İlahiyat Haber

Muhafazakar Sanatkar İskender Pala Mı !?

 

Muhafazakar sanatın ilkelerini açıklıyorum; bundan böyle…

Eski Türk Edebiyatı profesörü, sabık Kültür Bakanlığı müsteşarı, halihazırda Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri ve dahi YÖK üyesi sayın Mustafa İsen, bir toplantıda   “Nasıl muhafazakâr kesimin bir demokrasi anlayışı varsa, muhafazakâr demokrasi diye bir şeyden bahsedebiliyorsak, (Gerçekten  “muhafazakâr demokrasi” diye bir şey var mı? Bir yaşıma daha girdim.) o zaman ‘muhafazakâr estetik’ ve ‘muhafazakâr sanat’ diye bir şeyden de bahsetmek, bunun normlarını ve yapısını oluşturmak gibi bir yükümlülük içindeyiz…” buyurmuşlar.

Bu etiketleri sıralamamızın bir nedeni var. Sanat ve edebiyat sahasında bir tartışma başlatmak için kullanılan bazı etiketlere dikkat çekmek istiyoruz. Demek ki ne lazımmış öncelikle. Etiket. Güç. Resmiyet. Halihazırda Başkomutan’ın Genel Sekreterliğini yürüten bir kişi, işaret eder, ima eder, üstü kapalı emreder de tutan olmaz mı? Elbette. İyi ki “muhafazakar sanatın ilkelerini açıklıyorum; bundan böyle…” dememiş. Ama diyebilirdi pekala.

Muhafazakar sanat aslında muhafazakar demokrat tanımının bir uzantısı

Geçmişinde emir-komuta zinciri içinde hareketle iş görmüş bir kişi olarak sayın İskender Pala (enteresandır o da Eski Türk Edebiyatı profesörü) hemencecik durumdan vazife çıkardı. İfadesi aynen şöyle: “Bir muhafazakâr olarak sanatı tanımlayan 20 maddelik bir manifestoyu, aklıma hemen geliverdiği biçimde ve olabildiğince net yazacağım.” Kıvrak bir zeka örneği doğrusu: “Aklına hemen geliverdiği biçimde.” Muhafazakar sanat denilen şey de zaten böyle bir şeydir. İlkeleri, manifestosu akla ilk geliveren şeylerdir, bunda hayret edilecek bir şey yok. Hayret edilecek şey, bir yazarın bunları bir gazete köşe yazısında yazması ve bir kalemde çırpıştırıvermesi. Ciddiyet bu olsa gerek.

Nelermiş o maddeler deseniz de buraya yazmayacağım. Çünkü iler tutar yanı yok maddelerin. Sayın Pala, muhafazakar sanat örneğine eser bazında sadece isim zikretmemiş. Ama bütün oklar kendisini gösteriyor. Muhafazakar sanat eserine örnek mi görmek istiyorsunuz, benim eserlerime bakınız, anlarsınız, diyor.

Bazı kalemler meseleye, muhafazakar kelimesinin sözlük ve ıstılah anlamlarından girdi. Daha ilmî olur düşüncesiyle olsa gerek. Bunu sayın Pala da yapmış. Ama hiç kimse demiyor ki muhafazakar sanat aslında muhafazakar demokrat tanımının bir uzantısı. Yani kendilerini böyle tarif eden Ak Parti’nin. Bunu olsa olsa sayın Yalçın Akdoğan yapardı. Demek bu ayrıntıyı göz ardı etmiş veya ehline bırakmış Sayın Yalçın Akdoğan.

İskender Pala şu durumda hem teorisyeni hem pratisyeni oluyor muhafazakar sanatın

2003’ten beri yeni bir sanatçı kuşağı çıksaydı ve bu kişilerin yetişmesini muhafazakar demokratlar vaziyet etseydi, o zaman akla yatkın bir şey olurdu bu. Memleketin idaresini yürüten Ak Parti’nin bile düşünmediği bir şeyi, onun adına düşünenler ne amaçlamış olabilirler acaba? Milletvekilliği ve bakanlık olabilir ancak. Ak Parti yetkililerinin seçimden seçime hatırlayıp kullandıkları bir kavramla kendini tanımlayan bir yazar, şair var mı? İskender Pala “ben varım” dedi. İkinci örneği yok. İskender Pala şu durumda hem teorisyeni hem pratisyeni oluyor muhafazakar sanatın.

Ve enteresandır, muhafazakar sanat, edebiyat ağırlıklı… Hani bunun resmi, tiyatrosu, sineması, mimarisi, musikisi, hattı derseniz; cevap yok. Pala, ben üzerime düşeni yaptım, diğer sahaları da yetkili sanatçılar yapsın tavrında. İnsan kalemi alınca eline, bir çırpıda onları da sıralayıvermez mi? Musiki, resim, tiyatro, mimarî dediğin şey ne ki. Beş dakikada Beşiktaş.

Kendilerine “İslamcı” diyememiş bir kesimin değiştiklerini ifade etmek için buldukları “muhafazakar demokrat” kavramından sanat kuramı da çıkardılar ya, artık iş sadece kılgıda… Kuram belli. Sanat eserinin bütün kuramları ve hatta kendini var eden kuramı da aştığını bilmeyen adamların profesör olduğu, köşe yazdığı, roman yazdığı, yazdığı romanlarla en çok kazananlar listesine girdiği bir ülkede olduğumuzu unutuyor değilim. Yazdıklarını romanmış gibi gören ve gösteren (satıldığına göre romandır sanıyor, burada haklı) bir yazarın kendinden hareketle sahiplendiği kuramın en talihsiz yeri bence burası.

Ak Parti neyi muhafaza etmiş de muhafazakar sanat ilkeleri çıkarılıyor icraatından, anlamış değilim. Kendini muhafazakar sanatçılar diye tanımlayan bir kuşak mı yetiştirdi Ak Parti? Kuramın önce geldiği ve ona göre eser üretildiği tarihte görüldü. Sosyal Gerçekçilik böyle doğdu. Bu analojiden hareket edildiyse, metod olarak muhafazakar sanat, o zaman komünizmi esas almış olur ki bu durum, doğrusu, Ak Parti’ye de haksızlık olur.

Muhafazakar sanatçılar nerdeydi acaba o zaman?

Bizim ecdadımız ve dahi eslafımız, İslam’ın bir estetiği olmasına ve bunu en güzel şekilde yansıtmalarına rağmen; “İslami roman”, “İslami hikaye”, “İslami şiir”, “İslami edebiyat”, “İslami mimari” tanımını kullanmamışlar. Neden? Çünkü sanat eseri beşeridir, insanî bir uğraştır, kişi ona kendinden bir şeyler katar. Kattığı o şeylerin içinde yeryüzüne ait çok şey vardır, ama hassasiyet, duyarlık İslam’dan alınmıştır. Bu tartışmalar 70’li ve 80’li yıllarda yapılmıştır. Muhafazakar sanatçılar nerdeydi acaba o zaman? Kolaylık olsun diye Akabe Yayınları arasından çıkan Açıkoturum 1 – Siyaset ve Sanat adlı kitabı tavsiye ederiz.

Hasılı kelam, muhafazakar sanat, ölü doğmuş bir tartışmadır.

Saniyen, sanat eseri bütün tanımları, bütün kuramları aşar.

 

M. Yusuf Yılmaz

 

Dünyabizim

İlgili Makaleler