Hadis Usulü

G) Musahhaf Ve Muharref Hadîsler: Hadis Usulü Online Oku


G) Musahhaf Ve Muharref Hadîsler:

 

Metin veya isnadında bir kelime veya ravilerden
birinin ismi hatalı olarak söylenmiş ve bu hata ile rivayet edilmiş hadis.

Musahhaf, kelimeyi yanlış okumak manasına
tashiften ism-i mef’ûl bir kelimedir. Tashif hadisin gerek metnindeki bir
kelimenin veya gerekse isnadındaki bir ravi isminin telaffuzunda meydana gelen
hatâ, ya kelime veya ismin şekil ve hat yönünden değişmeden yalnız bazı
harflerdeki noktaların değişmesiyle yani noktalı bir harften noktanın
düşmesiyle, yahut noktasız bir harfin noktalı olarak okunmasıyla kasdedilen
husustur.[1]

Mütehassıs hadis hâfızları, metni ve isnadı
tashîfe uğramış hadisleri tanımak için büyük gayret göstermişler ve bu tür
hadisleri tamnmayı çok mühim bir vazife kabul ederek bu sahada yetişenleri
takdirle karşılamışlardır. Zira hadislerin metin ve isnadlarında tashif olanları
tanıyabilmek özel bir bilgi birikimi isteyen bir husustur. Hadis münekkidlerinin
bu fevkalâde ilmî gayretleri, onların hadislerin isnad ve metinlerini çok iyi
tanıdıklarını gösterdiği gibi, muhaddislerin hadis metinlerine gereken önemi
vermedikleri şeklindeki iddiaları da çürütmektedir.

Eski hadis münekkidleri (mütekaddimûn) musahhaf
ile muharref’i birbirinden ayırmamışlardır. Bunlara göre, ister harfte yalnız
nokta değişikliği olsun, ister kelimede şekil değişikliği olsun, her ikisi de
musahhaftır; çünkü her ikisi de bir hatanın sonucudur.

Fakat daha sonraki hadis münekkidleri (müteahhirûn)
musahhaf ile muharref’i birbirinden ayırmak istemişlerdir. Bununla beraber
yaptıkları ayırım lafız ve şekil bakımından olmuştur. İbn Hacer, yazılışı aynı
olmakla beraber, noktaların değişmesiyle meydana gelen harf veya harflerin
değişikliğine musahhaf, şekil ile alâkalı olan değişikliğe muharref adını
vermiştir.[2]

İbn Hacer’in tarifine göre metin yönünden
musahhaf olan hadise misal olarak şu hadis verilebilir: “Kim Ramazan orucunu
tutar ve ardından da Şevvâl ayında altı (gün) oruç tutarsa, bütün sene oruç
tutmuş gibi olur.”[3]

Darekûtnî’nin belirttiğine göre, yine Ebu Eyyûb
tarîkiyle hadisi, nakleden Ebu Bekr es-Sûli, hadis metinde geçen sitten (altı)
kelimesinde tashif yapmış ve “men same Ramadane sümme etbeahu şey’en” demiştir.[4]

Muharref’in misali de, Câbir (r.a.)’ın şu
hadisidir. Rumiye Ebî yevme’l-ahzâb. Ahzâb muhârebesinde, Ubey omuzundan
vuruldu. Rasulullah (s.a.s) de onu dağladı. Bu hadisteki “Übey” lafzını Gunder
tashîf ederek izâfetle “Ebî” hâline getirmiştir. Halbuki “Übeyy”den maksat Ubeyy
b. Kab’dir. Üstelik Câbir’in babası da Ahzâb’dan önce Uhud’da şehîd düştüğü
için, “Ebî” olması mümkün değildir.[5]

Musahhaf daha çok hadis metinlerinde, bazan da
isnadlardaki isimlerde vuku bulur. Metin yönünden musahhaf olan hadîse misâl
şudur:

Muhammed b. Yahyâ ez-Zühelî öldüğü zaman hadis
anlatmak (tahdîs) için Mahmiş diye bilinen bir şeyh vazîfelendirildi. Mahmiş, Hz.
Peygamber (s.a.s)’in “Yâ Ebâ Umeyr mâ feala’l-baîr…” (Ey Ebû Umeyr devecik ne
yapıyor.) buyurduğunu rivâyet etti. Halbuki doğrusu “Mâ feale’n-nuğeyr”
(Serçecik ne yapıyor) şeklindedir.[6]

Hz. Peygamber tarafından sadaka âmili (memuru)
olarak gönderilen Esd (Ezd) kabîlesinden İbnu’l-Lutbiyye isminde biri,
dönüşünde, topladığı vergileri getirip “bunlar sizin” diyerek Hz. Peygamber’e
teslim etmiş, bazı şeyleri de yanında alıkoyup “bunlar da benim bana hediye
edildi” demişti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, mescidde minbere çıkarak
memurların hediye kabul etmelerinin doğru olmadığını bildiren bir konuşma yapmış
ve hediye alanların, aldıklarını (deve, inek ve koyun cinsinden olursa, her biri
kendi sesleriyle bağırır oldukları halde) boyunlarında taşıyacaklarını haber
vermiştir.[7]

Bu hadiste “ev şâtun tey’ıru (tey’aru) “eğer bir
koyun ise meler” ibâresi yer almıştır. İbnü’s-Salah’ın Dârekutnî’den naklen
bildirdiğine göre, Ebû Musâ Muhammed b. Müsennâ bu ibâreyi tashîf ederek “ev
şâtun ten’ıru” şeklinde rivâyet etmiştir.[8]

İsnadda vâki olan tashîfe örnek de Kur’an-ı
Kerîm kârî’lerinden Muhammed b. Abdülkuddûs’ün bir şeyhten rivayet ettiği şu
sözlerdir: “Bağdat’ta bir şeyh bize rivâyet ederken dedi ki: An Süfyân es-Sevrî
an Celed el-Cedâ, ani’l-Cisr… Halbuki demek istediğinin doğrusu şöyledir: An
Süfyân es-Sevrî, an Hâlid el-Hazza, ani’l-Hasen”[9]

Hangi çeşidiyle olursa olsun metindeki tashifler,
çoğu zaman manâyı değiştirir ve gerçekleri çirkinleştirir.[10]

Musahhaf’ın hemen hemen bütün çeşitlerinde göze
çarpan zayıflığa rağmen, “sahîh-hasen-zayıf hadisler arasında müşterek olan
ıstılahlar” kısmında zikredilmesi, bir çoklarınca acâib karşılanacaktır.
Araştırıcı, onâ “mevzû” damgası vurulmasa bile, tamamen zayıf olarak kabul
edilmesi gerektiğini zannedecektir.

Bu zannın hatalı olduğu, daha işin başında
bellidir. Zira bu zan, fâsit bir kanâate dayanmaktadır. Kısaca bu kanâate göre,
tashifcilerin sahîh ve hasen hadisleri tahrif etmeleri yasaklanmış ve son derece
zayıf rivayetlerle istedikleri gibi oynamalarına da müsâade edilmiştir.
Gerçekler ise bu kanaati yalanlamaktadır. Zîra tashifçiler bütün hadîs
ne’vilerini tahrîfe yeltenmekle kalmamışlar; hatta bâzılarının hayâsızlığı,
Allah’ın Kitabı’nda bile tashîf yapacak kadar aşırı bir hadde varmıştır.
Mütevâtir olan Kur’ân-ı Kerim’in, bu tashiflerden berî olduğu ve onda katiyyen
tashif yapılmadığı gibi, sahîh, hasen ve zayıf hadisi şerifler dahi bu
tashiflerden uzak kalmıştır.

Tashîf yapılan hadisler hakkında şu ifâdeler
kullanılır: Bu hadis sahihtir; fakat onu falan tashîf etmiştir. Bu hasendir; ona
tashif yapılmıştır. Nitekim zayıf hadis için de, ister tashîf edilsin, ister
edilmesin, bu hadîs zayıftır, denir.[11]

Tashîf ve tahrîf, hadisin isnad ve metnine ârız
olan bir kısım hataların adıdır. Bu hatalar lafzâ müteallik olabileceği gibi,
göze müteallik de olabilir. Lafza müteallik tashifin mukabili
tashîfu’l-mânâ’dır, göze müteallik olan tashîfın mukâbili de tashî-fu’s-sem’dir.
Ebu Ahmed el-Askerî bu çeşit hatalara karşı daha dikkatli olunması için “Kimse
tashîf ve hatadan uzak değildir” demiştir.

Tashîf nedir? Lügat olarak, bir kelimenin
harflerini kavuşturmak suretiyle sahife üzerinde yapılan hata mânasına gelir.

İsnad’da yapılan hataya örnek İbnu Ma’în’in
el-Avvâm İbnu Mürâcim ismini el-Avvâm İbnu Müzâhim diye söylemesidir. Mürâcim
imlâsında nokta hatası yapılarak Müzâhim, Mürâcim ismi Müzâhim diye okunuyor.

Keza metinde yapılan tashîfe örnek de Zeyd İbnu
Sâbit’in bir rivâyetinde yapılmıştır.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) mescidde
hasır vs.’den kendisine bir hücre teşkil etti” hadîsinde geçen ihtecere (hücre
teşkil etti) kelimesini İbnu Lehî’a tashîf ederek ıhteceme =hacamat oldu şekline
sokmuştur. Keza “Kim ramazan orucunu tutar, buna Şevvâl’den altı gün ilâve
ederse…”
hadisindeki (sitte:altı) kelimesi es-Sûlî tarafından tashif
edilerek (Şey’en:bir miktar) diye okunmuştur.

İşitmeye müteallik tashif’in örneği,
“Asımu’l-Ahval” hadîsi’ni rivâyet ederken bazılarının “Vâsıl’l-Ahdab” hadîsi
diye söylemiş olmasıdır. Keza Şu’be, Hâlid İbnu Alkame hadîsi diyeceği yerde
tashîfu’s-sem yaparak Mâlik İbnu Arfata demiştir.

Tashîfu’l-mânâ’ya örnek olarak Muhammed
İbnu’l-Müsenna el-Anezî’nin kabilesiyle iftihar için söylediği şu sözü örnek
verilir:

“Biz Şerefli bir kabîleyiz, yani biz
Anezî’deniz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize muteveccihen namaz kıldı”.

Bu sözdeki tashîf şuradan ileri gelir:
Resûlullah’ın Aneze’ye müteveccihen namaz kıldığına dâir rivayet mevcuttur.
Muhammed İbnu’l-Müsenna, hadiste geçen aneze ile kendi kabîlesinin
kastedildiğini sanmıştır. Halbuki bu, harbe demektir ve namaz sırasında sütre
olarak öne dikilmiştir. Daha enteresanını Hâkim nakletmektedir. O, bir
bedevînin, bunu anze (ki keçi demektir) okuyarak, Resûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm)’ın “bir keçiye” müteveccihen namaz kıldığını anladığını, sonra da
hadîsi, mânâyı esas alarak rivayet suretiyle, katmerli hata işlediğini
görmüştür.[12]


Dikkat:

İbnu Hacer bu çeşit hataları ikiye ayırır:


1-

Noktaların değiştirildiği hadisler, O buna musahhaf der.


2-

Şekil baki kalmakla birlikte harflerde yapılan değişiklikler, buna da muharref
der. İbnu Hacer’in bu tefrikine rağmen, aslolan noktalarda olsun, harflerde
olsun yapılan değişikliklerin tahrîf veya tashîf kelimeleriyle ifade
edilmesidir. Esasen nokta değişikliği de neticede harf değişikliğine müncer
olmaktadır.

Dârakutnî hadîslerde yapılmış olan bütün nokta
ve harf değişikliklerini gösteren bir te’lîf ortaya koymuş, Kur’an’da rastladığı
tashifatı da orada göstermiştir. Eserin adı Kitâbu’l-Tashîf’tir.[13]

 



 




[1]

Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 301.



[2]

İbn Hacer, Nüzhetü’n-Nazar Şerhu-Nuhbeti’l fiker, Mısır, (t.y) s. 47.



[3]

Müslim, Siyâm: 204; Tirmizî, Savm: 52; İbn Mâce, Sıyâm: 33; Darimî, Savm:
44; Ahmed b. Hanbel, Müsned: 5/417-419.



[4]

İbnü’s-Salah, Ulümu’l-Hadîs, Nşr. Nureddin Itr., Beyrut 1981, s. 255.



[5]

İbnü’s-Salah, a.g.e., s. 253.



[6]

Hakim, Marifetu Ulumil hadis, Nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin, Beyrut 1980, s.
146.



[7]

Buharî, Ahkâm: 24; Müslim, İmâret: 26.



[8]

İbnü’s-Salah, Ulümu’l hadîs, s. 253.



[9]

Hakim, a.g.e., s. 152.



[10]

Subhî es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Had”ıs Istılahları, Terc. M. Yaşar
Kandemir Ankara 1981, s. 222.



[11]

Subhî es-Sâlih, a.g.e., s. 223; Sabahaddin Yıldırım, Şamil İslam
Ansiklopedisi: 4/288-289.



[12]

İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/134-135.



[13]

İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 2/135.

İlgili Makaleler