Hadis Usulü

B- Ferd-i Nisbî: Hadis Usulü Online Oku


b- Ferd-i Nisbî:

 

Bu, teferrüdün bir cihete nazaran vukûa
gelmesiyle hâsıl olur. Yâni senedin herhangi bir yerinde bir şahsın rivâyette
teferrüd ettiği hadîstir. Ferd-i nisbîye ıstılahda garîb de denir. Burada
teferrüd, hadîsi sahâbeden alan kimsede değil senedin ondan sonra gelen
devamındadır. Nisbî teferrüdde hadîs başka vecihlerden aziz veya meşhur olarak
gelmiş bulunabilir. Bir veçhindeki duruma göre bu vasfı olmasına mânî değildir.
Her halukârda, teferrüdün durumuna göre, nisbî teferrüd üç şekilde meydana
gelebilmektedir.


1-

Bir şahsın diğer bir şahısta teferrüdü. Mesela Abdurrahman İbnu Mehdî’nin
Sevrî’den, onun da Vâsıl’dan, Abdullah İbnu Mes’ud’un şu rivâyetiyle teferrüd
etmesi gibi:

Abdullah İbnu Mes’ud diyor ki: “Ey Allah’ın
resulü, en büyük günah hangisidir?” diye sordum. Şu cevabı verdi: “Seni
yaratmış olduğu halde, Allah’a şirk koşmandır.”
Tekrar sordum, sonra
hangisidir? “Komşunun karısıyla zina etmendir” cevabını verdi”.


2-

Bir şehir halkının bir şahıstan teferrüdü. Bu sözden, mezkûr şehre mensub
birinin hadîsi rivâyette teferrüd ettiği anlaşılır.

Bunun misali İbnu Büreyde’nin şu rivâyetidir:

“Ebu Büreyde’den Hz. Peygamber (aleyhissalâtu
vesselâm)’in şu sözünü duyduktan sonra bir meselede hüküm veremem. Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdu ki: “Kadılar üç sınıftır. İki sınıfı cehennemlik, bir
sınıfı da cennetliktir. Cehenneme gideceklerden biri bilerek haksız hüküm veren
kadı, öteki de bilmeyerek haksız hüküm veren kadıdır. Cennetlik olanı ise,
hakkıyla hüküm veren hâkimdir.”
El-Hâkim en-Neysâbûrî: “Bu hadîste
Horasanlılar teferrüd etmiştir, zira son kısımlardaki râvîler Mervlidir.”


3-

Bir şehir halkının diğer bir şehir halkından rivâyetiyle meydana gelen teferrüd.
Bazan “Bu hadîsi rivayette Ehl-i Basra, Ehl-i Kûfe’den veya Horasanlılar,
Kûfelilerden rivâyette teferrüd etmiştir, diye beldelere nisbetle teferrüdden
bahsedilir.

Buna örnek, Mısırlı olan Hâlid İbnu Nizâr’ın
Mekkeli olan Nâfi İbnu Ömer’den yaptığı şu meâldeki rivayettir: “Allah’ın en
ziyâde nefret ettiği kimse sığırın yiyeceğini diliyle toplaması gibi, (belağatla
halkı aldatarak) geçimliğini) diliyle sağlayan beliğ kimsedir”.

Bu hadîsin senedi Nâfi İbnu Ömer el-Cumahî an
Bişr İbni Âsım an Ebîhi an Abdillah İbni Amr İbni’l-As an-Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) şeklindedir. Hâkim en Neysâburî: “Bu hadîs, Mısırlıların Mekkelilerden
teferrüd ettiği rivâyettir, zira Hâlid İbnu Nizâr Mısırlı, Nâfi İbnu Ömer ise
Mekkelidir” demiştir.[1]


Notlar:


1-

Muhaddislerin ıstılahında çoğunluk itibariyle Ferd tâbiri mutlak kullanılınca
ferd-i- mutlak kastedilir. Ferd-i nisbî de garîb kelimesiyle ifâde edilir.


2-

Garîb kelimesinin başka bir kullanılışı daha vardır. İltibası önlemek için bir
kere daha hatırlatmalıyız: Garîbu’l-hadîs tabirinde garib, hadîslerde geçtiği
halde, mânâsı herkesçe anlaşılmayan, az kullanılan, izâha muhtaç kelime
demektir.


3-

Bir hadîsin garib olması zayıf olmasına delâlet etmez. Hadîsin meşhur veya azîz
olması sıhhatini garantilemez. Sadece mütevâtir hadîs sahihtir, onun sıhhatinde
tereddüde düşülmez, hakkında sıhhat araştırılması yapılmaz. Bunun dışında kalan
hadîslerin -sened sayısı yönünden- vasfı ne olursa olsun sahîh de olabilir zayıf
da. Binaenaleyh tek bir tarîkden gelmiş olan ferd (veya garib) hadîs teferrüdü,
yalnızlığı sebebiyle “zayıftır” denemez. Muttasıl bir senede sahipse, rivâyet
eden raviler sika ve bir başka rivâyete muhalif de değilse bu hadîs sahîhtir.


4-

Hadîsin birçok tarikten gelmesi onun sıhhatini güçlendirir. Meselâ iki ayrı
zayıf tarîkden gelen (azîz) bir hadîsle tek bir zayıf tarikden gelen hadîsin
durumu bir değildir. Keza üç ayrı tarikten gelen ve her biri tek tek alındıkta
üçü de zayıf olan hadîsle, aynı şekilde iki ayrı zayıf tarîkden gelen zayıf
hadîsin durumu bir değildir. Üç tarikden gelen daha kuvvetlidir. Sözgelimi üç
tarîkli zayıfla iki tarîkli zayıf teâruz etseler (birbirine zıt hüküm taşısalar)
üç tarîkli hadîs râcih düşer ve kabûl edilir; iki tarîkli olan mercûh düşer ve
reddedilir.[2]



 




[1]

İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/79-81.



[2]

İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/81-82.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu