Mü’minûn Suresi 38 Ayet Kelime Meali – Anlamı Tefsiri
Ayetin Arapçası:
اِنْ هُوَ اِلَّا رَجُلٌۨ افْـتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً وَمَا نَحْنُ لَهُ بِمُؤْمِن۪ينَ
Ayetin Kelime Meali:
إِنْ هُوَ O إِلَّا ancak رَجُلٌ bir adamdır افْتَرَىٰ uyduran عَلَى hakkında اللَّهِ Allah كَذِبًا yalan وَمَا ve değiliz نَحْنُ biz لَهُ ona بِمُؤْمِنِينَ inanıcı(insan)lar
Ayetin Meali Diyanet:
«O, Allah hakkında yalnızca yalan uyduran bir adamdır; biz ona inanmıyoruz.»
Ayetin Haşiyesi:
4,“Dindar bir adam, din muhabbeti için: ‘Hak böyledir, hakîkat budur, Allah’ın emri böyledir’ der. Yoksa, Allah’ı kendi keyfine konuşturmaz. Hadsiz derece haddinden tecâvüz edip (aşıp), Allah’ın taklîdini yapıp, O’nun yerinde konuşmaz.” (Mektûbât, 26. Mektûb, 112) “Birbirine yakın zâtlar birbirini taklîd edebilirler. Bir cinsten olanlar, birbirinin sûretine girebilirler. Mertebece birbirine yakın olanlar, birbirinin makamlarını taklîd edebilirler. Muvakkaten (geçici olarak) insanları iğfâl ederler (aldatabilirler), fakat dâimî iğfâl edemezler. Çünki ehl-i dikkat nazarında alâ külli hâl (her hâl ü kârda) etvâr ve ahvâli (tavırları ve hâlleri) içindeki tasannuâtlar ve tekellüfâtlar (yapmacık ve zoraki hareketler) sahtekârlığını gösterecek, hîlesi devâm etmeyecek. Eğer sahtekârlıkla taklîde çalışan; ötekinden gāyet uzaksa, meselâ âdî bir adam, İbn-i Sînâ gibi bir dâhîyi ilimde taklîd etmek istese ve bir çoban bir pâdişâhın vaziyetini takınsa, elbette hiç kimseyi aldatamayacak. Belki kendi maskara olacak. Her bir hâli bağıracak ki, bu sahtekârdır.” (Sözler, 15. Söz, 53)
Ayetin Tefsiri :
Eski müfessirlerin bir kısmı, bu âyetlerde ismi verilmeden kendisinden söz edilen neslin Semûd kavmi ve onlara gönderilen peygamberin Sâlih aleyhisselâm olduğu kanaatindedirler (meselâ bk. Taberî, XVIII, 19); çoğunluk tarafından ise bu neslin Âd kavmi, peygamberin de Hûd aleyhisselâm olduğu söylenmiştir (bk. Zemahşerî, III, 47; Râzî, XXIII, 97). Bununla birlikte burada sözü edilen peygamberin davet ettiği tevhid ilkesi, esasen Kur’an’da adı geçen peygamberlerin gerçekleştirmeye çalıştıkları ortak davadır. Hz. Muhammed de dahil olmak üzere bütün peygamberlere karşı mücadele verenler, bu kıssadakiler gibi genellikle eşraftan hali vakti yerinde, çıkarlarına uygun düştüğü için mevcut sistem ve telakkiden memnun olan kesimlerdi. Bunlar umumiyetle hak peygamberin getirdiği sistemi kendi toplumsal ve ekonomik statüleri için tehlikeli görmüşler; özellikle herkes gibi bu mütegallibe zümresinin de yapıp ettiklerinden dolayı sorumlu tutulacaklarını bildiren, böylece toplumda mutlak bir hak ve adalet bilincinin uyanmasını hedefleyen âhiret inancıyla ilgili tebliğleri reddetmişlerdir. Bunlar, âhiret inancının toplum tarafından benimsenmesini kendi konumları için tehlikeli ve rahatsız edici bulmuşlar; bunu yaparken de ilgili peygamberin Allah’tan haberler getirecek olağan üstü özellikler taşımadığını, herkes gibi onun da sıradan biri olduğunu ileri sürerek onu gözden düşürmeye çalışmışlardır. Aslında bu iddialar, peygamberin görünürdeki insanî özelliklerini abartılı ifadelerle öne çıkararak insanların dikkatlerini peygamberin tebliğlerindeki dinî ve ahlâkî ilkelerde bulunan gerçekliğe çevirmelerini önlemeyi amaçlayan kurnazca bir plandan, bir saptırmadan başka bir şey değildi. Sonuç olarak söz konusu âyetlerde pek çok peygamberin yaşadığı ortak bir tecrübenin dile getirildiği görülmektedir. Bu durumda Muhammed Esed’in, bu âyetlerde belli bir peygamber ve kavimden söz edilmediği, burada anlatılanların, “Allah’ın bütün peygamberlerine ve onların her birinin peygamber olarak yaşadıkları tecrübelerde tekrarlanan benzer çizgilere ilişkin genel bir atıf durumunda” olduğu şeklindeki görüşüne (II, 694) katılmak mümkündür. Bu âyetlerde sözü edilen inkârcı zümrenin, peygamberin kişiliğine ve âhiret hayatına ilişkin iddiaları Kur’an’da muhtelif vesilelerle cevaplandırılıp reddedildiği için burada bir defa daha tekrarlanmasına gerek görülmemiş, sadece uğrayacakları acı âkıbete dikkat çekilmekle yetinilmiştir.
Mü’minûn 38 Mü’minûn Suresi 38 Ayet Kuran Mealleri Arapça Kelime Meali Latin Harfli Anlamı Tefsiri