İsra Hakkında ARAPÇA TÜRKÇE HADİS Buhari Müslim Nesai Tirmizi
Başlık: PEYGAMBERLİK BÖLÜMÜ
Konu: İsra Hakkında
Ravi: Enes
Hadisin Arapçası:
عن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه عَنْ مَالِكِ بْنِ صَعْصَعةَ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # حَدَّثَهُمْ عَنْ لَيْلَةِ أُسْرِيَ بِهِ. قَالَ: بَيْنَا أنَا في الْحَطِيمِ، وَرُبَّمَا قَالَ في الْحِجْرِ مُضْطَجِعاً، زَادَ في رِوَايَةٍ: بَيْنَ النَّائِمِ وَالْيَقْظَانِ إذْ أتَانِي آتٍ فَشَقَّ مَا بَيْنَ هذِهِ. يَعْنِى ثُغْرَةَ نَحْرِهِ الى شِعْرَتِهِ؛ قَالََ: فَاسْتَخْرَجَ قَلْبِي، ثُمَّ أُتِيتُ بِطِسْتَ مِنْ ذَهَبِ مَمْلُوءٍ إيمَاناً. فَغُسِلَ قَلْبِي، ثُمَّ حُشِيَ، ثُمَّ أُعِيدَ، ثُمَّ اُتِيتُ بِدَابَّةٍ دُونَ الْبَغْلِ وَفَوْقَ الْحِمَارِ أبْيَضَ، هُوَ الْبُرَاقُ. يَضَعُ خَطْوَهُ عِنْدَ أقْصى طَرْفِهِ، فَحُمِلْتُ عَلَيْهِ. فَانْلَطَقَ بِى جِبْرِيلُ عَلَيْهِ السََّمُ حَتّى أتَى السَّمَاءَ الدُّنْيَا فَاسْتَفْتَحَ، فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ #. قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ. فَنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ، ففُتِحَ، فَلَمّا خَلَصْتُ فإذَا فِيهَا آدَمُ عَلَيْهِ السََّمُ؛ فقَالَ: هذَا أبُوكَ آدَمُ، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ: فَرَدَّ عَليَّ السََّمَ، ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِاِبْنِ الصَّالِحِ؛ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ؛ ثُمَّ صَعِدَ بِي حَتّى أتَيْنَا السَّمَاءَ الثَّانِيَةَ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَال: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ #. قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ مَرْحَباً بِهِ وَلَنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ. فَفُتِحَ، فَلَمَّا خَلَصْنَا فَإذَا أنَا بِيَحْيَى وَعِيسَى وَهُمَا ابْنَا الْخَالَةِ. قَالَ: هذَا يَحْيَى وَعِيسَى عَلَيْهِمَا السََّمُ فَسَلِّمْ عَلَيْهِمَا، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِمَا، فَرَدَّا عَليَّ السََّمَ ثُمَّ قَاَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ ثُمَّ صَعِدَ بِي إلى السَّمَاءِ الثَّالِثَةِ، فَاسْتَفْتَحَ فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ فَلَنِعْمَ الْمَجِيءُ جَاءَ، فَفُتِحَ لَنَا، فَلَمَّا خَلَصْنَا فإذَا يُوسُفُ عَلَيْهِ السََّمُ قَالَ: هذَا يُوسُفُ، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ، فَرَدَّ عَلَيَّ. ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ؛ ثُمَّ صَعِدَ بِي حَتّى أتَى السَّمَاءَ الرَّابِعَةَ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ. قِيلَ: أوَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ. قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ فَلَنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ فَفُتِحَ، فَلَمَّا خَلَصْنَا فإذَا إدْرِيسُ عَلَيْهِ السََّمُ. قَالَ: هذَا إدْرِيسُ، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ. فَرَدَّ عَلَيَّ ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِىِّ الصَّالِحِ. ثُمَّ صَعِدَ بِى حَتّى أتَى السَّمَاءَ الْخَامِسَةَ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ # قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ. قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ فَلْنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ فَفَتَحَ، فَلَمَّا خَلَصْنَا فَإذَا هَارُونَ عَلَيْهِ السََّمُ. قَالَ: هذَا هَارُونَ، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ فَرَدَّ عَلَيّ. ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ. ثُمَّ صَعِدَ بِى حَتَّى أتَى السَّمَاءَ السَّادِسَةَ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقيلَََ: مَنْ هذَا؟ قَالَ: جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمّدٌ. قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ: مَرْحَباً بِهِ، فَلْنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ. فَفَتَحَ. فَلَمَّا خَلَصْنَا فَإذا مُوسى عَلَيْهِ السََّمُ، قَالَ: هذَا مُوسَى، فَسَلِّمْ عَلَيْهِ، فَسَلَّمْتُ عَلَيْهِ، فَرَدَّ عَلَىَّ. ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘خِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيَّ الصَّالِحِ فَلَمَّا جَاوَزْتُهُ بَكَى. فَقِيلَ لَهُ: مَا يُبْكِيكَ؟ قالَ: أبْكِى ‘نَّ غَُماً بُعِثَ بَعْدِي يَدْخُلُ الْجَنَّةَ مِنْ أُمَّتِهِ أكْثَرُ مِمَّنْ يَدْخُلُهَا مِنْ أُمَّتِي. ثُمَّ صَعِدَ بِي الَى السَّمَاءِ السَّابِعَةِ، فَاسْتَفْتَحَ. فَقِيلَ: مَنْ هذَا؟ قَالَ جِبْرِيلُ. قِيلَ: وَمَنْ مَعَكَ؟ قَالَ: مُحَمَّدٌ. قِيلَ: وَقَدْ أُرْسِلَ إلَيْهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قِيلَ مَرْحَباً بِهِ فَلَنِعْمَ الْمَجِئُ جَاءَ، فَفُتِحَ. فَلمَّا خَلَصْتُ فَإذَا إبْرَاهِيمُ عَلَيْهِ السََّمَ. قَالَ: هذا أبُوكَ إبْرَاهِيمُ، فَسَلّمْ عَلَيْهِ فَسَلّمْتُ عَلَيْهِ، فَرَدَّ السََّمَ. ثُمَّ قَالَ: مَرْحَباً بِا‘بْنِ الصَّالِحِ وَالنَّبِيِّ الصَّالِحِ. ثُمَّ رُفِعْتُ الى سِدْرَةِ الْمُنْتَهى، فإذَا نَبْقِهَا مِثْلُ قَِلِ هَجَرَ، وإذَا أوْرَاقُهَا مِثْلُ آذَانِ الْفِيلَةِ؛ قَال: هذِهِ سِدْرَةُ الْمُنْتَهى، وإذَا أرْبَعَةُ أنْهَارٍ: نَهْرَانِ بَاطِنَانِ وَنَهْرَانِ ظَاهِرَان؟ قُلْتُ: مَا هَذَانِ يَا جِبْرِيلُ؟ قَالَ: أمَّا الْبَاطِنَانِ فَنَهْرَانِ في الْجَنّةِ، وأمَّا الظَّاهِرَانِ فَالنِّيلُ والْفُراتُ، ثُمَّ رُفِعَ لِيَ الْبَيْتُ الْمُعْمُورُ. ثُمَّ أُتِيتُ بِإنَاءٍ مِنْ خَمْرٍ، وإنَاءٍ مِنْ لَبَنٍ، وإنَاءٍ مِنْ عَسَلٍ؛ فَأخَذْتُ الْلَّبَنَ. فَقَالَ: هِىَ الْفِطْرَةُ الّتِي أنْتَ عَلَيْهَا وَأُمَّتُكَ. قَالَ: ثُمَّ فُرِضَتِ عَلَىَّ الصََّةُ خَمْسُونَ صََةً كُلَّ يَوْمٍ. فَرَجَعْتُ فَمَرَرْتُ عَلى مُوسى عَلَيْهِ السَّمُ. فَقَالَ: بِمَ أُمِرْتَ فَقُلْتُ بِخَمْسِينَ صََةً في الْيَوْمِ وَاللَّيْلَةِ. فَقَالَ: إنَّ أُمَّتَكَ َ تَسْتَطِيعُ خَمْسِينَ صََةً كُلَّ يَوْمٍ، وإنِّي وَاللّهِ قَدْ جَرَّبْتُ النَّاسَ قَبْلَكَ وَعَالَجْتُ بَنِي إسْرَائِيلَ أشَدَّ الْمُعَالَجَةِ. فَارْجِعْ الى رَبِّكَ فَاسْأَلُهُ التَّخْفِيفَ ‘ُمَّتِكَ. فَرَجَعْتُ، فَوَضَعَ عَنِّي عَشْراً. فَرَجََعْتُ الى مُوسى. فَقَالَ: بِمَ أُمِرْتَ؟ قُلْتُ: وَضَعَ عَنِّى عَشْراً. فَقالَ: اِرْجِعْ الى رِبِّكَ فَاسْأَلُهُ التَّخْفِيفَ ‘ُمَّتِكَ فَرَجَعْتُ، فَوَضَعَ عَنِّى عَشْراً فَرَجَعْتُ الى مُوسى. فَقَال: مِثْلَهُ، فَلَمْ أزَلْ بَيْنَ رَبِّي وَمُوسى، حَتّى أُمِرْتُ بِخَمْسِ صَلَوَاتٍ، فَرَجَعْتُ الى مُوسى عَلَيْهِ السََّمُ فقَالَ: بِمَ أُمِرْتَ؟ قُلْتُ: بِِخَمْسِ صَلَوَاتٍ كُلَّ يَوْمٍ. فَقَالَ: إنَّ أُمَّتَكَ َ تَسْتَطِيعُ خَمْسَ صَلَوَاتٍ كُلَّ يَوْمٍ فَارْجِعْ الَى رَبِّكَ فَاسْأَلْهُ التَّخْفِيفَ ‘ُمَّتِكَ. قُلْتُ؛ قَدْ سَأَلْتُ رَبِّي حَتّى اسْتَحْيَيْتُ، وَلَكِنَّ أرْضَى وَأُسَلِّمُ فَلَمَّا جَاَوَزْتُ مُوسى عَلَيْهِ السََّمُ نَادَى مُنَادٍ أمْضَيْتُ فَرِيضَتِي، وَخَفَفَّتُ عَنْ عِبَادِي. زَادَ روَايَةٍ: هُنَّ خَمْسٌ، وَهُنَّ بِخَمْسِينَ: َ يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَىَّ[. أخرجه الخمسة إ أبا داود، وهذا لفظ الشيخين .
Hadisin Anlamı:
Enes Radıyallahu Anh Malik İbnu Sa’saa Radıyallahu Anh’dan naklen anlatıyor: “Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onlara, Mirac’a götürüldüğü geceden anlatarak demiştir ki, “Ben Ka’be’nin avlusundan Hatim kısınında -belki de Hıcr’da demişti- yatıyordum, -bir rivayette şu ziyade var: Uyku ile uyanıklık arasında idim- Derken bana biri geldi, şuradan şuraya kadar (göğsümü) yardı. -Bu sözüyle boğaz çukurundan kıl biten yere kadar olan kısmı kasdetti.- Kalbimi çıkardı. Sonra bana, içerisi imanla [ve hikmetle] dolu, altından bir kap getirildi. Kalbim [çıkarılıp su ve zemzem ile] yıkandı. Sonra içerisi (imanla) doldurulup tekrar yerine kondu. Sonra merkepten büyük katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak’tı. Ön ayağını gözünün gittiği en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril aleyhisselam beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Kapının açılmasını istedi. “Gelen kim?” denildi. “Cibril!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. “Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)!” dedi. “O’na Miraç daveti gönderildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliştir!” denildi. Derken kapı açıldı. Kapıdan geçince, orada Hazreti Adem aleyhiselam’ı gördüm. “Bu babanız Adem’dir! Selam ver O’na!” dendi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra bana: “Salih evlad hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!” dedi. Sonra Hazreti Cebrail beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim?” denildi. “Ben Cibril’im!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O’na Miraç daveti gönderildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” dediler. Derken bize kapı açıldı. İçeri girince, Hazreti Yahya ve Hazreti İsa aleyhimasselam ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. HazretiCebrail: “Bunlar Hazreti Yahya ve Hazreti İsa’dırlar, onlara selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Onlar da selamıma mukabelede bulundular. Sonra: “Hoş geldin salih kardeş, hoş geldin salih peygamber” dediler. Sonra Cebrail beni üçüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim ?” denildi. “Cibril’im!” dedi. “Yanındaki kim?” denildi. “Muhammed’dir!” dedi. “O’na Miraç daveti gitti mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” denildi. Kapı bize açıldı. İçeri girince Hazreti Yusuf aleyhiselam’la karşılaştık. Cebrail: “Bu Yusuf tur! O’na selam ver!” dedi. Ben de selam verdim. Selamıma mukabele etti. Sonra: “Salih kardeş hoş gelmiş, salih peygamber hoş gelmiş!” dedi. Sonra Cebrail beni dördüncü semaya çıkardı. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim ?” denildi. “Cibril’im!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “Ona Miraç davetiyesi indi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” dediler. Kapı açıldı, içeri girdiğimizde, Hazreti İdris aleyhisselam ile karşılaştık. Hazreti Cebrail: “Bu İdris’tir, O’na selam ver!” dedi. Ben selam verdim. O da selamma mukabele etti. Sonra bana: “Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi. Sonra Hazreti Cebrail beni yükseltti. Beşinci semaya geldik. Kapıyı çaldı. “Kim bu gelen ?” denildi. “Ben Cibril’im!” dedi. “Beraberindeki kim ?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O’na Miraç daveti indirildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” denildi. Kapı açıldı, içeri girince, Harun aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail aleyhisselam: “Bu Harun aleyhisselam’dır. O’na selam veri” dedi. Ben selam verdim, o da selamıma mukabelede bulundu ve: “Salih kardeş hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi. Sonra Cebrail beni yükseltti ve altıncı semaya geldik. Kapıyı çaldı. “Bu gelen kim?” denildi. “Ben Cibril!” dedi. “Beraberindeki kim?” denildi. “Muhammed!” dedi. “O’na Miraç daveti indirildi mi?” denildi. “Evet!” dedi. “Hoş gelmişler! Bu geliş ne iyi geliş!” denildi, içeri girince, Hazreti İbrahim aleyhisselam ile karşılaştık. Cebrail: “Bu baban İbrahim’dir, O’na selam ver!” dedi. Ben selam verdim. O da selamıma mukabele etti. Sonra: “Salih oğlum hoş geldin, salih peygamber hoş geldin!” dedi. Sonra Sidretü’l-Münteha’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri (Yemen’in) hecer testileri gibi iri idi, yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrail aleyhisselam bana: “İşte bu Sidretü’l-Münteha’dır!” dedi. Burada dört nehir vardır: İkisi batıni nehir, ikisi zahiri nehir. “Bunlar nedir, ey Cibril?” diye sordum. Hazreti Cebrail: “Şu iki batıni nehir cennetin iki nehridir. Zahiri olanların biri Nil, diğeri Fırat’tır!” dedi. Sonra bana el-Beytü’l-Ma’mur yükseltildi. Sonra bana bir kapta şarap, bir kapta süt, bir kapta da bal getirildi. Ben süt aldım. Cebrail aleyhisselam: “Bu (aldığın), fıtrat(a uygun olan)dır, sen ve ümmetin bu fıtrat (yaratılış) üzeresiniz!” dedi. Resulullah devamla dedi ki: “Sonra bana, her günde elli vakit olmak üzere namaz farz kılındı. Oradan geri döndüm. Hazreti Musa aleyhisselam’a uğradım. Bana: “Ne ile emrolundun?” dedi. “Gece ve gündüzde elli vakit namazla!” dedim. “Ümmetin, her gün elli vakit namaza muktedir olamaz. Vallahi ben, senden önce insanları tecrübe ettim. Beni İsrail’e muamelelerin en şiddetlisini uyguladım (muvaffak olamadım). Sen çabuk Rabbine dön, bunda ümmetine hafifletme talep et!” dedi. Ben de hemen döndüm (hafifletme istedim, Rabbim) benden on vakit namaz indirdi. Musa aleyhisselam’a tekrar uğradım. Yine: “Ne ile emrolundum ?” dedi. “Benden on vakit namazı kaldırdı!” dedim. “Rabbine dön! Ümmetin için daha da azaltmasını iste!” dedi. Ben döndüm. Rabbim benden on vakit daha kaldırdı. Dönüşte yine Musa aleyhisselam’a uğradım. Aynı şeyi söyledi. Ben, beş vakitle emrolunmama kadar bu şekilde Hazreti Musa ile Rabbim arasında gidip gelmeye devam ettim. Bu sonuncu defa da Hazreti Musa’ya uğradım. Yine: “Ne ile emredildin ?” dedi. “Her gün beş vakit namazla!” dedim. “Senin ümmetin her gün beş vakit namaza da takat getiremez. Rabbine dön, hafifletme talep et!” dedi. “Rabbimden çok istedim. Artık utanıyorum, daha da hafifletmesini isteyemem! Ben beş vakte razıyım. Allah’ın emrine teslim oluyorum!” dedim. Musa aleyhisselam’ı geçer geçmez bir münadi (Allah adına) nida etti: “Farzını kesinleştirdim, kullarımdan hafiflettim de!” [Bir rivayette şu ziyade geldi: “Namazlar (günde) beştir. Ve onlar ellidir de. İndimde hüküm değişmez artık!”]
Kaynak: Buhari, Bed’ü’l-Halk 6, Enbiya 22, 43, Menakıbu’l-Ensar 42, Müslim, İman 264 (164), Tirmizi, Tefsir İnşirah (3343), Nesai, Salat 1, (1, 217-218)