Kehf Suresi ARAPÇA TÜRKÇE HADİS Buhari Müslim Ebu Davud Tirmizi
Başlık: TEFSİR BÖLÜMÜ – ESBAB-I NÜZULE DAİR
Konu: Kehf Suresi
Ravi: Said İbnu Cübeyr
Hadisin Arapçası:
وعن سعيد بن جبير قال: ]قُلتُ بنِ عبَّاسٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما: إنَّ نَوْفاً الْبَكَّالِىَّ يزعُمُ أنَّ مُوسى بَنى إسرَائىلَ لَيسَ بِمُوسَى صَاحِبِ الخضْرِ. فقالَ: كَذَبَ عَدُوُّا اللّهِ، سَمِعْتُ أُبىَّ بن كَعبٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ يقُولُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يقولُ: قَامَ مُوسَى عَلَيْهِ السّمُ خَطيباً في بَنِى إسْرَائيلَ. فَسُئِلَ أىُّ النَّاسُ أعْلَمُ؟ فقَالَ أنا. فَعَتَبَ اللّهُ عَلَيْهِ إذْ لَمْ يَرُدَّ الْعِلْمَ إلَيْهِ فأوْحَى اللّهُ إلَيْهِ أنَّ عَبْداً مِنْ عِبَادِى بِمَجْمَعِ الْبَحْرَينِ هُوَ أعْلَمُ مِنْكَ. فَقَالَ: أيْ رَبِّى: وَكَيْفَ لِى بِهِ؟ فَقِىلَ لَهُ: احْمِلْ حُوتاً في مِكْتَلٍ فَحَيْثُ تَفْقِدُ الحُوتَ فَهُوَ ثمَّ. فَانْطَلَقَ وَانْطَلَقْ مَعَهُ فَتَاهُ يُوشَعُ بنُ نُونٍ يَمْشِيَانِ حَتَّى أتياَ الصَّخْرَةَ. فَرَقَدَ مُوسى وَفَتَاهُ واضْطَرَبَ الحُوتُ في الْمِكْتَل حتَّى خَرَجَ فَسَقَطَ في البَحْرِ وَأمْسكَ اللّهُ عَنْهُ جِرْيَةَ الْمَاءِ حَتَّى كانَ مثْلَ الطَّاقِ، فكَانَ لِلْحُوتِ سَرَباً، وَلِمُوسَى وفَتَاهُ عجباً. فَانْطَلَقَا بَقِيَّةَ يَوْمِهِمَا وَلَيْلَتِهِمَا وَنَسَى صَاحِبُ مُوسَى أنْ يُخْبِرَهُ. فَلَمَّا أصْبَحَ مُوسى عليهِ السّمُ. قَالَ لِفَتَاهُ آتِنَا غَداءَنَا لَقَدْ لَقِينَا مِنْ سَفَرِنَا هَذَا نَصَباً. قَالَ وَلَمْ يَنْصَبْ حَتَّى جَاوَزَ الْمَكَانَ الَّذِى أمِرَ بِِهِ. قالَ أرَأيْتَ إذْ أَوَيْنَا إلى الصَّخْرَةِ؟ فَإنِّى نَسِيتُ الحُوتَ، وَمَا أنْسَانِىهُ إَّ الشَّيْطَانُ أنْ أذْكُرَهُ وَاتَّخَذَ سَبِيلَهُ في الْبَحْرِ عَجباً. قاَلَ مُوسى: ذلِكَ مَا كُنَّا نَبْغى فارْتَدَّا عَلى آثَارِهِمَا قَصَصاً. قالَ: يَقُصَّانِ آثَارَهُمَا حَتَّى أتَيَا الصَّخْرَةَ، فَرأى رَجًُ مُسَجًّى عَلَيْهِ ثُوْبٌ فَسَلَّمَ عَلَيْهِ مُوسى عَليهِ السّمُ. فقَالَ لَهُ الْخِضْرُ عليهِ السّمُ: وَأنَّى بِأرْضِكَ السّمُ؟ فقَالَ: أنَا مُوسى. قالَ: موسى بَنى إسرَائِىلَ؟ قالَ: نَعَمْ. قالَ: إنَّكَ عَلَى عِلْمٍ مِنْ عِلْمِ اللّهِ تَعالَى عَلَّمَكَهُ اللّهُ تعالى َ أعْلَمُهُ، وَأنَا عَلَى عِلْمٍ مِنْ عِلْمِ اللّهِ تعالَى عَلّمَنِيهِ َ تَعْلمُهُ. قاَلَ مُوسى: هلْ أتَّبِعُكَ عَلَى أنْ تُعَلّمَنِى مِمَّا عُلّمْتَ رُشْداً، قَالَ إنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مَعِىَ صَبْراً، وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلَى مَالَمْ تُحِطْ بِهِ خُبْراً؟. قالَ سَتَجِدُنِى إنْ شَاءَ اللّهُ صَابِراً وََ أعْصِى لَكَ أمْراً. قالَ لَهُ الْخِضْرُ: فأنِ اتبَعْتَنِى فََ تَسْألْنِى عَنْ شَئٍ حَتَّى أحْدِثَ لَكَ مِنْهُ ذِكْراً. قالَ نَعَمْ: فَانْطَلَقَ الْخِضْرُ وَمُوسَى يَمْشِيَانِ عَلَى سَاحِلِ الْبَحْرِ فَمَرَّتْ بِهِما سَفِينَةٌ فَكَلّمُوهُمْ أنْ يَحْمِلُوهُما فَعَرفُوا الْخِضْرَ فَحَملُوهُمْ بِغَيْرِ نَوْلٍ فَعَمَدَ الْخِضْرُ إلى لَوْحٍ مِنْ ألْوَاحِ السَّفِينَةِ فَنَزَعَهُ. فَقَالَ لَهُ مُوسَى: قَوْمٌ حَمَلُونَا بِغَيْرِ نَوْلٍ عَمَدْتَ إلى سَفينَتِهِمْ فَخَرَقْتَها لِتُغْرِقَ أهْلَهَا لَقَدْ جِئْتَ شَيْئاً إمْراً. قَالَ ألَمْ أقُلْ إنَّكَ لَنْ تَسْتَطيعَ مَعِىَ صَبْراً؟ قَالَ َ تُؤاخِذْنِى بِمَا نَسِيتُ وََ تُرْهِقْنِى مِنْ أمْرِى عُسْراً. ثُمَّ خَرَجَا مِنَ السَّفِينَةِ فَبَيْنَمَا هُمَا يَمْشِيَانِ عَلَى السّاحِلِ إذَا غَُمٌ يَلْعَبُ مَعَ الْغلمَانِ فأخَذَ الْخِضْرُ عليْهِ السَّمُ بِرَأسِهِ فاقْتَلَعَهُ بِيَدِهِ فَقَتَلَهُ. فَقالَ لَهُ مُوسى عَليهِ السّمُ: أقْتَلْتَ نَفْساً زَكِيَّةً بِغَيْرِ نَفْسٍ؟ لَقَدْ جِئْتَ شَيْئاً نُكْراً. قَالَ ألَمْ أقُلْ لَكَ إنَّكَ لَنْ تَسْتَطِيعَ مِعىَ صَبْراً؟ قَالَ: وهذِهِ أشَدُّ مِن ا‘ولى. قالَ: إنْ سَألتُكَ عَنْ شئٍ بَعْدَهَا فََ تُصَاحِبْنِى قَدْ بَلغْتَ مِنْ لَدُنِّى عُذراً. فانْطَلَقَا حتَّى إذَا أتَيَا أهْلَ قَرْيةِ اسْتَطْعَمَا أهْلَهَا فَأبَواهُ أنْ يُضَيِّفُوهُما فَوَجَدا فِيهَا جَدَاراً يُرِيدُ أنْ يَنْقَضَّ؛ يقُولُ مَائِلٌ. فَقَالَ الخِضْرُ عَلَيهِ السّمُ بِيَدِهِ هكَذَا فأقامهُ. قالَ لَهُ مُوسى عَليهِ السّمُ: قَوْمٌ أتَيْنَاهُمْ فَلَمْ يُضَيِّفُونَا وَلَمْ يُطْعِمُونَا لَوْ شِئْتَ تَّخَذْتَ عَلَيْهِ أجْراً. قَالَ هذَا فِرَاقُ بَيْنِى وَبَيْنَكَ. سَأنَبِّئُكَ بِتَأوِيلِ مَالَمْ تَستَطِعْ عَليهِ صَبْراً. قالََ رسولُ اللّه #: رَحِمَ اللّهُ مُوسى لَوَدِدْتُ أنَّهُ كَانَ صَبَرَ حَتَّى يُقَصَّ عَلَيْنَا مِنْ أخْبَارِهِمَا. وَقَالَ #: كانتِ ا‘ولى منْ مُوسى نَسياناً. قالَ: فَجَاءَ عُصْفُورٌ حَتَّى وَقَعَ عَلَى حَرْفِ السفِينَةِ ثُمَّ نَقرَ في البَحْرِ فقَالَ لَهُ الْخِضْرُ مَا نَقَصَ عِلْمِى وَعِلْمُكَ وعِلْمُ الخَئِقِ مِنْ عِلْمِ اللّهِ تعالى إَّ مِثْلَ مَا نَقَصَ هذَا الْعُصْفُورُ مِنْ الْبَحْر[. أخرجه الشيخان والترمذى.»الْمِكْتَلُ« بكسر الميم: الزنبيل الكبير. »وَجِريَةُ الماءِ« بالكسر حالة الجريان، »والسَّرَبُ« بالتحريك: المسلك في خفية. »وَالنَّوْلُ« ا‘جِر والجعل .
Hadisin Anlamı:
İbnu Abbas Radıyallahu Anh’a dedim ki: “Nevfel-Bekkali, İsrailoğullarının peygamberi olan Hazreti Musa (a.s.), Hızır’ın arkadaşı olan Musa olmadığını zannediyor.” Bana şu cevabı verdi: “Allah’ın düşmanı yalan söylüyor. Ben Übeyy İbnu Ka’b Radıyallahu Anh’ı dinledim.Demişti ki: “Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’ı işittim, şunu anlattı: “Musa (a.s.) Beni İsrail’e hutbe irad etmek üzere ayağa kalktı. Kendisine, “insanların en bilgini kimdir?” diye soruldu. O: “Benim” diye cevap verdi. Cenab-ı Hak, “Allahu a’lem (yani en iyi bilen Allah’tır)” demediği için Musa’yı azarladı. Ve: “İki denizin birleştiği yerde bulunan bir kulum senden daha alimdir” diye ona vahyetti. Hazreti Musa (a.s.): “Ey Rabbim ben onu nasıl bulabilirim?” diye sordu. Kendisine: Bir zenbile bir balık koy, onu sırtına al. Balığı nerede yitirirsen o zat oradadır” dendi. Dendiği gibi yaparak yola çıktı. Kendisiyle beraber, hizmetçisi olan Yuşa İbnu Nun da yola çıktı. Beraberce yürüyerek bir kayanın yanına geldiler. Hazreti Musa ve hizmetçisi dinlenmek üzere orada yattılar. Balık kımıldayarak zenbilden çıkıp denize kaydı. Allah ondan suyun akıntısını tuttu. Öyle ki su kemer gibi oldu. Balık için bir kanal meydana gelmişti. Hazreti Musa (a.s.) ve hizmetçisi (balık için olduğunu bilmeksizin) bu manzaraya şaşırdılar. Günlerinin geri kalan kısmı ile o gece boyu da yürüdüler. Musa’nın arkadaşı ona, balığın gitmesini haber vermeyi unutmuştu. Sabah olunca Hazreti Musa (a.s.) hizmetçisine: “Hele sabah kahvaltımızı getir. Biz bu yolculukta yorulduk” dedi. Ama emrolunduğu yere gelinceye kadar yorulmamıştı. Hizmetçi: Hani bir kayanın yanma gelmiş yatmıştık ya! Ben balığı orada unuttum. Onu hatırlatmayı, bana mutlaka şeytan unutturdu. Balık denize şaşılacak şekilde sıvışıp gitmişti” dedi. Musa (a.s.): “Bizim aradığımız orasıydı” dedi ve hemen izlerinin üzerine geri döndüler. İzlerini takiben yürüyerek kayaya kadar geldiler. Musa (a.s.) orada örtüsüne bürünmüş bir adam gördü ve ona selam verdi. Hızır aleyhisselam ona: “Senin bu yerinde selam ne gezer!” “Ben Musa’yım.” “Beni İsrail’in Musa’sı mı?” “Evet” “Sen, Allah’ın sana öğrettiği bir ilmi bilmektesin ki ben onu bilmem. Ben de Allah’ın bana öğrettiği bir ilmi bilmekteyim ki, onu da sen bilemezsin.” “Allah’ın sana öğrettiği hakkı bana öğretmen şartıyla sana uymamı kabul eder misin?” “Sen benimle beraber olmak sabrını gösteremezsin. Mahiyet ve hikmetini bilmediğin şeye nasıl sabredeceksin ki?” “İnşaallah sen beni çok sabırlı bulacaksın. Hem ben senin hiç bir emrine karşı gelmeyeceğim.” “Öyleyse gel. Ancak, madem bana tabi olacaksın, ben sana haber vermedikçe bana hiç bir şey sormayacaksın!” dedi. Hazreti Musa (a.s.): “Tamam!” dedi. Hazreti Musa ve Hazreti Hızır (a.s.) beraberce gittiler. Deniz kıyısında yürüyorlardı. Bir gemiye rastladılar. Kendilerini gemiye almalarını söylediler. Gemi sahipleri Hızır (a.s.)’ı tanıdılar. Ve ücret istemeksizin onları gemiye aldılar. Hızır (a.s.), gidip, geminin tahtalarından birini deldi. Hazreti Musa (a.s.) ona: “Bak, bunlar bizi bedava gemilerine aldılar, sen gidip gemilerini deldin, adamları boğacakın. Hiç de yakışık olmayan bir iş yaptın!” dedi. Hızır: “Ben sana, “benimle bulunmaya sabredemezsin” demedim mi?” dedi. Hazreti Musa: “Unuttuğum şey sebebiyle beni sigaya çekme. Bu iş sebebiyle bana zorluk çıkarma!” ricasında bulundu. Sonra bunlar gemiden indiler. Sahil boyu yürürken, çocuklarla oynayan bir yavrucak gördüler. Hızır (a.s.) yavrucağı yakaladığı gibi eliyle basını kopararak çocuğu öldürdü. Musa (a.s.): “Masum bir çocuğu kısas hakkın olmaksızın niye öldürdün. Bu çok yadırganacak bir iş!” dedi. “Ben sana demedim mi, sen benim beraberliğime sabredemezsin!” diye Hızır (a.s.), Musa’ya çıkıştı. Hazreti Musa: “Ama bu birinciden de şiddetli idi” dedi ve ilave etti: “Bundan sonra sana bir şey sorarsam, beni arkadaş etme, nazarımda bu hususta haklı sayılacaksın” dedi. Yola devam ettiler. Bir köye geldiler. Halktan yiyecek birşeyler istediler. Ama kimse onları ağırlamadı. Köyde yıkılmak üzere olan bir duvara rastladılar. Hızır (a.s.) eliyle şöyle göstererek: “Eğilmiş” diyordu. Onu doğrulttu. Hazreti Musa (a.s.) ona: Bir cemaat ki, kendilerine geliyoruz, bize ilgi gösterip, ağırlamıyorlar, yiyecek vermiyorlar. Sen onlara bedava iş yapıyorsun, dilesen ücret alabilirdin!” dedi. Hızır (a.s.), Hazreti Musa’ya: “Artık birbirimizden ayrılma zamanı geldi. Şimdi sana sabredemediğin şeylerin te’vilini haber vereceğim” dedi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu ara ilave etti: “Allah Musa’ya rahmet buyursun. Keşke, Hazreti Hızır’la beraberliğe sabretseydi de maceralarını bize nakletseydi, bunu ne kadar isterdim!” Ravi devam ediyor: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: “Birinci (soru)su Musa’nın bir unutması idi. Bir serçe gelerek geminin kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı. Hazreti Hızır bunu göstererek Hazreti Musa’ya, “Bak”, dedi, “Benim ve senin ilmin ve diğer mahlukatın ilmi, Allah’ın ilminden, şu kuşun denizden eksilttiği kadar eksiltir.”
Kaynak: Buhari, Tefsir, Kehf 2, 3, 4, İlm 16, 19, 44, İcare 7, Şurut 12, Bed’u’l-Halk 11, Enbiya 27, Tevhid 31, Müslim, Fedail 170, (2380), Tirmizi, Tefsir, Kehf, (3148), Ebu Davud, Sünnet 17, (4705, 4706, 4707)