Hadis Arapça TürkçeSahihi Buhari Buhari HadisleriSahihi Müslim HadisleriSüneni Tirmizi Hadisleri

Şefaat Hakkında ARAPÇA TÜRKÇE HADİS Buhari Müslim Tirmizi

Başlık: KIYAMET VE KIYAMETLE İLGİLİ MESELELER BÖLÜMÜ

Konu: Şefaat Hakkında
Ravi: Ebu Hüreyre
Hadisin Arapçası:

وفي رواية لَهُمَا وللترمذي عن أبِي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]كُنَّا مَعَ النَّبِىِّ # في دَعْوَةٍ فَرُفِعَ إلَيْهِ الذِّرَاعُ، وَكَانَتْ تُعْجِبُهُ، فَنَهَشَ مِنْهَا نَهْشَةً؛ وَقَالَ: أنَا سَيِّدٌ وَلَدِ آدَمَ يوْمَ الْقِيَامَةِ. هَلْ تَدْرُونَ لِمَ ذَاكَ؟ يَجْمَعُ اللّهُ ا‘وَّلِىنَ وَاŒخِرِينَ في صَعِيدٍ وَاحِدٍ، فَيَنْظُرُهُمُ النَّاظِرُ، وَيَسْمَعُهُمُ الدَّاعِي، وَتَدْنُو مِنْهُمُ الشَّمْسُ، فَيَبْلُغُ النَّاسَ مِنَ الغَمِّ وَالْكَرَّبِ مَا َ يُطِىقُونَ وََ يَحْتَمِلُونَ. فَيَقُولُ النَّاسُ: أَ تَرَوْنَ الى مَا أنْتُمْ فيهِ؟ أَ تَنْظُرُونَ مَنْ يَشْفَعُ لَكُمْ؟ فَيَقُولُ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ: أبُوكُمْ آدَمُ فَيَأتُونَهُ فَيَقُولُونَ: يَا آدَمُ أنْتَ أبُو الْبَشَرِ، خَلَقَكَ اللّهُ بِيَدِهِ، وَنَفَخَ فِيكَ مِنْ رُوحِهِ، وَأسْجَدَ لَكَ مََئِكَتَهُ، وَأسْكَنَكَ الْجَنَّةَ. أَ تَشْفَعُ لَنَا الى رَبِّكَ، أَ تَرَى مَا نَحْنُ فيهِ وَمَا بَلغْنَا؟ فَيَقُولُ آدَمُ عَلَيْهِ السَّمُ: إنَّ رَبِّي قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَإنَّهُ نَهَانِي عَنِ الشَّجَرَةِ فَعَصَيْتُ. نَفْسِي، نَفْسِي، نَفْسِي، اِذْهَبُوا الى غَيْرِي، اِذْهَبُوا الى نُوحٍ عَلَيْهِ السَّمُ. فَيأتُونَ نُوحاً عَلَيْهِ السَّمُ، فَيَقُولُونَ: يَا نُوحُ، أنْتَ نُوحٌ أوَّلُ الرُّسُلِ الى أهْلِ ا‘رْضِ، وَقَدْ سَمَّاكَ اللّهُ عَبْداً شَكُوراً، أَ تَرَى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ أَ تَرَى الى مَا بَلَغَنَا؟ أَ تَشْفَعُ لَنَا الى رِبِّكَ؟ فَيِقُولُ: إنْ رَبِّي قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبْ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وإنِّي قَدْ كَانَتْ لِي دَعْوَةٌ دَعَوْتُ بِهَا عَلى قَوْمِي. نَفْسِي، نَفْسِي ، نَفْسِي، اِذْهَبُوا الى غَيْرِي، إذْهَبُوا الى ابْرَاهِيمَ. فَيأتُونَ إبْرَاهِيمَ عَلَيْهِ السَّمُ، فَيَقُولُونَ: يَا إبْرَاهِيمُ أنْتَ نَبِىُّ اللّهِ وَخَلِيلُهُ مِنْ أهْلِ ا‘رْضِ. اِشْفَعْ لَنَا الى رَبِّكَ، أ َتَرَى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ فَيُقُولُ لَهُمْ: إنّ رَبِّي قَدْ غضِبَ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وإنِّي قَدْ كُنْتُ كَذَبْتُ ثَثَ كَذَبَاتٍ، فَذَكَرهَا. نَفْسِي، نَفْسِي، نَفْسِي. اِذْهَبُوا الى غَيْرِي، اِذْهَبُوا الى مُوسى. فَيَأتُونَ مُوسى، فَيَقُولُونَ: يَا مُوسى، أنْتَ رَسُولُ اللّهِ، فَضَّلَكَ اللّهُ بِرِسَاَتِهِ وَبِكَمِهِ عَلى النَّاسِ. اِشْفَعْ لَنَا الى رَبِّكَ، أَ تَرى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ فَيَقُولُ: إنَّ رَبِّي قَدْ غَضَبَ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وإنِّى قََدْ قَتَلْتُ نَفْساً لَمْ أُوْمَرْ بِقَتْلِهَا. نَفْسِي، نَفْسي، نَفْسِي، إذْهَبُوا الى غَيْرِي؛ اِذْهَبُوا الى عِيسى، فَيَأتُونَ عِيسى فَيَقُولُونَ: يَا عِيسى! أنْتَ رَسُولُ اللّهِ وَكَلِمَتُهُ ألْقَاهَا الى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ، وَكَلّمْتَ النَّاسَ في الْمَهْدِ. اِشْفَعْ لَنَا الى رَبِّكَ، أَ تَرى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ فَيَقُولُ عِيسى: إنَّ رَبِّي قَدْ غَضَبِ الْيَوْمَ غَضَباً لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، ولَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَلَمْ يَذْكُرْ ذَنْباً. نَفْسِي، نَفْسي، نَفْسِي؛ اِذْهَبُوا الى غَيْرِى، اِذْهَبُوا الى مُحَمّدٍ # فَيَأتُونَ مُحَمّداً #؛ وَفي رواية: فَيَأتُونِى فَيَقُولُونَ: يَا مُحَمّدُ: أنْتَ رَسُولُ اللّهِ وَخَاتَمُ ا‘نْبِيَاءِ، وَقَدْ غَفَرَ اللّهُ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأخَّرَ؛ اِشْفَعْ لَنَا الى رَبِّكَ، أَ تَرَى الى مَا نَحْنُ فيهِ؟ فَأنْطَلِقُ الى تَحْتِ الْعَرْشِ، فأقَعُ سَاجِداً لِرَبِّي، ثُمَّ يَفْتَحُ اللّهُ علىّ مِنْ مَحَامِدِهِ وَحُسْنِ الثِّنَاءِ عَلَيْهِ شَيْئاً لَمْ يَفْتَحْهُ عَلى أحَدٍ قَبْلِي، ثُمَّ يُقَالُ: يَا مُحَمّدُ، اِرْفَعْ رَأسَكَ، وَسَلْ تُعْطَه، وَاشْفَعْ تُشَفَّعْ. فأرْفعُ رَأسِى، فأقُولُ: أُمَّتِِى يَا رَبِّ، أُمَّتِي يَا رَبِّ أُمَّتِي يَا رَبِّ فَيُقَالُ: يَا مُحَمّدُ، أدْخِلْ مِنْ أُمَّتِكَ مَنْ َ حِسَابَ عَلَيْهِ مِنَ الْبَابِ ا‘يْمَنِ مِنْ أبْوَابِ الْجنّةِ، وَهُمْ شُركَاءُ النَّاسِ فِيمَا سِوَى ذلِكَ مِنَ ا‘بْوَابِ. ثُمَّ قَالَ: وَالّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ إنَّ مَا بَيْنَ الْمِصْرَاعَيْنِ مِنْ مَصَارِيعِ الْجَنَّةِ كَمَا بَيْنَ مَكَّةَ وَهجَرَ، أوْ كَمَا بَيْنَ مَكَّةَ وَبُصْرَى[.وزاد في رواية، في قصة ابراهيم: ]وَذَكَرَ قَوْلُهُ في الْكَوْكَبِ: هذَا رَبِّي، وَقَوْلُهُ Œلِهَتِهِمْ: بَلْ فََعَلَهُ كَبِيرُهُمْ هذَا. وَقَوْلَهُ: إنِّي سَقِيمٌ[.قلت: ذكر البارزي في تجريده حديث أنس وحديث أبي هريرة هذين في الشفاعة باختصار جداً، وقد أثبتهما بكمالهما حرصاً على الفائدة واللّه اعلم.»ا“لهام« ضرب من الوحي الذي يلقيه اللّه في قلوب عباده الصالحين.و»النّهشُ« أخذ اللحم بمقدم اسنان.

Hadisin Anlamı:

Biz bir davette Resulullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(ndan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve: “Ben kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım): “Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükle toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar: “içinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?” demeye başlarlar. Birbirlerine: “Babanız Adem var!” derler ve ona gelerek: “Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. [Bütün isimleri sana öğretti]. Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. [Allah katında itibarın, makamın var.] Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?” derler. Adem aleyhisselam da: “Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. [Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter]. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. Nuh aleyhisselam’a gidin!” diyecek. İnsanlar Nuh aleyhisselam’a gelecekler: “Ey Nuh! sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şeküra) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?” diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek: “Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam’a gidin!” diyecek. İnsanlar İbrahim aleyhisselam’a gelecekler: “Ey İbrahim! Sen Allah’ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegane Halilisin. Bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?” diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara: “Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!” deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek: “Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam’a gidin!” İnsanlar, Hazreti Musa aleyhisselam’a gelecekler ve: “Ey Musa! Sen Allah’ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?” diyecekler. Hazreti Musa da: “Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. […Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.] Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Hazreti İsa aleyhisselam’a gidin!” diyecek. İnsanlar Hazreti İsa’ya gelecekler ve: “Ey İsa, sen Allah’ın peygamberisin ve Meryem’e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?” diyecekler! Hazreti İsa aleyhisselam da: “Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!” diyecek. -Hazreti İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- ( Bir başka rivayette): [“Beni, Allah’tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter.”] Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatı vesselam’a gidin!” diyecek. İnsanlar Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e gelecekler, bir diğer rivayette: “Bana gelirler!” denmiştir- ve: “Ey Muhammed! Sen Allah’ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş, gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?” diyecekler. Bunun üzerine ben Arş’ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senaları benim için açacak [Ben onlarla Rabbime medh u senalarda bulunacağım]. Sonra: “Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!” denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: “Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!” diyeceğim. Bunun üzerine: “Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!” denilecek.” Resulullah sonra şöyle buyurdular: “Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal’e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Hacer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır.” Hazreti İbrahim aleyhisselam’ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: [Hazreti İbrahim, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah’a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği “İşte bu Rabbim” (En’am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği “Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır” (Enbiya 63) sözünü ve bir de: “Ben gerçekten hastayım” (Saffat 89) sözünü zikretti.”]

Kaynak: Buhari, Enbiya 3, 8, Tefsir, Beni İsrail 5, Müslim, İman 327, (194), Tirmizi, Kıyamet 11, (2436)

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu