Harb onunla bizim aramızda münavebeli oldu. O bize karşı kazandı, biz de ona karşı kazandık!” dedim. “Verdiği sözden caydığı oldu mu?” dedi. “Hayır! Ancak, aramızda bir sulh var, bu esnada ne yapacak bilmiyoruz!” dedim. Ebu Süfyan der ki: “Allah’a yemin olsun o konuşmamız esnasında, (aleyhte) bundan başka bir şey söyleme imkanı bulamadım.” Herakliyus sormaya devam etti: “Muhammed’den önce bu sözü söyleyen bir başkası var mıydı?” dedi. “Hayır!” dedim. Bunun üzerine tercümanına: “Söyle ona! Ben sana “aranızdaki nesebi” nden sordum, sen onun asaletli biri olduğunu söyledin, işte peygamberler de böyledir, hep kavimleri arasında neseb sahiplerinden gönderilirler. Ben sana “ecdadı içinde kral var mı?” diye sordum “yok!” dedin. Ben de “eğer ecdadı arasında bir kral olsaydı bu ecdadının kraliyetini arayan bir adam” diyecektim. Ben, “O’na tabi olanlar”dan sordum: “Cemiyetin zayıf takımı mı yoksa eşraf kesimi mi?” diye. Sen “zayıflar!” dedin. Peygamberlere tabi olanlar işte bunlardır. Ben sana “bu iddasından önce onu hiç yalanla itham ettiniz mi?” diye sordum, sen “hayır!” dedin. Böylece anladım ki o, ne insanlara ne de Allah’a yalan söyleyecek biri değildir. Ben sana “dine girdikten sonra, hoşnut olmayarak dininden dönen oldu mu?” diye sordum, sen “hayır!” dedin, iman böyledir, onun neşesi kalplere bir girdi mi, bir daha solmaz. Ben senden “onlar artıyorlar mı, eksiliyorlar mı?” diye sordum, sen arttıklarını söyledin, iman işi böyledir, tamamlanıncaya kadar artarlar. Ben sana “onlarla savaştınız mı?” diye sordum, sen savaştığınızı, savaşın aranızda münavebeli cereyan ettiğini, onların size, sizin de onlara galebe çaldığınızı söyledin. Peygamberler de böyledir, imtihandan geçirilir, sonunda akibet onların olur. Ben sana “verdiği sözden döndüğü olur mu?” dedim, sen olmadığını söyledin. Peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler. Ben, “bu iddayı ondan önce söyleyen oldu mu?” diye sordum. Sen “hayır!” dedin. Ben “Eğer bu sözü ondan önce biri söylemiş olsaydı, ‘bu adam, kendinden önce söylenmiş bir sözü tamamlamaya çalışan birisi’ diyecektim.” Herakliyus sonra: “Size ne emrediyor?” diye tekrar soru sordu. Biz: “Namaz, zekat, sıla-i rahim ve iffet” dedik. Bunun üzerine Herakliyus dedi ki: “Eğer, senin söylediklerin gerçekse, O peygamberdir! Ben onun çıkacağını biliyordum. Ancak sizin aranızdan çıkacağını zannetmiyordum. Eğer, O’na kavuşabileceğimden emin olsam karşılaşmayı çok isterdim. Yanında olsaydım, ayaklarına su dökerdim. O’nun hakimiyeti, ayaklarımın altında olan şu diyarlara kadar uzanacaktır.” Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ın mektubunu getirtti ve okuttu. Şöyle diyordu: “Bismillahirrahmanirrahim. Allah’ın elçisi Muhammed’den Rum’un büyüğü Herakliyus’a. Selam hidayete tabi olanlara olsun. Emma ba’d! Seni İslam’a çağırıyorum. İslam’a gir, selameti bul! Allah da ecrini iki kat versin. Yüz çevirirsen, bütün tebeanın günahı üzerine olsun. “Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin: Allah’tan başkasına ibadet etmeyelim. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rabb edinmeyelim. Eğer onlar yüz çevirirse siz deyin ki: “Şahit olun, biz Müslümanlarız” (Al-i İmran 64). Herakliyus, mektubun okunuşunu tamamlayınca, yanında sesler yükseldi ve gürültüler arttı. Bize emretti, çıkarıldık. Ben arkadaşlarıma: “İbnu Ebi Kebşe’nin işi ciddidir. Şu Beni Asfer’in (Rumların) kralı ondan korkuyor!” dedim. Allah İslamı bana nasib edinceye kadar onun galip geleceği inancım taşıdım. Herakliyus, ileri gelen cemaatini hep davet etti, kendine ait sarayların birinde toplandılar. Onlara: “Ey Rum cemaati! Ebedi bir kurtuluşunuz ve şu saltanatınızın bekasına ne dersiniz?” dedi. Bunun üzerine, hep birden vahşi eşekler gibi ürküp kapılara koştular. Ancak hepsini kapatılmış buldular. Herakliyus onları geri çağırdı. “Ben sizin dindeki salabetinizi imtihan ettim. Sizde gördüğüm durum hoşuma gitti!” dedi. Bunun üzerine, ona secde ettiler ve ondan razı oldular.”
Kaynak: Buhari, Bed’ü’l-Vahy 1, İman 37, Şehadat 28, Cihad 11, 99, 102, 122, Cizye 13, Tefsir Al-i İmran 4, Edeb 8, İsti’zan 24, Ahkam 40, Müslim, Cihad 73, (1773), Tirmizi, İsti’zan 24, (2718)